31 Ocak 2014 Cuma

NKP, Manisa için meclisi göreve çağırdı



Özer AKDEMİR
İzmir Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Manisa Köprübaşı'daki eski uranyum madeni kaynaklı radyoaktif kirlilikle ilgili yazılı basın açıklaması yaptı. Yörede izin verilen limitlerin 140 kat radyasyonun tespit edildiğini belirten NKP, Manisa Köprübaşının yanı sıra, Gediz Havzasının ve tüm Ege Bölgesinin tehdit altında olduğunu belirterek, meclisi göreve çağırdı.

YAPILAN VAHŞİ MADENCİLİK

Manisa-Köprübaşı ilçesi yakınlarında, MTA tarafından 1970-1982 yılları arasında işletilerek terk edilen uranyum maden ocaklarının, çevre yaşamını tehdit ettiğini belirten NKP, bölgede yapılan madenciliği vahşi madencilik olarak tanımladı.

İzin verilen sınırların 140 kat fazlası değerler ölçülen uranyum madeninden 300 metre uzaklıkta bulunan Kasar köylülerinin, o bölgede dolaştığını, yörede hayvanlarını otlatıp, maden ocağının da içerisinde bulunduğu dere yatağında açılmış kuyuların sularını kullandığını kaydeden NKP, "Söz konusu bu kuru dere, yağışlı mevsimlerde akışa geçerek, Köprübaşı ilçesinin mahallelerinden geçip sularını Gediz nehri üzerinde kurulu Demirköprü barajına boşaltmaktadır. Barajda tutulan balıklar ise yöre halkı tarafından tüketilmektedir" dedi. Uranyum ocaklarının üst seviyelerindeki serbest hale geçmiş uranyum artıkları ve kontamine olmuş tozların, uçuşarak havaya karıştığını, bu havanın da yöre insanları tarafından solunduğunu kaydeden NKP, buna karşın riskli olan sahaya girişin tehlikeli olduğunu belirten en ufak bir uyarı levhasının olmadığı gibi herhangi bir engelleyici önlemin de bulunmadığının altını çizdi. Bölgedeki bu olumsuzlukların yıllardır sürdüğüne bu nedenle de etkilerinin artarak yöre canlılarının sağlığını tehdit ettiğine dikkat çeken NKP, "Burada, olağanın üzerinde zihinsel ve bedensel engelli olduğu, kanserli hasta sayısının fazla olduğu söylenmektedir. Bu iddialar doğru mudur? Yörede sağlık taraması yapılmış mıdır? Yapılmış ise nasıl bir sonuç alınmıştır?" sorularını yöneltti.

TÜM EGE TEHLİKEDE!

Hızla, bir nükleer santral macerasına sürüklenmekte olan ülkemizde, radyasyon riskinin böylesine hafife alınmasının son derece kaygı verici olduğunun altını çizen NKP, şu görüşleri dile getirdi; "Vahşi maden işletmeciliğinin bir örneğini gördüğümüz Köprübaşı uranyum alanı, günümüzün çevre bilimleri, sağlık kriterleri, toprak, su yeraltı suyu ve hava kalitesi standartlarına göre insan, bitki, hayvan ve ekosistemin diğer bileşenleri için ölümcül tehlikeler içermektedir. Yörede, uranyumum yanı sıra çok daha kritik olan radyoaktif izotopların belirlenmesi gerekmekte; bölgedeki yüzeysel akışlar, doğrudan Demirköprü Barajı’na, dolayısıyla Gediz Nehri akışı doğrultusundaki yerleşimleri ve Ege Denizi’ni radyoaktif materyallerle kirletmektedir. Başta insan sağlığı olmak üzere, ekosistemin tüm unsurları açısından yörede bugüne kadar önlem almayanların sorumluluğunun tespit edilmesini istiyoruz. Bu sahalara giriş çıkışları zamanında engellemeyen, önlemleri almayanları tek tek açığa çıkarıp bugün bu büyük felaket haberinin önüne geçmek için Meclis’i göreve çağırıyoruz. Meclisimiz, yaşanmakta olan bu çevre felaketinin önüne acilen geçecek bir komisyon kurmalı, bilim insanlarının uyarıları dikkate alınmalı ve daha fazla zaman yitirmeden uranyum zehrine karşı önlem alınmalıdır." / İzmir

www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-31 12:04:48

Kuraklık ve seller kardeş

Kuraklık ve seller kardeş
İzmir’de Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Su Sempozyumu’nda küresel ısınmanın kıyı kentlerine etkileri tartışıldı.
Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri konusunda değişik görüşlerin ileri sürüldüğü bir günlük sempozyumda, siyasi iktidarların küresel ısınma olgusunu tüm olumsuzluklara “kılıf yapma” tutumunda olduğu ifade edildi.
Sempozyumda Yunanistan ve İtalya’dan da bilim insanları sunum yaptı. “İklim değişikliği senaryoları” başlıklı giriş oturumunun ardından, “İklim değişikliğinin olası etkileri”, “İklim değişikliğinde güncel konular” ve “İklim değişikliğine uyum” başlıkları altında üç farklı oturum gerçekleştirildi. İklim değişikliğinin olası etkileri konulu oturum da konuşan İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nüzhet Dalkafes, “Türkiye’nin birinci derdi iklim değil. Kötü yönetim ve kötü planlama” diye konuştu. Dalkafes, Kanalİstanbul Projesini de akıldışlık ve aptallık sözleriyle eleştirdi. İTÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu, en kötü senaryoya göre hareket edilmek zorunda olunduğunu belirterek, iklim değişikliğinin su kıtlığının en önemli nedenlerinden birisi olduğunu söyledi. Kuraklık ve sellerin kardeş olduğunu ifade eden Kadıoğlu, “Şehirlerin planlanması su kaynaklarına göre yapılmalı. İstanbul’a gerekenin üç katı fazla yağmur da yağsa su sorunu çözülemez” dedi.(İzmir/EVRENSEL)
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-31 22:31:02

30 Ocak 2014 Perşembe

Bilim insanlarından TAEK'e cevap: O suları için diyen biri var mı?



Özer AKDEMİR

Manisa Köprübaşı’daki eski uranyum madeninden yayılan radyasyon kirliliği ile ilgili evrensel’in gündeme getirdiği haberlerin ardından TAEK’in bölgede yaptığı ve ‘normal’ bulduğu ölçümlere bilim insanlarından itiraz geldi.

Geçtiğimiz hafta boyunca kamuoyunda çeşitli yönleriyle tartışılan Köprübaşı’daki eski uranyum madeni kaynaklı radyasyon kirliliği ile ilgili TAEK ve AKUT yetkilileri çeşitli ölçümler gerçekleştirdi. Kasar köyü civarında ölçümler yapan yetkililer, bölgeden su ve toprak analizi için örnekler de aldı. TAEK Uzmanı Dr. Halil Demirel basına yaptığı açıklamada “Burası bir uranyum cevheri, uranyumun yatağı. Doğada olması gereken değerler” dedi. Demirel, Manisa’da, Köprübaşı’da ve Kasar köyünde yaptıkları ölçümlerde 35 nanosievert radyasyon ölçtüklerini belirtirken, madenin olduğu alanda ise radyasyonun 400-500 nanosievert ölçüldüğünü dile getirdi. Demirel, bu değeri de “Olması gereken bir değer” olarak yorumladı.

KÖY MUHTARININ DERDİ BAŞKA!


TAEK yetkililerinin bu açıklamalarının ardından basına açıklamalarda bulunan Köy Muhtarı İbrahim Kırılmış ise, basında çıkan haberlerden sonra köydeki halk sağlığının tehlikede olmasından değil, köydeki emlak değerlerinin düşmesinden yakındı. Radikal gazetesi de konuyla ilgili haberinde “Manisa emlak piyasası rahatladı: Uranyum normal” başlığını attı.

TAEK, TÜBİTAK RAPORUNU TANIMIYOR

TAEK’in ölçtüğü en yüksek değer olan 500 nano-sievert’in 0.5 micro-sievert’e denk geldiğini belirten Amerika’da yaşayan Nükleer Enerji Profesörü Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, “Bu da benim İstanbul-İzmir-Marmaris-Antalya-Mersin Adana’da ölçtüğüm averaj fon radyasyonunun (0.1 micro-sievert-saate) yaklaşık beş katı. Dr. Enver Yaser Küçükgül’ün bölgede ölçtüğü 16 micro-sievert saat. İki ölçüm arasında büyük fark var” dedi. Kılıç, TAEK’in açıklamasında Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’ın TÜBİTAK adına yaptığı rapordaki bulguları ve alınması gereken önlemleri tanımadığının görüldüğünü ifade etti.

O SULARI İÇİN DİYEN BİRİ OLSA

2008 yılında TÜBİTAK’a ilettiği raporu geniş yankı uyandıran Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, TAEK’in ölçümleri ve açıklamaları ile ilgili şunları dile getirdi; “Her türlü problemi çözmüşler. Sanırım bizlere söyleyecek bir şey bırakmamışlar. Eğer sular temiz ve zararsız ise keşke ‘o suları için’ diyebilen birileri de olsaydı.” Şaşmaz, “Köprübaşı projesini daha geniş kapsamlı olarak TÜBİTAK kapsamında yeniden çalışmak istiyorum” dedi.

Yapılan ölçümlerin hiçbirisinin Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’ın raporunun yerini tutmayacağını ifade eden Radyolog Dr. Alper Öktem, “O çalışmada toprakta, suda, bitkide radyoaktif maddeler miktarı ppm cinsinden verilmiş ve bunlar normal kabul edilen değerlerin üstünde. Biz TAEK’le yarış yapmıyoruz. Mihenk taşı Ahmet Bey’in çalışmasıdır” dedi. TAEK’in “Hindistan, İran gibi yerlerde benzer doğal radyasyonlu alanlar var” sözlerine de değinen Öktem, “Normal olmayan nedir? Uranyumu yerin altından çıkartmışlar. Doğal yerini kaybediyor. Rüzgar savuruyor, yağmur suyu götürüyor, her yana yayılıyor, bulaşıyor.”

MEVKİ HEMEN TECRİT EDİLMELİ

TAEK’in sayılarının doğru kabul edilmesi halinde Köprübaşı’daki radyoaktivitenin ‘normal’ olduğunu savunan Prof. Dr. Tolga Yarman, Dr. Küçükgül tarafından ölçülen 16 mikrosievert değerini “Bu miktar, olağana göre hafif yüksek, ama ‘kritik sınırın’ çok altında. Röntgen filmi çektiren herkes, yuvarlak olarak bu kadar radyasyon alır” diye yorumladı. Yarman, acil alınması gereken önlemlerle ilgili olarak ise, öncelikle doğru verileri bilmek gerektiğini belirterek; Orada, yer yer ‘olağandışılıklar’ olduğunu anlıyorum. Ancak bunun kritik eşiğin hayli altında olduğunu düşünüyorum. Yine de, çocuklar ve bilhassa hamile kadınlar için, önlemsiz durmamak gerekir. Daha önce de söyledim: Söz konusu mevki, tecrit edilmeli.” / İzmir
http://www.evrensel.net/haber/77388/bilim-insanlarindan-taeke-cevap-o-sulari-icin-diyen-biri-var-mi.html#.U-jAnvl_uSo
www.evrensel.net

www.evrensEklenme Tarihi: 30 Ocak 2014el.net
Eklenme tarihi: 2014-01-30 06:00:15

29 Ocak 2014 Çarşamba

Kaz Dağlarını korumanın bedeli 7200 dolar!



Özer AKDEMİR

Kaz Dağlarında, köylerinin yakınındaki altın madeni çalışmalarını protesto eden üç genç, maden şirketi tarafından açılan dava sonucunda 7.200 dolar tazminata mahkum edildi.

Bayramiç’e bağlı Karaköy köyünden üç gencin, geçtiğimiz yıl Aralık ayında köylerinin yakınlarındaki altın madeninin sondaj alanına giderek, burada çalışma yapan madencilere “sizleri topraklarımızda istemiyoruz” diye tepki göstermeleri ile ilgili açılan davalar sürecinde yeni bir skandal karar daha verildi.

KENDİ DAĞLARINA GİDEMEME CEZASI VERİLMİŞTİ

Madenci şirketin şikayeti üzerine jandarma tarafından gözaltına alınan Mustafa Günenç, Mehmet Akaya ve Muhammet Özer adlı gençlere Çan Sulh Ceza Mahkemesi adli kontrol tedbiri uygulayarak 3 ay dağdaki sondaj alanına gitmeme cezası vermişti. Bununla birlikte Kanada sermayeli Kuzey Biga Madencilik, sondaj çalışmalarının bu olay nedeniyle 80 saat durduğunu ileri sürerek, gençler hakkında 7.200 dolarlık tazminat davası açmıştı. Tazminat davasının görüldüğü Çan Sulh Ceza Mahkemesi önceki gün üç gencin maden şirketine 7200 dolar ödemesine hükmetti.
Kaz Dağlarını korumanın bedeli 7200 dolar!
7200 DOLAR NASIL HESAPLANDI?

Mahkeme kararını yorumlayan üç gencin avukatı Özlem Güneri, kararın hukuka aykırı olduğunu dile getirdi. Şirketin 'zarar gördük' iddialarının soyut olduğunu belirten Güneri, “Biz, ‘Bu iddialarını ispatlasınlar, keşif yapılsın, bizim tanıklarımız var’ dedik. Mahkeme de dosyayı Ankara'ya maden konusunda uzman bir bilirkişi seçilerek inceleme yapsın diye gönderdi. Ankara'ya gidip gelen bilirkişi raporu sadece bir mali müşavir tarafından düzenlenmiş. Dosyada hiçbir veri yok. Sadece denmiş ki; ‘Eğer bu sondaja müdahale yapıldıysa maden şirketinin bu tazminatı istemeye hakkı var.’ Bu raporda ‘Sondaj makinesi ne yapar, ne iş yapar, bu fatura kayıtlarda var mı yok mu?’, o bile belli değil. 7200 doların nasıl hesaplandığı, neye göre hesapladığı belli değil. Biz bu rapora itiraz edip, ısrarla sondaj alanında keşif yapılmasını istedik. Üç tane tanık bildirmiştik, tanıklardan birisi olayın olduğu yerde o tarihte çalışan bir işçi idi. Buna rağmen hiçbir şekilde taleplerimiz kabul edilmedi. O hiçbir veriye dayanmayan bilirkişi raporuna göre davayı kabul etti” dedi.

Bu davaların yöre halkını zor durumda bırakmak ve onları pasifize etmek için kullanıldığını ve açıldığını öne süren Güneri, “Bizim hiçbir talebelimizi kabul etmeyen ve incelemeyen bir mahkeme kararı hiçbir şekilde hukuken tasvip edilebilecek bir karar değil” dedi. Güneri, 15-20 gün sonra gerekçeli kararın açıklanması ile şirketin icra takibi başlatabileceğini aktarırken, bu karara itiraz edeceklerinin altını çizdi.

VİCDAN KABUL ETMEZ

Mahkeme kararını yorumlayan Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü Hicri Nalbant, “Kendi dağlarına çıkmaları yasaklanan gençlere bir de tazminata mahkum edilmişler. Vicdanların kabul edeceği bir olay değil. Kendi aramızda 1'er lira da olsa toplayarak, bu insanları mağdur etmeyeceğiz” diye konuştu.

KARAKÖY'E BU KAÇINCI CEZA

Geçtiğimiz haftalarda Karaköy'den Hanife ve Ömer Eren çiftine, maden servis aracını durdurup içindeki işçilere tepki gösterdiği için 1 yıl 15'er ay hapis cezası verilmişti. 1 Aralık 2012 tarihinde, eşi ve iki çocuğuyla birlikte, altıncı şirketin servis minibüsünü durdurup, çoğu kendi köylüsü olan minibüsteki işçilere, “Bu maden zehir saçıyor, doğamızı öldürüyor. Bu madende neden çalışıyorsunuz?” diyerek, 3 dakika süren uyarılarda bulunan Eren ailesi hakkında, şirket yetkililerinin şikayeti üzerine dava açılmıştı. Bayramiç Sulh Ceza Mahkemesi çiftin çocukları 12 yaşındaki M.E. ve 13 yaşındaki B.E. hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verirken, Hanife ve Ömer Eren çiftine, 'iş ve çalışma hürriyetini ihlal' suçundan 1 yıl 15'şer gün hapis cezasına hükmedildi. Ceza ertelenirken, olay anında çiftin yanlarında olan ve haklarında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen iki çocuğu için ise her ay evlerine sosyolog gönderilmesine karar verildi. / İzmir
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-29 13:07:09

‘Yevmiyeci hoca’ya tazminat yok



  â€˜Yevmiyeci hoca’ya tazminat yok
 29 Ocak 2014 06:00
    
Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, gazetemiz İzmir muhabiri Özer Akdemir aleyhine 10 bin liralık tazminat davası açan Ziraat Mühendisleri Odası Genel Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr Bülent Gülçubuk’un açtığı davayı reddetti.
Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, Evrensel Gazetesi İzmir muhabiri Özer Akdemir aleyhine 10 bin liralık tazminat davası açan Ziraat Mühendisleri Odası Genel Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr Bülent Gülçubuk’un açtığı davayı reddetti.
Gülçubuk’un, sayman olarak görev yaptığı SÜRKAL Derneği kanalıyla, tüm masrafları altın madencileri tarafından karşılanan Kaz Dağlarındaki bazı köylerde yaptığı “kırsal kalkınma” konulu çalışmaya, yöre köylüleri tepki göstermişti. Altın madeni sondajları nedeniyle sularına ‘içilemez’ raporu verilen Bayramiç’e bağlı Muratlar köylüleri, altın madencileri ile köylerine gelen Gülçubuk ve SÜRKAL üyelerine “altın madencileri tarafından getirilen yevmiyeci hocalar” diye tepki göstermişlerdi. Gazetemiz, bu tepkileri haberleştirmiş ve haberinde köylülerin iddialarıyla ilgili Gülçubuk’un da görüşlerine yer vermişti. Sonraki günlerde Gülbuk’un da üyesi olduğu SÜRKAL Derneği Başkanı Rahmi Demir, bölgeye kendilerini altın madencilerinin çağırdığını ve tüm masrafları da onların karşıladığını itiraf etmişti. Zaten, SÜRKAL’ın bu çalışmalarının ardından yaptıkları proje birkaç ay sonra Kaz Dağlarındaki köylerin kahvelerine asılmış, altın madencileri köylülerin tepkisini önlemek için ücretsiz tohumluk ve toprak analizi yapmak gibi çeşitli uygulamalar başlatmıştı.
‘HABER DOĞRU, BAŞLIK DA BASIN SANATI’

Konuyla ilgili haberlerimiz hakkında ceza ve tazminat davası açan Gülçubuk’un ‘Kişilik haklarını ihlali’ gerekçesiyle açtığı dava İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından reddedilirken, savcı Nurten Altınok basın ve ifade özgürlüğüne vurgu yaptığı kararında, haberlerin içeriğinin tanıklarla doğrulandığını, “Yevmiyeci Hoca” başlığının da basın sanatının bir gereği olduğunu kaydetmişti. Gülçubuk’un Ankara’da açtığı 10 bin liralık tazminat davasına da dün Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinden ret kararı geldi.

EGEÇEP: GÜLÇUBUK DİSİPLİNE VERİLSİN

Öte yandan Gülçubuk’un muhabirimiz Özer Akdemir’e açtığı davalara tepki gösteren Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), altın madencileri ile işbirliği yaptığı somut belge ve tanıklıklarla kanıtlanan Gülçubuk’un disiplin kuruluna gönderilmesi talebiyle Ziraat Mühendisleri Odasına başvuru dilekçesi gönderdi. EGEÇEP, platform önceki dönem sözcüsü ve halen yürütme kurulu üyesi olan Akdemir’in bu tür davalarla baskı altına alınmasını kınadığını açıkladı. (İzmir/EVRENSEL)
www.evrensel.net

25 Ocak 2014 Cumartesi

Atom kurumundan skandal açıklama: 140 kat fazla normalmiş!



Özer AKDEMİR

Gazetemiz Evrensel’in gündeme getirdiği ve günlerdir çeşitli boyutlarıyla kamuoyunda tartışılan Manisa Köprübaşı’daki radyoaktif kirlilik skandalına ilişkin, Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan (TAEK) nihayet bir açıklama geldi. Haberimizin çıkmasının üzerinden 6 gün geçtikten sonra gelen TAEK açıklamasında bölgedeki yüksek radyasyon oranı ile ilgili “doğal kaynaklı”, “Beklenen bir durum” gibi ifadeler yer aldı.

Normal değerlerin 140 kat üzerinde çıkan ölçümleri TAEK’nin normalleştirmesine bilim insanlarından tepki geldi.

TAEK BUNU BEKLİYORMUŞ!

TAEK, Kasar köyü civarında ölçülen yüksek radyasyon seviyesinin “sahadaki doğal kayaçlardan” kaynaklandığını ileri sürdü. Yüksek radyasyonun, bölgenin jeolojik yapısı nedeniyle, “Beklenen bir durum” olduğunu savundu.

TAEK, dünyada çeşitli ülkelerde (İran, Hindistan, Brezilya vb.) doğal jeolojik özelliklerden dolayı Köprübaşı ilçesinde ölçülen değerlerden çok daha yüksek doğal radyasyon seviyelerine sahip bölgeler bulunduğu iddialarına yer verdi.

Açıklamada ayrıca, “Söz konusu sahada detaylı radyasyon ölçümlerinin ve analizlerinin yapılması için çalışmalara başlanmış olup, bu çalışmaların sonucunda yapılması gerekenler Manisa Valiliği koordinasyonunda ve diğer kuruluşlarla iş birliği halinde yapılacaktır” denildi.

KABUL EDİLEMEZ!

TAEK’in, “Köprübaşı bölgesinde büyük uranyum yatağı var dolayısıyla doğal radyasyon miktarı yüksektir” ifadelerini yöredeki radyoaktif kirliliği 2008 yılında yazdığı bir raporla ortaya koyan Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’a sorduk.

“Radyasyon değeri yüksek olan bu bölgelere insan ve diğer canlıların girmesi, kullanması ve bu alanlarda yaşaması uygar ülke ve toplumlarında kabul edilemez bir durumdur! İran, Hindistan ve Brezilya bizim için asla ölçüt olamaz ve de geçiştirilemez” cevabını aldık.

Şaşmaz ayrıca, TAEK’in açıklamasında geçen valiliğin seçeceği komisyonda, kurum mühendislerinden çok bu işi yapabilecek bilim insanlarına yer verilmesi gerektiğini vurguladı.

KARA MİZAH ÖRNEĞİ

Eski uranyum madeninde yüksek düzeyde çıkan radyasyon ölçümlerini gerçekleştiren 9 Eylül Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, bölgedeki radyasyon kirliliği için alınacak önlemlerin EPA, WHO ve tehlikeli atık yönetimi esaslarına göre olması gerektiğini işaret ederek, “TAEK’in daha önce yaptığı Gaziemir’deki uygulamasında olduğu gibi sahanın üzerine binlerce toprak dökerek veya tel örgülerle alanı sınırlamak bu tür kirleticiler için bir kara mizah örneğidir. Akıl ve bilim bunları gerektirmemektedir” dedi.

AÇIKLAMA ALDATICI

TAEK’in yaptığı açıklamanın “aldatıcı” olduğunu kaydeden Nükleer Enerji Uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kılıç şu değerlendirmelerde bulundu: “ Kasar köyündeki maden arama sahasındaki uranyum cevheri yeraltında 50-100 metre arasındaki tabaklarda tespit edilmiş. Uranyum madenciliği sırasında açılan yüzlerce kuyudaki maden-jeolojik yapısı veya başka bir değişle bu madendeki uranyum izotoplarının dengesi bozularak yüzeye çıkarılmıştır. Yani şu anda bu bölgede açık havada, kuyu-dere-içme suyunda ölçülen radyasyon ile 50-100 metre derinlikteki Uranyum madenleri ile karşılaştırılamaz. MTA bu sahada yaptığı maden çalışmalarından sonra bu bölgede meydana gelen radyoaktif kontaminasyonu sorumsuzca terk ederek bu bölge halkına karşı suç islemiştir”.

Ülkemizde nükleer enerji konusunun uzmanlarından Prof. Dr. Tolga Yarman da TAEK’in açıklamalarını “İhtiyatla yazılmış. Gazetenizde daha önce sorduğumuz soruların da hiçbirine yanıt verilmemiş” diye yorumladı.
Atom kurumundan skandal açıklama: 140 kat fazla normalmiş!
HALKI KADERİNE TERKETMİŞLER

Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, TAEK açıklamasında, 1995’den bu güne kadar bölgede yapılan çok sayıdaki bilimsel araştırma sonucu önerilen önlemlerden hangisinin yerine getirildiğine dair en küçük bir bilgi bulunmamasını son derece dikkat çekici bulduğunu belirtti.
Kantarlı, “Bu gün bir uranyum yatağının çevre etkileri yönünden yapılan bilimsel önerilere kulak asmayan, nükleer santral bulunmayan ülkemize, ancak nükleer santral atıklarında bulunan bir radyoaktif maddenin İzmir Gaziemir’e nasıl ve nereden geldiğinin peşine düşmeyen TAEK’in bir nükleer santralı yönetmesinin nasıl bir felakete yol açacağını düşünmek bile korkunçtur” dedi.

Köprübaşında, Küçükgül ile birlikte radyasyon ölçümlerini yapan EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi, Jeofizik Mühendisi Erhan İçöz, TAEK’in açıklamalarını “Biz bölgedeki radyasyon değerlerinin yüksekliğine değil, önlem alınmayarak canlı yaşamının riske atılmasına karşı çıkıyoruz” sözleriyle değerlendirdi. / İzmir

Eklenme tarihi: 2014-01-25 06:00:44

24 Ocak 2014 Cuma

'Yıllarca kanser korkusuyla yaşadım'



Özer AKDEMİR

Manisa’nın Köprübaşı ilçesi yakınlarındaki uranyum madeni ile ilgili gelişmeler, yeni bilgi ve tanıklıklarla devam ediyor. Tesislerde 1976-77 yılları arasında işçi olarak çalışan Turgay Bilgen, çalışma koşullarının yanı sıra, ‘sarı pasta’ olarak adlandırılan nükleer ürünün akıbeti ile ilgili tanıklıklarını anlattı.

Köprübaşındaki tesislerde çalışan Bilgen, o dönemde işletmede kendisiyle birlikte 75’e yakın personelin olduğunu dile getirdi. Türkiyeli teknik personelin ve işçilerin dışında yabancı personelin de tesislerde çalıştığını kaydeden Bilgen, “Bize Nijeryalı diye tanıtıyorlardı bu kişileri ama nereli olduklarını tam bilmiyorum” dedi. Bilgen, işletmeye Dev Maden-Sen üyesi olarak gittiğini ve çalıştığı süre içerisinde sendika temsilciliği yaptığını belirtti.

‘TULUMUMUZ BİLE YOKTU’

‘Sarı pasta’ üretimi sırasında etrafın toz duman olduğunu buna karşılık hemen hemen hiçbir koruyucu önlem alınmadığını kaydeden Bilgen, “Bir gün, üzerinde uzay giysisine benzeyen koruyucu giysiler olan yabancı ülke vatandaşı olan kişiler geldiler. İşletme içerisinde ölçüm yaptılar. Bunları böyle görünce işçiler olarak şaşırdık tabii. Çünkü bizim iş tulumumuz bile yoktu. Bu kişiler bize buradaki radyasyonun etkisinin 10 yıl geçtikten sonra görülebileceği bilgisini verip gittiler. Ben orada çalıştığımda 20’li yaşlardaydım. 40’lı 50’li yaşlara kadar hep oradaki radyasyon nedeniyle kanser olacağım endişesi ile yaşadım” dedi. Bilgen’in tesislerde çalışırken arkadaşlarıyla birlikte çekilmiş fotoğrafları, radyoaktif tehlike saçan uranyum madenindeki işçilerin hiçbir koruyucu önlem alınmadan çalıştırıldığını ortaya koyuyor. İşçiler, herhangi bir iş giysisi ya da koruyucu araç gereç olmadan, günlük giysileriyle madenden uranyum cevheri çıkarmışlar.

Üretilen ‘sarı pasta’nın belli bir dinlenme evresi geçirip kuruduktan sonra ABD’lilere verildiğini kaydeden Bilgen, “Ortalama ayda bir gelip sarı pastayı alıp gidiyorlardı” dedi.

BİN 200 KİLO SARI PASTA ÜRETİLMİŞ

Köprübaşı’daki tesislerde çalışan Bilgen’in bizzat tanık olduğu nükleer üretimle ilgili bilimsel araştırmalarda ve resmi belgelerde bazı bilgileri bulmak mümkün. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı tarafından 1996 yılında basılan Madencilik Özel İhtisas Komisyonu Enerji Hammaddeleri Alt Komisyonu Jeotermal Enerji Çalışma Grubu Raporunda, Nükleer Enerji Hammaddeleri Uranyum - Toryum bölümünde Köprübaşı İlçesindeki tesislerde bin 200 kg “sarı pasta” elde edildiği dile getiriliyor. MTA Enstitüsü, Teknoloji Dairesinden Bayram Çıralı, Nazım Bilgen, Necmi Gönen ve Utku Sağdık imzasıyla yayınlanan “Türkiye Uranyum Cevherleri Üzerine Pilot Çapta Deneyler” başlıklı raporda, Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz’ın raporunda ve başka birçok raporda Köprübaşı’da ‘sarı pasta’ üretildiği bilgisi yer aylırken, bu sarı pastanın ne olduğuna dair bir veri bulunmuyor.

URANYUM KANSERE NEDEN OLUR

Dr. Alper Öktem’in referans olarak gösterdiği Amerika’da yaşayan Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye gelerek Gaziemir nükleer atık olayı ile ilgili bir dizi etkinliğe katılmıştı. Kılıç’ın Bilyay Yayınevi 2007 baskılı ‘Nükleer Destan’ adlı kitabında uranyum ile ilgili bölümde şu bilgiler dikkat çekiyor: “Binlerce madenci, dünyanın dört bir yanındaki uranyum madenlerinde her gün bu radyoaktif maddelerin ortasında çalışıyor. Milyonlarca yılda oluşmuş radyoaktif maddelerin milyonlarca tonunun ait olduğu yeraltından yeryüzüne çıkarılması çok geniş bir çevredeki doğal dengeleri altüst ederek yıkıcı bir etki yapıyor.

Uranyum, hem radyoaktif hem de yüksek seviyeli toksik bir metaldir. Bu metalin uranyumoksit şeklinde bir bileşik olması durumunda, sağlık açısından riskleri daha yüksektir. Uranyumoksitin kimyasal yapısı kalsiyuma benzediği için bedende kemik ve kemik iğline yerleşir. Dolayısıyla da kan ve kemik kanserlerine neden olur.”

ÖLÇÜM YAPILAN CİHAZ SON DERECE GÜVENİLİR

Yrd Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül’ün, Köprübaşı’da radyasyon ölçümü yaptığı Gamma-Scout adlı cihazı, Almanya’dan Gaziemir’deki nükleer atık alanında ölçüm yapmak için getiren ve giderken götürmeyen Almanya Nükleer Karşıtı Hekimler Birliği Seksiyonu Üyesi Radyolog Dr. Alper Öktem, cihazın son derece güvenilir ölçüm yaptığını belirtti. Öktem, konuyla ilgili şunları söyledi: “Fotoğraflardan gördüğüm, toprak yığını gibi duruyor her şey. Uranyum madenciliğinde problem: Çıkartılan topraktan uranyumun hepsini almak mümkün değil, yüzde 40’ı filan kalıyor. Bu kalanı çevreye dağılıyor, yer altı sularına karışıyor, bitkilere hayvanlara oradan insanlara. Ve mesela uranyum 235 izotopunun yari ömrü 760 milyon yıl!” Prof. Hayrettin Kılıç’ın verdiği bilgiye göre de Gamma Scout aleti güvenilir bir cihazdır.

BİR ARAŞTIRMA ÖNERGESİ DAHA

HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel ve CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel’in ardından, nükleer skandal ile ilgili CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz, Meclis Araştırma Önergesi verdi. / İzmir
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-24 06:00:00

23 Ocak 2014 Perşembe

İşte nükleer risk altındaki köyler



Özer AKDEMİR

Manisa Köprübaşı’ndaki nükleer skandalla ilgili bölgede araştırma yapan Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, bölgedeki Kasar, Killik, Kınık, Kemhallı, Çamyurdu ve Döğüşören köylerinin derhal rehabilite edilmesi gerektiğini söyledi.

Evrensel’in gündeme getirdiği Manisa’nın Köprübaşı ilçesindeki eski uranyum madeninde uzmanlar tarafından normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapılmıştı. Ardından, bölgedeki radyoaktif kirliliğin 2008 yılında TÜBİTAK destekli araştırma yapan Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz tarafından belgelendiği ortaya çıkmıştı. Konuyla ilgili üst üste çıkan haberlerimizin ardından görüştüğümüz Şaşmaz, bölgedeki köylerin risk altında olduğunu ifade etmişti.

KÖYLER REHABİLİTE EDİLMELİ
Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, risk altında olan o köylerin ismini de açıkladı: “Köprübaşı’nın kuzeyindeki Kasar, Killik, Kınık, Kemhallı, Çamyurdu ve Döğüşören köyleri. Bunların bir kısmı mezra da olabilir. Bunlar uranyum yatağının üzerinde bulunuyorlar.”

Şaşmaz, bu köylerin hem yer altı, hem de yüzey sularının kirlendiğini tespit ettiklerini söyleyerek, “Buralarda acil önlem alınması gerekiyor. Bu alanların rehabilite edilmesi gerek. Özellikle Kasar köyü civarında yüzeyde yer alan uranyum nedeniyle risk daha da büyük” dedi.

RAPOR ÇOK ÖNLEM YOK

Manisa Köprübaşı’ndaki eski uranyum madeninde yaşanan nükleer felaketle ilgili ilk araştırmanın 1995 yılında yapıldığı ve o yıldan bu güne bölgedeki radyoaktif kirlilikle ilgili tam 7 rapor yayınlandığı ortaya çıktı.

Ege Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, Manisa Köprübaşı’ndaki nükleer skandalla ilgili olarak yaptığı literatür taramasından elde ettiği bilgileri yayınladı. Kantarlı, Evrensel’de çıkan haberlerin yanı sıra, bölgede bilim insanı ve uzmanların yaptığı araştırmaları derledi.

Kantarlı’nın araştırmasına göre, bölgedeki ilk araştırma 1995 yılında Prof. Dr. Rafet Kılınç tarafından yapıldı. Bu araştırmaya göre, Kasar köyü civarında normalin 1 katı radyasyon tespit edildi. Sonraki yıllarda yapılan ve tüm Gediz Havzası’nı kapsayan araştırmalarda da Prof. Kılınç’ın bulgularını destekleyen sonuçlar elde edildi. Araştırmalarda bölgeyle ilgili birçok önerinin ortaya atıldığını vurgulayan Kantarlı, son yapılan radyasyon ölçümlerinin, bu bilimsel önlemlerin hiçbirisinin dikkate alınmadığını gösterdiğini dile getirdi.

İşte Köprübaşı ile ilgili yayınlanan raporlar:

1995 YILINDAN BERİ BİLİNİYOR

*R. KILINÇ (1995)
I.Gediz Havzası Erozyon ve Çevre Sempozyumu Bildirileri, 10-11 Ekim 1995, Salihli-Manisa, 182-190. “Köprübaşı Kasar köyünden alınan toprak örneklerinde normalin yaklaşık 10 katı fazla radyasyon bulunduğu saptanmıştır.”

* M. BAKAÇ, M. N.KUMRU (1999)
Köprübaşı ilçesi civarında var olan uranyum yataklarından dolayı ve bu bölgenin kuzey ve güneyinin gnays özellikli özellikli yapısına bağlı olarak Gediz Nehrinin bulunduğu havza içinde nehre dere, çay ve yeraltı suları sayesinde, tarım yapılan alanlara kadar taşınması söz konusu olabilir. Nehrin aktığı hat üzerinde özellikle Menemen, Manisa, Turgutlu ve Salihli yerleşim merkezleri arasında yetişen tarım ürünlerine ve dolayısıyla insanlara transferi kaçınılmazdır. Dolayısıyla buradaki radyasyon sadece o yörede yaşayan insanları değil, aynı zamanda nehir boyunca yerleşik bulunan yerleşim alanlarını da etkileyebilmektedir.

*A.ŞAŞMAZ (2008)

Köprübaşı uranyum yatağı ve yakın çevresi, hem doğal, hem de yapılan madencilik çalışmalarından dolayı bölge uranyum tarafından kirletilmiştir. Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir. Bölgeden alınan çok sayıda bitkinin değişik kısımlarının uranyum analizleri yapılmıştır. Topraktaki uranyum miktarının çokluğuna bağlı olarak, bitkiler de doğrusal oranda bünyelerine uranyum almışlardır. Bu bitkiler içerisinde hiperakümülatör özellik taşıyan bitkiye rastlanmamıştır. Sadece Capsicum annium’ un kökü toprağına göre 4.44 defa daha fazla uranyum toplamıştır.

Özellikle uranyum yatağının bulunduğu alan ve çevrelerden beslenen suların, uranyum açısından WHO kriterlerine göre en az on kat daha fazla kirlendiği saptanmıştır. Bu suların, yöredeki insan ve hayvanlar tarafından içilmesi, sulama amaçlı kullanılması, daha alt kotlardaki su kaynaklarını kirletmesi, çevre sağlığı açısından önemli riskler oluşturmaktadır.

*M.N. KUMRU, B.AYDIN, B. BAKAÇ (2002)
Gediz Nehri’nden Ege Denizi’ne Taşınan Doğal Radyoaktivitenin (Radyum) Belirlenmesi Çalışmamızdaki 5 örnekte radyum değerinin yüksek çıkmasının bir nedeni de nehrin geçtiği ova üzerinde orta bölümdeki Salihli-Köprübaşı-Kula arasındaki metamorfik yapıların ve gnaysların yıkanmasıdır. Çünkü bu yapılar bünyelerinde radyoaktif elementleri çokça bulundururlar (Birsen, 1985). Demirci ve Salihli arasında uranyum yataklarının olduğu bilinmektedir. Aynı bölgede (Kasar köyü) yapılan başka bir çalışmada da (Kılınç, 1995), su örneklerinde normal değerlerin çok üzerinde yaklaşık 153 pCi/l lik radyasyon ölçülmesi bu bölgelerin gerçekten radyoaktivite açısından nehrin diğer kısımlarına oranla zengin olduğunun bir göstergesidir.

*C.ŞİMŞEK (2008)
Çalışma alanında yer alan uranyum cevherinin ince taneli olması nedeniyle su ve rüzgâr yoluyla çevreye kolayca taşınabilecek bir özelliğe sahiptir. Bu temel çalışmaların üzerine bölgedeki su ve topraktaki radyoaktif elementlerin insan sağlığı üzerine etkisinin daha detaylı bir çalışma ile ortaya konulması önerilmektedir

*Ö. ERDEM (2011)
Köprübaşı uranyum yatağı ve yakın çevresi, hem doğal, hem de yapılan madencilik çalışmalarından (antropojen) dolayı kirletilmiştir. Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir.

*MTA’DAN BAYRAM ÇIRALI, NAZIM BİLGEN, NECMİ GÖNEN, UTKU SAĞDIK

“Kolay ve ucuz üretim olanağı sağlayan Köprübaşı cevherlerinden, bir santralın yakıt ihtiyacının yarısını karşılayacak olsa bile, 50-60 ton U3 08/yıl kapasiteli sarı pasta tesisinin kurulması, bu teknolojiye giriş ve güvence açısından çok önemlidir. Böyle bir görevle yükümlü Etibank’m bütün girişimleri desteklenmelidir.”

EGEÇEP: YARGI SÜRECİ BAŞLATILMALI


Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), Manisa’da yaşanan nükleer skandalla ilgili açıklama yaptı. EGEÇEP, Köprübaşındaki skandalın ülkeyi yönetenlerin aymazlıklarını bir kez daha ortaya koyduğunu belirterek, yöre halkının yıllarca radyoaktif kirlilikle iç içe yaşamasının tam bir skandal olduğu dile getirildi. EGEÇEP, bölgede genel bir sağlık taraması ve bilimsel araştırmaların yapılmasını talep ederken, sorumlular hakkında da bir an önce yargı sürecinin başlatılması gerektiğine dikkat çekildi. (İzmir/EVRENSEL)

EMEP MANİSA ÖRGÜTÜNDEN RADYASYON TEPKİSİ

Manisa Köprübaşı eski uranyum madeninde ölçüm yapan bilim insanlarının normalden 140 kat fazla radyasyon tespit etmeleri üzerine Emek Partisi Manisa İl Örgütü basın açıklaması düzenledi. Burada konuşan Emek Partisi Manisa Merkez İlçe Başkanı Mustafa Çeker, “Çernobil faciasının izleri hâlâ silinmemişken, ilimizdeki bu korkunç olayın bırakacağı etkileri kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Yaklaşık 200 kilometrelik alana sahip olan Gediz Ovası radyasyonlu sularla sulanıyor. Gediz Nehri aracılığı ile milyonlarca insan bu sulardan dolaylı da olsa etkilenecektir. Bu sorun görmezden gelinirse doğamızı ve Manisa halkını geri dönülemez bir yola sürükleyecektir. Yetkilileri göreve çağırıyoruz” dedi. (Manisa/EVRENSEL)
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-01-23 06:00:53

21 Ocak 2014 Salı

Manisa’daki nükleer skandal raporlanmış!




Özer AKDEMİR

Evrensel'in gündeme taşıdığı Manisa’nın Köprübaşı ilçesi yakınlarındaki eski uranyum madeninden kaynaklanan radyoaktif kirliliğin daha önce bilimsel çalışmalarla belgelendiği ortaya çıktı. 2008 tarihli bilimsel rapora göre, yörede toprak, yer altı, yer üstü sularının yanı sıra Gediz nehri ve Demirköprü Barajı kirlenmiş, bitkiler kirlenmiş! Raporun sonuç kısmında “Acil önlem alınmalı” denmesine rağmen devlet kurumları tarafından hiçbir çalışma yapılmadığı gibi, uranyum madeni çıkarılan yerlerde tek bir uyarı levhası, bir tel örgü bile yok!

Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapılmıştı. 1970-1980 yılları arasında faaliyet gösteren ve Maden Teknik Arama (MTA) tarafından işletilen uranyum tesisinde, ölçümü Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz yapmış, Evrensel de bulguları manşetine taşımıştı.

2008 yılında yayınlanan rapor, tıpkı Gaziemir’deki nükleer atıklarda olduğu gibi Köprübaşı’daki uranyum kirliliğinin de yıllardır bilindiğini ve devlet kurumları tarafından en hafif tabirle önemsenmediğini ortaya koyuyor. Köprübaşı’daki uranyum madeni çevresinde 2007-2008 yılları arasında “Köprübaşı (Salihli-Manisa) uranyum yatağı çevresinde toprak, su ve bitki örneklerinde uranyum düzeyleri ve olası çevresel etkilerinin belirlenmesi” konulu çalışma yapan Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, bölgedeki uranyum kirliliğini bilimsel olarak tespit etti. Şaşmaz’ın 2008 tarihinde yayınlanan raporunda yöredeki uranyum yatakları üzerine ilk çalışmaların MTA tarafından 1961 yılında başladığı ve 1974 yılına kadar devam ettiği belirtiliyor. Raporda, yörede 1970 ve 1980 yılları arasında Etibank tarafından tesis kurularak, leaching yöntemi ile kayaçlar içerisindeki uranyumun kazanıldığı dile getiriliyor. Yöredeki uranyum yataklarından 17 Ocak 1975 tarihinde ilk nükleer yakıt için gerekli olan “Sarı Pasta” üretildiğinin gerçekleştirildiğini aktaran Şaşmaz, daha sonra bu sarı pasta üretiminin durdurulduğunu ve tesislerin terk edilmiş bir şekilde bırakıldığını aktarıyor.

YÜZYILLARCA SÜRECEK KİRLİLİK!

Köprübaşı uranyum yatağı ve çevresi, Şaşmaz’ın çalışması kapsamında toprak, bitki ve sulardaki uranyum kirlilik potansiyeli bakımından incelenmiş. Bu amaçla yataklar çevresinde yetişen çok sayıda bitki toplanırken, bunların kök, gövde, yaprak ve tohumlarındaki ağır metal miktarları saptanmış. Bunun yanında uranyum yatağı çevresindeki çok sayıda kaynak, kuyu ve derelerden akan suların analizleri yapılarak uranyum miktarları da belirlenmiş.

Bölgeden değişik yerlerden yörede yağışların en bol olduğu mayıs ayı ile en az olduğu eylül-ekim aylarında 30 adet su örneği ve 63 adet toprak örneği alınmış. Bu kaynak ve kuyularda yer alan suların bazılarında yüksek oranda uranyuma rastlanmış. Özellikle uranyum yataklarının bulunduğu alanlardaki yer altı sularının uranyum açısından oldukça fazla kirlendiği dile getiriliyor. Şaşmaz, raporda şu ifadelere yer verdi: “Madencilik çalışmaları yapılan bölge ve alanlar, üzerinde herhangi bir iyileştirme çalışmaları yapılmadan olduğu gibi terk edilmiştir. Böyle alanlarda uranyum, hem kısa, hem de uzun dönemde içerisinde, hem yüzey, hem de yer altı suları tarafından sürekli yıkanarak yöredeki toprak, su ve bitki örtüsünün kirlenmesine neden olmaktadır. Bu alanlar mevcut haliyle korunduğu takdirde yüzyıllarca devam edecek bir kirlilik kaynağı olarak kalacaktır. Böyle alanların zaman geçirilmeden kirlilik kaynağı olmaktan çıkartılıp, çevreye zararsız hale gelecek şekilde korunması gerekmektedir.”

SUDA 10 KAT FAZLA URANYUM


Raporun “Sonuçlar” kısmında suların ve toprağın yanı sıra bitkilerde de önemli ölçüde uranyum tespit edildiğinin altı çiziliyor: “Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir. Bölgeden alınan çok sayıda bitkinin değişik kısımlarının uranyum analizleri yapılmıştır. Topraktaki uranyum miktarının çokluğuna bağlı olarak, bitkiler de doğrusal oranda bünyelerine uranyum almışlardır.” Yöredeki su örneklerine ait analiz sonuçları ise şöyle ifade ediliyor: “Özellikle Kasar, Ecinlitaş, Kemhallı, Killik ve Kınık bölgelerindeki kaynak sularının önemli oranda uranyum bakımından kirlendiğini göstermiştir. Yukarıdaki bölgelerdeki kirlilik miktarları, WHO, EU ve USEPA gibi örgütlerin ortaya koydukları standart değerlerin (20 ppb olduğu kabul edilirse) çok üzerinde, bazen bunun 10 katından daha büyük değerlere sahip olduğu görülmektedir. Bu sular, yöredeki insanlar tarafından hiçbir kısıtlamaya ve uyarıya maruz kalmadan, günlük ihtiyaçlarında içme ve sulama amaçlı olarak kullanmaktadırlar. Bu durum, hem yörede yaşayan insanlar, hem de diğer canlılar için çevresel bir risk oluşturmaktadır. Bölgedeki uranyumca zengin bu sular, Gediz Nehri’nin başlıca kaynaklarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu durum Gediz Vadisi’nde yaşayan tüm canlıları direk veya dolaylı olarak etkilemektedir.”

MİLYONLARCA İNSAN ETKİLENİYOR
Şaşmaz’ın raporunun en önemli tespitlerinden birisi de yöredeki su kaynakları ve barajla ilgili. Çalışma sahasından Demirci ve Gördes Çaylarının geçtiğini kaydeden Şaşmaz, “Daha sonra bu çaylar Gediz Nehri ile birleşerek Demirköprü Barajı’na dökülmektedir. Buradan çıkan sular Salihli, Turgutlu, Manisa ve son olarak da İzmir’de Ege Denizi’ne dökülmektedir. Köprübaşı’dan Ege Denizi’ne dökülünceye kadar yaklaşık 150-200 km arasında yol kat etmektedir. İçerisinden geçtiği yerleşim yerlerinde, yer altı su akiferlerini beslemekte, zirai alanların sulanmasında ve yer yer de açılan kuyular yoluyla da içme amaçlı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla Gediz Nehri aracılığıyla milyonlarca insan bu suyun etkilerinden dolaylı olarak da olsa etkilenmektedir” dedi.

BÖLGE REHABİLİTE EDİLMELİ

Bu bölgelerden alınan kuyu ve kaynaklara ait sularda 230 ppb’ye varan yüksek oranda uranyum gözlendiğini vurgulayan Şaşmaz, bölgeden kaynaklanan yüzey sularının coğrafik olarak daha alt bölgelerdeki havzaların yer altı sularını beslemesi nedeniyle hem içme hem de tarımsal alanda kullanılan sulama suları açısından potansiyel bir risk oluşturduğuna dikkat çekiyor. Şaşmaz, yöredeki kirlilik ile ilgili şu önerilerde bulunuyor: “Bu nedenle içme suları, kullanma ve sulama sularının yanında her türlü yiyecek, meyve ve sebzelerde de uranyum değerinin sıfır olması hedeflenmelidir. Bunun uranyum kirliliğine neden olan tüm doğal ve yapay kaynakların risklerini olabildiğince azaltmak için uranyum bulunan doğal alanlar üzerinde iyileştirme çalışmaları yapılmalı ve mevcut yataklar çevreye zarar vermeyecek şekilde rehabilite edilmelidir.” / İzmir


http://www.evrensel.net/haber/76784/manisadaki-nukleer-skandal-raporlanmis.html

20 Ocak 2014 Pazartesi

Nükleer tehlikenin kaygısı dahi yeter


KAYGISI DAHİ YETKİLİLERİ HAREKETE GEÇİRMELİ

Özer AKDEMİR


Manisa’nın Köprübaşı ilçesi yakınlarındaki eski uranyum madeninde yaşanan nükleer skandalla ilgili tartışmalar boyutlanıyor. Geçtiğimiz günlerde, uzmanlar tarafından Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapılmıştı. Değerler, nükleer çöplük skandalı olarak bilinen İzmir Gaziemir’de eski kurşun fabrikasının atıklarının bulunduğu bölgede yapılan ölçümlerin tam 20 katı çıkmış ve yapılan değer ölçümleri, evrensel tarafından anbean belgelenmişti.

KAYGISI DAHİ YETKİLİLERİ HAREKETE GEÇİRMELİ

Haberimiz üzerine görüştüğümüz ülkemizdeki nükleer enerji konusundaki uzmanların başında gelen Prof. Dr. Tolga Yarman, böyle bir kaygının varlığının dahi yetkilileri harekete geçirmesi gerektiğini ifade etti.

Manisa Köprübaşında 10 bin ton kadar bir doğal uranyumun bulunduğunu epey zamandır bildiğini belirterek, “Bu yuvarlak iki Keban barajına denk gelecek güçte bir nükleer santralin ömrü boyunca gereksindiği yakıtı sağlayacak bir nükleer yakıt hacmi demek” dedi. Şimdiye kadar söz konusu mevkide herhangi bir şekilde nükleer yakıt üretiminin ilk evrelerini teşkil eden, “sarı pasta” denilen üretimi olduğunu duymadığını aktaran Yarman, “Ben duymadıysam, kim biliyor buna da şaşırırım. Fakat anlatılanlardan, oralarda işaret ettiğim türden gayretlerin sarf edildiğine dair işaretler algılıyorum. İlgili bilgi hem MTA’nın hem TAEK’in kayıtlarında muhakkak olmalı. Yoksa çok şaşırırım. Her halükarda çevrede açık ve yaygın bir radyoaktivite kaynadığı bulunduğunu (yanılmayı çok dileyerek ifade ediyorum) sezinliyorum. Böylesi bir kaygı dahi yetkililer hemen harekete geçirmelidir. Yetkililerin muhakkak bir araştırma yapmaları ve sonuçları hepimize duyurmaları gerekmektedir” dedi.

ÖLÇÜLEN GAMA IŞINI OLAMAZ

Alanda gama ışını ölçüldüğü ile ilgili bilgiyi şüpheyle karşıladığını söyleyen Yarman, uranyumun gama değil alfa ışıdığını söyledi. Gama ölçülmesi durumunda bunun üzerinde ayrıca durulması gerektiğine işaret eden Yarman, “Gama ışınları nasıl ölçülmüş olabilir?” sorumuza şu yanıtı verdi: “Aklıma gelen, olsa olsa kozmik ışınlardan dünyaya nötronların geldiği, bu nötronların bazılarının maden yatağındaki uranyum atom çekirdekleri ile etkileşmeye girdiği ve fizyona sebebiyet verdiği geliyor. Çok az miktarda olmakla beraber, ölçülen Gama ışını mı, keza beta ışını mı” böyle bir süreçten kaynaklanabilir. Ancak bunun için uranyum madeni yüzeyde olmalı. Öteki türlü sözünü ettiğim nötronların toprağı karışıp, orada işaret ettiğimiz mekanizmayı tetiklemesi olası değil.”

Yarman, kamuoyunu teskin etmek için şu bilgiyi vermenin doğru ocağını belirtti; “Alfaların havadaki menzili birkaç santimdir. Dolayısıyla sahanın yakınına gidilmedikçe hiçbir sorun yoktur. Ancak madenden rüzgarla savrulabilecek ve uranyum içeren toz zerrecikleri solunursa -ki bu çok muhtemeldir- o taktirde tehlike çanları çalar. Çünkü solunan uranyum vücut içinde bozunur. Bu durumda bilhassa çocuklar ve kadınlar için endişe ederim. Dolayısıyla sahanın yalnız çiftle çevrilerek korunma altına alınması yetmez, aynı zamanda orada uranyum içerebilecek tozun kalkmamasına, etrafa savrulmamasına yönelik önlemler geliştirilmesi gerekir.”

Bölgedeki kanser olayları ve anomali doğumlarla ilgili araştırmaların mutlaka yapılması gerektiğine vurgu yapan Yarman, “Uranyum madeninden bir şekilde süzülerek gelmiş olabilecek yağmur suları ya da yer altı suları oralarda radyoaktif unsurları taşıyor olabilir. Bu sular içiliyor mu? Bu soruların da muhakkak ele alınması gerekir diye düşünüyorum. Civar köylerde oturanların ölüm yaşlarının ortalamasının, daha uzaktaki köylerde oturanların ölüm yaşlarının ortalaması ile karşılaştırmak da önemli diye düşünüyorum” dedi.

KENDİNE GÜVENEN GELSİN BİRLİKTE ÖLÇELİM

Köprü başındaki uranyum madeninin işletildiği ve burada nükleer yakıt ürünü olan sarı pastanın elde edildiği ile ilgili bilgilerin bilinmemesinin ilginç bulduğunu söyleyen Yard. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, gama ışını ölçümü ile ilgili Yarman’ın itirazları ile ilgili, “Açıkça söylüyorum; kendine güvenen cihazını alsın gelsin! Ortada ölçülen net değerler var. İtirazı olan gelir gideriz alana birlikte ölçeriz” dedi. Küçükgül, devlet kurumlarının bir an önce harekete geçmesi gerektiğini belirterek, “30-40 yıldır alınmayan çevresel önlemler derhal alınmalı” dedi. / İzmir
Eklenme Tarihi: 02 Ocak 2015 
http://www.evrensel.net/haber/76699/nukleer-tehlikenin-kaygisi-dahi-yeter.html

18 Ocak 2014 Cumartesi

Ağaç kesimi komşu köye ihale edilmiş



KESENE DEĞİL KORUYANA DAVA


Özer AKDEMİR


Bayramiç Kurşunlu köyü yakınlarındaki feslpat madeni için bölgedeki ağaçların kesiminin komşu köyden birisine ihale edildiği ortaya çıktı.

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, HDP Milletvekili Levet Tüzel’in Kurşunlu köyündeki felspat madeniyle ilgili soru önergesine verdiği cevapta, Bayramiç Kurşunlu köyündeki yasal ağaç katliamının yine yöreden bir köylüye yaptırıldığını söyledi.

İZİN VERENLER YÖREYİ BİLİYOR MU?
HDP İstanbul Milletvekili A. Levent Tüzel, Bayramiç Kurşunlu Köyünde yapılan madencilik faaliyeti sahasının Kurşunlu köyünün hemen tepesinde bulunan, eğimli bir arazide olduğunu belirtmiş, böylesi bir arazide maden işletmeciliği yapılmasına izin veren yetkililerin, köyü çevreleyen coğrafi, tarihi, kültürel, jeolojik, sismolojik, ekolojik koşulları ve köylünün itirazlarını dikkate alıp almadığını sormuştu.

Maden işletmesine yol açmak için orman işletmesinin 2000 ağacı kestiği iddialarının doğru olup olmadığını gündeme getiren Tüzel, bu ağaç kesiminin kimlere yaptırıldığı, bu kişilerin “ehliyetsiz ve sigortasız” olduğu yönündeki iddiaların yanıtlanmasını istemişti.

KÖYLÜ YAPMAYINCA KOMŞU KÖYLÜYE KESTİRDİK

Bakanlığın Tüzel’in soru önergesine gönderdiği yanıt, ilgili yasa ve mevzuatların sıralanmasından oluştu. Soru önergesinde yer alan tek özgün yanıt ise bölgedeki ağaç kesimi ile ilgili verilen bilgi oldu. Bakanlık, iş ilanına rağmen köyden kimsenin ağaçları kesmek istememesi üzerine ağaçları kime ve kaça kestirdiklerini isim vererek şöyle aktardı; “...köyden işe talipli çıkmaması üzerine iş, civar köylerden yapılan araştırma sonrası Bayramiç ilçesi Karıncalık köyü nüfusuna kayıtlı Mustafa YAVUZ adlı şahsa yaptırılmıştır.”
Ağaç kesiminin komşu köylülere yaptırılması “Balta ağaca demiş ki; sen beni kesemezdin ama neyleyim ki sapın benden. Bak şu ağacın bilincine sen. Ölen ben, öldüren benden” sözünü akıllara getirdi.

KESENE DEĞİL KORUYANA DAVA

Bakan Veysel Eroğlu, yılbaşı öncesi yaptığı açıklamada kutlamalar için ağaç kesenlerin 10 yılla yargılanacağı uyarısında bulunmuştu. Ancak, Kurşunlu’daki feldspat madenine yol açmak için yapılan ağaç kesimini durdurdukları gerekçesiyle 4 köylü hakkında iki yıla kadar dava açılmıştı. Aralarında maden sahası içine kurduğu çadırında 22 gün boyunca açlık grevi yapan 58 yaşındaki Bülent Özüren’in de olduğu 4 köylü, şirket yetkililerinin maden sahasına yol yapımı için ağaç kesimine engel olmakla suçlandılar. Bülen Özüren’in yanı sıra, Kurşunlu Köyü Muhtarı Muharrem Gürel (46), köyde yaşayan Arkeolog Kağan Baraş (31) ve Mimar Ayşe Nihan Kuzucu (33) ‘iş ve çalışma hürriyetinin ihlali’ suçlamasıyla Bayramiç Sulh Ceza Mahkemesinde 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacaklar.

KAZ DAĞLARI KÖYLÜLERİ DE REDDETMİŞTİ
Bir ağaç kesmeme öyküsü de Kaz Dağları’ndan. Altın işletmeciliği için ÇED izinlerini tamamlayan ve tesis kurma aşamasına geçen şirketler, arazideki ormanlık alandaki ağaçları kesecek köylü bulamamıştı. Köylerin kooperatifleri kendilerine teklif edilen ağaç kesme işini reddettikleri gibi dışardan bu işi yapmaya gelecek kişilere de izin vermeyeceklerini söylemişlerdi. / İzmir

Eklenme Tarihi: 18 Ocak 2014
http://www.evrensel.net/haber/76608/agac-kesimi-komsu-koye-ihale-edilmis

Manisa'daki Çernobil!



Özer AKDEMİR
Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapıldı. Değerler, nükleer çöplük skandalı olarak bilinen İzmir Gaziemir’de eski kurşun fabrikasının atıklarının bulunduğu bölgede yapılan ölçümlerin tam 20 katı.

Yapılan değer ölçümleri, Evrensel tarafından an be an belgelendi. Şimdiye kadar Türkiye’de bu boyutta değer ölçülmedi. Sonuçlar, uzmanlar tarafından “Tam bir felaket" olarak yorumlanırken, radyoaktif kirliliğin Gediz Nehri üzerinden Ege denizine taşınarak çok daha geniş bir alana yayılmış olma tehlikesi var.

ESKİ URANYUM MADENİ

Manisa’nın Köprübaşı ilçesine 4 kilometre uzaklıkta, 1970-1980 yılları arasında faaliyet gösteren uranyum cevher alanlarından ve işletme tesisinden, dünya genelinde izin verilen yıllık radyasyon değerinin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapıldı. Maden yatakları civarında gama radyasyon ölçümü yapan Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz, cihazın ölçtüğü değerler karşısında şok oldu.

Küçükgül ve İçöz’le gittiğimiz tesislerin bulunduğu Köprübaşı ilçesinin Kasar Köyü’nde, Gamma-Scout marka ölçüm cihazı, radyasyon değerini 0,200 mikrosiveret-saat gama radyasyon olarak ölçtü. Yürüyerek gittiğimiz uranyum ocakları boyunca uzmanlar tarafından yapılan radyasyon ölçümlerinde, alana yaklaştıkça cihazın gösterdiği değerler yükseldi. Uranyum çıkarılan bölgeye yaklaştıkça 3, 4, 5 olarak yükselen değerler, uranyum arama çalışması yapılan bölgede ise 16 mikrosiveret-saat seviyesine kadar çıktı.

ÇERNOBİL’İN ETKİSİNDEN FAZLA

Bu değerleri yorumlayan Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, “Bölgedeki dere yataklarından akan suyla kirliliğin Demirköprü barajına, oradan da Gediz yolluyla Ege denizine ulaşması söz konusu. Biz alanda Gama ışınlarını ölçtük. Elde edilen değerler Birleşmiş Milletler Atom Enerji Komisyonunun tanımladığı yıllık değerin 140 katı. Biz 16 mikrosivert ölçtük. Türkiye'de böyle bir sayı yok. Bu sayı Fukişima'da 40. Çernobil'in Karadeniz kıyılarına yıllık etkisi 0.50 mikrosivert düzeyinde. Karadeniz’deki kanser oranının yüksekliğinin Çernobil nükleer felaketiyle olan ilişkisi yıllardır biliniyor” diye konuştu.

Bölgede geniş kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğini söyleyen Küçükgül, “Bunlar toprağın, suyun atom yapılarını bozuyor. Bu öyle bir şeydir ki sınır tanımaz, uyuyanı uyandırır, sakin olanı saldırgan hale getirir” diye konuştu.

TAM BİR FELAKET!

Alanda yapılan ölçümler, geçtiğimiz günlerde Gaziemirdeki nükleer atıklarla ilgili incelemeye katılmak için ABD’den Türkiye’ye gelen Nükleer Savaşa Karsşı Uluslararası Hekimler Birliği Almanya Seksiyonu Üyesi Radyolog Dr. Alper Öktem'in bıraktığı Gamma-Scout marka cihazla yapıldı.

Ölçümlerde çıkan rakamları değerlendiren Öktem, durumu “Tam bir felaket” olarak niteledi. Öktem, değerleri doğru anlayıp anlamadığını tekrar sorarak, “Doğru anladım değil mi? 0,3 yahut 5,15 vb. rakamlar değil. Doğrudan 3, 5 ve 15 gibi rakamlar bunlar. Bu noktada yanlış anlamayayım. Çünkü, Gaziemir’de radyoaktif cürufta yaptığımız ölçümlerde alet, en fazla 0,850 mikrosievert gösterdi” dedi.

Öktem, asıl önemli olanın, kontaminasyon, yani bulaşma olduğunu söyleyerek, “İzotoplar her yana dağılmış. (Gaziemir de mahalle içinde böyle rakamlar bulamıyoruz). Alanın haritasının çıkartılması ve radyasyon bulgularının işlenmesi lazım ki tehlikeli bölge kapatılsın. Herhalde kontamine toprağın toplanması ve depolanması lazım, Fukushima’da olduğu gibi" dedi.

Bölgedeki uranyum arama tesislerinde yıllarca çalıştıktan sonra emekli olan Kasar köylüsü Adil Mergen, radyasyonun köyüne ve civara etkileri ile ilgili herhangi bir sağlık taraması yapılmadığını söyledi. Alanda hala MTA tarafından çeşitli dönemlerde ölçümler yapılarak uranyum arandığını iddia eden Mergen, uranyum yataklarının bulunduğu alandan geçen derenin ucundaki komşu köyde çok sayıda kanser vakası olduğunu da ileri sürdü.

‘SARI PASTA’YI KİM YEDİ?

Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, henüz lise öğrencisi iken, Köprübaşındaki bu tesislerde çalışan bir akrabalarını ziyaret için geldiğini ve birkaç gün kaldığını aktararak "Çıkarılan cevher yığın liçi yöntemi ile konsantre nitrik asitle yıkanıp uranyum alınıyordu. Daha sonra bir seri işlemlerle nükleer teknolojide "yellow cake (Sarı pasta) denilen ürün haline getiriyordu. O zamanlar ben tesislerde ABD personelinin çalıştığını gördüm. Asker mi, mühendis mi, başka bir şey mi bilmiyorum. MTA ile ABD personelinin ürettiği sarı pasta ne kadar ve bunlar nereye gönderildi? Yıllardır bu sorunun yanıtı yok. Geçen yıl bunu bir panelde anlattığımda üniversitenin Nükleer Bilimler Enstitüsü bünyesinde Prof. Dr. olarak çalışan ve aynı zamanda TAEK Danışma Kurulunda üye olduğunu söyleyen hocamız toplum önünde bana 'Hayal görmüşsünüz, böyle bir şey yok' demişti. Şu anda ölçtüğümüz sayısal verilerle yıllar önce gördüklerimin hayal olmadığı ortaya çıktı" dedi.

SEÇİM ÖNCESİ KURCALAMAYIN HOCAM!

Kasar Köyü civarındaki ölçümlerin ardından görüştüğümüz Köprübaşı ilçesi AKP’li belediye başkanı Zafer Mergen, seçim sürecinde bu türden bir çalışmaya sıcak bakmadığını söyledi. Mergen, ilçesinin adının böylesi bir çevre sorunu ve radyasyonla anılmasının ilçeye zarar vereceğini ileri sürdü. / İzmir
Eklenme Tarihi: 18 Ocak 2014
http://www.evrensel.net/haber/76621/manisada-nukleer-skandal.html#.U4MPOPl_uSo

17 Ocak 2014 Cuma

Bol ödüllü çevre kirliliği TBMM’de


Özer AKDEMİR

HDP İstanbul Milletvekili A. Levent Tüzel, gazetemizin gündeme getirdiği Çanakkale Biga ve çevresinde demir çelik, termik santral, liman gibi birçok işletmesi bulunan İÇDAŞ şirketinin bölgeye saçtığı kirlilikle ilgili İçişleri, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yazılı soru önergeleri verdi. Haberlerimize tekzip gönderen şirket ise, video görüntülere yansıyan kirlilik görüntülerine açıklama getirmek yerine, aldıkları ödülleri ve kağıt üzerindeki çevresel önlemleri aktarmakla yetindi.

KİRLİLİK VİDEOLARLA BELGELENDİ


Tüzel’in İçişleri bakanlı Efkan Ala’nın yanıtlaması istemiyle verdiği yazılı soru önergesinde yöredeki balıkçıların, İÇDAŞ tesislerinden kaynaklı kirliliği çektikleri videolarla belgelediklerine dikkat çekilerek, bunun yanı sıra Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Liman Başkanlığı, Sahil Koruma Kurumlarına tesislerdeki kirliliği şikayet eden dilekçelerin yazıldığı aktarıldı. Yöre halkının tüm girişimlerine karşın İÇDAŞ’la kamu idarelerince her hangi bir önlem alınmadığının bildirildiğine dikkat çeken Tüzel Ala’ya şu soruları yöneltti;
* İÇDAŞ tesislerinin neden olduğu kirlilikle ilgili yöre halkı tarafından belgelerle birlikte Şarköy Sahil Güvenlik Komutanlığına yapılan başvuru hakkında ne işlem yapılmıştır?
* İÇDAŞ demir çelik tesisinin liman içerisinde denize ve çevreye çok miktarda hidrolik yağı boşalttığı, bu işlemin iskele üzerindeki vinçlerden kaynaklandığı iddiaları araştırılmış mıdır?
* Balıkçılar tarafından ‘asit’ olarak nitelenen tabakanın, şirketin römorkları tarafından kirliliğin üzerinden geçilerek dağıtılmaya çalışıldığına dair görüntüler üzerine bir inceleme yapılmış mıdır?
*Değirmencik demir çelik fabrikasında bulunan iki adet termik santralin denizden su alıp, tekrar sistemi soğutarak denize boşalttığı, sıcak suyun aktığı bölgelerde zaman zaman balık ölümleri gerçekleştiği iddiaları doğru mudur?
* Doğru ise, Bakanlığınızca denizin ve balıkçılığın korunması için ne tür girişimlerde bulunulmuştur.

NE GİBİ BİR İŞLEM YAPTINIZ?

Tüzel Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan tarafından yazılı olarak cevaplanmasını istediği soru önergesinde de, İÇDAŞ tesislerinden kaynaklandığı balıkçıların video görüntüleri ile tespit edilen deniz kirliliği ve yasadışı deniz dolgusunu sordu:
1.İÇDAŞ tesislerinin neden olduğu kirlilikle ilgili belgelerle birlikte Karabiga Liman Başkanlığına yapılan başvuru hakkında ne işlem yapılmıştır?
2. İÇDAŞ Termik santral iskele sahalarında bulunan hurda, demir ve kömür stoklarının pisliğini, tozunu ve zehrinin yağan yağmurlarla denize döküldüğü ancak, “İÇDAŞ AŞ tarafından hiçbir önlem alınmadığı iddiaları araştırılmış mıdır?
3.Anılan termik santralin liman mendireğinden denize, toprak hafriyat veya benzeri maddelerin boşaltıldığına dair belgelerin Liman Başkanlığına sunulması üzerine firma nezdinde ne işlem yapılmıştır?
4. İÇDAŞ termik santralde kullanılan suyun 30-35 derece sıcaklıkta denize boşaltıldığı, bu işlemler sırasında İÇDAŞ’ın termik boru ve soğutma kolektörlerinin temizliği için çok miktarda amonyak ve asit kullandığı, bunların da denize boşaltıldığı iddiaları, denizin üzerinde bembeyaz köpüğe benzeyen, ama köpük olmayan kimyasal görüntüleri araştırılmış mıdır? Firma nezdinde idari ve cezai bir işlem yapılmış mıdır?
5.Anılan termik santralin mendireğinin, kıyıdan 1000 metre açığına, Gelibolu’ya bakan yüzünden denize hafriyat boşalttığı, bu işlem sırasında kamyon ve kepçelerin ışıklarını söndürerek çalıştıkları iddiaları araştırılmış mıdır?
6. Söz konusu atıkların, bölge balıkçılığını ve denizi tehdit etmesine karşı Bakanlığınızca ne tür önlemler alınmıştır? İÇDAŞ şirketi nezdinde idari ve cezai işlem yapılmış mıdır?

VERDİĞİNİZ ÖDÜLÜ GERİ ALACAK MISINIZ?

Tüzel Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce ye ise İÇDAŞ tesisleri ile ilgili balıkçılar ve köylüler tarafından Çanakkale İl Çevre Müdürlüğü’ne yapılan başvuruların akıbetini sordu.
1. İÇDAŞ tesislerinin neden olduğu kirlilikle ilgili belgelerle birlikte Çanakkale Çevre İl Müdürlüğüne yapılan başvuru hakkında idari ve cezai bir işlem yapılmış mıdır?
2. Çanakkale Biga, Kemer köyü Ayıt Adası mevkiinde bulunan İÇDAŞ Termik Santralinin kömür depolama ve kül depolama sahasındaki yağmur sularının bir boru ile alenen denize boşaltıldığı iddiaları araştırılmış mıdır?
3. Biga yarımadasındaki Kemer, Bekirli ve Değirmencik köyleri sınırları içerisinde bulunan İÇDAŞ Termik ve Çelikhane tesislerinin genelde geceleri ve sabah erken saatlerde bacalarının açık, filtresiz çalıştığı iddiaları doğru mudur?
4. İÇDAŞ demir çelik tesisinin liman içerisinde denize ve çevreye çok miktarda hidrolik yağı boşalttığı, bu işlemin iskele üzerindeki vinçlerden kaynaklandığı iddiaları araştırılmış mıdır?
5. Değirmencik demir çelik fabrikasında bulunan iki adet termik santralin denizden su alıp, tekrar sistemi soğutarak denize boşalttığı, sıcak suyun aktığı bölgelerde zaman zaman balık ölümleri gerçekleştiği iddiaları araştırılmış mıdır?
6. Balıkçılar tarafından ‘asit’ olarak nitelenen tabakanın, şirketin römorkları tarafından kirliliğin üzerinden geçilerek dağıtılmaya çalışıldığına dair görüntüler üzerine bir inceleme yapılmış mıdır?
7. Tüm iddialar ve yöre halkının belgelediği şikayetler karşısında halk sağlığını ve ekolojik yaşamı tehdit eden çevre kirliliğine neden olan İÇDAŞ firmasına Bakanlığınızca “Türkiye’nin En Temiz Sanayi Tesisi Ödülü”nü geri almayı düşünüyor musunuz?

İDDİALARA YANIT YOK

Şirketin gazetemizde “Bol Ödüllü çevre kirliliği” başlığıyla çıkan manşet haberimize gönderdiği tekzip dilekçesinde, balıkçılar tarafından çekilen kirlilik görüntülerine hiç değinilmemesi dikkat çekti. Şirket aldığı ödüller ve kağıt üzerindeki çevresel önlemleri aktardığı tekzip metninde, yeni tesisleri için yaptığı ÇED toplantısı öncesi bu haberin çıkmasını “manidar bulunduğu” gibi ilginç bir yorum yer aldı. Son haberimizi ÇED toplantısı ile ilişkilendiren şirketin, gazetemizde, tesislerin yörede yarattığı çevresel sorunlar, yakınlardaki Parion antik kentine olan olumsuz etkisi ve tesislerde çalışan işçilerin emek mücadelesi ile ilgili haberlerimize nasıl bir yorum getireceği ise merak konusu oldu.
Eklenme Tarihi: 17 Ocak 2014

http://www.evrensel.net/haber/76533/icdasin-kirliligi-tbmmye-tasindi.html

14 Ocak 2014 Salı

Gaziemir nükleer raporu eksik ama yine de olumlu'



Özer Akdemir

Gaziemir’deki kurşun fabrikasının arazisinde çıkan nükleer atıklarla ilgili çalışma yapan Prof. Dr. Alper Baba’nın raporunda bölgede ağır metal tespit edildiği yazıyor. Bu raporu değerlendiren Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Ali Osman Karababa, raporun eksikliklerine rağmen, konuyla ilgili hazırlanmış tek rapor olması bakımından önem taşıdığına dikkat çekti.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YGSP) Gaziemir’de tespit edilen nükleer atıklarla ilgili basın toplantısı yaptı. Basın toplantısında atıklarla ilgili şu ana kadar tek ciddi çalışma olan Prof. Dr. Alper Baba’nın raporu ile ilgili değerlendirmeler de paylaşıldı.

Burada konuşan İl Eş Sözcüsü Osman Doğan, atıklarla ilgili ihmali olan kamu görevlilerinin yargılanması konusunda bir mahkeme kararı çıkarttıkları belirterek, bunun önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

AĞIR METAL TESPİT EDİLDİ

Nükleer atıklarla ilgili raporu değerlendiren Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, raporu bazı eksiklikleri olmasına rağmen yine de konuyla ilgili tek derli toplu araştırma açısından önemli bulduklarını söyledi. Raporda yapılan analizlerde bazı soru işaretleri olduğunu belirten Karababa, “Olayın bir tarafı olan Büyükşehir Belediyesinin laboratuvarında yapılan analizlerin tarafsız olması beklenebilir mi? Çok derin olmayan bir inceleme kuyusundan alınmış toprak örnekleri yeterli bilgileri vermeyebilir.

Yine de raporda bazı ağır metallerin yüksekliği tespit edilmiş. Su örnekleri ise haziran-temmuz ayında alınmış. Bu aylar İzmir’in en kurak ayları. Yağışların başlayıp atıkların yağmur suları ile yıkanıp yer altı sularının daha çok kirlenme olasılığı bulunan zaman dilimleri değerlendirme dışı bırakılmış. Bu koşullarda bile alınan örneklerde ciddi boyutlarda kirlilik bulunmuştur” diye konuştu.

Karababa, alanda radyoaktif Eu 152 elementinin yanı sıra Eu 153 elementinin de yan yana bulunma olasılığından bahsederek, bu iki elementin zamanla tepkimeye girerek duman ve alev çıkarabileceğini söyledi.
Eklenme Tarihi: 14 Ocak 2014
(İzmir/EVRENSEL)
http://www.evrensel.net/haber/76347/gaziemir-nukleer-raporu-eksik-ama-yine-de-olumlu.html

11 Ocak 2014 Cumartesi

‘İÇDAŞ Cumhuriyeti balıkçı istemiyor!’




Özer AKDEMİR

Çanakkale Biga ve çevresinde demir çelik, termik santral, liman gibi birçok işletmesi bulunan İÇDAŞ şirketinin fizibilete desteği verdiği “Balık meralarının korunması ve yeni meralar oluşturulması” amacıyla yapıldığı söylenen yapay resif projesine, yöredeki balıkçılardan tepki geldi. Balıkçıların resif denilen beton blokların avlanma alanlarına döküldüğünü, bu bloklar yüzünden ağlarının yırtıldığını ve zarar gördüklerini ifade ettiler.

Geçtiğimiz yılın “en çevreci sanayi kuruluşu ödülü” dahil 13 ‘çevre ödülü’ alan İÇDAŞ’ın denizi, havayı ve toprağı kirletmesi bölgedeki balıkçıların çektiği görüntülerle belgelenmişti. Ayrıca bölgedeki balıkçılar ve köylüler Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Liman Başkanlığı ve Sahil Koruma Kurumlarına yazdıkları 10’a yakın dilekçede, İÇDAŞ’ın bölgeye yaydığı kirliliğe ilişkin gerekli önlemlerin alınmasını istemişti. Gazetemiz de bu görüntü ve şikayetleri 7 Ocak tarihinde “13 ödüllü çevre kirliliği” başlığıyla manşetine taşıyarak gündeme getirmişti. Balıkçılar şimdi de İÇDAŞ’ın döktüğü beton bloklar hakkında şikayette bulundu.

AVLAK SAHASINA BETON BLOKLAR

Kemer köyü balıkçılarından Yılmaz Çiftçiler geçtiğimiz günlerde Çanakkale Tarım Orman Hayvancılık İl Müdürlüğüne gönderdiği dilekçede İÇDAŞ Termik Santralinin köyün batısındaki balıkçılık avlak sahasına beton bloklar attığını belirterek; “Atılan bloklar resif olarak adlandırılmıştır. Fakat bu beton blokların avlak sahalarımıza ve liman içlerine hiçbir izin ve fizibilite yapmadan, Bakanlıktan ve Liman Başkanlığından gerekli izinlerin alınmadığı gözlemlenmiştir” dedi. Bölgede balıkçılar olarak av yasağı döneminde İÇDAŞ limanlarında ve etraflarında yaptıkları sonar taramalarında çok miktarda blok tespit ettiklerini belirten çiftçiler, bu çalışmaları sırasında İÇDAŞ’a ait römorkör ve palamar botlarıyla tacize uğradıklarını dile getirdi.

Çiftçiler, beton blokların koordinatlarını da belirttiği dilekçesinde şunları ifade etti: “Blokların bazıları avlak sahalarında kaldığından ağlarımıza zarar vermektedir. Yırtılan ağlarla balık tutamadığımız gibi maddi zarara uğramaktayız. Zaman zaman beton bloklar ağlarımızla su yüzeyine kadar çıksa da ağırlıkları yaklaşık bir ton ila iki ton civarında olduğundan ağlarımızı parçalayarak denize düşmektedir. İÇDAŞ AŞ’nin bölgemizde denize bıraktığı resif adı altındaki beton blokların gelişigüzel kütleler halinde (25-30’ar adet) ve geceleri bırakılması bizim gibi ağ balıkçılığı ile ekmeğini kazananlara bir tuzak olduğunu tahmin etmekteyiz.”

Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, hem Kaz Dağları hem de il genelindeki çevre sorunları ile ilgili yaptığı basın açıklamasında İÇDAŞ tesislerinin zehirleyici ve kirletici etkilerinin yörede şimdiden yaşandığına dikkat çekti. İÇDAŞ’ın ek tesisler ve bunlara bağlı yeni limanlar kurduğu bilgisini veren Nalbant, “Bölge kökten feda ediliyor. Tekrar ediyoruz bir şey yapmazsanız, Çanakkale kalorifer kazanına dönecektir” dedi.

BİZİ UZAKLAŞTIRMAK İSTİYORLAR


Bölgedeki balıkçılardan Erhan Çiftçi, İÇDAŞ tarafından avlanma sahalarına atılan beton blokların yaklaşık 250 - 300 kadar olduğunu tespit ettiklerini belirterek, “Şirket bizi alandan uzaklaştırmak istiyor. Bunların yarattığı kirliliğin en yakın tanığı biziz. Artık herkeste cep telefonu, kamera, fotoğraf makinesi var. Bu kirlilikleri çekip ilgili yerlere iletebiliyoruz. Bunun için bizi bu alandan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Ben geçen yıl şirketin şikayetleri nedeniyle 70-80 bin lira ceza ödedim. Bütün kurumlara baskı yapıyor şirket. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.” dedi.

BALIKÇI DİYE İŞÇİLERİNE İMZA ATTIRMIŞLAR

Çiftçi projenin İÇDAŞ tarafından hazırlandığını, yapımı için ise Güney Marmara Çevre Ajansına (GEMKA) başvurulduğunu söyledi. Geçtiğimiz günlerde Aksaz, Değirmencik ve Bekirli köylerinden balıkçılar tarafından hazırlandığı söylenen 300 imzalı dilekçe ile başvurulduğu haberi gazetelerde yer almıştı. Çiftçi bu 300 imzanın sadece 30 kadarının balıkçı olduğu, geri kalanını ise İÇDAŞ’ın işçileri tarafından atıldığı ileri sürdü.

Çiftçi, önceki gün Karabiga liman Başkanlığı eşliğinde Kıyı Emniyet Müdürlüğü dalgıçları tarafından beton blokların olduğu bölgede yapılan dalgıç incelemesinde bu blokların tespit edilerek kamera ile kayıtlarının alındığını aktararak; “Önümüzdeki günlerde İÇDAŞ A.Ş, liman müdürü, ilgili dalgıçlar ve bu betonları denize dökmede yardımcı olan diğer personel hakkında suç duyurusunda bulunulup akabinde dava açacağız” dedi. Çiftçi, kendini balıkçıymış gibi gösterip kişilerle ilgili de yasal yollara başvuracaklarını dile getirdi.

Yapay resifler, “Genellikle biyolojik özelliklerini kaybetmiş, erozyona uğramış, Türkiye’ de boğazlarda olduğu gibi blok gemi geçişlerinin yoğun olduğu yerlerde deniz yaşamını geliştirmek ve tedavi etmek için kurulmuş insan yapısı su altı yapıları” olarak tanımlanırken, Balıkçı Erhan Çiftçi, “Yapay resif zarar gören alanların onarımı, tedavisi için yapılıyor, oysa burada zararı İÇDAŞ veriyor ve GEMKA’ya, yani kamu kaynaklarıyla balıkçılara resif yapıyorum diyor” şeklinde konuştu.

BALIKÇILARI BİRBİRİNE DÜŞÜRÜYORLAR

Şirketin köylüyü bölmeye çalıştığını öne süren Çiftçi, “Resif ile küçük balıkçıyı yanına çekiyor, siz avlanacaksınız gırgırlar buraya giremeyecek diyorlar. Gırgırlar da sürekli İÇDAŞ kirliliğini kayıt altına alıp şikayet ediyor. İÇDAŞ da onları şikayet ediyor. Her gün karşılıklı bir savaş var. Balıkçıları uzaklaştırmak istiyorlar. Atılan beton bloklar 70-80 santim çamura gömülüyor. Birkaç yıl sonra tamamı çamur altında kalacak. Yani resif hikaye. İÇDAŞ Cumhuriyeti’nde balıkçı istenmiyor. Kimsenin kendilerine yakın takipte olmasın istiyorlar.

Herkesi susturmuş, konuşanlar artık konuşmuyor. Bir tek balıkçılar kalmıştı, onları da ikiye bölüyor resifle” dedi. Resiflerin denize çoktan atılmış olmasına rağmen proje için daha geçtiğimiz hafta başvuru yapılması iddiaları olayın bir başka hukuk dışı boyutunu oluşturuyor.
Eklenme Tarihi: 11 Ocak 2014
http://www.evrensel.net/haber/76096/icdas-cumhuriyeti-balikci-istemiyor

10 Ocak 2014 Cuma

13 ödüllü çevre kirliliği

13 ödüllü çevre kirliliği
Özer AKDEMİR
İzmir


Çanakkale Biga ve çevresinde demir çelik, termik santral, liman gibi birçok işletmesi bulunan ve tam 13 ‘çevre ödülü’ alan İÇDAŞ şirketinin bölgeye saçtığı kirlilikle ilgili yeni görüntülere Evrensel ulaştı.
Yöredeki balıkçılar, İÇDAŞ tesislerinden kaynaklı kirliliği çektikleri videolarla belgeledi. Ayrıca, bölgedeki köylüler, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Liman Başkanlığı, Sahil Koruma Kurumlarına yazdıkları 10’a yakın dilekçede, İÇDAŞ’ın bölgeye yaydığı kirliliğe ilişkin gerekli önlemlerin alınmasını istedi.
Şirket daha önce, yarattığı kirliliği fotoğraflarla haberleştiren gazetemize tazminat davası açmıştı.
İşte bölgedeki balıkçıların ve köylülerin belgelediği kirlilik görüntüleri ve şikayet dilekçesinde yer alanlar:

BORU İLE DENİZE BOŞALTIYORLAR
* Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne gönderilen dilekçede Kemer köyü Ayıt Adası mevkiinde bulunan İÇDAŞ Termik Santralinin kömür depolama ve kül depolama sahasındaki yağmur sularının bir boru ile alenen denize boşaltıldığı dile getirilerek, bunu belgeleyen görüntüler de CD şeklinde dilekçeye eklendi.


GÜNDÜZ FİLTRELİ GECE FİLTRESİZ
* Aynı kuruma gönderilen bir başka dilekçe de ise; Biga yarımadasındaki Kemer, Bekirli ve Değirmencik köyleri sınırları içerisinde bulunan İÇDAŞ Termik ve Çelikhane tesislerinin genelde geceleri ve sabah erken saatlerde bacalarının açık, filtresiz çalıştığı dile getirildi.


HAFRİYATLARIN PİSLİĞİ DENİZE DÖKÜLÜYOR
* Karabiga Liman Başkanlığına gönderilen dilekçede yöre halkı, İÇDAŞ Termik santral iskele sahalarında bulunan hurda, demir ve kömür stoklarının pisliğini, tozunu ve zehrinin yağan yağmurlarla denize döküldüğü bilgisine yer verilerek; “İÇDAŞ AŞ tarafından hiçbir önlem alınmamaktadır. Söz konusu atık suların bölgemiz balıkçılığını ve denizini tehdit ettiği görünmektedir” denildi.
*Ayrı bir dilekçede ise termik santralin liman mendireğinden denize toprak hafriyat veya benzeri maddelerin boşaltıldığı aktarılıyor. Köylüler, “Bölgemiz çevre kirliliği ve deniz kirliliği ile baş başa kalmıştır” diyerek yaşadıkları sıkıntıya dikkat çekiyor.


