Özer AKDEMİR
Aliağa Gemi söküm limanında sökümü devam eden radyoaktif
kirlilik bulunduğu ileri sürülen Kuito adlı gemi şimdi de sökülürken radyasyon
ölçümü yapılmadığı ihbarı ile gündemde. Gazete, televizyonların yanı sıra
ekoloji örgütlerinin de Kuito'yu bu nedenle çevre gündeminin başına oturtmasını
sorgulayan bir yazı olacak bu. Çünkü sorun Aliağa'daki çevresel kirlilik ise
Kuito'ya gelene kadar akşam olur!
YENİ BİR TARTIŞMA
KONUSU
Ocak ayında Çevre Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı
Baran Bozoğlu'nun açıklamaları ile gündeme gelen Kuito gemisi tüm itirazlara
rağmen Şubat ayında sökülmek üzere limana demirlendi. Gemide radyoaktif
kirlilik olduğu iddialarına karşı gerek TAEK, gerekse gemi sökümcüleri derneği
bunu yalanlayan belgeler ortaya koyuyorlardı. Gemide doğru düzgün bir
radyoaktivite ölçümünün yapılmadığı, geminin asbest envanterinin belli
olmadığı, bağımsız kişi ve kurumlarla denetlenmesi gerektiği itirazlarına
rağmen geminin sökümüne devam edildi. Geçtiğimiz günlerde Kuito ile ilgili
gazetelere yansıyan haber ise geminin sökümü sırasında radyoaktivite ölçümü
yapması gereken özel bir şirketin noter kanalıyla gönderdiği ihbarname oldu.
Şirket “Geminin sökümüne başlanmasından
sonra kendilerinden radyasyon ölçümü için talepte bulunulmadığı, radyasyon
ölçümlerinin yetkisiz kişi ve kuruluşlar tarafından yapılmasından doğacak
zararlardan sorumlu olmayacakları, sözleşmeye aykırı hareket edildiği için,
gemi sökümü şirketi ile aralarındaki sözleşmeyi feshettiği”ni açıklıyordu.
Kurumların gemi ile ilgili itirazlar öncesi yaptığı açıklamalardan hareketle
"hani radyasyon ölçülmüştü", "hani risk yoktu" soruları ile
ekoloji örgütleri ve yaşam savunucuları bu son durumla ilgili dava açmaya
hazırlıyor. Gazete haberlerine ve bu sorulara gemi Sökümcüleri Derneği ise
"Kendi sistemimizi kurduk. Her çıkan gemi parçasına ölçüm yapılıyor ve
sonuçları anında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu görüyor. Firma şartlarını kabul
etmediğimiz için bu yola başvurdu” yanıtını veriyor. Geminin sökümü yapılan
kısımlarında radyoaktif kirlilik tespit edilmediği bilgisi ise yerel 'sağlam'
kaynaklara dayanıyor.
BUZDAĞININ TEPESİ
Gemi söküm tesislerinin yarattığı çevresel sorunlar, işçi
sağlığı iş güvenliği eksiklikleri yıllardır bilinen bir olgu. Tesislerin yasadışı
atık ticaretinin yapıldığı bir yer olduğu, Gaziemir'de eski akü fabrikasının
bahçesinde gömülü nereden geldiği belli olmayan radyoaktif atıkların buradan
ülkeye sokulduğu, bunların dışında radyoaktif ve asbestli gemilerin
kontrolsüzce sökümünün gerçekleştirildiği yıllardır dile getirilen iddialar
arasında. Geçmişte asbestli olduğu verilen mücadeleler sonrası ortaya çıkan
Otapan gemisi o zaman nasıl bir simge ise ve nasıl ki gemi sökümlerdeki
sorunlar için buzdağının tepesi gibiyse, Kuito gemisi de bu tesislerle ilgili
iddiaların ve sorunların görünen, gösterilen yüzü olarak buzdağının tepesidir.
Tepeye yoğunlaşmak asıl sorunların oluşturduğu gövdenin görünmesini de
önleyebilir. Ağaca bakmaktan ormanı görememek gibi.
KUİTO, SEÇİMLER VE
BASIN
Kuito gemisi ile ilgili haberlerin gündeme taşındığı ilk
günlerde yaşanan gelişmelere baktığımızda, bu haberlerle yaklaşan seçimler ve
adaylık özlemleri arasında da bir bağ kurmak pekala mümkündü. Haberleri basına
servis edenlerin o süreçteki davranış biçimleri bu yorumları yapmamıza yeter de
artar bile. Ki içinden çıktıkları kurumlar bile benzer birçok açıklama
yapmışken.
Aliağa ve yöresinde dağ gibi biriken çevresel sorunlar
dururken Kuito üzerinde yoğunlaşılması "kimse diğer sorunları görmezden
gelinsin demiyor" açıklaması ile geçiştirilemez. Kimse de Kuito'daki
sorunlar, kirlilik göz ardı edilsin demiyor zaten. Ancak, demirçelik fabrikalarının
kirliliği, petro kimya tesislerinin yarattığı tehlike, 7 termik santral
projesi, taş ocakları, yat-çekek limanı, antik kent talanı, tarım topraklarının
sanayice yağması vs gibi sorunların olduğu bir yerde Kuito'ya takılıp kalmak ne
kadar doğrudur? Basın bu sorunları yazmıyor olabilir, yazamaz da zaten. Sözcüsü
oldukları sınıfın çıkarları gereği. İyi de basının yazmaya değer bulduklarının
peşinden sürüklenmek zorunda mı yaşam savunucuları?
GÖRMEZDEN GELİNEN
BİLİRKİŞİ SAHTECİLİĞİ
Gerek termik santrallerin, gerek demirçelik fabrikalarının
yıllardır bölgeye attıkları tehlikeli atık sınıfındaki kaç milyon ton bile
olduğu tam bilinmeyen cüruf atıkları 1/100.000'lik planlarda legalize edilirken
yarısı sökülmüş Kuito'nun radyoaktif kirliliği üzerinden kamuoyuna seslenmek ne
derece akılcıdır? Bu cüruflara karşı açılan davanın reddedilmesinin en önemli
dayanağı olan bilirkişi görüşünde TÜBİTAK'ın cüruflarla ilgili raporunun tahrif
edildiği, "tehlikeli atık" yazan paragrafın "tehlikesiz
atık" olarak değiştirilerek açıkça sahtecilik yapıldığı neden kamuoyunun
gündemine sokulamıyor? Kuito için yapılan yazışmaların didik didik edilip,
resmi kurumların çelişkisi yakalanmaya çalışılırken, tamamen ortada olan
cüruflarla ilgili bu apaçık durum niye önemsizmiş gibi geçiştiriliyor? Kuito
ile ilgili her gelişme dava açma, suç duyurusu, basın açıklamaları vs
süreçlerine tabii tutulurken bu konu neden unutuluyor? Bu tehlikeli atık
sınıfındaki cüruflar İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) açıklamaları ile
sabit ki her gün binlerce ton olarak yollarımıza seriliyor, bordür ve parke
taşı yapılarak çocuklarımızın oynadığı sokaklara döşeniyor. İBB "bu
cüruflar tehlikeli atık değil mi? Neden bu şekilde kullanıyorsunuz"
sorularına, yukarda açıkça sahtecilik yapılan bilirkişi raporuna atıfta
bulunarak yanıt veriyor; "Atıklar tehlikesiz diyor birikişiler, zaten
mahkeme de davayı reddetmiş".
KUİTOYA GELENE KADAR
Sözün özü şu; Aliağa ve Foça yöresindeki çevresel sorunlar
söz konusu ise Kuito'ya gelene kadar akşam olur. Kuito ile ilgili açılmış
birçok dava varken yeni yeni suç duyuruları hazırlanırken, neden milyonlarca
ton tehlikeli atığı bir kalemde
'tehlikesiz' yapan, önlerinde koca Prof. Dr. sıfatları bulunan bilirkişilerin
bu eylemleri atlanıyor? Hergün yaşamımıza sokulan milyonlarca ton tehlikeli
atık sorunu ve burada yapılan
sahtekarlığın Kuito kadar önemli bulunmamasının nedenini ekoloji örgütleri
kendilerine sormalı. Ki sorun basının açtığı yoldan popülizmin peşi sıra
sürüklenmek mi, ağaca takılıp ormanı görememek mi, ya da başkaca bir algısal ve
örgütsel sıkıntının yansıması mı ortaya çıksın?
Eklenme Tarihi: 14 Nisan 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder