19 Temmuz 2022 Salı

İnsan türü, çevre katliamı ve arılar

 19 Temmuz 2022 04:09

Babelfis, yeni teklisi “Altı”yı geçtiğimiz günlerde yayımladı. Şarkının adı “Altıncı kitlesel yok oluş” kavramına atıfta bulunuyor.



Fotoğraf: Murat Kara


Özer AKDEMİR
İzmir

Berlin’de yaşayan indie-pop ikilisi Babelfis, yeni teklisi “Altı”yı geçtiğimiz günlerde yayımladı. Sözü ve müziği Sevda Hamzaçebi’ye ait şarkının adı “Altıncı kitlesel yok oluş” kavramına atıfta bulunuyor. Şarkı ekolojik yıkıma ve gezegendeki biyoçeşitliliğin hızla ortadan kalkmasına neden olan insan faaliyetine dikkat çekerken, mevcut krizi tersine çevirebilmenin olanaklarını da sorguluyor. Babelfis grubundan Sevda Hamzaçebi, Klip Yönetmeni Elif Miral-Oktay ve klibe katkı sunan Özyeğin Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ezgi Hamzaçebi “Altı” ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

EKOLOJİK YIKIMI DAHA GÖRÜNÜR KILABİLMEK

Şarkıya ve klibe ilham veren, sizi bu şarkıyı yapmaya yönelten etmenlere kısaca değinir misiniz?

Sevda Hamzaçebi: Altı’yı bundan beş yıl önce, halen İstanbul’da yaşarken yazmıştım, ancak dinlediğiniz hale gelmesi çeşitli nedenlerden ötürü bugünü buldu. 2008’de uluslararası bir çevre kuruluşunda çalışmaya başlamamla birlikte çevre ve iklim meselesi gündelik hayatımın bir parçası oldu, bu sayede yerelde ve küreselde verilen mücadeleleri daha yakından takip edebildim. Haberini okuduğum yahut tanık olduğum bunca ekolojik yıkımı daha da görünür kılabilmek için verilen çabaya bir müzisyen olarak da katkı sunmak istedim ve konuya değinen bir şarkı yazmaya koyuldum. O sıralar, iklim krizinin ve etkilerinin daha da görünür hale gelmesiyle, “Altıncı kitlesel yok oluş mu yaşanıyor?” şeklinde yazılar çıkmaya başladığını hatırlıyorum. Sanırım sözleri yazarken düşündüğüm şey, yok oluş temasının dünyamızın içinde bulunduğu trajik ahvali iyi özetleyen bir olgu olduğu idi.

Ezgi Hamzaçebi: Babelfis’in en inandığım şarkısı dert ettiği meseleden dolayı Altı oldu. Ben Türkçe edebiyat alanında doktora tezimi yazıyorum ve yüksek lisans çalışmalarımdan beri insan olmayanların edebiyattaki temsili ile ilgileniyorum. Klip çekim sürecinde, şarkının temel meselesi olan yokoluştan ne anladığımız, buna dair ne hissettiğimiz üzerine uzun sohbetlerimiz oldu. Klipte kullandığımız nesneleri seçmemizde, o konuşmalar sırasında beliren fikirler ve duygular belirleyici oldu.

Elif Miral-Oktay: Altı için çekeceğimiz klibi konuşmaya başladığımız andan itibaren aklımızda tek bir şey vardı: Konuyla ilgili mevcut görüntüleri kullanmak. Burada amacımız ses ve söz ile ifade etmeye çalıştığımız meseleyi ve de izleyicideki duygusunu videonun görselliğiyle de pekiştirmek idi. Sözler her ne kadar hikayeyi anlatıyor olsa da, çevre ve iklim konusu da bir o kadar kırılgan, o yüzden de derdimizi mümkün olduğunca açık anlatmaya çalıştık ve görsel olarak böyle bir dil tercih ettik.


DOĞAYI HALKLAR SAVUNUYOR

İklim krizi-küresel ısınma olgusu ve buna bağlı olarak gelişen “felaketler” silsilesine dair yeterli duyarlılık (karar vericilerde ve halklarda) olduğunu düşünüyor musunuz?

S.H: Küresel ısınma meselesinin geçmişi aslında çok eskiye dayanıyor. Bilim insanları ve çevre aktivistleri uzun yıllardır iklim krizine dikkat çekmek için mücadele veriyor. Fakat bu zamana kadar iklim konferanslarında da gördüğümüz üzere karar vericilerin takındığı tutum bu gerçeği sürekli olarak inkar etmek üzerineydi. Sadece son birkaç yıldır, krizin boyutlarının daha da büyümesiyle, yönetimler bunu artık göz ardı edemiyor. Ancak iklim krizini bir olgu olarak kabul etmek, yeteri derecede duyarlılık gösterilmesine ve acil önlemlerin alınmasına yetmiyor. Halklar içinse kriz çok gerçek, buna bağlı yaşanan felaketler hayatları mahvediyor. O yüzden de son yıllarda, dünyanın her yerinden yükselen yerel mücadelelere tanık oluyoruz, halklar yaşam alanlarını ve doğayı her ne pahasına olursa olsun savunuyor, çünkü aksi halde ödenecek bedel çok daha ağır.

E.H: Ekolojik kriz, son yıllarda edebiyat, sinema, güncel sanat alanında da en çok karşımıza çıkan meselelerden biri olmuş durumda. Bu durum hem umut verici hem de ürkütücü. Bu konu etrafında belli başlı kavramların gündelik dilimize yerleşmiş olması, meselenin ciddiyetinin gerçekten idrakinde olduğumuz anlamına geliyor mu, emin olamıyorum. Her geçen gün konu etrafında yeni bir terim sözlüğümüze ekleniyor. Bazen bu terimlerin büyüsüne kendimizi fazla kaptırdığımızı düşünüyorum. O yüzden, Sevda’nın dediği gibi kitlesel bir mücadele olmadan, bu alanlarda üretilen sözler maalesef yeterli değil.

DİSTOPYADAN KAÇIŞ MÜMKÜN MÜ?

Klibiniz distopik bir gelecekte geçiyor ve bu geleceği yaratan parça parça buluntular birbirine bağlanıyor. Bu distopyadan kaçış mümkün mü?

E.H: Klibin final duygusu üzerine bolca konuşmuştuk ve bu konuda her birimizin farklı yaklaşımları vardı. Bence, insanın yok oluşu insan için distopik evet ama başka varlıklar için insanın olmadığı yeni bir başlangıç ve yaşam anlamına da gelebilir. Ben, klibin vermek istediği hissin belirsizlik, bilinmezlik olması gerektiğini düşünüyordum. Distopik karanlık bir atmosferden, insanın olmadığı ama başka yaşam kırıntılarını gördüğümüz bir yere evrilmesini istiyordum, çünkü her şeyin insanla başlayıp insanla biteceği düşüncesi de yine insanın kibirli bir varsayımı bana göre. Yok olmalıyız diyen insan, belli bir tür insanın yok oluşunu kastediyor da olabilir. Hümanist değerleri benimseyen, insan merkezci ve türcü insanın yok oluşunu…Bence distopyadan kaçış ancak, bu yeni tür insanın eylemlerinin sorumluluğunu alması ve birlikte yaşadığı varlıklara hesap verebilir olması ile mümkün olabilir. Bu noktada da hafıza ve hatırlamak kilit noktada duruyor.

Klipte geçen doğa yıkımı görüntülerinin hepsi Türkiye’den mi? Dünya genelinde buna dair durum nedir?

E.M.O: Klipteki görüntülerin büyük bir kısmı Türkiye’den, bir kısmı da dünyanın başka noktalarından. Özellikle orman yangını görüntülerinde Türkiye’nin güneyine has, yok olan binlerce hektar ormanlık alana vurgu yapmak istedik. Bir de tabii müsilaj meselesi var ki sanıyorum bu ölçekte yaşanması daha önce başka yerde görülmemiş bir şeydi. Dolayısıyla, müsilajla kaplı deniz görüntüleri de Türkiye’den. Öte yandan, iş makinelerini gördüğünüz tıraşlanmış doğa kesitleri başka coğrafyalardan ancak bunları belirli bir bölgeye atfetmek zor, çünkü maden, santral yahut inşaat çalışmalarının neden olduğu ekolojik yıkımın tek bir sonucu var: Tanınmaz hale gelen ve ölümü gerçekleşen doğal hayat.

KORUYUCU KIYAFET VE ARILAR

Arıcıların kıyafetine benzeyen kıyafet ve başlık özel mi seçildi klipte? Bir nedeni var mı bunun?

S.H: Çok teşekkürler bu soru için. Çünkü klibimizde arılar yok belki ama bu kıyafetle, gezegenimizdeki canlılığın devamı için çok kritik bir rolü olan bu türe bir nevi saygı duruşunda bulunmak istedik. Bunu izleyici olarak fark etmiş olmanız bizim için çok kıymetli. Arıcıların kullandığı bu kostümün adı Koruyucu Kıyafet diye geçiyor. Çünkü insan arılar karşısında aslında çok savunmasız. Onları ehlileştirmeye çalışsa da, ne cüssesi, ne aklı ne de dili, onu bu minicik canlı karşısında üstün kılmaya yetiyor. İnsan aslında belki de doğadaki en kırılgan ve zayıf türlerden biri ancak dünyaya hükmediyor, adeta bir parazit gibi pek çok başka canlının soyunun tükenmesine neden oluyor.

Arılarsa gezegendeki en önemli canlı türü olarak kabul ediliyor kimi kaynaklarca. Dünyadaki tarımın yüzde 70’i sadece arılar sayesinde gerçekleşiyor, çünkü tozlaşma, bitki döllenmesi ve nihayetinde biyoçesitliliğin koşulu onların varlığı. Arılar ekosistemin adeta bel kemiği ve garantörü. Fakat ne yazık ki arı popülasyonu da insan-olmayan birçok canlı gibi, yok olmanın eşiğinde. Bunun en büyük sebeplerinden biri de insanın doğaya verdiği zarar, yanlış çevre ve tarım politikaları. Hal böyleyken, arıların tamamen yok olduğu bir senaryoda insan neslini hiç de iyi günler beklemiyor. Buna rağmen, gezegenini korumak icin hiçbir şey yapmayan türümüz, kendini diğer canlılardan ne kadar sakınırsa sakınsın, asıl tehlike bizzat insanın kendisi ve ihtiyacımız olan, bu Koruyucu Kıyafet’ten çok daha fazlası.

 https://www.evrensel.net/haber/466117/insan-turu-cevre-katliami-ve-arilar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...