30 Mayıs 2019 Perşembe

Yatağan Turgut Köyü halkı, termikçilere ÇED toplantısı yaptırmadı



Özer AKDEMİR
Yatağan'da yıllardır faaliyetlerini sürdüren Yatağan Termik Elektirik Üretim A.Ş'nin bölgede açmak istediği yeni kömür ocaklarına yöre halkı tepki gösteriyor. Şirketin Turgut Köyü'nde yapmak istediği ÇED halkın katılımı toplantısı, protestolar sonucu iptal edildi.

"ÖNCE HALK KONUŞACAK!"
Turgut Mahallesi Ali Rıza Aydın Düğün Salonu'nda yapılmak istenen ÇED toplantısı için gelen Çevre İl Müdürlüğü ve şirket yetkililerinin ÇED toplantısını başlatmak istemeleri üzerine söze giren Turgut Çevre Derneği Başkanı Kazım Erol, "Burada öncelikle halk konuşacak. Halkın sözünü dinlemeden hiçbir şey yapamazsınız" dedi. Kömür ocakları ve termik santrallerin yıllardır bölgede yarattığı çevre ve sağlık sorunlarını anlatan Erol, kömür ocaklarını bölgede hiçbir şekilde istemediklerini söyledi.
Yatağan Turgut köylüleri termikçilere ÇED toplantısı yaptırmadı
Fotoğraf: Mustafa Tuncaelli
"GEÇTİĞİNİZ YERLERE BİR BAKIN!"
1983 yılından bu yana faaliyette bulunan termik santralin on binlerce erken ölüm, kanser, dünya ortalamalarının 8 kat üzerinde kurşun, nefes alınamayan bir bölge ve bebeklere kadar inen sağlık sorunlarına neden olduğunu belirten Erol, "Geçtiğiniz yerlere bir bakın; Tınaz, Bağyaka, Eskihisar, Yeşilbağcılar nerede? Bu köyleri yok ettiniz! 3 bin yıllık Turgut'u ne yapacaksınız? Diğerlerine sıra ne zaman gelecek? Sarı öküzü aldınız ama uyandık beyler! Ne doğaya, ne tarihe, ne kültüre, ne hatıralara saygınız var. 'Turgut'un mezarlarına dokunmayacağız' dediniz, mezarlıktaki parselleri niye alıyorsunuz o zaman? Çocuklarımızı karın tokluğuna köle mi yapacaksınız? Bu devir geçecek ve sizler de hesap vereceksiniz. Toprağa, suya, havaya, dağlara özgürlük!" diye konuştu.
"Şirket dışarı" sloganları ve düdüklerle, gelen heyetin sunum yapmasını istemediklerini belirten halkın tepkisi üzerine, toplantının yapılamadığına dair tutulan tutanakla toplantı sonlandırıldı.
"BİZİM YAŞAM HAKKIMIZ YOK MU?"
Yatağan'da açılmak istenen yeni kömür ocaklarına yöre halkı tepki gösteriyor
Fotoğraf: Mustafa Tuncaelli
Salon çıkışında konuşan Turgut köylülerden Tayyibe Demirel, "Eylül ayında bugün toplantısı yapılan yere benim üzerimden dava açıldı. Davayı kazanmış olmamıza rağmen hâlâ devam ediyorlar. Gelen bilirkişiler 'burası tarım bölgesi, zeytinlik alan' dediler. 'Her taraf susuz kalır bu proje olursa' dediler. Kazanılmış davamız varken şimdi oldubittiye getirip ÇED raporunu alarak alttan girmek istiyorlar. Atalarımızdan, dedelerimizden bize gelen zeytinliklerimizi, çiçeklerimizi kurutacaklar. Bizim yaşam hakkımız yok mu? Biz vatandaş değil miyiz?"
"TERMİĞİNİZİ ALIN BAŞINIZA ÇALIN!"
Muğla Tabip Odası yönetiminden Vehip Keskin de TTB olarak halkın zararına olan her şeyin karşısında olduklarını belirterek "Rehabiliteye rağmen ABD ve Avrupa'da yapılan çalışmalar gösterdi ki insanların kalp hastalıklarından ölmesinin en önemli nedeni kömür. Kömürlü termik santrallerin yol açtığı hava kirliliğinin maliyeti, getirisinden çok çok daha fazla. Buraları zeytincilikle ünlü. Tüm dünyada zeytin ve zeytin yağı altından çok daha değerli şu anda" diye konuştu.
Termikçi şirketin Yatağan Turgut Köyü'nde yapmak istediği ÇED toplantısı protestolar nedeniyle yapılmadı
Fotoğraf: Mustafa Tuncaelli
Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP) Başkanı Mehmet Vergili, Türkiye'de üretilen ve tüketilen elektrik rakamları arasındaki farka ve kayıp kaçak oranlarına dikkat çekerek, "Dünya bu tür yöntemlerle elektrik üretimini bıraktı. Bu tür projeleri alın başınıza çalın! Sağlıktan önemli ne var? Bu bölge en değerli tarım bölgesi, bu projelerin halka vereceği birşey yok" dedi.
"TERMİK YÜZÜNDEN 45 BİN KİŞİ ERKEN ÖLDÜ!"
MUÇEP Fosil Yakıt Çalışma Grubu Üyesi Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel de Avrupa İklim Ağı adına MUÇEP, Muğla Tabip Odası ve Çevre Mühendisleri Odasının desteği ile gerçekleştirilen "Kömürün Gerçek Bedeli" adlı çalışmadan bahsederek, "1983 yılından bu yana bu termik santrallerin bize ödettiği gerçek bedelleri hesapladık. Bu bölgedeki üç santral, 1985 yılından beri tam 45 bin insanımızın erken ölümüne neden oldu. Bunların hepsi ÇŞB verilerinden alındı. Bu santrallerin yol açtığı hastalıklar yüzünden 12 milyon iş günü kaybı oldu. Hasta olduğumuz için istesek de çalışamadık" dedi.
https://www.evrensel.net/haber/380420/yatagan-turgut-koyu-halki-termikcilere-ced-toplantisi-yaptirmadi

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Kadıköy Çevre Festivali: Ege'de ve Marmara'da ekoloji mücadelesi


Kadıköy Çevre Festivali: Ege'de ve Marmara'da ekoloji mücadelesi

Kadıköy Belediyesi tarafından gerçekleştirilen çevre festivalinin son gününde yapılan panelde Ege'de ve Marmara'daki ekoloji mücadeleleri tartışıldı.
Göztepe Özgürlük Parkında yapılan Çevre Festivali'ne İstanbulluların ilgisi yoğundu. Birçok ekoloji ve çevre örgütünün yanı sıra yayınevlerinin, çeşitli STK ve derneklerin katılımı ile üç gün süren festivalin son gününde yapılan "Ege'de ve Marmara'da ekoloji mücadelesi" konulu panelde bu bölgelerin yanı sıra ülkedeki ekoloji mücadelesinin güncel durumu da tartışıldı.
"HUKUKSAL SÜREÇLER TIKANDI"
Panelde ilk olarak konuşan İda Derneği'nden Pınar Bilir, Çanakkale ve Kaz Dağındaki ekolojik sorunlar ve mücadeleler hakkında bilgiler verdi. Termik santraller ve altın işletmeciliği ile yıllardır mücadele ettiklerini, birçok davayı kazanmalarına rağmen bu faaliyetlerin durmadığını belirten Bilir, "Hukuk sürecinde tıkanmış durumdayız. Önümüzdeki engeller bitmek  bilmiyor" diye konuştu. Sorunları konuşmak için randevu istedikleri valinin kendilerine randevu vermediğini, diğer resmi kurumların da vurdumduymaz davrandığını ifade eden Bilir, "Yerel seçimlerden önce bölgemizdeki bir altın madeni ekonomik gerekçelerle faaliyetini durdurduğunu açıkladı ancak hiçbir söze güvenimiz yok artık" dedi.
"YERELİN FİİLİ DİRENİŞİ SALDIRIYI PÜSKÜRTEBİLİYOR"
Panelde ikinci sırada söz alan Evrensel İzmir temsilcisi ve EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Özer Akdemir, Ege'deki güncel ekoloji mücadelelerini anlattı. Aydın'da JES, Karaburun'da RES'lere karşı verilen mücadelelerdeki güncel gelişmelerle ilgili bilgiler veren Akdemir, Ege'de de hukuksal mücadelenin tıkandığını, halkın Başköy, Kızılcaköy ya da Gülpınar gibi yerlerde yarattığı fiili direnişlerle ancak saldırıları püskürtebildiğini dile getirdi. Sadece toprağın, suyun havanın değil, tarihin ve sosyal dokunun da tahrip edildiğini belirten Akdemir, konuşmasının sonunda bütün saldırıları püskürtmek için yerel mücadelelerin birliği ve dayanışmasının önemine dikkat çekti. 
İzmir'den panele katılan Dr. Ahmet Soysal da Ege Bölgesindeki ekoloji mücadelesinin geçmişte köşe taşı olan mücadele süreçlerini anlattı. Aliağa termik santraline karşı mücadele, Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı mücadelesi gibi Türkiye ekoloji hareketinin en önemli direnişlerindeki kitleselliğe bakarak günümüzdeki mücadelelerin daha cılız olduğunu ileri süren Soysal, özellikle hukuksal süreçteki tıkanmanın mücadelelerde bir bıkkınlık ve yorgunluk yarattığını ifade etti.


"MÜCADELE SONUÇ ODAKLI DEĞİL SÜREÇ ODAKLI OLMALI"
Çevre Avukatı Arif Ali Cangı da Aliağa'daki çevresel kirlilik ve mücadele sürecine vurgu yaparak başladığı konuşmasında hukuksal tıkanıklığın en önemli nedenlerinden birisi olarak tanımladığı 2009/7 Genelgesi hakkında bilgiler verdi. Cangı, "Mücadele sonuç odaklı değil süreç odaklı olmalı. Mücadeleyi bıraktığınızda zaten kaybediyorsunuz" diye konuştu.
İstanbul Kuzey Ormanları savunmasından Selçuk Koçum ise 3. Köprü, İstanbul Havalimanı, Belgrad Ormanlarının korunması mücadele süreçlerini anlattı. İstanbul'da son dönemde yapılan bu projelerde 10 milyon kadar ağaç kesildiğini aktaran Koçum, "Ormanların yok edilmesini, Kanal İstanbul projesini durdurabiliriz. Buna gücümüz var yeter ki yaşam mücadelesine katılalım, destek olalım" dedi.

"EKOLOJİ MÜCADELESİNDE ÖĞRENECEĞİMİZ ÇOK ŞEYLER VAR"
Panele Artvin'den katılan Cemil Aksu ise Yeni İnsan Yayınevinden çıkan Ekoloji Almanağı hakkında bilgiler verdi. İstanbul'un son süreçte Büyükşehir Belediyesi seçimlerine odaklandığını aktararak, "Her şeyin güzel olması için ekoloji hareketlerinden öğreneceğimiz çok şeyler var. Türkiye'yi demokrasi yoluna sokan bir başarı öyküsüdür aslında ekoloji mücadelesi, dilekçe peşinde koşmayı mahkeme salonlarını bir mücadele alanı haline getirmeyi, korkmamayı, cesareti öğrendik ekoloji mücadelesinden. Türkiye'nin siyasi tarihinde bir eşiği, Gezi'yi başardık. Hala insanlar teslim olmuyorsa bu başarıdır" diye konuştu.
https://www.evrensel.net/haber/380208/kadikoy-cevre-festivali-egede-ve-marmarada-ekoloji-mucadelesi

26 Mayıs 2019 Pazar

İşin zor senin de Keçi Kalesi! (Pazar yazısı)


İşin zor senin de Keçi Kalesi!

İzmir’den Aydın’a giderken Selçuk sapağına gelmeden, yolun hemen sağ tarafında Alaman Dağı denilen dik bir tepenin üzerindedir Keçi Kalesi. Yüz yıllardır bu tepeden, bütün ovayı avını gözetleyen bir şahin edasıyla süzer durur. Zaten kale de ovayı gözetlemek için kurulmuştur.
Bir zamanlar, aşağıdaki geniş azmakta sazlıkların iki insan boyunu aştığı yıllarda, yolu bilmeyen atlıların bir anda kendisini yarı beline kadar gelen suyun içinde bulduğu, çırpındıkça batan atla birlikte dibi boylayıp kaybolduğu çok olmuştur.

Yılanın, kurbağanın, türlü tevir su kuşlarının yurdu olan bu bataklık, yaban domuzlarının ve bıkıp usanmadan onların izini süren Anadolu Kaplanının da avlanma alanıydı.
Şimdi tam ortasından bir otoyol geçiyor!..

Otoyol Belevi köprüsünden sağa kıvrıldığında Selçuk-Kuşadası tarafına, hafif sola meylettiğinde ise biraz ilerdeki Selatin Tünelini geçip Aydın ellerine doğru uzuyor.
Tünelin öte yanındaki sağlı sollu tarlalarda bahar zamanı hummalı bir çalışma var. Arkasında sarı bir toz bırakarak ağırca ilerleyen traktör pulluğunun değdiği yerlerde boz toprak koyu kahverengiye dönüyor.

Yan taraftaki tarlanın içine iki bilek kalınlığındaki bir hortumla su salınmış. Su berrak, bazen güneşte menevişleşiyor. Sıcaktan kavrulan ovada bakanın içini serinleten bir su bu.
Bir iki tarla ötede, başında sarı çizgili poşusu, allı güllü şalvarı rüzgarda dalgalanan bir kadın toprağa eğilmiş otları yoluyor.

Tarlaların yamacındaki yassı tepeler ağaçlarla yüklü. Yeşili güneş altında ıpılayan kestaneler. Tepelerde top top buluşan fıstık çamları, onların arasına serpiştirilmiş genç akasyalar, yamru yumru gövdeli güngörmüş zeytin ağaçları...

Toprak bereketli, sular serin, bol. Hava sıcak ve nemli. Rüzgar denizin tuzunu, dağ çayının, kekiğinin kokusunu taşıyor. Tarlalardan kalkan tozun, dağın zirvesinden inerken maviden mora çalan pusun türküsünü fısıldıyor efil efil...

Birden, kente iyice yaklaşmışken, otoyolun her iki yanındaki incir, zeytin, şeftali, narenciye ağaçlarının ortalarında iriyarı bir insan gövdesinden bile daha kalın borular peydah oluyor. Kimi yere yakın, kimi göğe yükselip belli bir süre gittikten sonra tekrar toprağa doğru eğilen ve paralel olarak kilometrelerce uzayan gri metal boyalı borular ilerideki jeotermal enerji santralleri (JES) tesislerinde son buluyor.

Binlerce metre yerin derinliğinden çektiği sıcak akışkanı JES’e taşıyan borular santralin yeşile boyalı duvarından içine giriyor. Genişçe ağızları külaha benzeyen üç bacasından beyaz dumanlar tütüyor. Aydın ovasını, bu ovanın içindeki köyleri, bahçeleri, bağları kıvrım kıvrım yılan gibi dolaşarak ilerliyor borular.  

Bunaltıcı bir mayıs sıcağında Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP) yöneticileriyle kent merkezinde buluşup şehre birkaç kilometre uzaklıktaki Yılmazköye gittik. Köylüler bir gün önce JES şirketinin tarlalarına, su kanallarının dibine ve toprak yolların şarampollerine boru döşemesine engel olmuşlardı. Şirket ertesi gün kuşluk vakti tekrar aynı girişimde bulununca yeniden karşılarına dikilmişlerdi.

Şirket direnişi aşamayıp araçlarını çekince köylüler de evlerine dağılmışlar. Tam öğle saatlerinde gittiğimizde köy girişindeki yolun kenarında bir zeytin ağacının gölgesinde nöbet tutan üç kadın gördük. Yaşlı kadınlardan birisi ellerini göğe doğru uzatıp JES’cilere ileniyordu, “Utanmaz, arlanmazlar! Allahtan bulsunlar!..”

Yıllardır Yılmazköy’deki zeytinliğinin içinden JES borusu geçirilmesine direnen, davalar açan, JES karşıtı hemen her toplantıya ilerlemiş yaşına rağmen katılan Ayşe Çetin teyze yine oradaydı. Arabamızı park edip yanlarına giderken bizleri tanıdı. Öğle sıcağında sığındıkları zeytinin gölgesinden kalkıp hoş geldin etti.

"AĞAÇLARIM AĞLIYOR!"

“Evlatlar görüyorsunuz bize rahat yok. Sabahın köründe geldiklerini duyunca alelacele tansiyon ilaçlarımı yutmadan, dişlerimi bile takmadan çıkmışım evden. Yaşlı başlı ağaçlarımızı kökleyip götürecekler. Zavallı ağaçlarım ağlıyor! Millet hastalıktan kırılıyor. Yeşilliğimizi, doğamızı, temiz havamızı bulamıyoruz artık. Türkiye elden gidiyor!” dedi.

Ayşe teyzenin yüksek sesle söylediği bu sözlere yoldan geçen 55-60 yaşlarında, göbekli bir adam laf attı. Köy merkezine doğru elini arkasında birleştirmiş ağır ağır yürürken “Türkiye elden gideli çok oldu” dedi.

Diğer iki kadından daha genç görünen Nergis Şahan adamın bu sözlerine tepki gösterdi. “Sen böyle direnmezsen tabii ki Türkiye elden gider! Gidin oturun siz kahveye! Ondan sonra da Türkiye elden gitti!..”

"KÖYLÜYÜ GARİBAN GÖRÜYORLAR"

Hemen yanı başında oturan 71 yaşındaki Elif Akmen’in de canı çok yanmıştı besbelli; “Köyümüzü mahvettiler. Köylüyü gariban gördüler, alçakta gördüler. Binsinler üzerimize bakalım!” İşaret parmağı ile gökyüzünü gösterdi, “Ona havale ediyorum. Ne bu yaa! Üstten tel gider tarlalarımızın içinden sıcak su borusu...”

“Enerjimizi tüketiyorlar bizim” dedi Nergis Şahan, “Ülkeye enerji lazım diye bizim temiz havamızı, toprağımızı, enerjimizi tüketiyorlar. Biz karşı çıkınca da önümüze jandarmaları dikiyorlar”.

Köylü kadınların konuşmalarını dinleyen AYÇEP yönetiminden Ahmet Uslu “Köylü kendi toprağına sahip çıkmazsa jandarma da onlardan yana olur, devlet de” diye söze girdi. “Uluslararası şirketler bunlar. Devlet de senin, köylünün, halkın devleti değil. Öyle bir devlet yok şu anda Türkiye’de...”
Yılmazköylü üç kadını oturdukları zeytin ağacının gölgesinden kaldırmadan vedalaştık. Güneş, insanın beynine işliyordu adeta.

İzmir’e dönüşte Keçi Kalesi bu sefer otobüsümüzün sol camından gözden kaybolana kadar izledi bizi. Yine öyle her zamanki gibi görmüş geçirmiş, dingince...

“İşin zor senin de Keçi Kalesi” diye geçirdim içimden. Yüzyıllardır bu topraklara yapılan bunca kötülüğü görüp dayanmak için taş olmaktan başka da çare yok sanki!..

“Benim sadık yarim kara topraktır” diyen koca ozanın şiiri geldi sonra aklıma;

“Demir olsam çürür idim
toprak oldum da dayandım”...

https://www.evrensel.net/yazi/84028/isin-zor-senin-de-keci-kalesi

24 Mayıs 2019 Cuma

Yılmazköylülerin engellediği JES'çi şirketin lisans iptali kesinleşti


Özer AKDEMİR
Aydın'a bağlı Yılmazköylülerin son bir haftadır JES borusu döşemesine engel olduğu şirketin üretim lisansının iptali kesinleşti. Daha önce yerel mahkemeler ve Danıştay tarafından üretim lisansı iptal edilen proje için EPDK'nin ve şirketin yaptığı karar düzeltme başvurusu da reddedildi.
PROJE, SULU TARIM ALANI VE ZEYTİNLİKTE
Yılmazköy yakınlarında JES yapmak isteyen Ken Kipaş A.Ş şirketine Enerji Piyasası Düzenleme kurulu (EPDK) tarafından verilen üretim lisansına karşı yöre halkının açtığı davada Ankara 15. İdare Mahkemesi, proje sahasının sulu tarım arazileri ve zeytinliklerle kaplı olduğu, projenin kimyasal ve termal kirlilik ile su kalitesine olumsuz etkileri gibi gerekçelerin yanında projenin ÇED raporu olmadığını belirterek lisansı iptal etmişti. Mahkeme kararında Anayasanın 56. Maddesindeki sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı hükmüne de vurgu yapmıştı. Mahkeme, Aydın 2. İdare Mahkemesinin projenin ÇED Gerekli değildir kararını iptal etmesine dayanak yapılan bilirkişi raporuna da atıfta bulunurken, bu kararın temyizi başvurusunun da Danıştay 14. Dairesi tarafından reddedildiği dil getirildi.
"BOZMAK İÇİN HİÇBİR NEDEN YOK"
 Yılmazköylülerin engellediÄŸi JES'çi ÅŸirketin lisans iptali kesinleÅŸti
Fotoğraf: Şermin Çetin
Bu kararın da EPDK ve şirket tarafından temyizini görüşen Danıştay 13. Dairesi Ankara 15. İdare Mahkemesinin verdiği kararın bozulması için hiçbir nedenin olmadığını belirterek, mahkeme kararını oybirliği ile onadı.
JES'Çİ ŞİRKETİN ACELESİ ANLAŞILDI!
Yılmazköy'de JES yapmak isteyen ve halkın engel olduÄŸu ÅŸirketin üretim lisansı iptali kesinleÅŸti 
Fotoğraf: Şermin Çetin
Son bir haftadır, ÇED raporu ve üretim lisansı olmadığı halde bölgede JES boruları döşemek için girişimlerde bulunan şirketin karşısına Yılmazköylüler çıkmış, şirketin DSİ'ye ait su kuyularına boru döşemesine engel olmuşlardı. JES şirketi ile DSİ arasında su kanalarının kullanımı ile ilgili yapılan protokolde açıkça "15 Ekim-15 Mart tarihleri arasındaki sulama sezonunda çalışma yapılamaz" hükmüne aykırı olarak su kanaletlerine boru döşemeye çalışıyordu. Bu son mahkeme kararı üretim lisansı iptali kesinleşen şirketin apar topar JES borusu döşemek için neden bu kadar acele ettiğini de bir anlamda ortaya koyuyor.

