30 Kasım 2021 Salı

Emirdağ'da TÜPRAG şirketine verilen maden arama ruhsatının hukuka uygun olduğu yönündeki mahkeme kararı bozuldu

 



Emirdağlıların umudunu yeşerten mahkeme kararı: TÜPRAG şirketine verilen maden arama ruhsatının hukuka uygun olduğu yönündeki mahkeme kararı bozuldu.

 

      Özer AKDEMİR
Afyon

Afyon Emirdağ yaylalarında altın madeni arayan TÜPRAG şirketine verilen maden arama ruhsatının hukuka uygun olduğu yönündeki mahkeme kararı bozuldu. Konya Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi uyuşmazlığın tereddüde mahal vermeyecek şekilde çözülebilmesi için alanda bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini belirterek, Afyonkarahisar İdare Mahkemesi'nin Mart 2021 tarihli kararını bozdu.

YEREL MAHKEME ŞİRKETİN ARAMA İZNİ HUKUKA UYGUN DEMİŞTİ

Afyon'un özellikle küçükbaş hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı Emirdağ yaylalarında altın madeni arayan TÜPRAG şirketine verilen arama iznine karşı Tez Köyü, Türkmen Akören Köyü, Suvermez Köyü ve Dere Köyü muhtarlıklarının yanı sıra, Emirdağ Süt Üreticileri Birliği, Afyonkarahisar Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği tarafından dava açılmıştı. Köylerin mera alanlarında yapılan maden arama sondajlarının önce yürütmesi durdurulmuşsa da Afyonkarahisar İdare Mahkemesi Kanadalı TÜPRAG şirketine Petrol ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilen maden arama ruhsatında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna vararak davayı reddetmişti.

KONYA İDARE MAHKEMESİ: BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILMALI

Davacıların bu karara karşı bir üst mahkemeye itirazı sonrası Konya Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi dosyayı geçtiğimiz günlerde karara bağladı. Mahkeme uyuşmazlığın tereddüde mahal vermeyecek şekilde çözümlenebilmesi için ÇED sürecinin mevzuata uygun işletilip işletilmediği, yürütülmesi istenilen faaliyetin, alanın niteliğine ve su kaynaklarına etkisi, proje kapsamında yapılması planlanan maden arama faaliyetlerinin çevresel etkileri, özellikle davacıların yürüttüğü tarım ve hayvancılık faaliyetleri açısından her hangi bir olumsuz etkisi olup olmadığı hususlarının teknik ve bilimsel açıdan sonuca bağlanması gerektiğinin altını çizdi. Mahkeme kararında bunun için aralarında çevre mühendisi, jeoloji mühendisi, ziraat mühendisi, inşaat mühendisi,  harita mühendisi, maden mühendisi olmak üzere tarafların iddiaları da dikkate alınarak gerekirse başka dallarda da öğretim üyeleri seçilerek oluşturulacak bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini belirtti.

BİLİRKİŞİ RAPORU SONRASI YENİDEN KARAR VERİLMELİ

Bilirkişi raporunun ardından dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle yeniden bir karar verilmesinin gerektiğine vurgu yapılan mahkeme kararında ilk derece mahkemesince keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan mahkeme kararı verildiğine dikkat çekilerek, "yukarıda ifade edilen hususların araştırılmadığı ve bu hususlar yönünden eksik inceleme dayanak alınarak hüküm kurulduğundan netice itibariyle uyuşmazlığın esasının genel usul kapsamında kabul edilebilir derecede incelenmemiş olması durumunda da uygulanması halinde istinaf merciinin hem ilk derece mahkemesi yetkisini hem de kanun yolu yetkisini üstlenmesine neden olarak doğal hakim ilkesine aykırılık oluşturacağından" Afyonkarahisar İdare mahkemesinin kararını oybirliği ile bozdu. Bölge İdare Mahkemesi yapılacak bilirkişi incelemesinin ardından yeniden karar verilmesini istedi.

KARAR UMUTLARIMIZI YEŞERTTİ

Emirdağ Yaylaları Doğa Platformu üyesi ve sözcüsü Nurettin Yılmaz kararın bölge halkındaki umudu yeşerttiğini belirterek, "Önceleri; uğraşmayın, mahkemeler de madenciye çalışıyor deyip yanımızda durmayan insanlar artık umutlu oldular, bizlere eylem tavsiye ediyorlar. Keşif günü haftasını yayla şenliği haftası olarak önerenler var. Epeydir sakin olan mücadele biraz hareketlenecek. Enerjimizi kontrollü kullanıp, bu kış mevsimini bilgilendirme gezilerine ayıracağız. Karar bize moral oldu" diye konuştu.

 https://www.evrensel.net/haber/449096/emirdagda-tuprag-sirketine-verilen-maden-arama-ruhsatinin-hukuka-uygun-oldugu-yonundeki-mahkeme-karari-bozuldu

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Yönetmelik değişikliği ormanlar üzerindeki baskıyı artıracak

 

Ormanlık alanlarda yapılaşmaya dair yönetmelik değişti. "Kamu yararı" ve "zaruret" hallerinde yapılaşmaya izin verilecek. Prof. Dr. Doğanay Tolunay, ormanlar üzerindeki baskının artacağını söyledi.

 


Fotoğraf: DHA

Özer AKDEMİR
İzmir

Orman Kanunu Uygulama Yönetmeliği bir kez daha değiştirilerek ormanlarda yapılaşma daha da kolaylaştırıldı. Bugünkü Resmi Gazetede yayımlanan karara göre idarenin "kamu yararı" veya "zaruret" gerekçesi, ormanlarda yapılaşma için yeterli olabilecek. Orman izin bedellerinin özel şirketlerin lehine düşürüldüğünü belirten Prof. Dr. Doğanay Tolunay, yeni yönetmelikle ormanlar üzerindeki baskının artacağı uyarısında bulundu.

ORMANLAR İÇİN EN RİSKLİ MADDE

"Orman Kanununun 17'nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması Hakkında Yönetmelik" başlığıyla Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelik değişikliğini, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesinden Prof. Dr. Doğanay Tolunay Orman ile konuştuk.

Orman Kanununun 17. maddesi 3. fıkrasının, ormanlardan madencilik dışı faaliyetlere verilecek tesislerin neler olabileceğini düzenlediğini belirtti. Bu maddenin uygulama yönetmeliğinde ise izinlerin nasıl verileceği, süreleri, alınacak bedeller gibi konuların düzenlendiğini ekledi.

Orman Kanunun 17. maddesiyle yol, havaalanı yeraltı depolama tesisi, elektrik nakil hattı, enerji santralleri gibi 40’tan fazla tesise izin verilebileceğinin yer aldığına dikkat çeken Tolunay, "Bu madde kanunun ormanlar için risk oluşturan en önemli maddelerindedir" dedi. Bunun nedenini şöyle açıkladı:

"Çünkü 'Kamu yararı var' denilerek ormanlardan verilecek izinlerin kapsamı sürekli genişletilmektedir. Örneğin 2014 tarihli Uygulama Yönetmeliğinde 2017 yılında 694 sayılı KHK ile yapılan değişiklikle adli hizmet ve ceza infaz kurumlarının ormanlarda yapılmasının önü açılmıştır. Temmuz 2021'de ise bir torba kanun içindeki bir maddeyle Orman Kanunun 17. maddesine ormanlarda hava ayrıştırma tesislerinin kurulabileceği ibaresi eklenmiştir."

ŞİRKETLERDEN ALINAN ORMAN BEDELLERİ AZALTILDI

Bugün yayımlanan yeni yönetmeliğe öncelikle bu değişikliklerin eklendiğinin altını çizen Tolunay, şöyle devam etti:

"Ancak yönetmelikle yapılan en büyük değişiklikler, tesislerden çeşitli adlarla alınan bedellerinin azaltılmasıdır. Örneğin enerji üretim santrallerinin elektrik üretimi neticesinde oluşan küllerinin depolanacağı katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisi kesin izinlerinde depolama bedeli olarak sadece depolama bedelinin 1/8’inin alınacağı yönetmelikte yer almaktadır.

Benzer şekilde izin bedellerinin belirlenmesindeki hesaplama yöntemlerinde de değişikliğe gidilmiştir. 2014 tarihli yönetmelikte izin bedellerinin belirlenmesinde tesis türü, izin verilecek ormanın niteliği ve illere göre çeşitli katsayılar belirlenmiş ve bu katsayılar kullanılarak bedellerin hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu yönetmelikte, örneğin katsayılar enerji nakil hatları için 0,1, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisleri için 3, termik ve nükleer santral için 8 olarak belirlenmiştir. Yeni yönetmelikte il ve orman niteliğine göre belirlenen ekolojik denge katsayıları değiştirilmemiştir. Ancak tüm tesis türleri için izin katsayıları düşürülmüştür."

MADEN İZİNLERİNİ DÜZENLEYEN MADDE DE DEĞİŞEBİLİR

Yeni yönetmelikte katsayıların enerji nakil hatları için 0,05, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisleri için 1, termik ve nükleer santral için 4 olarak gösterildiğini vurgulayan Tolunay, şunları ifade etti:

"Bu değişiklik orman izin bedellerinin düşmesine yol açmaktadır. Nitekim çoğu özel sektör yetkilisi bu bedellerin yüksek olduğundan yakınarak düşürülmesi için girişimlerde bulunmuşlardır. Benzer itirazlar madencilik sektöründen de gelmekte olup, yakın zamanda maden izinlerini düzenleyen Orman Kanunun 16. Madde Uygulama Yönetmeliğinde de değişiklikler yapılması beklenmektedir.

Özetle yeni çıkan yönetmelik ormanlar üzerindeki baskının artmasıyla sonuçlanacaktır. Sadece 2012-2020 yılları arasında Orman Kanunun 17. maddesi kapsamında 27 bin 405 adet tesise 255 bin hektar izin verilmiştir. Aynı dönemde madencilik için verilen izinler ise 87 bin hektar kadardır."

 ORMAN YANGINLARINDAN DERS ÇIKARILMAMIŞ

Yazın yaşanan büyük orman yangınlarından dersler çıkarılmadığını ifade eden Tolunay, yangın çıkış nedenlerinin dahi henüz kamuoyuyla paylaşılmadığını belirtti.

Tolunay, "Ancak elektrik nakil hatları ve trafoların yangın çıkmasında önemli faktör olduğu bilinmektedir. Benzer şekilde termik santraller orman yangınlarının ortasında kalmış ve ormanların söndürülmesi yerine bu santrallerin kurtarılmasına çaba sarf edilmiştir. Orman yangınlarının en önemli nedenleri ormanlardan verilen izinlerin artmasıdır. Yeni yönetmelik daha fazla izin verilmesine yol açarak yangın riskini yükseltecektir. Benzer şekilde herhangi bir orman yangının da bu tesisler de risk altındadır."

HAVA AYRIŞTIRMA TESİSLERİNE DİKKAT

Bu noktada hava ayrıştırma tesislerine dikkat çeken Tolunay, "Bu tesisler havayı ayrıştırarak azot, argon ve oksijen üretilmektedir. Ancak orman yangınları sırasında havaya karışan küller ve diğer partiküller bu tesislerde patlama riskine yol açmaktadır. Yönetmelikte tesislere izin verilirken yangın risk değerlendirmesi yapılması zorunluluğuna dair bir ifade bulunmamaktadır" dedi.

https://www.evrensel.net/haber/449095/prof-dr-doganay-tolunay-yonetmelik-degisikligi-ormanlar-uzerindeki-baskiyi-artiracak

29 Kasım 2021 Pazartesi

Çukuralan Altın Madeni için verilen "ÇED gerekli değildir" kararının yürütmesi durduruldu

 

Dikili yakınlarında Koza Altın Şirketi tarafından işletilen Çukuralan Altın Madeni kırma eleme tesisi için verilen ÇED gerekli değildir kararının yürütmesi durduruldu.

 Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir Dikili yakınlarında Koza Altın Şirketi tarafından işletilen Çukuralan Altın Madeni kırma eleme tesisi için verilen "ÇED gerekli değildir" kararının yürütmesi durduruldu. Mahkeme daha önce de madenin 3. kapasite artırımı projesine ilişkin ‘ÇED olumlu’ kararını iptal etmiş, iptal kararı onanarak kesinleşmişti. İzmir Büyükşehir Belediyesinin “hukuk zaferi” diye duyurduğu bu yeni mahkeme kararının madenin üretim faaliyetlerini ne derece etkileyeceği ve üretimi durdurup durdurmayacağı merak konusu.

İZMİR BB ‘YARGI ZAFERİ’ DİYE DUYURDU

360 bin ton/yıl kapasiteli Çukuralan Altın Madeni Kırma Eleme Tesisi projesi için İzmir 6’ncı İdare Mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararı davaya müdahil olan İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “İkinci yargı zaferi” başlığı ile duyuruldu. İzmir BBBaşkanı Tunç Soyer mahkeme kararının binlerce ağaç, yer altı suları ve Nebiler Şelalesi’nin kurtulması için önemli bir gelişme daha yaşandığını belirterek “Tarım alanlarımıza, suyumuza, yaşam kaynaklarımıza zararı olacak her türlü girişime karşı mücadeleye devam edeceğiz” dedi.

ALTIN MADENİ 10 YILI AŞKIN BİR ZAMANDIR ÜRETİM YAPIYOR

Bölgede Koza Altın Şirketi tarafından 10 yılı aşkın bir süredir altın madeni işletmeciliği yapılırken madene karşı açılan davalarda kazanılan mahkeme kararlarının madenin üretim süreçlerine şu ana kadar hiçbir etkisi olmadı. Çukuralan Altın Madeninin 2017 yılında 3. kapasite artışı ÇED raporuna açılan dava sonrası rapor mahkemece iptal edilirken, şirket 2009/7 Genelgesine dayanarak yeni ÇED başvurusu yapmış, başvurusundan bir ay bile geçmeden şirkete yeni ÇED izni verilmişti. Bu ÇED olumlu kararına da dava açılmış bu ÇED raporu da bir kez daha iptal edilmesine rağmen şirkete yine 2009/7 Genelgesi uyarınca yeni ÇED verilmişti.

MADENCİLER İÇİN ‘MAYMUNCUK’ GENELGESİ

Madene karşı dava açan kurumlardan Bergama Belediyesi Avukatı Serdar Sinan’ın “Bir maymuncuk gibi” diye tanımladığı bu genelge maden şirketlerinin hukuk karşısındaki bütün sorunlarını bir çırpıda çözüme kavuşturuyor. Dolayısıyla kazanılan davalar da bu genelge var olduğu sürece Av. Sinan’ın deyimiyle “Pirus Zaferi”nden öte gidemiyor. Nitekim davanın avukatlarından Arif Ali Cangı’nın mahkemenin 3. kez Çukuralan 3. kapasite artışı ÇED raporunu iptalinin ardından “Eğer bu karar da madeni kapatmazsa çevre hukukunun koruyuculuğu kalmamış demektir” sözlerinin mürekkebi kurumadan şirkete yeni ÇED raporu verilmişti.

NEYİN ZAFERİ BU?

Bütün bu gelişmeleri alt alta sıralayınca İzmir BB’nin “hukuk zaferi” diye duyurduğu bu yeni mahkeme kararının madenin üretim faaliyetlerini ne derece etkileyeceği ve üretimi durdurup durdurmayacağı merak konusu. Öte yandan 11 yılı bulan madencilik işletmesi sürecinde Çukuralan’da doğanın, geri dönüşümü neredeyse olanaksız bir biçimde tahrip edildiği göz önüne alınırsa, kazanılan mahkeme kararlarına rağmen üretim faaliyetlerinin yıllardır kapasite artışları ile sürdüğü de hesaba katılırsa “zafer” olarak ilan edilen hukuksal süreçlerin doğayı, fıstık çamlarını, Nebiler Şelalesi’ni ve endemik bitki-hayvan varlığını korumadığı çok açık bir şekilde ortada duruyor. O halde “Galip sayılır bu yolda mağlup” sözü burada tam tersi bir şekilde kendini gösteriyor; “Mağlup sayılır bu yolda galip”! Ki bu yolda ısrar edilirse doğanın ve her mahkeme kararından sonra ‘zafer’ kazandığını sananların mağlubiyete doymayacakları da ortada!..

 https://www.evrensel.net/haber/448992/cukuralan-altin-madeni-icin-verilen-ced-gerekli-degildir-kararinin-yurutmesi-durduruldu

28 Kasım 2021 Pazar

Bakkal ve marketler ekmek boykotuna başladı: Ekmek satışı poşet parasını çıkarmıyor

 



Çine’de bakkal, büfe ve marketler ekmek satışı yapmama kararı aldı. Esnaf, ekmek satışından en az yüzde yirmi kâr verilmesini istiyor.

 

Ekmek dolabını gösteren esnaf | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR
Aydın

Aydın Çine’de bayii kârlarının 30 kuruş olması yüzünden bakkal, büfe ve marketler ekmek satışı yapmama kararı aldı. Bir kilo poşetin 25 lira olduğu bir ortamda ekmek kârının poşet parasını bile neredeyse karşılamadığını belirten esnaf, ekmek satışından en az yüzde yirmi kâr verilmesini istiyor.

Ekmek satış boykotu ile ilgili görüştüğümüz Çine’de market işleten Kamil Arıtkan, “Ekmek satışından bize 30 kuruşluk bir kâr kalıyor. Bugün en kalitesiz poşetin bile kilosu olmuş 25 lira. Poşetin tanesi 20 kuruşa geliyor. Yani bize ekmek satışından 10 kuruş anca kalıyor” dedi.

"FIRINCILAR ORTAK KARAR ALMIŞ"

Bu durumu fırıncılarla görüştüklerini, fırıncıların kendilerine “Biz ortak karar aldık. Bundan daha yüksek kâr vermeyeceğiz. Ekmeği 2,20 liradan size vereceğiz, siz de 2,50 liradan satacaksınız” yanıtını verdiklerini aktaran Arıkan, “Biz bu şekilde işin içinden çıkamıyoruz dedik ama geri adım atmadılar. Bunun üzerine dün ekmek satan bayi-marketler olarak toplanıp bu duruma çözüm aradık” diye konuştu. Bakkal ve marketlerden 25-30 kişilik bir katılım sağladıklarını ifade eden Arıkan, Çine Esnaf Odası başkanı ile de durumu konuştukları belirterek şunları söyledi:

“Esnaf odaları başkanı ben bir önceki konuyu araştırayım dedi. Araştırmış, Aydın’ı aramış. Aydın’da 250-500 tane gibi 75 tane yüksek ekmek satışı olan yerlerde bayi kârı 70 kuruşa kadar çıkıyormuş. Bizim gibi 150-200 arası ekmek satanlara da 50 kuruşluk kâr veriliyormuş. Yatağan’ı Muğla’yı da aramış. Onlar da 50 kuruştan aşağı kâr vermiyoruz demiş. Sonra bizim buradaki fırıncılara dönmüş ama buradaki fırıncılar kârı yükseltmeye yanaşmamışlar.”

"ESKİDEN YÜZDE 25 KÂRLA EKMEK SATARDIK"

Altı yedi yıl önce yüzde 25 kârla çalıştıklarını ve ekmek fiyatı ne olursa olsun bu kârı aldıklarını belirten Arıkan, “Bunu 3-4 yıl önce yüzde 22’ye düşürdüler. Sonra da yüzde 20’ye düştü. Bizden gene ses çıkmadı. Şu an artık yüzde 10-12’ler gibi bir duruma kadar geriledi kârımız. Bunun vergisi var, algısı var, faturası var, poşeti var. Poşeti verdikten sonra 10 kuruş bile kalmıyor o da en uygun poşeti kullanırsak” diye konuştu.

ÇİNE’DE BOYKOTA EPEY KATILAN ESNAF VAR

Önceki gün yaptıkları toplantıya katılamayan market ve bayilerin de “Sizin kararınıza uyacağız” mesajı gönderdiklerini ifade eden Arıkan, dün sabahtan itibaren ekmek satışını yapmadıklarını dile getirdi. Çine’de epey bir esnafın ekmek satış boykotuna katıldığını belirten Arıkan yüzde yirmi kârla, en az ekmek başı 50 kuruş kâr istediklerini söyledi. Arıkan, “Ekmek kaç para olursa olsun yüzde 20’den aşağı düşmemesi lazım bizim kârımızın. Üç gün önce ekmeğe zam geldi. 1,5 lira olan ekmek 2,5 liraya çıktı. İnsanlar ekmeği 2 liradan satan halk ekmek büfelerine yöneldiler. Bizim satışlarımız da yarı yarıya düştü neredeyse. 150-200 ekmek satıyorsak günde şimdi bu 80’e 100’e düştü. Üstelik bu kârla hiçbir şey kalmıyordu bize” dedi.

Fırıncıların kendilerine geri adım atmayacakları mesajını gönderdiklerini belirten Arıkan “Biz de geri adım atmayacağız” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/448935/bakkal-ve-marketler-ekmek-boykotuna-basladi-ekmek-satisi-poset-parasini-cikarmiyor

27 Kasım 2021 Cumartesi

Maden atık barajları: Bir bomba ile yaşamak! (Pazar yazısı)

 

2011 yılı ilkbaharında Küba’ya yaptığımız bir aylık gezinin son günlerinde cep telefonuma Türkiye’den bir arama geldi. Ankara’dan bir avukat arkadaşımdı arayan. Mayıs ayının ilk haftasıydı ve Küba’dan ülkeye dönmemize birkaç gün kalmıştı. Yurt dışında gelen aramaları genelde yanıtlamıyordum ama dönmemize az bir zaman kaldığı için hem yurt dışı paketindeki hakkı kullanmak, hem de önemli bir şey olabileceğini düşünerek açtım telefonu.

Avukat arkadaşım daha merhaba demeden “Kütahya’da mısın?” diye sordu. “Yok, Küba’dayım” dedim gülerek. Küba’yı Kütahya anladı, “Ben de geliyorum bugün Kütahya’ya. Neredesin sen?” diye hâlâ Kütahya muhabbetine devam edince artık sohbeti çok da uzatmamak için, “Kütahya değil, Küba’dayım. Havana’da. Birkaç güne döneceğim memlekete” dedim. Arkadaşımın şaşkınlığı kısa sürdü. “Hadi yaa, ben Kütahya anladım! Tamam o zaman görüşürüz dönünce” deyip kapattı. Dolayısıyla Kütahya’da ne olup bittiğini memlekete dönünceye kadar öğrenemedim. Küba’da o zamanlar internet olanağı son derece kısıtlıydı. Memleketi de sadece ailelerimizi günde 20-30 saniye kadar iyiyiz demek için arıyorduk.

KÜTAHYA’DA NELER OLDU?

Döndüğümüzde, İstanbul’a havalimanına inince öğrendim Kütahya Eti Gümüş tesislerinin havuzundaki çökmeyi. Gazetenin birinde konuya dair kısa bir haber vardı, birinci sayfada. Arkadaşımın neden aradığı belli olmuştu.

İzmir’e döndükten kısa bir süre sonra Kütahya’ya gittim. Şimdi tamamen terk edilmiş olan Dulkadir köyüne (Daha önce de gitmiştim) ve gümüş üretim tesislerinin gidebildiğimiz kadar yakınına gidip çekimler yaptım. Özel güvenlik ve jandarma, her zamanki gibi basına epey sıkı bir markaj uyguluyordu.

Yaklaşık 25 yıldır bölgede faaliyet gösteren Eti Gümüş şirketinin maden atık depolama havuzu kısmen çökmüş, atık havuzları taşarak üçüncü havuzu doldururken, siyanürlü atığın bir kısmı derelere karışmıştı. Çevre Mühendisleri Odası madenin atık havuzunda 25 milyon ton siyanürlü atık bulunan son havuzun her an çökebileceği ve çok büyük bir çevre felaketinin yaşanabileceğini söylüyordu. Bu, Macaristan’da bir yıl önce bakır madeni atık havuzunun yıkılması sonrası yaşanan çevre felaketinin 25 katı daha büyük bir felaketin kapıda olduğu anlamına geliyordu. Oda açıklamasında köylerin içme ve kullanma sularına siyanür karışmış olabileceği uyarısında da bulunuyordu.

BAKAN BİR GRAM SİYANÜR SIZINTISI YOK DEDİ AMA...

Nitekim köylüler atıkların derelere, bağ, bahçelerine karıştığını söylerken, hükümet yetkililerine göre ise ortada hiçbir sorun yoktu. Hatta zamanın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Sulara bir gram dahi siyanür karışmadı” açıklamasının olduğu günlerde köylerde dere sularından içip ölen büyük ve küçükbaş hayvanlarının fotoğrafları gazetelerde yer alıyordu. Daha sonraki aylarda işçilerin kanlarında da siyanür çıktı.

Havuz çökmesinden bir ay sonra Dulkadir köyünde, çeşmelerden akan suyu kullanan köylülerden 8’i zehirlendi. İşletmede çalışan 800 işçiden sağlık taraması yapılan 137 işçinin 65’ininin kan ve idrarında kurşun, arsenik, kadmiyum ve civa gibi ağır metaller bulundu.

 

ŞİRKET DE FELAKET DE AYNI!

Aynı şirketin Şebinkarahisar’daki çinko-kurşun madeninin atık havuzu da benzer şekilde geçtiğimiz günlerde çöktü. TMMOB’ye bağlı odalar bir çevre felaketi olarak niteledikleri olayın etkisinin onlarca yıl sürebileceğini belirtirken, TTB de ağır metalli atıkların canlı yaşamı ve insan sağlığına olan etkileri konusunda ciddi uyarılarda bulundu.

Nesco Madencilik AŞ’nin iki madeninde meydana gelen bu havuz çökmeleri ülkemizin aslında nasıl ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğuna sadece iki örnek. Her yıl benzer onlarca olayın bir kısmı basına hiç yansımıyor bile.

ANADOLU’DA ONLARCA MADEN ATIK BARAJI VAR

Mesela Niğde’nin Ulukışla ilçesi Tepeköy Mahallesi yakınlarında işletilen altın madeninden 2020’de sızan siyanürlü su köylülerin tarlasından çıktı. Madenin atık havuzunun yanındaki tarladan çıkan atık suyun yapılan numunesinde siyanür olduğu analiz sonuçları ile tespit edildi. Analiz sonuçlarına rağmen şirket sorumluluğunu inkar etti, devlet kurumları da olayı örtbas etmek için köylüleri tehdit dahil her şeyi yaptılar.

Kayseri’deki Centerra Gold Öksüt’e ait Develi altın madeninden sulara siyanürlü atık karıştığı yine raporlarla tespit edildi. İşçilerin kanlarında kurşun olduğunu ortaya koyan, sudaki siyanürü belgeleyen raporlar üzerine Kanadalı şirket gereğini yapmak yerine bu raporları veren uluslararası analiz laboratuvarı ile olan sözleşmesini feshetti!

Bergama Ovacık altın madenindeki atık barajından kasım 2014 yılında derelere siyanürlü atıkların karıştığı iddiaları sonrası, sulardan alınan numunelerde de ağır metal tespit edildi. Yeri gelmişken belirtelim; bazı atık havuzları o kadar büyüktü ki uzmanlar bunların havuz değil baraj sayılması gerektiğini söylüyorlardı. İşte Bergama’daki böylesi bir atık barajı idi. Bugün bölgedeki üçüncü atık barajı da neredeyse dolmak üzere. Bu atık barajlarından birisinin çökmesi durumunda Bakırçay Ovası başta olmak üzere civardaki bütün köyler, taa Ege denizine kadar yok olup gidecek!

 

ON YILLARCA SÜREN KİRLİLİK

1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs harekatı sonrasında Amerikalı CMC şirketince terk edilip gidilen bakır madeninin atık havuzları o günden bu yana özellikle Lefke bölgesi için tam bir zehir kaynağı durumunda.

Ondan daha önce, 1930’larda kapatılan Balıkesir Balya’daki kurşun madeninin atık barajı aradan yaklaşık yüzyıl geçmiş olmasına karşın halen çevresine siyanür ve ağır metal saçıyor. Derelerdeki balıkların ölümüne yol açıyor. Atık havuzlarının bulunduğu alanlarda ot bile yetişmezken, kokudan atıkların üzerinde 10-15 dakikadan fazla gezilemiyor bile.

Benzer onlarca olaya rağmen ülkenin dört bir yanına yayılmış olan bu siyanür, sülfürik asit gibi son derece zehirli kimyasallar bulunan maden atık havuzları-barajları ile ilgili gerekli önlemler alınmıyor. Bu atık barajları bulundukları yerler için adeta birer bomba gibi her an patlamaya hazır bir tehdit oluşturuyor.

Bu atık barajlarına hiçbir şey olmasa bile bölge açısından mutlaka bir şeyler oluyor. Hem de çok kötü şeyler!..

Atık barajlarının olduğu bölgeler on yıllarca bu barajlardan yayılan kirlilikle beraber yaşamak durumundalar. Yanı başınızda ne zaman patlayacağını bilmediğiniz bir bomba ile yaşamak ister miydiniz? Bu bomba, patlamasa bile etrafındaki yaşamı öldüren bir bomba ise üstelik...

 https://www.evrensel.net/yazi/89901/maden-atik-barajlari-bir-bomba-ile-yasamak


25 Kasım 2021 Perşembe

Şebinkarahisar'da çöken atık barajına tepki: "Gelecek on yılları da etkileyecek bir çevre felaketi"

 



Şebinkarahisar'da çöken atık barajından taşan ağır metal atıkları çevre köylerde yaşayanları tehdit ediyor. Atıklar tarım alanlarını kullanılamaz hale getirdi.

 Fotoğraf: JMO

Özer AKDEMİR

Giresun Şebinkarahisar'daki çinko kurşun madeninin atık havuzunun çökmesi sonrası meydana gelen çevre felaketine yönelik tepkiler devam ediyor. TMMOB'a bağlı odalar ve TTB yaptıkları açıklamalarla yıkılanın sadece bir atık barajı değil gelecek on yılları da etkileyecek bir çevre felaketi olduğunu ifade etti.

FİRMANIN ÇEVRE VE EMEK SÖMÜRÜSÜ SİCİLİ HAYLİ KABARIK

Giresun Şebinkarahisar İlçesi’nde Nesco Madencilik A.Ş. tarafından işletilmekte olan çinko-kurşun ocağının cevher zenginleştirme tesisi, atık depolama havuzunun gövdesi 18 Kasım 2021 tarihinde yıkılmış, atıklar köyün altından geçen dereye ve bahçelere yayılmıştı. Bir çevre felaketi olarak nitelenen olayda atıklar Kılıçkaya barajına dek ulaşmıştı.

 

TMMOB Metalürji ve Malzeme Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada atık barajından taşan ağır metal atıklarının çevre köylerde yaşayanları tehdit eder boyutlara ulaştığı ve tarım alanlarını kullanılamaz hale getirdiği kaydedildi. Yaşanan çevre felaketinin sorumlusu Nesco Madencilik A.Ş.’nin doğa katliamı ve emek sömürüsü konusundaki dosyasının da hayli kabarık olduğuna dikkat çeken MMO, aynı işletmede 2018 yılında da benzer bir çökme olduğu, çevreye yayılan atıkların toprağa ve tarıma verdiği zararı rakamsal olarak ifade etmek mümkün olmasa da yaklaşık 8 milyon balığın öldüğü vurgulandı.  

2011 yılında Kütahya’da bulunan Eti Gümüş tesislerinde patlayan atık havuzundan çevreye yayılan siyanürlü atık nedeniyle zehirlenmeler ve hayvan ölümlerinin yaşandığını aktaran oda, "Yurt genelinde yaygın işletmeleri olan bu firma Trabzon Sürmene, Balıkesir İvrindi ve Çanakkale’de de çevre felaketlerine neden olmuş ve her defasında komik para cezaları ile çalışmaya devam etmiştir. 2020 Yılında Gümüşhane’deki  Maden ocağında yine atık borusu patlamış ve sadece para cezası ile çalışmaya devam etmişti" dedi.

BASİT BİR KAZA OLARAK NİTELENEMEZ

Firmanın 2019’da Gümüşhane’de, 2020’de Yenice’deki işletmesinde çalışanların aylarca ücret alamaması nedeniyle direnişe geçtiğinin belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Çevre ve doğa felaketi konusunda sabıkalı, emek düşmanı olduğu tescilli bu tür firmaların tüm faaliyet ruhsatlarının iptal edilmesi ve yarattıkları tüm ekolojik zararların araştırılarak sorumlularının cezalandırılması gereklidir. Meydana gelen bu çevre felaketleri basit bir şekilde “kaza” olarak nitelendirilemez. Özellikle ülkemizdeki Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED)” süreçlerinin ne kadar işlevsiz olduğunun bir kanıtıdır. Gerek ÇED kararları verilirken gerekse sonrasındaki izleme ve denetleme süreçlerinde kamusal karar alma ve denetimin mekanizmalarının hiçbir şekilde uygulanmadığı görülmektedir."

BAKANLIK BETON LOBİSİNİN EGEMENLİĞİ ALTINDA

 TMMOB'a bağlı bir başka oda olan Jeoloji Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklamada da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın "beton lobisi"nin egemenliği altında çalışmalarını yürüttüğü bu nedenle ülkemizin akarsuları, dereleri, denizleri, gölleri, vadileri, mağaraları, şelalelerinde yaşam bulan biyoçeşitliliğimiz ve yaşam alanlarımızın yok edilmeye devam edildiği belirtildi.

DEPREM GERÇEĞİ VE ATIK BARAJLARI

Şebinkarahisar'daki atık barajı faciasının ardından maden işletmesinde üretim süreçlerinin durdurulduğu, çevre felaketine neden olan atıkların temizlenmesi amacıyla öncelikle Derebul deresi sularının Kılıçkaya Barajı`na taşınımının engellenmesi amacıyla çeşitli çalışmaların aypılıdğını aktaran oda, depremlerde bu tür atık barajlarının yıkılması olasılığına dikkat çekti. Oda açıklamasında şöyle denildi; "500’ün üzerinde aktif faylarla her an 7 ve üstü büyüklükte depremlerle karşı karşıya olan ülkemizde, çok sayıda atık barajının, sanayi bölgesi veya tesisinin aktif fay zonları üstüne yeterli jeolojik-jeoteknik araştırmalar yapılmadan oturtulduğu düşünüldüğünde büyük çevre felaketlerinin kapımızda olduğu unutulmamalıdır."

TTB'DEN KALICI SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇABİLİR UYARISI

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu, Giresun Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi  tarafından ayıplan ortak açıklamada ise meydana gelen çevre felaketinin  sağlık boyutuna dikkat çekildi. Halk sağlığı için önemli bir tehdit oluşturan bu tür madenlerin atık bileşiminde siyanür, arsenik, antimon, bakır, cıva, çinko, kadmiyum, krom, kurşun, kükürt, demir gibi ağır metaller bulunduğuna vuru yapılan açıklamada bu ağır metallerin insan sağlığında yarattığı tahribatlar ve kalıcı olabilecek sağlık sorunların altı çizildi

Sağlık örgütleri yaptıkları ortak açıklamada şu ifadelere yer verdiler; "Bu çevre felaketinde, flotasyon tesislerindeki havuzların patlaması tüm flora ve faunaya zarar vermiş ve toprak, bitki örtüsü ve sular bu tür ağır metallerle kontamine olmuş ve zehirlenmiştir. Flotasyon tesisleri etrafında gerekli önlemlerin ilgili bakanlıklar tarafından alınması yanında Kelkit Çayı’nın suladığı alanlarda bulunan tüm yerleşim yerlerindeki vatandaşların ağır metallerle ilgili uyarılması ve bilgilendirilmesi gerekmektedir. Kelkit Çayı, Kılıçkaya Barajı, Suat Uğurlu Barajı ve Çamlıca Barajı’ndan her gün su numuneleri alınarak ağır metal ölçümleri yapılıp, kamuoyu ile paylaşılmalıdır."

https://www.evrensel.net/haber/448714/sebinkarahisarda-coken-atik-barajina-tepki-gelecek-on-yillari-da-etkileyecek-bir-cevre-felaketi

24 Kasım 2021 Çarşamba

‘COP26 Zirvesi’nde dağ fare bile doğuramadı’ (İz Gazete)

 

 

 Glasgow’da düzenlenen COP26 İklim Zirvesi’nin sona ermesinin ardından toplantının beklentileri karşılamaması tartışılan konular arasında yer aldı. Çevre yazarı Özer Akdemir, “Somut sonuç doğurmayan başarısız zirvede dağ, fare bile doğuramadı” eleştirisinde bulundu

TUĞÇE KAŞ/ İZ GAZETE- 

İSKOÇYA'NIN Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26’ncı BM İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP26) ülkeler, iklim değişikliğine karşı alınacak önlemleri içeren anlaşmayı geçtiğimiz hafta imzaladı. 200'e yakın ülkenin katılımıyla gerçekleşen anlaşmada, iklim değişikliğiyle mücadele için 'acil adım atma’ çağrısı yapıldı. Anlaşmada, kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü, emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek gibi önemli kararlar yer alsa da toplantının bekleneni karşılamaması tartışma yarattı.

 

Ayrıca Türkiye’nin ormansızlaşma ile mücadele ve sıfır emisyonlu araçların yaygınlaştırılmasına yönelik taahhütlerde imzacı olarak yer alması olumlu karşılanırken, kömür kullanmayı durdurma noktasında sessiz kalması eleştirilere neden oldu. Çevre yazarı Özer Akdemir gazetemize verdiği röportajda iktidarın iklim kriziyle mücadele noktasında uyguladığı politikaları, küresel açıdan atılan adımların yetersizliğini,  COP26’nın sonuçlarını ve İzmir’deki yürütülen ekolojik çalışmaları değerlendirdi.

Akdemir, iklim krizinde ‘samimi’ bir mücadelenin ancak sistem karşıtı bir çizgi üzerinden yürütülebileceğinin altını çizerek, “Kapitalizm içi reformist çözüm önerilerinin iklim krizini durduracağını beklemek, sorunu daha da derinleştirecektir” dedi.

Türkiye'de samimi bir iklim krizi politikası nasıl yürütülür?

İklim krizi dediğimiz olgu bir sistem sorunudur. Aslında sistemin sonucudur demek daha doğru olur. Son IPCC raporlarına baktığımızda da bu üstü kapalı da olsa açık bir şekilde belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler'in geçen ağustos ayında açıkladığı “İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli” Raporunda “İklim krizinin nedeni 1750’den bu yana gelen insan faaliyetleri”dir cümlesi aslında utangaç bir itiraf cümlesidir. İklim krizine neden olan sera gazı emisyonlarının kapitalist sistemin dünyaya egemen olmasının ardından gelişmiş ve küresel ısınma iklimleri bugün bir kriz şeklinde tanımlandığı üzere değiştirmiştir, değiştirmeye devam etmektedir. Dolayısıyla bu krizle "samimi" bir mücadele ancak ve ancak sistem karşıtı bir çizgi üzerinden yürütülebilir. Sorunun kaynağı ortadan kaldırmaya dönük bir strateji içermeyen, kapitalizm içi reformist çözüm önerilerinin (Yeşil ekonomi, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir ‘temiz’ enerjiye geçiş, adil dönüşüm gibi) iklim krizini, küresel ısınmayı durduracağını beklemek, ummak sorunun daha da derinleşmesinden öte bir sonuç vereceğini düşünmüyorum. Özetlersek; iklim krizine karşı ‘samimi’ mücadele ancak ve ancak anti-kapitalist bir çizgide yürütülebilir.

‘RANT ODAKLI DEĞİL, HALK İÇİN’

Türkiye'nin iklim krizi mücadelesinde atması gereken ilk adımlar nelerdir?

İlk adım AKP iktidarının ve temsil ettiği sermaye rejiminin bir an evvel Türkiye'nin siyasi yaşamından çekip gitmesi, ülkeye daha fazla zarar ermesinin önlenmesidir! AKP'nin bu ülkeye, ülke insanına, iklimine, geleceğine katabileceği hiçbir olumlu değerin olduğuna inanmıyorum. AKP'nin iktidardan gitmesi sonrası iş başına gelecek siyasi iktidarlar eğer AKP'nin ve ondan önceki sermaye partilerinin politikalarını, programlarını izleyeceklerse yine Türkiye'nin iklim krizi mücadelesi diye bir şeyden söz etmek son derece zor olacaktır. O nedenle emekten, halktan, demokratik değerlerden, doğadan, barıştan yana bir siyasi iktidar ancak gerçek bir iklim krizi programını yaşama geçirebilir. Ancak bu geçiş sürecinde başta termik santrallerin kapatılması, doğayı katleden vahşi madencilik işletmelerinin durdurularak doğanın rehabilite edilmesi ya da kendini onarması için doğaya bir şans tanınması, enerji ve maden politikalarının kar-rant odaklı değil halk için, kamusal yarar gözetilerek planlanması ve uygulanması, ülke sularının, göllerinin, sulak alanlarının ve ormanlarının titizlikle korunması, kirletilmesinin, farklı amaçlara tahsisinin önlenmesi gibi bir dizi ‘iklim acil önlem paketi’ uygulamaya sokulabilir. 

 SOMUT SONUÇ YOK

COP26 Zirvesi’nin dünya ve ülkemiz için öneminden kısaca bahseder misiniz? COP26 zirvesi ne vaat ediyor? Beklentiler neydi ve karşılandı mı?

COP26 adı verilen İklim Zirvesi kendinden önceki 25COP toplantısı gibi iklim krizinin her geçen gün daha yakıcı bir şekilde kendisini hissettirmesi üzerine bu soruna çözüm yolları aramak amacını taşıyordu. İklim krizi gerçeğinin artık bilimsel bir olgu olarak ortaya konup buna dönük uluslararası toplantıların başladığı yıllardan günümüze kadar yapılan onlarca ‘iklim zirvesi’nde kararlaştırılan programların hiçbir işe yaramadığını gösteren veriler önümüzdeyken COP26'dan bir beklenti içinde olmak ancak aşırı saf bir iyimserlik ya da siyasi körlükle açıklanabilirdi. Nitekim COP26'da kendinden önceki 25 toplantıda olduğu gibi somut bir sonuç ortaya konmadan sona erdi. Çözüm kapitalizm dışı politikalarda ve bu politikaları hedefleyen mücadele alanlarından üretilebilir. Dolayısıyla kapitalist ülkelerin düzenlediği bu zirveden de bir sonuç çıkmamasında bence şaşıracak bir şey yoktu.

‘BAŞARISIZ BİR ZİRVE OLDU’

Zirve, Paris İklim Anlaşması’nın hedefleri canlı tutulmuş olsa da küresel ısınma ve etkilerini azaltma konusunda sizce yetersiz mi kaldı?

Kesinlikle hiçbir somut sonuç doğurmayan başarısız bir zirve oldu. Dağ fare bile doğramadı ki zaten bu zirvenin kendisine büyük umutlar besleyip ona "dağ" gibi bir yakıştırma yapmak da baştan hatalıydı. Glasgow Anlaşması’nın en önemli çıktısı olarak değerlendirilen kömür tüketiminin aşamalı olarak yavaşlatılması bile gevşetildi, sulandırıldı. Oysa raporlar iklim krizinin yavaşlatılması için kömürden, fosil yakıtlardan, doğa talanına yol açan enerji-maden faaliyetlerinden derhal vazgeçilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu.

‘AKP'DİR, NE YAPSA YERİDİR!’

Kömür, iklim değişikliğine en fazla yol açan fosil yakıt. Türkiye’de 2053 net sıfır hedefinde kararlıysa kömürden de çıkış yapmak durumda. 40’dan fazla ülke kömür kullanmayı durduracağını söylemesine rağmen Türkiye’nin bunlara taraf olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'nin 506 milyon ton CO2 eş değeri olan sera gazı salımlarının yüzde 72’si fosil yakıtla üretilen enerji sektörü tarafından yapılıyor. Ancak Türkiye fosil yakıtlardan çıkmak bir yana yeni yeni termik santral projeleri yapılıyor. Tarım alanları, ormanlar, meralar yok edilerek geniş odobanlar, konut alanları, taş-beton-asfalt ekonomisi teşvik ediliyor.  Şu saatten sonra "delidir ne yapsa yeridir" özdeyişini "AKP'dir, ne yapsa yeridir!" gibi bir cümleye bağlamak isterim geldiğimiz acıklı durumu anlatabilmek için. Bu siyasi iktidar(lar)ın ülkeye, dünyaya, insanlığa ve canlı yaşamına verebileceği yegâne iyilik kendisini ortadan kaldırmak olabilir. Bunu sadece AKP iktidarı için söylemiyorum. Tüm sermaye iktidarları ve bizatihi kapitalist sistem için de söylüyorum. Bindiği dalı kesmekten kendini alamayan ucube bir sistem var karşımızda çünkü!..

‘AYAKLARI HAVADA KALAN İDDİALAR’

İzmir’de Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü iklim krizi mücadelesini nasıl değerlendirirsiniz?

Ülke genelindeki siyasi garabetlere bakınca İzmir'deki yerel yönetimlerin bir nebze de olsa temel bazı sorunlarda bir adım önde olması, örnek olması, uygulamalarla bunu ortaya koyması gerekiyor. "Halkçı, sosyal demokrat, kamu yararı gözeten ve ekolojik" belediyecilik iddiaları bu anlamda altı doldurulmadan ayakları havada kalan iddialardır. İzmir'de son yerel seçimlerin ardından artan yeşil alan miktarı, şehirleşmede ekolojik çözüm odaklı yaklaşımlarla ilgili somut veriler olmadan bu yönde bir görüş belirtmem doğru olmaz. Ancak kentin bence en önemli sorunu olan Efemçukuru Altın madeni hala "İzmir'in damı"nda işletilmeye devam ettikçe, sularımızı kirletmeyi sürdürdükçe, Gaziemir'deki nükleer atıklar orada yaşayan yüz binlerce insanın oturduğu bir bölgede varlığını korudukça, Aliağa-Foça arasındaki ağır sanayi kirliliğinin yarattığı çevresel sorunlar (su, hava, toprak, deniz kirliliği) sürdükçe ve buna benzer daha bir çırpıda sayabileceğim bir dizi ekolojik sorun odakları var. İzmir için de "samimi" bir iklim mücadelesinden bahsetmenin pek gerçekçi olmayacağı kanısındayım.

 ‘1,5 derece için geçmiş olsun!’

İklim kriziyle mücadelede küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırma hedefine ne kadar yakınız? 1,5 derece hedefi hayal mi?

Bu hedefin 10 yıl içinde belki daha da erken aşılacağı son BM raporlarında açıkça ortaya kondu. BM Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan 2021 üretim açığı raporu, hükümetlerin 2030 yılına gelindiğinde küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlandırmak için gereken fosil yakıt üretiminin iki katından fazlasını (yüzde 110) planladığını ortaya koyuyor. Bu, 2°C ısınma hedefindeki sınırın ise yüzde 45 üzerinde seyrediyor.

https://www.izgazete.net/cevre/cop26-zirvesinde-dag-fare-bile-doguramadi-h74470.html

22 Kasım 2021 Pazartesi

Sülfürik asit fabrikası asit yağmurlarının da kapısını aralayacak

Manisa'da Akhisar ile Gördes ilçesi arasında yapılmak istenen sülfürik asit üretim tesisi içme sularını tehdit ettiği gibi Manisa Ovası’na asit yağmurlarının da kapısını aralayacak.

 

Nikel madenine giden Otoklav adlı dev sülfürik asit kazanının protestosu | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR
İzmir

Manisa’ya bağlı Akhisar ile Gördes ilçesi arasında yapılmak istenen sülfürik asit üretim tesisine karşı çeşitli kurumlar ve yurttaşlar dava açmaya hazırlanıyor. Tesisle ilgili görüşlerini aldığımız ekoloji örgütleri ise 1 milyon ton yıl kapasiteli olması planlanan sülfürik asit fabrikasının içme sularını tehdit ettiği gibi Manisa Ovası’na asit yağmurlarının da kapısını aralayacağı görüşünde.

SU HAVZALARININ ÜZERİNE SÜLFÜRİK ASİT TESİSİ!

Zorlu Grubu tarafından yapımı planlanan sülfürik asit üretim tesisleri için Manisa Valiliği tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı Akhisar ve Gördes’ten 72 yurttaş ile çevre dernekleri dava açmaya hazırlanıyor. Sülfürik asit tesisleri için görüşünü aldığımız Akhisar Çevre Derneği Başkanı Erden Boşnak, Gördes’te sülfürik asit tesisinin açılmasına izin verilmesinin iklim felaketlerinden hâlâ ders alınmadığını gösterdiğini söyledi. Boşnak şunları söyledi; “Bir yandan katıldığımız COP26 zirvesinde doğal yaşam alanlarının korunması gerektiğine imza atıyoruz, diğer yandan Gördes ormanlarının ortasına, su havzalarının üstüne sülfürik asit tesisi yapıyoruz. Gördes, Akhisar, Manisa, İzmir su kaynakları dikkate bile alınmıyor. Manisa ve İzmir’in bir bütün olarak nüfusu 5.5 milyon civarında”.

ASİT DEĞEN TOPRAK GERİ DÖNEMEZ ŞEKİLDE ÖLÜYOR

Sülfürik asidin değdiği toprağı dönüşü olmayan bir şekilde çölleştirdiğini belirten Boşnak, “O toprağı artık insan eliyle yeniden üretemez, parayla  satın alamazsınız. Sadece bir şirketin kazancına dayalı olarak verilen bu kararı bölge insanının kabul etmesini kimse beklemesin” dedi. Tesisler için verilen ÇED olur kararına karşı Akhisar, Gördes, Salihli Çevre Dernekleri ve doğasına sahip çıkan vatandaşlar tarafından iptal davası açılacağını aktaran Boşnak, İzmir’in içme suları tehlike altında olduğu için İzmir Belediyesinin de tesislere karşı hukuki mücadele için hazırlık yaptığını diye getirdi.

MANİSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE ÇAĞRI

Aynı riskin ileride Manisa’nın içme suyu kaynağı olacak olan Gürdük Barajı için de geçerli olduğuna dikkat çeken Boşnak, “Manisa Belediyesinin de konuya dahil olmasını bekliyoruz. Yaşadığımız toprağın, içtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın siyaseti olmaz. Yaşam alanlarımıza verilen bu zarar hepimizi vuracaktır. Bu yüzden Manisa ve İzmir’deki iktidar partisi yöneticileri ve milletvekillerini de soruna sahip çıkmaya davet ediyorum” diye konuştu.

“YANLIŞTAN BİR AN ÖNCE DÖNÜLSÜN”

Sülfürik asit üretimi sırasında açığa çıkan gazların havada uzun süre durarak kilometrelerce uzağa gidebildiğini vurgulayan Boşnak, “Bu mesafe 100 kilometreye ulaşabiliyor. Havada su damlacıkları ile etkileşime girerek asit oranı yüksek yağmurlara dönüşüyor. Tarımın giderek yok olduğu, kendi ihtiyaçlarımızı üretemez duruma geldiğimiz bugünlerde Manisa Ovası’na asit yağmurlarının kapısını açıyoruz. Kötü gidişe daha kötüye ilerleyerek dur diyemeyiz.

Akhisar halkı durumdan hoşnut değil. Kırsal mahallelerde tepki giderek artıyor. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesini istiyoruz” dedi.

ÇALDAĞI DENEYİMİ

Akhisar ve Gördes’e komşu Turgutlu Çaldağı’da işletilmek istenen nikel madenine karşı yıllardır kararlı bir direniş sergileyen Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP) Yürütme Kurulu Üyesi Metin Sert, Turgutlu’da nikel madenine karşı verilen kararlı duruşla birlikte madencilik projesinin asıl sahibi olan Europen Nickel şirketinin de batarak tarihe karıştığını belirtti. Aynı projenin başka şirketler tarafından tekrar canlandırılmak istendiğini belirten Sert, son olarak NATA adlı bir inşaat şirketine geçen proje için bu şirketin henüz istediği krediyi bulamadığını belirtti. Buna rağmen boş durmayan şirketin projenin önünde engel olarak duran hukuksal konularda yol temizliği yapmaya başladığını dile getiren Sert, “Örneğin; kazandığımız davalar hukuk arkasından dolanılarak bizim aleyhimize sonuçlandırıldı. “Bu ÇED yanlış ve yetersizdir, bu proje facia yaratır” şeklindeki bilirkişi raporuna rağmen, hem de Danıştayın Anayasa’nın maddesine dayanarak verdiği orman tahsis izninin iptali kararına rağmen, bu her iki dava da şirket lehine sonuçlandırıldı. Böylece şirketin önü tamamen temizlendi, hiç bir hukuksal engelleri kalmadı. Önlerindeki tek engel bu madene her kesimin, kısacası halkın kesin olarak karşı olması” dedi. Sert, Çaldağı nikel madenine karşı halkın kararlı duruşu nedeniyle şirketin proje için ihtiyaç duyduğu krediyi bulamadığını ifade etti.

“GÖRDES HALKINA ÖLÜMÜ GÖSTERİP, SITMAYA RAZI OLMASINI SAĞLADILAR”

Gördes’teki nikel madeni ve asit fabrikası konusunda yöre halkının bir algı oyunu ile kurban edilmek istendiğini belirten Sert şunları söyledi; “Buradaki mesele Çaldağı’daki nikel madencilik projesinde uygulanmak istenen yöntemin ‘açık sistem’ Gördes’tekinin ise ‘kapalı sistem’ sülfürük asit liç usulüyle uygulanmak istenmesi ile ilgili denilebilir. Ayrıca Çaldağı’daki madencilik projesinin sahibi bir İngiliz şirketi iken Gördes’te ise bir yerli şirket (Zorlu Madencilik) tarafından nikel madenciliği yapılması söz konusuydu. Bu yüzden Gördes’teki projeye böylece daha sıcak ve yumuşak bakılması sağlanmaya çalışıldı. Yani Turgutlu Çaldağı ile Gördes halkına ölümü gösterip, böylece sıtmaya razı olmasını sağladılar, böyle kandırıldı Gördes halkı”.

ÇALDAĞI’DAKİ TOPRAK GÖRDES’E TAŞINIYOR

Turgutlu Çaldağı’da sülfürik asit fabrikası kurulamazken, gelinen noktada Gördes’te ise kurulması için ÇED onayının alındığını belirten Sert, “Gördes’teki nikel madeninin faaliyet kapsamı sürecinde Turgutlu Çaldağı’daki şirketin dahil olması da, Gördes’in tamamen teslim alınmak istenmesi ile ilişkilendirilebilir. Şu anda yapılan şey, Sardes şirketi döneminde gerçekleştirilen deneme çalışmaları sırasındaki yaptıkları çalışmayla ellerinde stok halinde bulunan cevherli toprağı paraya çevirebilmek için Gördes’teki nikel madeninin tesislerine taşımak. Gördes’teki arkadaşlardan edindiğimiz bilgiye göre; Turgutlu Çaldağı’dan 300 bin tonluk bir toprağın Gördes’teki tesislere taşınması için Gördes nikel işletmesi ve Kütahya’dan bir nakliyat şirketi ile bir anlaşma yapılmış” dedi.


https://www.evrensel.net/haber/448421/sulfurik-asit-fabrikasi-asit-yagmurlarinin-da-kapisini-aralayacak

İçme suyuna sülfürik asit tehdidi

 

Çaldağı’da kullanılacak 18 milyon ton sülfürik asit doğayı mahvedecek!

21 Kasım 2021 Pazar

Belediye, olanaklarını direnen Caferbey köylülerini cezalandırmak için kullanılıyor

 

 


Manisa Salihli'de köylülerinin merasının çöplük yapılmasına karşı mücadele eden Caferbey köylülerinin avukatı Seçil Ege Değerli belediyenin imkanlarını yurttaşla mücadeleye sevk ettiğini belirtti.

 

Fotoğraf: Caferbey köylüleri

Özer AKDEMİR
İZMİR

Manisa'nın Salihli ilçesi Caferbey köylülerinin meralarının çöplük yapılmasına karşı mücadelesi devam ediyor. Direniş alanını terk etmeyen köylüler cuma ve cenaze namazlarını merada kılıyor. Geçtiğimiz hafta ölen köylülerinin cenazesini direniş alanın terk etmemek için mera alanına getiren köylülerden bazılarının o gün suları kesildi.

CENAZE EVİNİN SUYUNU KESMEK İSTEMİŞLER

Suları kesilen köylülerden Selma Coşkun cenaze işleri ve meradaki nöbetle uğraştığı bir sırada Manisa Büyükşehir Su ve Kanalizasyon İşleri Müdürlüğü (MASKİ) ekiplerinin gelerek evindeki suyu kestiklerini söyledi. Coşkun, "Ben meradaydım. Telefonla görevlilere 'cenazemiz ve eylemimiz var, bana iki saat izin verin gidip ödeyeyim' dememe rağmen suyu kesmişler. Aynı gün cenaze evinin de suyunu kesmeye gitmişler. Neyse ki köylüler hemen aralarında para toparlayıp cenaze evinin suyunun kesilmesini önlemişler" dedi.

Eşinden ayrıldıktan sonra üç çocuğuyla birlikte yaşam savaşı verdiğini belirten Coşkun, "Nerede bir iş var orada çalışıp geçinmeye çalışıyoruz. Belediyeye 50 kere gidip yardım istedim ama hiçbirinde bir şey yapmadılar. Otuz üç yaşındayım, 3 tane çocuğum var. Evin hem erkeği hem kadınıyım. Yevmiyeyle giderek geçinmeye çalışıyorum" dedi.

“CENAZEYİ NİYE MERAYA GETİRDİK?”

Köy merasına çöplük kurulması gündeme geldiğinden bu yana bütün köyün diken üstünde olduğunu anlatan Coşkun şunları söyledi; "Hiçbirimiz doğru düzgün işe gidemiyoruz ki bir evde 3 kişi yaşıyorsak ikisi oradaki direnişe gidiyor.  Eğer bizim köylü camiye cenaze namazı kılmak için gelse, onlar yolun üstüne barikatlarını kurup kepçelerle işe başlayacaklardı. Bir kepçe kamyonun üstünde bekliyor zaten, askerler bir kamyon demir korkulukla gelmiş, onlar hazırda bekliyor. Biz önceden haber alıp bütün gece oraya yığılıp sabaha kadar nöbet tutmasaydık zaten onlar çalışmaya başlayacaklardı. Bu nedenle merayı terketmek yerine cenaze meraya getirilerek namazı orada kılındı" dedi.

“HERKES BİZİ EZMEYE KALKIŞIYOR”

Köylülerin belediye başkanına, polis ve jandarmaya güvenlerinin kalmadığını dile getiren Coşkun, "Hepsi başkandan yana herkes bizi ezmeye kalkıyor. Biz sosyal yardımlaşmadan yardım alan insanlarız. Şu ana kadar kömürlerimiz hâlâ gelmedi. Duyduğumuza göre başka köylerde kömürler dağıtılmış ama kasımın sonu oldu bizim köye hâlâ kömür yok! Bizim köy belediye seçimlerinde "Buraya çöplük yaptırmayacağım" sözü verdiği için bu belediye başkanına oy verdi. Köylü milleti kadınlı erkekli sözünde durdu oyunu ona verdi ama o sözünü tutmadı" dedi.

“KÖYLÜLER BELEDİYEYE BİLE ALINMIYOR”

 

Salihli Çevre Derneği Başkanı ve köylülerin avukatı Seçil Ege Değerli, Caferbey köyünde çöplük yapılacağı ile ilgili uzun zamandır bir duyum olduğunu aktararak, "Ancak kanunu bir işlem, resmi bir yazışma olmadığı için ne köylünün ne de dernek olarak bizim bir bilgimiz yoktu. Sonradan bir iki ay önce araştırma yaptığımızda valiliğin kararını öğrenmiş olduk. Valiliğin kararı ile birlikte Salihli Belediyesinin yer gösterdiğini, yapım işinin de Manisa Büyükşehir Belediyesinin bir şirketi üzerinden planlandığını öğrendik" dedi.

Valiliğin bu kararına karşı yürütmeyi durdurma davası açtıklarını belirten Değerli, "Mahkeme ara kararı ile bu konuya dair tüm belge ve kararların gönderilmesini talep ederek 30 günlük bir savunma süresi verdi valiliğe. Verilecek bu savunma bizim için çok önemli; çünkü bu konuya dair hiçbir bilgi edinme talebimize yanıt verilmiyor. Yurttaşın, Salihli belediyesine gidip başkanla ya da ilgili idarecilerle görüşme talepleri yerine getirilmiyor, belediyeye bile alınmıyorlar" diye konuştu.

“BİZE HİÇBİR BİLGİ - BELGE VERMİYORLAR”

Çöplük yapılmak istenen alanın mera alanı olduğunu ancak buranın bölündüğü ve bir kısmının mera olmaktan çıkarıldığına dair söylentiler çıktığını aktaran Değerli, "Bu da hukuksuz bir işlem bize göre. Mera vasfını kağıt üzerinde değiştirmek biz göre kanuna aykırı bir işlem. Bununla ilgili de bir yargı süreci başlatmak istiyoruz ancak elimizde şu an hiçbir bilgi belge yok, kasti olarak verilmiyor" dedi.

“BELEDİYE OLANAKLARINI YURTTAŞI CEZALANDIRMAK İÇİN KULLANIYORLAR

 

Şehre, yurttaşa hizmet için göreve gelmiş belediye başkanının belediyenin olanaklarını yurttaşları cezalandırmak için kullandığını kaydeden Değerli şunları söyledi; "Bu resmen kamu görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tamamen Anayasaya dayanan yurttaş tepkisinin cezalandırılmasına yönelik bir tutum. Bir yanda direnişte olan, eylemde, nöbet tutan köylünün suyu kesiliyor. Bu bir tesadüf değil. Cenaze evine MASKİ görevlilerinin gidip kesmeye kalkışması gibi işlemler buna yönelik. Belediye tüm imkanlarını yurttaşla mücadeleye sevk etmiş. Bunlara karşı da suç duyurusunda bulunmayı düşünüyoruz."

“BELEDİYE BAŞKANI İKİ KÖYÜ KARŞI KARŞIYA GETİRMEYE ÇALIŞIYOR”

Salihli'nin bir vahşi depolama sorunu olduğunu ve acilen giderilmesi gerektiğini kendilerinin de bildiğini belirten Değerli "Bu vahşi depolama alanı çoğunlukla doğu kökenli yurttaşların bulunduğu Gaffar Okkan Mahallesinde bulunuyor. Her iki sosyal ve siyasal yapısı farklı olan iki köy, bizzat Sahilli Belediye Başkanı tarafından karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor. Yaptığı sunumlarda belediye meclis toplantılarında 'köylü buranın devamını mı istiyor, çevreciler bu vahşi depolamanın devamını mı istiyor' diyerek bir karalama kampanyasına devam ediyor. Biz bu söylemlerin çok tehlikeli, yakışıksız, makama yakışmayan, beyanlarla siyaset yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz" dedi.

 

Kartal Dağı'nda mermer ocağının ÇED süreci iptal edildi

 


İzmir Tire'de bulunan Kartal Dağı'nda işletilmek istenen mermer ocağının ÇED süreci, bakanlık tarafından iptal edildi. Kartal Dağı Koruma Platformu Sözcüsü Zeynel Aydın

"Sevinmek için erken" dedi.

 Fotoğraf: Zeynel Aydın

Özer AKDEMİR

İzmir'in Tire ilçesi Büyükkale ve Küçükkale köyleri yakınındaki Kartal Dağı'nda işletilmek istenen mermer ocağının ÇED süreci Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından "Zeytincilik Yasası" gerekçe gösterilerek iptal edildi. Kartal Dağı Koruma Platformu Sözcüsü Zeynel Aydın ise kararı temkinli bir mutlulukla karşıladıklarını belirterek "Her ne karar çıkarsa çıksın biz dağın bekçisiyiz" dedi.

FİRMANIN AYNI YERDE İKİNCİ BİR ÇED DOSYASI VAR

Konuyla ilgili görüştüğümüz Zeynel Aydın, ÇED iptal haberine sevinmekle birlikte temkinli yaklaştıklarını belirtti. Kararın henüz e-CED duyuru sitesinde yayınlanmadığını aktaran Aydın, "Firmanın aynı ruhsat sahasında 05.10.2021 tarihinde başlattığı bir ikinci ÇED başvuru dosyası daha var ve onun üzerinden süreç devam ediyor. Proje revizyonu ile yeniden karşımıza çıkmaları olası. Sahayı küçülterek zeytinlik alanlar ile aradaki mesafeyi uzatmak ve yasal sınıra sığdırmak isteyebilirler" dedi.

"ZAFER İLAN ETMEK İÇİN HENÜZ ERKEN"

 Halkın direniş gücünü zayıflatmak ve bu zamana kadar kazanılmış birlik beraberliğin yeniden sağlanması sürecinde arkadan dolanacak bir hamle yapabileceklerini dile getiren Aydın şöyle konuştu:

"O yüzden ben hâlâ temkinli olmak ve uyanık durmaktan yanayım. Bu kadar kolay vazgeçeceklerini sanmıyorum. Bu zamana kadar öngörülerimizde hep haklı çıktık ama umarım bu kez yanılıyorumdur... Bu dağda ilan edilmiş ve elde edilmiş bir ruhsat var ve onun iptali gerçekleşmeden zafer ilan etmek bana göre erken".

"BİZ DE VAZGEÇMEYECEĞİZ!"

Avukatlarının Maden İşleri Daire Başkanlığına maden sahası ruhsatının iptal edilmesi için başvuru yaptıklarını belirten Aydın, oradan gelecek cevabın mücadeleyi şekillendireceğini söyledi.

 Aydın, "Yani şu an sadece zafere gidecek yolda bir cephe kazandık ve elimiz kuvvetlendi. Deneyim edindik. Erken zafer naraları atılmasın, çok sıkıntılı süreçlerden geldik buraya ve kazandıklarımızdan kolay kolay biz de vazgeçmeyeceğiz. Arkadaşlarımız hukukçularımızla birlikte konu  üzerinde ayrıntılı bir muhakeme yapıyorlar, her kim ne derse desin, hangi karar açıklanırsa açıklansın biz hâlâ dağın bekçisiyiz" dedi.

"DAHA GEÇEN HAFTA YENİ KÜLTÜR VARLIKLARI BULUNDU"

Geçtiğimiz hafta içinde bile müze görevlileri tarafından dağın içinde farklı bölgelerde yeni kültür varlıklarının tespitinin yapıldığını ifade eden Aydın, "Biz bu dağın doğal dokusu, bitki örtüsü korunsun, bunu talan edecek ve bu dokuya zarar verecek her türlü girişim engellensin, dağ bir bütün halinde ele alınsın, Ekolojik SİT, Doğal SİT adı her ne olursa olsun korumalı alan olarak ilan edilsin istiyoruz.... Biz bu dağa zarar verecek olanları değil bilim insanlarının, tarihçilerin, arkeologların, öğrencilerin ve çocukların gelmesini istiyor ve davet ediyoruz" diye konuştu.

https://www.evrensel.net/haber/448350/kartal-daginda-mermer-ocaginin-ced-sureci-iptal-edildi

20 Kasım 2021 Cumartesi

Asırlık bir zeytin ağacına adımın verilmesini neden kabul etmedim?

 


Özer Akdemir

Geçtiğimiz hafta Dikili de “İklim Krizi, Kapitalizm Ve Ekoloji Mücadeleleri” başlıklı bir panele katıldım. Sonrasında Dikili sahilinde otururken şakayla karışık, işin içine Türkçenin güzelliklerini de katarak “Dikili bir ağacımızın olmaması Dikili’de bira keyfi yapmamıza engel değil” diye sosyal medyadan bir mesaj paylaştım. Sağ olsun Aydın Çine Belediyesi bu mesajı görmüş olsa gerek bu yıl birincisi yapılan Uluslararası Memecik Organik Zeytin Festivali kapsamında oluşturulacak Zeytin Şükran Ormanı’nda asırlık bir zeytin ağacına adı verilecek kişiler arasına benim adımı da eklemiş!..

Zeytin Şükran Ormanı’nda yaşamını doğa koruma mücadelesine adayan ve bugün hayatta olmayan Saynur Gelendost, Hayrettin Karaca, Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi, Victor Ananias, Ali Ulvi - Aysin Büyüknohutçular gibi isimlerle adımın yan yana anılmış olması bile benim için başlı başına bir onur kaynağı. Ancak ortada büyük bir sorun vardı...

*** 

MİLAS FESTİVALİNDE MASKE DÜŞÜNCE

Bugünler Ege’de zeytin hasadı günleri. Geçtiğimiz hafta içerisinde Ege’nin çeşitli yerlerinde zeytin festivalleri, şenlikler yapıldı. Muğla Milas’ta yapılan zeytin şenliğine termik santral ve kömür madencisi YK Enerji şirketinin sponsor olmasına yönelik tepkiler damgasını vurdu. On binlerce zeytin ağacının kesilmesinden sorumlu olan şirketin böylesi bir festivale sponsor olamayacağını belirten, aylardır Akbelen Ormanı’nı bu şirketten korumak için mücadele eden İkizköy Çevre Komitesi bu sponsorluk olayını protesto etti. Bu protesto sırasında komite Üyesi Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel gözaltına alındı. Gümüşel’in devlet-sermaye ve yerel yönetimler üçlüsünün bu ikiyüzlü tavrını teşhir eden, “çevreci” maskelerini düşüren sözlerinin ardından gözaltına alınması hem ekoloji örgütlerinde hem de hukuk camiasında ciddi tepkiyle karşılandı. YK Enerji şirketi kadar festivali düzenleyenlerden CHP’li Milas Belediyesi de eleştirilerin ve tepkilerin odağına yerleşti.

Milas’taki bu skandalın yankıları henüz sona ermemişken benzer bir festival ve sponsorluk öyküsü Aydın Çine’den geldi. Çine Memecik Zeytin Festivali’nin sponsorları arasında Güneyege Zeytinciler Derneği Başkanı sıfatıyla Maden Şirketi Patronu Osman Aydın da vardı. Bir diğer sponsor ise Osman Aydın’ın kayınpederi Yüksel Tuncer’di. Kaltun Madencilik’in sahibi olan Tuncer festivale bir başka işletmesi ile, ünlü bir köfteci markasıyla sponsor olmuştu.

 

BİR DOĞA VE EMEK DÜŞMANININ PORTRESİ

Kayınpeder - damat yıllardır Çine’de madencilik işletmeleri ile tanınıyor aslında. Kim mi bu Kaltun Madencilik ve Osman Aydın?

Aydın Ekoloji ve Yaşam Platformu ile Çine Yaşam Platformunun ortak yaptıkları basın açıklamasından bir bölümle anlatmaya çalışayım;

“Sosyal demokrat” belediyelerimiz, dönmüş dolaşmış, zeytine sponsor olsun diye ağacı katledenleri bulmuş. Kabalar, Söğütçük, Harımcık’taki maden ocaklarında zeytinleri yok edenleri! Gökbel’deki maden ocaklarıyla ormanları ve su kaynaklarını talan edenleri! Sadece RES projesi için dahi 160 bin çam ve zeytin ağacını kesenleri! Çine’deki maden işçilerinin slikozis hastası olmasına neden olup işçileri nefessiz bırakanları! Maden faaliyetleri ile Madran ve Gökbel dağlarını talan eden, zeytinlikleri toz altında bırakıp çürüten, yeryüzündeki iklim krizini derinleştirenleri! Tropikal meyve yetiştirebilmek için patlattıkları bombalarla yağmur bulutlarını dağıtanları...”

Yeterli mi? Bu liste daha uzatılabilir. Bir dönem CHP milletvekilliği ve Çine belediye başkanlığı da yapan Osman Aydın’ın adı kasım 2011 tarihinde açılışının yapıldığı gün saldırıya uğrayan Çine Doğaseverler Derneğini adamlarına bastırıp dernekte bulunanları darbettirme iddialarında da geçiyor.

Görüldüğü gibi işin en tepki çeken yönlerinden birisi de doğa ve emek sömürüsü bakımından sicilleri son derece kirli olan bu sermaye gruplarının özellikle son dönemlerde ana muhalefet partisindeki belediyelerle bu tür sponsorluklarda yan yana gelmeleri oldu. CHP’li belediyeler bu kirli sicilli şirketlerle yan yana durarak, bu şirketlerin kendilerini temize çıkarma çabasına destek olmakla eleştiriliyor haklı olarak.

Milas’ta Deniz Gümüşel’in gözaltına alındığı gece konuştuğumuz CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır da kendi partisinden bir belediyenin böylesi tartışmalı bir şirketle yan yana olmasından duyduğu rahatsızlığı gizlemiyordu.

 *** 

ZEYTİN ŞÜKRAN ORMANI

Bu yazıyı yazdığım gün Çine Belediyesi resmi internet sitesinde “Zeytin Şükran Ormanı”nda ismi asırlık bir zeytin ağacına verilecek kişiler içinde, yaşamını doğa koruma mücadelesine adayan isimlerle adımın yan yana anılmış olması bile benim için büyük bir mutluluk kaynağıydı. Öte yandan yıllardır Aydın’ın, Çine’nin dağlarında, ovalarında zeytin ağaçlarını, çamları katleden, suları yok eden, doğayı ve emeği sömüren, işçileri silikozis hastası yapıp kapı önüne koyan maden patronlarının, zeytin ağacı adına gerçekleştirilen böylesi bir festivale sponsor yapılmasını kabul etmek de mümkün değildi. Adı zeytin ve işçi katiline çıkmış şirket patronlarının sponsor olduğu böylesi bir etkinlikte ismimin geçmesini bu sebeple kabul edemezdim. Bu nedenle Çine Belediyesine gösterdikleri duyarlılık ve nezaket için teşekkür edip, festival sponsorları ile ilgili eleştirilerimi aktararak bu koşullarda adımın “Zeytin Şükran Ormanı” etkinliğinden çıkarılmasını rica ettim.

Aynı gün Aydın Ekoloji ve Yaşam Platformu (AYEP) ile Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP) da bir açıklama yaparak ölmez ağacı öldürenlerin zeytin festivaline sponsor yapılmasını protesto ettiler. Bu isimlerin sponsorluktan çekilmelerini istediler.

YIKTIĞINA BENZEYECEKSEN, YIKMA!

Çine ve Milas’daki zeytin festivallerine maden-termik şirketlerinin sponsor olmasına gösterilen tepkiler gün geçtikçe eriyen siyasi iktidar karşısında “Geliyor gelmekte olan” diye iktidara hazırlık mesajları veren CHP’ye ve diğer muhalefet partilerine de ciddi bir eleştiri olarak değerlendirilmeli. İktidara böyle gelecekseniz, hiç gelmeyin! Yıktığınıza benzeyecekseniz, yıkmayın!

“Hellaleşeceğiz” dedikten hemen sonra TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklı gibi sermaye temsilcileriyle, termik ve madenci şirket patronlarıyla poz vermek yerine, katledilen zeytinlerle, darmadağın edilen dağlarla, kirletilen nehirler, kurutulan göllerle, silikozis hastası edilip kapı önüne konan işçilerle, toprak, hava ve su ile helalleşin...

 https://www.evrensel.net/yazi/89858/asirlik-bir-zeytin-agacina-adimin-verilmesini-neden-kabul-etmedim?utm_source=twitter&utm_medium=twitter_ap&utm_content=2891&utm_campaign=21-11-20218:50

18 Kasım 2021 Perşembe

Elektrik faturalarından TRT payını kaldıran torba yasa teklifinden şirketlere liman ve orman piyangosu çıktı

 




Prof. Dr. Erdoğan Atmış, meclise sunulan orman içi sulardaki balık tesisleri kurulumu ve denizlerde balık, midye ve istiridye yetiştiriciliği yapan tesislerle ilgili maddeleri değerlendirdi.

 

Fotoğraf: Erdoğan Atmış'ın kişisel arşivinden

Özer AKDEMİR
İzmir

TBMM Başkanlığına sunulan “Torba Yasa” teklifinde elektrik enerjisi satışı üzerinden alınan TRT payının kaldırılmasının yanı sıra orman içi sulardaki balık tesisleri kurulumu ve denizlerde balık, midye ve istiridye yetiştiriciliği yapan tesislerle ilgili maddeler de yer aldı.

SANKİ BAŞKA YER YOKMUŞ GİBİ…

Torba Yasa teklifinin bu maddeleri ile ilgili görüşlerini aldığımız Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış, TBMM gündemine getirilen kanun teklifinde Orman Kanunun 18. maddesinde bulunan "göl, baraj ve deniz yüzeyinde yapılan balık üretimi için karada yapılması mecburi tesislere ve yeraltında depolama alanı kurulmasına" ibaresinin "göl, baraj ve deniz yüzeyinde yapılan balık, midye ve istridye üretimi için karada yapılması mecburi tesislere ve yeraltında depolama alanı kurulmasına" şeklinde değiştirilmek istendiğini ifade etti. Bu yasal düzenleme ile artık ormanlarda sadece göl, baraj ve deniz yüzeyinde yapılan balık üretimi için değil, midye ve istiridye üretimi için de tesis ve depoların kurulmasının önünün açılacağını belirten Atmış, “Sanki bu işlerin yapılması için başka yer yokmuş gibi orman alanları bedava denebilecek bir fiyata bu işleri yapanlara 29 yıllığına kadar kiralanabilecek.

“ORMAN KANUNU O KADAR SULANDIRILDI Kİ”

Ne yazık ki bu iktidar tarafından ormanlar doğal bir varlık olarak değil de, eşe dosta rant sağlayacak bir arsa olarak görülerek yönetiyor. Orman Kanunu'nun 16. 17. ve 18. maddeleri son yıllarda o kadar sulandırıldı ki, ormanlarda yapılan ormancılık dışı amaçlı tahsisler nedeniyle 748 bin hektar orman alanımız orman ekosistem niteliğini kaybetti ve bu alanlar artık kağıt üzerinde orman olarak görülüyor” dedi.

ORMAN İŞGALİ

TBMM’ye sunulan son tasarıda olduğu gibi ormancılık dışı amaçlı kullanımlara her sene bir kaç tanesi daha eklendiğini belirten Atmış, “Midye ve istiridye ile ilgili tesis ve depoların orman alanlarına kurulması ormanların işgalinden başka bir işe yaramayacaktır. Tabii ki bu alanları işgal edecek "yatırımcılara" sağladığı ranttan başka” dedi.

https://www.evrensel.net/haber/448084/elektrik-faturalarindan-trt-payini-kaldiran-torba-yasa-teklifinden-sirketlere-liman-ve-orman-piyangosu-cikti

17 Kasım 2021 Çarşamba

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...