30 Nisan 2016 Cumartesi

‘Yevmiyeci hoca’ AİHM yolcusu



'Kaz Dağlarında ‘yevmiyeci hoca’ tartışması' başlıklı haberimizin haksız yere tekzip edilmesine ilişkin yaptığımız başvuru reddedildi.
Özer AKDEMİR
İzmir
“Kaz Dağlarında ‘yevmiyeci hoca’ tartışması” başlıklı haberimizin haksız yere tekzip edilmesinin “Basının ifade ve düşünce özgürlüğüne müdahale” olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru, mahkemece “Açık keyfilik bulunmadıkça yerel mahkemenin kararına AYM karışamaz” gerekçesiyle reddedildi.
AYM’nin, tekzip metninin gazetede yayımlanmasının haberi bir kez daha kamuoyunun gündemine taşıyacağı ve daha çok kişiye duyuracağına yönelik yorumu da tartışma götürür cinsten. Gazetemiz basına yönelik baskı ve saldırıların yoğunlaştığı bir ortamda, haberin ve haberciliğin haklarını, bir anlamda haysiyetini sonuna kadar savunma adına AYM’nin bu kararını AİHM’ye taşıyacak.
‘Yevmiyeci hoca’ AİHM yolcusu
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ENGELLENİYOR
AYM’nin kararını değerlendiren Gazetemiz Avukatı Devrim Avcı, tekzip yayımlamanın, erişimin engellenmesi gibi uygulamaların basın özgürlüğü önünde duran önemli engellerden olmaya başladığını kaydetti. Özellikle sulh ceza hakimliklerinin kurulması ile birlikte verilen tekzip kararlarına yaptıkları itirazların “Usul ve yasaya uygun olarak verilen karara itirazın reddine” gibi basma kalıp ifadelerle reddedilmesinin adeta normal hale geldiğini aktaran Avcı, “Örneğin, sulh ceza hakimliklerinin verdiği tekzip yayımlama, erişimin engellenmesi gibi kararlara yapmış olduğumuz itirazlarımızın hepsi reddedilmiştir” dedi. Avcı, AYM’nin “Yevmiyeci hoca tartışması” başlıklı haberimize yerel mahkemenin verdiği tekzip kararının basın ve ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurduğuna dair başvuruyu kabul etmemesinin de bu uygulamanın devamı olduğunu söyledi.  
AYM’YE KATILMAK MÜMKÜN DEĞİL
Avcı sözlerini şöyle sürdürdü: “Söz konusu haber ile ilgili olarak takipsizlik kararı verilmiş, hukuk mahkemesinde açılan tazminat davası reddedilmiştir. AYM, kararında, ‘Cevap ve düzeltme metninin gazetede yayımlanması ile tartışma konusu olayların basında tekrar yer almasına ve halkın olaylarla ilgili olarak daha fazla kaynaktan bilgi edinmesine imkan sağladığı gözden uzak tutulmamalıdır... Böylece haberin asıl yayımlanma amacı olan çevre duyarlılığının kamunun gündeminde kalmasına yardımcı olduğu dikkate alınmalıdır’ gibi bir gerekçe ileri sürülmüştür. Buna katılmak mümkün değildir. Her tekzip yayımlanmasında, habere konu olayın kamunun gündeminde kalacağını iddia etmek, doğru bir bakış açısı değildir."

‘YEVMİYECİ HOCA’ TARTIŞMASI
Özetle, 7 Nisan 2013 tarihli “Kaz Dağlarında ‘Yevmiyeci Hoca’ tartışması” başlıklı haberimizde Kaz Dağlarındaki altın madeni çalışmaları nedeniyle sularına içilemez raporu verilen Bayramiç Muratlar köyüne altın madencisi şirketin görevlileri ile gelen, aralarında o zamanlar Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) yönetim kurulunda yer alan Prof. Dr. Bülent Gülçubuk’un da bulunduğu gruba köylülerin tepkisi ele alınmıştı. Köylüler tepkilerini Bayramiç Çevre Platformunun sosyal medya hesabından Gülçubuk’a “Madencilerin getirdiği Yevmiyeci hoca” diyerek göstermişlerdi. Telefonla iddialar hakkında görüştüğümüz Gülçubuk ise iddiaları yalanlamış, madencilerle aynı masada oturmalarını ‘tesadüf’ diye açıklamıştı. Gülçubuk’un bu açıklamaları da haberde yer almıştı. Haberin fikri takibi sonrası köylülerin iddialarının doğruluğu, bizzat kendilerinin altın madencileri tarafından köye çağrıldığını, bütün masrafların da altın madencileri tarafından karşılandığını itiraf eden SÜRKAL Derneği Başkanı Rahmi Demir tarafından ve birçok başka tanıklıkla ortaya konmuştu. Tüm bu somut verilere rağmen B. Gülçubuk’un haberimize yönelik tekzibi Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesince haberin başlığının dahi yanlış yazıldığı, içeriğine hiç girilmediği, iddiaların ve cevap hakkının gözetilmediği ‘skandal’ bir kararla kabul edilmişti. Haberle ilgili B. Gülçubuk’un açtığı ceza ve tazminat davaları ise “Haber doğru, başlık da basın sanatının gereği” diye İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedilmişti.

 30 Nisan 2016 
http://www.evrensel.net/haber/278793/yevmiyeci-hoca-aihm-yolcusu

25 Nisan 2016 Pazartesi

İzmirli akademisyenler Danıştay'dan veto yedi!

Özer AKDEMİR
Efemçukuru Altın Madeni'nin kapasite artırımına olanak tanıyan ÇED raporuna açılan davada yürütmeyi durdurma kararını Danıştay, daha önceki bilirkişilerin İzmirli olmalarını gerekçe göstererek bozdu. İzmir'in su havzasına altın madeninin etkilerinin tartışıldığı bir davada bilirkişilerin İzmirli olmasının bozma gerekçelerinden birisi yapılması tartışma yarattı. 
‘HOCALAR İZMİR DIŞINDAN OLSUN’!
İzmir'in su havzasında bulunan, kente kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıktaki Efemçukuru Altın madeninin kapasite artırımına ÇED olumlu raporu verilmesi üzerine bu rapora karşı dava açılmıştı. İzmir Tabip Odası, EGEÇEP ve TMMOB'a bağlı bazı odalar tarafından açılan dava da yapılan bilirkişi incelemesinde madenin yöredeki yeraltı ve yerüstü su kaynaklarında ağır metal kirliliği yaptığına dair tespitler üzerine yerel mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Çevre Bakanlığı ve altın madeninin bu karara yaptıkları itiraz sonrası Danıştay 14. Daire geçtiğimiz günlerde 'evlere şenlik' bir karara imza attı. Bakanlığın ve maden işletmesinin bilirkişilerin uzmanlık alanlarını ve görev yaptıkları kentle ilgili yapılan itirazları yerinde bulan Danıştay 14. Dairesi eski kararı bozarak İzmir dışındaki üniversitelerde çalışan yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulmasına ve bu heyetin raporundan sonra esas hakkında yeniden karar vermesine hükmetti. 
efem_maden.jpg görüntüleniyor
 KARAR MADENİN AYAĞINA DOLANDI
Öte yandan Danıştayın bu kararının hemen ertesinde aynı altın madeni ile ilgili açılan başka bir davada ilginç bir gelişme yaşandı. Madeninin ÇED olumlu belgesinin iptali davasında İzmir 6. İdare Mahkemesi Danıştay'ın yukarıdaki kararını gerekçe göstererek yeniden bilirkişi incelemesi ve raporu hazırlanana kadar telafisi imkansız zararlar oluşabileceğine işaret edip ÇED olumlu belgesinin yürütmesini durdurdu. Danıştay'ın maden lehine verdiği kararı yerel mahkemenin bu şekilde yorumlayarak maden aleyhine yürütmeyi durdurma kararı vermesi ilginç bir gelişme olarak yorumlandı. 
‘BU İZMİRLİ AKADEMİSYENLERİ AŞAĞILAMADIR’
Danıştayın madenci şirketin gerekçelerini gözeten bozma kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu dile getiren EGEÇEP Hukuk komisyonu üyesi Av. Arif Ali Cangı, yerel mahkemeye bir dilekçe ile başvurarak eski kararında direnmesini istedi. Davanın amacının  yapılan madenciliğin tekniğinin ya da verimliğinin değil yapılan faaliyetinin ve kapasite artırımı projesinin yaratacağı çevresel etkilerinin, İzmir'in su havzasına yaratacağı etkilerin denetlenmesi olduğunu belirten Cangı, "dava konusu su havzasında olan maden işletmesinin kapasite artırımına ilişkin çevresel etki değerlendirmesi olumlu işlemidir. Bilirkişi heyetinin uzmanlıkları buna yeterlidir. Bilirkişilere sırf İzmir üniversitelerinden oldukları için itiraz edilmesi öncelikle belirtmek isteriz ki; İzmir Üniversitelerini ve üniversite öğretim üyelerini aşağılamadır" dedi. 
‘BOYUN EĞMEYİN!’
Madene verilen ilk ÇED olumlu belgesine karı açılan davada oluşturulan bilirkişilerin bir biyolog, iki çevre mühendisinden oluştuğunu ve bu bilirkişi raporlarına madenden bir itiraz gelmediğini aktaran Cangı, "aynı projenin kapasitesinin artırılmasına ilişkin davada su kirliliği, toprak kirliliği alanında uzman çevre mühendisleri ile hidrojeoloji alanında uzman jeoloji mühendisinden oluşan bilirkişi heyetinin yetersiz bulunmasını anlamak mümkün değildir" diye konuştu. Davanın  ana konusunun yüzey ve yeraltı sularının(YAS) ve çevrenin faaliyet sonucu kirlenmesi olduğunu yineleyen Cangı yerel mahkemeye belirledikleri bilirkişi heyetinin uzmanlıklar bakımından gerekli ve yeterli olduğunu bu nedenle Danıştay'ın bozma kararına uyulmaması çağrı yaptı. Cangı mahkemeye ayrıca davanın önemini hatırlatarak, "Kararınız İzmir'in yaşamını koruyacak bir karardır. Efemçukuru bölgesi, İzmir'in temiz kalmış tek yüzeysel su havzasıdır. Su havzasını kirlettiği mahkeme kararı ile kanıtlanan madenin faaliyetinin durdurulması talebi yerine getirilmediği gibi 2009/7 Sayılı genelgeye dayanılarak halkın katılımı toplantısı dahi yapılmadan yeniden izin verilmiştir. Mahkeme kararının umursanmamasına boyun eğilmemelidir. Sayın Mahkemenizin eski kararında ısrar etmesi bu hukuksuz sürece hukuk devleti ilkesi penceresinden verilmiş önemli bir cevap olacaktır" dedi.
Şimdi gözler yerel mahkemenin Danıştay'ın bu bozma kararına karşı direnip direnmeyeceğinde. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 25 Nisan 2016


24 Nisan 2016 Pazar

Siyanürlü kiraz mevsimine beş var

Özer AKDEMİR
İzmir
Tüm izinlerini tamamlayan Çanakkale’nin Lapseki ilçesi Şahinli köyü  Dumanlıdağ’daki Nurol Holding altın işletmesi adeta gün sayıyor. ÇED izinlerini tamamlayan işletmeye son olarak da Çanakkale Valiliği gayrisıhhi müessese ruhsatı verdi.  Şahinli köyü yıllık 6 bin tonu bulan kiraz rekoltesiyle ünlü.  “Ölümden korkmayın. O geldiğinde siz olmayacaksınız” diyen Yunanlı Filozof Epikür de Lapsekili.

subaşıköyümuhtar.JPG görüntüleniyor
ÖNCE SULAR BOZULDU SONRA DOSTLUKLAR
Maden sahasına 600 metre uzakta bulunan Şahinli köylüleri, köyün madenle ilgili ikiye bölündüğünü söylediler. Su kaynakları üzerinde yapılan altın madeni sondajlarıyla birlikte önce sularının bozulduğunu belirten köylüler, köydeki dostlukların da maden sonrası bozulduğunu ifade etti. Madende işe başlayan köylüler derin bir sessizliğe gömülürken, şirket halkla ilişkiler sorumluluğuna köylülerden birisini getirmiş. Konuştuğumuz Şahinlili kadınlar ve erkekler adlarını kullanmamızı istemediler. Köylüler; “En yakınımızla, köylümüzle kötü olduk, kavgalar ettik, selamı sabahı kestik, madende çalışan madenciyle dost bizimle yabancı oldu” diyor.
SULARIMIZ MADENCİYE VERİLİYOR
Sondajlar nedeniyle bozulan içme suyunun  yerine madenci şirketin yeni su getirdiğini, ancak bu suyun yetersiz olduğunu kaydeden köylüler, “Zaman zaman sular simsiyah çamur gibi akıyor, biz içmiyoruz ama hayvanlarımıza içiriyoruz mecburen. Korkuyoruz hastalanmaktan, çocuklarımızın, hayvanlarımızın hastalanmasından” diyor adını vermek istemeyen bir köylü kadın.
Başka bir köylü madende işe başlayanlara suç bulmamak gerektiğini belirterek, “Hayvancılık yapıyor, şeftali, kayısı, erik, kiraz üretiyoruz. Umurbey Barajından su getirilmeyen üç köyden birisi de bizim köy. Köyümüze su getirilseydi, biz de sulu tarım yapsaydık köylümüz de madende çalışmak zorunda kalmazdı. Şimdi kimi kirazlarını, kökledi, kimi hayvanlarını sattı, madende işe başladı” diyor.  Başka bir köylü ise; “Bayramdere Barajının Lapseki, Çardak ve çevre köylerine içme suyu verileceğini söylüyor yetkililer, ancak altın işletmesine sunulacak o baraj.  Şahinli köyünün içme suyunun, ve yakınlardaki bir derenin suyunun sunulduğu gibi” diyor.

MADEN SONUMUZ OLUR!
Bölgede bulunan içme ve tarımsal sulama amaçlı Bayramdere Barajı madene 2 kilometre, sulama amaçlı kullanılan Umurbey Barajı 7 kilometre, Lapseki ilçesi de 7 kilometre uzakta bulunuyor. Lapseki yöresinde ülkenin en kaliteli şeftali ve kirazı üretiliyor, ihraç ediliyor. Lapseki kirazı ve Lapseki  şeftalisi için Lapseki Meyveciler Birliği patent alma başvurusunda bulunmuştu bir yıl önce, patent çalışmaları sürüyor.
Şahinliye komşu Subaşı Köyü Muhtarı Sami Okutucu altın madeninin Umurbey ve Bayramdere Barajlarının su toplama havzasında bulunduğunu belirterek, “Bize hiç sormadan bu madene başladılar. Şimdi burada siyanürle yıkandı mı, bizim meyvelerimiz, hepimiz zehirleneceğiz. Biz de zehirleneceğiz, bu maden sonumuz olur herhalde. Biz bu madeni istemiyoruz” dedi. Subaşı köyünde tarımla uğraşan Süleyman Seven ise, “ Biz meyvecilik yapıyoruz, meyveciliğin en büyük düşmanı siyanür, siyanür kullanılacağından bu madene karşıyız” diye konuştu.

EPİKÜR’ÜN KENTİ

Bugün kiraz, şeftali, elma bahçeleriyle ünlü Lampsakos/Lapseki’de antik çağda en ünlüsü Epikür olmak üzere bir çok filozof da yaşamıştı. “Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz” sözüyle ünlü İlk Çağ Filozofu Epikür MÖ 310 yılında Lamsakos’a gelmiş, burada ‘Bahçe’ adında bir okul kurmuş ve derslerini açık havada vermiştir. Lampakos’un simgesi olan kanatlı at, Pegasus’tur.
Eklenme Tarihi: 24 Nisan 2016 

22 Nisan 2016 Cuma

EGEÇEP Bilim Kurulu kuruldu

Platforma güç katacak
EGE Çevre ve Kültür Platformu şubat ayında yaptığı kurultayda aldığı kararlardan birisini daha yaşama geçirdi. Ekoloji mücadelelerinin ihtiyaç duyduğu bilimsel ve teknik bilginin oluşturulması amacıyla Bilim Kurulu kuruldu.
Önceki gün gerçekleştirilen toplantının bir bölümüne katılan HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, EGEÇEP’in ekoloji mücadelesindeki çabalarını taktirle karşıladığını belirterek, kendisinin de bu mücadeleleri TBMM gündemine taşımak için gayret gösterdiğini söyledi. 
Daha sonra geçilen genişletilmiş yürütme kurulu toplantısında ağırlıklı olarak EGEÇEP Bilim Kurulunun oluşturulması konusu ele alındı. İki yıl önce oluşturulan EGEÇEP Hukuk Komisyonunun ardından Bilim Kurulunun da oluşturulmasının platform çalışmalarına güç katacağı dile getirildi. Değişik görüşlerin aktarıldığı toplantıda EGEÇEP Bilim Kurulunun platform bilişenlerinin yürüttüğü ekoloji mücadelelerinde gereksinim duyduğu bilimsel ve teknik bilgilerin oluşturulması amacını taşıdığı konusunda fikir birliği oluştu. Bilim Kurulunun EGEÇEP Yürütme Kurulu ile eş güdüm halinde çalışması, komisyonun genişlemesi, belli konularda raporlar hazırlama ve arşivleme yapma gibi çalışmaları kendi içerisinde belirlemesi kararı alındı. Ekoloji mücadelesine komisyon çalışmalarına katılarak katkı koymak isteyen tüm bilim insanı, alanlarının uzmanı kişilerin katılımına açık olması gerekliliği dile getirilirken, buna dönük EGEÇEP Yürütme Kurulu tarafından ülke geneline çağrı yapılması kararlaştırıldı. 
BİLİM KURULUNUN İLK İSİMLERİ

İlk kuruluş toplantısında EGEÇEP Bilim Kurulunda şu isimler yer aldı:
Prof. Dr. Ali Osman Karababa (Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı), Erhan İçöz (Jeofizik Yüksek Mühendisi), Muammer Sakaryalı (Eğitimci - Yazar), Cezmi Tomrukçu (Jeoloji Mühendisi) (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 22 Nisan 2016

RES raporlarında sahtecilik iddiası: Yalan rüzgarı

Üniversite raporu algısı yaratılmış
Özer AKDEMİR
İzmir
Rüzgar enerjisi santrali (RES) şirketleri haklarında açılan davalarda kullanılmak üzere sahte raporlar hazırlamakla suçlanıyor. Bodrum ve Çeşme’de yapılması planlanan RES’lere verilen “ÇED gerekli değildir” kararına karşı açılan davada RES şirketi tarafından Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü tarafından hazırlandığı belirtilerek mahkemeye sunulan raporun üniversite tarafından değil, bir danışmanlık şirketince hazırlandığı müfettiş raporlarıyla belgelendi. Raporu hazırlayan öğretim görevlilerinin aynı usulsüzlüklerle 100’e yakın rapor ürettikleri iddia ediliyor. RES davalarına bakan hukukçular bu sahte raporlar hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
RES ŞİRKETİNDEN ISMARLAMA  EKOLOJİ RAPORU
ABK Çeşme RES AŞ’ye İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Bu karara karşı İzmir 5. İdare Mahkemesinde açılan davada idare yanında müdahil olan ABK RES Şirketi tarafından mahkemeye iletilen “Çeşme Rüzgar Santrali Ornitolojik-Ekolojik Değerlendirme Raporu”nun, Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü tarafından hazırlanmış gibi mahkemeye sunulduğu ortaya çıktı. Aynı şekilde “Çeşme Rüzgar Santrali Peyzaj Onarım Planı Raporu”nun da Akdeniz Üniversitesince hazırlanmış gibi sunulduğu tespit edildi.
BİLİMSEL DEĞİL DANIŞMANLIK HİZMETİ
Olay, davanın avukatı Mehmet Horuş’un Bilim ve Sanayi Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğüne yaptığı şikayet üzerine görevlendirilen müfettişin incelemesi sonucu ortaya çıktı. Müfettiş Cemal Temiz, her iki raporun da daha çok mevcut durumun analizi şeklinde değerlendirmelere yer verdiğini belirtti, bu durumun AR-GE hizmetinden ziyade danışmanlık faaliyeti olduğunu ifade etti. Müfettiş Temiz tarafından hazırladığı raporda, daha önce bu firmalarla ilgili incelemelerde bulunan Mehmet Usta’nın raporundan da alıntılar yaparak; şirketin ana sözleşmesinde danışmanlık hizmeti vereceğine dair bir hükmün olmadığını ekledi. Şirketin kira sözleşmeleri, personel yapısı gibi bazı konularda da usulsüzlükleri tespit eden müfettiş, bu firmaların teknoloji geliştirme bölgesi muafiyet ve istisnalarından faydalanarak vergisel avantaj sağladıkları tespitini yaptı. Raporda bu firmaların en kısa sürede kanun amacına uygun hale getirilmesi ya da bölge dışına çıkarılması gerektiği dile getirildi.
ÖĞRETİM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
Öte yandan aynı raporun Muğla 2.İdare Mahkemesinde açılan Bodrum Geriş RES projeleri davasına da sunulduğu ortaya çıktı. Usulsüz raporlarla ilgili Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe ile başvuran Ankara Barosu avukatlarından Mehmet Horuş ve Antalya Barosuna kayıtlı Avukat Tuncay Koç bu raporu hazırlayan öğretim görevlileri ile ilgili suç duyurusunda bulundular. Hukukçular, bu raporların RES yapılması istenen yerlerin ekolojik açıdan hassas yöreler olması nedeniyle, gerekli idari izinlerin alınması için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve ilgili idarelere sunulmak üzere işletmeci şirketler tarafından hazırlatıldığını aktardılar.
100’E YAKIN SAHTE RAPOR VAR İDDİASI
Raporlarla ilgili suç duyurusunda bulunan hukukçular Horuş ve Koç, raporu hazırlayan öğretim görevlilerinin aynı usulsüzlüklerle 100’e yakın rapor ürettiklerini tahmin ettiklerini belirterek, “Soruşturma aşamasında yapılacak araştırmalar ve getirtilecek belgelerle şüpheli öğretim üyeleri ve teknokent firmalarının organize ve seri bir şekilde usulsüz rapor ürettikleri ortaya çıkacaktır. Çok sayıdaki raporlama faaliyetindeki usulsüzlükleri Bodrum ve Çeşme’deki projeler özelinde aşağıdaki şekilde somutlaştırmak mümkündür” dediler. Hukukçular, öğretim üyeleri ile ilgili “Özel Evrakta Sahtecilik, Çevreyi Kirletme ve İmar Kirliliğine Yol Açma Suçları ve Çevre Kanunu’na Muhalefet” suçlamalarıyla suç duyurusunda bulundular. Benzer suç duyurularının ilerleyen günlerde diğer RES davaları için de söz konusu olacağını dile getiriliyor. 
ÜNİVERSİTE RAPORU ALGISI YARATILMIŞ

İzmir Çeşme ve Bodrum Geriş’teki RES’lerle ilgili açılan davalarda mahkemeyle sunulan raporların girişinde, RES Şirketi ile Antalya Sanayi Teknolojileri Yazılımı AR-GE Danışmanlık Çevre ve Enerji Tic. AŞ (ASTEC AŞ) yapılan protokolde kurulacak RES’ler için Prof. Dr. Ali Erdoğan’dan Ornitolojik-Ekolojik Değerlendirme Raporu talep edildiği ifadeleri yer alıyor. Raporun kapağında yer alan Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü ifadesi ve kapağın en üstündeki Akdeniz Üniversitesi logosu raporların sanki üniversite tarafından hazırlandığı algısını doğuruyor. Her iki raporda da imzası bulunan öğretim üyeleri akademik unvanları ile rapora imza atmışlar. Hazırlanan raporların altında yer alması gereken ASTEC AŞ’yi gösterir bir kaşeye ise rastlanılmıyor. Raporun altında Ornitolojik-Ekolojik Değerlendirme Raporu’nu hazırlayan Prof. Dr. Ali Erdoğan, Yard. Doç. Dr. İ. Gökhan Deniz ve Yard. Doç. Dr. Mustafa Yavuz’un imzaları var. 
Eklenme Tarihi: 22 Nisan 2016 

21 Nisan 2016 Perşembe

Akdemir okurlarıyla buluştu

Akdemir okurlarıyla buluştu

Evrensel Gazetesi İzmir muhabiri ve Hayat TV Çepeçevre Yaşam programının yapımcısı ve sunucusu Özer Akdemir, Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi standında kitaplarını imzaladı.

"Anadolu'nun 'altın'daki tehlike / Kışladağ'a Ağıt" ve "Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği" kitaplarını imzalayan Akdemir, ekoloji mücadelesinin güncel durumu ve halk mücadeleleri ile ilgili okurlarıyla sohbet etti. Ekoloji mücadelelerinin kendi yerellerine sıkışmalarının sermayenin işine geldiğini belirten Akdemir, yerel mücadelelerin mutlaka bir araya gelmesi gerektiğini, bunun yol-yöntemlerinin bulunmasına yönelik tüm girişimlerin çok değerli olduğunu söyledi. 

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Arsuz Termik santral Mücadelesi_birinci ve ikinci bölümler_21-28 Nisan - 5 Mayıs 2016


Amanos'ların eteğinde, Doğu Akdeniz'in kıyısında bir yeryüzü cenneti Hatay Arsuz.
Ülke maydanozunun %40'ını tek başına karşılayan ilçede, her ranta maydanoz olanlar termik santral yapmak istiyorlar.

Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM'da bu hafta Hatay Arsuz termik santral mücadelesinin birinci bölümü yer alacak.
21 Nisan 2016 Perşembe Saat: 20.0'de

Program tanıtımı: 
https://www.youtube.com/watch?v=lTU05VAzwh8&feature=youtu.be

Programın tamamı:
1. Bölüm: 
https://www.youtube.com/watch?v=CUUwaDn60ns

2. Bölüm
https://www.youtube.com/watch?v=XxFZ9nLcAUk&app=desktop

İlgili haberler: 
http://www.izgazete.net/yazi/90/amanostan-tuten-bulut
http://www.evrensel.net/haber/278331/amanostan-tuten-bulut-kara-dumana-karismasin-diye

http://www.evrensel.net/haber/278210/avukat-ismail-hakki-atal-yasalar-termiklerden-yana

http://www.evrensel.net/haber/277924/prof-dr-ali-kocabas-termik-insan-sagligini-tehdit-ediyor

20 Nisan 2016 Çarşamba

Bir gazetecinin tanıklığı_İzmir Fuarında imza günü haberi

Bir gazetecinin tanıklığı

Hayat TV Çepeçevre Yaşam programının yapımcısı ve sunucusu aynı zamanda İz Gazete yazarı olan Akdemir, ‘Anadolu’nun Altındaki Tehlike’ adlı kitabının imza günü için 21 Nisan Perşembe (Yarın) saat 13.30’da Sivil Toplum Bölümü No 613’te Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi standında olacak.

Çevre mücadelesi denilince akla ilk gelen isimlerden birisi olan Akdemir, Kışladağ'daki gelişmeleri başından itibaren takip etmiş, sayısız defa bölgeye gitmiş; görmüş, duymuş, görüntülemiştir. Kışladağ'ın hikâyesini anlatırken, Bergama'dan, Kıbrıs - Lefke'den, Kütahya'dan, Balya'dan örnekler vererek okuyuculara bilgiler aktaran Akdemir’in kitabı, bir gazetecinin tanıklığı niteliğinde. Kitapta, kar hırsı ile hareket edilmesinin sonuçları göz önüne seriliyor.

17 Nisan 2016 Pazar

Sadece kömürden kurtulmak yetmiyor

Küresel ısınmada fosil yakıtlar gerçeği, Paris İklim Zirvesi’nde bir kez daha vurgulandıktan sonra fosil yakıtlara karşı başlatılan kampanyalar yoğunlaşarak devam ediyor. Karşıyaka Halk Forumu ve Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif tarafından gerçekleştirilen ‘Kömürden kurtul geleceği kurtar’ başlıklı panelde geleceği kurmak için fosil yakıtlardan kurtulmanın yeterli olmayacağının altı çizildi.
Çarşı Kültür Merkezi’nde Doğal ve Kültürel Yaşam İnisiyatifi Sözcüsü Tuncay Karaçorlu’nun kolaylaştırıcılığında yapılan panelin ilk konuşmacısı Gazetimiz İzmir Muhabiri ve Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı Yapımcısı Özer Akdemir oldu.  Sözlerine ‘Kömürden kurtul geleceği kurtar’ sloganını eksik bulduğunu belirterek başlayan Akdemir, “Geleceği kurtarmanın tek yolu içinde yaşadığımız bu emek-doğa sömürüsü üzerine kurulu Kapitalizm’den kurtulmakla olacaktır. Kömürü ve diğer fosil yakıtları yaşamımızdan çıkarsak bile, Kapitalizm en ‘temiz’ denen enerji üretim yöntemlerini, sistemi sürdürebilmek içini kirletmeye devam edecektir. Ülkemizin onlarca yerinde süregelen RES ve jeotermal talanı ve buna karşı verilen halkın yaşam alanları koruma mücadelesi bunun en canlı örnekleridir” dedi. Sunumunda Hatay Arsuz, Gerze, Aliağa, Amasra, Zonguldak gibi değişik yörelerdeki termik santral karşıtı mücadeleler hakkında bilgiler veren Akdemir, yaşam alanlarını korumak ve ülkenin sömürüden kurtulmuş, demokratik, özgür bir geleceği olabilmesi için emek, ekoloji ve ulusal mücadelesinin, sınıf mücadelesi temelinde birleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Panelin ikinci konuşmacısı olan Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Ali Osman Karababa, kömürlü termik santrallerin sağlığa olan etkilerini anlattı. Termik santrallerin doğada yarattığı tahribatı görseller eşliğinde aktaran Karababa, santrallerin en önemli etkilerinde olan hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1 derece kanser yapıcı etken olarak tanımlandığına dikkat çekti. Dünyada her yıl yaklaşık 3.7 milyon kişinin dış ortam hava kirliliğine, 4.3 milyon kişinin ise iç ortam hava kirliliğine bağlı olarak erken yaşta öldüğünü belirten Karababa, “Hava kirliliğine bağlı ölümlerin yüzde 88’i gelişmekte olan ülkelerde olmakta” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 17 Nisan 2016



15 Nisan 2016 Cuma

Ankara’nın gördüğü zeytinleri dört profesör hoca göremedi!


“Bu raporu verenler yargılansın!”
Özer AKDEMİR
Bergama Çevre Platformu Zeytindağı Mahallesine 800 metre uzaklıkta, çevresi zeytinliklerle kaplı arazi için “tarım arazisi değil” diyerek çimento fabrikası açılmasına yeşil ışık yakan üniversite hocaları hakkında idari soruşturma açılmasını istedi. Öte yandan, üniversite öğretim üyelerinin tepki çeken raporlarına rağmen çimento Fabrikasının ÇED başvurusu Bergama Belediyesinin itirazları üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığından geri döndü.
BAKANLIK ZEYTİNLERİ GÖRDÜ
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel çimento fabrikasına olur veren raporu hazırlayan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Murat İsfendiyaroğlu, Prof. Dr. Önder Çaylak, Prof. Dr. Elmas Özeker, Prof. Dr. Ömer Lütfü Elmacı hakkında idari soruşturma açılmasını isterken, Bakanlığın çimento fabrikası projesini durdurma gerekçesine dikkat çekti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirilmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü fabrika ile ilgili, “ÇED yönetmeliğinin 12’inci maddesi (6) bendi gereği ÇED süreci durdurulmuştur” açıklaması yaparken şu gerekçeleri ortaya koymuştu; “İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü teknik elemanları tarafından yapılan incelemede, söz konusu alanın çevresinde 3 km mesafe içinde yoğun olarak zeytin tarımı yapılan araziler bulunduğu, bu nedenle söz konusu tesisin kurulmasının 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunun 20’inci maddesi açısından uygun bulunmadığı”.
TARIMA DARBE VURACAKTI
Bergama’nın Zeytindağ Mahallesi’ne 1 çimento fabrikası ile 11 ayrı taş ocağı kurmak isteyen Karbeyaz Çimento Madenciliğin ÇED başvurusuna Bergama Belediye başkanlığı itiraz etmişti. Bergama Belediyesi yöre halkının geçimini çoğunlukla tarım ve zeytincilikten sağladığını belirterek çimento fabrikası ve taş ocaklarına karşı çıkarken, fabrikanın bölgeyi olumsuz etkileyeceği ve tarıma darbe vuracağı gerekçesiyle Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç duruma tepki göstermişti. Bergama Belediyesi de fabrikanın ÇED raporu karşısında bir ÇED değerlendirme raporu hazırlatırken, ÇED raporunun eksikliklerine de dikkat çekilmişti. Belediyenin hazırlattığı raporda fabrika başvuru dosyasında Jeolojik Etüt Raporu bulunmadığı, Dere yataklarına hafriyat atılmayacağına dair bilgi verilmediği, ÇED toplantısında halkın proje hakkındaki görüşlerinin yer almadığı gibi bilgilere yer verildi. Ayrıca fabrikanın yerinin Zeytincilik Yasasına da aykırı olduğu ileri sürülmüştü.  
GÖNENÇ; “İZİN VERMEYİZ”
Fabrika projesinin iptali ile ilgili açıklama yapan Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç “Bizler her zaman tarıma, halk sağlığına zarar verecek, çocuklarımıza bırakacağımız temiz yaşam alanlarını riske sokacak girişimlere karşıyız. Bu proje insan sağlığına büyük zarar verecek, dere ve yeraltı sularını da kirletecek bir projeydi. Halkımızın sağlığını, doğamızı, geleceğimizi karartacak ve riske atacak girişimlere asla müsaade etmeyiz, etmemeliyiz” dedi.
Eklenme Tarihi: 15 Nisan 2016



14 Nisan 2016 Perşembe

Son sözü doğa söyler! - İz Gazete söyleşisi

Okurlarımıza kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1969 Nevşehir Hacıbektaş doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun oldum. 1998 yılından bu yana gazetecilik yapıyorum. Gazeteciliğe Evrensel'in Zonguldak muhabiri olarak başladım. Zonguldak maden işçilerinin büyük Ankara yürüyüşünün sonrasına denk gelen bir tarihte, maden işçilerinin mücadelesi ve yaşamlarını anlatan haberlere yoğunlaşmıştım daha çok. 2000 yılında taşındığımız İzmir'de de Evrensel İzmir bürosunda muhabirliğe devam ettim. Bu süreçte Bergama köylülerinin yaşam alanlarını altın madenine karşı koruma mücadelesi en dinamik dönemini yaşıyordu. İzmir'e geldiğimizde Bergama Köylüleri Çanakkale'ye yürüyorlardı. Bu tarihte Bergama Köylü hareketi ve altın madeni karşıtı mücadeleyi izleyerek başladığım çevre gazeteciliğini günümüze kadar devam ettirmeye çalıştım.
Gazetecilikte yoğunlaştığım birkaç konuyu da derli toplu bir belge olarak kalması için kitaplaştırdım. Uşak Eşme Ulubey arasındaki, Avrupa'nın en büyük altın madeni olan Kışladağ altın madeninin işletilmesi süreci ve mücadeleleri ekseninde, ülkemizde, Kıbrıs'ta ve Bulgaristan'daki altın madeni karşıtı mücadeleyi ele alan, “Anadolu’nun 'Altın'daki Tehlike / Kışladağ’a Ağıt” kitabım Nisan 2011 de Evrensel Basım Yayın tarafından basıldı. Yine aynı yıl Bergama köylü hareketinin sönümlenmesinde çok önemli bir rol oynayan Bergama köylülerinin Alman Vakıfları tarafından desteklendiği iddiasını ele aldığım “Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” isimli ikinci kitabım da Kasım 2011'de çıktı.

Hayat Televizyonunda da kurulduğu 2008 yılından bu yana Çepeçevre Yaşam adlı haftalık bir programın yapımcı ve sunuculuğunu da yapıyorum. 
Birçok yere gittiniz, kaleme aldınız. Türkiye’nin son 20 yıl içinde karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarının nedeni sizce nedir? Çevre mücadeleleri yeterli mi?
Nasıl olmalı?
Ülkenin neresinde bir ekoloji mücadelesi varsa oraya gitmeye çalıştım. İnanın, her yer yangın yeri gibi! En güzel köşelerimiz, barbar bir talanın elinde adeta can çekişiyor. Bu durum gözlerden kaçırılmak isteniyor ama gerçeklerin üzerini örten bu sis perdesi bile artık talanın, yıkımın boyutları karşısında çaresiz kalıyor.
Çevre sorunlarının da, emeğin sorunlarının da, özgürlüklerin önündeki engellerin de temel kaynağı tek kelime ile ‘Kapitalizm’dir. Sürekli kar, sürekli sömürü üzerinde şekillenen bu sistem, dediğiniz gibi ülkemizin son 20 yılında yer altı-yerüstü zenginliklerimizin sömürüsüne yöneldi. Madenler, sular, ormanlar, kıyılar, koruma altında olsun olmasın kültürel değerler yağmanın yeni kurbanları yapılmak isteniyor. Geçmişteki hükümetlerin yanı sıra son 14 yıldır AKP hükümeti eliyle yürütülen bu saldırılar, halkın yaşam alanlarını, sağlığını, geleceğini yok oluşa sürüklüyor.
Ülkenin onlarca köşesinde siyanürlü altın işletmeciliği ile topraklarımız zehirleniyor. En son Artvin halkının günlerce süren direnişine hep birlikte tanıklık ettik. Yerli-yabancı sermaye 25 yıldır Cerattepe'ye girmeye çalışıyor, 25 yıldır direniyor, geçit vermiyor Artvinliler. Geçtiğimiz yıl iki kere gittiğim Artvin'e bu ayın (Mart) ortalarında yine gittim. Altın madenine karşı açılan davanın bilirkişi keşfi içindi bu son gidişim. 7'den 70'e bir kentin nasıl her türlü ayrımı reddederek yaşam alanlarını korumak için birleştiğine bir kez daha tanık oldum.  
Dünyanın en güzel köşelerinden birisi Artvin. Bakmaya kıyamadığımız ormanlara, çiçeklere, yaylalara gaz bombaları, iş makineleri, elektrikli testereler, plastik mermi hoyratlığı ile girdiler geçtiğimiz haftalarda. Her taşın altından, her ihalenin ucundan çıkan AKP'li bir holding patronu kasasını doldursun diye Cerattepeye, Artvin'e kıyıyorlar. Emirleri altındaki güvenlik güçlerini, Anayasa'nın 'sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı' olarak tanımladığı ödevlerini yerine getirmek için, dünyanın en meşru, en güzel, en görkemli direnişi ile korumaya çalışan Artvinlileri eze eze yapıyorlar bunu. Ülkenin, dört bir yanında durum bu aslında. Artvin'de koca bir kent ayakta, diğer yerlerde halkın mücadelesi daha yerel, daha cılız, fark bu sadece.
Öte yandan, dereler HES’lere kurban ediliyor. Termik santraller havayı, yaşamı, geleceği karartıyor. Nükleer bir kabusa ramak kaldı. Temiz, yenilenebilir enerji kılıfı altında köylülerin meralarına, tarlalarına el konuluyor. Halk topraktan, tarım ve hayvancılıktan koparılıp bu projelerde ucuz iş gücü, ücretli köle haline getiriliyor. Sonra da Soma'da olduğu gibi iki kuruş ücrete, yeraltına sokulup, iş güvenliğine para harcama zahmetine girilmeden katlediliyor!
Özeti; 14 yıldır AKP hükümeti eliyle yürütülen saldırılar, halkın yaşam alanlarını, sağlığını, geleceğini yok oluşa sürüklüyor..
Bu saldırılara karşı direniş ancak Bergama köylüleri gibi, Artvin gibi, Sinop Gerze gibi topyekün bir mücadele ile olanaklıdır. Bakmayın şu anda Artvin halkının geri çekilmesine. Kentteki polis-jandarma işgali elbette bitecek. Benim tanıdığım Artvinliler Cerattepeyi Cengiz'e yar etmezler.
Halkın bu destansı direnişine karşılık onların örgütleri, siyasi parti ve diğer kurumların yeterince destek olamadıklarını düşünüyorum. Varlık nedenlerinin gereğini yerine getiremiyorlar. Sermayeye karşı tüm canlı yaşamının, halkın, kamunun, doğanın korunmasından daha önde gelecek ne gibi bir siyaset anlayışı olabilir ki? Halk orada gaza, plastik mermiye direnirken ülkedeki tüm siyasi örgüt, parti, kurumların basın açıklaması, oturma eylemi, açlık grevi gibi pasif desteklerden öte yapacağı şeyler mutlaka olmalıydı. Tüm üyelerini yaşamdan yana politik bir duruş adına Artvinlilerle, yaşam savunucuları ile dayanışmak için alanlara çağırmalıydılar diye düşünüyorum. 
İzmir özelinde çevre katliamları uzun bir süredir devam ediyor. Bu konuda birçok haber yaptınız. İzmir’in çevre sorunlarını anlatır mısınız?
İzmir ülkemizin en güzel köşelerinden birisi ama aynı zamanda en şanssız ileri arasında. İzmir’in içme sularının bulunduğu havzada, Efemçukuru köyünde Kanadalı Tüprag Şirketi 4 yılı aşkın bir süredir altın madenciliği yapıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ‘havama, toprağıma, suyuma sahip çıkacağıma namusum şerefim üzerine söz veririm’ demişti ama o maden yıllardır üretim yapıyor. Sulardaki kirlilik bilimsel olarak raporlandı. Kentin sularından sorumlu İZSU altın madenine gidip denetim yapamıyor. Bu madenin çalışabilmesi için 300 bin kişinin içme suyunu sağlayacak olan Çamlı Barajı’na AKP Hükümeti izin vermediğini kaç İzmirli biliyor ki?
Cerattepe Artvin'e 16 km uzaklıkta, kente su sağlayan kaynaklar orada. Aynı şekilde Efemçukuru da İzmir'e 20 km yakınlıkta. Suyunu, çocuklarının geleceğini kirlettirmemek için Artvinliler gibi direnmek zorunda İzmirli.
Yine Aliağa-Foça arasındaki sanayi kirliliğinin had safhada olduğu herkesin malumu. Bu yetmezmiş gibi o bölgeye 7 tane daha termik santral yapımı planlanıyor. Hatta birisi yapıldı bacası tütüyor aylardır. İzmir'in havasının bu bölgedeki sanayi kuruluşları tarafından kirletildiği de bilimsel olarak ortaya kondu. Maalesef kentin yerel yöneticileri burada da sınıfta kaldılar. Hem bu gelişmelere göz yumuyorlar, hem şirketlere gerekli kolaylığı gösteriyorlar. AKP iktidarından halkın yaranına bir politika yapma umudundan geçeli çok uzun zaman oldu ama muhalefet partilerinin elindeki belediyeler bari halkın yanında dursunlar. Bu çok mu zor! Yerel iktidarların dayandıkları siyasi anlayışının temelleri göz önüne alındığında ancak anlaşılabiliyor olan biten. Yani özünde yok birbirlerinden farkları. O da sermayenin iktidarı, bu da "majestelerinin muhalefet partisi"!...
Bergama yakınlarındaki Allianoi antik kenti “Sağlık Tanrısı Asklepion’un yurdu” olarak biliniyor ve şu an Yortanlı Barajı sularının altında. Bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Allianoi hepimizin utancıdır. Çocuklarımıza teslim etmemiz gereken bir kültür mirasının sulara gömülmesine engel olamadık. AKP'nin bu ülkenin doğasına, toplumsal yaşamına, eğitimine, kültürüne verdiği zararı bugüne kadar hiçbir iktidarın vermediğini düşünüyorum. Aynı utancı kadim Anadolu'nun en eski kentlerinden Hasankeyf'te de yaşatmak istiyorlar bizlere. Bari buna izin vermeyelim!..
AKP iktidarlarının zararlarını telafi etmek için ülkenin çok uzun yıllar her anlamda rehabilitasyondan geçmesi gerekiyor. Tabii bu iktidarın yaptığı yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, haksızlıkların ortaya çıkarılması için de üniversitelerin kürsüler kurması, bunun için idarenin "Yolsuzlukları Araştırma Bakanlığı" düzeyinde bir yapılanmaya gitmesi gerekecek. Durum bu kadar vahim!
 Unutamadığınız bir anınız var mı?
Anı çok. İz Gazete'ye yazdığım "Çok gezen çok üzülür" başlıklı yazıda da bu konuya değinmek istemiştim aslında. İşimiz gereği çok gezince çok şeye tanıklık ediyorsunuz. Memleketin, dünyanın hali de ortada olunca, bu da sizi çok üzüyor. Çok gezen çok üzülürün esprisi bu.
2011 yılında gittiğim Küba'da, dünya kültür mirası olarak ilan edilen National Parkın yanı başında, Kanadalı bir altın şirketi ile karşılaşmak ilginç ve bir o kadar da acı bir anıydı benim için. Şirketin idari binalarının üzerinde Che Guevera'nın "Hasta la Viktoria Siempre" sözü vardı. Türkçesi "Zafere kadar daima" olan bu söz, Che'nin Küba'dan ayrılıp diğer Latin Amerika ülkelerinde devrimi gerçekleştirmek için giderken Fidel Castro'ya yazdığı veda mektubunun son cümlesidir. Bu sözü, sosyalist olduğunu söyleyen bir ülkede, Kanada gibi madencilikte bütün dünyayı azgınca sömüren, kirleten emperyalist bir ülkeye ait şirketin duvarında görmek benim açımdan çok üzücü bir anıdır. Kapitalizmin yok edilene kadar tüm değerlerimizi kendi zaferi için sömürmeye devam edeceğinin kanıtıdır bu.

Çok yerler gezdiniz, en güzeli neresi, neden?
Bu soruya da bir anıyla yanıt vereyim. Cumhuriyet Gazetesinde uzun yıllar muhabirlik yapan dostum Ozan Yayman'la Urla taraflarında bir habere gidiyoruz. Yol güzergahında bir taraf yemyeşil orman, bir taraf masmavi deniz. Hava da pırıl pırıl bir Ege havası. Kendisi de Ege'li olan Ozan, "Şu güzelliğe bakar mısın?" dedi, manzarayı göstererek, "Cennet burası işte". Ozan'a "Sen bizim oraları gördün mü de böyle konuşuyorsun" dedim. Ozan, İç Anadolulu olduğumu biliyordu, şaşırdı. "Ne var ki sizin orada. Orman var mı?", "Yok", Deniz", "O da yok". "Eeee o zaman cennet nerede?" dedi. "Bozkır var" dedim Ozan'a. "Bizim  cennetimiz de orası".
Şimdi bizim cennetimize de altın madencileri geldiler. Kayseri-Nevşehir il sınırının tam üzerinde, tek damla suya hasret bozkırda, yeraltından saatte 216 bin litre su çekerek, açık havada siyanürle altın işletmeciliği yapıyorlar!
Arkadaşlar çoğu zaman takılırlar bana, "ne kadar şanslısın, ülkenin en güzel yerlerine gidiyorsun" diye. Oysa ben bu durumun bile ülkenin ne kadar kötü yönetildiğinin bir kanıtı olduğunu düşünüyorum. Bizim program çevre sorunları ve buna karşı halkın mücadelesini konu edinir. Demek ki ülkenin en güzel yerlerinde bu sorunlar yaşanıyor...
 
Çevre muhabiri olmanın farkı nedir?
Haber ve programlarımızın konularının hepsini bugün yaşam savunusu, yaşam nöbeti diye adlandırdığımız çevre hakkı, ekoloji mücadeleleri oluşturuyor. Açıkçası başka konulara zaman ayıramayacak kadar ekoloji mücadelesi gündemdeki yoğunluğunu sürdürüyor. Halk yaşam alanlarını sermayenin saldırılarından korumak için canını dişine takarak mücadele etmeye çalışıyor. Biz de bu tarihsel mücadeleyi layıkıyla yansıtmaya, basının her türlü baskı ile susturulduğu ya da sermayeden yana yayın yapmaya zorlandığı koşullarda gerçeğin sesi olmaya çalışıyoruz.
İyi bir çevre muhabirinin doğayı sevmenin yanı sıra onu korumak için mücadele etmesi gerektiğini de düşünüyorum. Aktif mücadeleden bahsediyordum. Doğa, tarih, canlı yaşamı, kültür, tüm bir eko sistem gözünüzün önünde yok ediliyor, acımasızca sömürülüyorsa sizin, bir gazeteci olarak sadece bu durumu aktarmanız yetmez bence. Bunu durdurmak için verilen çabalara kendi çabanızı da katmalısınız. Bu anlayışla Ege Bölgesindeki ekoloji mücadelesi verenlerin örgütü olan EGEÇEP'de de görev alıyorum. Yıllardır yürütme kurulu üyeliği yaptığım platformun, iki yıl da sözcülerinden birisi olarak mücadeleye katkı koymaya çalıştım. En büyük özlemim ise tüm ülkedeki ekoloji mücadelelerinin birleşmesi, ortak bir mücadele ekseninde, aynı direniş hattında yan yana durabilmeleri. Ekoloji mücadelesi ile ilgili bunca yaşadıklarımızdan ve yazdıklarımızdan öğrendiğim şey; ortak mücadelenin zorunluluğu.
Son bir söyleyeceğiniz var mı?
Eğer insan doğanın parçası olmayı başaramazsa doğa bir yolunu bulur ve insansız yoluna devam eder. Bu kadar yalın ve korkutucu bir gerçek bu...

Yani; son sözü doğa söyler!..

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Kömürden Kurtul Geleceği Kurtar Paneli_14 Nisan 2016


Aliağa Foça arasındaki bölgede onlarca kirli sanayi kuruluşu toprağı, suyu, havayı kirletiyor. bunlar yetmezmiş gibi şimdi bölgeye 7 termik santral  daha yapımı gündemde. Uluslararası termik santral karşıtı mücadelenin bir etkinliği olarak Foça'da gerçekleştirilen "Kömürden Kurtul Geleceği kurtar Paneli"nden görüntüler bu haftaki Çepeçevre Yaşam'da
Özer AKDEMİR'in sunumuyla Perşembe Saat: 20.00'de Hayat Tv'de

Program tanıtımı: 
https://www.youtube.com/watch?v=ouS_R4HIQzI&feature=youtu.be

Programın tamamı: 
https://www.youtube.com/watch?v=uoFrrRe7xSE

İlgili haber: 
http://www.evrensel.net/haber/276985/komurden-kurtul-gelecegini-kurtar-etkinliginde-cagri-bizi-olduruyorlar-sokaga-cikmaliyiz

13 Nisan 2016 Çarşamba

Mısıri kuruttun mi? Tek şüpheli altın madeni, ama kararı o verdi

Tek şüpheli altın madeni, ama kararı o verdi
Özer AKDEMİR
İzmir
Bergama Ovacık altın madeninin birinci atık barajına komşu tarlası bulunan Çamköylü İbrahim Duran’ın 3 yıl önce kuruyan mısırlarıyla ilgili hazırlanan raporda, mısırı madenin kurutup kurutmadığı ile ilgili nihai kararın yine altın madenine bırakıldığı ortaya çıktı. Sonuç hiç de şaşırtıcı değil. Konuyla ilgili tek şüpheli olan altın madeni, İbrahim Duran’ın hiçbir masrafını karşılamadı.

SORUMLU MADEN DEMEYE ELİ GİTMEMİŞ!
Çamköylü İbrahim Duran, 2013’de altın madeninin 1. atık barajına sıfır konumdaki yaklaşık 10 dönümlük tarlasına mısır ekmişti. Büyüme aşamasında tarladaki mısırların tamamen kuruması üzerine İlçe Tarım Müdürlüğü’ne başvuran Duran, tarlasında inceleme yapılmasını talep etmişti. Bergama Gıda tarım İlçe Müdürlüğü’nden Ziraat mühendisi İsmail Gençer ve köy muhtarı Emin Candan’ın katıldığı tespitin ardından oluşturulan raporda, mısır tarlasının batısında Koza Altın Şirketi’nin atık maden havuzu bulunduğu ifade edildi. Olaydan 3 yıl sonra bize ulaştırılan bu raporda, kurumaların bir alev çarpması, yanlış kullanılan ot ilacı ya da etrafta etki yapacak bir kimyasalla olabileceğinin altının çiziliyor. Tutanağa “Bitki kurumasının kesin bir nedenden olduğu anlaşılamadı” yazan Gençer, gübreleme, sulama, bakım gibi işlerin düzenli yapıldığını belirttiği tarlanın altın madeni atık havuzundan kaynaklanmış olabileceğini sadece şu soruyla tutanağa geçiriyor; “Tarlanın güneydoğusundaki yığıntının arkasındaki arıtma havuzundaki nemin esintisi bitkiyi bu hale getirebilir mi?” Siyanürlü atıkların toplandığı atık barajından “arıtma havuzu” diye bahseden Gençer, tarlada yaptığı tespit için 150 TL de peşin ücret almıştı. 

Gençer, çeşitli kalemlerden köylünün zararı ile ilgili toplam 5.990 TL tutar tespiti yaparken, mısırlardaki kurumanın madenden olup olmadığı kararını yine madene bırakmış. Köylünün zararının ödenmesini Koza altının insafına bırakan bir maddeyi de yazmayı ihmal etmemiş; “Zarar nedeni hakkında nihai kararı ilgili Koza Altın Madeni verip, gerekçede isabetin varlığı kanaati halinde bu rakamın ilgiliye ödenmesinin sağlanmasına.”

tutanak_mısır.jpg görüntüleniyor
‘MADEN KOVMAKTAN BETER ETTİ’
2013 yaz aylarında yaşanan bu olayla ilgili görüştüğümüz Çamköylü İbrahim Duran, tutanakla gittiği madende ise kovulmaktan beter olduğunu söyledi. Madenin hiçbir zararını ödemediğini belirten Duran, “O zamanki müdürü Cemalettin bey git istediğin yere şikayet et dedi” diye konuştu. Mısır tarlasının atık havuzuna sıfır konumda olduğunu dile getiren Duran, İlçe tarımdan gelen mühendis İsmail bey incelemede mısırların atık havuzundaki buhar nedeniyle kuruduğunu söylerken, bunu tutanağa yazmadığını söyledi. Duran, “Ben taş taşırım kendime laf söyletmem. Başınızı yesin paranız deyip dava bile açmadım” dedi. Duran köyde başka köylülerin de ürünlerinde zarar oluştuğunu ama madenin bu zararları karşıladığını dile getirirken bunun nedeni ile ilgili şunları söyledi; “Maden o zamanlar kayyıma devredilmemişti. Kendilerinden yana gördüklerine zararlarını karşılarken bana “Git istediğin mahkemeye başvur” dediler. Madenin zararları hala devam ediyor ama birşey elimizden gelmiyor.”
‘HALKIN CAN VE MAL GÜVENLİĞİ YOK’
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel şunları söyledi; “Ovacık altın madeni çevresinde tarım yapan köylülerin zaman zaman ektikleri ürünlerin zarar görmesinden kaynaklı zararları el altından ödemeler yapılmak suretiyle köylü susturulmuştur. Ancak İbrahim Duran’a ödeme yapılmaması nedeniyle konudan haberimiz oldu. 36.5 ton mısır alması gerekirken, mahsul 80-100 cm boyunda iken kurumuştur. İlçe tarım müdürlüğünün yapmış olduğu tespitte “kimyasalın etkisiyle kavrulmuş” denilmektedir. Tarlanın hemen yanında 1. siyanür atık barajının olması her şeyi ortaya koymaktadır, çünkü çevrede başka hiç bir tesis yoktur. Yöre de kanser vakalarının hızla artmasında soluduğu hava kadar ürettiği ürünlerde ki ağır metallerinde payının da olduğu kaçınılmazdır. Yöre köylülerinin can ve mal güvenliği kalmamıştır.”

SON DÜZENLENME TARİHİ: 13 NİSAN 2016


12 Nisan 2016 Salı

Nükleer atıkların kaçak taşınması Meclis gündeminde

İzmir'in göbeğindeki nükleer atıkları HDP vekili gündem yaptı
İzmir Gaziemir’de eski kurşun fabrikası bahçesinde gömülü olan nükleer atıkların mahkeme kararına rağmen ÇED raporu alınmadan yasadışı taşınmasıyla ilgili haberimiz TBMM’ye taşındı. HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, haberimizdeki iddiaları Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın yanıtlaması talebiyle Meclise yazılı soru önergesi verdi.

Doğan, Bakan Sarı’ya şu soruları yöneltti:
* Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak bu fabrikada yürütülen çalışmalar hakkında bilginiz var mıdır? Bu alanda yürütülen çalışmaları denetleme sorumluluğu kimdedir?
* Gaziemir’de bulunan bu radyoaktif alanın bölgede yarattığı çevresel sorunlar ve canlı yaşamına etkileri konusunda bakanlığınızın yürüttüğü bir çalışma var mıdır? Var ise bu çalışmaların içerikleri nelerdir?
* Bu alanda yapılacak çalışma için Mahkeme’nin verdiği ve Danıştay tarafından            onaylanan karar neden uygulanmamaktadır?
* Alanda kazı yapılarak çıkarılan taş ve toprak kırma işlemlerine tabi tutularak, radyoaktivite oranının düşürülmeye çalışıldığı iddiaları doğru mudur?
* İlerde bu alanın kentsel dönüşüme tabi tutulacağı iddiaları doğru mudur? (İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 12 Nisan 2016

11 Nisan 2016 Pazartesi

RES karşıtı inisiyatif ilk toplantısını yaptı

19-20 MART 2016 tarihlerinde Karaburun’da gerçekleştirilen RES çalıştayında kurulan “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi” ilk toplantısını yaptı. Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi Gediz Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya EGEÇEP sözcüleri ve yürütme kurulu üyelerinin yanı sıra Ege Bölgesinde yaşam alanlarını RES talanından korumaya çalışan Karaburun, Çeşme, Urla, Germiyan, Marmariç ve Güzelbahçe mücadelelerinden temsilciler katıldı.
Sarpıncık RES projelerine karşı açılan davalarda imar planlarının iptal edildiğini belirten Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli, kaymakamın mahkeme kararını uygulama ve çalışmaları mühürleme konusunda çekinik davrandığını söyledi. Durumun valiliğe bildirildiğini ve 30 gün içerisinde mühürlemenin gerçekleştirilmesini istediklerini belirten Dilli, mahkeme kararının uygulanmaması durumunda suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Çeşme Germiyan köyü yakınlarındaki RES direği çalışmalarının hızla sürdüğünü aktaran Sosyolog Engin Önen, hukuki süreci başlattıklarını söyledi. 
Bayındır Marmariç’te üç farklı şirketin toplam 126 RES direği yapmak için çalışma yürüttüğünü belirten Permakültür Araştırma Enstitüsünden Mustafa Fatih Bakır, son yapılan ÇED başvuru dosyaları ile RES’lerin proje sahasının köy merkezini bile dahil edecek şekilde genişletildiğini söyledi. Bakır, Çınardibi köylülerinin kararlı tepkileri sonrası Yander şirketinin ÇED toplantısını başka bir köyde ve farklı yerlerden getirdiği 5-10 köylü ile yaptığını, bu durumu tutanak altına alıp itiraz ettiklerini söyledi. Yine Marmariç’ten gelen Oya Ayman da RES direğinin 800 metre yakınında orman yangınlarını gözetleme kulesi olduğunu aktardı. 
JANDARMA OVACIK’TA SERTLEŞİYOR
Çeşme Ortak Yaşam Platformundan Alev Çağlar ve Çeşme Sürdürülebilir Yaşam Platformundan Esen Fatma Kabadayı Whiting, Çeşme’nin tepelerine konuşlanan RES’lere karşı verilen mücadeleyi aktardı. Çağlar ve Kabadayı RES mücadelesinin şirketlere kredi veren uluslararası kuruluşları da içine alacak şekilde genişletilmesi gerektiğini dile getirdi. Ormanlık alanda ağaç kesimlerinin durdurulması ve yeni ağaç kesimlerinin yapılmaması için geçtiğimiz günlerde nöbete başlayan Urla Ovacık köyündeki mücadeleyi Urla Kent Konseyinden gelen yaşam savunucuları aktardı. Yaşam savunucuları köylülerin direnişi karşısında jandarma ve şirket yetkililerinin her geçen gün daha da sertleştiklerini söyledi.
Toplantıda yerel mücadele temsilcileri ve EGEÇEP temsilcisinden oluşturulan üç kişilik sekretaryaya önümüzdeki toplantının örgütlenmesi ve inisiyatifin ortaklaştığı ilkelerle ilgili çalışma yapma görevi verildi. (İzmir/EVRENSEL) 
Eklenme Tarihi: 11 Nisan 2016

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...