22 Aralık 2019 04:41
PAZAR

Özer AKDEMİR
Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının 17. yıl dönümünde gelenek
yine bozulmadı! Suikastın işlendiği 18 Aralık tarihine birkaç gün kala
kamuoyunun gündemine getirilen “şok” gelişme ile bu yılki “geleneksel
Hablemitoğlu suikastı tartışması”na da start verilmiş oldu!
Ankara Üniversitesinde inkılap tarihi enstitüsünde öğretim
görevlisi olarak çalışan Dr. Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde, akşam
üzeri evinin önünde bir suikast sonucu öldürüldü. AKP’nin tek başına iktidar
olmasından iki ay sonra gerçekleştirilen suikast partinin 17 yıllık iktidarı
süresince çözül(e)medi!

ALTIN MADENİ VE HABLEMİTOĞLU
Öldürülmeden önceki çalışmalarına ve yazdığı kitaplara
baktığımızda Hablemitoğlu’nun özellikle Fethullah Gülen Cemaatine yönelik sert
eleştirilerinin yanı sıra Bergama’daki altın madeni karşıtı köylü hareketini
“Dış güçlerin oyunu” olarak nitelediği görülüyordu.
Hablemitoğlu’nun 2001 Ağustos'unda çıkan ve altın madenine
karşı mücadele eden Bergama Köylülerini Alman Vakıflarının kışkırttığını ileri
sürdüğü “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabının sahte bilgi/belge ve
kişiler üzerinden kurgulandığını da yeri gelmişken belirtelim. (Bkz: Kuyudaki
Taş/Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği, Evrensel Basım Yayın 2011)
Hablemitoğlu suikastı günümüze kadar çözül(e)mese de hemen
her yıl bir kere, çeşitli gerekçelerle gündeme getirildi. Suikasttan bir yıl
sonra başka bir davadan tutuklu iken mahkemede “Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm”
diyerek itiraflarda bulunan Durmuş Anuçin adlı “seri katil”in itirafları 2003
ve 2007 yıllarında “Dosyanın tozunun alınmasına” neden oldu. Bu itiraflardan
sonra birçok kişinin ifadesi alınırken soruşturmadan bir sonuç elde edilemedi.
Savcı Cengiz Köksal Durmuş, Anuçin’i “Sanık olamayacak kadar bilgisiz” buldu.
2006 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tam da Ergenekon
soruşturmasının başlayacağı günlerde “Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini
yaşamış, sonrasında her şey örtbas edilmiş bir ülke...” diyordu. Oysa bu
sözleri söylediğinde partisi 4 yıldır tek başına iktidarda kendisi de
başbakandı!..
2007 yılında Ergenekon davalarının başlangıcı sayılan
Ümraniye’de ele geçirilen el bombaları ile aynı seride olan bir el bombası,
İzmir’de İbrahim Çiftçi (Çerkez İbrahim) adlı yer altı dünyasının tanınmış
isimlerinden birisinin öldürülmesinde kullanılınca Hablemitoğlu dosyası yeniden
raftan indirilerek Ergenekon dosyasına eklendi. Çünkü İbrahim Çiftçi’nin adı,
2003 yılında “Suikastı ben yaptım” diyen Durmuş Anuçin’in itiraflarında
suikastın azmettiricisi olarak geçiyordu. Anuçin, Hablemitoğlu’nu öldürmek için
Ankara’ya İbrahim Çiftçi ile birlikte gittiklerini, tetiği kendisinin çektiğini
itiraf etmişti. Bu gelişmenin ardından Anuçin, o dönem Ergenekon davasının
‘ünlü’ savcısı, günümüzde FETÖ firarisi Zekeriya Öz tarafından da iki kez
sorgulandı. Anuçin, bu sorguların ardından Veli Küçük ve Sedat Peker tarafından
tehdit edildiğini ileri sürerek kaldığı cezaevinden 5 sayfalık el yazısı
itiraflarını daha da ayrıntılandırarak Savcı Öz’e gönderdi. Bu itiraflar da
Anuçin’i Hablemitoğlu davası sanığı yapmaya yetmedi!..
NEDEN ‘FETÖ İZİ’ ARAMADILAR?
Bu noktada şu soru yıllardır aklımı kurcalıyor;
“FETÖ’cülerin kumpası” diye Ergenekon dosyasını toptan çöpe atanlar, neden
Durmuş Anuçin’in ifadeleri sonrası yapılan araştırmada bir “FETÖ izi”
aramadılar? Suikastı karartmak için Anuçin’in ifadesinde yerini tarif ettiği
(İzmir Balçova’da bir ev) suikast silahı ve diğer ayrıntılar yok
edilip/karartılıp Anuçin “Sanık bile olamayacak kadar bilgisiz” yapılmış olamaz
mı? Bu soruşturmayı yürüten polis ve yargı görevlilerinin ‘FETÖ’ ilişkisi
araştırıldı mı? Bunların içerisinde ‘FETÖ’den ihraç edilen ya da cezaevinde
olan var mı? Savcı Zekeriya Öz’ün ‘FETÖ’ bağlantıları zaten artık herkesin
malumu.
Geçtiğimiz günlerde suikast zanlısı denilen kişinin
yakalanmasının Gazeteci Zihni Çakır’ın ‘FETÖ’ çatı davasında “Ciddiye
alınmayan” bir ifadesinden yola çıkılması sonrası geliştiği açıklandı. Peki,
Anuçin’in ciddiye alınmayan iddiaları neden yıllardır “kumpasın parçası” olarak
yorumlanıyor? Anuçin, çeşitli tarihlerde üç kere, her birinde daha ayrıntılı
ifadelerle suikastı neden üstlensin ki?
Zihni Çakır’ın “Ergenekon’un çöküşü” kitabında bahsettiği
bir raporla Anuçin’in ifadelerinde geçen birçok adın (İbrahim Çiftçi, Veli
Küçük) ve olayın eşleşmesi karşısında neden suskun kalınır? Sorular
çoğaltılabilir ama yanıtların ardına bu iktidar döneminde düşülmeyeceğini
suikastın 17 yıllık karanlıkta kalması bize gösterdi.
“Suikast zanlısı Ukrayna’da yakalandı” haberlerine gelirsek;
haberler Hablemitoğlu suikastı yıl dönümüne iki gün kala düştü medyaya.
Suikastın 17. yıl dönümü olan 18 Aralık’ta eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ve
aile Avukatı Ersan Barkın tarafından gerçekleştirilen basın toplantısında
TSK’den ihraç edilen eski bir yüzbaşı hakkında kırmızı bülten çıkarıldığı
bilgisi paylaşıldı. Ukrayna’da bulunan Nuri Gökhan Bozkır adlı kişi
Hablemitoğlu suikastı ile ilgili temmuz ayında Ukrayna’da tutuklanmış ancak
daha sonra sınırlı ev hapsi ile serbest bırakılmış.
Aile davanın bu son savcısına güvendiklerini daha önceden
açıklamıştı zaten. “Eğer engellenmezse” davada olumlu gelişmeler olacağına
yönelik umutlu konuştular. “İlk kez tetiği çekme ihtimali olan birisinin”
yakalandığını söylediler.
DEVLET SOMUT ADIM ATMIYOR
Öte yandan, zanlı Ukrayna’dan siyasi sığınma talep etmiş ve
Türkiye’de başkaca davaları da olduğu söylenmişti. Bu ve benzer bazı gelişmeler
zanlının iadesinin zor olduğu, suikastın yine karanlıkta kalacağı şüphelerinin
kuvvetlenmesine neden oluyor. Nitekim basın toplantısında Şengül Hablemitoğlu
çekinceleri bulunduğunu, zanlının süren bağlantıları olabileceğini bu nedenle
korunma olasılığını gündeme getirerek; “Buradan bir şey çıkmayacağına dair
kaygımız var” dedi. Şengül Hanım sonrasında da, suikastla ilgili gerçeğe ve
adalete yakın olunmadığını, devlet aygıtının cinayetlerin aydınlatılması için
somut adım atmadığını da ifade etti.
Suikastın 17. yıl dönümünde artık gelenekselleşen bir
tiyatro yeniden sahnelendi. Her zamanki gibi bir iki gün süren bu tiyatronun
çıkardığı patırtı yatıştıktan sonra geriye bakıldığında dünden bugüne bir arpa
boyu yol gidilmediği görülecektir. AKP hükümetinin bu suikastı çözme niyeti
hiçbir zaman olmadı. Olsa şimdiye kadar çözer, faili meçhuller için TBMM’ye
verilen soru önergelerini reddetmezlerdi.
Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir!..
https://www.evrensel.net/yazi/85369/17-yil-donumunde-hablemitoglu-suikasti-hic-kimse-gormek-istemeyen-kadar-kor-degildir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder