29 Ocak 2023 03:57
Aydın Söke’ye bağlı Gölbent köyüne geçtiğimiz hafta içerisinde leylekler geldi. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneğinin (EKODOSD) her yıl ilk leyleği gören ve haber veren yurttaşlara verdiği bir çuval un bu sene iki çuvala çıktı. Leyleği aynı anda gören iki köylü birer çuval unun sahibi oldular.
MUHTAR BAKİ’NİN TELEFONU
Derneğin bu haberi paylaştığı günün akşamı Söke Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna telefon etti. Kendisiyle köyünün yakınında 40 yıl önce yapılan uranyum sondajları ile ilgili haber ve televizyon çekimlerini yaptığımız süreçte epey bir teşrikimesaimiz olmuştu. Geçtiğimiz aylarda da, Kaz Dağı’nda yapılan uranyum sondajlarına karşı Ayvacık’ın Arıklı köyünde gerçekleştirilen etkinliğe birlikte katılmıştık. Baki Suna orada, kendi köyünde yaşadıklarını, karşılaştıkları sağlık sorunlarını ve çevre problemlerini anlatıp, “Sakın bu sondajlara izin vermeyin. Biz bilmiyorduk, sağlığımızla ödedik. Siz bari yanmayın” demişti.
Fotoğraf: EKODOSD
"LEYLEKLERİN GELMESİ ÇEVRECİLERİN RUHSATIDIR"
Baki Suna telefonda Gölbent köyüne leyleklerin gelmesi ile ilgili dedi ki; “Zemherinin ortasında Söke Ovası’na leylekler geliyorsa bu çevrecilerin ruhsatıdır.”
Bu cümlenin ne anlama geldiğini sordum. Ne demek “çevrecilerin ruhsatı”?
“Leylekler havaların ısınması ile bahara doğru gelir. Ben şimdiye kadar bu mevsimde leyleğin geldiğini görmedim. Çevreciler hep diyorlar ya küresel ısınma var, iklimler değişiyor’ diye. İşte Gölbent’e gelen leylekler bu sözlerin ne kadar da doğru olduğunu gösteriyor.”
Baki Suna, konuşurken telefonunu dinlediği müziğin sesine yaklaştırdı bir ara. Zülfü Livaneli’den bir parça çalıyordu; “Çözülen bir yün yumağı, akıp giden günlerimiz”.
Dedi ki; “Benim korkum şu, aynen yaz bunu; bu şarkıları bizim çocuklarımız ileride dinleyemeyecek belki de. Leyleklerin zemheride Söke Ovası’na gelmeleri hiç de hayra alamet değil!...”
Fotoğraf: EKODOSD
"ACİLEN MİLLİ KURAKLIK MERKEZİ KURULMALI"
Baki Suna’yla telefon konuşmamız bittikten sonra yaklaşık on gün önce İzmir İktisat Kongresi öncesi gerçekleştirilen “Doğamıza dönüyoruz” başlıklı uzmanlar toplantısında tanıştığım Prof. Dr. Halim Orta’nın söyledikleri ile ilgili aldığım notlara göz gezdirdim. Türkiye genelinde 39 bilim insanı, uzman ve gazetecinin çağrıldığı toplantıda Halim Orta’nın iklim krizi ve su varlıklarımızla ilgili sözleri son derece çarpıcıydı. Aylardır ülkemizde yaşanan kuraklığa dikkat çekiyor, bir an önce bir milli kuraklık merkezi kurulması gerektiğini söylüyordu.
"SUYU KİM KİRLETİYORSA KİRLİ SUYU O KULLANSIN"
Yer altı su rezervlerimizi hovardaca kullandığımızı ve sularımızı kirlettiğimizi söyleyen Orta, iklim değişikliğinin sorumlusunun tarım olarak gösterilmesine de şiddetle karşı çıkıyordu. Toplantıdaki konuşmalarda bu yönde geçen cümleleri eleştiren ve tarımda kullanılan suya yönelik sözlere tepki gösteren Orta, derelerden ve nehirlerden akan kirli suların tarımda kullanılmasını insanın bindiği dalı kesmesine benzetti. “Kirli suları tarımda kullanalım’ diyorlar. Ne münasebet! Suları tarım mı sanayi mi daha çok kirletiyor? Tabii ki sanayi… O halde sanayi kullansın kirlettiği suları. Öbür türlü kirli sularla yetiştirilen ürünler yarın bizim sofralarımıza geliyor yine”.
SICAKLIK ARTIŞI, HİKAYENİN BAŞLANGICI HENÜZ
Toplantı bitiminde Sasalı’dan İzmir’e dönüş servisinde yan yana oturduk Halim Hoca ile. İzmir’in akşam trafiğine kaldığımız için yaklaşık bir saati bulan yolculukta kuraklığı, sularımıza yönelik politikaları konuşma olanağı bulduk.
Pek çok insan için iklim değişikliğinin esas olarak daha yüksek sıcaklıklar anlamına geldiğini söyleyen Halim Hoca, “Ancak sıcaklık artışı, hikayenin yalnızca başlangıcı. Dünya, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir sistem olduğundan, bir alandaki değişiklikler diğer tüm alanlardaki değişiklikleri etkileyebilir. İklim değişikliğinin sonuçları şimdi, diğerlerinin yanı sıra yoğun kuraklıkları, su kıtlığını, şiddetli yangınları, yükselen deniz seviyelerini, selleri, eriyen kutup buzlarını, feci fırtınaları ve azalan biyolojik çeşitliliği içeriyor” diyordu.
"2040 YILINDA TÜRKİYE’DEN KURAKLIK NEDENİYLE GÖÇLER OLACAK"
Türkiye’nin daha geçen yıl imza attığı Paris İklim Değişikliği Anlaşması’na göre bu yüzyılın sonuna kadar dünyadaki ortalama sıcaklığın yaklaşık 4.5-5 derece artması bekleniyor. Bu anlaşmayla sıcaklık artışını yüzyılın sonuna kadar 2 derecenin altında tutmak hedefleniyor. Halim Hoca teorik olarak, ortalama sıcaklık 1-2 derece arttığında ortalama yağışın yüzde 10 ve ardından nehir debilerinin kabaca yüzde 40-70 oranında azaldığını anlattı ve ekledi; “Dünyadaki doğal afetler arasında en kötüsü kuraklıktır. Sinsi bir şekilde ortaya çıkıyor, seni çaresiz bırakır ve ne kadar süreceğini bilmiyorsun” dedi.
Halim Hoca’nın verdiği bir bilgi ise Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna’nın endişesinin bilimsel kanıtı gibiydi adeta; “2040 yılında, göçleri de tetikleyecek bir kuraklık bekliyoruz Türkiye’de!..”
DURUM VAHİM!
Bu haftaki pazar yazısı ile ilgili okumalar yaparken Halim Hoca’ya yazarak o sözlerine dayanak olan bilimsel verileri istedim. World Resources İnstitute (Dünya Kaynaklar Enstitüsü) tarafından 2015 yılında açıklanan “2040 yılında dünyanın en çok su sıkıntısı yaşanan ülkeleri sıralaması” raporundan bir çizelgeyi gönderdi. Çizelgeye baktığımızda Türkiye 2040 yılında su stresi yaşayacak yerler arasında Kuzey Afrika, İspanya, Arabistan Yarımadası ve Şili, Estonya, Nabibya gibi ülkelerle birlikte “çok yüksek” kategoride yer alıyor.
NASA tarafından hazırlanan yer altı sularının düşümü haritasında da Türkiye’nin durumu “vahim!” Oysa bu sular gelecek nesiller için en önemli armağan olacak bugünden bırakacağımız. Sularını korumayan, kirletilmesine göz yuman devlet aklı yer altı sularının stratejik önemini de kavramış değil haliyle.
Fotoğraf: EKODOSD
LEYLEKLERİN SÖYLEDİĞİ...
Türkiye bu hafta sonuna doğru soğuk ve yağışlı havanın etkisi altına girdi. Ülkenin birçok yerinde okurlarımız bu yazıyı serin ve yağışlı bir havada okuyorlardır. Söyleyeceğim şu ki; hava sizi yanıltmasın. Bilim, küresel ısınmaya bağlı olarak kuraklığın gümbür gümbür geldiğini söylüyor.
Taa Afrika’dan Söke Ovası’ndaki Gölbent köyüne gelen leylekler bu köyü etrafındaki sulak alanlar nedeniyle tercih ediyorlar. Sulak alanların korunması bu nedenle sadece insanların değil tüm canlıların yaşam hakkını korumak aynı zamanda.
Söke Ovası’na gelen leylekler bize ne mesaj getirmişler?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder