Özer AKDEMİR
Elektriğini İran’dan alan Van hariç, bütün ülkenin saatlerce
karanlıkta kaldığı günün gecesi sabaha karşı meclisten geçirilen anlaşmaya
‘tesadüf’ demek ne kadar doğru olur? Uluslararası anlaşmaya göre Türkiye’nin
ikinci nükleer santrali Japonya tarafından Sinop’ta yapılacak.
İNCEBURUN’DA GÖRDÜKLERİMİZ
2013 yılında, Nükleer Karşıtı Platformun daveti üzerine gittiğimiz Sinop’ta, nükleer santral kurulması düşünülen İnceburun Yarımadasına da gitmiştik. Türkiye’nin en kuzey ucundaki deniz fenerine doğru giderken, yol üzerinde uğradığımız köylerde sokaklar neredeyse ıssızdı. Kalın bir sis, arada inceden yağan yağmurun ıslattığı sokaklarda, geziye katılacak gazeteciler adeta görüş alabilecek köylü avına çıkmışlardı. Evlerin bahçesine kadar giren bu ‘davetsiz’ gazetecilerin bulabildikleri birkaç köylüye sordukları sorulardan birisi de neden köyün bu kadar ıssız oluşuydu. Köylülerin yanıtının anlamı çok açıktı. Köylülerin çoğu ağaç kesimi işinde çalışmak için ormanlık alana gitmişlerdi. Ağaçların gençleştirme için kesildiği söyleniyordu ama köylüler dahil orada bulunan hiç kimsenin buna inanmadığı görülüyordu. Köylüler, başlarına geleceği anlamış olmanın bilinciyle ve acısıyla konuşuyorlardı. “Nükleer santrali kurarlarsa buralarda tutmazlar artık bizi. Zaten biz de kalmak istemeyiz santralin yanında.” Tam da nükleer santralin kurulacağı alan olarak gösterilen bölgede, binlerce ağaç kesilmiş, alan sanki tarla açılacak gibi üzerindeki bitkiler dahil temizlenmişti. İnceburun fenerinin sert rüzgarlı yalnızlığını geride bırakıp, şiddetini arttıran yağmurla birlikte geçtiğimiz dönüş yolunda gördüğümüz kamyonlar yüzlerce ağaç gövdesi taşıyordu.
2013 yılında, Nükleer Karşıtı Platformun daveti üzerine gittiğimiz Sinop’ta, nükleer santral kurulması düşünülen İnceburun Yarımadasına da gitmiştik. Türkiye’nin en kuzey ucundaki deniz fenerine doğru giderken, yol üzerinde uğradığımız köylerde sokaklar neredeyse ıssızdı. Kalın bir sis, arada inceden yağan yağmurun ıslattığı sokaklarda, geziye katılacak gazeteciler adeta görüş alabilecek köylü avına çıkmışlardı. Evlerin bahçesine kadar giren bu ‘davetsiz’ gazetecilerin bulabildikleri birkaç köylüye sordukları sorulardan birisi de neden köyün bu kadar ıssız oluşuydu. Köylülerin yanıtının anlamı çok açıktı. Köylülerin çoğu ağaç kesimi işinde çalışmak için ormanlık alana gitmişlerdi. Ağaçların gençleştirme için kesildiği söyleniyordu ama köylüler dahil orada bulunan hiç kimsenin buna inanmadığı görülüyordu. Köylüler, başlarına geleceği anlamış olmanın bilinciyle ve acısıyla konuşuyorlardı. “Nükleer santrali kurarlarsa buralarda tutmazlar artık bizi. Zaten biz de kalmak istemeyiz santralin yanında.” Tam da nükleer santralin kurulacağı alan olarak gösterilen bölgede, binlerce ağaç kesilmiş, alan sanki tarla açılacak gibi üzerindeki bitkiler dahil temizlenmişti. İnceburun fenerinin sert rüzgarlı yalnızlığını geride bırakıp, şiddetini arttıran yağmurla birlikte geçtiğimiz dönüş yolunda gördüğümüz kamyonlar yüzlerce ağaç gövdesi taşıyordu.
HARAKİRİ
İzmir-İstanbul Otobanının Körfez geçişi için yapılan köprü halatının kopmasından kendisini sorumlu tutup harakiri yaparak intihar eden Japon mühendisin bu eyleminden bir hafta geçmeden Japonya ile imzalanan nükleer santral anlaşması Türkiye’nin harakiri yaptığı şeklinde yorumlandı. Yorumun sahibi, yıllardır Türkiye’de nükleer santrallere karşı mücadele eden Nükleer Karşıtı Platform (NKP) du. Akkuyu nükleer santrali ÇED tartışmaları, hukuki süreç sona ermeden insanların ‘milli’ duygularına oynayan reklamlara konu edildiği günlerde ikinci santralin anlaşmasının meclisten geçmesini NKP “Nükleer harakiriye hayır” başlıklı bir bildiri ile protesto etti. Platform, genel seçimlere 7 ay kala, ülke geleceğine ipotek koyma anlamını taşıyan bu yasanın meclisten geçirilmesinde “gizli pazarlık” izi arıyordu. Meclisteki 535 milletvekiline gönderdikleri mektupta yer alan gerekçeleri bir kez daha sıralayan NKP, santralin hem riskleri, hem maliyeti, hem ülke elektrik üretimine etkisi, hem de kapanış sonrası yaratacağı sıkıntılar gibi birçok maddeye dikkat çekti.
İzmir-İstanbul Otobanının Körfez geçişi için yapılan köprü halatının kopmasından kendisini sorumlu tutup harakiri yaparak intihar eden Japon mühendisin bu eyleminden bir hafta geçmeden Japonya ile imzalanan nükleer santral anlaşması Türkiye’nin harakiri yaptığı şeklinde yorumlandı. Yorumun sahibi, yıllardır Türkiye’de nükleer santrallere karşı mücadele eden Nükleer Karşıtı Platform (NKP) du. Akkuyu nükleer santrali ÇED tartışmaları, hukuki süreç sona ermeden insanların ‘milli’ duygularına oynayan reklamlara konu edildiği günlerde ikinci santralin anlaşmasının meclisten geçmesini NKP “Nükleer harakiriye hayır” başlıklı bir bildiri ile protesto etti. Platform, genel seçimlere 7 ay kala, ülke geleceğine ipotek koyma anlamını taşıyan bu yasanın meclisten geçirilmesinde “gizli pazarlık” izi arıyordu. Meclisteki 535 milletvekiline gönderdikleri mektupta yer alan gerekçeleri bir kez daha sıralayan NKP, santralin hem riskleri, hem maliyeti, hem ülke elektrik üretimine etkisi, hem de kapanış sonrası yaratacağı sıkıntılar gibi birçok maddeye dikkat çekti.
FUKUŞİMA FOTOĞRAFLARI
Türkiye’nin ikinci nükleer santralini kurması için anlaşmaya vardığı Japonya, 11 Mart 2011 tarihinde meydana gelen Fukuşima nükleer santral kazasının izlerini hala yok edebilmiş değil. Görünen o ki yıllarca da silemeyecek bu izleri. Yarılama ömürleri binlerce yıl olan radyoaktif maddelerin canlı yaşamına zarar vermemesini sağlayabilmek için dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasında olan Japonya’nın bile ne kadar zorlandığı biliniyor. Fukişima çevresinden gelen son fotoğraflar nasıl bir bela ile karşı karşıya olunduğunu anlatmaya yetip artıyor. Ormanlarda, sokaklarda, nehir kenarlarında, kıyılarda uzay giysilerine benzer giysiler giymiş insanlar, ellerinde ölçüm cihazlarıyla radyoaktif kirliliğe uğramış alanlarda temizlik yapıyorlar. Binlerce siyah plastik poşet içerisine radyoaktif kirliliğin bulaştığı yapraklar, dallar, eşyalar doldurulmuş, üst üste istiflenmiş. Bertaraf edilecek yere taşınmayı bekliyor. Acılı bir baba henüz 2-3 yaşında görünen çocuğunun fotoğrafını gösteriyor. Öbür karede çevresi çiçeklerle bezenmiş küçük bir mezarın başında dua ederken görüyoruz babayı. Küçük kızını, nükleer santral kazasında kaybetmiş.
Türkiye’nin ikinci nükleer santralini kurması için anlaşmaya vardığı Japonya, 11 Mart 2011 tarihinde meydana gelen Fukuşima nükleer santral kazasının izlerini hala yok edebilmiş değil. Görünen o ki yıllarca da silemeyecek bu izleri. Yarılama ömürleri binlerce yıl olan radyoaktif maddelerin canlı yaşamına zarar vermemesini sağlayabilmek için dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasında olan Japonya’nın bile ne kadar zorlandığı biliniyor. Fukişima çevresinden gelen son fotoğraflar nasıl bir bela ile karşı karşıya olunduğunu anlatmaya yetip artıyor. Ormanlarda, sokaklarda, nehir kenarlarında, kıyılarda uzay giysilerine benzer giysiler giymiş insanlar, ellerinde ölçüm cihazlarıyla radyoaktif kirliliğe uğramış alanlarda temizlik yapıyorlar. Binlerce siyah plastik poşet içerisine radyoaktif kirliliğin bulaştığı yapraklar, dallar, eşyalar doldurulmuş, üst üste istiflenmiş. Bertaraf edilecek yere taşınmayı bekliyor. Acılı bir baba henüz 2-3 yaşında görünen çocuğunun fotoğrafını gösteriyor. Öbür karede çevresi çiçeklerle bezenmiş küçük bir mezarın başında dua ederken görüyoruz babayı. Küçük kızını, nükleer santral kazasında kaybetmiş.
RAKAMLAR ‘NÜKLEER GEREKSİZ’ DİYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023’te ülke elektriğinin %20’sinin nükleer santrallerle karşılanacağını belirtip, daha çok nükleer santral için zemin hazırlıyor. Ülkenin enerji açığından, elektrik gereksiniminden dem vuran yetkililerin açıklamalarını bizzat kendi kurumları yalanlıyor. %7’lik büyüme rakamlarına göre öngörülen elektrik talebi projeksiyonunu, büyüme hızının düşmesinin ardından güncelleyen TEİAŞ, öngörüsünü 398 milyar kw/h’den 333 milyar kw/h’a düşürdü. Bu bile Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerini şimdiden gereksiz kılan bir rakam aslında.
Nükleer santrali olmadığı halde ülkeye yasadışı yollardan sokulan, hala nereden geldiği açıklanamayan Gaziemir eski kurşun fabrikasındaki nükleer atıklarla bile baş edemiyor Türkiye. Manisa Köprübaşı’nda, Söke Kisir Köyü yakınlarında 35-40 yıl önce terk edilen uranyum madenlerinin ve sondaj kuyularının yaydığı radyasyon nedeniyle yöredeki yüzlerce kişinin kanserden ölümünü bile doğru düzgün araştırmıyor, hiçbir önlem almıyor Türkiye. Tüm ülkeyi karanlıkta bırakan elektrik kesintisinin nedenini bile tam olarak açıklayamıyor Türkiye.
Japon geleneklerinde onurlu bir ölüm şekli olarak uygulanır harakiri. Bilinçli seçilen bir intihar yöntemidir. Nükleer santral diye tutturanların, bilimin “intihardan farksız” dediği bir yöntemle ülkeyi harakiriye zorlamasını “akıl tutulması yaşıyor” diye yorumlamak sanırım biraz hafif kalıyor!...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023’te ülke elektriğinin %20’sinin nükleer santrallerle karşılanacağını belirtip, daha çok nükleer santral için zemin hazırlıyor. Ülkenin enerji açığından, elektrik gereksiniminden dem vuran yetkililerin açıklamalarını bizzat kendi kurumları yalanlıyor. %7’lik büyüme rakamlarına göre öngörülen elektrik talebi projeksiyonunu, büyüme hızının düşmesinin ardından güncelleyen TEİAŞ, öngörüsünü 398 milyar kw/h’den 333 milyar kw/h’a düşürdü. Bu bile Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerini şimdiden gereksiz kılan bir rakam aslında.
Nükleer santrali olmadığı halde ülkeye yasadışı yollardan sokulan, hala nereden geldiği açıklanamayan Gaziemir eski kurşun fabrikasındaki nükleer atıklarla bile baş edemiyor Türkiye. Manisa Köprübaşı’nda, Söke Kisir Köyü yakınlarında 35-40 yıl önce terk edilen uranyum madenlerinin ve sondaj kuyularının yaydığı radyasyon nedeniyle yöredeki yüzlerce kişinin kanserden ölümünü bile doğru düzgün araştırmıyor, hiçbir önlem almıyor Türkiye. Tüm ülkeyi karanlıkta bırakan elektrik kesintisinin nedenini bile tam olarak açıklayamıyor Türkiye.
Japon geleneklerinde onurlu bir ölüm şekli olarak uygulanır harakiri. Bilinçli seçilen bir intihar yöntemidir. Nükleer santral diye tutturanların, bilimin “intihardan farksız” dediği bir yöntemle ülkeyi harakiriye zorlamasını “akıl tutulması yaşıyor” diye yorumlamak sanırım biraz hafif kalıyor!...
Eklenme Tarihi: 05 Nisan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder