12 Mayıs 2019 04:45
Kısık sesli radyodan gelen türkünün ezgisi onu yine aldı
götürdü bir yerlere. Ellerinin işlemesi kendiliğinden durdu. Bulaşık
leğenindeki sıcak suyun içinde öylece kaldı. Köpükler her iki elini ak
bileklerine kadar örtmüştü.
“Aman da kızlar ne zorumuş burçak yolması” diyordu türküde
bir kadın. Bu türküyü her duyduğunda çocukluğuna, gençliğine, o ilk gelin
olduğu zamanlara giderdi. Sanki kendisi için yakılmıştı bu türkü ki o da “Kim
bilir kaç kadın aynı şeyleri düşünüyordur bu türküyü dinlerken” diye geçirirdi
içinden.
Sırtını Binboğa Dağları'na yaslamış bir köyden Anadolu’nun
tam ortasındaki bozkıra gelin geldiğinde daha 15’ine yeni girmişti. Çocuktu yani!
Yaşıtı olan çocuklar dışarıda oyunlar oynarken o gizli gizli onları izler,
oyunlarına katılmak için can atardı. Bazen, kayınvalidesinin görmeyeceğini aklı
kestiğinde de coşku ile girerdi oyuna. Seksek, ip atlamaca, saklambaç…
Tüm dertlerini unuturdu bu zamanlarda. Evinden, yurdundan,
anne babasından ayrıldığını, sarı sıcağın altında göz alabildiğince uzayan
bozkırın kardeşleri ile arasında aşılmaz bir duvar gibi durduğunu, adını bile
burada öğrendiği bir gurbete geldiğini, o başı dumanlı Binboğaları artık
göremeyeceğini, o yaylada koyun keçi güdemeyeceğini, o pınarın soğuk sularından
bir daha içemeyeceğini unutur, yine eski neşeli Hatçe çocuk olurdu...
Kayınvalidesi gelinini çocuklarla oyun oynarken gördüğünde
çoğu zaman kızardı. Bebeği uyutup hemen oyuna koşuyor diye söylenirdi. Evdeki o
kadar iş güç dururken! Hele komşuların “Senin gelin gene oyuna dalmış” diye
dudak büküp gülmelerine sinir olurdu. En çok da bu söylenmelerin ardından
haşlardı gelinini.
Ama bazen de ses çıkarmaz, bir köşeye siner yüreği kabararak
izlerdi onu. Ne suçu vardı ki şuncağızın! Çocuktu o daha, çocuk doğursa da
çocuktu! Üzülür, içlenir, bir zaman sonra gözyaşlarını kurulayıp seslenirdi
bulunduğu yerden: “Hadi kızım, oğlan uyanmış sesi geliyor. Git biraz da onunla
oyna...”
Kötü bir kadın değildi kaynanası aslında. Sadece kıtlık
görmüş, açlıkla terbiye edilmişti. Çok cimriydi bu yüzden. Sağa sola mutlaka
yiyecek istiflerdi. Her zaman kilitli olan ahşap sandığının içinden küf kokusu
gelirdi. Nemlenmiş bisküviler, pudra şekerleri yapışmış lokumlar, gofret, iyice
bayatlamış fındık, fıstık, sarı üzüm...
Annem, ilk çocuğunu 16’sında kucağına aldı. Biraz da
bebeğiyle büyüdü. Daha bez bebeklerine doyamadan gelin olmuştu. Yine de çifte
belikli, maviş gözlü Fadik’ini hiç unutmadı. Fadik’in mavi boncuk gözleri sırt
üstü yatırdığında kendiliğinden kapanır, uyurdu.
Oysa oğlu hiç öyle değildi, uyuyana kadar ayaklarında
sallamaktan iflahı kesiliyordu. Tam onun artık küçük adımlarıyla koşup
oynadığını görüp biraz nefes almaya başladığında ikinci oğlu oldu. Artık çocuk
değil iki çocuklu genç bir anneydi.
Oğullar büyüdü. Ne burçak tarlası kaldı sarı sıcağın altında
iki büklüm çalışılan, ne tozlu bozkırın kıracı. Bir avuç toprak karın
doyurmayınca, yüz binlerce köylü gibi kente gitti onlar da. Tek maaş yetmeyince
eşi gibi işçi oldu.
Zaman bir zımpara acımasızlığıyla ömrünü törpüleyerek aktı
gitti. Yine de, çocukluğunu geçirdiği yerleri hiç mi hiç unutmadı.
Bir yaz günü, annemin, çoluk çocuğa karışmış oğlu olarak
kendi çocuklarımızla onun yaylasına, Binboğaların eteklerindeki Deve Deresi’ne
gittik. Sarı dikenlerle kaplı, taşlı topraklı meyilli bir tepeciğin üzerindeki
kıl çadırın altında güneşin yakıcı sıcağından korunmaya çalıştık. Küçük bir
çeşmenin oluğundan akan buz gibi sudan, üstü köpüklü ayranlardan içererek
serinledik.
Orada bulunduğumuz saatler boyunca onun izlerini aradım hep.
O çıplak kayaları, o dağları onun gözleriyle görmeye çalıştım. Şimdi benim
küçük kızlarımın gezip oynadığı bu yaylada annemin de tepeleri keçi hızında
inip çıktığını düşledim.
Yeşil gözlerindeki nemden, çocukluğunun içini yakan o
özleminin hiç mi hiç eksilmediği görülüyordu. Omzuna aldığı torunu ile o yayla
yollarında, geçmişin yakıcı özlemleri eşliğinde sessiz sakin yürüyen anneme
sarılıp yanında yürüdüm...
Annemin, eşimin ve tüm annelerin Anneler Günü'nü kutluyorum.
Çocuk yaşta evlilikler olmasın, doyasıya yaşasınlar
çocukluklarını...
https://www.izgazete.net/genel/gazeteci-ozer-akdemir-anneler-gunu-ne-ozel-yazdi-cocuk-h35492.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder