14 Nisan 2019 Pazar

Özgürlük suların da düşü... (Pazar Yazısı)


14 Nisan 2019 04:30

 Ã–zgürlük suların da düşü...
İki çocuk kara yolunun üzerinde Dicle Nehri’nin suları içerisinde oyunlar oynuyordu. Dicle yatağını aşmış, hemen yanı başındaki yola taşmıştı. Suyun yüksekliği yolun iki yüz metrelik bölümünü yutmuş, kayalık tepeye kadar dayanmıştı. Tepe ile dik kayalık arasındaki şarampol sularla dolmuştu. Sular yolun çukur olan kısımlarında yarım metreyi aşınca trafik iki yönlü olarak kapatılmıştı. Birkaç saat önce bu yoldan geçip, beş kilometre uzaklıktaki Dukan Baraj Gölü’ne giderken dönüşte böylesi bir manzara ile karşılaşacağımız kimsenin aklının ucundan geçmiyordu.

*
Irak Kürdistan özerk bölgesi Talabani’ci Kürdistan Yurtseverler Birliğinin yönetimindeki Süleymaniye kentinde yapılan Uluslararası Mezopotamya Su Forumuna 15 değişik ülkeden 150’nin üzerinde kişi katıldı. İki gün süren forum boyunca aralıklarla yağan yağmur durduğunda güneş parladı birden. Baharın güzelliği, çiçeklenmiş ağaçlar, yeşil bir örtüye bürünmüş gibi görünen dağlar ve tepelerle gözler önüne serildi.
Forumun bittiği günün ertesinde yörenin en önemli su kaynağı olan, içme sularının yüzde 60’ının karşılandığı Dukan Gölü’ne bir gezi düzenlendi. Yirmi kişinin balık istifi gibi doluştuğu minibüsümüz kapısı tam kapanmayan, penceresi açılmayan bir külüstür olsa da içindeki neşe yol boyu hiç eksilmedi. Süleymaniye Dukan arasındaki 70 kilometre boyunca yolculuğa Kürtçe, Arapça, Türkçe, İngilizce konuşmalar, şarkılar eşlik etti.
Tepelerin, çıplak kayalıkların arasında, uzakta görünen başı karlı, dumanlı dağların güzelliğinde devam eden yolculuk birden bir vadiye doğru inişe geçtiğinde Dicle göründü. Yeşil suları ile tanıdık bildik bir dost gibi karşıladı hepimizi.
İki gündür dilimizden hiç düşürmemiştik zaten Dicle’yi. Mezopotamya’ya can veren iki nehir, Dicle ve Fırat üzerinde kurulan barajlar, bu barajların ekolojiye, kültüre, sosyal yaşama etkileri, ülkeler arası yıllardır çözülemeyen su paylaşımı ve suların silah olarak kullanılması gibi birçok konuya değinildi forumdaki oturumlarda.
Süleymaniye’deki son günümüzde de Dicle’nin akışını dizginleyen barajlardan Dukan Barajını görmek istemiştik. Bir süre yan yana gittik Dicle ile. Nehir kimi yerde genişliyor, kimi yerde daralıp akışını, suyun gücünü gözler önüne seriyordu. Su seviyesinin epeyce yüksek olduğu yol boyunca fark edilebiliyordu.
Dukan Baraj Gölü’ne tepeden bakan idari binalarda barajdan sorumlu müdür birkaç yıl önce yaşamını yitiren Celal Talabani’nin fotoğrafı önünde bizlere bilgiler verirken bazı endişelerinden de bahsetti. Dicle’nin kolu Küçük Zap Suyu üzerinde yapılan atmış yıllık baraj, alışıldığı üzere kaya dolgudan değil betondan yapılmıştı. Müdür barajın kapasitesini aşan bir su kütlesiyle dolduğunu, epey eski olan gövdenin bu kütleyi kaldıramama olasılığının bulunduğunu, buna rağmen merkezi hükümetin direktifleri nedeniyle suları nehrin yatağını bırakamadıklarını anlattı. Şunları söyledi; “Merkezi hükümet suların yazın kuraklık riskine karşın tutulmasını istiyor. Şu an iki savaktan da sular akmasına rağmen baraj gölünün yükselmesine engel değil bu durum. Gelen su çok fazla, yağmurlar da epeyce yağdı bu sene. Şimdiden bazı tesisler ve göl kenarındaki halkın kullandığı piknik alanları sular altında kaldı.”
 Ekibimizin içinde bulunan daha önce Rusya ve Moğolistan’daki barajlar üzerine çalışmış bir su aktivistinin, Rusya’da birkaç hafta önce yıkılan, Dukan Barajı ile neredeyse aynı yaş ve teknik özelliklere sahip olan barajı hatırlatıp riske dikkat çekmesine müdür; “O barajdan haberimiz var. Biz de endişe içindeyiz ama yapabileceğimiz pek bir şey de yok” diye yanıt verdi.
 Sonra idari binadan çıkıp baraj gölünün çevresinde dolaştık. Gölün kenarındaki savağa akan suları, bir kara delik gibi suları yutan dairenin ağzında oluşan gökkuşağını, hemen dibimizdeki kırmızı gelincikleri, mor çiçekli deve dikenlerini ve tomurcuk yaprakların arasında bir fındık kadar büyümüş incirlerin görüntüsü eşliğinde uzayıp giden gölün güzelliğini izledik. Baraj gövdesinin hemen birkaç yüz metre uzağındaki köyün, olası bir baraj yıkılmasında sular altında kalacağı olasılığı ürpertti hepimizi.
Yanımızda bizi Süleymaniye’den göle getiren şoförün iki küçük oğlu da vardı ve onların neşesi hepimize bulaşmıştı. Onların heyecanını, baharın renklerini ve gölün maviliğini aynı kareye sığdırmaya çabalayarak bitirdik gezimizi.
Dönüşte Dicle’nin isyanı durdurdu otobüsümüzü. Diğer onlarca araç gibi yolun kenarına çekip taşan nehri izlemeye gittik. Beton bloklarla kesilmiş kara yolunu yutan suların içerisinde çocuklar neşe içerisinde zıplarken birkaç peşmerge daha fazla ileri gidilmemesi için uyarılarda bulunuyordu.
İnsanlar yolun üzerinde, ayaklarının ucuna vuran ve her geçen an yükselen nehrin fotoğrafını çekiyorlar, suların içinde oyunlar oynayan çocuklarını daha ileriye gitmemeleri için sürekli uyarıyorlardı. Doru bir atın üzerinde suların içine yürüyen genç delikanlı da peşmergelerin uyarısı sonrası döndü. Bıraksalar tırısa kaldırdığı atı ile yolu yutan suyun içinden karşı kıyayı geçecekti.
Başını yukarı kaldırıp ağzındaki gemi atmaya çalışan sarı, kırmızı, yeşil, mor püsküllü ata benziyordu Dicle. İsyan ediyordu esarete!..
 Doğduğu Elazığ’dan Irak’ı baştan başa geçip Fırat’la birleşerek 1850 kilometre ötedeki Basra Körfezi’ne dökülene kadar onlarca barajla gemlenen nehir, her fırsatta suların özgür akması gerektiğini insanların yüzüne vurmaktan geri durmuyor.
Daha bir ay kadar önce Diyarbakır’da patlayan baraj kapakları sonrası Hewsel Bahçelerini nasıl basmış, bir zamanlar yatağı olan topraklarla kucaklaşmışsa, yüzlerce kilometre ötedeki başka bir baraja olan isyanını da yakın çevresindeki tesisleri, evleri, yolları sular altında bırakarak gösteriyor.
Özgürlük suların da düşü diyor doğa ana. Akıp gitmeli, zaman gibi. Durdurulmamalı...
Kendi türküsünü söylemeli geçtiği topraklara...

https://www.evrensel.net/yazi/83757/ozgurluk-sularin-da-dusu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...