Yılmazköylüler şirkete yine JES borusu döşetmedi


23 Mayıs 2019 Perşembe

Yılmazköylüler şirkete yine JES borusu döşetmedi



Özer AKDEMİR
İzmir
Aydın'a birkaç kilometre uzaklıktaki Yılmazköy Mahallesi'nde halkın jeotermal enerji santrallerine (JES) karşı mücadelesi devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde JES şirketinin su kanallarına boru döşemesine engel olan köylüler, bugün tekrar aynı işlemi yapmak isteyen şirketin karşısına dikildiler.
Yılmazköylülerin engellediği JES'çi şirketin lisans iptali kesinleşti
ŞİRKET İZİNSİZ ÇALIŞIYOR
Yılmazköy sakinlerinden Aydın Çevre ve Kültür Platformu üyesi Şermin Çetin, şirket kamyonlarının sabah saatlerinde tekrar geldiğinin öğrenilmesi üzerine köylülerin çalışma yapılan yere gidip boruların döşenmesine engel olduklarını söyledi. Şirketin bölgede izinsiz çalışma yaptığını, bu nedenle geçtiğimiz günlerde çalışmasının köylüler tarafından durdurulduğunu belirten Çetin, "Bugün şirket araçları yine gelince jandarmayı arayarak olay yerine gittik. Boruları kamyonlara yüklemişler, kepçelerle boruları su kanallarının üstüne döşemek istiyorlardı. Köylüler buna izin vermediler" sözleriyle yaşananları anlattı.
Yılmazköy'de JES boruları döşemek isteyen şirketin karşısına halk çıktı
KAYMAKAM "BİZİMLE ALAKASI YOK" DİYOR
Birkaç köylünün jandarma komutanı ile birlikte Kaymakamlığa gittiklerini aktaran Çetin, kaymakam bu durumun kendileriyle alakası olmadığını, Yatırım İzleme ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sorumluluğunda olduğunu söylediğini ifade etti. Daha sonra AYÇEP Başkanı Mehmet Vergiliyle birlikte DSİ'ye gittiklerini belirten Çetin, "DSİ bizim sadece kanal yolunun geçişine dair bir protokolümüz var dedi. Protokolde ise Mart ile Ekimin 15'i arasında kanallarda sulama sezonu olduğu için herhangi bir çalışma yapılamayacağı yazıyor. Nazilli Sulama Birliğinden birileri gelip tespit ettikten sonra işlemi bu karara istinaden durduracağız" dedi. Köylülerin kanalların başında şirketin çalışma yapmasını engellemek için beklediklerini dile getiren Çetin, "Sadece bir tane boru dikebilmişler. Doğu tarafında boruların döşenmesini tamamlamışlar ama annemlerin de tarlasının olduğu batı tarafında köylülerin gelmesi nedeniyle sadece bir tanesini dikebilmişler" dedi.
 Yılmazköy'de JES yapmak isteyen ve halkın engel olduÄŸu ÅŸirketin üretim lisansı iptali kesinleÅŸti
Fotoğraf: Şermin Çetin

DSİ İLE JES ŞİRKETİ ARASINDAKİ PROTOKOL

DSİ 21. Bölge Müdürlüğü ile JES şirketi Ken Kipaş arasında 31.12.2018 tarihinde yapılan protokolle Yılmazköy Dikilitaş mevkiindeki bazı kanalların üretim lisansı süresi olan (04.08.2016 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere) 24 yıl 11 ay 2 gün firma lehine irtifak hakkı tesis edildiği görülüyor.  Protokolde şirketin kanal üzerinde ve kanal altında yapılacak imalatlar sulamanın aksamaması için sulama sezonu dışında (15 Ekim-15 Mart) yapılacaktır" deniyor.
https://www.evrensel.net/haber/379990/yilmazkoyluler-sirkete-yine-jes-borusu-dosetmedi

21 Mayıs 2019 Salı

RES’e karşı mücadele veren Yaylaköy ‘afet bölgesi’ ilan edildi


Özer AKDEMİR
İzmir
Karaburunlular, Yaylaköy’ün afet bölgesi ilan edilmesine karşı İzmir Çevre İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı.

Yıllardır RES’lerle başı belada olan Karaburun Yaylaköy, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ‘afet bölgesi’ ilan edildi. Karaburunlular kararnamenin RES şirketinin önünü açmak için çıkarıldığını ileri sürerek İzmir Çevre İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması düzenledi.

“Karaburun adasını şantiyeye çevirmeyin”, “Yaylaköy’de RES talanı afet alanı” gibi pankart ve dövizlerin açıldığı basın açıklamasını Karaburun Kent Konseyi Başkanı Goncagül Karaağaç okudu. Karaağaç, “Karaburun Yaylaköy’de bağıra bağıra gelen talanın boyutları, hiçbir kural tanımayan yağmacı tavra evrildi. Yaylaköy’de onca mahkeme kararı işletilmiyor, yangından mal kaçırılıyor, Yaylaköy için yapılan suç duyuruları işleme alınmıyor. Danıştayın kararıyla LODOS Elektrik Üretim AŞ’nin hukuken geçerli ve yürürlükte olan bir üretim lisansı kalmamasına rağmen; firmanın ÇED başvurusunda bulunması ve bu başvuruya ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ÇED sürecini başlatması, ÇED hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verebilmesi hukuken mümkün olmamasına rağmen, yapılmaya çalışılan nedir?” dedi.
Özel çevre koruma bölgesi (ÖÇKA) sürecini denetleme yetkisini üzerine alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığını, ÖÇKA ilanının gerekliliklerini yerine getirmeye davet ederek Yaylaköy’de LODOS Elektrik Üretim AŞ’nin Cumhurbaşkanlığı kararına aykırı ve suç teşkil eden eylemlerini acilen durdurmasını talep ettiklerini söyleyen Karaağaç, “Biz Karaburunlu yurttaşlar olarak, her türlü yasal hakkımızı, dün olduğu gibi bugün de kullanmaya devam edeceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. Yarımada’daki yatırım talanını ve yaşadıklarımızı kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz” diye konuştu.
Basın açıklamasında CHP İzmir Milletvekilleri Tacettin Bayır ve Kani Beko, EGEÇEP Sözcüsü Hüsnü Dilli de konuştu. CHP’li Bayır, “Enerji patronunun cebini doldurmaya çalışıyorlar. Bunu yıllar öncesi rapora dayandırıyorlar. Afet bölgesi gibi göstererek, oradaki insanları yok saymak ve köyün içine kadar o rüzgar güllerini dikmek kesinlikle haksızlıktır. Biz bunun TBMM’de tüm arkadaşlarımızla birlikte takipçisi olacağız” dedi. Kani Beko da, “Yan yana omuz omuza mücadele vermekten başka çaremiz yok. Yaylaköylülerin karşısında kim duracaksa biz de onların karşısındayız. Biz de Mecliste soru önergeleriyle destek olacağız” diye konuştu.

EGEÇEP Sözcüsü Hüsnü Dilli de konuşmasında, “Sahillerimizi kuşatan balık çiftliklerine karşı, dağlarımızı delik deşik eden taş mermer ocaklarına karşı yaşam alanlarını korumak Yarımada’nın yüzyıllardır süren kültürünü korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak için mücadele yürütüyoruz. EGEÇEP olarak bundan sonra da bu mücadelenin içinde yer alacağız” ifadelerini kullandı.
Basın açıklamasının ardından Karaburun Kent Konseyi, EGEÇEP’liler ve milletvekilleri konu hakkında yetkililerle görüşmek üzere Çevre İl Müdürlüğüne gitti.

Karaburunlulardan tepki: Yavuz hırsız ev sahibini goşturuyor

Karaburun'da RES talanı dolu dizgin sürüyor

19 Mayıs 2019 Pazar

Karaburunlulardan tepki: Yavuz hırsız ev sahibini goşturuyor

 Özer AKDEMİR
İzmir
Yıllardır RES'lerle başı belada olan Karaburun Yaylaköy, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile "Afet Bölgesi" ilan edildi. Karaburunlular kararnamenin RES şirketinin önünü açmak için çıkarıldığını ileri sürerek eylemlere hazırlanıyorlar.
KARABURUN’UN KADERİ 10 YILDA NASIL DEĞİŞTİ?
Karaburun'daki RES talanının hikayesi aslında çok eski değil. Rüzgarı bol olan yarımadaya RES'lerin dikilmeye başlaması 10-11 yıl önce başlamış. O zamana kadar keçicilikle, denize yakın köylerde balıkçılık, narenciye ve sebze-meyve ağırlıklı ürün çeşitleriyle geçimlerini sağlayan Karaburunluların yaşam alanları, sayıları her geçen gün çoğalan RES'ler yüzünden gittikçe daralmış. Yarımadanın tam ortasında, Bozdağ’ın yamacında kurulu Yaylaköy RES'lerin olumsuzluklarını yaşayan köylerin en başında gelmiş. Kırkım şenlikleri, Yörük gelenekleri, türküleri, şiirleri, ağılları, çanları ve çeşmeleri ile kadim bir kültürü olan Yaylaköy'de RES'ler köyü çepeçevre kuşatmışlar. Öyle ki direkler köy evlerinin 50-100 metre dibine kadar sokulmuşlar. Yaşam alanları ve keçi otlattıkları yaylakları her geçen gün daralan köylülerin itirazlarına şirketin müdürü "Boşuna çabalamayın çok değil 20 yıl sonra Yaylaköy falan kalmayacak" diye gözdağı vermeyi ihmal etmemiş.
Karaburunlulardan tepki: Yavuz hırsız ev sahibini goşturuyor
HUKUK TALANI DURDURAMADI
Yarımada yüzölçümünün yüzde 61'ini tek başına kiralayan Lodos Enerji Şirketinin müdürünün aslında çok da boş konuşmadığı geçtiğimiz günlerde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile görüldü.
Kararname meselesine gelmeden önce Karaburun'da bu RES talanına karşı yöre insanının direnişini de biraz anlatmak lazım. Karaburun Kent Konseyi öncülüğünde, yöre halkı, muhtarları, esnaflarının açtığı onlarca davaya Çevre ve Ekoloji Avukatları (ÇEHAV) da gönüllü avukatlık desteği verdiler. RES'lerin üretim lisanslarına, planlarına, ÇED raporlarına açılan davaların hemen hepsi kazanılsa da RES'ler durmak bir yana kapasite arttırarak, yeni yeni bölgelere yayılarak kurulmaya devam etti. Üretim lisansı Danıştay tarafından iptal edilen Lodos AŞ buna rağmen yeni ÇED başvurusunda bulundu.
Karaburun Yaylaköy RES

Yaylaköy'de rüzgar türbinleri | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI İLAN EDİLDİ AMA...
Yarımadada yaşayanların yıllardır uğraş verdiği Özel Çevre Koruma (ÖÇKA) alanı ilan edilmesi çabaları geçtiğimiz mart ayında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yaşam buldu ve Karaburun Yarımadası-Ildırı Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi. Bu kararın 2 nolu maddesinde "...Mevcut her ölçekteki plan plan kararı ve projeler konusunda mezkur Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre yapılacak değerlendirme sonuçlanıncaya kadar herhangi bir uygulama yapılamaz" denilmesine rağmen şirket çalışmalarına devam etti. Karaburunlular şirketin proje sahasında henüz kurulmamış türbinler için beton atma ve yol açma işlemlerine başlamasına tepki gösterirken haklı olarak bu durumun Karaburun yarımadasını Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan etmekteki amaçla çeliştiğine vurgu yaptılar.
1952 TARİHLİ RAPORA DAYANILARAK KÖY AFET BÖLGESİ İLAN EDİLDİ!
Özellikle Yaylaköy’de "bağıra bağıra gelen bir talan" olduğunu dile getiren Karaburunlular, tırların, vinçlerin, beton mikserlerin, kamyon ve kepçelerin makilik alanlarda cirit attığını ifade ettiler. Yarımadalıların Yaylaköy için yaptıklar suç duyuruları ise işleme dahi alınmamış. İşte Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Yaylaköy'ün afet bölgesi ilan edilmesi tam bu sürecin üzerine gelmiş. Bölgede 1952 yılında yapılan Jeolojik Durum Raporu ile Yaylaköy bir anda "Afete Maruz Bölge" ilan edilmiş. Karaburunlular 67 yıldır heyelan tehlikesi yaşamamış olan  Yaylaköy'ün 14 Ocak 2019 tarihli Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile Afete Maruz Bölge ilan edilmesine; "Lodos Elektrik AŞ’nin Yaylaköy’deki  heyelanın yapanı olduğunu ve Yaylaköylüleri “takoz” gördüğünü biliyoruz. Yaylaköy’de görülen; yavuz hırsızın ev sahibini goşturmasıdır. Karaburun'dan kara keçiler kaçırılmak isteniyor" sözleriyle tepki gösteriyorlar.

Yaylaköy RES Karaburun
Yaylaköy'de bir çoban ve rüzgar türbini | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
"YAYLAKÖY ŞİRKETİN DEĞİL KÖYLÜLERİNDİR"
Herkesi “Canınızı verin de dağlarınızı vermeyin”, “Dağlarımıza zulüm ediliyor” diyen çobanların seslerine kulak vermeye davet eden Karaburunlular şöyle konuşuyorlar: "Dağlara yapılan bu zulmün karşılığı gün gelir mutlaka görülür. Dağlar, ektiğinizi biçtirmeden de bırakmaz, unutmayın!.. Yaylaköylüler asırlık kadim kültürleriyle bu yarımadada yaşamaya dün ve bugün olduğu gibi yarın da devam edecekler. “20 yıl sonra Yaylaköy diye bir şey kalmayacak” diyerek projeksiyon yapan Lodos Elektrik Üretim AŞ’ye; “20 yıl sonra Yaylaköy’de olacağız, Yaylaköy Yaylaköylülerindir.”
 SALI GÜNÜ İZMİR'DE BASIN AÇIKLAMASI YAPACAKLAR
ÖÇKA sürecini denetleme yetkisini üzerine alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı, ÖÇKA ilanının gerekliliklerini yerine getirmeye çağıran Karaburunlular, RES Şirketi Lodos AŞ'nin de suç teşkil eden eylemlerini acilen durdurmasını talep etiklerini belirtiyorlar.
Karaburun Kent Konseyi ve yurttaşlar 21 Mayıs Salı günü saat 11.45'te İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaparak son süreci kamuoyu ile paylaşacaklar.

17 Mayıs 2019 Cuma

Ege'deki JES çalıştaylarının amacı ne?

17 Mayıs 2019 21:34
Ege'deki JES çalıştaylarının amacı ne?
Germencik'de, European Bank ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca JES çalıştayı yapıldı. Toplantıya JES'lere karşı çıkan köylüler de katıldı.

Özer AKDEMİR
Germencik'de, Türk Burcu Parkının içindeki üç tarafı camlarla kaplı Belediyeye ait bir kafeterya da European Bank ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca ortaklaşa yapılan "Jeotermal kaynakların kümülatif etkilerinin değerlendirilmesi projesi" toplantısına, Aydın'ın birçok yerinden canı JES'ler tarafından yakılmış köylüler, vatandaşlar, kurum temsilcileri katıldı.
İki yıl önce 450 kovan arısı ölen, gittiği her yerden eli boş çevrilen, bu aymazlığa, yoksulluğa, çaresizliğe dayanamayıp bir JES toplantısında canına kıymak isteyen Pınardereli Fadime Camuz her zamanki mahcup gülüşü ile salondaydı. Umar umar bakan maviş gözleri ile toplantıyı düzenleyenlere derdini anlatmaya çalıştı.
JES tesislerine yüz metre uzaklıktaki zeytinliğinde yüzlerce zeytin ağacı bir ay içerisinde kuruyan Alangüllü köyünden Yusuf Kuzu da salondaydı. "Ağaçların durumu ne?" sorumuza bezgin bir şekilde "Hala öyle sapsarı, kupkuru duruyorlar. Ben de artık umudumu kestim. Tarlaya bile gidesim gelmiyor" diye yanıt verdi.
Topraklarına yeni gelen JES şirketine karşı şu günlerde ayakta olan Çamköylü bir çift çocuklarıyla gelmişti. 3-4 yaşındaki çocuk bir süre sonra uyudu kaldı sandalyenin üzerinde.
"Enerjiye karşı değiliz ama..." diyerek konuşmasına başlayan Efeler Belediye Başkanı Fatih Atay "Biz yaşamak istiyoruz. Yaşam hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Kesinlikle JES istemiyoruz topraklarımızda" dedi.
JES şirketini iki aylık kararlı bir direniş sonrası topraklarına sokmayan Başköy'lülerden Sami Şengün, iki genç çocuğuyla katıldı toplantıya. Yerel seçimlerde muhtar seçilen Şengün'ün muhtarlığı da tıpkı KHK'lilerin başına geldiği gibi, eski bir davası nedeniyle elinden alınmış. Mühür ikinci gelen eski muhtara verilmiş.
Kızılcaköylüler, hala kararlı bir şekilde süren çadır nöbetlerinin dinamikliğini toplantıya taşıdılar. Ellerinde dövizlerle, alkışlarla girdiler toplantı salonuna.
"İNCİRİ YAŞATALIM Kİ BİZ DE YAŞAYALIM"
Germencik'in içindeki incir bahçesinden koparıp getirmiş "hastalıklı" dediği inciri Sami Yalçınkaya, "Bu, bir süre sonra ölecek. Bunu yaşatmamız lazım ki biz de yaşayalım" dedi.
Köylüler, kurum temsilcileri yedi büyük masa etrafından gruplar şeklinde düzenlenen toplantıda yaşadıkları sıkıntıları not ettirdiler, yazdırdılar.
Aydın bölgesindeki JES'lere olduğu kadar ülkenin pek çok yerindeki doğa düşmanı projelere de kredi veren European Bank'la Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bu ortak projesini yürüten ekip, köylülerin, STK temsilcilerinin ve yerel yöneticilerin katıldığı bu toplantıları "veri alımı" olarak adlandırdılar. Benzer üç toplantı daha yapılacağını, bir toplantıda da şirket temsilcileri ile görüşüp son toplantıda hükümet yetkililerinden bilgi alacaklarını ve elde edilen verileri rapor olarak bankaya ve devlet kurumlarına sunacaklarını anlattılar.
Aydın'ı adeta bir JES çöplüğüne çeviren şirketlerin kredileri, yöre halkının dile getirdiği onlarca soruna, bilimsel raporlara, belediye başkanından, zeytin üreticisine, balıkçısına kadar JES'leri "topraklarımızda istemiyoruz" diye yazdıran halkın kararlılığı nedeniyle kesilir mi?
Aslında herkesin yanıtını bildiği bir soru bu. Yine de binde bir olasılık da olsa umudu diri tutmak istedi Germencik'teki Aydınlılar. "Umut kalacağına emek kalsın" diyerek Germencik'teki toplantıya işlerini güçlerini bırakıp geldiler...

Bir gün sonra (bugün) Alaşehir'de yapılmak istenen aynı içerikli toplantı ise başladı ama bitirilemedi. "Toplantıda JES'leri onay merciine dönüştürme havası sezdik. Biz JES istemiyoruz" diyen ekoloji örgütleri ve Ziraat Odası üyeleri başta olmak üzere halkın salonu terk etmesi ile toplantı sonuçsuz kaldı.

14 Mayıs 2019 Salı

Kuars ve felspat madenlerindeki kötü koşullar Eysim'le sınırlı değil



Çine’deki kuars ve felspat madenlerinde çalışan işçiler sağlıksız çalışma koşullarını fotoğraf ve videolarla belgeledi.


Özer AKDEMİR
Aydın Çine’de kuars ve felspat madenlerinde çalışan işçiler, kötü çalışma koşullarını belgeleyen fotoğraf ve videoları Evrensel’e ulaştırdı. Kaltun ve Polat Madencilik şirketlerine ait işletmelerden gelen görüntüler, daha önce Eysim’e ait işyerlerindeki işçilerin gönderdiklerinden farklı değil. Görüntüler, işyeri değişse de kötü koşulların her yerde aynı olduğunu kanıtlıyor.
Çine'deki kuars ve felspat maden işletmelerinde çalışan işçiler tarafından Evrensel’e ulaştırılan yeni fotoğraf ve görüntüler sağlıksız çalışma koşullarının birçok işletmede geçerli olduğunu ortaya koydu. Son aylarda bu sağlıksız işyeri koşulları nedeniyle silikozis hastalığına yakalanan işçilerin işten çıkarılması ile gündeme gelen Eysim Madencilik patronu ise işçilerini toplu olarak tatile götürerek imaj düzeltme çabasına girdi.
SİLİKOZİS HASTASI OLAN İŞÇİ KENDİNİ KAPI ÖNÜNDE BULUYOR
Çine'nin çevresindeki maden ocaklarından getirilen kuars ve felspat cevherlerinin paketlendiği işletmelerdeki çalışma koşulları yıllardır gündeme gelir. İşyerindeki maden tozları nedeniyle silikozis hastalığına yakalanan işçiler, bu işletme patronları tarafından çeşitli gerekçelerle işten çıkarılıyor. Geçtiğimiz günlerde Evrensel’in yeniden gündeme taşıdığı işten çıkarılan silikozis hastası maden işçileri konusu kadar bu işletmelerdeki çalışma koşullarını gösteren fotoğraf ve videolar da uzun süre tartışıldı.
 
Fotoğraflar, Çine'deki kuars ve felspat madenlerinde çalışan işçiler tarafından Evrensel'e ulaştırılmıştır.
İŞÇİLER TOZ YIĞINI İÇİNDE ÇALIŞIYOR
Eysim Madencilik adlı şirkette çalışan işçiler tarafından çekilen video ve fotoğraflarda işçilerin geniş bir hangarda yoğun toz altında çalıştıkları görülüyordu. Bu işletmede çalışırken her üç ayda bir çekilen akciğer filmlerinde ciğerleri lekeli gelen işçilerden İlyas Tekin tarafından Evrensel’e iletilen fotoğraf ve videolar işçilerin neden silikozis hastalığına yakalandığının en iyi kanıtı idi. İlyas Tekin gibi Eysim'de çalışan birçok işçi akciğer filmleri 'kötü' geldiği için ekonomik kriz, verimsizlik vs gerekçelerle işten çıkarılıyorlardı. İşten çıkarıldıktan sonra tedavisi olmayan silikozis hastalığının yanı sıra işsizlikle mücadele eden işçiler, sağlıklarını yitirdikleri şirket tarafından bir daha hiç aranıp sorulmadıklarını dile getiriyorlardı.
 
Fotoğraflar, Çine'deki kuars ve felspat madenlerinde çalışan işçiler tarafından Evrensel'e ulaştırılmıştır.
DİĞER BİRÇOK İŞLETMEDE DE DURUM AYNI!
Çine'deki diğer maden işletmelerinde çalışan işçiler tarafından Evrensel’e iletilen yeni fotoğraf ve videolar, sağlıksız çalışma koşullarının sadece bir işletmeye özgü olmadığını ortaya koyuyor. Görüntülerde, ülkenin en büyük sermaye gruplarına ait bu işletmelerde işçilerin kapalı ortamlarda, yoğun bir toz altında çalıştıkları görülüyor. Kaltun ve Polat Madencilik şirketlerine ait işletmelerden gelen bu fotoğraf ve görüntülerde kapalı maden paketleme işletmesinde her şeyin bir karış toz altında olduğu, çalışan işçilerin ise basit bir maske ile çalıştıkları görülüyor.

İşçiler, Çine Madran haber sitesinin 'Eysim' haberine tepki gösterdi.
“GÖZLERİMİZİN İÇİ KUM DOLARDI”
Son görüntülerle ilgili yorum yapan silikozis hastalığına yakalandıktan sonra Eysim şirketi tarafından işten çıkarılan Şenol Girgin, görüntülerde yer alan kurutma fırınının daha önce dışarıda olduğunu belirterek şu çarpıcı iddialarda bulundu:
“Kurutma fırını Yolboyu mahallesinde gelen şikayetler sonrası tesis içine alındı ve içeride çalışan arkadaşların ve bizim sağlığımızla oynadılar. Hangi maskeyi kullanırsan kullan bu tozu yutmama gibi bir lüksümüz yok. Bırakın yutmayı gözlerimizin içi kum dolardı. İnsan sağlığı bu kadar değersiz mi?”
 
Çine Madran haber sitesinin 'Eysim' haberi.
AKP'Lİ PATRON İMAJ DÜZELTME PEŞİNDE!
Çalışma koşullarını gösteren fotoğraf ve videolarla geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiğimiz Eysim madencilikten yeni gelen videoda da çalışma şartlarının hiç değişmediği görülüyor. Silikozis hastası işçilerin anlatımları ve görüntüler nedeniyle sıkıntılı günler yaşadığı belirtilen Eysim patronu imaj onarmak adına işçilerini aileleri ile birlikte tatile götürdü. Yerel gazetelerin “Dostlar başına! Çalışanlarını tatile götürdü” başlığı ile verdiği haberde Eysim Şirketi patronu, AKP Çine belediye Meclis üyesi Muhammet Demir'in 1 Mayıs nedeniyle işçilerini aileleri ile birlikte Kuşadasına tatile götürdüğü dile getiriliyor.
Gazetenin sosyal medya hesabındaki bu haberin altına yorumlarda bulunan silikozis hastası işçiler ise Eysim'deki çalışma koşullarını gösteren fotoğrafları paylaşarak, “Otel odası değil sağlıklı işyeri”, “Bu fotoğrafları açıklayın önce. Bizler burada silikozis hastalığına yakalandık” yazdılar.
'Patronlarda oyun çok, biri bitse diğeri başlıyor'

Silikozisin pençesindeki maden işçileri

Silikozis hastası işçiler: 'Ciğer filmin kötü' diye işten çıkarıldık


13 Mayıs 2019 Pazartesi

Ekoloji Birliği: Nükleer inşaatı durdurulsun, santralden vazgeçilsin



Ekoloji Birliği, Akkuyu Nükleer Santral inşaatının derhal durdurulması ve yapımından vazgeçilmesi çağrısı yaptı.
 Ekoloji BirliÄŸi: Nükleer inÅŸaatı durdurulsun, santralden vazgeçilsin
Ekoloji Birliği Akkuyu Nükleer Santral inşaatı temelinde meydana gelen çatlakla ilgili yaptığı açıklamada santral inşaatının derhal durdurulması ve santral yapımından vazgeçilmesi çağrısında bulundu.
“NÜKLEER KAZAYI YABANCI ÜLKEDEN Mİ ÖĞRENECEĞİZ?”
Akkuyu Nükleer Santral inşaatında 1 No’lu reaktör atom çekirdeğinin bulunacağı haznenin temelinde oluşan çatlakların, resmi bir açıklama yerine olay tarihinden 10 ay sonra basındaki bir haberle ortaya çıktığına dikkat çeken Ekoloji Birliği açıklamasında, "Akkuyu temelindeki çatlakların ölümcül radyasyon sızıntısına neden olacağı bilindiği halde neden resmi bir açıklama hala yapılmadı? İlerde Akkuyu'da olası bir nükleer kaza ve yayılan radyasyonu biz de Rusya halkı gibi yabancı ülkelerden mi öğreneceğiz?" denildi.
“NÜKLEER DENETLEME KURULUNUN ZAMANLAMASI MANİDAR”
KHK ile kurulan Nükleer Denetleme Kurulu'nun ulusal ve uluslararası bütün denetimlerden muaf tutularak yalnızca Cumhurbaşkanına hesap vereceğini belirten Ekoloji Birliği, denetime tabi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) saf dışı bırakıldığına dikkat çekti.
“İSTİFA EDEN SANTRAL MÜDÜRÜNÜN UYARILARI ÇOK ÖNEMLİ”
Ekoloji Birliği'nin açıklamasında şu görüşlere yer verildi: "Eski Akkuyu NGS AŞ. Müdürü’nün ‘Bu zihniyetle mi nükleer santral işleteceksiniz?’ diyerek istifa etmesine neden olan konular mı temelin çatlamasına neden oldu? Müdür Faruk Uzel'in istifasının gerekçeleri arasında, yanlış planlama sonucu 1 No’lu santralin deniz kıyı kenar çizgisi içinde nükleer santralin deniz seviyesinden 12 metre altında planlandığına değinerek pek çok konuda uyarılarda bulunmuştu. Akkuyu fayı nükleer santraline karşı açılan davalarda tehlike yaratacak bir delil olarak yer almıştı. Akkuyu NGS temelinde daha şimdiden çatlaklar oluşuyorsa ileride Akkuyu fayı nedeniyle depremler oluştuğunda çatlaklar oluşmayacağını nasıl garanti ediyorsunuz?"
Nükleer santral gibi kitleleri toplu ölüme sürükleyecek potansiyeli barındıran bir konuda devletin yetkili hiçbir kurumun hala açıklama yapmaması / yapamamasının halk için gelecekte dehşet verici sonuçlar yaratabileceğine işaret edilen Ekoloji Birliği, santralin şu anki maliyetinin 25 milyar doların üzerinde olacağına dikkat çekti.
NÜKLEERİN ŞAKASI YOK!
"Nükleer santrallerin şakası yok" diyen Ekoloji Birliği açıklamasında şu konulara dikkat çekti: "Olası bir hata ve kaza on binlerce insanın ölmesine ve doğanın yok olmasına yol açıyor. Atık sorunu bile daha çözülememiş ve bu denli riskli nükleer santraller yaratacağı yıkımla birlikte onarılmaz yaralar açacak ve bir yandan da ayrıca bizim vergilerimizle yapılması nedeniyle kaynak israfına yol açacaktır. Nükleer santraller yapılmasın ve nükleer kazalar olmasın. ‘Biz bunların uyarısını daha önce yaptık’ demek istemiyoruz.  Biz yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada nükleer santral yapılmamasını ve mevcut santrallerin kapatılmasını istiyoruz. Devletin yetkili kurumları Akkuyu NGS temel çatlaması konusunda derhal açıklama yapmalı ve inşaat alanı bağımsız mühendislerin denetimine açılmalıdır. Akkuyu NGS temelindeki çatlaklar inatla bu santrali yapmak isteyenlere ciddi bir uyarıdır.” (HABER MERKEZİ)

12 Mayıs 2019 Pazar

Tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun | Çocuk yaşta evlendirilen annem...


12 Mayıs 2019 04:45

 Ã–zer AKDEMÄ°R

Kısık sesli radyodan gelen türkünün ezgisi onu yine aldı götürdü bir yerlere. Ellerinin işlemesi kendiliğinden durdu. Bulaşık leğenindeki sıcak suyun içinde öylece kaldı. Köpükler her iki elini ak bileklerine kadar örtmüştü.

Tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun | Çocuk yaşta evlendirilen annem...

“Aman da kızlar ne zorumuş burçak yolması” diyordu türküde bir kadın. Bu türküyü her duyduğunda çocukluğuna, gençliğine, o ilk gelin olduğu zamanlara giderdi. Sanki kendisi için yakılmıştı bu türkü ki o da “Kim bilir kaç kadın aynı şeyleri düşünüyordur bu türküyü dinlerken” diye geçirirdi içinden.
Sırtını Binboğa Dağları'na yaslamış bir köyden Anadolu’nun tam ortasındaki bozkıra gelin geldiğinde daha 15’ine yeni girmişti. Çocuktu yani! Yaşıtı olan çocuklar dışarıda oyunlar oynarken o gizli gizli onları izler, oyunlarına katılmak için can atardı. Bazen, kayınvalidesinin görmeyeceğini aklı kestiğinde de coşku ile girerdi oyuna. Seksek, ip atlamaca, saklambaç…

Tüm dertlerini unuturdu bu zamanlarda. Evinden, yurdundan, anne babasından ayrıldığını, sarı sıcağın altında göz alabildiğince uzayan bozkırın kardeşleri ile arasında aşılmaz bir duvar gibi durduğunu, adını bile burada öğrendiği bir gurbete geldiğini, o başı dumanlı Binboğaları artık göremeyeceğini, o yaylada koyun keçi güdemeyeceğini, o pınarın soğuk sularından bir daha içemeyeceğini unutur, yine eski neşeli Hatçe çocuk olurdu...

Kayınvalidesi gelinini çocuklarla oyun oynarken gördüğünde çoğu zaman kızardı. Bebeği uyutup hemen oyuna koşuyor diye söylenirdi. Evdeki o kadar iş güç dururken! Hele komşuların “Senin gelin gene oyuna dalmış” diye dudak büküp gülmelerine sinir olurdu. En çok da bu söylenmelerin ardından haşlardı gelinini.

Ama bazen de ses çıkarmaz, bir köşeye siner yüreği kabararak izlerdi onu. Ne suçu vardı ki şuncağızın! Çocuktu o daha, çocuk doğursa da çocuktu! Üzülür, içlenir, bir zaman sonra gözyaşlarını kurulayıp seslenirdi bulunduğu yerden: “Hadi kızım, oğlan uyanmış sesi geliyor. Git biraz da onunla oyna...”

Kötü bir kadın değildi kaynanası aslında. Sadece kıtlık görmüş, açlıkla terbiye edilmişti. Çok cimriydi bu yüzden. Sağa sola mutlaka yiyecek istiflerdi. Her zaman kilitli olan ahşap sandığının içinden küf kokusu gelirdi. Nemlenmiş bisküviler, pudra şekerleri yapışmış lokumlar, gofret, iyice bayatlamış fındık, fıstık, sarı üzüm...

Annem, ilk çocuğunu 16’sında kucağına aldı. Biraz da bebeğiyle büyüdü. Daha bez bebeklerine doyamadan gelin olmuştu. Yine de çifte belikli, maviş gözlü Fadik’ini hiç unutmadı. Fadik’in mavi boncuk gözleri sırt üstü yatırdığında kendiliğinden kapanır, uyurdu.
Oysa oğlu hiç öyle değildi, uyuyana kadar ayaklarında sallamaktan iflahı kesiliyordu. Tam onun artık küçük adımlarıyla koşup oynadığını görüp biraz nefes almaya başladığında ikinci oğlu oldu. Artık çocuk değil iki çocuklu genç bir anneydi.

Oğullar büyüdü. Ne burçak tarlası kaldı sarı sıcağın altında iki büklüm çalışılan, ne tozlu bozkırın kıracı. Bir avuç toprak karın doyurmayınca, yüz binlerce köylü gibi kente gitti onlar da. Tek maaş yetmeyince eşi gibi işçi oldu.

Zaman bir zımpara acımasızlığıyla ömrünü törpüleyerek aktı gitti. Yine de, çocukluğunu geçirdiği yerleri hiç mi hiç unutmadı.

Bir yaz günü, annemin, çoluk çocuğa karışmış oğlu olarak kendi çocuklarımızla onun yaylasına, Binboğaların eteklerindeki Deve Deresi’ne gittik. Sarı dikenlerle kaplı, taşlı topraklı meyilli bir tepeciğin üzerindeki kıl çadırın altında güneşin yakıcı sıcağından korunmaya çalıştık. Küçük bir çeşmenin oluğundan akan buz gibi sudan, üstü köpüklü ayranlardan içererek serinledik.

Orada bulunduğumuz saatler boyunca onun izlerini aradım hep. O çıplak kayaları, o dağları onun gözleriyle görmeye çalıştım. Şimdi benim küçük kızlarımın gezip oynadığı bu yaylada annemin de tepeleri keçi hızında inip çıktığını düşledim.

Yeşil gözlerindeki nemden, çocukluğunun içini yakan o özleminin hiç mi hiç eksilmediği görülüyordu. Omzuna aldığı torunu ile o yayla yollarında, geçmişin yakıcı özlemleri eşliğinde sessiz sakin yürüyen anneme sarılıp yanında yürüdüm...

Annemin, eşimin ve tüm annelerin Anneler Günü'nü kutluyorum.

Çocuk yaşta evlilikler olmasın, doyasıya yaşasınlar çocukluklarını...
https://www.izgazete.net/genel/gazeteci-ozer-akdemir-anneler-gunu-ne-ozel-yazdi-cocuk-h35492.html

"Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu için adalet istiyoruz"



Ekoloji örgütleri, yaşam alanı savunucuları Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu'nun öldürülmesinin ikinci yılında adalet çağrısı yaptı.
 10 Mayıs 2019 13:03

Özer AKDEMİR
İzmir
Yaşam alanı savunucuları Ali Ulvi Büyüknohutçu ve Aysin Büyüknohutçu'nun Antalya Finike'de bir kiralık katil tarafından öldürülmesinin üzerinden iki yıl geçti. 9 Mayıs 2017 tarihinde gerçekleşen cinayetin üzerinden geçen sürede katil zanlısının cezaevinde şüpheli intiharı ve kendisine yardım ettiği ileri sürülen eşinin tahliye edilmesi, davanın üstünün kapatılması endişesini çoğalttı. Ekoloji örgütleri ve yaşam alanı savunucuları yaptıkları eylemler ve açıklamalarla cinayeti unutturmamakta kararlı olduklarını vurguladılar ve adalet talebini dile getirdiler. Öte yandan çiftin çocuklarının tehdit edildiğine dikkat çekildi.

EKOLOJİ BİRLİĞİ: BU PLANLI KATLİAM CEZASIZ MI KALACAK?
Ekoloji Birliği bileşenlerinin cinayetin ikinci yılında ülkenin değişik yerlerinde basın açıklamaları yaptı. Büyüknohutçu çiftinin doğayı ve yaşamı korumak için verdikleri mücadelenin anlatıldığı açıklamalarda cinayetlere giden sürece dair bilgiler yer aldı. Yargılamada tutuklu kimsenin kalmadığının belirtildiği basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
"Adım adım üstü örtülmeye çalışılan bu cinayetler, yaşam savunucularına yönelik planlı katliamın cezasız bırakılacağı ihtimalini güçlendiriyor. Ancak bizler, Ali-Aysin Büyüknohutçu çiftinin yol arkadaşları olarak bu cinayetlerin arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılması çabamızdan asla vazgeçmeyeceğiz."
"GÖZLERİNİ KIRPMADAN CİNAYET İŞLEYEBİLİYOR"
Doğayı ve yaşamı yağmalayanların egemen güçler tarafından kayırıldıklarını, korunup kollandıklarını belirten Ekoloji Birliği, rant uğruna yapılanlara yasal zemin hazırlandığını vurguladı.
Açıklamada, Büyüknohutçu cinayetleri ile bu güçlerin kendilerine karşı mücadele edenlere karşı ne denli acımasız olabileceklerinin ve gerekirse gözlerini kırpmadan insanları öldürebileceklerinin görüldüğünü ifade etti.
ALAKIR'A DİKKAT!
2005 yılında Karadeniz sahil yoluna karşı mücadele eden Avukat Cihan Eren’in öldürülmesini de hatırlatan Ekoloji Birliği, Alakır Vadisi’nin korunması için mücadele eden Birkan ve Tuğba çiftine yönelik HES şirketlerinin tehditlerine de dikkat çekti.
Büyüknohutçu çifti cinayeti dört nala kapatılmaya gidiyor


KUŞADASI'NDA TAŞ OCAĞININ ÖNÜNDE BASIN AÇIKLAMASI
Fotoğraf: Nazlı Deniz Kuruoğlu
Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı yakınındaki bir taşocağı önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çifti anıldı.
Ekoloji Birliği ile ilgili kısa bir tanıtımın ardından hazırlanan ortak metni Söke Çep'ten Ali Makal okudu. "Ormanlar yaşamın sigortasıdır", "Ormanlar hepimizin onu koruyalım" dövizlerinin açıldığı basın açıklamasına Ekoloji Birliği bileşenleri Söke Çep, AYÇEP ve Kuşadası Çep'in yanı sıra TEMA ve Kuşadası Kent Konseyi'nden yaşam savunucuları katıldılar.

SAMSUN KOCADAĞ'DA EYLEM: MÜCADELEYİ HEPBİRLİKTE YÜKSELTECEĞİZ
Fotoğraf: SAMÇEP
Ekoloji Birliği bileşeni Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP) da Ali-Aysin Büyüknohutçu çifti anması için Altınkum ilçesi Kocadağ Çamlıyazı köyü yakınındaki taş ocağının önünde bir basın açıklaması yaptı. Ekoloji Birliği Yürütme Kurulu üyesi ve SAMÇEP Dönem Sözcüsü Mehmet Özdağ tarafından okunan basın açıklamasında Samsun yerelindeki taş ocağı sorunlarına dikkat çekildi.
Samsunda 200’e yakın taş ocağı bulunduğunu ve bunların 20’sinin faal olduğunun tahmin edildiğini belirten Özdağ, "Kocadağ’da ise 6 adet ruhsatlı işletme mevcut. Kocadağ 2000’li yılların başlarına kadar ormanlık alanları ile Samsun’un oksijen deposu olarak biliniyordu. Şu anda taş ocaklarının yarattığı ekolojik yıkımla, açılan devasa çukurları, ağaçsız çorak tepeleri, ağır iş makinelerinin ve hafriyat kamyonlarının köstebek yuvasına çevirdiği yolları ve her an kaza riski taşıyan trafiğiyle yaşanmaz hale getirilen bir yer olmuştur" dedi.
Yasal kılıflarla korunan, siyaseten kollanan şirketlerin ise kendilerine karşı mücadele edenlere karşı ne denli acımasız olabileceklerinin Ali-Aysin cinayetleri ile görüldüğünü ifade eden Özdağ, "Sonuçta ekolojik yıkıma sebebiyet verenlerin tek tek kişiler ya da kurumlar olmadığının, bütün bunların kaynağının kapitalizmin kar hırsına bağlı olduğunun bilincindeyiz. Mücadelemizi hep birlikte yükseltmeye devam edeceğiz" diye konuştu.



KOS: ADALET İSTİYORUZ, MUTLAKA KAZANACAĞIZ

Fotoğraf: Kuzey Ormanları Savunması
Kuzey Ormanları Savunması (KOS) tarafından yapılan açıklamada da “Doğa için, Aysin ve Ali için adalet istiyoruz! Mutlaka alacağız!” denildi.
Dava sürecinin takipçisi olunduğu belirtilen açıklamada “Henüz aydınlatılamamış bu cinayetin azmettiricilerini hepimiz tanıyoruz. Bu uğurda yaşanılanları ve onların bize yaşattırdığı güzellikleri her zaman hatırlıyor olacağız” ifadeleri kullanıldı.
Ali ve Aysin’in mücadelesinin ve hukuki kazanımlarının, maden şirketlerinin çıkarlarını baltaladığı ifade edilen açıklamada şunlar ifade edildi:
“Arkadaşlarımızın hayatlarını adadıkları yaşatma gayesine devam ediyoruz. Onların korkmadığı gibi bizler de doğayı talan edenlerden korkmuyoruz. Çünkü biliyoruz, doğa her zaman kendinin olanı geri alır. Türkiye’nin bugünkü ekonomik sorunlarında büyük payı olan, beton ekonomisine taş yetiştirmek uğruna ülke topraklarını delik deşik eden, İstanbul’un nefesi Kuzey Ormanları’na rant uğruna hançer saplayan 3. havaalanı ve 3. köprü gibi doğa katil mega projelere malzeme sağlamak için ta Tekirdağ’ın köylerine kadar Trakya topraklarını talan eden şirketlere sesleniyoruz: Elinizi doğamızdan çekin! Yeşili, doğayı, ağacı, suyu, hayvanı ve insanı katledenler, dünyaya karşı bu ihanet suçunu işleyenler bilsinler ki; yaşamı savunmak için el ele verdiğimiz mücadelemizi sürdüreceğiz. Ali’yi, Aysin’i, Avukat Cihan Eren’i ve yaşamı savunurken yaşamlarını yitiren dostlarımızı hiçbir zaman unutmayacağız.”

MASSİVE ATTACK KONSERİNDE BÜYÜKNOHUTÇU ÇİFTİNİN ADLARI SAHNEYE YANSITILDI
Öte yandan Massive Attack müzik grubunun Meksika konserinde sahneye yansıtılan doğayı savunurken katledilenlerin isimlerini arasında Ali ve Aysin Büyüknohutçu çifti de yer aldı. Konserde ayrıca Alakır mücadelesinden Tuğba Günal - Birhan Erkutlu çiftinin fotoğrafları da ekrana yansıtıldı.
Öldürülen çevreci Büyüknohutçu çifti için park açıldı


NE OLMUŞTU?
Fotoğraf: Facebook
Finike’de Taşocakları ile Mücadele Platformu sözcülüğü yapan Ali Ulvi Büyüknohutçu ve eşi Aysin Büyüknohutçu 9 Mayıs 2017 tarihinde evlerinde kiralık bir katil tarafından katledilmişti. Özellikle Finike yöresindeki taş ve mermer ocaklarının yarattığı doğa tahribatına karşı yıllarca hukuki bir mücadele yürüten Büyüknohutçu çifti, bu nedenle çeşitli kereler tehdit edilmişlerdi.
KİRALIK KATİL SUÇUNU İTİRAF ETMİŞTİ
Çiftin Finike Kızılcık Yaylasında bulunan yazlıklarında silahla vurulup öldürülmelerinden kısa bir süre sonra yakalanan katil zanlısı Ali Yamuç ifadesinde çiftin öldürülmesi için mermer ocağında çalışan "Çirkin" lakaplı birinin kendisine 50 bin lira teklif ettiğini, bu paranın da 3 bin lirasını verdiğini itiraf etmişti.
ŞÜPHELİ İNTİHAR
Tutuklanıp Elmalı Cezaevi'ne konulan katil zanlısının, buradan "güvenlik" gerekçesi ile sevk edildiği Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi'de şüpheli intiharı birçok soruyu da beraberinde getirmişti. Katil Zanlısı Yamuç'un tutuklu eşinin de serbest bırakılmasının ardından cinayetlerle ilgili tutuklu sanık kalmazken, Büyüknohutçu'ların avukatları cinayetin örtbas edilmek istendiğini açıklamışlardı.
BÜYÜKNOHUTÇU AİLESİ: "TEHDİT EDİLDİK, KANDIRILDIK..."
Cinayetlerin üzerinden bir yıl geçtikten sonra Büyüknohutçu ailesinin çocukları tarafından sosyal medyada kendilerinin de tehdit edildikleri açıklandı. Aile adına açılan sosyal medya hesabında şu görüşler dile getirildi:
"Trajik olaylara maruz kaldık, hainliğin en çirkin halini gördük, tedirgin edici tehditler aldık, tüm sevdiklerimizden ve desteğini aldığımız insanlardan uzaklaştırıldık, kandırıldık, davamızdan, medyadan uzak tutulduk".
Öldürülen çevre savunucusu çiftin ailesi: Tehdit ediliyoruz

Ekoloji Birliği 3. Meclis Toplantısı Ankara’da Yapıldı



Mayıs 7, 2019

Ekoloji Birliği 3. Meclis toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. Birlik yoluna emin adımlarla devam ediyor.

Ekoloji Birliği 3. Meclis toplantısı 4-5 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirildi. Yeni yürütme kurulunu belirleyen Ekoloji Birliği’ne yeni katılımlar da vardı.
Tüm Bel Sen Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen iki günlük Meclis Toplantısı açılış konuşmasını yapan eş sözcülerden Süheyla Doğan Ekoloji Birliği’nin ülkede gelişen ekoloji mücadelelerinin sesi ve dayanışma ağı olma çabasındaki olumlu adımları aktarırken, birliğin ülke genelini ilgilendiren ekolojik gelişmelere dair refleksinin de her geçen gün geliştiğini dile getirdi. Yürütme Kurulu’nun altı aylık faaliyet raporunu sunan eş sözcülerden Caner Gökbayrak, verimli bir çalışma gerçekleştirdiklerini ifade etti. Ekoloji Birliği’nin Orta Karadeniz ve Ege’de gerçekleştirdiği bölge toplantılarının son derece yararlı olduğunu dile getiren Gökbayrak, meclis toplantılarında alınan kararların yaşama geçirilmesi için daha çok çaba gösterilmesi gerektiğini belirtti.
ÜÇ YENİ BİLEŞEN  EKOLOJİ BİRLİĞİ’NE GİRDİ
Ekoloji Birliği Meclis toplantısının ilk günü üç örgütün birliğe bileşen olmak için başvurusu kabul edildi. Bunlar Ayancık Çevre Derneği, Çine Yaşam Platformu, Çekerek Irmağı Özgür Akacak Platformu. Toplantıda ayrıca faal olmayan bazı birlik üyesi örgütlerin durumları da değerlendirilerek bu bileşenlerin Ekoloji Birliği bileşenlikleri düşürüldü.
ÖRGÜTSEL İŞLEYİŞ ŞEKİLLENİYOR
Ekoloji Birliği 3. meclis toplantısında birlik komisyonlarının oluşması, görev ve yetkileri konuları da tartışılırken, dernekleşme önerisi bir sonraki meclis toplantısında görüşülmek üzere ertelendi. Altı ayda bir meclis toplantısı yapılmasının devam etmesi, belirlenecek Yürütme Kurulu üyeliklerinin ise bir yıl olması, YK’nın ise 45 günde bir toplanması örgütsel işleyişe dair alınan kararlar arasındaydı. Ekoloji Birliği, Birlik tarafından yapılacak çalışmalarda gereksinim duyulan mali giderlerin karşılanabilmesi için Mayıs ayından başlamak üzere her bileşenden aidat toplanması kararı da alındı.
EKOLOJİ BİRLİĞİ YENİ YÜRÜTME KURULU
Antalya Ekoloji Meclisi,
Artvin Çevre Platformu,
Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP),
Doğayı Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER),
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP),
Hasankeyf Koruma Girişimi,
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği,
Mezopotamya Ekoloji Hareketi (MEH),
Ordu Çevre Derneği (ORÇEV),
Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP),
Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP),
ÜZERİNDE TARTIŞILAN VE KARAR ALINAN KONULAR
Ekoloji Birliği 3. Meclis toplantısında önümüzdeki döneme dair de çeşitli eylem ve etkinlik kararları alındı. Toplantıda, Ali-Aysin Büyüknohutçu anması, iklim krizi ve enerji çalıştayı, iklim davası açmak, yerel tohumlar, tarım zehirleri, hayvan hakları, sağlık etki değerlendirmeleri, orman yangınları/yakılmaları, kültür varlıklarının korunmasına dönük çabalar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sitesinde eski ÇED duyurularının yer alması, Alakır’da mücadele eden yaşam savunucularına yönelik tehditler-girişimler, bilirkişi ücretlerinin kamu tarafından ödenmesi, gizlenen bilimsel araştırma raporlarının kamuoyuna açıklanması gibi konu başlıklarında çeşitli kararlar alındı.

9 Mayıs 2019 Perşembe

Güzelçamlı'da yat limanı projesi davalık oldu


09 Mayıs 2019 14:33


Kuşadası’na bağlı Güzelçamlı’da yapılması planlanan yat limanı için hazırlanan "ÇED Olumlu" raporunun iptali için dava açıldı.
 Güzelçamlı'da yat limanı projesi davalık oldu
Fotoğraf: Avukat M. Bülent Tokuçoğlu


Güzelçamlı'da "Yat Limanı, Feribot Yanaşma Yerleri Yapımı ile Balıkçı Barınağı Kapasite Artırımı Projesi" için geçtiğimiz ay verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kararının iptal edilmesi ve yürütmesinin durdurulması talebiyle dava açıldı.
Kuşadası'nda yaşayan 5 yurttaş tarafından Aydın İdare Mahkemesine açılan davada, Dilek Yarımadası Milli Parkı bölgesinde bulunan projenin imar planlarının yanı sıra birçok ulusal ve uluslararası yasaya aykırı olduğu dile getirildi.
BALIKÇI BARINAĞI YAT LİMANI YAPILACAK
Davanın avukatı M. Bülent Tokuçoğlu tarafından mahkemeye verilen dilekçede, gerçekleştirilmesi amaçlanan proje ile 100 tekne kapasiteli barınağın 200 tekne kapasitesine çıkarılması, 3 adet feribot yanaşma yeri ve 200 tekne kapasiteli yat limanı inşa edilmesi planlandığı ifade edildi.
Proje tamamlandığında, mevcut durumdaki balıkçı barınağı, yatlara hizmet verilen yat limanı, günübirlik feribot seferlerinin yapıldığı ve çeşitli birimlere sahip bir komplekse dönüşeceğinin belirtildiği dilekçede, "Deniz üzerinde, yat limanı ve feribot yanaşma yerlerinin dalgakıranları, yat limanı ve feribotların yanaşma yerlerinin ve çeşitli sosyal tesislerin inşa edilmesi için, denize doğru dolgu alanının yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır" denildi.
Fotoğraf: Avukat M. Bülent Tokuçoğlu
MİLLİ PARKTAN GÖRÜŞ BİLE ALINMAMIŞ!
Proje alanın batısında, ülkemizin korunan alanlarından olan Dilek Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkının yaklaşık 1 km mesafede yer aldığının belirtildiği dilekçede, "Dilek Yarımadası Önemli Doğa Alanı sınırları içerisindedir. Alanda endemik ve dar yayılışlı birçok bitki türü bulunmaktadır. Yarımadanın tüm kıyıları dünyanın en nadir deniz memelilerinden biri olan Akdeniz foku (Monachus monachus) için önde gelen yaşam alanlarındandır. Sahip olduğu doğal değerler doğrultusunda, önemli doğa alanı olarak belirlenen bir alanda, dip taraması, deniz dolgusu gibi alanın doğal yapısını tamamen değiştirecek faaliyetler gerçekleştirilecek ve projenin hayata geçmesiyle birlikte bölgede yoğun bir deniz trafiği yaşanacaktır" görüşlerine yer verildi.  
Çizim, söz konusu projenin ÇED dosyasından alınmıştır
ÇED Raporunda, önemli doğa alanına, bu bölgede yaşayan türlere hiç değinilmediğine dikkat çekilen dilekçede, "ÇED raporu hazırlanırken Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün görüşü alınmamış, imar planında belirtilen zorunluluğa uyulmamıştır.Bu yönüyle de ÇED raporu eksik düzenlenmiş olup, ÇED Olumlu kararı iptal edilmelidir" denildi.  
OLMAYAN KANALİZASYON ÇED RAPORUNDA!
ÇED Raporu’nda fiili gerçeğe aykırı tespitlerin olduğunun ileri sürüldüğü dilekçe de "Projenin işletme aşamasında, limanda çalışan personel ve birimlerden bulunan kişilerden kaynaklanan evsel atık sular, Belediyeye ait kanalizasyona verilecektir" denilmiştir. Oysa projenin gerçekleştirileceği yerde Belediyeye ait hiçbir biçimde kanalizasyon tesisi yoktur" örneği verildi. Dilekçe de ayrıca ÇED Raporunda kümülatif etkilerin değerlendirilmesinin yapılmadığı, sosyoekonomik çevrede olabilecek değişikliklere ve bu değişiklerin yaratacağı etkilerin değerlendirilmesine de ÇED raporunda yer verilmediği dile getirildi. Projenin ulusal ve uluslararası birçok yasa ve sözleşmeye de aykırı olduğunun altının çizildiği dilekçede, "Dava konusu işlemin uygulanması halinde çevre sağlığı ve canlı yaşamı için yaratacağı tehlike ciddi olup, daha sonra verilecek yürütmeyi durdurma kararının hiç bir etki ve katkısı olmayacaktır. Bu nedenle dava konusu işlemin derhal yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir" ifadelerine yer verildi.
https://www.evrensel.net/haber/379043/guzelcamlida-yat-limani-projesi-davalik-oldu

Karaburun'da RES talanı dolu dizgin sürüyor


09 Mayıs 2019 13:49

Karaburun Kent Konseyi, yarımadayı ve Ildırı Körfezi'ni koruma bölgesi ilan eden kurumlara seslendi: Yağmacı şirketlere dur demek bu kadar bu zor mu?
 
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Özer AKDEMİR
Karaburun Kent Konseyi ve yurttaşlar geçtiğimiz haftalarda Karaburun Yarımadası ve Ildırı Körfezi'ni Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan eden kurumlara çağrıda bulunarak, RES şirketlerinin bu karara aykırı faaliyetlerinin durdurulmasını talep etti. Kent Konseyi, "Karaburun Yaylaköy’de bağıra bağıra gelen talanın boyutları hiçbir kural tanımayan yağmacı tavra evrildi. Tırlar, vinçler, beton mikserleri, kamyonlar, kepçeler makilik alanlarda cirit atıyor" dedi.
HUKUK MÜCADELESİ 4. YILINDA
Kent Konseyi tarafından ayıplan yazılı açıklamada, Karaburun Yarımadası’nın yüzde 61’ini (252 km²) tek başına kaplayan Lodos Elektrik Üretim A.Ş.’ye ait "Karaburun RES Projesi"ne karşı yürütülaen hukuk mücadelesinin 4. yılına girdiği belirtildi.
Karaburun'da RES talanı dolu dizgin sürüyorKent Konseyi açıklamasında, "Bu zaman zarfında, proje için verilen ÇED Olumlu kararı iki kez ve üretim lisansı bir kez iptal ettirdik. Bu iptal kararları, doğayı ve yaşam alanlarını korumak için hep birlikte verdiğimiz inançlı ve kararlı mücadelenin sonucudur. Ne yazık ki, bu iptal kararlarına karşın, gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, Mahkeme kararlarındaki iptal gerekçeleri dikkate alınmaksızın, üretim Lisansları ve ÇED izinleri hızlı bir şekilde yenilendi" denildi.
Karaburunlu yurttaşların yarımadanın doğal, kültürel ve ekonomik yaşamı üzerinde geri dönüşü mümkün olmayan ağır tahribata yol açan bu hukuksuz uygulamaların durdurulması için, bir kez daha yargıya başvurduklarının belirtildiği açıklamada, bilirkişi raporlarının da Karaburunluları doğrulamasına rağmen RES şirketinin kapasite artışı çalışmalarının sürdüğü dile getirildi.

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI İLAN EDİLDİ AMA...
15 Mart 2019 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe giren, Cumhurbaşkanlığı kararı ile, Karaburun Yarımadası-Ildırı Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiğinin aktarıldığı açıklamada, şu görüşlere yer verildi; "Bu kararın 2 nolu maddesine göre, "...Mevcut her ölçekteki plan plan kararı ve projeler konusunda mezkur Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre yapılacak değerlendirme sonuçlanıncaya kadar herhangi bir uygulama yapılamaz". Lodos A.Ş’nin,  bu kararla birlikte RES projesiyle ilgili hiçbir uygulama işlemine kalkışmaması gerekirken, proje sahasında henüz kurulmamış türbinler için beton atma ve yol açma işlemlerine başlamıştır. Bu durum Karaburun yarımadasını Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan etmekteki amaçla çelişmekte, bölgede ekolojik yapının bozulmasına ve geri dönülemez bir zararın doğmasına yol açmakta, aynı zamanda suç teşkil etmektedir".
BAĞIRA BAĞIRA GELEN TALAN
Karaburun Yaylaköy’de bağıra bağıra gelen talanın boyutlarının hiçbir kural tanımayan yağmacı tavra evrildiğine dikkat çekilen açıklamada, "Tırlar, vinçler, beton mikserleri, kamyonlar, kepçeler makilik alanlarda cirit atıyor.  Santral noktalarına onlarca  konteyner taşınıyor. Bozdağ’da tırlar için açılan yollar inşaat ve kepçe sesleriyle inliyor. Balıklıova tepelerinde de türbin temellerinin izinsiz atılmaya başlandığını biliyoruz" denildi.
ŞİRKETE "DUR" DEMEK BU KADAR MI ZOR?
Karaburun Kent Konseyi, yarımadayı Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan eden kurumlara şu soruları yöneltti:
Doğaya, insana hoyrat bir uygulamayla "yenilebilir-temiz enerji" adı altında bu nadir doğanın, yaban hayatının, tarım, mera ve turizm alanlarımızın, kadim bir kültürün  kısacası Karaburun’da yaşamın yok edilmesine rıza göstermeye devam edecek misiniz?
Danıştay'ın kararıyla birlikte LODOS Elektrik Üretim A.Ş’nin hukuken geçerli ve yürürlükte olan bir üretim lisansı kalmamasına rağmen, firmanın geçerli bir üretim lisansı olmadığı sürece ÇED başvurusunda bulunması ve bu başvuruya ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ÇED sürecini başlatması, ÇED hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verebilmesi hukuken mümkün olmamasına rağmen ne yapılmaya çalışılmaktadır?
LODOS Elektrik Üretim A.Ş’nin yaptığı “Proje sürecinde, Yaylaköy diye bir köy kalmayacak” projeksiyonuna hizmet edilmek mi istenmektedir?
Onca mahkeme kararına rağmen hukuk neden işletilememektedir?
ÖÇKB ilan edilen Karaburun’da bunca yapılan suç duyurusuna ve bilgilendirmeye rağmen yatırımcıya “dur“ demek neden bu kadar zor?
Yaylaköy’de şirketlerin “Yangından Mal Kaçırması”na izin vermeyi sürdürecekmisiniz?
https://www.evrensel.net/haber/379037/karaburunda-res-talani-dolu-dizgin-suruyor

5 Mayıs 2019 Pazar

Yaşamı savunmak... (Pazar yazısı)


05 Mayıs 2019 04:25

 YaÅŸamı savunmak...

Ekoloji mücadelesi -bütün diğer toplumsal hareketler gibi- kendisinin dışındaki mücadeleler karşısında “Bizi ilgilendirmez” diyemez. Ekolojinin tanımına aykırıdır öncelikle bu durum. Canlıların birbiri ve çevreleriyle ilişkisi dendiğinde hiçbir hareketin, hiçbir olay- olgunun ekolojinin ilgi ve mücadele alanı dışında kaldığı söylenemez.
Bu yıl 1 Mayıs alanlarını dolduran ekoloji örgütleri elbette en başta kendi talepleri ile yürüdü. Ekonomik krizle ekolojik krizin eş zamanlı olduğunun, ülkede toprağın, havanın, suyun kirlenmesinin tarımı ve yaşam alanlarını yok oluşa götürdüğünün, bunun halkın sağlığı, gıda güvenliği ve elbette ekonomisini son derece olumsuz etkilediğinin mesajlarını taşıdılar alanlara.
Öte yandan, işçi-emekçi sınıfın bir parçası olarak işsizlik, pahalılık, ekonomik kriz, demokrasi yoksunluğu, hukuksuzluk, adaletsizlik, geleceksizlik karşısında ortak mücadele çağrılarına hem parçası oldukları işçi sınıfının penceresinden, hem de üzerine yoğunlaştıkları ekoloji cephesinden katılım sağladılar.
Ekoloji mücadelesi verenler kendilerine başka tanımların yanı sıra en çok “yaşam savunucusu” derler. Bu altı boş bir kavram değildir. Maden, taş ocakları, enerji yatırımları gibi doğanın büyük ölçüde tahribine yol açan projelere karşı dağın, ormanın, kurdun, kuşun, böceğin yaşamını savunurlar. Onların yaşamını savunmanın aslında kendilerinin, çocuklarının, herkesin ortak evi gezegenimizin varlığını savunmak olduğunu bildikleri için yaparlar bunu.
Göç yollarını tıkayan rüzgar enerji santrallerinin kanatlarına çarparak ölen kuşların yanındadırlar. Binlerce yıldır hep aynı rotayı izleyen kuşların yolunu kapatıp, “Başka yoldan uçsunlar” demek kadar zalim ve saçma bir düşünce olmadığını bilirler.
Ağacı kesilen sincabın, ormanı yakılan karıncanın, yuvası dağıtılan tilkinin acısını yüreklerinde hissederler. Yaşam alanları mega-çılgın projelerle yok edilmiş yaban domuzlarının boğazı yüzerek geçmeye çalışmaları ya da siteler arasında küçücük kalmış bir makilikte doğum yapmalarının nasıl bir yıkımın habercisi olduğunu bildikleri için hep endişelidirler.
Doğanın yüz binlerce, milyonlarca yılda kurduğu dengeyi altüst etmenin, ona saygı göstermeyerek değiştirmeye çabalamanın, onun üzerinde egemenlik kurma özlemlerinin nelere mal olduğunun binlerce örneğini okumuşlar, görmüşlerdir. O yüzden bir türün yeryüzünden silinmesinin, bir habitatın yok edilmesinin, çevrenin kirletilmesinin yaratacağı yıkımın er ya da geç bu yıkıma yol açanları vuracağının bilincindedirler.
Toplumdaki tüm kıpırdanmalara karşı hassas bir terazisi vardır ekoloji mücadelesinin. İş-ekmek mücadelesi kendi mücadelelerinin bir parçasıdır. Doğanın korunmaması durumunda ne işin ne de ekmeğin sürdürülebilir bir geleceğinin olmayacağını, temiz çevre olmadan sağlıklı bir yaşamın olanaksızlığını bilirler. Savaşın nasıl bir ekolojik yıkım olduğunu da en iyi bilenlerdir ekoloji mücadelesi verenler. Savaşta ölümün kazandığını, yaşamın kaybettiğini görerek barıştan yana, savaş karşıtı bir mücadele çizgisini savunurlar hep.
Ekoloji mücadelesi, son aylarda, ülke cezaevlerinde yaşanan açlık grevleri ve ölüm oruçlarını da bu düşünce çerçevesinde değerlendirmelidir. Meseleye her şeyden önce yaşam hakkı penceresinden bakmalı, toplumsal barışı zedeleyecek, acıları katmerleştirecek her gelişmenin şiddete körük vazifesi göreceğinin haklı endişesini taşımalıdır.
Ekonomik, ekolojik, demokratik taleplere sağır bir siyasi iklimde, barışı simgeleyen beyaz tülbentlerin bile suç sayıldığı bir karanlığın dibinde umudu yeşertmeye çabalamak, ölüme karşı yaşamı savunmak ve bunu cesaretle, ikircik göstermeden yapmak gerekiyor.
İçeride-dışarıda nerede olunursa olunsun onurlu bir yaşam herkesin hakkıdır. Ne en demokratik taleplerin dahi kısıtlanması/gasbı karşısında ölüme yatarak hak aramak, ne yaşam hakkının günbegün eriyip yitmesine karşı üç maymunu oynamak...
Ekoloji mücadelesi her koşulda ve her yerde yaşamı savunmak zorundadır...

https://www.evrensel.net/yazi/83892/yasami-savunmak

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...