06 Haziran 2021 03:11
Fotoğraf: Freepik
On yıl önce, tam da bugünlerde, Küba Pınar Del Rio sahillerinden Karayip denizine girmiştim. Bildiğin hamam suyuydu deniz, ılıcık…
Rengi de bir tuhaftı aslına bakarsanız. Maviden çok yeşile çalıyordu. Ama öyle bildiğiniz yeşillerden değil de beyaza yakın, çok açık bir yeşil getirin gözünüzün önüne. Sonra bu yeşilin üzerine birazcık mavi, birazcık mor ve bir tutam da turuncu serpiştirin. Tüm bu renk cümbüşü, el birlik şekilde uçsuz bucaksız kumsalları okşayıp çekilsin. İncitmekten korkar gibi sokulsun sıcacık kumların içine ve ondan bir öpücük alıp tekrar gerisin geriye dönsün denizine. Ve bu böyle hep sürsün…
Yüzüstü bir ölü gibi uzandığım sahilde, tembel tembel kendini kuma gömmeye çalışan çırpı bacaklı bir yengeçle göz göze geldim. Üzerine birazcık da ben kum atayım, garibe yardımım olsun dedim ama bu onu hiç hoşnut etmedi. Hızlı hızlı uzaklaştı yanımdan. Birkaç metre gidip aynı kuma gömülme hareketlerini tekrarlamaya başladı. “Gölge etme başka ihsan istemem” demenin yengeçcesiydi bu ki ben de bir daha rahatsız etmedim kendisini.
Suyu bizim sulara, kumu bizim kumlara, güneşi bizim güneşimize benzemese de tertemizdi Karayip sahilleri. Denize doğru eğilmiş palmiyeleri, Hindistan cevizi ağaçları ve adını bilmediğim türlü türlü bitkilerle buluşuyordu deniz. Karadan uzaklaştıkça rengi koyulaşıp bizim denizlerimizin rengine, koyu maviye dönüyordu.
*
Geçenlerde, akşam haberlerinde Marmara Denizi’nin dibine dalan bir televizyon kanalının muhabirini, dipte deniz salyasına bulanmış yengeçle uğraşırken görünce aklıma geldi tüm bunlar. Muhabir ve dalış rehberi, üstüne bulaşan tabakadan adeta görünmez olan yengeci denizin dibinde bu beladan kurtarmaya çalışıyor, bir türlü başarılı olamıyorlardı.
Denizin dibi sanki yangın çıkmış da her yanı duman sarmış gibi göz gözü görmez haldeydi. Bulanık, kahverengi - beyazımtırak yapışkan bir madde önüne gelen her şeyi, mercanları, süngerleri, balıkları, yengeçleri kaplamıştı.
Kendisine rehberlik eden dalgıcı denizin içindeki bu kirlilik nedeniyle kaybeden muhabir panikleyip yüzeye çıkmıştı. Belli ki öncesinden de dalış deneyimi olan muhabir, “Ömrümün en berbat dalışıydı. Denizin içinde kayboldum ve hiçbir şey göremedim” diyordu. Üzerine yapışan müsilajın da kolay kolay çıkmaya niyeti yoktu. Deniz can çekişiyordu!
Marmara Denizi bir mezarlığı andırıyor bugün. Yüz binlerce, milyonlarca canlı öldü ama biz hâlâ tehlikenin farkında değiliz. İktidar bloku, muhalefet partileri tarafından bu konuyu araştıralım diye verilen önergeyi de reddederek ihanetin doruklarında gezmeye devam ediyor. O dilinden düşürmedikleri vatana, millete, Marmara Denizi’ndeki tüm canlılara ihanet ediyorlar!..
“Şu saatten sonra yapılacak pek bir şey yok” diyor bilim insanları. “Yıllardır uyardık, kentlerin atıklarını arıtmadan salmayın denize diye. Laf dinletemedik! Üstüne bir de dünyanın belki de en kirli nehrini, Ergene’yi akıttılar olanca pisliği ile! Olan oldu sonunda. Deniz bitti! Deniz küstü!”...
Doğa bunun da bir yolunu bulur eninde sonunda. Kendi rotasını çizer çizmesine de o rota içerisinde bizler, insanlık olur mu, ondan pek emin değilim!..
Bildiğim bir şey varsa Marmara Denizi de, denizdeki tüm canlı yaşamı da sonuna kadar direneceklerdir ölüme. “Yaşamak direnmektir” çünkü...
Deniz, denizdeki canlılar ve onun kıyısında yaşayıp onu mahvetmeyi başaran biz insanlar, milyonlarca yıl nice zorluklardan evrimleşerek, doğaya uyum sağlayarak, adeta yaşamın diyetini vererek neslimizi devam ettirmeyi başarmadık mı?
Elbette ki doğa da direnecek, yengeçler de, balıklar da, insanlar da…
Elbette güzellik kazanacak her zaman ki gibi….
Şimdi gözlerimi kapatıp, Küba kıyılarından Karayip denizine girdiğimi düşünüyorum. Tam da güneş olgunlaşmış bir turunç gibi yavaş yavaş okyanusa gömülürken...
Gözlerimin önüne o tembel yengeç geliyor yeniden. Ilık bir rüzgar incecik kumları kaldırıp üstüne savuruyor.
Marmara’nın dibinde gövdesine müsilaj yapışmış yengeç geliyor aklıma sonra. Kör olmuş, felç kalmış, ne olduğunu bile anlamamış. Öylesine çaresiz ki!
Bir türlü gitmiyor gözümün önünden Marmara yengecinin hali. Şunun şurasında on, on beş günü kalan yengeç dönencesine yetişecek mi, yazı görebilecek mi diye düşünüyorum.
Coğrafyayı kader, coğrafyayı keder yapanlara inat tertemiz bir yaşamı kuracağız hep birlikte.
Marmara’nın yengeçleri de Karayipli yengecin sevinciyle girecekler, yengeç dönencesine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder