28 Nisan 2019 16:13
5. Bozcaada Doğa Buluşması'nda ekoloji mücadelesi üzerine
sunum yapan Özer Akdemir, örgütlü mücadelenin önemine dikkat çekti.
Seçkin SAĞLAM
Çanakkale
Çanakkale
Bozcaada’da bu yıl 5’incisi düzenlenen Doğa Buluşması yine
ilgiyle karşılandı. Bozcaada Forum, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma
Derneği ve Gökkuşağı Dergisi ile çevre ilçe ve il merkezlerinden çevre
gönüllülerinin katılımıyla gerçekleşen buluşmada çevre sorunları ve ekoloji
mücadelesi konuşuldu.
Bozcaadalıların ilgi gösterdiği Doğa Buluşması kapsamında,
dayanışma pikniği, çevre temizliği, söyleşiler, ekoloji forumu, fotoğraf
atölyesi gibi pek çok etkinlik gerçekleştirildi. Zübeyde Hanım Parkı’nda
düzenlenen kahvaltı ile start verilen 5. Bozcaada Doğa Buluşması, Ayana
Koyu’ndaki dayanışma pikniği ve çevre temizliği ile devam etti.
İki gün boyunca devam eden etkinliklerin ilk günü iki söyleşi
ile son buldu. Evrensel Gazetesi İzmir Muhabiri, Gazeteci ve Yazar Özer Akdemir
ile EGEÇEP Sözcüsü Hüznü Dilli çevre mücadelesi ve çevre sorunlarına dair
sunumlarını gerçekleştirdiler.
"ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN BU MÜCADELEYİ
VERİYORUZ"
Fotoğraf: Evrensel
Konuşmasında Bergama, Eşme, Aliağa, Efemçukuru, Gediz Ovası,
Kazdağları ve Havran'daki çevre mücadelelerine değinen Özer Akdemir, Eşme’de
meydana gelen zehirlenme olayını anlattı.
Uşak’taki Kışladağ Altın Madeni'nin Avrupa’nın en büyük
altın madeni olduğuna dikkat çeken Akdemir, "Bu altın madeni, resmi açılış
yapmadan 15-20 gün önce çok yoğun bir yapmur yağdı. Aslında doğa bize bir uyarı
verdi. Dedi ki bu altın madeni son derece zararlı ve tehlikelidir."
ifadelerini kullandı. Akdemir sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada meydana gelen siyanür kazasından sonra Eşme
ilçesinde ve köylerinde bin 500’ün üzerinde insan zehirlendi. Eşme’deki
insanlardan kan örneği alındı. Kanlar alındıktan iki saat sonra Kaymakamlık,
Valilik emriyle kanlara el koydu. Doktorların söylediği, bütün belirtiler
siyanür zehirlenmesiydi. Bu kanlara el konuldu ve Valilik bin 500 insanın
zehirlenmesiyle ilgili, bakteriyel zehirlenme açıklaması yaptı. Eşme’nin su
şebekesine kanalizasyon karıştığı iddia edilerek zehirlenmenin bu nedenle
olduğu bildirildi. Ama o şebekeyi kullanmayan köylerde de zehirlenmeler meydana
geldi. Doğanın uyarısı buydu. O dönemden sonra yavrulayan koyunların yüzde 70’i
ölü ve sakat doğum yaptı. Bu durum devam ediyor. Bazı köylerden haber
alabiliyoruz halen. Ölü ve sakat doğum yapan hayvanların görüntüsü çok acıydı.
Yavrularını terk edemiyorlardı. İşte biz de, çocuklarımızın geleceğini terk
edemediğimiz için bu mücadeleyi veriyoruz.”
"SADECE HUKUK MÜCADELESİYLE SONUÇ ALINAMAZ"
Fotoğraf: Evrensel
Bölgedeki altın madenlerine karşı onlarca dava açıldığını
hatırlatan Akdemir, “Benim hatırladığım Bergama’da en son 42’inci ruhsat iptal
edilmişti, 43’üncü ruhsat ile devam ediyorlar. Maalesef hukuk Bergama’yı
durduramadı. Bugün yine birçok yerde hukuki mücadele veriliyor. Ama özetle
söylersek, günümüzdeki hukuksuzluk sürecinde de durmuyor, durdurulamıyor.
Hukuksuzluk ikliminde yaşıyoruz. Siyasette de işçi haklarında da çevre
meselesinde de hukuksuzluk almış başını gidiyor. Güçlülerin hukuku dediğimiz
şey işliyor. Bu nedenle, sadece hukuki kazanımlarla yaşam alanlarını korumamız
çok zor ve neredeyse imkansız" dedi.
Hukuki sürecin yanında yoğun olarak örgütlü bir mücadele
verilmesi gerektiğini vurgulayan Akdemir, "Her yerde, yaşam alanlarına
yönelik en küçük bir müdahaleye karşı Anayasa’dan ve yasalardan doğan
haklarımızı, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı kullanmamız, bunun için hep
birlikte örgütlü mücadele etmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Anayasa'nın da bunu söylediğini anımsatan Akdemir
"56’ncı maddede, ‘Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir’ diyor. Örneğin Aliağa bölgesinde 30
yıl önce verilen bir mücadele süreci var. Termik santrale karşı, 30 yıl önce
verilen mücadele kazanımla sonuçlanmıştı. Ama işte sermaye durmuyor. Örgütlü
mücadelenin zayıfladığında, fırsat kolluyor, tekrar geliyor. O zaman bir termik
santral için binlerce insan ayağa kalkmıştı. Ne zaman bu mücadele sönümlendi,
zayıfladı, ondan sonra birbiri ardına termik santral projeleri hazırlandı
Aliağa’da” dedi.
RES PROJELERİ VE ZARARLARI
EGEÇEP Sözcüsü Hüsnü Dilli de Karaburun Rüzgar Enerji
Santralleri (RES) üzerinden, "tek kriter, rüzgar verimliliği"
üzerinden kurulan RES’lerin zararlarına değindi.
Dilli, Rüzgar Türbini Sendromu’nun tıp literatürüne
girdiğini ifade ederek plansız ve programsız bir biçimde yapılan RES’lerin
doğaya, insan ve canlı yaşamına zarar verdiğini vurguladı.
RES’ler için daha kurulma aşamasında ağaçların
katledilmesinin, devasa yollar açılarak RES alanlarındaki doğal yaşamın tahrip
edilmesinin, kuşlar başta olmak üzere RES alanlarındaki canlı popülasyonlarının
ve insan sağlığının tehdit edilmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder