30 Ekim 2022 Pazar

Gazeteci-Yazar Özer Akdemir: Talan edilen suyun hüznünü paylaşıyorum

 

 30 Ekim 2022 20:14


Çevre mücadelesini edebiyatla anlatan öyküler yazan Gazeteci-Yazar Özer Akdemir, İzmir Kitap Fuarında verdiği söyleşiyle okurlarıyla buluştu.



Fotoğraf: Evrensel 




Gaziemir’deki fuar alanında devam İZKİTAP, yüzlerce yayınevine ve okurlara ev sahipliği yapıyor. Fuar kapsamında imza ve söyleşiler de devam ediyor. Gazeteci-Yazar Özer Akdemir yeni kitabı “Yılanın Ağzımdaki Kuş Gibi” de yer alan öykülerini anlattığı söyleşide okurlarıyla bir araya geldi.

“EKOLOJİ MUHABİRİ TARAFSIZ OLAMAZ”

Evrensel Gazetesine yazdığı ekoloji haberlerinden söz eden Akdemir, ekoloji muhabirinin tarafsız olmayacağını, verilen mücadelenin bir parçası olması gerektiğini belirtti. Talanla, yıkımlarla geleceğimizin kirletildiğini vurgulayan Akdemir, “Halk sağlığını bozuluyor. Bunu anlatmak verilen mücadelenin de bir parçasıdır” dedi.

Kitabın yayımlanmasından itibaren çok güzel tepkiler aldığını söyleyen Akdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu öyküleri yazarken dili hem habere hem kurguyu barındırabiliyor. Bu öyküleri yüksek edebiyat kaygılarıyla değil, her tarafı saran talanı ve buna karşı verilen mücadeleyi daha fazla insana ulaştırmaya çalıştığım için yazdım. Talan edilen dağın, suyun, ovanın hüznünü insanlara anlatmaya çalışıyorum. Yazdığım haberler ve öykülerin hüznünü taşıyorum. Bunu okurlarla paylaşarak, o hüznü taşıyanların çoğalmasını istiyorum.”

Akdemir, söyleşisini yazdığı öykülerin gerçek hikayelerini anlatarak sonlandırdı. (İzmir/EVRENSEL)

 https://www.evrensel.net/haber/473539/gazeteci-yazar-ozer-akdemir-talan-edilen-suyun-huznunu-paylasiyorum

28 Ekim 2022 Cuma

Ekoloji mücadelesi ve habercilik atölyesi - Mersin-Bianet






Bianet tarafından Mersin'de gerçekleştirilen Ekoloji Alan toplantısında iletişim fakültesi öğrencileri, gazeteciler, meslek örgütü temsilcileri, çevre - ekoloji örgütleri üyeleri ve her meslekten Mersinli yurttaşlarla buluştuk. Çok verimli bir toplantı oluyor.


Mersin'de yerel basın ve sivil toplum kuruluşları arasındaki bağları güçlendirmek için düzenlenen "Ekoloji Haberciliği Projesi" yuvarlak masa toplantısı, Atölye BİA/bianet'ten Nazan Özcan'ın konuşmasıyla açıldı.

Mersin Kültürhane'de düzenlenen etkinlikte söz alan Özcan, hem ekoloji örgütlerinin hem yerel-ulusal basının hem de Mersin'deki çevre kurum/kuruluşlarının birbirleriyle olan ilişkisini güçlendirmek için toplantının organize edildiğini söyleyerek sözü Evrensel Gazetesi'nden Özer Akdemir'e bıraktı.

"Ekoloji haberciliği nedir?" başlığıyla konuşmasına başlayan Özer Akdemir, 1998'de Zonguldak'ta gazeteciliğe başladığını, bunun yanı sıra televizyon yapımcılığı yaptığını söyledi.

"Gazeteci tarafsız olamaz"

Habercilik hangi reflekslerle yapılmalı ve bir haberci mevcut gündemlere dair nasıl bir bakış açısıyla haberi yazmalı üzerine konuşan Akdemir, objektiflik ve tarafsızlık arasına bir sınır çekilmesi gerektiğini söyleyerek "Yaşamın savunulduğu yerde gazeteci tarafsız olamaz," dedi.

Gazetecilik meslek ilkelerinden bahseden Akdemir, daha sonra Mersin özelindeki çevre sorunlarına dikkat çekti. Mersin'in Türkiye'de, iklim krizinden en çok etkilenen bölgelerden biri olduğunu söyleyen Akdemir, konuşmasına şöyle devam etti:

"Aşırı iklim olayları hepimizi ilgilendiriyor. Çocuklarımızın geleceğinin şekillendiği bir ortamda tarafsız olamayız. Olay ve olgular karşısında hepimizin bir görüşü var, gazetecinin de bir görüşü var. Ancak gazetecinin halka karşı sorumluluğu, işverenine, politikacılara ve diğer herkese olan sorumluluğundan önce gelir.

Teknik bir habercilik

"Her gün bir hukuksuzluk ile karşı karşıyayız. Demokratik kitle örgütlerinin, meslek odası başkanlıklarının cezaeviyle tanıştığı bir dönemden geçiyoruz. Gazeteciliğin öneminin daha da arttığı günler bunlar.

"Elbette yaptığınız habercilik sizi, bir takım risklerle karşı karşıya bırakacaktır. Evet yaptığımız haberler bir yerlere dokunuyor, özellikle şirketlerin çıkarlarına ve siyasi iktidarın politikalarına etki ediyor; fakat zaten habercilik de bu demek. Doğruları ortaya çıkardığınız için doğruları gizlemek isteyenlerin sizden rahatsız olması."

Haberin ne olup olmadığına dair bilgilendirmelerine devam eden Akdemir, özelde ise ekoloji haberciliğinin nasıl yapılması gerektiğine dikkat çekti.

Akdemir, ekoloji haberciliğinin aslında "teknik" bir habercilik olduğunu ve sürekli güncellenen bir literatürler, bilgilerle ele alınması gerektiğini vurguladı. Ekoloji haberlerinde olayın nerede geçtiğinin de iyi bilinmesi gerektiğini söyleyen Akdemir, alanı tanımaya başlayan, tanıyan gazetecinin bir sonraki amacının ise yereldeki kurum ve kişilerle sürekli iletişimde olmak olduğunu belirtti.

Akdemir, ayrıca günümüzde sosyal medyanın etkili bir şekilde kullanımına da dikkat çekti.

Fikri takibin önemi

Ekoloji alanındaki kitap ve kaynak yayınları takip etmenin önemini vurgulayan Akdemir, sözlerine şöyle devam etti:

 

"Tabii bir de fikri takip dediğimiz bir ayağı var haberciliğin. Haberi yaptım ve oldu gibi bir durum yok. Alandan koptuğumuz anda ya haberi kaybederiz ya da bundan sonrasında yanlış haberler aktarmaya başlarız.



"Ekoloji mücadelesinin özneleri şu an için köylüler. Kentlerde platformlar var; ama özne platformlar olmamalı. Akkuyu örneğini verelim. Akkuyu'daki Nükleer Güç Santrali için öncelikli olan, o bölgede yaşayan insanların harekete geçirilmesi olmalı. Çevre platform ve örgütleri daha sonra o insanlarla ortaklık kurmalı ve buna göre davranmalı.



"Diğer açıdan ise yerel önemli; ama yerel kalmamak da önemli. Sadece bizim çevremizdeki sorunlara odaklanamayan, bütünlüklü bir ekoloji mücadelesi temel hedefimiz olmalı. Yerele bağlı kaldığımız müddetçe karşımızda son derece güçlü olan (sermaye, iktidar) dinamiklerine karşı durmamız da güç. Bunu sadece gazeteci olarak değil, yıllarca mücadelenin içinde yer almış bir yaşam savunucusu olarak söylüyorum."

"Yalnız hissediyoruz"

Akdemir'in sunumundan sonra ise Mersin'de ekoloji mücadelesi veren çevre örgütlerinin ve platformlarının temsilcileri söz aldı.

İlk oturumda şu konular konuşuldu:

Avukat Semra Kabasakal, Doğu Akdeniz Çevre Derneği:

"Mersin dağıyla, deniziyle yok edilmeye çalışıyor. Ne yazık ki belediye başkanları da bu yok oluşun bir ayağından tutuyor.

"Ağaç katliamına karşı çıkıyoruz diye bize tehditler geliyor; fakat biz çevre mücadelesini her şeyin üzerinde tutuyoruz. Habercilik konusunda bize en büyük desteği ise Hediye Hanım veriyor.

"Tarsus'ta çok yakın bir zamanda bir cezaevi yapıldı. Pamuğun en verimli olduğu alanlara kuruldu bu cezaevi. Oradaki tarım alanları ne yazık ki yok edilmeye çalışılıyor.

"Bir yandan, Mersin'de en az beş-altı yerde taş ocağı mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelenin meyvelerini de alıyoruz. Köylüler artık direkt bizi arıyor. Çok büyük zorluklar yaşıyoruz, fakat bu zorlukları aşmak da birlikte mücadele etmekten geçiyor. Biz çevre mücadelesinde çoğu zaman kendimizi yalnız hissediyoruz; ancak ölünceye kadar mücadelemize devam edeceğimizi de herkesin bilmesini istiyoruz."

Ahmet Yıldız, MERÇED:

"Buradaki köylüler bir olay olduğunda iyi ve kötü sonuçlarını görmek istiyorlar. Bununla ilgili ne yapabileceğimizi düşündük ve yaşanan çevre tahribatlarının halk sağlığına etkisini de gösterebilmek için bir gezi düzenledik.

"Yeşilocak'a kömür santrali yapacaklardı. Bir otobüs tuttuk ve ve Yeşilocak'ta yaşayan köylüleri, Maraş'taki termik santralin yakınlarında bir köye götürdük. Yeşilocaklılar oradaki köylüleri dinlediler. Köylülerin kanser olduğunu, o köye 'kız verilmediği' gibi bilgileri ve gelişmeleri dinlediler ve sonra mücadeleye başladılar. Ancak biz burada yalnız olmadığımızı bilmek ve ulusal basının da bizimle birlikte mücadele etmesini istiyoruz."

Ekoloji mücadelesinde başarı

Ahmet Tekin, Halkların Demokratik Kongresi Üyesi:

"Ekoloji mücadelesi en çok ötekileştirilen mücadelelerden; fakat kapitalizm için de en kullanışlı alan şu an çevre.

"Mersin'deki ekoloji mücadelesinin başarısı kıyı şeridi ile kırsaldaki mücadelenin birleşmesine bağlı. Büyük bir insansızlaştırma projesi ile karşı karşıyayız. Akkuyu'ya gitmeden önce Yeni Liman, Konteyner Limanı, Yumurtalık'taki termik santralleri ve Samandağ'ı kapsayan kıyı şeridinde müthiş bir talan var.

"Samandağ Burnu'ndan Anamur Burnu'na kadar olan bölgenin ekoloji mücadelesinin ana güzergâhı olması gerekiyor. Buradaki talanı herkes görmeli."

Devamlı kötüye giden hâl

Filiz Ataizi, Limonlu Mahallesi Muhtar Azası, Atatürkçü Düşünce Derneği:

"Sekiz yaşımdan beri Mersin'deyim ve Mersin'in geldiği hale inanamıyorum. Evet mücadele ediyoruz, ölene kadar da mücadeleye devam edeceğiz çünkü burada yaşayan bizleriz zaten. Ama devamlı kötüye giden bir durum var. Her yer beton, denize gidiyorsunuz maviyi göremiyorsunuz.

"Sizden istediğimiz mücadelemizi daha görünür kılmanız. Ekoloji örgütlerinin hepsinin birleşmesi lazım. Buna sendikalar ve meslek örgütleri de dahil. Bugün bizim yanımızda olmazsınız yarın siz de yalnız kalacaksınız, bunu unutmayın."

Sermaye, sermaye, sermaye...

Osman Koçak, Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü:

"Türkiye'de köylülerin de katıldıkları çevre mücadeleleri şunu gösterdi ki bu işte esas dengeyi bozan, sermayenin kâr güdüsü. Bunun bilince çıkmasında basının büyük rolü var.

"Taş ocağı neden yapılır? Maden ocağı nereye kurulur? Mehmet Cengiz neden vadiyi bozup oranın taşlarını deniz kıyısına yığıyor? Mersin'e neden nükleer santral yapılıyor? Sermayenin kâr etmesi için. Basın evet objektif olmalı; ama bu faaliyetlerin arka planında olup biteni de ortaya çıkarılmalı."

"Sen gazetecisin, yaz"

Hediye Eroğlu, Mersin Haberci Gazetesi:

"Haber kaynaklarımızı aradığımızda zaman istiyorlar; ama bizim öyle bir zamanımız yok. En azından ön haber girmemiz gerekiyor. Görüntü almamız gerekiyor. Doğru bilgiyi süzgeçten geçirmeye çalışıyoruz; ama bizim için en önemlisi hız.

"Konunun takibi bir diğer önemli konu. Yereldeki örgütlerin o haberi takip etmesi bizden daha kolay ve hızlı olabiliyor, çünkü zaten ya ilgi alanlarını kapsıyor ya da direkt yaşam alanları tehdit ediliyor.

"'Sen gazetecisin yaz,' diye bir durum da yok. Elimizde doğru bilgiler olması gerekiyor, haberi uzman görüşleriyle desteklememiz gerekiyor. Bir gazeteci olarak sizden ricam, bize bilgi akışında doğru bilgileri aktarmanız ve hızlı konusunda yardımcı olmanız."

Kadınlar en önde

Tüm Türkiye'de süren ekoloji mücadeleri ve direnişlerde kadınların daha çok ön planda olduğuna dikkat çekilen oturum, Mersin Çevre Dostları Derneği Başkanı Suna Kılıççı'nın konuşmasıyla sona erdi.

Kılıççı, Mersin'deki doğa tahribatlarına dikkat çekerek, "Mersin'de yaşam alanlarımız işgal edilmiş durumda. Sabah uyanıyoruz, ne ile karşılaşacağımız belli değil," dedi.

İkinci oturum: Ekoloji haberciliği

Özer Akdemir'in "Çevre-Ekoloji Haberciliği Nasıl Yapılır?" başlıklı sunumuyla başlayan ikinci oturumda ekoloji haberciliğine dair örneklerle ekoloji haberciliğinin kapsamı konuşuldu.

Ekoloji haberciliğinin tüm canlı ve cansız varlıklar arasındaki ilişkiye dair haberlerin üretilmesini kapsadığını söyleyen Akdemir, Göl Marmara'nın kurutulması örneğini verdi. Göl Marmara'nın kurumasının en önemli nedeninin İzmir'in içme suyu sorununun çözülmesi olduğunu söyleyen Akdemir, habercinin mümkün olduğu kadar sorunun kaynağına da gitmesi gerektiğini söyledi.

Ekonomik büyüme ve ekoloji

Haberi takip ederken sadece sorunlardan değil, çözüm önerilerinden de bahsedilmesi gerektiğini söyleyen Akdemir, ekonomik büyüme ve ekolojik maliyetin de ekoloji haberciliğinin önemli bir ayağı olduğuna dikkat çekti.

Akdemir burada, 2011-2013 yılları arasında gelirlerini yüzde 8.754 oranında artıran MAREN Maraş Elektrik A.Ş. örneğini verdi.

Akdemir habercilikte fikri takibin önemine bu oturumda da kendi deneyimleri üzerinden değindi.

Bergama, Kapadokya, Kisir

Bergama'daki siyanür çalışmalarından, Aydın'daki jeotermal santrallerinden ve Bergama altın madeninden bahseden Akdemir, ekoloji haberciliğinin hukuki boyutuna da değindi.

Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporunun nasıl okunması gerektiğine dair bilgileri aktaran Akdemir, ekoloji mücadelesi ve hukuk örneğine dair Bergama'daki Koza Altın Maden Şirketi çalışanlarının çevrecilere saldırdığı davanın düşmesine dikkat çekti. Akdemir şöyle dedi: "12 yıl, 50 celse, elde var sıfır."

Akdemir, Anayasanın 56. Maddesine dikkat çeken Akdemir, Kapadokya'da yapılmak istenen yol çalışmasını, Kula'daki endüstriyel ve tıbbi atık depolama alanıyla ilgili çalışmaları ve Kisir Köyü'ndeki uranyum sondaj ve madenciliğinin halk sağlığına olan etkisine dikkat çekerek konuşmasını sonlandırdı.

"Yaşam alanlarımız daraldı"

İkinci oturumda şu konular konuşuldu:

Sabahat Aslan, Mersin Çevre ve Doğa Derneği Başkanı:

"Marmara ve Ege'deki kirli teknoloji yatırımlarının yerleri azaldığı için bu kurulumlar Akdeniz'e kaydı. Mersin'de beş termik santralin kurulumunu engelledik. Sesimizi ancak yerel duydu ama. Köylüler gece-gündüz nöbet tuttu ve neredeyse emniyet gibi çalışarak yabancı şirketlerin girişini engellediler.

"Mersin'de şu an Atatürk Parkı'nı limanla kapatmak istiyorlar. Üç-dört senedir bunun yapılmaması için mücadele ediyoruz. Mersin'de yaşam alanımız o kadar daraldı ki, artık nefes alamıyoruz. Atık plastikler son zamanlarda parayla işletmelere satılıyor. Bu atıkların en fazla yüzde 5'i dönüştürülüyor, yüzde 90 yakılıyor ve gaz haline dönüştürülüyor.

Mücadele

"Yalınayak bölgesinde en az beş-altı tane tesis var, bunlara karşı mücadele ediyoruz ama ne yazık ki çok ciddi sonuç alamıyoruz. Hukuksal çalışmalara başlayacağız Adana ve Mersin'de. Hukuki davalara 'Nasıl olsa sonuç alamayacağız' diye bakmamak gerekiyor, mücadele ederek ciddi kazanımlar da elde ettiğimizi biliyoruz.

"Bir mücadele diğer mücadelelerin büyümesini de sağlıyor. Akkuyu kurulmasın diye mücadele verirken termik santrallerin kurulumunu engelledik. Balık çiftliklerinin kurulumunu engelledik. Önemli olan mücadele etmek.

"Fakat basın desteğimiz çok azaldı. Ulusal basında sesimiz duyulmuyor."

Şırnak'taki ağaçlar

Zeynep Benli, İHD Mersin Şube Eş Başkanı ve İHD Çevre Komisyonu:

"Taş ocaklarına dair hummalı bir çalışma var Mersin'de. Bizlere düşen de halkları çevre sorunlarına dair bilgilendirmek. Birleşmiş Milletler (BM) yerli halkların çevre hakları olduğunu ve bunların bilinmesi gerektiğini söyledi.

"Yerli halkların yerinden edilmeleri ve buna yönelik mücadeleleri esasen uluslararası yasalarla korunuyor.

"Fakat bizler sadece Mersin'deki değil, tüm ülkedeki çevre sorunlarına dikkat çekmeliyiz. Şırnak'ta kesilen ağaçlar için Cizre'ye gittik. Cizre'de çocuklar, yaşlılar, kadınlar sadece 'Ağacımıza dokunmayın' dediler; ama hepimize gazla saldırdılar. Halk o gazı da, suyu da yedi ama mücadelesinden vazgeçmedi."


Yuvarlak masa katılımcılarının kurumları
: Ekolog Derneği, Ekoloji Politik, Mersin Tabip Odası, Günebakan Yerel Ekolojik Gündem, Halkların Demokratik Kongresi (HDK), İHD Mersin Şube, Mersin Çevre ve Doğa Derneği (Merçed), Çukurova İnsan Tohum ve Toprak Atölyeleri (ÇİTTA), Mersin Haberci Gazetesi, Kültürhane, T24, Atatürkçü Düşünce Derneği, Emek Gençliği, Siteler Arası Dayanışma Derneği, Mersin Üniversitesi.

* IPS Vakfı/bianet'in "Ekoloji Haberciliği Projesi" Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik & Medya Uluslararası Merkezi tarafından destekleniyor. Proje kapsamında bugüne dek İstanbul'da iklim haber atölyesi, ekoloji ağı buluşması yaptık ve ekoloji yazı dizisi yayımladık. 

(TY)

https://m.bianet.org/bianet/iklim-krizi/269183-mersin-cevre-orgutleri-ulusal-basin-sesimizi-duymuyor

https://www.mersinhaberci.com/haber/40555/cocuklarimiz-icin-taraf-olmak-zorundayiz.html

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu: Kapadokya Alan Başkanlığı ziyaretinde biz yoktuk

 

28 Ekim 2022 10:34


UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Kapadokya Alan Başkanlığının "UNESCO bizi ziyaret etti" dediği ziyaretteki heyetle ilgileri olmadığını bir kez daha teyit etti.



Fotoğraf: Mükremin Tokmak


Özer AKDEMİR

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Kapadokya Alan Başkanlığının geçtiğimiz günlerde yaptığı "UNESCO bizi ziyaret etti" başlıklı açıklamasındaki heyetle ilgileri olmadığını bir kez daha teyit etti. Komisyon konuya ilişkin basında çıkan haberleri soran Mimar Zeynep Çöloğlu'na gönderdiği yanıtta "bahsedilen ziyarette biz yoktuk" dedi.

TURİSTİK GEZİ, RESMİ ZİYARET GİBİ SUNULDU

Geçtiğimiz günlerde içinde bir tane UNESCO üyesinin de bulunduğu Çek Cumhuriyeti büyükelçiliğinden bir heyet Kapadokya’ya turistik amaçlı bir ziyaret gerçekleştirmişti. Heyetin ziyaretini "UNESCO'dan Kapadokya Alan Başkanlığına ziyaret", şeklinde basına servis eden Alan Başkanlığının açıklaması basında "UNESCO'dan Alan Başkanlığına tam not" gibi başlıklarla yer almıştı. Bu ziyareti sorduğumuz UNESCO Türkiye Milli Komisyonundan adını gizli tutulmasını isteyen bir yetkili ise heyetin kendileriyle bir ilgisinin olmadığını ifade etmişti. Çek heyetinin turistik ziyaretinin nasıl Alan Başkanlığı ziyareti gibi yansıtılması ile ilgili bilgi almak istediğimiz Alan Başkanlığı ve Çek Büyükelçiliği ise bilgi vermemişlerdi.

"ZİYARETTE BİZ YOKTUK"

Çek heyetinin ziyaretini UNESCO Türkiye Milli Komisyonuna soran Kapadokya Koruma Grubundan mimar Zeynep Çöloğlu'na Komisyondan gelen yanıt Alan Başkanlığı ziyaretinin Türkiye UNESCO Milli Komisyonu ile bir ilgisinin olmadığını teyit etti. Komisyondan gönderilen yazıda Çöloğlu'na şu bilgi verildi; "bilgi talep ettiğiniz ve basında yer alan haberde yer alan ziyarette UNESCO Türkiye Milli Komisyonumuz temsilcileri yer almamakla birlikte ilgili Bakanlık ve Alan Başkanlığı ile danışma kurumu olmaktan doğan sorumluluk çerçevesinde iletişimimiz devam etmektedir".

ŞİKAYETE TAKİPSİZLİK

Öte yandan Mimar Zeynep Çöloğlu'nun Kapadokya Alan Başkanlığı hakkında görevi kötüye kullanma şikayeti ile yaptığı suç duyurusuna takipsizlik kararı verildi. Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği şikayet dilekçesinde Çöloğlu; Ortahisar-Göreme Beldeleri arasında yapılan yol çalışması ile ilgili, yetkililerin imar planı, çevre düzenlenme ve ulaşım projeleri hazırlanmadan kanuna aykırı olarak işlemler gerçekleştirdiklerini dile getirmişti.

Şikayet dilekçesinin ardından Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonrası takipsizlik kararı verildi. Başsavcılık takipsizlik gerekçesi olarak "Alan Başkanlığının kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarının tesbiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma yetkisine sahip olduğu, Göreme ve Ortahisar Beldeleri arasında bulunan yola ilişkin uygulama projelerinin zorunlu altyapı tesisi olarak değerlendirildiği, dolayısıyla şikayete konu olayda kanuna aykırı bir işlem yapılmadığı" ifadelerine yer verildi.

 https://www.evrensel.net/haber/473371/unesco-turkiye-milli-komisyonu-kapadokya-alan-baskanligi-ziyaretinde-biz-yoktuk?a=7TZw

27 Ekim 2022 Perşembe

Seyfe belgeseli, uranyum madenciliği ve BİFED | Çepeçevre Yaşam

 


Çepeçevre Yaşam'da bu hafta Özer Akdemir, yapım ekibinde bulunduğu ve bu yıl BİFED'de ilk gösterimi yapılan Seyfe belgeseline dair Birgün Gazetesi Editörü Gökay Başcan'ın sorularını yanıtladı.

 27 Ekim 2022 21:00

   


Çepeçevre Yaşam'da bu hafta Özer Akdemir, Bozcaada'da gerçekleştirilen Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nde (BİFED) ilk gösterimi yapılan ve kendisinin de yapım ekibinin içerisinde bulunduğu Seyfe adlı belgesele, film festivaline ve uranyum madenciliğine dair BirGün Gazetesi Ekoloji Editörü Gökay Başcan'ın sorularını yanıtladı.

Çepeçevre Yaşam her perşembe Evrensel'de. (İzmir/EVRENSEL)

https://www.evrensel.net/haber/472763/bozcaadada-belgesel-mevsimi-cepecevre-yasam

25 Ekim 2022 Salı

Gazetecilerden gözaltılara tepki: Hepimize gözdağı verilmek isteniyor

 

 25 Ekim 2022 17:39


Diyarbakır'da ve İzmir'de görev yapan gazeteciler, gözaltılarla tüm gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini belirterek, meslektaşlarının serbest bırakılmasını istedi.



Vecdi Erbay, İnci Hekimoğlu, Özer Akdemir | Fotoğraflar: MA


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Ankara, İstanbul, Van, Diyarbakır, Urfa, Mersin ve Mardin'de eşzamanlı düzenlenen ev ve bürü baskınlarda Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, MA muhabirleri Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Zemo Ağgöz, Berivan Altan, Hakan Yalçın, Emrullah Acar ve Ceylan Şahinli ile JINNEWS muhabirleri Habibe Eren, Derya Ren ve Öznur Değer gözaltına alındı. Kısıtlılık kararı bulunan dosya kapsamında, farklı kentlerde gözaltına alınan gazeteciler Ankara'ya götürüldü. Diyarbakır’da ve İzmir'de çeşitli basın kurumlarında görev yapan gazeteciler, Kürt gazetecilere yönelik baskı ve gözaltıları kınayarak, meslektaşlarının serbest bırakılmasını istedi.

ERBAY: MESLEKTAŞLARIMIZI SERBEST BIRAKIN

Gazete Duvar’dan Vecdi Erbay, demokratik kamuoyunun, sansür yasasının etkilerini düşünürken, sabah saatlerinde gazetecilerin evlerine yapılan baskınla gözaltına alındığını belirterek, "Ankara emniyeti, ‘sözde’ demeyi ihmal etmeden, gazetecilerin ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk edici içerikte haber yaptıkları’ iddiasıyla gözaltına alındığını açıkladı. Bütün bunlar moral bozucu ve istenilen de esas olarak budur. Ancak gazeteciler mesleklerinin gereğini yerine getirmekten, kamuoyunun haber alma hakkını sağlama çabasından vazgeçmeyecektir. Benzer olaylarda tekrarladığımız uyarıyı bir kez daha yapacak olursak: Gazetecilik suç değildir, meslektaşlarımızı serbest bırakın” dedi.

BALIKÇI: GÖZDAĞI VERİLMEK İSTENİYOR

Gazeteci Faruk Balıkçı da sansür yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte gazetecilerin topluca gözaltına alınmasına tepki gösterdi. "Gözaltılarla gazetecilik kriminalize edilmek isteniyor” diyen Balıkçı, dezenformasyon yasasıyla gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini dile getirdi. Balıkçı, “Ama gazeteciliğin susturulamayacağının bilinmesi gerekir. Gazetecilerin tehdit edilmesi, gözaltına alınması, tutuklanmasının bir çare olmadığı bilinmelidir” şeklinde konuştu. 

TOPAL: DAYANIŞMA AĞI ÖRÜLMELİ 

Gazeteci Fırat Topal da “Bölge'de güç kaybeden iktidar, özellikle Kürt gazetecileri uzun süredir, hedefine almış durumda. Sansür yasası Meclis’ten yeni geçmiş olsa da yıllardır uygulanıyordu. Meslektaşlarımıza  yönelik gözaltı ve operasyonlar  hepimize verilmek istenen göz dağıdır. Elbette derdi gerçekleri halka ulaştırmak olan gazeteciler, bugüne kadar baskılar karşısında geri adım atmadı, atmayacak. Fakat açıklamalardan öte bir dayanışma ağı örülmelidir” ifadelerinde bulundu.

AKDEMİR: SENDİKALAR, EMEK ÖRGÜTLERİ, MUHALİFLER TEPKİ GÖSTERMELİ

Evrensel Gazetesi Ege Temsilcisi Özer Akdemir, Meclis’ten geçen “Sansür Yasası”na dikkat çekerek, “Yasa muhalefet tarafından herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan Meclis’ten geçti. Sansür yasası ile basının susturulmasının amaçlandığı ortada. Kürt gazetecilerin gözaltına alınması da bu sansür yasasına ilişkin değerlendirilebilir. Hükümet alacağı tutumu da bu gözaltılarla ortaya koymuş oldu. Mezopotamya Ajansı, geçtiğimiz dönemde de gözaltılarla maddi olarak yıpratmak, susturulmak istendi. Bu, AKP hükümetinin yıllardır yürütmüş olduğu bir politikadır. Ancak bu politikalar geçmişte de günümüzde de gerçekleri yazma üzerine habercilik yapan basın üzerinde etkili olmadı. Bu baskıların da etkili olacağını düşünmüyorum” dedi. Kürt gazetecilere yönelik gözaltıların kamuoyunun sesini kısmaya yönelik olduğunu vurgulayan Akdemir, basına yönelik baskıların direk olarak topluma yönelik olduğunu ifade etti. İktidarın ekonomik ve siyasi krizini yansıtan gazetecilerin hedefte olduğunun altını çizen Akdemir, “Bu baskılara karşı sendikaların, emek örgütlerinin, muhaliflerin bütün kamuoyunun örgütlenip, tepki göstermesi gerekiyor” diyerek gazetecilere sahip çıkma çağrısında bulundu.

ERTUNÇ: ORTAK TUTUM ALACAĞIZ

Birgün Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Halil Ertunç, son süreçte muhalif basına yönelik saldırıların hat safhaya ulaştığını belirtti. Basının mali ve yargı eliyle susturulmak istendiğini dile getiren Ertunç, “Bu demokratik bir ülkede normal karşılanacak bir durum değil. Seçim süreci yaklaştıkça bu saldırılar artıyor. Sansür yasasıyla birlikte sesimizi hepten kısmaya yönelik hamleleri var. Bu baskılara karşı muhalif basın olarak MA’nın yanında olduğumuzu belirtiyoruz. Bu yaşananlara karşı ortak bir tutum alacağız ve yaşanan gözaltılar kınıyoruz” dedi.

HEKİMOĞLU: MUHALİFLERİ SUSTURMA STRATEJİSİ

Gazeteci İnci Hekimoğlu ise, Diyarbakır’da 18 Haziran’da 16 gazetecinin tutuklandığını hatırlatarak, hemen bunun arkasında da Meclis’ten “Sansür Yasası”nın geçtiğini belirtti. Hekimoğlu, “Bu yasanın getireceği baskının sansürün ötesinde yargılama ve polis müdahalelerinin olacağının farkındaydık. Yine bu baskı ve zorbalığın Kürt medyası ve onlara destek veren gazetecilerden başlayacağını tahmin ediyorduk. Bu bizi şaşırtmadı” ifadelerini kullandı.  Yaşananların seçim süreciyle bağlantılı olduğunu sözlerine ekleyen Hekimoğlu, bu süreçte bütün muhalifleri susturmak ve sindirmek için polis ve yargı eliyle geniş çaplı bir strateji hazırlandığını söyledi. Hekimoğlu, şöyle devam etti: “İnsanların anlamadığı bu sansür yasası sadece medyayı ilgilendirmiyor. Bütün kamuoyunu ilgilendiriyor. Bütün sanal medya kullanıcılarını da ilgilendiriyor. Artık gerçeği okuyamayacaklar. Dolayısıyla muhalefetin doğrularını anlatamayacağı, eşit, özgür propaganda sürecinin yaşanmayacağı bir seçim sürecine girdik. Öte yandan Türkiye tarafından kimyasal silah kullanıldığı iddialarının araştırılmasını isteyen Şebnem Korur Fincancı hedefe konuldu. Bugün artık farklı alanlarda işlenen suçların karşısında gerçeği söylemeye izin vermeyecekler. Ayrımsız, ötekisiz bir karşı çıkış hem partilerden hem kamuoyundan olmadığı sürece herkesi tek tek ‘avlamaya’ devam edecekler.” (MA)

 https://www.evrensel.net/haber/473149/gazetecilerden-gozaltilara-tepki-hepimize-gozdagi-verilmek-isteniyor

23 Ekim 2022 Pazar

Adı bende saklı bir arkadaş (Pazar yazası)

 

 23 Ekim 2022 04:15



Fotoğraf: Çanakkale Belediyesi

 


Önce ahmakıslatan, ardından bardaktan boşanırcasına yağan yağmur iliklerimize kadar işlemeye başlamıştı ki koşup bir kayanın duldasına sığındık arkadaşımla. Arkadaşımın adını söylemeyeceğim. Adı bende saklı, tüm gizli kalmak isteyen haber kaynaklarım gibi.

Adının bilinmesini, yazılmasını istemeyen “bir yetkili” diyebilirim sadece. O kurumda, o insanların arasında yıllardır cinnet getirmeden nasıl çalışabildiğine hep şaşırsam da “Başka ne yapsın ki adam” deyip sabrına hayran olmuşumdur.

Nerede çalıştığını da bilmeyeceksiniz arkadaşımın, ancak şu kadarını söyleyebilirim size; arkadaşım olmasaydı bu sayfada okuduğunuz haberlerin bir bölümünü asla öğrenemeyecektiniz.

Onun işten atılma, uzak bir taşra kasabasına sürülme kaygısını bastırıp, bazen gecenin bir yarısı, bazen sabaha karşı beş sularında, ancak her zaman mesai saatleri dışında (Bu da bir önlemdi ona göre) açtığı telefonlar ve anonim bir hesaptan attığı maillerle yolladığı bilgiler sayesinde memlekette neler olup bittiğini öğrenebildiniz sizler de, benim gibi. Ben öğrendiklerime şaşırıp , “vay arkadaş” diyerek yazdım haberleri, siz benim yazdıklarımı okuduğunuzda “Yok artık, bu kadarda da olmaz” dediniz, eminim. Oluyormuş işte! Bilgiler, belgeler, fotoğraflar, mahkeme kararları…

Arkadaşımla tanışıklığım taa üniversite yıllarına gider. Aradan neredeyse 30 yıl geçmiş! O tarihten bu yana öyle çok sıkça olmasa da haberleşir, görüşürüz. Bürokrasideki konumu gereği elinden geçen bazı bilgileri -ki bunlar aslında öyle gizli saklı bilgiler de değildir. Daha doğrusu olmaması gerekir ama çoğu zaman hasıraltı edilir- bana ulaştırmaya, böylece onun deyimiyle bu çivisi çıkmış sisteme karşı bir şeyler yapmaya, vicdanını susturmaya çalışır.

Kendisinden bahsederken takıntısız, açık yürekli ve samimi olmuştur hep. Bir gün, şirin bir Anadolu kentinde, tesadüfen denk gelip akşamın serinliğinde, yavaşça akan bir ırmağın sesini dinleyerek iki tek atarken şunları anlatmıştı bana; “Ben senin gibi değilim arkadaş. Senin düşüncene de yakın değilim biliyorsun. Dünyaya farklı pencerelerden bakıyoruz ama senin işini iyi yaptığını, dürüst ve samimi olduğunu biliyorum. Bu haberleri yapmak cesaret ister, o da sende var. Bende yok maalesef. Olsa belki de şimdi işsiz güçsüz dolaşıyordum sokaklarda, o da ayrı konu. Devlete çalışmak çoğu zaman çalıştığın kurumun hatalarına karşı susmak, boyun eğmek anlamına da geliyor. Benim gibi birçok devlet memuru çalışma yaşamımız boyunca bu duygu içinde oluruz hep. Yine de içim içimi kemirir olmaması gereken bir şeyler önüme çıktığında. İtiraz edecek cesaretim de yok! İşte bu nedenle sana gönderiyorum bunları. Herkesin ulaşabileceği bilgi belgeler nihayetinde. Ancak buradan yapılan haberler çoğu zaman kurumları zor duruma soktuğu için yine de devlet sırrıymış gibi saklanır, üstü örtülür bilgilerin. Sana güvenebiliyorum bir tek, sen de güvenimi sarsmadın şimdiye kadar, sağ olasın.”

Sözünü bitirdikten sonra kadehini benimkine vurdu. “Sağlığa arkadaş, her şeyden önce akıl sağlığımıza...”

Fotoğraf: Muzaffer Kırca

 *

O soğuk sonbahar günü, hızını gittikçe arttıran yağmurdan korunmak için sığındığımız kayanın duldasına sırtımızı yaslayıp önümüzde sisler içerisinde uzanan ovaya bakarken “Emeklilik dilekçemi verdim” dedi.

“Geçen hafta doldu emeklilik sürem, ertesi gün dilekçemi müdürün önüne bıraktım. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıp, beni kararımdan vazgeçirmeye çalışması karşısında ona, yok müdürüm, yeter bu kadar çalışmak. Azrail kardeşim olsa en fazla 25-30 yıl daha ömrüm kaldı şunun şurasında. O zamanı, elden ayaktan düşmeden gönlümce yaşamak istiyorum dedim. Düşündü, bir çay söyledi ikimize de, ‘haklısın’ deyip koltuğuna yaslandı. ‘Ömür geçip gidiyor ve biz sanki hiç bitmeyecekmiş gibi çabalayıp duruyoruz bu hengame içerisinde. Valla çocuklar olmasa ben de bir dakika durmam makamda ama…’

Oysa benim de var çocuklarım. Üstelik ikisi de okuyor hâlâ, biliyorsun. O da biliyordu ama işte kabuğunu kıracak cesareti yoktu.”

Hayırlısı olsun. Olan bizim haberlere olacak desene. Halkımız sen emekli olduktan sonra o haberleri biraz zor okur artık dedim, şaka yollu.

Güldü, “Öyle deme, sen yazdıktan sonra daha çok bilgi gelir merak etme”. Kalın montunun yakasını biraz daha yukarı kaldırırken, iç cebinden küçük yassı bir el matarası çıkarıp uzattı. “Avcı içkisi, iyi gider bu havada”. Bir yudum alıp “ateş suyu” içime doğru ılık ılık akarken verdim gerisin geri.

O da iri bir yudumu yuvarladıktan sonra şunları söyledi; “Zaten şu geçenlerde çıkan sansür yasasıyla bu tür haberleri yapmak çok daha zor olacak. ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ maddesinin amacını sen çok daha iyi biliyorsun. Bak cep telefonuma indirmiştim yasanın o kısmını, okuyayım; “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

“Ne kadar muğlak ifadeler değil mi? Bu maddeye göre iktidarın hoşuna gitmeyen her haber ‘Halkı yanıltıcı, endişe ve korkuya sevk eden, panik yaratma amacı güden…’ gibi kılıflara büründürülebilir, haberi yapanlar kadar mesela sosyal medyada yayanlar da hapis cezası ile cezalandırılabilir.”

Haklısın ama önemli olan yasada neler yazdığı değil onu nasıl uygulayacaklarıdır bence diye biraz rahatlatmaya çalıştım arkadaşımı. Bu yasayı şu an baştan sona siyasallaştırdıkları yargı ile uygulamaya kalksalar memleketin yarıdan fazlasını içeri atmaları gerekir. O yüzden sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum, dedim. Dezenformasyon denilen şeyi 20 yıldır AKP hükümeti, ondan öncesinde de diğer sermaye hükümetleri yapmıyor mu zaten? Enflasyonu düşük gösterme, halktan bilgileri gizleme zaten bir devlet politikası haline gelmedi mi? Öyle olmasa ‘devlet’ denen aygıt bir sınıfın diğerini baskı altında tutması için örgütlenir miydi?..

“Aman arkadaş, bu söylediklerin ‘Kamu düzenini bozma’ suçuna girer. Hiç kaçarı uçarı yok valla” dedi acı acı gülerek.

Güldüm ben de, yasa suç diyor ama tamamen gerçek bunlar, biliyorsun diye yanıtladım arkadaşımı. Devam ettim; bak sana bir dezenformasyon haberi daha vereyim. Şu geçenlerde açılan Kaz Dağı tünelleri var ya. Hani 40 dakikalık yolu 5 dakikaya indirdi denilen tüneller. Aslında önünüzde bir kamyon tıs tıs gitse bile en fazla yarım saat çeker o yol. Neyse! İşte o tünellerin açılışında Cumhurbaşkanı Kaz Dağı’na en ufak bir zarar verilmediğini söyledi. Bu doğru bir bilgi değil mesela. Gidin bakın, tünelden çıkan, içinde ağır metaller, hatta radyoaktif uranyum ve toryum bulunması olasılığı yüksek pasalar nereye dökülmüş? Nusratlı köyü deresinin üstüne dağ gibi yığıldı o pasalar. Hiçbir önlem, örtü alınmadan üstelik. Al sana dezenformasyon!”

Yağmur birazcık hızını azalttığında arkadaşımla sığındığımız kaya altından ayrılarak hedefimiz olan yayla evine doğru hızlı hızlı yürüdük.

Kulübede geçirdiğimiz birkaç saatte memleketin iç karartan gündemini kısa bir süre de olsa unutmak istedik, ama olmadı! Kuzineye attığımız kömür Bartın’daki iş cinayetinde yitirdiğimiz işçilere getirdi sözü.

Memleket, zifiri karanlık bir gecede ilerliyordu ağır ağır. Yine de gecenin en karanlık yerinin şafağa bir adım kalan an olduğunu biliyorduk ve bu umut bizi yaşama bağlıyordu. Bu umut içimizde yeşerttiğimiz güzel günlerin tohumuna su veriyordu...   

 https://www.evrensel.net/yazi/91834/adi-bende-sakli-bir-arkadas?utm_source=twitter&utm_medium=twitter_ap&utm_content=6758&utm_campaign=23-10-20227:15

21 Ekim 2022 Cuma

Kapadokya Alan Başkanlığından “UNESCO bizi ziyaret etti” yalanı

 

21 Ekim 2022 07:44


Peri bacalarında yapılan yola izin vermesiyle gündeme gelen Kapadokya Alan Başkanlığı, turistik gezi yapan Çek Cumhuriyeti’nden bir heyeti, UNESCO heyeti gibi gösterip kendisine ‘tam not’ aldırdı.

 




Fotoğraf: Pixabay

Özer AKDEMİR

Peri bacalarının ortasında, dünya mirası Kapadokya’da yapılan yola izin vermesi ile gündeme gelen Kapadokya Alan Başkanlığı, turistik bir gezi için Kapadokya’da olan Çek Cumhuriyeti’nden bir heyeti UNESCO heyeti gibi gösterip kendisine ‘tam not’ aldırdı.

Ziyareti sorduğumuz UNESCO Türkiye Ofisi resmi bir ziyaretinin söz konusu olmadığını, heyetin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile bir ilgisinin olmadığını, söyledi. Konuyla ilgili görüşlerini almak için aradığımız Kapadokya Alan Başkanlığından “Numaranızı bırakın, size dönelim” yanıtını aldık. Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliğinden görüştüğüm yetkili ise, "Şu anda resmi bir görüşme var, o nedenle sizi yetkili birisiyle görüştüremeyeceğim. Pazartesi arayın" dedi.

Kapadokya’da peri bacalarının ortasından geçen yola izin vermesi ile gündeme gelen Kapadokya Alan Başkanlığı şimdi de kurmaca bir ziyaretle gündeme geldi. Kapadokya Alan Başkanlığının, Çekya Cumhuriyeti Büyükelçilik yetkilileri ve bir tane UNESCO üyesinin bulunduğu heyeti kendilerini ziyaret edip olumlu görüş veren UNESCO heyeti gibi yansıttığı ortaya çıktı. Gazetelerde yer alan “UNESCO’dan Alan Başkanlığına tam not” başlıklı haberlerle ilgili görüştüğümüz UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ise UNESCO’nun Alan Başkanlığına resmi bir ziyaretinin söz konusu olmadığını ve haberlerdeki heyetin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ile bir ilgisinin bulunmadığını açıkladı. 

TURİSTİK ZİYARET GÜZELLEMEYE ÇEVRİLDİ

Geçtiğimiz günlerde çeşitli internet sitelerinde yer alan haberlerde UNESCO heyetinin Kapadokya Alan Başkanlığını ziyaret ettiğine yer verildi. “UNESCO’dan Kapadokya Alan Başkanlığına tam not”, “UNESCO’dan Alan Başkanlığına övgü” gibi başlıklarla verilen haberlerde, heyetin ağzından “Kapadokya Alan Başkanlığının bürokrasiyi azaltan ve süreçleri hızlandıran çalışma modelinin bölgeye önemli bir katkı sunduğunu ve çalışmalardan çok memnun oldukları” değerlendirmelerine yer verildi.

"O HEYET UNESCO TÜRKİYE MİLLİ KOMİTESİ HEYETİ DEĞİL"

UNESCO heyetinin Kapadokya Alan Başkanlığı ziyareti ile ilgili bilgi almak için aradığımız UNESCO Türkiye Milli Komisyonundan bir yetkili bu ziyaretin UNESCO ile ilgisinin olmadığını dile getirdi. Adını vermek istemeyen yetkili; “Oradaki heyet UNESCO Milli Komisyon heyeti değil. Onlar Çek Cumhuriyetinden gelen bir heyet. Yani bizim UNESCO Milli Komitesi heyeti orada yer almıyor. O yüzden birazcık yanlış yapılmış bir haber. Yani sanki bizim heyetimiz gitmiş ve onaylamış gibi gözüküyor, öyle değil aslında” dedi.  Çek heyetinin Kapadokya Alan Başkanlığı ziyaretini kendilerinin de dolaylı yoldan  öğrendiklerini belirten yetkili; “Nasıl öyle bir toplantı oldu, nasıl UNESCO heyeti adı altında yayımlandı bu haberler bilmiyorum” diye konuştu.

 


Fotoğraf: kapadokyaalan.ktb.gov.tr

"HEYET TURİST OLARAK GİTMİŞ!"

Kapadokya Alan Başkanlığının bölgeyi koruması beklenirken büyük tahribatlara neden olan projelerin önünü açtığını söyleyen Kapadokya Koruma Grubu Üyesi Mimar Zeynep Çöloğlu şunları dile getirdi: “Bir devlet kurumuna yakışmayacak beyanlarda bulunarak halkımızı yanıltmaya sürekli olarak devam etmektedirler. Basında çıkan “UNESCO Heyetinden Kapadokya Alan Başkanlığına Tam Not” başlığındaki haberin özel olarak yaptırıldığı aşikardır. UNESCO’yu arayıp durumu sorduğumuzda bölgeye Çek Cumhuriyeti’nden yetkililerin turistik amaçla gezmeye gittiklerini, konu ile alakalarının olmadığı ve hatta yetkili üye olmadıklarını öğrendik.”

"KAPADOKYA’YI BU KURUMDAN KORUMAK GEREKİYOR!"

Basın yoluyla halkın yanıltılmaya çalışıldığını belirten Çöloğlu, “Ancak bunu yaparken bile oldukça amatör davranılmış ve o kadar kendi kendilerini övmüşler ki olayın aslını anlamamak mümkün değil, kılıfına bile hiç uyduramıyorlar. Kapadokya’nın bu kuruma ve yetersiz, hırslı yöneticilerin eline terk edilmiş olması büyük haksızlık. Kapadokya’yı bu kurumdan korumak gerekiyor. Yıllardır arkeolojik alanlarda, restorasyon çalışmaları yapan bir mimar olarak aldığım eğitim, memleketimde yaşanan bu içler acısı kültür ve doğa katliamlarına karşı durmamı gerektiriyor” dedi. 

"ALAN BAŞKANLIĞI DEZONFORMASYON SUÇU İŞLEDİ"

Haberlerle ilgili görüşlerini aldığımız Kapadokya Çevre Platformu Sözcüsü MükreminTokmak, kendi araştırmalarında da Kapadokya’ya gelen heyetin UNESCO’dan değil, Çekya Cumhuriyeti’nden gelen ve içinde sadece birisinin Çekya’nın UNESCO üyesi olduğunu gördüklerini söyledi. Alan Başkanlığının “dezenformasyon suçu” işlediğini belirten Tokmak, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Geçtiğimiz üç ay içerisinde Kapadokya’yı bu güne kadar en ciddi yıkımla yüz yüze bırakan yol projesine karşı yaptığımız her açıklama Alan Başkanlığı tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışıldı” dedi. Tokmak Alan Başkanlığının yaptığı dezenformasyonlara şu örnekleri sıraladı:

“Bu yol için yasal dayanağınız var mı demiştik, cevap olarak ‘var’ dediler ve hiçbir bilimsel veriyi ya da raporu ortaya koymadılar.

Sismik araştırmalar yapıldı mı dedik, ‘evet’ dediler ama hiçbir veriyi kamuoyu ile paylaşmadılar.

Saklı Kiliseye mesafesi ne kadar diye sorduk cevap olarak ‘18 metre’ dediler, gidip ölçtük o zaman 8 metre idi.   

UNESCO Türkiye Milli Komisyonunu da eleştiren Tokmak, “Görevi kurumsal olarak Kapadokya’yı korumak olan kurumların işlerini bu temelde yapmaları ve bu vandallığa ‘dur’ demeleri gerekiyordu” dedi. Tokmak; “Başka ülkenin UNESCO üyelerini UNESCO’nun resmi temsilcileri gibi gösterip bunu servis edenler ve bu yıkımı bu yolla perdelemeye çalışanlar “dezenformasyon” suçu işlemişlerdir” dedi.


https://www.evrensel.net/haber/472757/kapadokya-alan-baskanligindan-unesco-bizi-ziyaret-etti-yalani

 

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...