16 Şubat 2020 04:37
13 Şubat Perşembe günü Bergama Kozak yolunda meydana gelen
kazada dört kişi yaşamını yitirdi. Bunlardan üçü Çukuralan Altın Madeninin
işçileriydi. Sabahın erken saatlerinde buz tutmuş yolda kayarak işçi servisine
çarpan komyonun şoförü de ölenler arasındaydı. Yaralanan 8 işçi Bergama’daki
hastanelere kaldırıldı. Bunlardan dördünün durumu ağır.
Kaza haberini duyduğumda geçtiğimiz yıl Çukuralan Altın
Madeninde yapılan bilirkişi keşfi geldi gözümün önüne. Tamamı ormanlarla kaplı
bir tepenin yamacındaydı altın madeni. Daha önce iki kez kapasite arttıran
maden üçüncüsüne niyetlenmiş, her kapasite artışı yargıya taşınmış, ÇED izni
iptal edilmiş ama ne hikmetse maden bir gün bile üretimini aksatmamıştı!
En son gittiğimiz üçüncü kapasite artışı ile ilgili açılan
davanın bilirkişi keşfinde de davayı açan çevre örgüt temsilcileri ve onların
avukatları aslında beyhude bir çabanın içinde olunduğunu biliyorlardı. Altın
madenlerine hukuk işlemiyordu ne zamandır!..
GELECEĞE DÜŞÜLEN NOTLAR
Yine de kimi zaman “Geleceğe not düşelim” diyerek ama daha
çok bu mücadelenin her ne olursa olsun hukuk ayağının da terk edilmemesi
gerektiği düşüncesinin ağır basmasıyla davalar devam ettiriliyordu. Yargıdan
aslında fena kararlar da çıkmıyordu. ÇED izni iptal edilebiliyordu mesela altın
madeninin izinleri defalarca iptal edildi. Kapasite artışına ‘olmaz’
diyebiliyordu mahkeme ya da Ovacık Altın Madeninin üçüncü atık havuzunun
yapımını durdurabiliyordu. Sorun bu mahkeme kararlarının uygulanmasında
yaşanıyordu. Daha doğrusu mahkeme kararları uygulanmadan AKP’nin bu türden
sorunları çözmek için bulduğu ‘dahice’ (Şeytanca da denebilir!) 2009/7 adlı bir
genelgeye dayanılarak yeni bir hukuksal süreç başlatılıyordu. Bu arada maden
çalışmalarına devam ediyordu. Uzun yıllar süren davaların sonunda bir kez daha
maden karşıtlarının kazanması da hiçbir işe yaramıyor, yine 2009/7 Genelgesi yürürlüğe
sokularak aynı yollar yeniden başa sarıyordu...
AĞAÇLAR, KADINLAR, SULAR...
Yıllar önce Bergama köylüleri topraklarında altın işletmesi
kurulmasın diye sokaklara dökülürken, madenin hem doğa hem de emek cehennemi
olacağını söylüyorlardı. Doğanın nasıl katledildiğini görmek için o bölgeyi
gezip görmeye gerek yok bugün. Bergama Ovacık Altın Madeninin etrafında
yarattığı tahribatın fotoğrafları ile dolu internet. “İnsan dikseniz biter”
denilebilecek Bakırçay Ovası’na kondurulan altın madeni üç tane atık barajı ve
bir o kadar da pasa tepesi yarattı ovanın ortasında. Bir dönem uzun lifli
pamuk, tütün, zeytin, bamya, domates yetiştirilen topraklarda artık zehirli
atık barajları, siyanür bulaşıklı pasa tepeleri var! Derelerin suları zehir
taşıyor artık tarlalara!..
Narlıca köyü kadınları yıllardır meme kanserinin artmasından
yakınırlar. Kadınlar kanserlerin maden geldikten sonra çoğaldığını anlatırlar
hep. Anlatırlar anlatmasına da ne işe yarar ki? Bir sağlık kuruluşu, bir meslek
odası, bir devlet kurumu “Nedir bu şikayetler, bir araştıralım” demez, aklından
dahi geçirmez!..
ÖRDEK SUYA DAL DA GEL!..
Madene adının yanı sıra köyün yarısını da veren,
topraklarının büyük kısmı maden arazisi içinde kalan, sırtını yasladığı çamlık
tepedeki bütün ağaçlar kesilerek maden tesisleri yapılan Ovacık köyünün Muhtarı
Mehmet Uslu da yıllarca didindi durdu sağlığının bu maden tarafından
bozulduğunu kanıtlayabilmek için. Kamuoyunda madenin çokça tartışıldığı ilk
dönemlerde “Atık havuzundaki su tertemiz. Yüzülür, hatta içilir bile!”
denilerek suda yüzdürülen, bardak bardak içirilen işçiler arasındaydı Mehmet
Uslu. Güvenlik görevlisi olarak girdiği madende atık havuzunun zararsız
olduğunu kanıtlamak için ördek gibi yüzdürülmüştü! Mehmet Uslu bir süre sonra
sağlığının bozulmasının, doktorların “Kimyasal kullanan işyerlerinde olan bir
meslek hastalığı” tanısı ile dalağının yarısını almasının sorumlusu olarak
madeni gördü, gösterdi hep. Tabii ki bir şey kanıtlayamadı...
ÇUKUR
Çukuralan’daki altın madeni ise Bergama’daki madenin
kapanmaması için bir sigorta görevi görüyordu yıllardır. Ovacık’taki cevher
bitmişti ve şirket hazır Ovacık’ta siyanür üssü kurmuşken bölgenin etini,
kemiğini, iliğine kadar sömürmekte, gram altın bile bırakmadan almakta
kararlıydı. Bunun için Ovacık tesisleri bölgenin siyanürle altın ayrıştırma
merkezi haline getirildi.
Bugünden baktığımızda eğer Bergama köylülerinin direnişi
devletin kendi köylüsünü “Alman ajanı” diye yaftaladığı kuru iftiraların
etkisiyle sönümlendirilip maden “FETÖ’nün kasası” denilen Koza Altın Şirketine
teslim edilmeseydi ne Bakırçay Ovası kirlenir, ne Narlıcalı kadınlar
kanserlerle boğuşur ne Mehmet Uslu dalağından olur, ne de perşembe günü Kozak
yolunda dört işçi can verirdi!..
Çukuralan’daki bilirkişi keşfi ile ilgili yazdığım yazı “(Doğaya
karşı) kazanırsak kaybedeceğimiz bir savaşın içindeydik. Ve aslında Çukuralan’a
kendi mezar çukurumuzu kazıyorduk!..” diye bitiyordu. Gerçekten ve maalesef o
gün ormandaki binlerce ağacın, karıncanın, böceğin mezarını kazan işçiler için
de mezar oldu o çukur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder