4 Aralık 2022 Pazar

Hablemitoğlu suikastını çözecek mum ışığı (Pazar yazısı)

 

04 Aralık 2022 03:00




Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

PAZAR


Hablemitoğlu suikastı davasının çözümü bu iddiaya bağlı. Ya suikast çözülecek ya da her şey sil baştan başlayacak! 

18 Aralık 2002 tarihinde, Ankara’daki evinin önünde öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı davası cinayetten 20 yıl geçtikten sonra geçtiğimiz günlerde açıldı. Cumhuriyet Savcısı Zafer Ergün tarafından mahkemeye sunulan iddianame mahkeme tarafından da kabul edildi ve dava süreci resmen başlamış oldu.

İddianamenin özeti şu; ‘FETÖ’, Dr. Necip Hablemitoğlu’nun cemaatin devlet içindeki yapılanmasına dikkat çeken Köstebek kitabının basımının önlenmesi amacıyla, o dönem adı MİT müsteşarlığı için geçen ve bu yönde kulis faaliyetleri yürüten Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) Muharebe - Arama - Kurtarma (MAK) komutanı Albay M. Levent Göktaş’la bağlantı kurup Hablemitoğlu’nu ÖKK ekibine öldürttü. Göktaş, yine o dönem kendisi gibi adı MİT müsteşarlığı için konuşulan isimlerden Hablemitoğlu’nu öldürterek bir rakibini bertaraf etti. Bunun yanında Siemens firması ile Genel Kurmay arasındaki bir ihale için verilen 900 bin dolarlık “komisyon/rüşvet” suikast karşılığı olarak L. Göktaş’a verildi.

Suikastın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra açılabilen davanın iddianamesinde yukarıdaki iddiaları kanıtlayan çok fazla delil yok. 364 sayfalık iddianamenin en önemli delilleri suikastı işlediği ileri sürülenler ve bunlarla irtibatlı kişiler arasındaki telefon görüşmelerinin Historical Traffic Search (HTS) kayıtları. HTS kaydı kişilerin sahip oldukları telefonlarıyla gerçekleştirdikleri görüşmelerin arayan, aranan, arama zamanı, arama süresi, arama yeri ve sinyal alınan baz istasyonları gibi bilgileri anlamına geliyor. Savcı, bu HTS kayıtları ile suikastın kimler tarafından, nasıl işlendiğini kanıtlamak istemiş.

Fotoaltı: Bulgaristan'da Hasköy Bölge Mahkemesi, kırmızı bültenle aranan ve ülkede yakalanan Necip Hablemitoğlu suikastı zanlısı Mustafa Levent Göktaş'ın Türkiye'ye iadesiyle ilgili davanın duruşmasını 28 Kasım'a erteledi. Bulgaristan'da Hasköy Bölge Mahkemesi, kırmızı bültenle aranan ve ülkede yakalanan Necip Hablemitoğlu suikastı zanlısı Mustafa Levent Göktaş'ın Türkiye'ye iadesiyle ilgili davanın duruşmasını 28 Kasım'a erteledi. |Fotoğraf: Ihvan Radoykov/AA

20 YIL ÖNCEKİ HTS KAYITLARI NASIL ELDE EDİLDİ?

Aslında belki de ilk olarak buradan başlayarak iddianameye dair sorularla ilerlemekte fayda var. Öncelikle bu HTS kayıtları nasıl ortaya çıktı bunu bilmemiz gerekiyor. Aradan 20 yıl geçmiş bir suikastle ilgili suikastten 6 ay öncesini ve 6 ay sonrasını kapsayan milyonlarca telefon görüşmesi içerisinden derlenen HTS kayıtları bu kadar süre saklanmış demek ki! Suikastı ‘FETÖ’ adına ÖKK’dan Albay Levent Göktaş’a işlettiği ileri sürülen eski MİT’çi Enver Altaylı savcıya verdiği ifadede "Mevzuata göre, HTS kayıtlarının belli bir süre içerisinde geçmişe dönük imha edilmesi gerektiğini" ileri sürüyor. Altaylı "Benim cinayet soruşturmasına denk gelen dönemde ve bunu takip eden 15 yıllık süreçte hakkımda adli bir soruşturma açılmamıştır. Dolayısıyla benim HTS kayıtlarımın geçmiş dönemde adli merciler tarafından elde edilmesi imkansızdır” diyor. Öyleyse bu HTS kayıtları nasıl elde edilmiştir?

KONUŞMA VE MESAJLAŞMALARIN İÇERİKLERİ YOK!

Bunun yanı sıra yüzlerce-binlerce HTS kaydının bu suikast öncesi ve sonrası ‘FETÖ’ ve suikastı işlediği ileri sürülen ÖKK askerleri arasındaki iletişimi ortaya koyup koymadığı da net değil. Şöyle ki; suikastın ardında olduğu ileri sürülen "FETÖ Türkiye İmamı" Mustafa Özcan ve E. Altaylı, iddianameye göre hem kendi aralarında, hem de bu suikastı havale ettikleri Albay L. Göktaş ile doğrudan iletişime geçmiyorlar. Mutlaka farklı telefonlardan (şoförü ya da emrindeki astsubay) görüşüyorlar. E. Altaylı ile L. Göktaş’ın aralarındaki iletişimi Aydın Köstem denilen bir kişi sağlıyor mesela. Dosyada bir de MİT bilgi notu var. “Şu telefon bu noktadan sinyal verdi” diye dosya içerisindeki kişilerin telefon trafiği takip ediliyor. Bütün bu HTS kayıtlarının suikastın işlendiğini ortaya koyan anlamlı bir dizge içerisinde olup olmadığını anlamak gerçekten çok güç. “Şu şu tarih/saatte şunu aradı, sonra bu bunu aradı, bu buna mesaj attı” şeklindeki bu kayıtlarda konuşma ve mesajlaşmanın içerikleri yok. Yani, savcı sadece kişilerin konuşma trafikleri ile suikastın işlenmesi arasında bir bağ kurmaya çalışıyor.

ANKARA’DA O TARİHTE KAÇ BAZ İSTASYONU VARDI?

O tarihte (2001-2002) Ankara’da kaç baz istasyonu var mesela? Kişilerin telefonlarının bu baz istasyonlarından sinyal vermesi ile doğrudan ilgili bu bilgi. Dolayısıyla Demetevler'deki birisi de Kızılay'daki birisi de aynı baz istasyonundan sinyal alıyor olabilir mi? Dosyadaki en önemli delilin bu HTS kayıtları olduğu göz önüne alındığında bu durumun önemi daha iyi anlaşılacaktır.

DOSYADAKİ EN ÖNEMLİ DÜĞÜM

Bütün bunların ötesinde dosyadaki düğüm tetiği çektiği ileri sürülen o zaman yüzbaşı rütbesinde bulunan Tarkan Mumcuoğlu’nun Kazakistan-Türkiye arasındaki trafiği ile ilgili. Çünkü Tarkan Mumcuoğlu, suikastın işlendiği 18 Aralık 2002 tarihinde Kazakistan'da resmi görevde olduğunu ileri sürüyor. Savcı ise Mumcuoğlu’nun gizlice önce KKTC’ye, buradan Türkiye’ye gelerek suikastı gerçekleştirdiğini ve tekrar aynı yolla Kazakistan’a döndüğünü iddia ediyor. Bu iddiasına kanıt olarak da Mumcuoğlu’nun eşi ile suikastın işlendiği tarihten birkaç gün önce ve suikastten birkaç gün sonraki iletişim kesikliğini gösteriyor.

24 GÜN SUSKUN KALAN TELEFON

“Z. Mumcuoğlu, eşi Kazakistan'a gittikten sonra onunla nerede ise her gün GSM hattı üzerinden iletişim kurmuş olmasına, mesaj atmasına karşın 05/12/2002-29/12/2002 tarihleri arasında 24 gün eşinin Kazakistan numarası ile iletişim kurmadığı görülmüştür” deniliyor. Bu süre içerisinde Z. Mumcuoğlu’nun KKTC’deki bir sabit-ankesörlü telle görüşmeleri tespit ediliyor. İddianamede bu durum şöyle geçiyor; “Z. Mumcuoğlu'nun kullanımında olan 053.. nolu GSM hattının irtibatları incelendiğinde 05/12/2002 tarihinden sonra, 17/12/2002 tarihinde (olay tarihinden bir gün önce) ve devam tarihlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ait 0392 ile başlayan sabit/ankesörlü hatlar ile irtibatlanmaya başladığı, söz konusu sabit/ankesörlü hatların akşam ya da gecenin ilerleyen saatlerinde Z. Mumcuoğlu'nu aradığı görülmüştür. Z. Mumcuoğlu'nun CDR verilerinden alınan 1 yıllık HTS kaydında bu durum ilk defa olmuştur”.

İDDİANAMENİN KADERİ 

İşte tam bu nedenle Tarkan Mumcuoğlu'nun Kazakistan-Türkiye arasındaki iddia edilen seyahati bu iddianamenin en güçlü ve aynı zamanda en zayıf halkası! T. Mumcuoğlu'nun suikast tarihinde Kazakistan'da olduğu kanıtlanırsa iddianame çöker! KKTC'de olduğu ve buradan Türkiye'ye geldiği kanıtlanırsa suikastla bu kişiler arasındaki en somut delile ulaşılmış olur!

MUMCUOĞLU’NUN EŞİNİN İFADESİ NEDEN ALINMADI?

İşin en garip tarafı ise ifadelerde adı geçen hemen herkesin (hurdacı, börekçi, eski bakan, emekli MİT’çi, mason locası üyesi vs) ifadesini alan savcı her nedense T. Mumcuoğlu’nun eşi Z. Mumcuoğlu’nun ifadesini “Eşi hakkında tespit edilen delillere ilişkin olarak alınacak beyanına itibar edilemeyeceği için” almamış. Oysa ifade alınsa belki kadın itiraf edecekti her şeyi! Belki başka bir açıklaması vardı bu telefon trafiğinin.

T. Mumcuoğlu eşi ile 24 gün boyunca cep tel ile iletişim kurmamasını “Telefon görüşmeleri pahalı olduğu için normalde zaten Mesenger üzerinden iletişim kurardık. İnternet sorunlu olursa cep telden iletişimi sağlardık. Demek ki o tarihlerde internet sıkıntılı değildi ve biz Mesengerla görüşmüşüz” diye açıklıyor. T. Mumcuoğlu’nun suikast günü nerede olduğu sorusunun yanıtı çok çok önemli! Ben savcı olsam her şeyi bir yana bırakır bu sorunun peşine düşerdim…

KİTABI YAZDIRANLA TETİĞİ ÇEKEN AYNI EL Mİ!

7 Ağustos 2022 tarihli Evrensel’in pazar yazısında “Hablemitoğlu’na kitabı kimler yazdırmışsa tetiği de onlar çekti!” başlığında bir yazı yazmıştım. Suikasta, Hablemitoğlu’nun yazdığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” kitabının korunması açısından yaklaşmış ve Hablemitoğlu’na kitabının ana omurgasını oluşturan sahte bilgi-belgeleri kim(ler)in verdiğini sormuştum. İddianamenin 158’inci sayfasında suikast ekibinin içinde olduğu ileri sürülen eski ÖKK yüzbaşısı Gökhan Nuri Bozkır’ın gazeteci Zihni Çakır’a verdiği bilgiler arasında ilginç bir detay gözüme çarptı. G. N. Bozkır Hablemitoğlu'nun Alman Vakıfları ile ilgili yapmış olduğu çalışmaların belgelerini ÖKK’deki bir ekibin servis ettiğini, bu belgeleri o dönem ÖKK’de Yüzbaşı olan Tarkan Mumcuoğlu’nun Hablemitoğlu'na verdiğini söylüyor. Bu sözlerden sonra “Bingo!!!” demek gerekiyor belki. Çünkü “Kitabı kimler yazdırdıysa tetiği de onlar çekti” cümlesinin tam karşılığı bu sözler! Oysa ben şu anki kurgu ile bundan emin değilim…

G. N. BOZKIR’IN İFADELERİ

Bir kere bu sözleri sarf eden ve aslında bütün bu iddianame sürecinin başlamasının ilk adımını atan G. N. Bozkır, çok güvenilir bir tanık olmadığını dava sürecinde ortaya koydu. Zaten iddianamede Bozkır hakkında olumlu konuşan bir kişi bile yok! Daha çok babasının zamanın Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün devre arkadaş olması nedeniyle “torpilli, şımarık, sözüne güvenilmez bir tip” olarak söz ediliyor kendisinden. Suikast iddianamesine önce tanık, ardından çelişkili ifadeleri nedeniyle sanık sıfatı alan, Ukrayna istihbaratı tarafından MİT’e teslim edilen Bozkır’ın üç farklı ifadesi var iddianamede.

Davayı ilerleyen günlerde ele almaya devam edeceğiz. Hem Hablemitoğlu’nun eşi ve avukatına, hem de Göktaş’ın avukatına iddianame ile ilgili çeşitli sorularımız oldu. Bunların yanıtları geldikçe sizlere aktaracağız.

Mumcuoğlu’nun suikast günü Kazakistan'da mı Türkiye’de mi olduğu düğümü çözecek mum ışığı olabilir.

 https://www.evrensel.net/yazi/92077/hablemitoglu-suikastini-cozecek-mum-isigi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...