25 Haziran 2023 Pazar

Uzun yağmurlardan sonra... (Pazar yazısı)

 

25 Haziran 2023 04:35



 

Fotoğraf: Ömer Ürer/AA

      Paylaş

Bu sene yaz mevsimi epey nazlanarak geliyor. Kurak geçen kış ve baharın ardından son iki aydır ciddi miktarda bir yağış düştü ülkemize. Bu yağışlar bazen o kadar kısa zamanda ve fazla oldu ki birçok kentimizde can ve mal kaybına neden olan “sel felaketleri” meydana geldi.

Aslında küresel ısınma (Isıtma daha doğru bir tanım sanki, çünkü doğal bir döngünün sonucu değil bu ısınma. Biz, insanlar ısıtıyoruz dünyayı) ile birlikte “aşırı iklim olayları” dediğimiz sel, orman yangınları, dolu, hortum, kuraklık vs. artacağını zaten bilim yıllardır söylüyordu bize. İşte bugün karşı karşıya kaldığımız ne varsa bu yüzdendir. Uyarılar birer birer gerçek oluyor, olacak…

Bu hafta da size içinde bulunduğumuz yaz aylarında en ciddi sorunlarımızdan birisi olan, aşırı sıcaklıklarla ilgili bazı bilgiler aktaracağım.

SICAK HAVA DALGASI ÖLÜM HIZINI YÜZDE 67 ARTTIRIYOR

Bu verilerden ilkinin kaynağı Uzm. Dr. Hazal Cansu Çulpan. Halk sağlığı uzmanı olan Çulpan, 2018-2022 yılları arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalında uzmanlık eğitimi alırken uzmanlık tezini “İstanbul’da sıcak havaya bağlı ölümler ve sıcak dalgası eşik değerlerinin belirlenmesi” üzerine tamamlamış.

Türkiye’nin en kalabalık kenti İstanbul’da yaşanan sıcak dalgalarının kaç insanın ölümüne neden olduğuna yoğunlaşan araştırmaya göre 2004-2017 yılları arasında İstanbul’da 4 bin 281 fazladan ölümün nedeni sıcak hava dalgaları. Bu yılların haziran, temmuz ve ağustos aylarında 30 sıcak dalgası yaşandığının saptadığı çalışmada, meydana gelen sıcak dalgalarının ölüm hızını yüzde 67 oranında yükselttiği ortaya konuldu.

Çalışmaya göre; “En fazla ölüme yol açan sıcak dalgaları 2007, 2010 ve 2017 yıllarında yaşandı. 29 Temmuz-22 Ağustos 2010’da yaşanan sıcak dalgası fazladan 783 ölüme sebep olurken, 2007 yılında dokuz gün süren sıcak dalgası 339 kişinin, 2017’de bir hafta süren sıcak dalgası ise 220 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.”


Fotoğraf: DHA

DAHA SIK VE YOĞUN!

Bu rakamlara bakarak sıcak hava dalgasındaki artışların daha da fazlalaşacağını söylemek karamsar bir tahmin değil maalesef. Ülkemizin coğrafi konumu bizi iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasına sokuyor. Hükümetler arası iklim değişikliği paneli (IPCC) de 30 yıldır yayımladığı değerlendirme raporlarında bu durumun altını çiziyor. Aşırı sıcaklar daha sık ve yoğun olacak!..

Bu durumdan en fazla nasibini alan ülkelerden olan Türkiye’de daha sık, daha uzun ve daha yoğun sıcak dalgası yaşanıyor, yaşanacak. “Türkiye’nin batısında 1960’lardan bu yana sıcak dalgası sıklığı her 10 yılda ortalama 0.4 derece artarken sıcak dalgalarının uzunluğu 2 gün, yoğunluğu 2 derece artıyor. Önlem alınmadığı takdirde bu durum, sıcağa bağlı hastalık ve ölümlerin artmasına yol açabilir.”

2100 YILINDA TÜRKİYE BATIDA 4.5, DOĞUDA 6 DERECE DAHA SICAK OLACAK!

Tamamen kapitalist sistemin bir sonucu olarak doğanın ve emeğin yağmasına dayanan aşırı üretim, aşırı tüketim süreçleri nedeniyle meydana gelen küresel ısınma milyarlarca insan, hayvan ve bitkinin yaşamına mal oluyor. Kapitalist sömürü çarkının dönmesi için yapılan, edilen her şey küresel sıcaklık artışının 1 derece aşmasına yol açtı. “Türkiye, Akdeniz havzasında yer alması ve güneyindeki çöl kuşağının ısınma sonucu kuzeye doğru genişlemesi nedeniyle sıcak dalgaları açısından risk altında. Küresel sıcaklık artışı senaryolarına göre 2100 yılında Türkiye’deki ortalama sıcaklık artışının batıda 4.5 santigrat dereceyi doğuda ise 6 santigrat dereceyi geçmesi mümkün.”

RUH SAĞLIĞIMIZI DA ETKİLİYOR

Aşırı iklim olaylarının ruhsal sağlığımıza etkileri ile ilgili yapılan bir araştırma sonuçları ile bitirelim bu haftaki yazımızı; çevre, iklim ve sağlık için iş birliği projesi (ÇİSİP) tarafından ruhsal sağlık ve iklim değişikliği bildirisinde iklim değişikliğinin neden olduğu düzensiz hava olaylarının fiziksel sağlığımızın yanı sıra ruh sağlığımızı da bozduğu dile getiriliyor. Bildiride, sel, fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık gibi aşırı hava olaylarına maruz kalanların yüzde 20-30 oranında depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ruh sağlığı sorunlarına neden olduğu; bunların da anksiyete, psikolojik stres, madde kullanımı ve intihar düşüncesinin artması ile ilişkili olduğu belirtiliyor.

ENDİŞE VE DEĞİŞİM

Küresel ısınma ve iklim değişikliği kaynaklı bu tür olaylar tüm dünyada insanların endişelerini arttırırken 10 ülkede gerçekleştirilen bir anketin sonuçlarına göre, 16 ila 25 yaş arasındaki gençlerin yüzde 84’ü iklim değişikliği konusunda endişeli. Bu oran Türkiye’de yüzde 83’e çıkmıştı.

Uzun yağmurlardan sonra esas gündemimize bir an önce dönmemiz gerekiyor; iklim değişikliği, küresel ısınma, kuraklık...

Ne kadar endişelensek az aslında. Kaygı, stres, endişe olumsuz çağrışımların yanı sıra büyük değişimlerin de yolunu açabilir. İnsanlar kaygısını, endişesini gidermek için başkaca çarelerinin olmadığını gördüklerinde dünyayı felakete sürükleyen bu barbarlığa da son vermek için harekete geçebilir, bir araya gelebilirler…

Daha da geç olmadan gelin bu kapitalist barbarlığı hep birlikte tarihin çöp sepetine atalım!..

Başka çaremiz, çıkışımız, çözüm yolumuz yok çünkü!..

https://www.evrensel.net/yazi/93215/uzun-yagmurlardan-sonra

 

18 Haziran 2023 Pazar

Akbelen: Ölüme karşı yaşamın direnişi!..(Pazar yazısı)

 

18 Haziran 2023 04:18




YK Enerji kömür madeni | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel



Özer Akdemir

Tüm yazıları

Aracımız iki yıldır devam eden çadır nöbeti alanından ayrılıp Akbelen Ormanı’nın içine doğru giden toprak bir yola saptı. Eğimli yoldan aşağıya doğru inerken iki gündür yağan yağmurlarla iyice bozulan yolda fırtınaya tutulmuş tekne gibi bir o yana bir bu yana sallanıyorduk. Bereket altı yüksek bir araçtı da yol üstünde ki yumruk büyüklüğünde, bazıları daha iri kayalara takılmadan geçmek çok da zor olmadı.

Konuştuğunda epey aşina olduğum ve sevdiğim İç Anadolu şivesinin tüm renklerini yansıtan İbrahim Oğuz bize hem Akbelen Ormanı hem nöbetle ilgili bilgiler veriyordu. Oğuz, aslında Karamanlıydı ve Karaman Çevre Platformu üyesiydi. Akbelen’deki direniş başlayınca buraya gelmiş, uzun zamandır da buralarda direnişin ve çadır nöbetinin aktif bir üyesi olarak bize ev sahipliği yapıyordu.

Sık ağaçlı bir ormandı Akbelen. İki yıl kadar önce, köylülere göre maden şirketi tarafından çıkarılan yangının haberini yapmak için gittiğimiz Çine Madran Dağı ormanlarına çok benziyordu. Sarmaşıkların, orman güllerine, kozalak diplerinden fışkıran böğürtlenlerin petunyalara, domuz çukurlarının tilki deliklerine karıştığı, tüm hayvan, bitki ve ağaçların yaşamı bölüştüğü bir ormandı.

Yaklaşık 10 dakikalık sarsıntılı bir yolculuktan sonra aracımızı yolun kıyısına yanaştırıp, patika bir yoldan ormanın için daldık. Bir kişinin ancak sığabildiği dar patikada, yolumuzu kesen iğne yapraklı çam dallarını elimizle kaldırıp yürüyerek ormana girdiğimizden bu yana duyduğumuz büyük uğultunun kaynağına doğru ilerledik. Uğultu gittikçe arttı ve bir süre sonra araçların, iş makinelerinin sesi iyice belirginleşti.

İbrahim Oğuz patikada yürürken bir yandan da ağaçların arasından belli belirsiz kesitlerini gördüğümüz kömür ocağını anlatıyordu:

“Gece gündüz kazıyorlar toprağı. Gelip Akbelen’in kıyısında durdular. Nöbet nedeniyle ileriye gidemiyorlar. Bu ağaçların altındaki kömürü alabilmek için her yolu deniyorlar. Tabii bunun için ormanın bütün ağaçlarının kesilmesi gerekiyor.”

Patika yolun kıyısına uzunlamasına yatmış olan insan başı kalınlığında, 10-15 metrelik bir çamı işaret ederek; “Tam orman yangınlarının olduğu günlerde, şirket fırsat bu fırsat diyerek yangınla mücadele için Denizli’den gelen gönüllülerin eline testere vererek ağaçları kestirdi. Yangına müdahale ettiklerini sanan bu gönüllüler biz müdahale edip kesimi durdurana kadar 115 ağacımızı ormanın içine boylu boyunca yatırdılar” dedi.

Bir süre sonra ormanın kıyısına geldik. Ormanın bitiminde, uçurum gibi dik bir yamacın karşısı kömür ocağı idi. Bulunduğumuz yerden 40-50 metre daha aşağı görünen ocağı size nasıl anlatacağımı bilemiyorum! Oysa, yirmi küsur yıllık çevre muhabirliğim sürecinde, İkizköyüllerin de “cehennem çukuru” olarak tanımladıkları onlarca maden çukuruna, madencilerin deyimiyle açık ocağa denk gelmiştim.

*

Kıbrıs Lefke’de bu maden çukurlarının bulunduğu alanda gezmiş, üzerine siyanür püskürtülen acı badem kokulu liç alanlarının üzerinde gezmiş, Balıkesir Balya’da yüz yıl önce yapılan madencilikten kalan üzerinde ot bitmeyen yüzeyde, kimyasal kokusuna karşı burnumun direkleri sızlayarak dolaşmıştım. Uşak Eşme’de altın madeninin adım adım köyleri yutuşunu, daha madenin ilk kepçe darbesini vurduğu günden başlayarak takip etmiştim. Ovacık köyünü tamamen yutan madenin, Bekişli, Söğütlü, Ahmetler köylerine doğru genişlemesini, bu köylerin meralarının, 10-15 yıllık taze çam ağaçlarının yerle yeksan oluşunu ve köylülerin daha fazla direnemeyip arazilerini madene satışının tanıklığını yapmıştım.

Madran Dağı’ndaki maden yaralarını da iyi biliyordum. Kuşçamı köylülerinin köylerini terk ederken döktükleri göz yaşlarını ve atalarının yüzlerce yıllık anılarının dolaştığı sokakların, evlerin, çeşmenin, caminin, okulun kuvars cevherine ulaşmak için değersiz birer taş parçası gibi savrulup atılmasının hikayelerini dinlemiştim.

Yatağan’da, Lagina Antik Kenti’ne pişkince sokulan kömür ocağının, antik kentin çeperindeki zeytinlikleri, içinde hâlâ serin suların olduğu sarnıçları, kentin dış duvarlarını ve hatta çocuk mezarlarını bile sırnaşık bir umarsızlıkla yutup yoluna devam edişini görmüştüm.

Ancak Akbelen Ormanı’nın kıyısından gördüğüm manzara bunların hiçbirine benzemiyordu. Bana, yirmi küsur yıldır doğa kıyımı diye gördüğüm her şeyi unutup, doğa kıyımına başka bir tanım getirmem gerektiğini söylüyordu gördüğüm manzara. Bugüne kadar “En kötüsü budur” diye yüzümü buruşturarak izlediğim ne kadar yıkım görüntüsü varsa sanki bir anda anlamsız hale gelmişti.

Aşağıda, onlarca araç, kamyon, kepçe ve adını bilmediğim iş makinesi vızır vızır çalışıyordu. Makinelerin çalıştığı her yerden kesif bir toz kalkıyor, toz bütünleşerek aşağıdaki maden çukurunu pis ve yapışkan bir pus içinde bırakıyordu. Kepçeler yerin tabanını kazıyorlar, çıkardıkları kömürü yanlarında bekleyen kamyonlara yüklüyorlar, kamyonlar inil inil, arkalarında yağlı kömür tozu çıkararak ocağın içinden termik santrale doğru yol alıyorlardı. En korkuncu da neydi biliyor musunuz? Önümüzde sadece birkaç yüz metresini görebildiğimiz bu manzara Ören’e doğru tam 16 kilometre boyunca uzayıp gidiyordu! Ölüm gelip Akbelen’in yamacına dayanmıştı...

**

İkizköy’de direnişin öncü kadınlarından Nejla Işık’ın evinin bahçesinde yapılan Ekoloji Birliği toplantısında konuştuğum İkizköylü Aytaç Yakar, “Akbelen’i geçerlerse sırada 8 köy var yutacakları” dedi. Akbelen Ormanı’nı İkizköylüler koruyor. Ormanı korurlarsa çocuklarının geleceğinin korunacağının bilinciyle direniyorlar...

 https://www.evrensel.net/yazi/93176/akbelen-olume-karsi-yasamin-direnisi

15 Haziran 2023 Perşembe

Çevre direnişleri Akbelen'de buluştu (ÇEPEÇEVRE YAŞAM)

 🌳 Çevre direnişleri Akbelen'de buluştu




🟢 Ekoloji Birliği, yıllık toplantısını Akbelen Ormanı'nı korumak için direnen Milas İkizköy'de gerçekleştirdi 🕘 Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu #ÇepeçevreYaşam 21.00'de Evrensel'de

11 Haziran 2023 Pazar

"Diyelim ki biz öldük siz kaldınız!" (Pazar yazısı)

 

11 Haziran 2023 04:20




Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


 Özer Akdemir


Tüm yazıları

Birleşmiş Milletlerin 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen Çevre Konferansında aldığı kararla 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü ilan etmesinin üzerinden 51 yıl geçti. Çevre sorunları hakkında farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilen Dünya Çevre Günü, ülkemizde uzun zamandır “Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası” olarak çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştiriliyor. İlan edildiği günden bu yana kutlanacak bir gün olmadığının yanı sıra farkındalık yaratmaya dönük çeşitli etkinliklerin de beklenen yararı sağlamadığı ortada.

TİMSAH GÖZYAŞLARI!

Hemen tüm çevresel sorunların kaynaklığını yapan kapitalist sistem yok oluşa sürüklediği dünya üzerindeki yaşamla ilgili bir öz eleştiri yaptı mı bu çevre günlerinde? Hayır! Sadece sızlandı! Sadece sorunun öznesine hiç değinmeden (Yani kaynağını-kendisini gizleyerek)“-malı, -meli” türünden anlamsız mesajlar verdi. Yeri geldi hepimizden çok üzüldüğüne dair timsah gözyaşları döktü. En yetkili ağzından özellikle iklim krizine karşı her yıl gerçekleştirilen COP toplantıları sonrası “Umduğumuz sonuç çıkmadı, üzgünüz” açıklamaları yaptırdı. Bu toplantılarda, tespitlerden sonra (Ki çoğu bilimsel verilerle ortaya konan felaket senaryoları idi) temennilere geçildi ve toplantılar bitirildi. Isınmanın 1.5 derecede tutulması hedefi işte bu nedenle hep arttırıldı. Şimdilerde 2-2.5 derece sözleri edilmeye başlandı.

ISINMA DEVAM EDERSE NE OLACAK?

Hükümetler arası iklim değişikliği panelinin (IPCC) raporuna göre dünyada 1 santigrat derecelik küresel ısınma daha fazla aşırı hava olayları, yükselen deniz seviyeleri ve arktik deniz buzlarının erimesi olarak bize döndü. 1.5 derecelik bir küresel ısınmada deniz yükselecek ama mesela bu 2 dereceye çıkarsa 2100 yılında küresel deniz seviyeleri 10 cm daha yüksek olacak. 1.5 derecelik bir küresel ısınmada mercan resifleri yüzde 70-90 kadar azalacakken, 2 derecede ise mercan resifi kalmayacak! Mercan resifleri okyanusların sağlığı için kritik önemdeler. Okyanus tabanında yüzde 0.1’den daha az yer kaplamalarına rağmen mercan resifi ekosistemleri, bilinen deniz türlerinin en az yüzde 25’i için habitat sağlıyorlar. Yani mercan resifleri yok olursa okyanuslar hastalanır. Okyanuslar hasta olursa bunun etkisini hepimiz mutlaka hissederiz…


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

FELAKETİMİZ BİLE PARA ONLAR İÇİN

Durum tam da bu nedenlerle her geçen gün daha da kötüye gidiyor ne yazık ki! Sorunun kaynağı olan kapitalistler bunun farkındalar ancak Vandalca, insafsızca ve şimdiye kadar olduğu gibi ahlaksızca hiçbir şey yapmamayı tercih ediyorlar. Hatta felaketleri nasıl paraya çevirebiliriz derdine düştüler. “Kömürden, fosilden çıkalım ama ‘yenilenebilir-temiz’ ambalajında yeni enerji kaynakları (Doğayı ve emeği sömürü alanları okuyun lütfen) yaratalım. Yeni teknolojileri pazarlayalım. Bu teknolojiler de doğa yıkımına neden oluyormuş, iklim krizini durdurmak bir yana daha da arttıracak etkiler doğuruyormuş hiç de umursamayalım” kafasındalar.

Öte yandan dünya üzerinde insanlığın uyguladığı bu acımasız düzen sadece kendi türünü değil tüm dünya üzerindeki yaşamı yok ediyor. Dünyadaki canlı nüfusunun sadece 0.01’ini oluşturan 7.6 milyar insan var olduğu günden bu yana gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83’ünün, bitkilerin ise yarısının yok olmasına yol açmış durumda!

ÖLÜMÜN SINIFSALLIĞI

Her şey kötüye gidiyor dedik ya bir iki somut rakamla bunu vurgulamaya çalışayım;

BM’nin Dünya Çevre Günü’nü ilan ettiği 1972 yılında dünyadaki her 10 kişiden 1’i hava kirliliğinden etkilenirken, bugün 10 kişiden 9’u kirli hava solumak zorunda!

DSÖ’nün 2019 verilerine göre; nüfusun yüzde 99’u hava kalitesinin kötü olduğu yerlerde yaşıyor.

İç ve dış ortam hava kirliliğine bağlı erken ölüm yılda 6.7 milyon.

Sadece dış ortam hava kirliliğine bağlı erken ölüm yılda 4.2 milyon.

Ölümlerin yüzde 89’u düşük ve orta gelirli ülkelerde.

Yukarıdaki verileri Türk Toraks Derneğinin bu yıl 26’cısını yaptığı yıllık kongresinde, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Göğüs Hastalıkları A.D. Öğretim Üyesi Feride Marım’ın “ekolojik sorunlar ve akciğer kanseri” sunumundan aldım. Bu yılki “Çevre ve İklim Sorunları Savunuculuk Ödülü”nü bize layık görmüşler ve ödülü almak için gittiğim Antalya Belek’teki kongrede izleme şansı bulduğum birkaç sunumdan birisiydi Marım’ın sunumu.

Kongrede izlediğim bir diğer sunum olan Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıklarından Dr. Sibel Naycı’nın “ekolojik sorunlar ve hava yolu hastalıkları” sunumundan da iki çarpıcı not paylaşayım;

Yeni doğan bir bebek hava kirliliği nedeniyle eksi 20 ayla yaşama başlıyor.

Hava kirliliği kaynaklı akciğer kanserinde hastalar diğer kanser türlerine göre ortalama 5 ay erken ölüyor.

Dr. Marım’ın ve Dr. Naycı’nın sunumundaki tabloyu okuyabiliyor musunuz? Ölenler hep biziz, yani dünyanın emeği ile geçinenleri, yoksulları… Azrail de bir kapitalistmiş! Bizim sınıfın düşmanı o da!

DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUMUZA 20 AY BORÇLUYUZ!

Türkiye 2019 verilerine göre akciğer kanserinden 44 bin ölüm gerçekleşti. 100 bin ölümden 53’ü akciğer kanseri kaynaklı. Geçtiğimiz yıl ben de babamı akciğer kanserinden kaybettim. 5 yıl direnebildi!..

Doğmamış çocuğumuzun ömründen çalıyor kapitalistler! Bebeklerimizin 20 ayını doğmadan yiyorlar!... Canımızı, canlarımızı alıyorlar hiç gözlerini kırpmadan! “Dur” diyemezsek daha çok canımızı yakacaklar!..

Bizim canlarımızı acıtmak, doğamızı yıkmak, ormanlarımızı yakmak onları da mutlu kılmayacak elbette! Şair Derya Cesur’un zaman zaman Nâzım Hikmet’e atfedilen şiirinin bir bölümüyle bitirelim yazımızı. Şiir, söz imbiğinin en damıtılmışı, en büyülüsü değil mi ne de olsa…

DİLEYELİM Kİ BİZ ÖLDÜK

“Diyelim ki
biz öldük, siz kaldınız.
Diyelim ki kurudu ormanlar,
nehirler, yuvalarında kuşlar.
Diyelim ki
ateş olup küller üfürdünüz memlekete.
Baktınız,
kalmamış yakacak tek bir ağaç,
sönmeyen ocak, akacak tek damla gözyaşı.
Sonra?

Geçip ortasına ölümün
düğün mü kuracaksınız?
Diyelim ki kurdunuz,
külden ağaçlar, uçmayan kuşlar,
ağıtlar, bu ziftli yaslar sarmışken toprağı
mutlu mu olacaksınız?

Bize nasip bunca kalp ağrısından
size tatlı huzurlar kalır mı dersiniz?
Yazık!”
 

 https://www.evrensel.net/yazi/93142/diyelim-ki-biz-olduk-siz-kaldiniz

 

9 Haziran 2023 Cuma

Latmos Dağı çığlık atıyor!

 

9 Haziran 2023 04:41



Binlerce yıllık kaya resimlerinin ve on binlerce zeytinin bulunduğu Beşparmak (Latmos) dağında bir madene daha ÇED olumlu kararı verildi.


Fotoğraf: EKODOSD


Özer AKDEMİR
İzmir

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Danıştay’ın iptal kararını görmezden gelerek, Aydın’a bağlı Söke İlçesi Yeşilköy Mahallesinde yapılması planlanan Feldspat, Kuvars madenine ÇED Olumlu kararı verdi. Antik çağda adı Latmos olan Beşparmak Dağındaki maden işletmeleri doğa, tarım ve hayvancılığın yanı sıra 8.500 yıllık kaya resimlerini de yok ediyor.

NEOLİTİK DÖNEMDEN KALAN 8.500 YILLIK KAYA RESİMLERİ VAR

Gnays kayalarıyla dünyanın ender jeolojik oluşumlarına ev sahipliği yapan Latmos’ta ekonomik değeri son derece yüksek fıstık çamları ve zeytincilik yöre halkının en önemli geçim kaynakları. Bunların yanı sıra nesli tükendiği sanılan ancak geçtiğimiz yıllarda görüntülen Anadolu Kaplanının son görüldüğü yerlerden birisi olan Latmos, aynı zamanda ilk çağda yörede yaşamış insanlar tarafından yapılan ve 8500 yıl öncesine tarihlenen kaya resimlerinin de bulunduğu bir yer. Latmos dağında onlarca maden ruhsat alanında birçok maden işletmesi dağı un ufak ederek kuvars ve feldspat madenciliği yapıyorlar. 8.500 yıl önce yörede yapılan kaya resimlerinden birinin daha keşfedildiği hafta Latmos’da bir maden işletmesine de ÇED olumlu kararı çıktı. Danıştay tarafından iptal edilen madene yargı kararı hiçe sayılarak yeniden ÇED olumlu belgesi verildi.

DANIŞTAYIN İPTAL KARARI DA BİR İŞE YARAMADI!

Alanın Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planında orman sayılan alanlar ve tarım alanlarında kaldığı, madende yapılacak patlatmaların yörede yapılan zeytinciliğe zarar vereceği gibi gerekçelerle yöre halkının açtığı davada bilirkişi raporlarında, madenin kapasite artışının birçok sakıncası olacağını belirtilmişti. Aydın 2. İdare Mahkemesi, bilirkişi raporuna dayanarak ÇED olumlu kararını iptal etmişti ve Danıştay kararı onamıştı.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Danıştay’ın bu onama kararından 2 yıl sonra, aynı ruhsat alanı, aynı coğrafi ve doğal koşullar, aynı risklere rağmen madene yeniden ‘ÇED Olumlu’ kararı verdi. ÇED Genel Müdürlüğü sitesinde yayınlanan duyuruda bakanlığa sunulan projenin İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) tarafından incelendiği ve ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararı verildiği dile getirildi.

TARİHİ KAYA RESMİ KEŞFEDİLİRKEN BİR MADENE DAHA İZİN VERİLDİ

Bakanlığın maden şirketini gözeterek verdiği bu kararın çıktığı hafta Latmos’da bir kaya resmi daha keşfedildi. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) tarafından yapılan açıklamada yeni tespit edilen resmin bir kadın figürü olduğu belirtildi. Dernek kaya resminin tescil edilmesi ve korunmaya alınması için Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne müracaat edildiğini söyledi. Yörede yapılan madencilik faaliyetlerine de vurgu yapılan açıklamada “Neolitik Çağ’dan Osmanlı Dönemi’ne kadar yaşam izleriyle dolu bir açık hava müzesi niteliğinde olan Latmos Dağları adeta çığlık atıyor. Latmos Dağları’nın çığlık atmasının nedeni; binlerce yıl bu dağlarda yaşayan insanların vermediği zararı, günümüz insanının vermesidir. Dağın olağanüstü güzellikteki doğal peyzajı, maden ocakları tarafından herkesin gözü önünde geri dönülmez bir biçimde tahrip edilmektedir. İleride ülkemiz turizmi için büyük değer taşıyacak bir doğa ve kültür hazinesi yavaş yavaş yok olmaktadır.” İfadelerine yer verildi.

 https://www.evrensel.net/haber/493514/latmos-dagi-ciglik-atiyor

8 Haziran 2023 Perşembe

Anlatılan senin hikayendir: EVRENSEL

 


SADECE İNSANLARIN DEĞİL, TÜM CANLARIN GAZETESİ

Özer Akdemir

Sadece insanların değil, doğada yaşayan tüm canların gazetesidir Evrensel. Dünya üzerindeki tüm canlıların yaşam hakkını gözeten, türcülüğü ve insan merkezci bir bakışı reddederek habercilik yapan, bu nedenle de Seyfe Gölü kuruduğu için yavrusunu gerisin geri dağa götüren turnaların, Tuz Gölü’nde ölen flamingo yavrularının da sesi oldu gazetemiz.

İris Gölü bu sefer de GES tehdidi altında

 

08 Haziran 2023 12:43


Daha önce yazlık konut için suları boşaltılarak kurutulmak istenen Karaburun Yarımadasının tek sulak alanı İris Gölü şimdi de çevresine yapılan Güneş Enerji Santrali (GES) tehdidi altında.


Fotoğraf: Karaburun Yerel Fok Komitesi


Özer AKDEMİR
İZMİR

Karaburun Yarımadasının tek sulak alanı olan İris Gölü’nün başı dertten kurtulmuyor. Daha önce yazlık konut yapılması için suları boşaltılarak kurutulmak istenen göl şimdi de çevresine yapılan Güneş Enerji Santrali (GES) projeleri nedeniyle tehdit altında. Karaburun Yerel Fok Komitesi ÇED süreci başlayan GES projesinin bölgenin önemli doğa alanı olma özelliğine ciddi zararlar verebileceği ve geri dönüşümü olanaksız tahribatlara neden olabileceği uyarısında bulundu.

KANAL AÇILARAK GÖL SULARI BOŞALTILMAK İSTENMİŞTİ

Karaburun’un tek sulak alanı olmasına ve koruma altında bulunmasına rağmen 1970’li yıllarda kadastro geçirilerek parsellenen İris Gölü’nde bir süre sonra suların kurutularak yazlık yapılması gündeme gelmişti. Bu nedenle göl sularının boşaltılması için açılan kanallara itiraz eden ve konuyu yargıya taşıyan Karaburunluların mücadelesi sonuç vermiş, açılan kanallar kapatılmıştı. Bir süre sonra su tutmaya başlayan gölde ki biyo-çeşitliliğin ve kuş türlerinin kısa zamanda çoğalması yörede yaşayan yurttaşları sevindirmişti.

KARABURUN YEREL FOK KOMİTESİNDEN DEĞERLENDİRME RAPORU

Geçtiğimiz ay içerisinde Karaburun İlçesi Küçükbahçe Mahallesinde 30 bin metre karelik bir alanda Teknika Plast. San. ve Tic. A. Ş. tarafından başlatılan GES projesi ÇED süreci İris Gölü ile ilgili endişeleri yeniden canlandırdı. Karaburun Yerel Fok Komitesi GES Projesi ÇED raporuna ilişkin Yarımadada çalışmalar yürüten farklı disiplinlerden uzmanların görüşlerini alınarak bir değerlendirme raporu hazırladı. İlgili birimlere sunulan değerlendirme raporunda projenin Özel Çevre Koruma Bölgesi  (ÖÇKB) olan Yarımada’nın korunması gereken yerel ekonomisine, kültürüne ve doğasına hiçbir katkıda bulunmayacağı gibi bu durum koruma vizyonuna da/tamamen ters düştüğünü de dile getirildi.

İRİS GÖLÜ NASIL KORUNACAK?


Fotoğraf: Karaburun Yerel Fok Komitesi

Proje alanının Karaburun Özel Çevre Koruma Bölgesi’nin tek sulak alanı olan bölgedeki kuş türlerinin üreme ve konaklama noktası olan İris Gölü’ne yaklaşık 600 m mesafe olduğuna dikkat çekilen raporda, projenin birinci derece doğal sit alanına bitişik olduğu belirtiliyor. İris Gölü ve çevresine ilişkin koruma ilkelerinin belirlenmediğinin altı çizilen raporda, alandaki önemli flora ve fauna varlığının detaylıca ortaya konulmadığı gibi kümülatif etki analizine ilişkin çalışmaların da yapılmadığı ifade ediliyor. Yörenin ÖÇKB ilanından sonra tüm itirazlara rağmen kurulumuna onay verilen Karaburun GES projesinin yeni yapılmak istenen proje alanına bitişik aynı imar planı kapsamında olduğuna vurgu yapılan değerlendirmede bu projenin de Birinci Derece Sit alanı içinde yer alan İris Gölü’ne ve Karareis barajının drenaj kanalına bitişik olduğu belirtiliyor.

GES’LER ÇEVRESİNİ NASIL ETKİLİYOR?


Fotoğraf: Karaburun Yerel Fok Komitesi

GES’lerin ekosistem ve biyolojik çeşitliliğe en önemli etkisinin kapladıkları geniş alanla ilişkili olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede, şu görüşlere yer veriliyor; “Büyük alanlar kaplayan bu santraller, çevrelerinde yoğun bir ışık yansıması yaratmakta ve ısıl dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Güneş enerji santrallerinin yakınında yapılan ölçümlerde yoğun yansıma ve ısıl dengenin değişiminden olumsuz etkilenen kuşların, böceklerin öldüğü ve kuşların göç hareketlerini de olumsuz etkilediği tespit edilmiştir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde, güneş enerji santrallerinin yer seçiminde “çevresel etkiler” ön plana çıkmaktadır. Çevresel açıdan korunması öncelikli alanlara güneş enerji santrali kurmak bir yana bu hassas bölgelerin etki alanı içinde veya yakınında yer seçimi yapılmasından kaçınılması büyük önem taşımaktadır”.

“ÇED SÜRECİ İPTAL EDİLSİN”

ÇED süreci başlatılan GES projesinin, Karaburun-Ildırı Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları içerisinde, birinci derece doğal sit alanı ve sulak alan gibi hassas alanların yakınında olduğuna vurgu yapan Komite, proje alanı etrafında uluslararası anlaşmalarla korunan türler bulunmasının projenin yer seçiminin uygun olmadığını gösterdiği görüşünü dile getirdi. Karaburun Fok Komitesi tarafından açıklanan uzman görüşünde şöyle deniliyor; “Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Önemli Doğa Alanı statüsünde olan Karaburun Yarımadasının yüzde 89’unu kapsayacak şekilde 7 RES proje sahası bulunmakta iken ikincil bir enerji sisteminin kurulması sonrasında gerek insan sağlığı gerekse doğal çevre, özellikle sulak alan ve kuş popülasyonu için geri dönüşümsüz bir yıkıma sebebiyet vermeyeceğini varsaymak, oldukça saf bir iyimserliktir. Bu nedenle GES projesinin kurulumu şu an ve gelecek için yüksek bir endişe sebebi ve meydana gelecek çevresel yıkımın sadece zaman olarak belirsizliğinden ibarettir”. Komite GES Projesi ÇED sürecinin iptal edilmesini talep etti.

 https://www.evrensel.net/haber/491912/iris-golu-bu-sefer-de-ges-tehdidi-altinda


6 Haziran 2023 Salı

Salda’yı tehdit eden madende bilirkişi keşfi

 

06 Haziran 2023 18:13


Salda Gölü'nü besleyen derelerin yakınındaki krom madenine karşı açılan davada bilirkişi keşfi geçtiğimiz günlerde yapıldı. Salda Gölü Koruma Derneği, madenin Salda'yı susuz bırakabileceğini belirtti



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR

Dünyanın ilk oksijen üreten canlılarının ev sahibi, su ekosistemi ve ender jeolojik oluşumları, turkuaz suları, bembeyaz kumsalları ile dünyanın ve ülkemizin önemli doğal varlıklarından biri olan Salda Gölü, bu özelliklerini tehdit eden madencilik faaliyeti ile gündemde. Gölü besleyen derelerin geldiği Eşeler Yaylası’nda işletilmek isten krom madeni Salda’nın eşsiz dokusunu bozma riski taşıyor. Madene karşı Karamanlı Belediyesi ve 13 yurttaş tarafından açılan davanın bilirkişi keşfi geçtiğimiz günlerde yapıldı.

KROM MADENİ DÖRT İLÇENİN SUYUNU KİRLETECEK

Salda Gölü Koruma Derneği, keşifle ilgili yaptığı açıklamada, gölün krom madeni nedeniyle kuruma tehdidi altında olduğunu dile getirdi. Patlatmalı yer altı ocağı yöntemi ile yapılmak istenen madenciliğin su yataklarının yerlerini değiştirmesinin söz konusu olabileceğinin belirtildiği açıklamada, “Krom madeni yıkama tesisleri büyük miktarlarda su kullanacak! Krom madeni 4 ilçenin içme ve sulama suyunu kirletecek ve zehirleyecek! Bölgedeki krom madenlerinin Salda Gölü’nü ve diğer su kaynaklarını tehlikeli şekilde kirlettiği ve bu kirliliğin insan sağlığını çok olumsuz şekilde etkilediği Toprak İlmi ve Ekoloji Profesörü Doğan Kantarcı tarafından hazırlanan bir rapor ile detaylı şekilde ortaya koyuldu” ifadelerine yer verildi.

‘YENİ MADENLERE KESİNLİKLE İZİN VERİLMEMELİ’

Prof. Dr. Doğan Kantarcı’nın 2020 yılında yazdığı “Salda üzerine ekolojik bir değerlendirme” başlıklı raporunda gölü besleyen derelerin yakınında yapılacak krom madenciliği ile ilgili şu tespitlere yer veriliyor; “Göl havzasındaki krom madeni açık işletmelerinin artıkları ile atıklar da Değirmendere Barajına taşınmış, baraj sularını kirletmiştir. Barajdan tarım alanlarını sulayan çiftçiler şikayetçidirler. Krom madenleri terk edilmiştir. Ancak dere vadisine yığılmış atık materyal baraja taşınmaktadır. Baraj dolduğunda fazla su dereye salınmakta ve kirli su Salda Gölü’ne ulaşmaktadır. Krom açık ocak işletmeleri orman alanındadır. Bu gevşek materyaller açılan çukurlara doldurulmalı, kazık ve dal çitler ile sabitlenip, ağaçlandırılıp veya bazı çalı türleri ile tozlaşmaları ve taşınmaları önlenmelidir. Havzada başka bir maden işletmesine de kesinlikle izin verilmemelidir.”

 https://www.evrensel.net/haber/491759/saldayi-tehdit-eden-madende-bilirkisi-kesfi

5 Haziran 2023 Pazartesi

Akbelen Ormanı’nda nöbet tutan köylülere gece baskını

 

05 Haziran 2023 12:53


Akbelen Ormanı'nda yapılmak istenen kömür madenine karşı 2 yıldır direnen köylülerin direniş alanına gelen jandarma ve orman müdürlüğü çalışanları, konteynırlar hakkında tutanak tutmak istedi.



Fotoğraf: MA


Özer AKDEMİR

Dünya Çevre Haftası’nda termik santrale kömür ocağı yapılması için yok edilmek istenen Akbelen Ormanı’nda devam eden nöbete, gece yarısı Milas Orman İşletme Müdürlüğü ve jandarma ekipleri gitti. Köylülerin Avukatı İsmail Hakkı Atal, gece yarısı Orman Müdürlüğü ekiplerinin ve jandarmanın nöbet alanına baskın provası yapıp tutanak tuttuklarını söyleyerek, “Gözünüz Akbelen’de, kulağınız bizde olsun” çağrısında bulundu.

"TOPRAKLARIMIZI TERK ETMEK ZORUNDA KALDIK"

Önceki gün Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Akbelen Ormanı direniş alanında yapılan basın açıklamasında kömür madenciliğinin iklim değişikliği ve çevre üzerindeki etkileri dile getirilerek, Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif tarafından başlatılan “2030’da kömürsüz Türkiye” kampanyasına destek verilmişti. Birçok çevre-ekoloji örgütünün yanı sıra siyasi parti temsilcisinin de katıldığı basın açıklamasında, kömür madenciliği ve kömürlü termik santralleri nedeniyle topraklarını kaybettiklerini; evlerini, atalarının yurtlarını terk etmek durumunda kaldıklarını dile getirmişlerdi.

ZEYTİNLİKLERE 50 METRE UZAKLIKTA ÇALIŞIYORLAR

Bu basın açıklamasının olduğu gece nöbet alanına jandarma ve Milas Orman İşletme Müdürlüğü ekipleri geldi. Bu durumla ilgili bilgi veren köylülerin Avukatı İsmail Hakkı Atal, önceki günkü basın açıklamasının ardından maden sahasına indiklerini aktararak, “Zeytin Kanunu’na göre 3 kilometreden daha fazla yaklaşması ve kömür tozu çıkarması yasak olan 5’li çeteden LİMAK’ın fütursuzca zeytinliklerin 50 metre yanında kömür çıkarmaya devam ettiğini, kanunu ihlal ettiğini tanıklarımızla ve kamera kayıtlarıyla savcılığa şikayet etmek üzere belgeledik. Aynı gece saat 24’te alanda 10 nöbetçi kalınca ormancılar, jandarma eşliğinde Akbelen’e gelerek parsel sorgulama ve 2 senedir özel şahıs arazisinde olan konteynerimize tutanak tuttular. Bize gözdağı vermeye çalıştılar. Bugün Türkiye’de eşkıya şirketler halkın yaşam alanlarını gasbederken, siyasi iktidara bağlı-bağımlı olan hakimler ve savcılar, orman müdürlüğü, eşkıya şirketlere yasaları uygulatamıyorlar ve Anayasa’nın 10. maddesi ihlal edilerek anayasal suç işleniyor” dedi.

"DİRENİŞİMİZ MEŞRU VE ANAYASAL HAKTIR"

Anayasa’nın “Hiçbir kişiye, zümreye imtiyaz tanınamaz ve kanunlar herkese eşit uygulanır” yazan 10. maddesine vurgu yapan Atal, “Bugün Türkiye’de kanunlar bir zümreye (maden-termik-nükleer sermayesine) ve özellikle de 5’li çeteye uygulanmıyor. Savcılar ve hakimler, ormancılar halkı eşkıya şirketlerden değil, eşkıya şirketleri halktan koruyorlar. Bu bağlamda Anayasa’nın 3, 10, 17, 56, 169 maddelerinden aldığımız hak ve yetkiyle Akbelen Ormanı’na yapılacak kanunsuz müdahaleye karşı gerçekleşecek direnişimiz haklı, meşru ve anayasaldır” dedi.

" TÜM TÜRKİYE’DEN DESTEK BEKLİYORUZ"

Akbelen Ormanı’nı sonuna kadar koruyabilmek için direnme kararlılığının ve iradenin sürdüğünü belirten Atal, “Akbelen Ormanı’na yapılabilecek hukuksuz ve gayrimeşru müdahaleye karşı tüm Türkiye’den destek bekliyoruz. Gözünüz Akbelen’de, kulağınız bizde olsun! Halkın anayasal, meşru ve haklı direnişi ve bu direnişi kamuya duyuracak bağımsız medya elimizdeki tek güçtür” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/491617/akbelen-ormaninda-nobet-tutan-koylulere-gece-baskini

Artı tv günün içinden

 



5 Haziran Dünya Çevre Günü: Sermaye için günah çıkarma değil halk için mücadele günü!

 05 Haziran 2023 04:30



5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz ile Türkiye'deki çevre olabileceğini düşünüyor musunuz?

14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde ülkemizde yapılan seçimlerde iktidar değişmedi, Gerici blok iktidarı süresince sermayenin bitmez tükenmez ihtiyaçlarını karşılamaya devam edecektir. Bu durumdan elbette en çok Ekolojik yaşam alanları etkilenecek, yıkımın boyutları artacaktır. İnşaat, Maden, Enerji, Havalimanı, gibi birçok yıkım projeleri ile geri dönüşü olmayan tahribatlar meydana gelecek, Ekolojik alanlar yok edilerek, insan ve diğer canlılara yaşam alanları sınırlandırılacaktır. Önümüzdeki günlerde İktidarın çevre politikalarının dahada yıkım anlayışı ile devam edeceği, yarım kalan veya henüz başlamamış projelere hızlıca başlayarak krizinden çıkmaya çalışacak, krizin bedelini emekçilere ve ekolojik yaşam alanlarına yükleyecektir.

RANT ODAKLI MEGA PROJELERE DEVAM EDECEKLER

“Çılgın projeler” denilen "Kanal İstanbul" ve Çeşme Turizm Projesi" gibi projelerde de yeni gelişmeler var. İktidar seçimlerin ardından bunlar için düğmeye basacak mı ve bunların sonuçları ne olacak?

Bu projeler; İktidarın var olma projeleri olarak hep gündemdeydi ve hiçbir zaman raflardan inmedi. Özellikle” Kanal İstanbul “olarak bilinen “Su Yolu” projesi çevresindeki hızlı yapılaşma devam etmektedir. İnşaat maliyetlerinin belirsizliği nedeni ile Kanal İstanbul çevresinde planlanan konut ve diğer inşaat yapım ihalelerine katılım sağlanamadığı için süreç uzamıştı. Ancak iktidar ve sermaye ne olursa olsun varlığını sürdürmek için “Mega Projeler “olarak bilinen Rant projelerine devam edecektir.

https://www.evrensel.net/haber/491577/5-haziran-dunya-cevre-gunu-sermaye-icin-gunah-cikarma-degil-halk-icin-mucadele-gunu

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...