29 Kasım 2019 Cuma

Toz duman dağılınca…


29 Kasım 2019 12:13

Özer Akdemir, 15 termik santrale filtre muafiyeti süresinin uzatılmasına ilişkin CNN Türk’te gerçekleştirilen yayını yazdı.
 Spiker Beste Uyanık, filtre takımının maliyetini anlatırken.
Ekran görüntüsü "CNN TÜRK" YouTube hesabının "Piyasalarda son durum - Günün Ekonomisi 28.11.2019 Perşembe" başlıklı videosundan alınmıştır.
Özer AKDEMİR
Baca filtresi olmayan 15 termik santrale 2,5 yıl daha filtre takma muafiyeti getiren yasanın TBMM’den geçmesinin ardından çeşitli kesimlerin buna yönelik tepkileri sürüyor. Önceki gün (28 Kasım) CNN Türk’de Günün Ekonomisi Programında bu konunun ele alınış biçimi ise bir başka tartışmayı daha beraberinde getirdi; medya sermaye ilişkisi…
Günlerdir termik santrallerin baca filtresi takılmamasının yaratacağı sağlık, çevre sorunları ile tartışılan konuya sermayenin ve doğal olarak onların iktidarı AKP’nin bakış açısını koyması  açısından da ibretlik bir haber oldu CNN’in haberi. 15 termik santralin bulunduğu yörede yaşayan yüz binlerce insanın, milyonlarca canlının, bu termik santraller nedeniyle yok olan kültür miraslarının derdini değil, bir termik santral baca filtresinin maliyeti ve filtre takım süresinde ortaya çıkacak şirket zararı üzerinden yapılan haber, kuşkusuz yoğun kamuoyu baskısından bunalmış termikçi şirketlerin bir hamlesi olarak değerlendirilebilir. Haberin aynı zamanda eleştirilerden bunalmış, dün dediğini TBMM’deki oylamada reddeden iktidar ve ortağı MHP milletvekillerinin artık halka söyleyecek söz bulamadıkları bir ortamda yapılmış olması da ayrıca manidar. İktidarın meselelere nasıl baktığının tipik bir göstergesi olması açısından da son derece önemli.
Resim
AKP, enerjiye, doğalgaza, gıda maddelerine fahiş oranlara varan zamlar yaparken, yeni yeni vergilerle halkın cebindeki üç kuruşu daha almaya çalışırken hangi saiklerle hareket ediyorsa yine aynı kaygılarla bu termik santrallerin baca filtrelerinin takılması süresini erteledi. Yandaş şirketlerin milyonlarca liralık vergi borçlarını bir kalemde silerken, ‘EYT’lilere istediğini verirsek ülke batar’ derken, öğrencileri öğrenim kredileri borçları nedeniyle hacze verirken, köylülerin tarımsal üretimde kullandıkları elektriği keserken zaten tercihini çok açık belli eden bir sermaye partisi var iktidarda. Hal böyleyken siyasi iktidarın artık birer propaganda aygıtına dönüşmüş televizyon, gazete vs. medya organlarında bu türden haberler çıkmasına şaşırmamak gerekiyor belki ama bu, bu tür haberlerin kabul göreceği ve ‘aman sende’ diye geçiştirileceği bir alışma haline de dönüşmemeli. Canı, canlıyı, doğayı değil bir avuç şirketi ve bu şirketlerle kader birliği etmiş iktidarın çıkarını gözeten bu tür haber ve programlara her kesimin tepkisi her geçen sefer daha da çoğalacaktır. Yalan, manüplasyon, demogoji de bir yere kadar!... Yaptığınız bir haber sizin aylardır gerçeklerle halkın arasına çektiğiniz yalan perdesinin işlevsiz hale gelmesine yol açabilir. Bu durumda da gerçeklerle yüz yüze gelen halkın öfkesinden nasiplenebilirsiniz haliyle.
CNN gibi sermayenin ve iktidarın borazanlığını yapacağım diye milyonlarca yurttaşın sağlığını, tüm canlıların yaşam hakkını elinin tersi ile bir kenara iten tüm havuz medyasını bekleyen gelecek yine bu milyonların tepkileri içerisinde boğulup, tarihin çöplüğünde atılmaktır. Aklanmaya çalışılan termik santrallerin tozu dumanı mücadeleyi yükselterek, gerçeklerin önündeki sis perdesini aralayarak dağılınca berrak bir geleceği hep birlikte kuracak da yine aynı milyonlar olacak…


CNN Türk, termik santrallere filtre takılmamasını maliyet hesabıyla savundu


Termik santrallere "havayı kirletme izni" AKP ve MHP'nin oylarıyla kabul edildi

13 tane termik santrale "zehir saçma" izni veren teklif Meclis gündeminde

Termik santrallere hava kirletme izni torba yasada



28 Kasım 2019 Perşembe

Kaz Dağları’nı adım adım kazıyorlar!


28 Kasım 2019 21:05

Esan Eczacıbaşı şirketi, Kaz Dağı eteklerinde altın madeni kurmak için ağaç kesimine başladı. Fotoğraflar, yaratılan tahribatın boyutunu gözler önüne seriyor.
 kaz dağı eteklerindeki doğa katliamı
Fotoğraf: Şahinli köylüleri
Özer AKDEMİR
Kaz Dağı eteklerinde Esan Eczacıbaşı şirketinin altın madeni de işletmeyi kurmak için çalışmalara başladı. Şirketin ormanlık arazide yaptığı iddia edilen tahribatın görüntüsü Kirazlı Balaban'daki doğa katliamından farklı değil!  
BARAJLARIN ÇOK YAKININDA
Nurol Holdingin yaklaşık 2 yıldır altın işletmeciliği yaptığı Kaz Dağı Şahinli bölgesine komşu yeni bir altın madeni için çalışmalar başladı. Alandan gelen fotoğraflar, Esan Eczacıbaşının altın madeni için kestiği ormanlık arazide yarattığı iddia edilen korkunç tahribatı gözler önüne seriyor.
 kaz dağı eteklerindeki doğa katliamı
Fotoğraf: Şahinli köylüleri
Kaz Dağı'nın etekleri olarak geçen Lapseki Şahinli bölgesindeki bu iki altın madeni işletmesi de Bayramdere Barajına çok yakın bir konumdalar. İki yıldır altın üretimine devam eden Nurol Holdingin TÜMAD altın madeni, Bayramdere Barajına iki kilometre uzaklıkta bulunuyor. Maden aynı zamanda sulama amaçlı kullanılan Umurbey Barajına ve Lapseki ilçesine de 7 kilometre uzakta bulunuyor. Kirazı ve şeftalisi ile ünlü olan Lapseki yöresinde iki yıldır çalışan altın madenine komşu bir altın madeninin daha üretim için çalışmalarına başlaması köylüleri tedirgin ediyor.
Reklam
DOĞA HARİKASI LAGÜN'E SİYANÜR TEHDİDİ
Bayramdere Barajı aynı zamanda Lapseki ilçesi, Çardak beldesi ve çevre köylere içme suyu ve tarımsal sulama suyu da sağlıyor. Öte yandan bütün kış flamingoların ve kuğuların yaşam alanı olan Çardak Lagünü de yapılacak madencilik faaliyetleri nedeniyle kirlenme riskiyle karşı karşıya. Lagün, Çanakkale Boğazı'nda ve kuş rotaları üzerinde olması nedeniyle Türkiye'nin önemli sulak alanlarından birisi olarak biliniyor. Bayramdere'nin milyonlarca yılda taşıdığı taş-toprakla denizin içinde oluşmuş bir lagün. Bilim insanları tarafından "Tabiat Parkı" ilan edilmesi önerilen Çardak Lagünü, birkaç kilometre ötede bulunan iki altın madeni nedeniyle siyanür ve ağır metal kirliliği ile karşı karşıya. Çanakkale için bir tabiat parkı, Çardak Kıyı oku ve Lagünü (Çardak Kuş Cenneti) adlı raporda lagünden "bir doğa harikası" olarak bahsediliyor. Halen doğal sit alanı koruma statüsünde bulunan lagünün, bu statü ile sadece yapılaşma tehlikesine karşı koruyabileceği, olumsuz kullanım şekilleri için bir koruma sağlamayacağı belirtilen raporda, "Bu nedenle bu statü lagünün etkin korunmasında yetersiz kalmaktadır. Lagün 'Tabiat Parkı statüsüne alınarak 'Çardak Kuş Cenneti' ilan edilmelidir" deniliyor.
DUMANLIDAĞ BOZ AYININ YAŞAM ALANI
 kaz dağı eteklerindeki doğa katliamı
Fotoğraf: Şahinli köylüleri
TÜMAD madencilik tarafından işletilen Lapseki Altın madeninin işletme alanını kafes tellerle çevrilmesi bölgedeki yaban hayatı açısından büyük bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz aylarda Çanakkale Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü tarafından fotokapanla yapılan çekimlerde altın madeninin bulunduğu Şahinli Dumanlıdağ'ın boz ayının yaşam alanı olduğu belgelenmişti. Fotokapanda ayrıca Kaz Dağı'nda karaca, yaban domuzu, çakal, tilki, yaban kedisi, tavşan, baykuş ve şahin gibi birçok yaban hayvanının yaşadığı görülüyor. Çanakkale Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürü Ramazan Angur, yaptığı açıklamada Lapseki Nusretiye bölgesinde o zamana kadar kaydı bulunmayan boz ayı ve merkez ilçe Kirazlı bölgesinde ise kurt tespit edildiğini dile getirmişti. Adı geçen yerler iki altın madeninin olduğu bölgeler. TÜMAD'ın kafes tellerle çevrelediği alanda bulunan birçok yaban hayvanının kafesin içinde mahsur kaldığı ileri sürülüyor.

Pınar Bilir: Kaz Dağı düşerse “vahşi madencilik” ülkeyi işgal edecek

Kaz Dağları’nda sıra Koza’da: Yılda 4 bin ton patlayıcı ile doğa katliamı yapacak

5 soruda Kaz Dağları talanı

Kaz Dağları'nda ağaç katliamı sürüyor: Şirketler hakkında suç duyurusunda bulunuldu

Kaz Dağı, su ve vicdan...



27 Kasım 2019 Çarşamba

Terk edilmiş Rum köyü Sazak kentsel sit alanı ilan edildi


27 Kasım 2019 11:37

Karaburun'daki Sazak köyü, boşaltılmasından yıllar sonra "Kentsel sit alanı" ilan edildi.

Sazak köyü
Karaburun'da mübadale döneminde terk edilen eski Rum köyü Sazak, kentsel sit alanı ilan edildi.
1923 yılında Türkiye-Yunanistan arasında imzalanan mübadele anlaşması sonrası boşaltılan Sazak köyü, o tarihten günümüze kadar taş evleri ile varlığını sürdürüyordu. Zaman içerisinde definecilerin tahribatına maruz kalan köyün korunmasına dönük Karaburun Kent Konseyi, 2018 yılı Ağustos ayında basın duyurusu yapmıştı. Konsey duyurusunda, "Geçmişten günümüze hala ayakta kalmayı başarmış onlarca hikayeyi ve hüznü barındıran Sazak Köyünün definecilerin yağmasından korunması için acilen koruma altına alınmalı" demişti. Bu çağrının ardından İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü konunun incelenmesi yönünde çalışma başlatmış, Çeşme Müze Müdürlüğünden gelen teknik bir ekip ile Karaburun Kent Konseyi Başkanı, Parlak Muhtarı ve yerel rehberler eşliğinde Sazak Köyü'nde saha çalışması yapılmıştı. Bu saha çalışması Çeşme Müze Müdürlüğü tarafından  İzmir 1. Nolu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na bir rapor olarak sunulmuştu.
Resim
KÜLTÜREL MİRAS
Yapılan çalışmaların ardından Sazak köyünün, yöresel taş malzemeli olarak yapılan dönemin sivil mimari örnekleri ve 1 kilise kalıntısının, kültürel miras olarak korunması gerektiği belirtildi. Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun Kentsel Sitler, Koruma ve Kullanma Koşullarına ilişkin ilke kararına dayanılarak Sazak köyü kentsel sit alanları niteliklerini taşıması nedeni ile "Kentsel sit alanı" olarak tescillendi.
Görüntünün olası içeriği: özer Akdemir, ayakta, dağ, ayakkabılar, gökyüzü, açık hava ve doğa
Köyün tapu kayıtlarına "Kentsel sit alanı" şerhinin işlenmesine, koordinatlı haritanın ve koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar alana ilişkin geçiş döneminde koruma esaslı çalışmanın İzmir 1. Nolu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü uzmanlarınca hazırlanmasına karar verildi.


Çepeçevre Yaşam_Sazak: https://www.youtube.com/watch?v=dPrz0ch3t6o&feature=youtu.be&fbclid=IwAR2eaKZ2IzkKXKnLkrIE6qEPvdcWJEzmtrTnUHWBNMdP8qMbkd8-GmC-DPQ

26 Kasım 2019 Salı

Ekoloji Birliği 4. Meclis toplantısı Ankara'da yapıldı


26 Kasım 2019 16:42


Geçtiğimiz hafta sonu Ankara'da gerçekleştirilen Ekoloji Birliği 4. Meclis Toplantısında enerji ve maden politikaları ile ilgili çalıştay yapılması karar altına alındı.

Ekoloji Birliği üyeleri
Özer AKDEMİR
Ekoloji Birliği 4. Meclis Toplantısı geçtiğimiz hafta sonu Ankara'da gerçekleştirildi. Ülkenin dört bir yanından Ekoloji Biriliği bileşenlerinin katıldığı Meclis toplantısında 6 aylık mücadele deneyimleri değerlendirildi. Yeni bileşen başvurularının görüşüldüğü iki günlük toplantı sonunda alınan kararlardan öne çıkan ise enerji ve maden politikaları ile ilgili çalıştay yapılması oldu.
EMEK VE EKOLOJİ MÜCADELESİ MİTİNG ALANINDA
Artvin Evinde gerçekleştirilen Ekoloji Birliği Meclis toplantılarına birlik bileşeni 20 yerel ekoloji örgütünden temsilciler katıldı. Ekoloji Birliği Eş sözcüleri tarafından gerçekleştirilen açılış konuşmalarında birliğin altı aylık faaliyeti aktarıldı. Bileşenlerin 6  aylık faaliyet raporlarının aktarıldığı ilk bölümden sonra öğle arası verilerek meclise katılan Ekoloji Birliği bileşen temsilcileri ve Yürütme Kurulu üyeleri Eğitim Sen'in Tandoğan Meydanında yaptığı mitinge "Birlik-Mücadele-Yaşam" pankartı ile katıldı.
Ekoloji Birliği üyeleri




"BİR MİTİNG ALACAĞIMIZ VAR"
İki gün boyunca süren meclis toplantısında 26 Ekim'de yapılması planlanan ve son gün Ankara Valiliği tarafından yasaklanan "İklim Krizine ve Ekoloji Yıkıma Dur Diyoruz" mitingi değerlendirildi. Mitingin emek, meslek örgütlerinin yanı sıra sayıları 500'ü bulan aydın, edebiyatçı ve bilim insanları tarafından da desteklenmesinin önemine dikkat çekilen konuşmalarda, emek ve ekoloji mücadelelerinin dayanışmasının sistemi rahatsız ettiği için mitingin yasaklandığı görüşleri dile getirildi. Ekoloji Birliği'nin ülkedeki ekolojik yıkıma dikkat çekmek ve direnişlerin sesinin daha gür duyulması için bu tür kitlesel eylem ve etkinliklerde ısrarcı olacağının altının çizildiği konuşmalarda 26 Ekim Mitinginin yasaklanması "Bir mitingi alacağımız var" diye değerlendirildi.
SEKİZ EKOLOJİ ÖRGÜTÜ YENİ BİLEŞEN OLDU
Üç bileşenin çeşitli gerekçelerle kendi istekleri ile Ekoloji Birliği'nden ayrıldıkları ile ilgili kararları meclise aktarılırken bu bileşenlere katkıları nedeniyle teşekkür edilerek bundan sonraki çalışmalarında başarılar dilendi. Ekoloji Birliği'nden ayrılan bileşenler, İzmir Çevre Gönüllüleri Platformu (izçep), Foça Çevre Platformu (FOÇEP), Halk İmdat oldu.
Öte yandan meclise başvuran ülkenin değişik yerlerinden 8 yerel ekoloji örgütü, Ekoloji Birliğine kabul edildi. Bu örgütler, Van Çevre Derneği, Çan Çevre Derneği, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği, Yeryüzü Derneği, Munzur Çevre Kültür ve Dayanışma Derneği (MÇD), Nazilli Çevre Platformu oldu.
KAZ DAĞINDA VE FARKLI YERELLERDEKİ MÜCADELE DENEYİMLERİ PAYLAŞILDI
Meclis toplantısına katılan Kaz Dağı Su ve Vicdan nöbetinden temsilciler süreç hakkında bilgi verdi. Kaz Dağı İstanbul Savunmasından Kaan Meriç, Alamos Gold şirketinin ruhsatının bir sene ertelendiğine dikkat çekerek, "Ama şirket başvuru yaptığında ruhsat süreçleri öne çekilebilir. Kaz Dağları ile ilgili doğru bilgileri mümkün olduğu kadar basına ve kamuoyuna yaymanızı rica ediyoruz. Alandaki işleyişle alakalı bileşenleriniz bize destek sunuyor. Kışlık ihtiyaç ve erzak sorun olmuyor. İki sahra çadırımız var. Yöredeki köylülerle sıkı diyaloglarımız oldu, bazı başarılar kazandık ama alacağımız çok yol var" dedi.
Ülkede son dönemde gelişen ekoloji mücadeleleri ile ilgili bilgilendirmeler yapılırken, Artvin Cerattepe, Aydın JES mücadelesi, Sapanca Kırkpınar Köyü’nde teleferik hattına karşı verilen mücadele, Balya Orhanlar Köyü ve Gümüşhane'deki altın madeni direnişleri, Hasankeyf'i koruma çabaları, Fatsa ve İzmir'de son süreçte gelişen JES ihalelerine karşı oluşan tepkiler hakkında bilgiler verildi.
ALTIN MADENİ CEO'LARI ODTÜ'DE KONUŞAMADI!
Meclis toplantısında, Ekoloji Birliği bileşenlerinin bulundukları bölgelerde birlik bileşeni olsun veya olmasın yerel ekoloji mücadelelerini ve gelişen hareketlerin iletişim, dayanışma ve birlikte mücadele yollarının tartışıldığı bölge toplantıları yapmaları konusunda daha gayretli olması gerektiği görüşü öne çıktı.
İkinci gün yapılan konuşmalarda birlik bileşeni Doğa'nın Çocukları ODTÜ'de gerçekleştirilmek istenen altın madeni şirketlerinin CEO'larının konuşacağı toplantıyı protesto edeceklerini ve üniversitedeki diğer ekoloji örgütleriyle bu konuda dayanışma içinde olduklarını aktardı. ODTÜ'lülerin kararlı tutumları nedeniyle ertesi gün yapılması planlanan bu toplantıya şirket CEO'ları gelmeyince toplantı yapılamadı.
"BİZİ SIKIŞTIRDIKLARI YERDEN YANITLAR VEREBİLMELİYİZ?"
İkinci günün en önemli gündemlerinden birisi ise yapılması planlanan enerji-maden politikaları çalıştayı oldu. Bu gündem maddesi için davet edilen Ekoloji Kolektifi Derneği'nden Fevzi Özlüer enerji ve madencilik alanında 30 yıllık yıkımların sonuçlarının karşılandığı bir süreç içerisinde olunduğunu belirterek, çalıştayın mevcuttaki yıkımı durdurmak ve baskısını azaltmakla ilgili bir stratejinin yanı sıra, "Son 20 yıllık yıkımla ilgili nasıl yeniden toparlayacağız, restore edeceğiz?" sorularına da yanıtların arandığı bir toplantı olmasını düşündüklerini aktardı. Özlüer, ekoloji mücadelelerinin önümüzdeki dönem önüne daha siyasal bir program alması gerektiğini belirterek, "Bizi sıkıştırdıkları yer neredeyse oralardan yanıt vermeliyiz?" dedi.
Yapılan tartışmaların ardından çalıştaya hazırlık anlamında bir ön komisyon oluşturulurken, bu komisyonun ülkenin farklı bölgelerindeki enerji-madencilik alanında öne çıkan yerellerde saha envanteri derleme ve arama toplantıları organize etmesi kararı alındı. Bu toplantılarda elde edilen çıktıların 6 ay sonra yapılacak Ekoloji Birliği Meclis Toplantısına taşınarak buradan çalıştayın içeriği ve biçimine dair somut karar alınması konusunda görüş birliğine varıldı.
BİR SONRAKİ TOPLANTI DİYARBAKIR'DA
Meclis toplantısında Diyarbakır'da yapılması planlanan Uluslararası Mezopotamya Su Forumu çalışmalarına katılım ve bir ekoloji akademisi kurulmasına yönelik yapılan öneriler de görüşülerek bu yöndeki çabalara destek olunması kararı verildi. Önümüzdeki süreçte Aydın ya da mücadelenin geliştiği başka bir yerelde, bölgesel miting gerçekleştirme koşullarına dönük bir çalışmanın yapılması da karar altına alındı. Bir sonraki Ekoloji Birliği Meclis toplantısının 9-10 Mayıs 2020 tarihleri arasında Diyarbakır'da yapılması önerisi genel kabul gördü.

"İklim krizi mitingi"nin yasaklanması protesto edildi

Ekoloji Birliğinden santrallere kirletme iznine karşı açıklama: "Temiz hava beklemez"

Ekoloji Birliği: "Yaşanan afetler rantçı politikaların ve ihmalin sonucu"

Ekoloji Birliği: Kirazlı altın madeni projesi acilen durdurulsun

Ekoloji Birliği: Nükleer inşaatı durdurulsun, santralden vazgeçilsin

Ekoloji Birliği: AİHM'nin Hasankeyf kararı kabul edilemez

Ekoloji Birliği: Ovaları enerji alanına dönüştürmeye son verin


24 Kasım 2019 Pazar

Zeynel’in acıları... (Pazar yazısı)


24 Kasım 2019 04:10

 Özer AKDEMİR

Biraz önce tanıştığımız Zeynel’le eskiden dere yatağı olduğu anlaşılan geniş vadinin içindeki bir zeytin ağacının altına oturduk. Kasım ayının ortalarına rağmen hâlâ insanı terleten bir güneş vardı tepede. Yaşı 55-60 arası gösteriyordu Zeynel’in. Koyu esmer yüzünde yılların kırışıklıkları doluydu. 
Bilirkişi heyeti vadinin içine doğru ilerlemiş, heyetin dışında kimsenin gitmesine izin verilmemişti. Vadinin iki yamacı da çamlarla örtülüydü. Tam orta yerde ihtiyar bir pelit ağacı vardı. Pelitin etrafı ise 20-30 yıllık olduğu anlaşılan zeytinlerle doluydu. 
Heyetin ardında gezerken sorduğum soruları zeytin ağacının altına oturduğumuzda yanıtladı. Kürt şivesi hemen belli oluyordu konuşmasında. 
“Madem sordun dinle o halde benim babam. Memleketten geleli 30 yılı geçti. Gönüllü gelmedik, tövbe. Ardımıza baka baka, gözlerimizden yaş akıta akıta geldik buralara. Ağlaşa, çığrışa denkleştirdik göçümüzü!..
Aç açıkta değildik evelallah. İki lokma bir hırka geçinip gidiyorduk. Çobandık. Mor dağların yüksek yaylalarında yemyeşil otların koynunda yayardık sürülerimizi. Başı karlı dağlardan süzülüp gelen, dibi alabalıklı soğuk suların kenarına kurardık obamızı. Sütten memelerini taşıyamazdı koyunlarımız, keçilerimiz. Çocuklarımızın elma elma olurdu yanakları. Tertemiz, buz gibi hava ile dolardı ciğerlerimiz. 
Oysa şimdi bir kokla şu havayı! Çürük soğan gibi kokuyor! Leş kokuyor. Cılk yumurta gibi...
Reklam
Neyse, burası sonraya kalsın. Dağlarımızdan niye mi ayrıldık, kurbanım? Mecbur kaldık, mecbur bırakıldık... Ya kalıp canımızdan olacaktık, ya göçü yüklenecektik. 
İki sene yayla yasaklandı terör var diye. İki sene ovanın sıcağında açlıktan kırıldı sürülerimiz neredeyse. Yazın serin yaylaların taze otlarına alışkın hayvanlarımız kuru kenger dikenlerini ağızları kanayarak yediler. Cılız otları, acı ayrıkları, dokunanı dalayan ısırganları kemirişlerini bir görseydiniz!..
Akşam aç eve dönen koyunun aç kuzusuna iki damla süt veremeyişindeki çaresizliği izleseydiniz, ağlardınız siz de. Biz iki yıl ağladık. En sonunda dayanamadık. Sattık yok pahasına bütün hayvanlarımızı.
Göçmeden iki gün önce karakola dedik ki; “Biz artık gidiyoruz buralardan. Kalırsak hayvanlarımız da biz de acımızdan öleceğiz. Son bir kez yaylamıza çıkmak, bir gece orda konaklamak istiyoruz”. Olmazlandı komutan önce. Sonra çaresizliğimize, ezikliğimize acımış olacak ki izin verdi. “Tamam” dedi. “Tüm timlere haber edeceğim şimdi. Şu güzergahtan çıkmadan gidin, ertesi gün öğle olmadan da dönmüş olun”. 
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, açık hava ve doğa
Çoluk çocuk kalan bir iki katır ile çıktık yaylamıza. Gün boyu yürüdük. Akşamın ilk yıldızları göz kırparken vardık dere kenarına. Çadır madır kurmadık. Gökte yıldızları yorgan yaptık ve sabaha kadar gözümüzü kırpmadık. 
Kadınlarımız ağıt yaktılar, içli içli, yavaş seslerle. Kürtçe, Türkçe, Zazaca ağıtlarla inledik tüm gece. Kürt, Türk, Zaza karışıktır köyümüz. Adana’dan gelin gelmiş mesela benim ebem yıllar önce. Anam anasından Türkçe öğrenmiş, babasından Kürtçe. Ben de iki dili de iyi bilirim bu yüzden. Zazacayı da anlarım. Kürtçeye çok benzer zaten. 
Gece, küçük bir çoban ateşi yaktık. Üstüne isli büyük demliğimizi çattık. Odunlar kızıl kora kesmişken, birbirine sokulup uyuklayan çocuklarımızdan az ötede, kan kızıl bir testi şarabı paylaştık. Bizim gibi uykusuz, dertli kadınlarımızdan da içen oldu, öte tarafta. İçmeden sarhoştuk zaten benim babam. Şarap bize neyler ki?!..
Hıdır Zazaca bir türkü tutturdu, gece yarısı. “Daye hal yamano / Bawo hal sebeno  - Anne, halim yamandır/ Baba neye varacak bu halim”.
Ben, yıllarca ebemden dinlediğim bir Çukurova türküsü söyledim, elimi kulağıma atıp. 
“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık”
Kadınların sessiz ağıtlarını ise bugün bile yüreğim kabararak anımsarım. Gece de, hafif hafif esen yayla yeline, uzak dağlardan gelen kurt ulumaları eşlik etti. Arada tek tük mavzer sesleri de geliyordu. Günün ilk ışıkları yaylaya çöken pusu dağıtmaya başlayana kadar gözünü kırpmadı kimse. Tanyeri her geçen an yavaş yavaş büyüyen ve gittikçe turuncuya kesen mor bir çizgi halinde atmaya başladığında o zamana kadar tuttuğum göz yaşlarım yanaklarımdan süzüldü indi aşağıya. Kimse görmesin diye yüzümü çevirdim dağın dumanlı doruğundan tarafa. Bu daha beter etti beni. Dağın duman çökmüş zirvesine son kez baktım ve içimi çeke çeke ağladım... 
Diğerleri de benden aşağı değildi. Sabahın seher vaktinde inledik, meledik durduk, kuzusu yitmiş koyunlar gibi. Kuşluk vakti özlem, ayrılık acısı daha da oturdu yüreğimize. Ve artık bu acı ile bir dakika daha duramayacağımızı anlayıp yüz geri, ardımızdan kovalar var gibi indik ovaya... 
*
Otuz yıl oldu göçeli Salihliye. Biz, böğürtlen çalıları ile dolu bu tepenin eteğine evlerimizi kurduğumuzda hiç kimse yoktu buralarda. Sonradan İç Anadolu’dan gelen Alevi komşularımızla da çok iyi anlaştık. Şehre gitmek için yarım saat yürürdük. Şehir büyüdü yıllar içinde, yanımıza kadar geldi. Üç tane okul yapıldı mahallemizin dibine. Sevindik elbet buna. Çocuklarımız yol yolak tepmeyecekti artık uzak okullara gitmek için.
Bir gün, hemen evimin önüne, bir taş atımı bile uzaklıkta olmayan yeşil tepeye birileri ellerinde ölçüm aletleriyle geldiler. Ne aradıklarını sorduk gelenlere, hoş geldiniz edip. Biri camii dedi, biri villa yapacağız dedi. Biri de dedi ki sıcak su çıkaracağız, sizlere de vereceğiz sıcak sudan. Sıcak su deyince ayıktım ben. Aydınlıların, Germenciklilerin zar ağladığını biliyordum ne zamandır. “Eyvah” dedim, “Eyvah ki ne eyvah!..”
Gece yarıları toplandık komşularımızla. Direnelim dedik, buradan da göçemeyiz dedik, yetti artık göç yolları, ayrılıklar dedik. Çadır kurduk tepeye giden yolun üstüne, günlerce direndik. Mahkemelere davalar açtık, dilekçeler verdik. “Mahkeme sonucu beklensin” dedik, kimseye dinletemedik. 
Dayak yedik, kadın, kız, çoluk - çocuk! Gözaltına alındık, yerlerde sürüklendik. Darmadağın ettiler bizi! Bir mahalleydik biz, bin jandarma gönderdiler üzerimize. Evimizin önüne bile çıkamadık. Şirket getirdi kurdu kulelerini, araç gereçlerini ve hâlâ kuyu vuruyorlar dümdüz ettikleri tepeye. 
Bugün keşifte hakime hanıma dedim ki, “Benim evim şurası, burası da zeytinliğim. Siz olsanız izin verir misiniz dibinize kuyu çakılmasına? Zaten göç gelmişim memleketin öbür ucundan. Buradan öte nereye gidelim?” Hiçbir şey demedi, dinledi sadece. 
Yaz bunları benim babam. Yaz Zeynel’in derdini, garibanlığını! Gurbetin acısını yaz. Bir de ayrılığın ölümden elli dirhem fazla geldiğini...”
Ender Balkır: Ölüm ile Ayrılığı tartmışlar: https://youtu.be/UTCGpDvB3Q0?list=RDyWVaSS6TX0w

22 Kasım 2019 Cuma

Termik santraller 2,5 yıl daha zehir saçacak: Halk sağlığı şirketlerin kârına feda


22 Kasım 2019 17:06

Yıllardır taahhüt ettikleri çevresel önlemleri almayan termik santrallere 2 buçuk yıl daha havayı kirletme izni verilmesine tepki geldi: 3-5 enerji şirketinin baskısına boyun eğildi.
 Adana Sugözü termik santralinden bir fotoğraf
Fotoğraf: Evrensel
Özer AKDEMİR
İstanbul
Yıllardır taahhüt ettikleri çevresel önlemleri almayan termik santrallere 2 buçuk yıl daha havayı kirletme izni veren düzenleme, dün akşam TBMM'den geçti. Kamuoyunun, muhalefet partilerinin ve ekoloji örgütlerinin tüm tepkilerine rağmen ülkenin çeşitli yerlerindeki 15 termik santralin baca filtrelerinin takılmasını 2 buçuk yıl daha erteleyen Torba Yasa'nın 50. Maddesi, AKP ve MHP'lilerin oylarıyla kabul edildi. CHP, yasayı Anayasa Mahkemesine (AYM) götürmeye hazırlanıyor.
ANAYASA MAHKEMESİ YASAYI İPTAL ETMİŞTİ
Daha önce TBMM'deki tüm siyasi partilerin reddettiği öneri, 1 Kasım 2019 tarihindeki Plan Bütçe Komisyonu toplantısında görüşülen "Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi" ile gündeme getirildi.
Anayasa Mahkemesi, 2014 yılında Anayasa'nın "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir" içerikli 56. Maddesi'ne atıfta bulunarak filtresiz çalışan kömürlü termik santrallerin hava kirliliğine neden olarak insan ve çevre sağlığını tehdit etmesini Anayasaya aykırı bulmuştu. AYM, bu termik santrallere 2021 yılına kadar verilen filtresiz çalışma iznini iptal etmişti. Bu karara rağmen AKP hükümeti, 2015 yılında yeni bir yasal düzenleme yaparak bu santrallere son olarak 31 Aralık 2019 tarihine kadar süre tanımıştı. AYM de 2017 yılındaki kararıyla 2019 yılı sonuna kadar santrallerin gerekli yatırımları sağlamasını zorunlu tutmuştu. Çevre taahhütlerini bir türlü yerine getirmeyen termik santrallere ödül gibi teşvikler verilirken son ödül ise dün TBMM tarafından, bu santrallere 2 buçuk yıl daha havayı kirletme izni verilmesi oldu.
HAVA KİRLİLİĞİ ÖLDÜRÜYOR!
Özellikle kış aylarının gelmesi ile kendini iyice hissettiren hava kirliliğinin en önemli nedenleri arasında fosil yakıt kullanımı sayılıyor. Türkiye'nin yarısından fazlasının ulusal standartlara göre kirli hava soluduğu ve kirli hava kaynaklı hastalıkların dünya genelinde her yıl milyonlarca insanın ölümüne yol açtığı ifade ediliyor. Sanayi ve evsel fosil yakıt kullanımından kaynaklanan kirli havanın en çok hissedildiği iller arasında filtresiz termik santrallerin çalıştırıldığı Muğla, Çanakkale, Şırnak, Kahramanmaraş, Karabük, Kütahya, Manisa, Sivas, Zonguldak, Ankara, Bursa gibi iller geliyor.
EKOLOJİ BİRLİĞİ: ASLA KABUL EDİLEMEZ
50. Maddenin kabul edilmesine dair bir açıklama yapan Ekoloji Birliği, AKP hükümetinin bir kez daha doğanın, canlı yaşamının, halkın değil şirketlerin çıkarını gözettiğini belirterek "Her gün havamızı kirleten, canlıların yaşam haklarını ellerinden alan, Yatağan'da, Çanakkale Biga'da ve Aliağa'da olduğu gibi kültür varlıklarımızı da yok eden termik santrallere 2 buçuk yıl daha kirletme izni verilmesi asla kabul edilemez. Bu yasaya evet oyu veren milletvekilleri kirli hava nedeniyle yaşamını yitiren tüm canlıların ve yok olan kültür miraslarının vebalini taşımaktadırlar" dedi. 
Greenpeace Avukatı Deniz Bayram, yaptığı açıklamada "Bu santrallerin 2 buçuk yıl daha havayı kirletmesine izin verilmesi Türkiye’de temiz hava hakkının korunmadığının en açık göstergesidir’’ dedi.
"3-5 ENERJİ LOBİSİNİN BASKISINA BOYUN EĞDİLER"
CHP'nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, yasanın komisyona gelmesinden itibaren muhalefet partileri olarak ciddi bir çaba yürüttüklerini belirterek "Çünkü gerçekten ülkemiz adına, yaşam hakkını savunanlar adına, anayasal yükümlülüklerimiz adına, insan ve çevre sağlığı adına çok tehlikeli bir düzenlemeydi bu. Maalesef yine AKP'nin ve MHP'nin direnciyle karşı karşıya kaldık" dedi.
Şubat ayında ayın yasanın TBMM'de görüşmesi yapılırken ortak önerge ile 45. madde olarak geri çekildiğini anımsatan Karaca, "O zaman MHP'nin Grup Başkan Vekili '45. maddenin ortak önerge ile geri çekilmesi sevindiricidir. Çünkü MHP olarak çevre ve insan sağlığına önem veren duyarlı bir partiyiz' demişti. Tutanaklarda bu cümleler hâlâ duruyor. Ne oldu da çevre duyarlılığı bu boyuta geldi? İkincisi AKP de aynı iradeyi göstermişti o gün. Temmuz 2019'da yine bir torba yasanın görüşmeleri sırasında AKP Grup Başkan Vekili Mehmet Muş, 'Vatandaşlarımızın gönlü rahat etsin. 31 Aralık 2019'da süreleri doluyor. Uzatılmasına da biz izin vermeyeceğiz' demişti. Şimdi MHP'li ve AKP'li vatandaşlarımıza üç-beş enerji lobisinin baskısı ile onlara teslim olarak sizlerin zehir solumasına evet oyu veren bu yetkililerden, milletvekillerinden, AKP Genel Başkanına varıncaya kadar bunun hesabını ve 9 ay sonra ne değişti de bu kararı çıkardıklarını hesabını sormalarını rica ediyorum" diye konuştu.
 OYLAMADA NEDEN SADECE 36 RET OYU ÇIKTI?
Oylamada 600 milletvekili bulunan TBMM'de 217 AKP ve MHP milletvekili evet oyu verirken muhalefetten sadece 36 ret oyu çıktı. Karaca, Meclisteki oylamaya muhalefet milletvekillerinin çok azının katılması ve sadece 36 hayır oyu çıkmasına yönelik eleştirilere ise şu yanıtı verdi: Milletvekillerinin tek görevi parlamentoya giderek oylamalara katılmak değil. Plan bütçe komisyonu devam ediyordu. Bu komisyonlarda arkadaşlarımız mücadele ediyorlar. Aynı zamanda önümüzdeki hafta 95 maddelik bir torba yasa daha getirilecek. Dün sabah görüşülmesine başlandı. Israrla aynı gün bitirilmesi için bir mücadele yürüttü AKP. Tabii ki 95 maddelik kanun teklifi komisyonda görüşülürken birçok milletvekilimiz komisyondaydı. Aynı zamanda da Rabia Naz Komisyonu da vardı. Bu komisyon da gece yarılarına kadar devam etti. Bu nedenle muhalefet partilerinin Mecliste olmaması diye bir şey doğru değil.
"CHP OLARAK YİNE AYM'YE GÖTÜRECEĞİZ"
CHP'nin 2013 yılında TBMM'den geçen kanunu AYM'ye götürüp iptal ettirdiğini hatırlatan Karaca, "CHP olarak yine AYM hazırlıklarına başladık. Bu madde, hatta vergi düzenlemesini sağlayan 51. madde de Anayasa’ya aykırı. Kombassan'a, Yimpaş'a bir af düzenlemesi içeriyor. Kişiye özel kanun. Muhalefet şerhi koyduğumuz tüm maddeleri AYM'ye götüreceğiz" dedi.
"FATURA DOĞAYA VE EMEKÇİLERE ÇIKACAK"
TMMOB Çevre Mühendisleri Odasından Sedat Durel, bu kararın enerji piyasalarıyla ilgili olduğunu belirtti ve "Maliyeti düşürmek için yapılıyor. Çok açık bir şekilde hem doğaya hem bölgede yaşayan emekçilere, bir bütün olarak da hepimize faturası çıkacak olan bir kararla karşı karşıyayız" dedi.
Bu gazların çevre sağlığına etkisinin kamuoyu tarafından bilindiğini aktaran Durel, "Bu gazların ve etrafa saçılan küllerin ne kadar zararlı olduğunu da biliyoruz. Şu an havaizleme.gov.tr’den baktığımızda bile önemli santrallerin olduğu bölgelerde havanın tehlike sınırlarını aştığını, artık solunmaması gereken vaziyette olduğunu biliyoruz. Aslında bu göz göre göre enerji şirketleri kâr etsin diye doğaya, sömürülsün diye de emekçilere verilen bir zarar" diye konuştu.
Bu bölgeleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının belirlediğini hatırlatan Durel, "Bunun en kötü örneklerini şu anda daha çok kömürde değil de jeotermal kaynaklarda yaşıyoruz. Onlar belirli bölgeleri işaret ediyorlar. Kömür tesislerine yakın bölgeler oluyor genellikle. Buralarda enerji kaynaklarının artırılması üzerine projeler açıyorlar" dedi.
Bölgenin kapasitesinin gerektiği gibi değerlendirilmediğini belirten Durel, "Hava değerleri vs. hiçbir şey incelenmeden ruhsat izinleri veriliyor" dedi.
Bu santrallerin mantar gibi türediğine işaret eden Durel, "Tam sayıları bilmiyoruz. Bu sayılar hakkında net bilgi alamamamızın sebebi de denetimsizlik. 'Bırakınız yapsınlar' ekonomisi ile ilerleyen bir süreç bu" diye vurguladı.
"ELDE EDİLEN ENERJİ İHTİYAÇ DUYULANDAN FAZLA"
Türkiye'nin en büyük problemlerden birisinin enerji santrallerinden elde edilen enerjinin ihtiyaç duyulan enerjinin üzerinde olması olduğunu belirten Durel, "Planlı bir enerji çalışmasını başlatmamız gerekiyor. Bu nasıl olur dersek, bir Türkiye’nin ihtiyacından daha fazla enerji üretiliyor. Türkiye’de yeni enerji üretimine gerek yok. Yüzde 30-40’a varan oranlarda üretilen enerjinin kaybedildiği gerçeği ile de karşı karşıyayız. Şu anda birinci elden kirletici olan enerji santrallerinin hepsini kapatsak, işletim maliyetleri ile tüm Türkiye’de enerji iletim hatlarının hepsini yenileyebiliriz. Böylelikle yüzde 30 gibi daha fazla enerjiye sahip oluruz. Buna da enerji firmaları yanaşmazlar çünkü kârlı değil. Yapılabilmesi için de kamuda bir enerji yönetimi için baskı uygulamalıyız" diye konuştu.
Doğanın korunmasını tek başına kanunların sağlamayacağına işaret eden Durel şöyle konuştu: Bunu sağlayacak iki müttefikin olduğunu düşünüyorum: Bir tanesi bundan çıkarı olmayan işçiler ve emekçiler, ötekisi de yıkımından nasibini alan halk. Emek örgütleri, doğa örgütleri ile bir araya gelerek gerçeği halka anlatmalıyız.
"MECLİS ANAYASAYA AYKIRI DAVRANMIŞTIR"
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Meryem Kayan ise, kömür yakılması sonucunda ortam çok ciddi miktarda kükürt dioksit, partikül madde, azot oksitler ve kömürün yapısına bağlı daha farklı bileşiklerin ortaya saçıldığını hatırlattı ve "Aslında olan, konutlarda yaktığımız kömürün devasa bir fabrikada yakılmasıdır. Bu da içerisinden tonlarca kükürt dioksitin ve partikül maddenin açığa çıkması oluyor" diye söze başladı.
Bu durumun insan sağlığına çok zararlı olduğunu belirten Kayan, "Gazların ve solunum yoluyla direkt akciğerlerin bronşlarını tıkayan partiküller maddelerin atmosfere verilmesi demek" diye zararını vurguladı.
Yanma sonucunda korbon monoksit ve karbon dioksitin ortaya çıktığını ve bu gazların sera gazı etkisi oluşmasına sebep olduğunu hatırlatan Kayan, iklim kriziyle mücadelede kömürlü termik santrallerle mücadelenin de önemli olduğunu vurguladı.
Oluşan kirliliğin Anayasa'nın 56. Maddesine aykırı bir eylem olarak görülmesi gerektiğini belirten Kayan şöyle konuştu: Anayasa'nın 56. Maddesi der ki, 'Herkesin sağlıklı, dengeli bir çevrede yaşama hakkı vardır ve bu devletin sorumluluğundadır'. Bu yanıyla Meclisin yaptığı bu faaliyet, maddeye aykırıdır. O termik santrallerin herhangi bir çevresel önlem almadan, filtreleme sistemi kurmadan çevre sağlığını ve halk sağlığını tehlikeye atması, Anayasa'nıın bu maddesinin yerine getirilmemiş olması demek. Kamu olarak bunu yapmıyorsunuz demek.
Bu bölgelerde çok sayıda kanser vakası görüldüğünü belirten Meryem Kayan, "Bu yasayla iki yıl daha insanlara 'Siz bu zehri soluyun, iki yıl daha bu çevreyi kirleteceğiz' deniyor. Bu tabii ki görünen yüzü. Görünmeyen yüzü olarak da çok ciddi miktarda çıkan külün, kullanılan çok ciddi içme suyu kaynağı da bulunuyor" dedi.
YASA HANGİ SANTRALLERİ KAPSIYOR?
Çanakkale / ÇAN 18 Mart Termik Santrali
Şırnak / Silopi Termik Santrali 
Kahramanmaraş / Afşin Elbistan A Termik Santrali 
Karabük / Kardemir Termik Santrali 
Kütahya / Tunçbilek Termik Santrali 
Kütahya / Seyitömer Termik Santrali 
Manisa / Soma A Termik Santrali 
Manisa / Soma B Termik Santrali 
Sivas / Kangal Termik Santrali (1. Ve 2. üniteler) 
Zonguldak / Çatalağzı Termik Santrali 
Ankara / Çayırhan Termik Santrali 
Muğla / Yeniköy Termik Santrali 
Muğla / Kemerköy Termik Santrali 
Bursa / Orhaneli Termik Santrali
Kahramanmaraş / Afşin Elbistan B Termik Santrali

Termik santrallere "havayı kirletme izni" AKP ve MHP'nin oylarıyla kabul edildi

ÇMO'dan vekillere çağrı: Termik santrallere havayı kirletme izni vermeyin



20 Kasım 2019 Çarşamba

Salihli Hacıbektaşlı’da mahalleye bitişik dere yatağına JES yapmak istiyorlar!



Manisa Salihli'de yapılmak istenen JES'e karşı açılan davada dün bilirkişi keşfi yapıldı. Keşifte JES'in heyelanların devam ettiği dere yatağına yapılmak istendiği ortaya çıktı.
JES'e karşı eylem yapan köylüler ve EGEÇEP'liler
Fotoğraf: Evrensel

Özer AKDEMİR
Manisa Salihli'nin Hacıbektaşlı Mahallesi yakınlarında yapılmak istenen JES'e karşı açılan davada dün bilirkişi keşfi vardı. Keşifte valiliğin ÇED gerekli değildir kararı verdiği JES'in mahallenin evlerin yanı başına ve heyelanların devam ettiği bir dere yatağına yapılmak istendiği ortaya çıktı.
KOMŞU MAHALLE MUHTARLARINDAN DESTEK
SANKO Enerji şirketi tarafından yapılmak istenen JES'e verilen ÇED Gerekli Değildir kararına karşı Salihli Çevre Derneği ve yaklaşık 70 yurttaş tarafından açılan davanın bilirkişi keşfi öncesi mahalleli köy konağı önünde toplandı. Mahalleliye İzmir ve Turgutlu'dan EGEÇEP'lilerin yanı sıra Salihlinin Adala ve Kabazlı mahallesi muhtarları da destek verdiler.
Kabazlı mahallesi muhtarı Selahattin Akcan, kendi köyünde yapılmak istenen JES'i köylülerin kararlı duruşları sayesinde mahkemeden iptal ettirdiklerini söyledi. Adala Mahallesi Muhtarı Ayhan Babacan da köylerinde 14 tane JES kuyusu açılmak istendiğini ve kendilerinin de buna karşı mücadele verdiklerini söyledi. Babacan, yörenin tarımsal faaliyetlerin ve hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı bir yöre olduğunu belirterek jeotermal santral ve kuyularını hem tarıma hem de hayvancılığı çok büyük zarar vereceğini söyledi.
JES yapımına karşı
SIZDIRMAZ HAVUZUN ÖRTÜSÜ PARAMPARÇA
Hacıbektaşlılar mahkeme heyeti ile birlikte gelen keşif aracını ellerinden JES karşıtı dövizlerle karşıladılar. Daha sonra gidilen JES santralinin halen devam eden kuyu inşaatında sondaj sırasında çıkan akışkanın depolandığı sızdırmaz olması gereken havuzun dibindeki örtünün paramparça olduğu ve akışkanın toprağa karıştığı görüldü.
MAHALLEYE BİTİŞİK DERE YATAĞINA JES TESİSİ
Keşif heyetinin görmek istediği ikinci yer ise santral tesislerinin yapılmasının planlandığı bölge oldu. Kuyu inşaatından yaklaşık 200 metre uzaklıkta olan JES tesislerinin yapılması planlanan alanın mahalle evlerine neredeyse bitişik, ormanlık ve zeytinlik bir alanda olduğu dikkat çekti. Doğal bir dere yatağına yapılması planlanan JES tesislerinin Salihli kent merkezine çok yakın olması ve şehirden üst kotta bulunması olası bir kaza durumunda önemli sorunlara yol açabileceği dile getirildi.
ARAZİ HEYELAN BÖLGESİ
Yaklaşık iki saat kadar süren keşiften sonra taraflar tarafından yapılan konuşmalarda davacı yurttaşlar adına konuşan Salihli Çevre Derneği Başkanı Av. Seçil Ege Değerli, JES yapılmak istenen bölgede beş tane okul bulunduğunu ve bölgenin yerleşim yeri olduğuna dikkat çekti. Yörede tarım arazilerinin son derece verimli olduğunu ve yılda üç kez ürün alındığını belirten Değerli, “Tarımın ve hayvancılığın yoğun olarak yapılması nedeniyle sürekli göç alan bir bölge burası. Bu nedenle şehir merkezi de yerleşim olarak bu tarafa doğru kaymakta. Bölge aktif bir heyelan bölgesi. Heyelan izlerinin rahatlıkla görüldüğü iki dere yatağının ortasına yapılmak isteniyor JES tesisi. Üstelik bölgede diri fay hatlarının da olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumda” dedi.
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'DE DAVAYA MÜDAHİL OLMALI
Yapılması planlanan JES için ovada, çeşitli yerlerde açılması planlanan kuyulardan sıcak suların taşınacağına ve bunun yaratacağı kirliliğe dikkat çeken Değerli, "Ovada açılmak istenen bu kuyulara karşı da birçok dava açılmış durumda. Bu JES'in ve açılacak kuyuların kümülatif etkisinin mutlaka değerlendirilmesi için ÇED Raporu alınmalı. Ayrıca bölgenin ormanlık olduğu göz önüne bulundurduğumuzda OGM'nin de bu davaya müdahil olması gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu."
“ŞİRKET SÜREKLİ BİZE YALAN SÖYLÜYOR!”
SANKO şirketi avukatı bu söylemlere karşı herhangi bir yanıt vermezken, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünü temsilen gelen yetkili ise projenin tüm gerekli izinleri aldığını ileri sürdü. Köylüler ise yaptıkları konuşmalarda JES şirketinin sürekli kendilerine yalan bilgiler verdiklerini, ilk geldiklerinde ‘Cami yapacağız, lüks konut yapacağız’ gibi sözlerle JES kuyusu çalışmalarına başladıklarını anlattılar. Mahalleli, evlerini yanı başına yapılmak istenen JES'in geçim kaynaklarının yanı sıra sağlıklarına da olumsuz etki edeceğini belirterek, devlet kurumlarının ve belediyenin de kendilerinin değil şirketleri yanında olduğunu söylediler. Hacıbektaşlı mahallesinden Yasin Dalmaz, “Şirket bize sürekli yalan söylüyor. Şimdi de diyorlar ki 'araştırmalarımızda burada yeterli sıcaklıkta su olmadığını anladık, kuyuyu belediyeye devredip gideceğiz' diyorlar. Oysa gördüğünüz gibi hala JES çalışmaları sürüyor. Belediye ise şirketle ortak çalışıyor. Biz bu tesise karşı çıkıyoruz diye de bize hiçbir hizmet getirmiyor belediye” dedi.

18 Kasım 2019 Pazartesi

İzmir JES Karşıtı Platform: Yapılan ihaleler iptal edilsin


18 Kasım 2019 17:35

İzmir JES Karşıtı Platform, 16 ilçeyi etkileyecek jeotermal ihalesine ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, "Doğanın korunması şirketlerin insafına bırakılmıştır" denildi.
 İzmir'de JES karşıtları eylem yapıyor
Fotoğraf: Evrensel
     
İzmir Valiliği tarafından İzmir’in 16 ilçesindeki 33 saha için yapılacak olan "Jeotermal kaynak sahası arama ve işletme haklarının açık teklif usulü ile kiraya verilmesine ilişkin" ihaleler geçtiğimiz hafta 14 Kasım'da gerçekleştirildi. JES Karşıtı Platform, yapılan ihalelerle ilgili yazılı açıklama yaptı. Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü de ihalelerinin yapılması sonucu müracaat olmayan 320 maden sahasını aramalara açmak üzere yeniden ihale edecek. Konuya ilişkin ihale ilanı Resmi Gazete'de yayımlandı.
Yapılan açıklamada, "İhaleye açılan 33 sahadan sadece 3’üne teklif verilmesi, şirketlerin danışıklı hareket ettiğini, ihalelere bu nedenle girmediğini düşündürmektedir. Böylece ileri tarihlerde sahaların ruhsatlarına, ihale bedeli ödenmeksizin sadece teminat vererek sahip olabileceklerdir. Bu durum, endişelerimizi daha da arttırmaktadır. Diğer yandan, toplumda oluşan tepkilerin, zamana yayılarak sönümlenmesi sağlanmaya çalışılmış olmaktadır. Sahaların ruhsatlandırılması sürecinin izlenebilmesi çok zorlaşmış olduğundan, şirketler daha rahat hareket edebileceklerdir" ifadelerine yer verildi.
"DOĞANIN KORUNMASI ŞİRKETLERİN İNSAFINA BIRAKILMIŞTIR"
İhale yasasındaki birçok maddenin sorunlu olduğu, şirketlere geniş haklar sağlanırken, doğanın, çevrenin, canlı sağlığının korunması ile ilgili maddelerde belirsizlikler bulunduğu belirtilen açıklamada, “Doğanın korunması ve canlıların sağlığı, şirketlerin insafına bırakılmıştır. Bunun somut örnekleri, başta Aydın olmak üzere Salihli, Alaşehir ve Denizli’de yaşanmıştır. Aynı kabusu doğal olarak İzmirliler de yaşamak istemiyorlar. Bugüne kadarki jeotermal ile ilgili uygulamalar, halkın güveninin tümüyle yitirilmesine neden olmuştur. Bu nedenle, yeni sahaların ihalelere açılmasını istemiyoruz” denildi.
5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar Ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun, doğaya, canlılara zarar vereceği ve küçük çiftçilerin sonunu getireceği maddeleri içerdiğinden, bu maddelerin acilen değişmesi gerektiği ifade edilen açıklamada, ülkedeki denetimlerin yetersiz olduğu ve bu nedenle sahaların denetiminde, demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin yer almasının sağlanması gerektiği dile getirildi.
"DOĞAMIZI, YAŞAMIMIZI KORUMAK İÇİN MÜDAHİL OLACAĞIZ"
İhaleye çıkarılıp teklif verilmeyen sahaların da ruhsatlandırılmaması için takipçisi olacakları belirtilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
"İhale yasasına göre ruhsat sahibi, ruhsat alanında açılacak sulama amaçlı kuyulara bile müdahale edebilecek yetkilere sahip olmakta, bu durum da büyük haksızlıkların kapısını açmaktadır. Yasanın bununla ilgili maddesinin de değişmesini istiyoruz. Jeotermal sondaj açılabilmesi için, kamu arazileri kullanılabileceği gibi köylünün toprağını da çok ucuza kamulaştırıp kullanabilme olanakları edinilmektedir. Bu da akla, asıl amacın ucuza arazi sahibi olma art niyetini getirmektedir. Yine 5686 sayılı Yasa’da bulunan “Ortalama sıcaklığın üzerindeki suların jeotermal kapsamında sayılacağı” ile ilgili madde, hem çok belirsizlik içermektedir hem de 22-23 derece sıcaklıktaki suları bile bu kapsama aldığından, kolayca istismar edilebilecektir. Yeni ihaleler yapılmamasını, gerçekleşen ihalelerin iptalini ve teklif verilmeyerek açık hale gelen sahalara yeni ruhsat verilmemesini, yasanın ise acilen çevre ve kamu yararına değiştirilmesini istiyoruz. Gelişmeleri yakından izleyeceğiz ve gerektiğinde doğamızı, yaşamımızı korumak için müdahil olacağız" (İzmir/EVRENSEL)

320 MADEN SAHASI İÇİN YENİDEN İHALE AÇILACAK
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, ihalelerinin yapılması sonucu müracaat olmayan 320 maden sahasını aramalara açmak üzere yeniden ihale edecek. Konuya ilişkin ihale ilanı Resmi Gazete’de yayımlandı.
Buna göre, ihalesi yapılacak sahaların il, erişim numarası, ruhsat grubu, ihale şartnamesi, paftası, koordinatlı dökümleri, alanları ve ihale tarihleri genel müdürlüğün sitesinde yayımlanarak en az 15 gün süreyle erişime açık tutulacak.
ÜLKENİN YÜZDE 10’U MADEN SAHASI
Daha önce CHP Denizli Milletvekili ve Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, Türkiye’deki maden arama faaliyetlerine ilişkin son durumu Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine sormuştu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yanıtına göre Türkiye’de son 5 yılda 3 bin 987 maden ruhsat ihalesi yapıldı, bunlarda 1148’i ruhsata dönüştü.
Bakanlığın yanıtlarını değerlendiren Karaca, “Bu büyüklük, ülkemizin yüz ölçümü dikkate alındığında 10’da 1’i demek. Bakanlık firma isimleri açıklamıyor, ancak Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş yabancı şirketler adına düzenlenen 139 maden arama ruhsatı bulunduğunu ifade ediyor. Bu demek ki, son 5 yılda maden arama ruhsatı verilen firmaların 3’te 1’i yabancı. Yerli ve milli iddiasındaki AKP, ülkemizin doğal varlıklarını tek tek yabancılara satmakta hiçbir sakınca görmüyor” diye konuştu. (HABER MERKEZİ)

İzmir'in köy ve ilçelerinden yüzlerce kişi JES ihalelerinin iptalini istedi

İzmirliler jeotermal ihalelerinin iptalini istiyor: Yüzlerce dilekçe verildi


17 Kasım 2019 Pazar

Elveda peri bacası elveda kavak ağacı!.. (Pazar yazısı)


 17 Kasım 2019 04:46

PAZAR
      
Özer AKDEMİR

Sarışın bir tepenin yamacında bulunan kavak ağacının altında durmuş, dakikalardır önünde uzanan manzaraya dalıp gitmişti Kuru Memmet. Cıvıl cıvıl insan kaynıyordu peri bacalarının arası. Yüz-yüz elli metre uzağındaydı müzenin giriş kapısı. Rüzgar, kalabalığın uğultulu seslerini kulağına kadar taşıyordu. Japon, Rus, Alman; yetmiş iki milletten insan, peri bacalarının irili ufaklı mantarlar gibi doluştuğu vadiye girip çıkıyordu.
Oturduğu tepenin arkasındaki köydendi Mehmet. Kuru Memmet derlerdi köyde. Gerçekten de canı çekilmiş bir zerdali dalı kadar kuru ve kavruktu. Elleri, yüzü, alnı yıllardır suya hasret kalmış topraklar gibi çizgi çizgiydi. Çizgilerin her biri bir başka şekilde dolaşırdı yüzünü. Bu, onu yaşından çok büyük gösterirdi. Oysa daha kırkına yeni girmişti.
Ayakta dikilmekten yoruldu. Çömelip sırtını kavağa dayadı. Bir süre sonra dizleri ağrıdı bu halde durmaktan. Yere oturdu. Toprak serindi. Ağacın etrafı sarı yapraklarla bezeliydi. Hâlâ tek tük kalan yapraklar, arada sırada döne kıvrıla düşüyordu yanına, yöresine…
Elini koynuna sokup tabakasını çıkardı. İçinden kehribar rengi bir tutam Maraş otu aldı iki parmağının arasına. Tabakanın kapağındaki ince kağıtlardan birisinin arasına koyup kağıdı kare halinde katladı. İçinde ot bulunan kağıdı ağzına, üst dudağı ile diş etinin arasına yerleştirip emmeye başladı. Kekremsi, acı bir tat geldi ağzına. Acı suyu ağzının içinde bir süre bekletip yuttu. Bazen çok acı geldiğinde ya da otun bir dalı kağıttan kurtulup diline değdiğinde tükürüyordu yere.
Emmisinin kırmızı burunlu MAN kamyonunda muavinlik yaptığı zamanlarda, Göksun’a kavak alıp satmaya gittiği günlerde alışmıştı Maraş otuna. Onun yanında sigara içemiyordu. O da Maraş otu koydu damağına, fark ettirmeden. Emmisinin korkusu ve bu ot sayesinde sigarayı bırakmıştı ama ne çare ki bu sefer de ota bağımlı hale gelmişti!...

Resim
Kuru Memmet, turistlere ufak tefek şeyler satarak geçimini sağlardı. Biri 9 diğeri 11 yaşındaki iki küçük kızını da arada yanına alır, müze bekçilerinin az ötesinde, araçların park yerinin yanındaki salkım söğüdün dibinde tezgahını açardı. Köyden getirdiği erik, kaysı, elma, armut gibi mevsim meyvelerini doldururdu tezgahına.

***
Bakanlık müşaviri, karşısında oturan orta yaşlı adamın parfüm kokusunu hemen tanıdı. “D&G, şişesi en az 1500 liradır” diye geçirdi içinden. Burnu çok hassastı. Parfümlere aşırı meraklıydı ve bu nedenle başına hoş ya da nahoş olayların gelmesi kaçınılmazdı. Bazen, “Halkın içine girdiğinde” ya da bakanlıkta çalışanları teftişe çıktığında aldığı kokular nedeniyle tüm günü berbat geçerdi. Ter kokusu, tütün kokusu ve ondan da kötüsü ucuz parfüm kokusu!..
Resim
Müsteşar, ellerini göbeğinin üzerinde birleştirip koltuğuna iyice bir yerleşti.  “Özetlersek, Kapadokya Alan Başkanı olarak o bölgede yapılacak olan bütün iş ve işlemlerden tek siz sorumlu olacaksınız. Eskiden beş ayrı kurum vardı bölgedeki koruma alanlarını, milli parkı ve dünya kültür mirasına giren alanları koruyan. Tabii gereksiz bir sürü bürokratik işlem yapmak zorundaydınız herhangi bir yatırım için. Şimdi ise tüm bu bürokrasiyi kaldırıp sadece sizin başında bulunduğunuz kuruma yetki verildi. Sanırım anladınız Sayın Başkan? Size artık müsaadenizle başkan diyeceğim” dedi.
Karşısında oturan jöleli saçlarını ortadan ayırmış tıknaz adam memnuniyetle kıpırdandı koltukta, “Efendim, siz nasıl buyurursanız” dedi.
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir nimeti daha” diye göbeğinin üzerindeki ellerini ovuşturdu müsteşar. “Şimdi bizim hızlı tren projesine taş koymak isteyenleri bir görelim bakalım” dedi karşısındakine muzipçe göz kırparak.
***
Kuru Memmet’e “Bugün gelme demişti” köylüsü olan özel güvenlikçi. “Ankara’dan, bakanlıktan birileri gelecekmiş. Ortalıkta görünmesen iyi olur”. O da tezgahını getirmemiş, köyde pineklemek yerine vadiyi tepeden gören ağacın altına gidip tünemiş, gelip geçeni seyre dalmıştı.
Öğleye doğru iki siyah plaklı minibüs ve birkaç polis aracıyla geldi heyet. Kuru Memmet’in beklediği gibi müzeye doğru değil, kendisinin bulunduğu tarafa yürüdü grup. Kravatlı, siyah gözlüklü on kadar adamın olduğu grupta süslü şapkaları, topuklu ayakkabıları olan, saçları sarıya ve kızıla boyalı iki kadın da vardı.

Resim

Kuru Memmet’e yirmi-otuz metre kala durdu heyettekiler; aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Başında beyaz fötr şapka bulunan bir adam ucundan iki kişinin tuttuğu geniş bir haritada bir yerleri işaret ediyordu.
Meraklandı. Fark ettirmemeye çalışarak heyete yanaştı. Yaklaştığını gören bir polis, dikkatle süzdü kendisini. Sonra bakışlarını başka tarafa çevirdi umarsızca. Bu onay verildiği anlamına geliyor herhalde diye düşündü Memmet. Ürkekçe sokuldu heyete. Konuşmaları artık rahatlıkla duyabiliyordu. Sarışın kadının yan tarafında durdu. Kadının parfüm kokusu geldi burnuna. Keyifle içine çekti kokuyu. Kadın göz ucuyla baktı yanı başına sokulan ürkek adama. Dudaklarını büzerek hemen önüne döndü yine. Memmet üzüldü buna...
“Efendim tam buradan geçecek yol. Şu tepeyi yarıp, bulunduğumuz yerden ilçe merkezine ulaşacak. Dört istasyondan birisi ilçede kurulacak.” diye anlatıyordu, fötr şapkalı adam. “Yılda yüz bin turist geliyor buraya. Tren yolu ve istasyonla bu rakamı üçe dörde katlamayı planlıyoruz”.
Adamın “Yarıp geçilecek” diye gösterdiği yerin biraz önce oturduğu kavak ağacının bulunduğu tepe olduğunu anladı Kuru Memmet. Ne kavak kalacaktı yani ne tepe! Gözünün önüne yılan gibi kıvrıla kıvrıla giden trenler geldi. Sevinsin mi üzülsün mü bilemedi! Yalnız içinde giderek büyüyen bir duygu bu işin hiç de iyi olmayacağını söylüyordu.
Vadideki kayaların ucuna iğne ile tutturulmuş gibi duran peri bacaları için de bu trenlerin iyi olmayacağını düşündü. İçi sıkıldı, bunaldı. “Elveda peri bacası” dedi içinden, kederle…
Daha fazla durmadı heyetin yanında. Fötr şapkalı adam karşısında jöleli saçları ortadan ayrılmış çalımlı çalımlı duran tıknaz birine “Başkanım” diye hâlâ bir şeyler anlatırken o geldiği tepeye, bir süre sonra yok olup gidecek olan kavak ağacına doğru yürüdü. Ağzına Maraş otunun acı tadı geldi. Hırsla yere tükürdü. Sarışın kadın gördü bunu, iğrenerek baktı Memmet’in ardından...
Bozkırda güz yelleri sert esmeye başlamıştı. Belki de son günlerini yaşayan kavak ağacındaki son yapraklar da düşüyordu artık!


Çanakkale'de panel | Gazetecilerin dilinden Ekoloji mücadelesi



17 Kasım 2019 11:48
Son Güncelleme: 17 Kasım 2019 13:14
 Resim
Çanakkale’de “Ekoloji Mücadeleleri ve Medya” panelinde konuşan gazeteciler ekoloji mücadelesini anlattı.
Baykal SAĞLAM
Çanakkale
Çanakkale’de İda Dayanışma Derneği ve Yurttaşlık Derneği tarafından, Belediye Çalışanları Sosyal Tesisleri’nde “Ekoloji Mücadeleleri ve Medya” konulu panel yapıldı. Panele Evrensel Gazetesi Yazarı Özer Akdemir, Artı Gerçek Yazarı ve Artı TV Programcısı Gazeteci Pelin Cengiz ve Çanakkale Olay Muhabiri Gazeteci Eren Aşnaz konuşmacı olarak yer aldı. Panelin moderatörlüğünü ise Gazeteci Filiz Yavuz yaptı. 
Gazeteci Özer Akdemir, açılış konuşmasında 10 Ekim katliamında yaşamını yitiren EMEP Çanakkale Eski İl Başkanı Ercan Adsız’ı anarak; “Sunuma geçmeden önce bu salona ismi verilen Ercan Adsız yoldaşımızı anmak istiyorum. Ankara’da 10 Ekim’deki katliamda yitirdiğimiz tüm canları buradan saygıyla anıyoruz” dedi. Artı Gerçek Yazarı Pelin Cengiz, “Ekoloji meselesi ile ilgili duyarlılık oluşturma, algı ve farkındalık yaratmak konusunda medya, nasıl bir etki yaratıyor?” konusunu anlatırken, Muhabir Aşnaz ise yerel muhabirlerin ekoloji mücadelesine neden katkı sağlaması gerektiğini anlattı. Yerel muhabirlerin ulusal muhabirlerden farklı olarak aynı zamanda yaşadıkları alanları bir vatandaş olarak korumak gibi görev ve sorumlulukları olduğunu belirten Aşnaz; “Bu sorunlar bizlerinde yaşamımızda olan sorunlar. Bunları kamuoyuna duyurmak, farkındalık yaratmak, bunlara çözüm bulacak mecralarla iletişime geçebilmek ve bunları çözüme kavuşturabilmek aynı zamanda bizim yaşamımızı da kolaylaştırıyor. Çünkü biz, bu memleketin vatandaşlarıyız” dedi.
Resim

“‘DIŞ GÜÇLER VE ALMAN VAKIFLARI’ İFTİRASI, HER EKOLOJİ MÜCADELESİNDE KARŞIMIZA ÇIKTI”
Gazeteci Özer Akdemir; “Nerede bir ekoloji mücadelesi var, ne zaman bu mücadele gelişti, dış güçler meselesi bizim başımızda bir kılıç gibi sallanıyor. ‘Bunların arkasında dış güçler var, bunların arkasında Alman vakıfları var’ diyorlar. Geçtiğimiz haftalarda Kazdağı’ndaki Kirazlı’da verilen mücadele sürecinde, yerel gazetede ‘Çanakkale’yi bekleyen tehlike!’ diye bir haber çıktı. Bu tamamen yalan, tamamen iftira ama bunu yeniymiş gibi her seferinde önümüze getirdiler Bu dış güçler meselesi, yeni bir şey değil. HES ve nükleer karşıtı mücadeleye de aynı iftira atıldı. ‘Kuyudaki taşı çıkarıp atabiliriz artık’ demiştik ama çıkaramadık. O taş hala tepemizde duruyor, o taş hala Kazdağları’nda, Artvin’de ve başka yerlerde karşımıza çıkıyorsa, o taş hala orada duruyordur. O taşı oraya atanların gün yüzüne çıkıp, insan yüzüne bakamaması gerekiyordu” dedi.
Resim

Altı Gerçek Yazarı ve Artı TV Programcısı Pelin Cengiz de, “Ekoloji meselesi ile ilgili duyarlılık oluşturma, algı ve farkındalık yaratmak konusunda medya, nasıl bir etki yaratıyor? Medyada çıkan bir haber, sizin mücadelenize çok büyük olumlu katkı da yapabilir, mücadelenizi bulunduğu yerden alıp çok daha kötü, olumsuz bir noktaya da taşıyabilir. Haberin nerede çıktığı, nasıl verildiği ve dilinin nasıl kurgulandığı çok önemli” dedi.
Resim
Çanakkale Olay Gazetesi Muhabiri Eren Aşnaz; “Ekoloji yaşamın kendisidir bu yüzden gazeteciler yaşamı savunmalı. Yani biz yerel gazeteciler, bir yandan yaşadığımız memleketin sorunlarını çözerek yaşamın kolaylaşmasını, hatta yaşamı savunmalıyız. Medya ve medya mensupları yalnızca yaşam hakkı ihlallerini haberleştirmekle değil, yaşam hakkını savunmakla da sorumlu aslında. Burada yaşam hakkını savunmak isteyen gazeteciye ise tek bir habercilik anlayışı ile haberlere yaklaşmak düşüyor. Bu da ‘hak haberciliği’. Özellikle Kirazlı’da siyanürlü altın madeni işletmesi yapılmak isteniyor.  Bu projede hemen yanımızda yüz binlerce ağaç kesiliyor, koca bir dağın yok edileceği biliniyor, kullanılacak siyanürün toprağa ve suya karışacağı biliniyor. Bununla birlikte kendimizin de yaşam alanı olan bu şehirde içme suyunun artık kullanılamayacağını görüyorsunuz ve ‘bu iddialar istese de istemese de muhabirim ya da gazeteciyim diyen insan için haber niteliği taşıyan iddialar’.  Yani ekolojik bir yıkımın, kendimizin de içinde bulunduğu yaşamın (ki ekoloji demek yaşamın kendisi demektir) yok edildiğini görüyoruz. Bu yüzden de yerel gazetecilerin yaşamı savunması gerektiği bir mecburiyet” dedi.

13 Kasım 2019 Çarşamba

İzmir'in köy ve ilçelerinden yüzlerce kişi JES ihalelerinin iptalini istedi



İzmir'de yarın yapılması planlanan jeotermal sahası ihaleleri, İzmir'in köylerinden ve ilçelerinden gelen yüzlerce kişi tarafından protesto edildi.

EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Alime Mitap kitle önünde basın açıklamasını okuyor.
İzmir'de yarın yapılması planlanan 16 ilçeye dağılmış 33 jeotermal sahası ihalesi yüzlerce kişi tarafından protesto edildi. İhalenin yapılacağı Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı önünde biraraya gelen yurttaşlar jeotermal ihalelerinin iptal edilmesini istedi.
İZMİR'İN KÖY VE İLÇELERİNDEN YÜZLERCE KİŞİ GELDİ
İzmir Valiliği tarafından 14 Kasım tarihinde açıklanan İzmir’in 16 ilçesindeki 33 saha için yapılacak olan “Jeotermal kaynak sahası arama ve işletme haklarının açık teklif usulü ile kiraya verilmesine ilişkin” ilan, kentin ilçe ve köylerinde endişeye yol açtı. Geçtiğimiz günlerde EGEÇEP'in çağrısı ile toplanan birçok kurum ihalelere karşı mücadele kararı aldı. İzmir'in birçok köyünden ve ilçesinden otobüslerle gelen yurttaşlar yarın yapılacak ihale öncesi ihalenin yapılacağı Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığına (YİKB) yürüdü.

 
Fotoğraf. Evrensel
İHALALERLE İLGİLİ BİRÇOK BELİRSİZLİK VAR
Jeotermal enerji ile elde edilebilecek sondaj yatırım planı ve ısı derecesinin belirsiz ve bilimsel dayanaktan uzak olduğunu aktaran Mitap, sondaj derinliğinin belirsiz ve maliyet hesabının da rasyonel olmadığını ayrıca arama-sondaj çalışmaları esnasında sıyrılacak bitkisel toprak miktarının belirsizliği gibi pek çok konuda tarıma ve çevreye etkileri yönünden sorunların olduğunu söyledi. Mitap, "Başta Aydın, Denizli, Alaşehir, Salihli olmak üzere, pek çok yörede jeotermal işletmeler nedeniyle yaşanan çevre sorunları ortadayken, İzmir Valiliğinin bu ihaleleri açmasını hayretle karşılıyoruz. Kendilerini duyarlı olmaya, ihaleleri iptale çağırıyoruz" dedi.
Mitap, jeotermal enerji santralleri için mahkemelerce verilmiş iptal kararlarının dikkate alınmaksızın bu bölgelerde Jeotermal kaynak sahası arama ve işletme amaçlı yatırım planlanmasının yaşam hakkı, mülkiyet hakkı, çevre haklarının ihlali anlamına geldiğini kamu yararına aykırı olduğuna dikkat çekti.
Eyleme katılanlar,
YARIN SABAH DA TOPLANILACAK
Basın açıklaması sırasında "JES yapma boşuna yıkacağız başına", "Havama suyuma toprağıma dokunma", "Jeotermal santrali istemiyoruz", "Iscak su istemiyoruz" gibi sloganlar atıldı. Basın açıklamasında yarın sabah ihale saatinde YİKB önünde toplanma çağrısı da yapıldı.
EGEÇEP, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Ziraat Müh. Odası, Kimya Müh. Odası, Makine Müh. Odası, Jeofizik Müh. Odası İzmir Şb, İDT (İzmir Düşünce Topluluğu), Çeşme Kent Konseyi Ekoloji Platformu, Eğlen Hoca Mahallesi Muhtarı, İZÇEP, ÜZÜM-SEN, İzmir Yaşam Alanları, Karaburun Kent Konseyi, Ödemiş Kent Konseyi, Konak Kent Konseyi, AYÇEP, Tire Çiftçileri, Tüm Köy Sen, CHP İl Tarım Komisyonu, Ege 78’liler Derneği, Foça Forum. Köy-Koop. gibi kurumlar tarafından ortak yapılan basın açıklamasına HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Eroğlu'da katıldı, DİSK'E üyesi işçiler ve Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, EMEP İl Başkanı Emine Uyar'da katıldı.


JES'e karşı aylardır direnen kadınlar: Eskiden buralar çiğ kokardı şimdi asit

JES'lerle ilgili halk toplantısına dair başlatılan soruşturmaya takipsizlik

Aydın'da JES çukuru can aldı

Aydın'da izinsiz JES çalışması başlatan firmaya halk tepki gösterdi



Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...