10 Temmuz 2022 Pazar

Elveda kollege!.. (Pazar yazısı)

 

10 Temmuz 2022 02:51


 


Fotoğraflar: Özer Akdemir/Evrensel

PAZAR

 

Adını çok duymuştum Abbas Hoca’nın ama tanışmak kasvetli bir Dortmund gününe denk geldi. Birkaç yıl önce, daha pandemi belası dünyanın başına musallat olmamışken Almanya’ya gittiğimizin ilk günü tanıştık hocayla. Kırk yıllık dost gibi öylesine sıcacık bir sarılması vardı ki! Bugün, şu an bile hissediyorum o huzuru. Huzur evet, dost dostun, yoldaş yoldaşın göğsünde böyle huzur bulur. Dost dostuna, yoldaş yoldaşına böyle sarılır...

Hemen o gün koluma girip bir kafeye götürdü beni. Kendine ve bana bira söyledi. Bir saat kadar oturduk, ikişer Bremen bira içtik. O bir saatte yaşamının en civcivli yıllarını anlattı.

Diyarbakır zindanlarını anlatırken “Hâlâ düşündükçe içim bir tuhaf oluyor. Nasıl ölmedik, nasıl delirmedik bilemiyorum” diyordu. O dayanılmaz acıları anlatırken kuruyan dudaklarını kocaman bir yudum bira ile ıslatıp hâlâ bir yerleri acıyormuş gibi (Ki gerçekten acıyordu gördüğüm kadarıyla) yüzünü gererek, öfkeden titreyerek, ağlamamak için kendini sıkarak anlattı.

Esat Oktay Yıldıran isimli işkenceci cezaevi sorumlusu subayın adını ondan da duydum. Her seferinde bir insan nasıl bu kadar canavarlaşır, nasıl böylesine sadistleşir diye düşündüğüm bu hasta ruhlu faşistin insanı dinlerken bile allak bullak eden işkencelerini bir kez de Abbas Hoca’dan dinledim.

Cezaevinde bunca işkence, zulüm ve baskı altında gülebilir mi insan? Gülüyormuş! Abbas Hoca, kocaman kahkahası eşliğinde, gözünden yaşlar gelerek anlattı o birbirinden komik, acıyla harmanlanmış yaşanmışlıkları. İnsan bu anlarda gülmezse çıldırırmış, gülmeden o zulüm çekilmezmiş, yaşamak düşmana inat gülebilmekmiş, ondan dinledim.

Cezaevinden çıktıktan sonra, onca işkenceye, ölümün kıyısında gidip gelmelere inat, mücadeleden kopmayanlardan birisiydi Hoca. Bu süreçte yeniden aranır duruma düşüp yurt dışına çıkmaktan başka bir yol da kalmayınca kendini Yunanistan sınırında bulmuştu.

Kelle koltukta, geleceği belirsiz bir yolculuktu Meriç Nehri boyunca yaptığı. Sonrası ölümden kıl payı kurtularak Yunan jandarması tarafından tutuklanması ve oradan bir zaman sonra Almanya’ya geçiş...

Bir saatlik sohbetimize neredeyse bir ömür sığdırdı Abbas Hoca. Bugün düşünüyorum da, neden ilk defa gördüğü, adı ve yazıları dışında çok da iyi tanımadığı bir yoldaşına içini bu denli açabilmişti. Ben mi iyi bir dinleyici idim, o mu içinde yıllardır biriktirdiklerini birisiyle paylaşmak ihtiyacı hissetmişti? Belki de her ikisiydi ama Abbas Hoca o gün bana yüreğini açmış, yaralarını göstermişti.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

*

Bundan bir, bir buçuk ay önce bir kez daha Dortmund’a gittiğimde yine aynı sıcak sarılmayla karşıladı hoca beni. Hemen aldı Almanya Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonuna (DİDF) götürdü. Derneğin bir büyük salon, iki küçük odası ve bir mutfaktan oluşan dairesinde uzun uzun sohbet ettik yine. Derneğe son kitabım “Yılanın Ağzındaki Kuş Gibi”yi imzalayıp bıraktım. O da bana cep telefonu çekimlerinde çok işime yarayan bir cihaz armağan etti.

DİDF, Abbas Hoca’nın evinden daha çok zaman geçirdiği bir yerdi. Yaşamı, neredeyse 40 yıldır buradaki faaliyetler üzerine kuruluydu. Dernekte çocuklar için bağlama kursu verilecek, Abbas Hoca her işiyle ilgilenirdi. Dergi basılacak, Almanya’da göçmen olmak içerikli belgesel çekilecek, ırkçı saldırılara, savaşa ayrılan bütçeye karşı bildiri dağıtımı yapılacak Abbas Hoca en önde girişirdi tüm işlere.

Bütün bunları 40 yıldır elinden düşürmediği bir pazar çantasına sığdırır, Dortmund’u karış karış gezerdi. Onu çok iyi tanıyan yoldaşlarının dediğine göre o pazar çantasında Abbas Hoca’nın umutları vardı aslında, geleceğe dair düşleri. Memleket hasretini koymuştu o pazar çantasına, sosyalizm özlemini bir de...

Bu yılki Almanya seyahatim tam da şenlik öncesine denk gelmişti. DİDF’in iki yıldır pandemi nedeniyle iptal edilen şenliği bu yıl yapılacaktı ve Hoca başta olmak üzere herkesin işi gücü bu şenliğin hazırlıklarıydı. Şu kadar bilet dağıtıldı, yemek meselesi şöyle hallediliyor, kitap standında Dortmund’dan kim duracak gibi onlarca iş için hummalı bir çalışma yürütüldü şenliğe kadar. Köln’deki şenlik tüm emeklere değecek kadar güzel geçti neyse ki, herkes rahat bir nefes aldı.

Biz o rahat nefesi Abbas Hoca’nın bahçesinde aldık, ertesi gün. Hobi bahçelerinin olduğu bir bölgede küçük bir alanı kiralamıştı Hoca’nın çocukları, o da orasını cennete çevirmişti. Yemyeşil bakımlı çimenler, meyveye durmuş ağaçlar, birbirinden güzel kokan çiçekler...

Bahçenin köşesine kondurulmuş barbeküde balık yaptı bize. Çoban salatası için bol limon, rakının yanına buz çıkardı. Masamızı çimenlerin ortasına serdik. Hemen her gün yağan yağmur o günlüğüne izin verdi bize sanki. Gökyüzü kapkara bulutlarla kapandığında bile hiç endişe etmedi Abbas Hoca, “Rahat olun, bu hava yağmaz” dedi. Yağmadı da.


Yemeğin ardından torunları için yaptığı salıncağa oturdu Hoca. Koca cüssesiyle zor sığdığı salıncakta neşe içinde sallandı, sallandı. Cep telefonu ile bu anı kaydedip “Yahu Hoca’m bu ne hal?” diye soran Şemo’ya “Bu hal iyi hal. Bundan iyi hal mi olur?” diye yanıt verdi kahkahalarla gülerek.

Yakınlardaki bir bahçede bulunan “arı otellerini” bana “Sen seversin böyle şeyleri” diye gösterdi. Dönüş yolunda, bahçeden çıkmadan daha, Şemo’ya sarıldı. Bahçe çıkışına kadar öyle yürüdüler. “Bizi böyle bir çek kollege. Ne olur ne olmaz” dedi sanki olacakları hissetmiş gibi. “Hocam söyleme öyle şeyler” desem de fotoğraflarını çektim birbirine sarılmış iki can yoldaşımın.

Hoca konuşurken çoğu zaman “kollege” diye hitap ederdi karşısındakine. Almanca ‘iş arkadaşı’ demekmiş. Bizler onun yoldaşları, devrim ve sosyalizm mücadelesinden iş arkadaşlarıydık.

Abbas Hoca o gün Şemo’ya “Kollege ben derneğe geçiyorum. Akşam sana uğrarım” demiş ve gitmiş. Ertesi gün cenazesi çıkarıldı dernekten. Ömrünün kırk yılını verdiği dernek onun son nefesini verdiği yer oldu. Eşi hâlâ ölümünü kabullenemedi; “Hoca bize küsmüş. Yarın gidip getireceğiz” diyor.

Pazar çantanı sürükleye sürükleye giderken akşama gelirim demiştin ya hani? Gelmedin!..

“Elveda kollege çok üzdün bizi”!..

Pazar çantanı sürükleye sürükleye giderken akşama gelirim demişsin ya hani? Gelmedin!..

 

https://www.evrensel.net/yazi/91243/elveda-kollege

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...