6 Kasım 2022 Pazar

Hukuk çevreyi korumuyor! (Pazar yazısı)

 

06 Kasım 2022 04:04


Fotoğraf: Özer Akdemir

 


Aslında her şey Bergama davası ile başladı diyebiliriz. 13 Mayıs 1997 tarihli Danıştayın Bergama Ovacık Altın Madeni ile ilgili kararı sonrası bitmesi gereken tartışmalar yargı kararının “Arkasından dolanılması” ile günümüze kadar geldi.

Danıştay o kararında “... Doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır...” diyordu.

Kesinleşen bu yargı kararı eğer uygulansa idi bugün altın madenleri meselesini belki de hiç tartışmayacaktık ya da başka bağlamlarda tartışıyor olacaktık.

HUKUKUN ARKASINDAN DOLANMA

İşte o zamanki yargı kararı devletin TÜBİTAK’a hazırlattırdığı bir rapor ile bir şekilde aşıldı. Hukukun aşılamadığı durumlarda ise devreye doğrudan siyasi iktidar (DSP-ANAP-MHP Koalisyonu) girdi ve Bakanlar Kurulunun gizli bir kararnamesi ile altın madenlerinin önü açıldı.

Bergama köylülerinin yüzler, binler halinde sokaklarda eylemde olduğu günlerde köylülerin avukatları da hukuk ve adalet arayışlarını devam ettirdiler. Bakanlar Kurulu gizli kararnamesi de yargıya taşındı ve Danıştay bu kararnameyi de iptal etti. Artık madenin de ona her türlü desteği veren yeni siyasi iktidarın da (AKP) yapabileceği pek bir şey yok gibi görünüyordu. Ovacık Altın Madeni 19 Ağustos 2004 tarihinde mühürlendi.

"EMİR BÜYÜK YERDEN"

Sonrasında ne mi oldu? Madene mühürlendikten 8 gün sonra yeni bir ÇED raporu verildi. Uzayan bürokratik süreçleri ise dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman’ın Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen’e yazdığı “Dear Ergezen” diye başlayan rica mektubu hızlandırdı. Edelman, bürokratik süreçlerin hızlanması ve mahkeme kararı ile kapalı olan altın madeninin bir an önce açılması için Ergezen’den devreye girmesini rica ediyordu.

Gazetemiz Evrensel’in 27 Ocak 2005 tarihinde “Emir Büyük Yerden” manşeti ile duyurduğu bu mektup sonrası epey bir gürültü patırtı koptu. Edelman’ın istenmeyen adam ilan edilmesi istendi, davalar açıldı vs. ama sonuçta maden bu mektuptan hemen sonra gerekli bütün izinleri jet hızıyla tamamlayarak üretime yeniden başladı.

Bütün bu süreci neden mi yazdım? Ülkemizdeki ekoloji mücadeleleri ve hukuk meselesini bir kez daha tartışmak gerektiğini düşündüğüm için. Günümüzden birkaç örnek vererek devam edeyim.


Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel

MAHKEME KARALARI ÇÖP OLACAK!

Demirören Grubu Aydın Doğan’dan Doğan Medya’yı satın almak için Ziraat Bankasından kullandığı 750 milyon dolarlık krediyi ödemedi. Grubun bu kredi borçlarına karşı Ziraat Bankasına devrettiği İstanbul Kemer Country’nin golf sahalarına konut yapmak için geçtiğimiz günlerde yüzlerce polisin korumasında iş makineleri girdi. Bir avuç mahalle sakininin yeşili koruma çabaları sonuç vermedi. Ondan da ötesi hukuk devletinin de gücü yetmedi! Mahkemenin alanda yapılan çalışmalara dair verdiği yürütmeyi durdurma kararını da kimse takmadı. Kepçeler yeşil alanı söküp attı!

Geçtiğimiz günlerde Cengiz Holdingin Kaz Dağı’nda Çanakkale Halilağa bakır madeni projesi ÇED olumlu kararının iptali için 6 kurum ve 81 vatandaşın açtığı davada yürütmeyi durdurma kararı verildi. Aynı projeye karşı TEMA Vakfı ve Çan Çevre Derneğinin açtığı davada ise daha temmuz ayında yürütmeyi durdurma kararı verilmişti. Bu yürütmeyi durdurma kararlarının işe yarayıp yaramadığını sorduğumuz Kazdağı Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, mahkeme kararının madenin sahadaki çalışmalarını durdurmadığını, yeni yol yapımının sürdürüldüğünü söyledi.

İşin bir başka boyutu ise, mahkeme sürecinde yapılan bilirkişi keşfi raporunun belli olmasının ardından şirket eski ÇED raporunu revize ederek 2009/7 Genelgesi uyarınca yeni bir ÇED raporu hazırlayıp bakanlığa sunmuştu. Geçtiğimiz haftalarda Ankara’da, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında yapılan İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında bu rapor görüşüldü. Eğer bu rapor kabul edilirse, eski ÇED için açılan davalar da, alınan mahkeme karaları da çöp olacak! Şirket bu ÇED ile yoluna devam edebilecek. Mücadele edenler ise adalet aramak için bu yeni ÇED’e de dava açmak zorunda kalacaklar.

Bir başka örnek; Muğla Milas İkizköy yakınlarındaki Akbelen Ormanı ve zeytinlikleri termikçi şirketin kömür ocağı için kesmesine karşı verilen mücadelede yaşandı. Termikçi şirketin izinlerine mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermesine rağmen şirket yeni maden sahası açmak için zeytinlikleri sökmeye başladı. Zeytin katliamı ancak köylülerin bölgeye giderek iş makinelerinin önüne geçmesi ile durdurulabildi.

Sinpaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı şirketinin (GYO) Kızılbük’te yürüttüğü ve mahkeme kararıyla durdurulan otel projesi mühürlü olmasına rağmen devam etti.

Aydın Kuyucak’ta geçtiğimiz yıl mahkeme tarafından iptal edilen JES’e, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yeniden ÇED izni verildi.

ARTVİN DERSLERİ

Daha eskiye de gidelim hadi; Kafkasör Yaylası’nda Cerattepe’de altın madeni işletilmesine karşı Artvinliler açtıkları davayı kazanmış olmalarına rağmen aradan neredeyse 20-25 yıl geçtikten sonra aynı proje bu kez Cengiz Holdinge devredildi. “Bu maden olursa Artvin olmaz!” diyen mahkeme kararı hiçe sayıldı, o kararı veren yargıçlar dağıtıldı, maden projesi yeniden gündeme geldi ve Artvinliler kazandıkları davayı tekrar açmak zorunda kaldılar. Sonuç; aynı dağ, aynı proje, aynı mahkeme ama bu kez değişik bir heyetle dava şirket lehine sonuçlandırıldı.

Buna tepki gösteren Artvinliler kente getirilen 7 ilin polisi jandarmasıyla biber gazına, tazyikli suya boğuldu. Halkı döve döve iş makineleri Kafkasör Yaylası’na çıkarıldı.

ÖRNEKLER ÇOĞALTILABİLİR

Bu örneklere onlarcasını ekleyebilirim ama gerek yok! Hukukçu dostlar boşuna kızmasınlar. Dost acı söyler! Somut örnekler ortada. Ülkemizde hukukun, adaletin, demokrasinin geldiği yer itibarıyla yaşamı savunmak için sadece hukuksal mücadeleye bel bağlamışsanız, geçmiş olsun! Hukuk olsa bu şirketler daha baştan su havzalarında, orman alanlarında, tarım arazilerinde, zeytinliklerde, yaşam alanı yakınlarında, kültür varlıklarının üzerinde bu türden talan faaliyetlerine girişemezlerdi zaten.

Kimse kimseyi ve en kötüsü de kendini kandırmasın! Şu anki hukuk çevreyi korumuyor! Kimse de yaşam alanını korumak için direnen halkın önüne hukuksal süreçleri koyarak, “Davalarla bu işi durduracağız” diye onları oyalamasın. Halk kendi göbeğini kesecek, tek çare bu!

Buna dair örnekleri de önümüzdeki haftaya bırakalım!

 https://www.evrensel.net/yazi/91912/hukuk-cevreyi-korumuyor?utm_source=twitter&utm_medium=twitter_ap&utm_content=9678&utm_campaign=06-11-20229:20

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...