DENİZİN ÜSTÜ BEMBEYAZ KÖPÜK
*Yine Liman Başkanlığına yazılan bir dilekçede, termik santralde kullanılan suyun 30-35 derece sıcaklıkta denize boşaltıldığı dile getirilerek, “Bu işlemler sırasında İÇDAŞ termik boru ve soğutma kolektörlerinin temizliği için çok miktarda amonyak ve asit kullanmaktadırlar. Bunları da denize boşaltıyorlar. Denizin üzerinde bembeyaz köpüğe benzeyen, ama köpük olmayan kimyasallar görülmüştür ve görüntülenmiştir” deniyor.
Termik santralin mendireğinin, kıyıdan 1000 metre açığına, Gelibolu’ya bakan yüzünden denize hafriyat boşalttığı belirtilerek, bu işlem sırasında kamyon ve kepçelerin ışıklarını söndürerek çalıştıklarına ve kendilerinin görülmesi üzerine olay yerinden kaçtıklarına dikkat çekildi.

ŞİRKETTEN ‘GİDİN’ ANONSU 
* Şarköy Sahil Güvenlik Komutanlığına verilen bir dilekçede, İÇDAŞ demir çelik tesisinin liman içerisinde denize ve çevreye çok miktarda hidrolik yağı boşalttığı vurgulanarak, bu işlemin iskele üzerindeki vinçlerden kaynaklandığı belirtildi. Dilekçede “Biz bu görüntüleri çekerken İÇDAŞ’a ait hoparlör ve amfi sisteminden bize bölgeyi terk etmemiz anons edilmiştir. CD’de sesler duyuluyor ve bize römorkör ve palamar botlarıyla tacizde bulunuluyor.” denildi.

BALIK ÖLÜMLERİ 
* Dilekçede balık ölümlerine özellikle dikkat çekiliyor: “Değirmencik demir çelik fabrikasında bulunan iki adet termik santralin denizden su alıp, tekrar sistemi soğutarak denize boşalttığı, sıcak suyun aktığı bölgelerde zaman zaman balık ölümleri gerçekleşmiştir. Bu durum bölgemiz balıkçılığına ve sektöre zarar vermektedir” denildi.

RÖMORKLA KİRLİLİĞİ DAĞITIYORLAR

Ayrıca, görüntülerde Balıkçılar tarafından ‘asit’ olarak nitelenen tabakanın, şirketin romörkları tarafından kirliliğin üzerinden geçilerek dağıtılmaya çalışıldığı da görülüyor.


BUNLAR DA MI MONTAJ?
Evrensel, 12 Temmuz 2013 tarihinde, İÇDAŞ tesislerinin yörede yarattığı kirliliği fotoğraflarıyla birlikte ve “Gözümüze mi inanalım ödülünüze mi” başlığıyla yayımlamış ve şirkete verilen “En Çevreci Kuruluş” ödüllerini eleştirmişti. Haberle ilgili iki ay suskun kalan şirket, daha sonra haberimizi “yalanlanmış” ve fotoğrafların montaj olduğunu ileri sürmüştü. Şirket, gazetemiz aleyhine 10 bin liralık tazminat davası da açmıştı.

13 ‘ÇEVRE ÖDÜLÜ’ VERİLDİ
İÇDAŞ geçtiğimiz ayın başında kutlanan Dünya Çevre Haftası’nda “Üretiminde çevreye gösterdiği duyarlılık” nedeniyle 3 farklı ödüle layık görülmüştü. Bu ödüllerle birlikte İÇDAŞ’ın aldığı ‘Çevre Ödülü’ sayısı 13’e yükselmiş oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “Türkiye’nin En Temiz sanayi Tesisi Ödülü”nü alan şirkete, aynı gün Çanakkale’de de “Çanakkale’nin En Temiz Sanayi Tesisi Ödülü” verilmişti. Ayrıca Kocaeli Sanayi Odası da şirkete çevre ödülü verenler arasında.
İŞTE BALIKÇILARIN GÖRÜNTÜLEDİĞİ İÇDAŞ KİRLİLİĞİ

 http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=ysIp4OhDNc8

Suç ortaklığı ayyuka çıktı - Birgün

‘Suç ortaklığı ayyuka çıktı’
OBEN ULU 

Koza Altın İşletmeleri A.Ş’nin, beş altın madeninden biri olan Dikili’nin Çukuralan Köyü’nde bulunan işletmesindeki faaliyetler, İzmir İl Özel İdaresi’nce “Çevre İzni veya Çevre İzin ve Lisans Belgesi” bulunmaması gerekçesiyle durduruldu. Altın madeninde
Maden ile ilgili gelişmeleri yakından takip eden EGEÇEP Yönetim Kurulu Üyesi Gazeteci-Yazar Özer Akdemir yaşananlar ile ilgili; “2,5-3 yıldır faaliyetlerini doğaya zarar vererek sürdüren madenin lisans belgesi olmaması nedeniyle durdurulması ‘cemaat-iktidar’ kavgası derinleşince mi akıllarına geliyor. Buradan da anlaşılacağı gibi ‘suç ortaklığı’ ayyuka çıkmıştır” dedi. Koza Altın Madeninin sahibi ise Cemaat’e yakınlığıyla bilinen Bugün Gazetesi, Bugün TV ve Kanaltürk’ün sahibi Akın İpek.

HALK SAĞLIĞI DEĞİL SİYASİ MENFAAT
Madenin siyanürle altın çıkarmasına karşı yıllardır mücadele veren ve bu konuda davalık da olan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ise yaşananları; “Cemaate yakınlığıyla tanınan Akın İpek’in, sahibi olduğu Koza Altın Şirketi’nin Dikili’deki Çukuralan Köyü İşletmesi 3 yıl belgesiz çalışmış ve burada yaşanan çevre tahribatına göz yumulmuş. O halde zamanlama Cemaat’ten intikam iddiasını doğru çıkartıyor. Ancak bu durdurma madenin siyanürle altın çıkararak halkın sağlığı ile oynadığı için 3 yıl önce olmalıydı. Yıllardır çevrede insanımızın, çocuklarımızın kanser riskine dikkat çekmeye çalışıyoruz, bu konuda mücadele ediyoruz. Ancak durdurma kararı halkın sağlığından yana değil, intikam uğruna siyasi olarak veriliyor diyebiliriz.
Burada çevreciler büyük mücadele verdiler. Davalar açıldı. Bilim insanları konferanslar verdi. Hatta en son buradaki tahribatı ve ağaç kıyımını görmek için alana giden TEMA onursal başkanı sayın Hayrettin Karaca maden çalışanları tarafından tartaklandığı gerekçesi ile yargıya başvurdu. Onlarca insan buranın yasal olmadığını ve çevreyi yok ettiğini, çocuklarımızın geleceğini kararttığını anlatmaya çalıştı. Ancak iktidar oralı bile olmadı. Şimdi madene kapatma geliyor. Yaşananları halkımızın sağduyusu ile değerlendireceğini umuyorum. Burada ki suç ortaklığı gözler önüne serilmiştir” dedi.

‘EKSİK DOKÜMAN YOK’
Koza Altın tarafından yapılan açıklamada ise; Çukuralan işletmesindeki faaliyetler İzmir İl Özel İdaresi’nce “Çevre İzni veya Çevre İzin ve Lisans Belgesi” bulunmaması gerekçesiyle durdurulduğu belirtildi. Açıklamada; “İdareden alınan yazıda da belirtildiği üzere  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün 20.02.2013 tarih ve 2896 sayılı ve 20.02.2014 tarihine kadar geçerli olan geçici faaliyet belgesi mevcuttur. Çevre izin ve lisans belgesiyle ilgili olarak istenen tüm gerekli belge ve bilgiler zamanında ilgili kurumlara iletilmiştir. Kamu tarafından şirketimizden istenen ve zamanında tarafımızdan verilmeyen hiçbir eksik belge ve doküman bulunmamaktadır” denildi.

İMC Tv Çukuralan altın madeni bağlantısı


Koza Altın'ın maden işletmesi için verilen yürütmeyi durdurma 
kararını Gazeteci Özer Akdemir değerlendirdi


İMC Tv'de Çukuralan Altın madeninin kapatılmasını değerlendirdik.
http://www.youtube.com/watch?v=SSi8ByslL0A&feature=youtu.be

Çukuralan'da doğa katledilmiş!



Oben ULU
Cemaate yakınlığıyla bilinen Bugün Gazetesi, Bugün TV ve Kanaltürk'ün sahibi Akın İpek'e ait Koza Altın Madeni'nin, Dikili-Çukuralan Köyü'nde bulunan işletmesinin durdurulması ardından yaşanan çevre tahribatı gerçeği bölge insanını kahretti.

AĞAÇ KATLİAMI

17 Aralık'ta başlatılan operasyonun Cemaat destekçilerini vurduğu olarak yorumlanan Koza Altın Madeni'ne ait Çukuralan işletmesinin kapatılması bir başka gerçeği daha ortaya çıkardı. Nisan 2010'da faaliyete geçen şirketin 2,5 yıl boyunca nasıl çalıştığı sorgulanırken, bölgede on binlerce ağacın katliamına da seyirci kalındığı ortaya çıktı.

Çukuralan'da ki işletmenin doğaya verdiği tahribatı ve orada ki işleyişi yakından görebilmek için Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven de maden alanına gitti. Madene ait kamyonların boş olduğunu ve şoförlerinin başında hazır beklediğini gözlemleyen Özgüven maden kapısında güvenlik önlemlerinin üst düzeyde olduğunu ifade etti.

Güvenlik görevlilerince içeriye kimsenin alınmadığı ve fotoğraf çekimine izin verilmediği işletme ile ilgili görüş bildiren Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven; "Kozak Yaylasının ortasında kimsenin geçmesine izin verilmeyen alan güvenlik görevlilerinin koruması altında. Yaklaşık 3 yıldır faaliyet gösteren maden sahası mühürlenmiş durumda. Kimler oraya nasıl müsaade verdiler, şimdi neden mühürlediler. Gördüğüm kadarıyla büyük bir katliam yaşanmış. Bunun hesabı mutlaka verilmeli" dedi. Özgüven koca bir ormanın katledildiğini, alanda sıkı güvenlik önlemleri alındığını da ifade etti.

ÇAM FISTIĞI'NDA REKOLTE DÜŞTÜ
Kozak Yaylası sakinleri, üreticileri ve bilim insanları ile görüştüğünü bildiren Özgüven, birçok üründe özellikle de çam fıstığında yüzde 90 rekolte düştüğünü belirterek; "Bu düşüşte bir çok sebebin yanı sıra siyanürle altın çıkaran maden'in büyük rol oynadığı bilim insanlarınca söyleniyor. Dünyaca ünlü Kozak yaylalarında üretici çaresiz durumda. Özellikle Çukuralan'da yüz binlerce ağaç kesildi. Buradan Ovacık'a kamyonlarla cevher taşınması sırasında oluşan toz zerrecikleri köylünün yaşamını felç etti. Ürünlerde verim düştü, kümes hayvanları zarar gördü. Bölge de kanser riski kat kat arttı" dedi.


EKOSİSTEM YOK EDİLMİŞ

2012 Şubat ayında bölgede yapılan keşfe katılanlardan Av.Arif Ali Cangı, jeofizik mühendisi Erhan İçöz, Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel gördüklerini; “On binlerce ağaç kesilmiş. Pasa dağları oluşmuş. Açık Ocak 300 metreye kadar inmiş, ağaçlar kesilerek bir orman ekosistemi yok edilmiş. Bunların Ovacık’a kamyonlarla taşınması sırasında oluşan toz emisyonları fıstık çamlarına zarar vermiş" diyerek Çukuralan'da ki tahribatının çok büyük olduğunu dile getirmişlerdi.

HAYRATTİN KARACA'YA DA İZİN VERİLMEMİŞTİ

Çıkan bu haberlerin ardından bölgede incelemelerde bulunmak isteyen 2012 Alternatif Nobel Ödülü sahibi TEMA Vakfı onursal Başkanı Hayrettin Karaca ve TEMA temsilcileri, şirket yetkilileri tarafından engellenmiş ve dava açılmıştı. Dikili'de görülen davada Karaca; “Oradaki ekolojik sistemin uğradığı zararı görmek istedim. Yolda giderken doğadaki tahribatı görünce mahvoldum. İnerek fotoğraf çekmeye başladım. Bir süre sonra araçlarla birileri gelerek, ‘Buradan sonra gidemezsiniz’ dediler. 3-4 kişi de üzerime yürüyünce, geri dönmek zorunda kaldık. Ben doğayı korumaya ömrümü adadım. Yavuz hırsız ev sahibini bastırmak istedi. Ülkemi bu duruma düşürenlerin cezalandırılmalarını istiyorum” ifadelerini kullanmıştı. Duruşmaya Hayrettin Karaca'ya Alternatif Nobel Ödülü veren İsveç Right Livelihood Award Foundation temsilcisi Agneta Johansson ve İsveçli bir gazeteci de katılmıştı.

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...