29 Nisan 2018 Pazar

Havuz, yılan ve gelincikler_Pazar Yazısı




 29 Nisan 2018 03:12
   
Özer Akdemir, Salihli Ovası'na kurulan jeotermal kuyusunu yazdı: Bütün bu güzelliklerin ortasında cerahatlenmiş bir ur gibiydi havuz!



Havuz, yılan ve gelincikler
Özer AKDEMİR
Salondan çıktığımızda gün ikindiye ermişti. Bozdağ’ın gölgesi Barış Mahallesi’nin üstünden kalkalı epey olmuştu. Palmiyelerle süslü geniş bir caddenin iki yanına sıralanmış evler, ağaçlarla kaplı tepelere kadar uzuyordu. Evlerin çatılarının üzerinden görünen iki tepe vadiyi bir boğazmış gibi daraltıyor, vadi sonra yeniden genişliyordu. Dağın yamaçlarında ise bir öbek ev göze çarpıyordu. Kızılçam ormanının ortasındaki bu evler, yeşilliklerin arasında kaybolmuş gibiydiler.
Dağın doruğundan Salihli Ovası’na doğru incecik bir duman iniyordu. Duman, bazı yerlerde yeşillikleri örtüyor, ince beyaz bir tül gibi ırgalanıp duruyordu. Bozdağ sanki nefes alıp veriyordu.
***
Arabalarımızı, siperlikleri göz hizamıza indirerek güneşin battığı yere doğru sürdük. Evlerin geniş bahçeleri mazı ve alev ağacı çitleri ile çevrelenmişti. Bahçelerin içerisi rengarenk bitkilerle bezenmiş, dar asfalt yolun sağında solunda kırmızı çiçekleri açmış nar ağaçlar vardı.
Barış Mahallesi girişindeki Yeşilçam Düğün Salonu’nu dolduran mahallelilere, 80’ine merdiven dayamış Hamdi Akgün amca bu narlardan bahsetmişti, yarım saat kadar önce. Çok eskilerde kalmış anıları özlemle anlatırken sesi titriyordu; “Çok değil 20-30 yıl önce buralar nar ağaçlarıyla doluydu. Öyle tatlı, öyle güzel kokulu, öyle iri narlardı ki! İzmirli, İstanbullu tüccarlar bunları alabilmek için birbirleriyle yarışırlardı. Sonra borlu su çıktı”.
Titrek sesi konuşmanın bir yerinde çatallaştı Hamdi amcanın. Gözlerinde belli belirsiz bir buğunun biriktiği görülüyordu. Boğazını temizledi, içinden taşan gözyaşlarını tutsa da sesindeki hüzne engel olamayarak konuşmasına devam etti; “Borlu su çıkınca nar ağaçlarının hemen hepsi kurudu. Benim evimin bahçesinde de vardı nar ağacı. Onlar da yavaş yavaş öldüler gözlerimin önünde. Ben de beton döktüm tüm bahçeye. Toprağı gömdüm betonun altına, bir ölüyü gömer gibi”.
Biraz daha konuşsa yorgun bacakları gövdesini taşıyamayacaklar gibi duruyordu. Sözlerini bitirirken bu sefer öfke vardı sesinde; “Bugün, evlerimizin dibini kazıyor jeotermalciler. Bizi insan yerine koyup isteyip istemediğimizi sormadılar bile. Geçmişten biliyoruz biz bu jeotermalin neler yaptığını. 40 yıl önce, Bozdağ’dan gelen şu çam havası ile, narlarla, akasyalarla, leylak, yasemin ve melisa ağaçları ile kaplı ovanın güzel kokularını içimize çekelim, ömrümüzün geri kalanını bari sağlıklı yaşayalım diye geldik buraya. Yaşamak için geldik biz, kanser olmak için değil”
***
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Düğün salonunda yapılan halk toplantısını örgütleyenlerden Emekli Öğretmen Hakkı Hoca toplantının bitiminde, evinin hemen arkasında açılan jeotermal kuyusunu görmemizi istedi. Mayıs ayında yazı aratmayan bir sıcağın ardından ikindi yeli ile serinleyen mahallede, tek katlı bir evin yanında durdu araçlarımız. Düğün salonu ile evin arası bir kilometre bile yoktu. Yanımızda yöremizde üzüm bağları sıralanmıştı. Kızıla çalan topraklarda sebze filizleri boy vermiş, türlü meyve ağaçları çiçeklenip serpilmişlerdi.  
Hakkı Hocanın önü üzüm asmaları ile çevrili tek katlı, sarı boyalı evinin yanındaki toprak yoldan gidilen kuyu, 20-30 metre kadar ilerdeydi. “Kuyu” dendiğine bakmayın; etrafı tel örgülerle çevrelenmiş, tabanına siyah plastik örtü serilmiş, içi kötü kokulu, kirli sarı su ile dolu kocaman bir havuz vardı karşımızda. Havuzun içindeki sudan kesif bir kükürt kokusu yükseliyordu.
Havuzun yanındaki sondaj çamurunun akşamları fosfor gibi parladığını, bunun üzerine bir gece kepçelerle toprak atılarak çamurun gömüldüğünü anlattı Hakkı Hoca. Evlerin yanı başında yer alan havuz, daha düne kadar hiçbir önlem yokken, mahallelinin tepkileri sonrası etrafı tel örgülerle çevrilmişti.
Doğayı coşturan baharda, çiçeklerin en güzel koktukları mevsimde, bütün bu güzelliklerin ortasında cerahatlenmiş bir ur gibiydi havuz!
***
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Güneş, kadim Sart kentinin bulunduğu yerden yavaş yavaş alçalırken, daha içerilerde Caferbey köyü ile Barış Mahallesi ortasında yer alan başka bir kuyuya götürdü bizi Hakkı Hoca. Engebeli, iri taşlarla kaplı yola bizim aracımız dışında girmeye cesaret eden olmadı. Tarlaların ortasındaydı bu havuz da. Genişçe bir tarla kazılmış, üzerine çakıl taşları örtülmüştü. Alanın ortasında kalın sondaj borularının olduğu yerden sürekli, kirli kokulu sıcak bir su sızıyordu. Boruların biraz ötesinde yer alan, dört metre genişliği yaklaşık iki-üç metre derinliğindeki havuzun boyu elli metreye yakındı. Diğer havuzdaki gibi siyah plastik bir örtü ile kaplanmıştı ve yine o kötü kokulu su vardı içinde.
Havuza kocaman bir yılan düşmüştü. İki metreye yakın boyu olan bilek kalınlığındaki yılan, plastik örtüye tırmanmaya çalışıyor, düz yüzeye tutunamayıp gerisin geri suya düşüyordu. Havuzun hemen yanı başında anne bir keçi ve yeni doğmuş iki yavrusu otluyordu. Bir çoban, sürüsü ve köpeği ile yanımızdan, üç yüz dört yüz metre ilerideki ağılına doğru geçip gitti.

Akşam güneşinin ilk ışıkları havuzun kirli suyuna, kötü kokusuna inat kenarlarında biten kırmızı gelinciklere vururken ayrıldık oradan. Plastik örtüden tırmanmaya çalıştıkça kayan boz yılan artık görünmüyordu. Havuz, Bozdağların eteğindeki bu şirin toprakları olduğu kadar boz yılanı da kükürt kokuları içerisine hapsetmişti. Doğa, neşeyle zıplayıp duran keçi oğlaklarıydı, yaşam fışkırıyordu her şeye rağmen. Ve kükürt kokulu havuzun kenarında açan gelincikleriyle direniyordu bahar.

Son Düzenlenme Tarihi: 28 Nisan 2018 14:21
https://www.evrensel.net/haber/351164/havuz-yilan-ve-gelincikler

28 Nisan 2018 Cumartesi

Çevrecilerden çağrı: Hasankeyf, Allianoi gibi yok olmasın


28.04.2018 - 16:59


Oben ULU/BERGAMA (İzmir), DHA)- 
Çevrecilerden çağrı: Hasankeyf, Allianoi gibi yok olmasın
İZMİR'in Bergama ilçesinde bir araya gelen çevreciler, Batman'daki 12 bin 500 yıllık Hasankeyf'in Ilısu Barajı suları altında kalacak olmasına tepki gösterdi. Bergama'daki antik Allianoi kentinin Yortanlı Barajı'nın suları altında kaldığını hatırlatan çevreciler, aynı durumun Hasankeyf'in de başına gelmemesini istedi.
Bergama Kültür Merkezi'nde bir araya gelen çevreciler, Batman'daki 12 bin 500 yıllık Hasankeyf'in Ilısu Barajı'nın suları altında kalmamasını istedi. Konuyla ilgili Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) ile Bergama Çevre Platformu tarafından basın açıklaması yapıldı. Türk Tıp Tarih Kurumu, Veli-Der, Eğitim-Sen ve Bergamalı Bisikletçiler'in de destek verdiği basın açıklamasına; Allianoi Kazı Heyeti Başkanı ve Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Yaraş, Türk Tıp Tarihi Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gülten Dinç, Bergama Çevre Platformu Başkanı Erol Engel, Paşaköy Muhtarı Hasan Çelik ile vatandaşlar da katıldı.

'SUR'U VE HASANKEYF'İ YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ'
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi, gazeteci-yazar Özer Akdemir, bugün çok sayıda ülkede Sur ve Hasankeyf antik kentleri üzerinde devam eden yıkım ve taşınmanın durdurulması için eş zamanlı olarak bir dizi eylem ve etkinlik yapıldığını kaydetti. Akdemir, "28 Nisan Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü ilan edildi. Bizler de, antik Anadolu'nun en önemli kentleri arasında yer alan Bergama'da Hasankeyf'in ve Sur'un sesinin duyurulması için bir araya geldik. Onlarca bilim insanının, arkeoloğun, yöre halkının çabası sonrası ortaya çıkarılan 1800 yıllık Allianoi antik kentinin, ömrü 50 yıllık bir baraja kurban verildiği bu topraklarda, 'Sur yok olmasın, Hasankeyf sular altında bırakılmasın' diyoruz. Bu kentlerin yıkımının, taşınmasının ve satışının durdurulması için herkesi sorumluluk almaya ve bu kentleri sahiplenmeye davet ediyoruz. Bu sessizlik artık bir son bulmalıdır. Sur ve Hasankeyf yalnız bırakılmamalıdır. Yıllarca korumaya çabaladığımız, dünyanın en önemli antik sağlık yurtlarından birisi olan Allianoi'yi maalesef koruyamadık. Su perisinin yurdu Allianoi şimdi Yortanlı Barajı'nın suları altında anbean yok oluyor. Bunun utancı nesiller boyunca bu topraklarda anlatılacak. Ancak bizler, Allianoi'nin çocuklarımıza bir miras olarak kalması için mücadele eden yaşam savunucuları, Allianoi antik kentinin unutulmasına, unutturulmasına izin vermeyeceğiz. Aradan kaç yıl geçerse geçsin, Allianoi'yi haksız-hukuksuz bir şekilde sular altında bırakanların yakasını bırakmayacağız" diye konuştu.
Basın açıklamasına destek veren Türk Tıp Tarihi Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gülten Dinç ise "Biz Türk Tıp Tarih Kurumu'nun 80'inci yılı kutlama toplantısı için Bergama'da bulunuyoruz. 2 bin 500 yıllık bir tıp tarihi mirasını da görmeye geldik. Çok isterdik ki Allianoi'yi de görelim. Maalesef Allianoi sular altında. Ben bir Cerrahpaşalı olarak fakültemi de kaybetmek ile yüz yüzeyim. Tarihsel, kültürel ve çevresel tüm değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Buna Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi, Darülaceze, Hasankeyf gibi hepsi dahildir. Umarım bu sesimiz duyulur" dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/cevrecilerden-cagri-hasankeyf-allianoi-gibi-y-40819957

Sur ve Hasankeyf için eylem: Doğamıza, kültürümüze sahip çıkalım




 28 Nisan 2018 15:11

'28 Nisan Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü' dolayısıyla açıklamalar yapıldı, 'Sur ve Hasankeyf'in yıkımı durdurulsun' dendi.

Sur ve Hasankeyf için eylem: Doğamıza, kültürümüze sahip çıkalım


Hasankeyf ve Sur Küresel Eylem Günü nedeniyle Diyarbakır’da ve İzmir'de eylem yapıldı. Diyarbakır Sur’da devam eden yıkımın ve Hasankeyf’in sular altında bırakılmasının durdurulması için yapılan eylemde “Tarihimize, doğamıza ve kültürümüze sahip çıkalım” çağrısı yapıldı.
"Sur’un Yıkımına Hayır Platformu"nun çağrısıyla Ulu Camii önünde toplanan kalabalık, Dengbej Evi’ne yürüdü. Aralarında HDP milletvekilleri Felaknas Uca, Garo Paylan, Ali Atalan, Sibel Yiğitalp, Hüda Kaya, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Müzisyen Ferhat Tunç, HDP, EMEP, CHP, DİSK, KESK, ve TMMOB üye ve yöneticilerinin olduğu çok sayıda kişi katıldı. "28 Nisan Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü" dolayısıyla Dengbej Evi’nde basın açıklaması yapıldı.
‘SUR SAHİPLERİNE TESLİM EDİLMELİ’
İlk olarak Sur için yapılan basın açıklamasını Sur’un Yıkımına Hayır Platformu’nun Eş Sözcüsü Büşra Cizrelioğlu okudu. Dicle nehrinin kenarında bulunan Sur ve Hasankeyf’in ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna yıkımlara maruz bırakıldığını dile getiren Cizrelioğlu, bu politikalar karşısında yapılabilecek çok şey olduğunu söyledi.
Sur’da yıkımın tüm itirazlara rağmen devam ettiğini belirten Cizrelioğlu, “Sur’u korumak isteyen herkesi öncelikle Sur’un tarihine ve üzerinde yaşayan toplulukların yaşam biçimine saygılı olmaya davet ediyoruz” diyerek taleplerine dair şunları paylaştı: 6 mahallede uygulanan sokağa çıkma yasağı kaldırılmalı, mahalleler uluslararası uzman heyetlere ve ilgili kent dinamiklerinin incelemesine açılmalıdır. Acele kamulaştırma kararı kaldırılmalı, bu kararlara şu ana kadar yapılan uygulamalara itirazın hukuk yolu açık tutulmalıdır. Kentsel dönüşüm bir an önce durmalıdır. Surlular evine dönmelidir. Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde yapılan evlerin tümü mülk sahiplerine teslim edilmeli, bu evler hiçbir koşulda şirketlere verilmemeli, ticari faaliyetler için değil yurttaşların barınma ihtiyacı için kullanılmalıdır. Surlular evlerine ve mahallelerine geri dönmeden, Sur kenti asıl sahiplerine teslim edilmeden buradaki sorunlar çözülmeyecektir.
İNSANLIĞIN ORTAK MİRASI
Cizrelioğlu’dan sonra Hasankeyf için yapılan basın açıklamasını Sur’un Yıkımına Hayır Platformu’nun Eş Sözcüsü Talat Çetinkaya okudu. Dünyaca bilinen Efes, Truva ve Kapadokya’dan birçok konuda daha değerli olan Hasankeyf’in UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınmamasını eleştiren Çetinkaya, “21 yıldır gündemde olan Ilısu Barajı ve HES Projesi, Hasankeyf’i ve Dicle Nehrini sular altında bırakmayı ve koskoca bir coğrafyayı yok etmeyi hedeflemektedir” dedi. 
'HERKESİ SAHİPLENMEYE ÇAĞIRIYORUZ'
Çetinkaya, “BM, AB ve ilgili uluslararası örgütler başta olmak üzere; sanatçı, aydın ve yazarları, ekoloji hareketlerini, kent hareketlerini, kadın örgütlerini; STK’ler, platform ve inisiyatifleri, duyarlı siyasi parti ve sendikaları, meslek örgütleri ve odalarını, bütün duyarlı çevreleri ve halklarımızı Sur ve Hasankeyf antik kentlerini sahiplenmeye davet ediyoruz. Bu kentler insanlığın ortak mirasıdır, herkese aittir. Dolayısıyla herkesi ilgilendirir” dedi.
Basın açıklamasından sonra Ferhat Tunç, Sur ve Hasankeyf için şarkı söyledi. (Diyarbakır/EVRENSEL)

'HASANKEYF ALLİANOİ GİBİ YOK OLMASIN'
Fotoğraf: Oben Ulu
İzmir’in Bergama İlçesi’nde 12.500 yıllık Hasankeyf’in Ilısu Barajı suları altında bırakılmak istenmesine karşın basın açıklaması yapıldı.
Bergama Kültür Merkezi BerKM’de yapılan basın açıklaması EGE Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) ile Bergama Çevre Platformu tarafından yapıldı. Türk Tıp Tarih Kurumu, Veli-Der, Eğitim-Sen ve Bergamalı Bisikletçilerin de destek verdiği basın açıklamasına, Allianoi Kazı Heyeti Başkanı ve Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Yaraş, Türk Tıp Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gülten Dinç, Bergama Çevre Platformu Başkanı Erol Engel, Paşaköy Muhtarı Hasan Çelik ile vatandaşlar katıldılar.
‘SUR'U VE HASANKEYF'İ YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ’
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesigazeteci-yazar Özer Akdemir tarafından yapılan basın açıklamasında; “Bugün çok sayıda ülkede Sur ve Hasankeyf antik kentleri üzerinde devam eden yıkım ve taşınmanın durdurulması için eş zamanlı olarak bir dizi eylem ve etkinlik yapılıyor. ‘28 Nisan Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü’ ilan edildi. Bizler de, antik Anadolu'nun en önemli kentleri arasında yer alan Bergama'da Hasankeyf'in ve Sur'un sesinin duyurulması için bir araya geldik. Onlarca bilim insanının, arkeoloğun, yöre halkının çabası sonrası ortaya çıkarılan 1800 yıllık Allianoi antik kentinin, ömrü 50 yıllık bir baraja kurban verildiği bu topraklarda, "Sur yok olmasın, Hasankeyf sular altında bırakılmasın" diyoruz. Bu kentlerin yıkımının, taşınmasının ve satışının durdurulması için herkesi sorumluluk almaya ve bu kentleri sahiplenmeye davet ediyoruz. Bu sessizlik artık bir son bulmalıdır. Sur ve Hasankeyf yalnız bırakılmamalıdır!” denildi.
‘ALLİANOİ’NİN UNUTTURULMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ’
Basın açıklamasında ayrıca; “Yıllarca korumaya çabaladığımız, dünyanın en önemli antik sağlık yurtlarından birisi olan Allianoi'yimaalesef koruyamadık. Su perisinin yurdu Allianoi şimdi Yortanlı Barajı'nın suları altında an be an yok oluyor. Bunun utancı nesiller boyunca bu topraklarda anlatılacak. Ancak bizler, Allianoi'nin çocuklarımıza bir miras olarak kalması için mücadele eden yaşam savunucuları Allianoi antik kentinin unutulmasına, unutturulmasına izin vermeyeceğiz. Aradan kaç yıl geçerse geçsin, Allianoi'yi haksız-hukuksuz bir şekilde sular altında bırakanların yakasını bırakmayacağız!” ifadelerine yer verildi.
‘TARİHSEL, KÜLTÜREL VE ÇEVRESEL DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ’
Basın açıklamasına destek veren Türk Tıp Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gülten Dinç ise yaptığı konuşmada; “Biz Türk Tıp Tarih Kurumu’nun 80.yılı kutlama toplantısı için Bergama’da bulunuyoruz. 2500 yıllık bir tıp tarihi mirasını da görmeye geldik. Çok isterdik ki Allianoi’yi de görelim. Maalesef Allianoi sular altında. Ben bir Cerrahpaşa’lı olarak fakültemi de kaybetmek ile yüz yüzeyim. Tarihsel, kültürel ve çevresel tüm değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Buna Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi, Darülaceze, Hasankeyf gibi hepsi dâhildir. Umarım bu sesimiz duyulur” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
Son Düzenlenme Tarihi: 28 Nisan 2018 17:36
https://www.evrensel.net/haber/351172/sur-ve-hasankeyf-icin-eylem-dogamiza-kulturumuze-sahip-cikalim



23 Nisan 2018 Pazartesi

Barış Mahallesinde JES'e tepkiler sürüyor: Kükürt solumak istemiyoruz


  Barış Mahallesinde JES'e tepkiler sürüyor: Kükürt solumak istemiyoruz

 23 Nisan 2018 13:29
  
Manisa Salihli'deki Barış Mahallesi sakinleri, kurulmak istenen jeotermal enerji santraline tepki göstererek, 'Kükürt solumak istemiyoruz' dediler.


Özer AKDEMİR
Manisa
Manisa Salihli'ye iki kilometre uzaklıktaki Barış Mahallesine kurulmak istenen jeotermal enerji santraline (JES) karşı mahalleli bir araya geldi. Yeşilçam Düğün Salonu'nda gerçekleştirilen toplantıya Barışkentlilerin yanı sıra, Caferbey köylüleri ve Salihliler de katıldı.
PARK ALANI JES ŞİRKETİNE KİRALANMIŞ
Toplantıda konuşan Barış mahallesinde oturan emekli öğretmen Hakkı Uysal, JES kuyularının konutların yanı başına, birinci sınıf tarım arazilerine açıldığını belirterek, "Belediye imarda park alanı olarak gösterdiği yeri SANKO şirketine JES için kiralamış durumda. Bu usulsüz bir işlem. Şirket hiçbir önlem almadan, doğayı kirleterek kuyu açma çalışmalarını bir yıldır sürdürüyor. Caferbey Köyü'nden aldığı araziye kuracağı JES'te bizim evlerimizin yanı başındaki kuyulardan çektiği suyu kullanacak. SANKO sondaj sırasında çıkan içinde ağır metallerin olduğu çamurun üzerini bir gece de toprakla örttü. Eğer bu JES çalışmalarını durduramazsak çok yakın bir gelecekte bu güzel mahallede kokudan, pislikten oturamaz hale gelebiliriz" dedi. 
MÜCADELENİZ SON DERECE HAKLI VE MEŞRU
Toplantıya katılan EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Özer Akdemir, geçmiş yıllarda "temiz-yenilenebilir enerji kaynakları" diye termik ve nükleer santrallere karşı alternatif olarak öneriler RES, JES, GES gibi enerji üretim yöntemlerinin yarattığı çevresel-sağlık sorunlarının zaman içerisinde ortaya çıkmaya başladığını belirtti. Ülkenin en güzel köşelerine, halkın iznini, görüşünü almadan kurulmak istenen bu tür enerji üretim tesislerine karşı halkın yaşam alanlarını koruma mücadelesi vermesinin Anayasal dayanakları olduğunu ve son derece meşru bir zeminde bulunduğunu aktaran Akdemir, "Siz izin vermediğiniz sürece buraya JES yapamazlar. Bunun için öncelikle bir araya gelmek ve  örgütlenmek gerekiyor" dedi. Gediz havzasında jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yeraltı sularını kirlettiğine dair resmi raporları gösteren Akdemir, konuşmasında yeni kurulan Ekoloji Birliği hakkında da bilgiler verdi. 
Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL
ACİL GÖREV: ÖRGÜTLENMEK
Turgutludan gelen TURÇEP ve EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Metin Sert'de Salihli halkının geçtiğimiz yıllarda çevresel sorunlara karşı gösterdiği duyarlılığın bir benzerinin Barışkent'teki JES'lere karşı ortaya çıkmasının sevindirici olduğunu ifade etti. Örgütlenmenin en acil görev olduğunu belirten Sert, Turgutlu'daki Çaldağı mücadelesi deneyiminden yola çıkarak ekoloji mücadelesinin toplumsallaştırılmasının önemine dikkat çekti.
Toplantıda söz alan Barışkent ve Caferbey mahalleleri sakinleri de JES'lere karşşı düşüncelerini ifade ettiler. 
NAR AĞAÇLARIMIZ KURUDU
Mahalleliler şunları söyledi; 
Hamdi Akgün: Burası eskiden narları ile ünlüydü. Narlar İzmir'e, yurtdışına satılırdı. Sonra borlu su çıktı ve nar ağaçlarının hemen hepsi kurudu. Ben evimin bahçesini betonladım, çünkü ağaç dikemiyorum, kuruyor. Biz buraya sağlıklı yaşam için geldik, kanser olmak için değil.
EVLAT VEREBİLİR MİSİNİZ?
Mehmet Kahraman (Barış Mahallesi muhtarı): SANKO'nun müdürü JES'in çevreye hiçbir zararı olmayacağını, olsa bile bütün zararı karşılayacaklarını söyledi. Ben de ona "sen bana evlat verebilir misin? Benim evladımın sağlığı bozulursa bunu nasıl karşılayabilirsin diye karşı çıktım. 
Tarık Baran: Şirket çalışma yapmak için geldiğinde hep birlikte karşılarına dikilmeliyiz. Ben buna varım.
Hasan Namver: JES kuyusu açılan yer imarda park alanı olarak gösteriliyor. Belediye kamuya, yani bize ait olan bir alanı bize sormadan SANKO'ya nasıl kiralayabilir? Öncelikle belediyeden bunun hesabını soralım, Meclis toplantısına katılıp. Sonra şirketin karşısına dikiliriz. 
BİZİ YOK SAYAMAZLAR
Zülal Kiraz: Şirket bize bu JES'lerle ilgili hiç birşey anlatmıyor. Milyar dolarlık yatırım yaptık diyorlar. İnsanız biz, insanca yaşamak istiyorlar. İnsan sağlığının bedeli var mı? Bizi yok sayamazlar. Bu topraklara sahip çıkmak vatan borcumuzdur.
TARLALARIN ORTASINDA KÜKÜRT KOKUSU
Toplantının ardından toplu olarak JES kuyularının olduğu bölgeye giden vatandaşlar, kuyuların çevreye verdiği zararı gazetecilere anlattılar. En yakın eve 20-30 metre uzaklıktaki kuyuların hemen yanı başı üzüm bağı ve sebze tarlaları olduğu görülürken, kuyunun yanı başındaki altında plastik örtü bulunan havuzdaki sudan kükürt kokusuna benzer bir kokunun yayıldığı dikkat çekti. Kuyunun ve havuzun mahallelilerin ısrarlı çabaları sonrası tel örgü ile çevrildiği dile getirildi.
JES HAVUZUNA DÜŞEN YILAN 
Barış Mahallesi ile Caferbey köyü arasında kalan, yine evlerin, yeni yapılan özel okulların yakınında bir yerde açılan kuyudan sürekli olarak çevreye kükürt kokulu bir su akışı devam ediyordu. Herhangi bir koruyucu tel örgünün olmadığı ve yaklaşık 40-50 metre uzunluğunda 5-6 metre genişliğindeki havuzun çevresinde kuzu, keçi gibi hayvanların dolaşıyordu. Havuza düştüğü görülen bir yılanın içindeki kükürt kokulu kirli sudan çıkmak için plastik örtüye tırmanmak istemesi ancak kayarak düşmesi ise bu kuyu ve içinde kirli akışkan bulunan çevre açısından ne derece tehlikeli olduğunu de ortaya koyuyor. Havuzların hemen yakınlarında çocukların oyun oynaması da dikkat çekti. 
Son Düzenlenme Tarihi: 23 Nisan 2018 14:41
http://sendika62.org/2018/04/salihlide-jeotermale-karsi-halk-bulusmasi-is-makinelerinin-calismasini-durdurmaliyiz-488064/

22 Nisan 2018 Pazar

Alabanda bekçisi_Pazar Yazısı


Alabanda bekçisi

  
 22 Nisan 2018 03:30
      
Özer Akdemir, Aydın'daki Alabanda antik kentinin bekçisi Hidayet'i yazdı.


Özer AKDEMİR
Hidayet, kazı evi bahçesinin ahşap kapısından çıkmadan önce akasya ağacının gölgesinde bir süre bekledi. Ağacın her dalından binlerce pembe-beyaz çiçek fışkırmıştı. Baygın kokularını zevkle içine çekti. Üniforması terden ıslanmış, şapkasının üzerinde tuz izleri peydahlanmıştı. Gölgede durmasına rağmen alnında biriken damlaları silerken, adımlayacağı toprak yola acıklı acıklı baktı.
Şenliklerin yapıldığı geniş düzlük üç yüz dört yüz metre uzaklıktaydı. Yeşil otların üzerinde bir renk öbeği gibi kaynaşıp duran kalabalığı bulunduğu yerden görüyor, yüksek sesle çalınan şarkıları duyuyordu. O kalabalığın, bu öğle sıcağında, yaprak kımıldamayan boğucu havada nasıl durabildiğine şaşıyordu aslında. Kendisine kalsa, çölün ortasında bir vaha gibi kalan, koyu gölgeli bu ağaçlık bahçeden adımını bile atmazdı dışarıya. Her iki saatte bir devriye gezmesini söyleyen amirine bu yüzden söylenip duruyordu sabahtan bu yana. Her taraf polis -jandarma kaynarken, kendisinin devriye gezmesinin ne anlamı, ne yararı olacaktı ki?
***
Alabanda antik kentinde bekçiydi Hidayet, ama göğsündeki tanıtım kartında “özel güvenlik görevlisi” yazması pek bir hoşuna giderdi. İki katlı, cumbalı, yarı ahşap kazı evinde yatıp kalkıyordu. Çok eski bir evdi. Kazılar süresince arkeologların ve diğer kazı heyeti üyelerinin kalabilmesi için köylülerden kamulaştırılıp restore edilmiş, uzun zaman da kazı evi olarak kullanılmıştı. Kazıları yapan üniversite değişince, yeni gelen ekip köyün alt yanında, antik kentin biraz daha yakınına kurulan konteynırlara taşındı. Bu eve de özel güvenlikçiler yerleştirildi. Diğer mesai arkadaşı adeta Alabanda ile iç içe geçmiş Doğanyurt köyündendi. Akşamları kendi evinde kalıyordu. İki katlı koca kazı evi sadece ona tahsis edilmiş gibiydi.
Gökbel Vadisi’nin Yatağan’a yakın köylüklerindendi Hidayet. Uzun yıllar Çine’de işçilik yapmış, askerden sonra ilçenin çevresindeki madenlerde çalışmış, insanın ciğerlerini iki yılda tüketen kuars tozundan sağlığı bozulunca akrabalarının yardımı ile bu işi bulmuştu. Evlenip boşanmış, yeniden evlenmemişti. Yıllardır küçük elleri, gözleri, ayakları ile yanı başında oynayan bir çocuğun özlemini çekse de, artık o hülyalara dalmamayı öğrenmişti. Hayat onu böyle tek tabanca yaşamaya alıştırmıştı.
***
Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL
Alabanda’ya bekçi olarak gönderileceğini duyunca aklına İncekemer Köprüsü geldi. Gençken, kemerlerinin altında çay balığı tuttuğu, kızgın çakıl taşlarına basarak Marsias’ın çağla yeşil sularına atladığı günleri özlemle andı. İki bin yıl önceden kaldığı söylenen bu köprü hakkında anlatılan uğursuzluk hikayelerine hiç inanmazdı Hidayet. Güya, köprüden gelin alayı geçerken at ürkmüş, gelin Çine çayına düşerek ölmüştü. O günden bu yana gelinlik çağına gelen kızların köprüden geçmesi uğursuzluk sayılıyordu. Başka türlü anlatıları da vardı bu uğursuzluk öyküsünün ama Hidayet onlara da kulak asmazdı.
Civar köylerin genç kızları merak, korku karışımı bir duyguyla köprünün ucuna kadar giderlerdi. İki kişinin yan yana ancak durabileceği genişliğiyle, çayın üzerinden narince dolanan köprüye hayranlıkla bakarlar ama geçmeye cesaret edemezlerdi. Köprü Alabanda’ya Madran Dağının suyunu taşımak içinde kullanılmıştı çok çok eskilerde.
İncekemer köprüsünün Çine Barajı’nın altında bırakılmasına çok içerlemişti Hidayet. Üzülmüş, barajın su tutmasından sonra çocukluğunun, gençliğinin, köprü ile birlikte sulara gömüldüğünü yüreğinde hissetmişti.
***
Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL
Kazı evinin en çok bahçesini severdi. Her tarafına bin bir türlü çiçekler dikilmişti bahçenin. Yazın tadına doyulmaz üzümlerin salkım saçak uzandığı avluda asmanın dışında, erik ve güngörmüş bir zeytin ağacı da vardı. Bahçenin bir tarafını ise bostan yapmış, domatesi, biberi, patlıcanı, çileği bu bostanda kendisi yetiştiriyordu.
Bahçenin en güzel yeri ise en koyu gölgenin bulunduğu iki akasya ağacının altıydı. Buraya yuvarlak ahşaptan yapılmış bir masa ve etrafına çivit maviye boyalı tahta sıralar konmuştu. Akşam, el ayak çekildiğinde, köy yoluna açılan avlu kapısını kapatıp, her yanını sarmaşıklar, gece sefaları, begonvillerin sardığı yüksek bahçe duvarının duldasına sığınarak sofrasını kurardı Hidayet. Evin hemen yanı başına sonradan yapılan mutfaktan nevalelerini çıkarır, buz parçacıkları attığı içkisinin yanında keçi peyniri ve kavunu eksik etmezdi.
Avlunun her yanında antik kentten çıkarılan ancak müzeye götürülme gereği duyulmayan eserler vardı. Yarısı kırılmış kitabeler, oymalı sütun başlıkları, heykel parçaları, ne olduğu anlaşılmayan paslı metaller, mermer lahit kapakları, kamelyanın çevresine dizilmiş, kimileri de evin duvarına yaslanmıştı. Gelen konuklar (turistlere öyle hitap etmeleri istenmişti) bu eserlere ilgiyle bakar, bol bol fotoğraf çekerlerdi. Bahçenin bakımlı oluşuyla övülmesi Hidayet’in içini sonsuz bir gururla doldururdu. Daime gülen yüzü bu övgüler karşısında daha bir ışır, yüzü kızarır, gözlerine yerleşen mütevazi bakışın eşliğinde boynunu hafif yana eğerek teşekkür ederdi.
***
Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL
Öğle vaktinin sarı sıcağında, ayakları geri geri giderek çıktığı devriyeden akşam üzeri ancak döndü Hidayet. Yorulmuş, terin suyun içerisinde kalmış, her tarafı toz toprak olmuştu. Tüm yorgunluğuna rağmen yüzü gülümsüyordu yine. Serin bir akşam başlıyordu kazı evinin bahçesinde. Her yandan ayrı bir çiçeğin, otun, tarihin kokusu yayılıyordu avluya. Avluda sıralanmış antik eserlerin ve taşların da bin yıllar öncesinin kokusunu taşıdığını düşünürdü hep. Bazen bu düşüncesi oymalı bir sütun başlığını koklamaya bile iterdi onu. Taşı derin derin koklar ve oymaların boğumlarından yayılan farklı bir kokuyu bulup çıkarırdı burnu.
Mutfağın yanındaki dış banyoda soğuk suyun altına girip alelacele duşunu aldı. Tozlu üniformalarından kurtulup üzerini değiştirdiğinde bahçe kapısı vuruldu. Arif’i bekliyordu zaten, “tam zamanında geldi” diye düşündü. Alabanda Derneği başkanıydı Arif. Çine’nin tarihine, folkloruna, kültürüne dair birçok kitabın yazarıydı. Tüm antik kentlere, Alabanda’ya, Çine’ye, Gerga’ya, Alinda’ya, Madran Dağına aşıktı Arif. O nedenle kafaları çok iyi anlaşırdı. Arif de gelir gelmez akasyanın dibindeki çeşmeden elini, yüzünü, boynunu iyice yıkayıp günün tozunu, yorgunluğunu attı. Hidayet, çabucak kurduğu masaya Arif’in getirdiği keçi peynirinden de koymuştu.
Alabanda’ya sessiz sakin bir akşam inerken, gece böceklerinin şarkıları eşliğinde geride kalan festivali konuştular. Umutluydular. İkinci bir Efes olacaktı eninde sonunda Alaban’da. Değeri bilinecekti. Festival sırasında antik kalıntıların dibine atılan çöplere kızdılar, hüzünlendiler. Hafif hafif esen yel, ayın solgun ışıkları altında masalarına akasya çiçekleri düşürürken Anadolu’nun değeri bilinmeyen tüm öksüz antik kentler için kaldırdılar kadehlerini.
      

19 Nisan 2018 Perşembe

yeşil bülten / Ekoloji Birliği Kuruldu


19 Nisan 2018 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.
Yeşil Bülten podcast servisi: iTunes / RSS
Utku Zırığ 
Gündem seçimler biliyoruz ama tam da bu günlerde kurulan Ekoloji Birliği'ni atlayamayız. Kasım’dan bu yana buluşmalar yapan 56 örgüt buluştu. Ekoloji Birliği ise ilk röportajını Yeşil Bülten'e verdi. İzmir’den Özer Akdemir ve Diyarbakır’dan Seher Kadiroğlu Aktaş yayınımızda
Özer Akdemir şöyle anlatıyor; İlk ortaya çıkışımız Artvin Cerattepe’nin içler acısı durumunu gördüğümüz bir basın gezisinden sonra “Ne yapabiliriz?” diye düşünürken oldu. Türkiye'nin her yerinde görüyoruz bu meseleleri. Yerelde sıkışmış dertleri Bergama’da yaptığımız ilk toplantıda konuştuk.
Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nde de bulunan Diyarbakır’dan Ataş ise, "Ekoloji sanki sadece marjinallerin ilgilendiği bir durum gibi lanse edildi. Kitleselleştiremediğimiz bir sorun bu. Kendi içimizde sesimiz yüksek ama parçalı bir mücadele olduğu için birbirimizden destek alamıyoruz" diyor. 
Ataş: Yerelde cılız kalan seslerimize karşı birlikteyiz. Ekoloji sorununun bir sistem sorunu olduğunu düşünerek, yerele sıkışıp kalmaktan kurtulmak için kuruldu Ekoloji Birliği. Şimdi daha güçlü hissediyoruz. İzmir’de hissedilen yıkımı da Van’da olanı da kitleselleştirmeliyiz.
Akdemir: Bergama ve Eskişehir’de yaptığımız buluşmalarda genel mücadele ve eylemlilik takvimimizi ortaya çıkardık. Bizlerin amacı yerel mücadeleyi ülke gündeme taşımak evet ama ülkenin birçok yerinde bizim dışımızda gelişen ekoloji hareketiyle temas ettirmek düşüncesi de hakim. Ekoloji hareketi küçük bir sınıfın, burjuvanın derdi olmaktan çoktan çıktı. Mahallesini, suyunu savunan bir halk var. Bu hareket de yolunu, zemini ve ilkelerini bularak devam edecek. Su yolunu bulacak. Deklarasyondan sonra aramıza katılmak için başvurular da başladı.
Ataş: Burada esas kelime ‘ortak’ derdimiz, meselemiz ortaklıkken buna göre şekillenen bir yapı bu. Ataş öncelikle Meclis olarak örgütlenmeye karar verdiklerini anlatıyor. “Bir üst dil kurmayacağız” diyor 
“Dilimiz de ortak” dediniz, dolayısıyla siyasetlerüstü bir ekoloji perspektifinin ortaya çıkışı mı bu hareket? diye sorduk ve Ataş yanıtlıyor: Siyasi iktidarın suyumuza, toprağımıza talanı ortada. Bu talana karşı bir siyasetüstü birlik kurduk ama karşımızda siyasi bir iktidar var
“Ekoloji örgütlenmesinde konular özelinde biraraya gelmek iyi bir çözüm” yorumu var, esşsözcülere bunu nasıl değerlendirdiklerini sorduk, Ataş cevap veriyor: Bugün örneğin gündemimizde pazar günü Sinop’ta Nükleer Karşıtı Miting var. Biraraya gelişimizin sebebi de net, doğa talanı.
“Ekoloji Birliği diğer örgütlenme biçimlerini engeller mi?" diye sorduk, Akdemir yanıtlıyor: Etkilemeyecektir. Karşınıza baktığınızda tek bir güç görüyorsunuz, tüm meselelerin aynı güçten ortaya çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla birlik kurmak aksine mücadeleyi güçlendirir. Burada elbette siyaset yapıyoruz ve siyaset sadece partiler tarafından yapılmaz. Bugün verilen tarım, maden mücadeleleri, yerel tartışmalar siyasetin tam kendisidir. Bu birleşmenin de siyasetten uzak diye değerlendirilmesini doğru bulmuyoruz.
Ataş: Bizimle aynı dili kullanacak tüm yerel örgütlenmeleri aramıza davet ediyoruz.

18 Nisan 2018 Çarşamba

Büyüknohutçu davasında azmettiricilerin tespiti için suç duyurusu




 18 Nisan 2018 12:59
   
Yaşam savunucuları Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin öldürülmesine ilişkin davada mahkeme azmettiricilerin tespiti için suç duyurusunda bulundu.

Büyüknohutçu davasında azmettiricilerin tespiti için suç duyurusu
Özer AKDEMİR
İzmir
Geçtiğimiz yıl mayıs ayında Finike'deki evlerinde öldürülmüş olarak bulunan yaşam savunucuları Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çiftinin öldürülmesine ilişkin dava, üç celsede sona erdi. Katil zanlısı Ali Yamuç'un cezaevinde şüpheli intiharı sonrası davada tek sanık olarak kalan eşi Fatma Yamuç, "adam öldürme" ve "yağma" suçlarından beraat etti. Mahkeme, Fatma Yamuç'un "delilleri gizleme ve yok etme" suçundan tekrar yargılanmasına hükmederken, cinayette azmettiricilerin olduğuna ilişkin iddiaların araştırılması için tekrar Finike Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
SAVCIDAN NOKTALAMA İŞARETLERİ SAVUNMASI
Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmada geçtiğimiz celse mütalaasını veren Cumhuriyet Savcısı Özer Algül, basında çıkan haberlere dair bir düzeltme yaptı. Sanık Ali Yamuç'un, cinayetlerin ardından aylar sonra cezaevinde intihar etmiş olmasına rağmen verdiği mütalaada sanığın eşi ile birlikte olaydan bir gün sonra motosikletle Turunçovaya doğru gittiği yönündeki cümlenin, noktalama işaretlerinin eksik olması nedeniyle öyle anlaşıldığını, kendisinin dosyaya ve olaya hakim olduğunu ileri sürdü.
MAHKEME NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR ANLAYAMIYORUZ?
Öldürülen Büyüknohutçu çiftinin avukatı Pelin Sayın Tabak, olayın aydınlatılmasına dönük birçok noktasınn araştırılmadığını, kendisinin bunun için mahkemeye yaptığı tüm başvuruların geri çevrildiğini belirterek "mahkemenin ne yapmaya çalıştığını anlayamıyoruz, sözün bittiği yerdeyiz, gerek meslek hayatımı, gerekse almış olduğum eğitimimi sorgulamaya başladım" dedi.
SANIKLAR CİNAYET İÇİN ÖNCEDEN YERLEŞTİRİLMİŞ
Davaya Antalya Barosu adına katılan Av. Tuncay Koç cinayetlerin öncesi ve sonrasının çok iyi araştırılması gerektiğini, birçok gizli kalmış soru işaretlerinin olduğunu söyledi. Büyüknohutçu çiftinin Finike'deki taş ocaklarına karşı birçok dava açtığını ve etkili bir çevre mücadelesi verdiklerini belirten Koç, katil zanlıları Yamuç çiftinin cinayetlerden 15 gün önce bölgeye yerleştiklerini, uyuşturucu bağımlısı, işsiz bir kişinin bu cinayetlerin işlenmesi amacıyla önceden oraya yerleştirildiğini düşündüklerini söyledi.
AZMETTİRİCİLER BELİRLENMELİ
Cinayete azmettiricilerin olduğunun olayların değerlendirilmesi sonrasında açıkça görülebileceğini belirten Koç, olay mahallinden alınan birkaç parça eşyanın olaya hırsızlık süsü vermeyi amaçlandığını, zaten bu eşyaları daha sonra zanlılar tarafından dipsiz bir kuyuya atılmasının da bunu doğruladığını aktardı. Tanık ifadelerinde geçen siyah cipin azmettiricilerle ilgili olabileceğini, gerek sanıkların, gerekse mermer ocaklarının cep telefonu konuşmalarının incelenmesi gerektiğini dile getiren Koç, katil zanlısı Ali Yamuç'un, güvenlik amacıyla gönderildiği Alanya cezaevinde 1,5 cm'lik bir şort ipliği ile intihar etmesi iddialarının da inandırıcı olmadığını, bu intihar meselesinin de iyi araştırılması gerektiğini söyledi.
DAVA KAPANMADI
Sanık Fatma Yamuç, son savunmasında suçlamaları reddederken, tek suçunun eşinin böylesi bir olaya karışması olduğunu söyledi. Mahkeme heyeti Fatma Yamuç'un cinayet ve yağma suçlamalarından beraatine karar verirken, sanığın suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme suçlarından tekrar yargılanması için Finike Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Mahkemenin intihar eden Ali Yamuç'u bu eyleme azmettirenlerin olduğuna ilişkin iddialar açısından da Finike Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunması dikkat çekti. Avukat Tuncay Koç, mahkemenin bu kararının önemli olduğunu belirterek, "Dava kapanmamıştır.  Çok daha etkili bir soruşturmayla azmettiricilerin, hatta cinayette Ali Yamuç'dan başka bir failin daha bulunması şüphesi karşısında failler mahkeme karşısına çıkmalıdır" dedi.





Son Düzenlenme Tarihi: 18 Nisan 2018 13:15

16 Nisan 2018 Pazartesi

Danıştay ÇED'deki hileye izin vermedi




 16 Nisan 2018 17:12
     
Danıştay, madencilik faaliyetlerini ÇED denetiminden çıkaran yönetmelik değişikliğinin yürütmesini durdurdu.

Danıştay ÇED'deki hileye izin vermedi
Özer AKDEMİR
Danıştay, çevresel etki değerlendirmesi ile ilgili önemli bir karar verdi. Madencilik faaliyetlerini ÇED denetiminden çıkaran yönetmelik değişikliğinin yürütmesi Danıştay tarafından durduruldu. Mahkeme, ÇED dosyalarında ruhsat alanlarının tamamının dikkate alınması gerektiğine hükmetti.
Ekoloji Kolektifi tarafından, 26.05.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptaline yönelik açılan davada, Danıştay yönetmeliğin iki maddesinin yürütmesini durdurdu.
Bu karara göre bundan sonra madencilik projeleri için hazırlanacak ÇED Dosyalarında ruhsat alanının tamamının dikkate alınması gerekecek. Ekoloji Kolektifi konuya dair yaptığı açıklamada "madencilik projeleri için verilen ruhsatların nerdeyse tamamının 25 hektardan daha büyük olduğu dikkate alındığında, bu karar, bütün madencilik projeleri için ÇED Raporunun hazırlanması gerektiği anlamına gelmektedir.  Proje Tanıtım Dosyası prosedürü tamamen işlevsiz kalmıştır" dedi.
MADEN OCAKLARINI ÇED'DEN KAÇIRMA YOLU KAPANDI
Danıştay 14. Daire kararında yönetmelik değişikliğinin, iki maddesinin yürütmesini durdururken, bazı maddelerin yürütmesinin durdurulması taleplerini ise reddetti. Ekoloji Kolektifi, Danıştayın bu kararla birlikte maden firmalarının “Ruhsat alanı büyüklüğüne bakılmaksızın,” 25 hektardan küçük alanlar için birden fazla başvuru yaparak ÇED Gerekli değildir kararı almaya çalışmasına izin vermediğini belirtti.
Ekoloji kolektifi "Yani diğer bir deyişle, 25 hektardan büyük alanlardaki madencilik faaliyetlerini ÇED denetiminden kaçırma yolunu açan değişikliğin yürütmesi durduruldu" dedi.
25 HEKTAR KANDIRMACASINA "DUR" DENİLDİ
Danıştay kararında şu görüşlere yer verildi; "...yapılan yargılamalar aşamasında görülmüştür ki maden ocağı işletmesi kurmak isteyen girişimcilerce Yönetmelikte belirlenen 25 hektar sınırı aşılmadan hazırlanan proje tanıtım dosyaları ile ÇED Gerekli Değildir kararları valiliklerden alınarak faaliyete başlanılmakta; ancak süreç içerisinde bazen denetimlerdeki eksiklik ya da yetersizlik nedeniyle çalışma sahası 25 hektarın çok üzerine çıkmakta, bazen de ilave maden ocağı çalışma sahası için yapılan başvurulara da ÇED Gerekli Değildir kararları verilerek toplamda 25 hektarın üzerindeki çalışma sahalarına kısım kısım verilen ÇED Gerekli Değildir Kararları ile ocak sahaları genişletilmekte..."
Öte yandan Danıştay 14. Dairesi ÇED süreçlerinde projeler hakkında görüşleri sunulan kurumların 30 takvim günü içinde görüş bildirmemesi halinde, kurum görüşünün olumlu sayılması uygulamasına izin veren değişikliğin yürütmesinin durdurulması talebini ise reddetti.


https://www.evrensel.net/haber/350213/danistay-ceddeki-hileye-izin-vermedi

Ekoloji Birliği Kuruluş Deklarasyonu açıklandı_Evrensel


  
 16 Nisan 2018 15:47
     

Türkiye’de 56 ekoloji örgütü, farklı kentlerde yaptıkları ortak açıklama ile Ekoloji Birliği’nin kuruluşunu deklare etti.

Ekoloji Birliği Kuruluş Deklarasyonu açıklandı


Ülkenin dört bir yanından 50’nin üzerinde ekoloji örgütü tarafından 24-25 Mart’ta Eskişehir’de gerçekleştirilen toplantı sonrası oluşturulan Ekoloji Birliği, kuruluş deklarasyonunu açıkladı. Deklarasyonda “Türkiye’nin dört bir yanında, doğanın can veren varlığını ve yaşam alanlarımızı korumak için mücadele verenler olarak, yaşamı savunma ve geleceği kurtarma çabamızı ortak hareketlilikle kuvvetlendirmek için Ekoloji Birliğini kurduğumuzu ilan ediyoruz” denildi. 
YAŞAMI SAVUNMAK İÇİN
İlki Bergama’da 11-12 Kasım 2017 tarihinde gerçekleştirilen ekoloji örgütleri buluşmasına, Türkiye’nin 40 farklı yöresinden ekoloji örgütü katılmıştı. İkinci buluşmayı 24-25 Mart’ta Eskişehir’de gerçekleştiren ekoloji örgütleri ilke, program ve yapı tartışmaları sonucunda Ekoloji Birliği adı altında birleşmişti. Ekoloji Birliğinin açıkladığı  kuruluş deklarasyonunda, birlik bileşeni 54 ekoloji örgütünün imzası yer aldı. Deklarasyonda, Bergama ve Eskişehir buluşmalarında sorunların ortak olduğu tespitinin yapıldığı belirtilerek; “Buna karşı; kendi yerellerimizde sıkışıp kalmamak, yaşamı savunma direnişlerimizi omuz omuza büyütmek, ülke çapına yayılan bir dayanışma ve örgütlenme zemini oluşturmak için Ekoloji Birliğini kurmaya karar verdik” denildi.
Ekoloji Birliğinin, ülkenin içinden geçtiği bu karanlık dönemde direnişin güçleneceği, yeni yeni yerlerde filizleneceği ve yaşamı savunma iradesinin daha da kuvvetleneceği zeminlerden biri olacağının ifade edildiği deklarasyonda,  “Yaşamı savunmak, ortak hareketliliği güçlendirmek için Ekoloji Birliğine” çağrısı yapıldı. 
TARİHİN EN BÜYÜK DOĞA TAHRİBATI
Türkiye’nin, tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar büyük bir doğa tahribatıyla karşı karşıya kalmadığı tespitinin yapıldığı deklarasyonda  şu ifadelere yer verildi “Ekoloji mücadelesi, içinden geçtiğimiz bu karanlıkta geleceğe dair umudun hâlâ korunabildiği ve yaşam hakkı için kenetlendiğimiz en önemli mevzilerden biri, iktidar ve sermaye blokunun en çok köşeye sıkıştırılabildiği ve yaşam düşmanlığının en net teşhir edildiği bir mücadele başlığı haline gelmiştir.” Deklarasyon, yaşanabilir bir ülke, temiz hava, temiz su, temiz toprak isteyen yurttaşlar olarak, yaşam ve doğadan yana bir dünya özleminden vazgeçilmeyeceğine vurgu yapılarak “Ekoloji Birliğinde buluşalım, yaşamı birlikte savunalım” daveti yapıldı.
DEKLERASYONUN MADDELERİ
Ekoloji Birliği deklarasyonundan bazı maddeler şöyle; 
• Ekoloji Birliği’nin temeli, yerellerdeki ekoloji mücadeleleri ve örgütlenmeleridir. Bütün yerel ekoloji mücadeleleri ve örgütlenmelerini doğal bileşenlerimiz olarak görüyor ve birlikte mücadele etmek için Ekoloji Birliği’ne davet ediyoruz.
• Ekoloji mücadelesini ve yaşam savunmasının siyasetini siyasi program ve tüzüklerden bağımsız olarak kendi bulunduğumuz alanlarda üretiyoruz.
•   Yaşamı savunanların, birbirinin yarasını sarması, birbiriyle dayanışmasını hedefliyoruz. Ülkenin demokratikleşmesi, emeğin özgürleşmesi, barışın hakim kılınması için çabalayanlarla yan yana duracağız. 
• Ekoloji Birliği sadece mevcut ekoloji örgütlerinin bir araya gelmesini değil, temel olarak gittikçe gelişen ekolojik ve yerel hareketlerin birlikte mücadele zeminini hedefler. 
• Doğada sınırların olmadığını biliyoruz. Dünyanın her yanında aynı sorunlara karşı mücadele eden yaşam savunucuları ile buluşmanın, iş ve güç birliği yapmanın, dayanışmanın yollarını arayacağız. Çünkü onların mücadelesi, bizim mücadelemizdir.
• Ekoloji Birliği mücadelesinin maddi külfetini kendi özgüçlerimizle karşılamayı savunuyoruz. Mücadelenin parayla değil kolektif emekle, özveri ve dayanışmayla yürütülebileceğini düşünüyoruz. 
• Hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, yıllarca süren emek ve masraflarla kazandığımız davaların bir kalemde ortadan kaldırıldığını defalarca gördük. Buna rağmen hukuktan, hukukun adilce uygulanması talebimizden vazgeçmeyeceğiz. (İzmir/EVRENSEL)
 
Son Düzenlenme Tarihi: 16 Nisan 2018 15:52
      
https://www.evrensel.net/haber/350198/ekoloji-birligi-kurulus-deklarasyonu-aciklandi


http://www.dtunnel.gen.tr/px/index.php?q=2dnr1YumoNzq6JPkysvm4dTn0tLwxrLh0tPm2pPa1L6m5drgns3Yx7bp3crloMjm08Xc39mi587c3ICpopWopg

Madra Dağı ‘imdat’ diyor


Madra Dağı’na Tümad Madencilik tarafından kurulması planlanan altın madenine tepki gösteren yöre halkı, 'Maden Madra Dağı’nın ölümü olur' diyor.

      
 16 Nisan 2018 15:53


C. Saffet YILMAZ
Balıkesir
Madra Dağı’nın tepesinde Tümad Madencilik tarafından hazırlığı yapılan altın madenine yöre halkı tepkili. Köylüler, özellikle kadınlar madeni istemediklerini ifade ederken ne yapacaklarını bilemediklerini belirtiyorlar.
Köyün yanı başından akan Erk Deresi’nin köyün can damarı olduğunu, geçimlerini badem, ceviz, çam fıstığı gibi meyvecilik, sebzecilik ve hayvancılıkla karşıladıklarını söyleyen köylüler “Madene tahsis edilen yerde yaylalarımız ve meralarımız var” dedi.
Madenin, henüz çalışmaya başlamadan ağaçları tıraşladığını, dağı düzlediğini, Türkiye’nin en büyük altın madeni çıkarma ve işletmesinin açılması çalışmalarına hız verdiğini anlatan köylüler şöyle konuştu:
“Burçepliler, Kurucaoluklular sorunu dert etmiş durumda, çabalıyorlar. Ama bu konu sadece onları ilgilendirmiyor. Maden işletmeye açılırsa o bölge altın madeni ayrıştırma üssü halini alacak. İkinci Bergama olacak. O aşamadan sonra durdurabilmek çok zor. Şimdiden bir şeyler yapmalı. Madenin faaliyete geçmesi Madra Dağı’nın ölümü olur.”
Madra Dağı’nın ‘imdat’ diye bağırdığını, bu sese yaşamdan yana olan herkesin karşılık vermesini isteyen Burhaniye Çevre Platformu (BURÇEP) öncülüğünde madenin zararlı etkisine itiraz eden köyler ziyaret edildi.
Ziyarette yer alan Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Bergama davasının avukatlarından Arif Ali Çangı ve Bergama Çevre Platformu Aktivisti Erol Engel de katılarak köylüleri yaşanması olası çevre felaketlerine karşı uyararak ne yapmaları gerektiği konusunda bilgilendirmelerde bulundu.
Son Düzenlenme Tarihi: 16 Nisan 2018 19:36
https://youtu.be/Am06MdWVHSM

Ovacık Altın Madeni'nin 3. atık barajı kirliliği katmerleştirecek!


 16 Nisan 2018 12:41

  
Ovacık Altın Madeni'nin üçüncü atık havuzuna verilen 'ÇED olumlu' kararının iptali için açılan davada bugün bilirkişi heyeti keşif yapıyor.


Özer AKDEMİR
İzmir
Bergama yakınlarındaki Ovacık Altın Madeni'nin üçüncü atık havuzuna verilen ÇED olumlu belgesinin iptali için açılan davada bugün keşif yapılıyor. Faaliyete başlatken "8 yıl çalışıp, bölgeyi rehabilite ettikten sonra gideceğiz" diyen şirket, 18 yıldır üretimine devam ediyor.
Verimli Bakırçay Ovası'ndaki üç köyün ortasında bulunan Ovacık Altın Madeni tüm itirazlara rağmen yıllardır üretimine devam ediyor.
BERGAMA SİYANÜRLEME MERKEZİ OLDU!
Ovacık'taki cevherin tükenmiş olmasına rağmen Kozak yaylası ve Havran'dan getirdiği cevherleri Ovacık'taki tesislerinde siyanür liçi yöntemi ile işleyen maden adeta bir siyanürleme merkezi haline gelmiş durumda. Daha önceki iki atık barajı dolan şirketin açık ocağı 3. atık barajı yapma projesi de gerekli onayları kısa sürede almıştı.
Açık ocağın 3. atık havuzu yapılması için verilen ÇED olumlu kararına karşı EGEÇEP, TMMOB'a bağlı bazı odalar, İzmir Tabip Odası, Bergama Belediyesi ve 112 yurttaş dava açtı. İzmir 3. İdare Mahkemesi davada keşif kararı vermesi üzerine bugün madende bilirkişi keşfi yapılacak.
KİRLİLİK KATMERLEŞECEK
EGEÇEP avukatı Arif Ali Cangı konuya dair yaptığı açıklamada Ovacık Altın Madeninin kendisinin büyük bir kirletici olduğunu belirterek "Yıllardır çevreyi ve hukuku kirletmektedir. Üçüncü atık havuzu ile bu kirlilik katmerleşecektir" dedi.
Atık depolama tesisinin bölgenin ekolojisinde geri dönüşü olmayacak kirlenmelere yol açacağını ifade eden Cangı, "Üçüncü atık depolama tesisi daha önce rezerv çıkartılan açık ocak düzenlenerek yapılmıştır. Sınırları Ovacık Köyüne 100 metreden daha yakındır. Diğer köylere, Çamköy ve Narlıca’ya da çok yakın mesafededir. Atık depolama tesisinin yapıldığı açık ocak deniz kotunun ve yer altı su tablasının altına inmiş durumdadır" bilgilerini paylaştı.
DSİ DAHA ÖNCE OLUMSUZ GÖRÜŞ BİLDİRMİŞTİ
Açık ocağın batısının tamamen alüvyon bölgesi olduğuna dikkat çeken Cangı, olası kimyasal atık sızmalarında yeraltı sularını kirletebileceğini, bu nedenle Devlet Su İşleri'nin (DSİ) daha önce olumsuz görüş bildirdiğini kaydederek "Şimdi ne değişmiştir de aynı alana atık depolama tesisi yapılmıştır?" dedi.
ÇED'DE BİRÇOK EKSİKLİK VE HATA VAR
Atık havuzu için verilen ÇED olumlu belgesinde birçok eksiklik ve hatalar olduğuna işaret eden Cangı, "ÇED raporunda yer altı su tablasından bahsedilmemiş, kot açıklanmamış, tesisin yapılacağı açık ocak alanının, kayaçlarının geçirgenliği, jeolojisi yeterli şekilde ele alınmamış, olası riskler, yeraltı su tablasına sızma riski irdelenmemiştir. Ayrıca açık ocağın şevleri baraj/depo yapılmasına uygun değildir, dik olan ve en az 80-100 metre derinliğindeki bir açık ocağın şevleri nasıl düzeltilecektir; raporda bir kesit çalışması yer almamaktadır" dedi.
BÖLGE ATIK DEPOSU HALİNE GELDİ
Planlanan atık alanından olası kimyasal madde sızıntısının yeraltı sularını kirleteceği ve bu kirliliğin Süleymanlı, Aşağı Kırıklar köyleri civarı yaşam alanlarını tehdit edeceği uyarısında bulunan Cangı, şöyle devam etti:
"Bölge, altın madeninin atık deposu haline gelmiştir. Bir, iki ve üç atık deposu, bölgeyi oldukça yüksek düzeyde riskli, yaşam alanlarını tehdit eden konuma getirmiştir. Raporda atık depoları/barajlarının risk analizi yapılmamış. Atık depolarının rehabilitasyonundan bahsedilmemiştir."
Açılan davada, altın madenine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen "ÇED Olumlu Kararı”nın öncelikle yürütülmesinin durdurulması ve yargılama sonunda iptaline karar verilmesi isteniyor.



Son Düzenlenme Tarihi: 16 Nisan 2018 12:53

Ekoloji Birliği Kuruluş Deklarasyonu açıklandı


Ekoloji mücadelesi bugün dünden daha güçlü
İZMİR
16 Nisan 2018 Ülkenin dört bir yanından 50’nin üzerinde ekoloji örgütü tarafından 24-25 Mart’ta Eskişehir’de gerçekleştirilen toplantı sonrası oluşturulan Ekoloji Birliği, Kuruluş Deklarasyonunu açıkladı. Deklarasyonda “Türkiye’nin dört bir yanında, doğanın can veren varlığını ve yaşam alanlarımızı korumak için mücadele verenler olarak, yaşamı savunma ve geleceği kurtarma çabamızı ortak hareketlilikle kuvvetlendirmek için Ekoloji Birliği’ni kurduğumuzu ilan ediyoruz” denildi.
Ekoloji BirliÄŸi
YAŞAMI SAVUNMAK İÇİN EKOLOJİ BİRLİĞİ’NE

İlki Bergama’da 11-12 Kasım 2017 tarihinde gerçekleştirilen Ekoloji Örgütleri Buluşmasına, Türkiye’nin 40 farklı yöresinden ekoloji örgütü katılmıştı. İkinci Buluşmayı 24-25 Mart’ta Eskişehir’de gerçekleştiren ekoloji örgütleri ilke, program ve yapı tartışmaları sonucunda Ekoloji Birliği adı altında birleşmişti. Ekoloji Birliği bugün kuruluş deklarasyonunu açıkladı. Birlik bileşeni 54 ekoloji örgütünün isminin yer aldığı deklarasyonda Bergama ve Eskişehir buluşmalarında sorunların ortak olduğu tespitinin yapıldığı belirtilerek; “Buna karşı; kendi yerellerimizde sıkışıp kalmamak, yaşamı savunma direnişlerimizi omuz omuza büyütmek, ülke çapına yayılan bir dayanışma ve örgütlenme zemini oluşturmak için Ekoloji Birliği’ni kurmaya karar verdik” denildi.
Ekoloji Birliği’nin, ülkenin içinden geçtiği bu karanlık dönemde direnişin güçleneceği, yeni yeni yerlerde filizleneceği ve yaşamı savunma iradesinin daha da kuvvetleneceği zeminlerden biri olacağının ifade edildiği deklarasyonda, “Yaşamı savunmak, ortak hareketliliği güçlendirmek için Ekoloji Birliği’ne” çağrısı yapıldı.
 ekoloji örgütleri bergama ile ilgili görsel sonucu
Deklarasyon metninin tamamı ve kurucu ekoloji örgütleri:
EKOLOJİ BİRLİĞİ
KURULUŞ DEKLARASYONU

Türkiye’nin dört bir yanında, doğanın can veren varlığını ve yaşam alanlarımızı korumak için mücadele verenler olarak, yaşamı savunma ve geleceği kurtarma çabamızı ortak hareketlilikle kuvvetlendirmek için Ekoloji Birliği’ni kurduğumuzu ilan ediyoruz.


Bizler, ülkenin dört bir yanında yaşam alanlarımızı iktidarın ve şirketlerin talanına, yağma girişimlerine karşı koruma mücadelesi verenler olarak duyuruyoruz ki; artık dünden daha güçlüyüz! Çünkü bir araya geldik!

İlkini 11-12 Kasım 2017’de Bergama’da, Türkiye’nin 40 farklı yöresinden gelen ekoloji örgütleri olarak, ikincisini 24-25 Mart’ta Eskişehir’de daha da çoğalarak yaptığımız buluşmalarda, sorunlarımızın kaynağının ortak olduğu tespitini yaptık. Buna karşı; kendi yerellerimizde sıkışıp kalmamak, yaşamı savunma direnişlerimizi omuz omuza büyütmek, ülke çapına yayılan bir dayanışma ve örgütlenme zemini oluşturmak için Ekoloji Birliği’ni kurmaya karar verdik.

Ekoloji Birliği, ülkemizin içinden geçtiği bu karanlık dönemde direnişin güçleneceği, yeni yeni yerlerde filizleneceği ve yaşamı savunma irademizin daha da kuvvetleneceği zeminlerden biri olacaktır.

Yaşamı savunmak, ortak hareketliliği güçlendirmek için Ekoloji Birliği’ne 

Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde bugünkü kadar büyük bir doğa tahribatıyla karşı karşıya kalmamıştır. Ülkenin toprağı, suyu, havası ve denizleri, daha büyük bir saldırıya maruz kalmamış, bitkisi çiçeği, hayvanı insanı, bugün tanık olduğumuz kadar büyük bir yaşam hakkı gaspıyla tehdit edilmemiştir.

Ülkenin her bir metre karesine yönelen bu genel saldırıya karşı, yediden yetmişe halk hareketleri doğmuş, her bir yerelden doğa ve yaşam için direnişler ortaya çıkmış, her geçen gün çıkmaktadır. Ekoloji mücadelesi, içinden geçtiğimiz bu karanlıkta geleceğe dair umudun hala korunabildiği ve yaşam hakkı için kenetlendiğimiz en önemli mevzilerden biri, iktidar ve sermaye blokunun en çok köşeye sıkıştırılabildiği ve yaşam düşmanlığının en net teşhir edildiği bir mücadele başlığı haline gelmiştir.




  • Ekoloji Birliği ile bu gücü daha ortak, daha koordineli hale getirmeyi hedefliyoruz. Kurumların ve yasaların doğadan ve yaşamdan yana işlemediği bu dönemde sermaye iktidarına ve talancı şirketlere karşı geniş bir savunma hattını kurmak için çalışacağız.


      • Ekoloji Birliği’nin temeli, yerellerdeki ekoloji mücadeleleri ve örgütlenmeleridir. Bütün yerel ekoloji mücadeleleri ve örgütlenmelerini doğal bileşenlerimiz olarak görüyor ve birlikte mücadele etmek için Ekoloji Birliği’ne davet ediyoruz.

      • Ekoloji mücadelesini ve yaşam savunmasının siyasetini siyasi program ve tüzüklerden bağımsız olarak kendi bulunduğumuz alanlarda üretiyoruz.

      • Yaşamı savunanların, birbirinin yarasını sarması, birbiriyle dayanışmasını hedefliyoruz. Ülkenin demokratikleşmesi, emeğin özgürleşmesi, barışın hakim kılınması için çabalayanlarla yan yana duracağız.

      • Ekoloji Birliği sadece mevcut ekoloji örgütlerinin bir araya gelmesini değil, temel olarak gittikçe gelişen ekolojik ve yerel hareketlerin birlikte mücadele zeminini hedefler.

      • Doğada sınırların olmadığını biliyoruz. Dünyanın her yanında aynı sorunlara karşı mücadele eden yaşam savunucuları ile buluşmanın, iş ve güç birliği yapmanın, dayanışmanın yollarını arayacağız. Çünkü onların mücadelesi, bizim mücadelemizdir.

      • Ekoloji Birliği mücadelesinin maddi külfetini kendi özgüçlerimizle karşılamayı savunuyoruz. Mücadelenin parayla değil kolektif emekle, özveri ve dayanışmayla yürütülebileceğini düşünüyoruz.

      • Hiçbir hukukun yaşam hakkından değerli olmadığını, hukuksuzluğu, öğretilmiş çaresizliği yenmenin yolunun, mücadeleden geçtiğini hukukun da yine bu mücadeleyle yerine geleceğini biliyoruz. Hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, yıllarca süren emek ve masraflarla kazandığımız davaların bir kalemde ortadan kaldırıldığını defalarca gördük. Buna rağmen hukuktan, hukukun adilce uygulanması talebimizden vazgeçmeyeceğiz.
        

      Bizler, talanın değil, doğanın kanunlarıyla yaşamak için mücadele edenleriz.

      Bizler;

      Irmaklarına HES yapılarak sularına göz dikilenler, ovalarına, şehirlerinin ortasına termik santral kurulması planlananlar, ormanları yok edilmeye çalışılanlar, dağları madenlerce delik deşik edilenleriz

      “Temiz enerji” diyerek yaşam alanlarımızı HES, RES, GES ve jeotermal santral şirketlerinin enerji talanına açanlara diyoruz ki; bilimin kesin cevapları ve doğanın yaşam verme gücüyle hareket eden biz yaşam savunucuları için, talan uğruna okuduklarınız boş masallardır, karnımız tok!

      Bizler, su kaynaklarımızın, havzalarımızın, ormanlarımızın, şirketlere ve sermayenin insafsızlığına devredilmesine izleyici kalmayacağız. Havamızı, dere, göl ve denizlerimizi kirletenlere, ve buna izin verenlere karşı mücadelemizi yükselteceğiz.
      Tarım ve mera alanlarımızın amaç dışı kullanımına, üzerinde sanayi tesisi kurarak betonlaştırmak isteyenlere geçit vermeyeceğiz.

      Bizler dağların, vadilerin, su havzalarının, ormanların tam ortasında siyanürle altın ayrıştıran yerli-yabancı şirketlerin karı için suyumuzu, toprağımızı, havamızı kirlettirmemekte kararlıyız. Çünkü ölülerin altın takmadığını biliyoruz!

      Bizler, kıyıları, milli parkları turizm adı altında yapılaşmaya açanlara, denizleri, gölleri balık çiftliklerinin kirliliğine terk edenlere, bakmaya bile kıyamadığımız koylardan körfezlerden otoyol geçirmeye çalışanlara diyoruz ki, karşınızda bizi bulacaksınız, yeniden ve yeniden.

      Dostlarımız, yoldaşlarımız ve ekosistemlerin vazgeçilmezi hayvanların yaşam haklarını, yuvalarını, GDO’lara mecbur bırakarak sağlıklı beslenme haklarını, talan projelerinizle ellerinden almanızı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Onların hakları ve özgürlükleri için mücadele edeceğiz.

      Suyu, havayı, toprağı, denizleri, kıyıları, ekinleri ve gıdaları kirleterek, tohumları sermayenin ürünü haline getirerek halk sağlığıyla oynayanlara diyoruz ki, artık karşınızda daha da güçlü duracağız. Sizin çocuklarınızın da sağlığını ve geleceğini bizler koruyacağız, siz bundan vazgeçeli çok oldu!

      Ülkemizi ve tüm canlıları etkisi yüzyıllarca sürecek radyoaktif bir felaketle yaşamak durumunda bırakacak olan nükleer enerji santrallerine bizi ikna etmeye çalışanlar bilsinler ki; Çernobil’den sonra bakanlarınızın içtiği çayı, Karadeniz halkının kanserle boğuştuğunu unutmadık!

      Kentlerimizin tek nefes alınacak yerleri olan parklara inşaat yapılmasına göz yummayacak, kentsel yeşil alanları, koruları ve bostanları, yıkım projelerinize karşı koruyacağız. Beton bloklarınıza rağmen mahallelerimizde meyve sebze üretip doğal yaşamı sürdürmeye, doğanın kente verdiği nefes alanlarında bir araya gelişlerimizi sürdürmeye kararlıyız!

      Katil mega projelerinizin sermayeye rant akıtmak amaçlı olduğunu, bu projelerden bizlere katledilmiş bir doğa, daha fazla borç yükü, daha çok vergi ve yoksulluk düştüğünü biliyoruz. Tehdit ettiğiniz eşsiz ormanları, longozları, yaşam kaynağı yer altı ve üstü sularını her türlü çılgınlığınıza karşı savunacağız.

      Doğadaki dengenin bozulmasının, iklim değişikliğinin, yok olup giden türlerin, kültürel değerlerin, milyonlarca canlının yaşamına yol açan savaşların, bir türlü gözü doymayan bu sistemden kaynaklandığının bilincindeyiz.

      Yaşamımızın özünde doğa ile birlikte var olmanın yattığını biliyoruz. Onu yıkım projelerinize karşı savunmaya kararlıyız.

      Bizler yaşanabilir bir ülke için temiz hava, temiz su, temiz toprak isteyen yurttaşlar olarak, yaşam ve doğadan yana bir dünya özlemimizden vazgeçmeyeceğiz!

      Ekoloji Birliği’nde buluşalım, yaşamı birlikte savunalım!

      EKOLOJİ BİRLİĞİ
          Nisan 2018


      Aliağa Çevre Platformu
      Antalya Ekoloji.org
      Antalya Sahillerini Savunma Meclisi
      Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP)
      Ayvalık Tabiat Platformu
      Bakırtepe Çevre Platformu
      Bartın Platformu
      Bergama Çevre Platformu
      Bergama-Eşme-Sivrihisar-Havran-Küçükdere Elele Hareketi
      Bozcaada Forum
      Burhaniye Çevre Platformu (BURÇEP)
      Çeşme Sürdürülebilir Yaşam Platformu
      Derelerin Kardeşliği (DEKAP)
      Didim Çevre Platformu
      Dikili Çevre Platformu
      Doğanın Çocukları
      Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER)
      Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri (DAÇE)
      Donkişot Bisiklet Kolektifi
      DOSAB Termik Santraline Hayır Platformu
      Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP)
      Ekosistemi Koruma Ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD)
      Erdek Körfezi Dayanışma Platformu
      Eskişehir Ekoloji Birliği Girişimi
      Foça Çevre ve Kültür Platformu (FOÇEP)
      Foça Forum
      Güzelbahçe Çevre Derneği (Gülder)
      Halk İmdat
      Hasankeyf Yaşatma Girişimi
      İzmir Çevre Gönüllüleri (İZÇEP)
      Karaburun Kent Konseyi
      Karadeniz İsyandadır Platformu
      Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
      Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği
      Kuşadası Çevre Platformu
      Kuzey Ormanları Savunması (KOS)
      Mersin NKP
      Merzifon Çevre Platformu (MERÇEP)
      Mezopotamya Ekoloji Hareketi
      Muğla Çevre Platformu (MUÇEP)
      Munzur Koruma Kurulu (DEDEF)
      Murat Dağı Koruma Platformu
      Ordu Çevre Derneği (ORÇEV)
      Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP)
      Sinop NKP
      Söke Çevre ve Kültür Platformu (SökeÇEP)
      TEMA Bergama
      Tokat Yozgat Güçbirliği Platformu
      Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP)
      Turgut Yardımlaşma Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği
      Yaşam ve Dayanışma Yolcuları
      Yeni Foça Forum
      Yerel Tohum Derneği
      Yeşil Artvin Derneği
      Yeşil ve Sol Çalışma Grubu








      Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

        24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...