30 Temmuz 2022
Türkiye, Necip Hablemitoğlu ismini, Alman Vakıfları kitabı ile duydu. Dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, hemen devreye girerek, Bergama’daki altın madenine karşı direnen köylülerin tamamını da zan altında bırakan iddianameyi hazırladı. Ve Hablemitoğlu, Alman vakıflarının temsilcilerinin yargılandığı bu davanın ilk duruşması görülmeden sadece sekiz gün önce, 18 Aralık 2002'de öldürüldü
Meksika'da, 2014'te otobüslerle eyleme giden 43 öğrenci bir gece aniden ortadan kayboldu.
Öğrencilerin önce otobüsleri taranmıştı, içlerinden biri hayatını kaybetmişti.
Otobüsten indirilen diğer öğrenciler ağır biçimde darp edilmiş, bir bölümü serbest bırakılmıştı.
43 öğrenciden ise haber alınamıyordu.
Polis merkezlerinde, hastanelerde yoktular. Gören, bilen yoktu.
Ülke bir süre sonra ayağa kalkınca, hükümet, sözüm ona duruma el koydu. “Uzun araştırmalardan” sonra, bir suç örgütünün 43 öğrenciyi dağlık alanda yakarak öldürdüğü açıklandı. Hükümetin açıklamasına göre, öğrencilerin bulunduğu eyaletteki belediye başkanının, başkan adayı olmak isteyen eşi talimat vermiş, bir bölüm polis ve suç örgütleri öğrencileri kaçırmıştı.
Ancak aileler, dünyanın dört bir tarafındaki kayıp ailelerinin hayallerinde bile göremeyecekleri kadar ciddi bu açıklamaya inanmadı. Serbest araştırmacıların soruşturmada görev yapmasını istedi. Gerçekten de serbest araştırmacıların incelemeleri sonunda o bölgede 43 kişinin yakılmış olamayacağı açığa çıkartıldı. Ancak ortada insan kemikleri de vardı.
Hükümet değiştikten sonra yürütülen soruşturmada, öğrencilerin eyleme gitmek için alıkoyduğu otobüslerde uyuşturucu taşıyan suç örgütlerinin devrede olduğu anlaşıldı. Suç örgütleri, işbirliği içinde oldukları ordu mensuplarına otobüsleri ve öğrencileri alıkoymaları için talimat vermiş, 43 öğrenci de muhtemelen hiç bilmedikleri uyuşturucu nedeniyle öldürülmüştü.
***
Ads by Kiosked
Türkiye'nin de aralarında olduğu, başını biraz olsun kaldırmak isteyen, bunun için halkları mücadele eden ülkelerde birbirine benzer hikâyeler yaşanıyor.
Ölenlerin yakınları farklı hikâyelerle bir kez daha mağdur ediliyor, duyguları zerre önemsenmeden büyük hesapların küçük detayı haline getiriliyor.
***
Türkiye, Necip Hablemitoğlu ismini, Alman Vakıfları kitabı ile duydu.
Dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, hemen devreye girerek, Bergama'daki altın madenine karşı direnen köylülerin tamamını da zan altında bırakan iddianameyi hazırladı.
Ve Hablemitoğlu, Alman vakıflarının temsilcilerinin yargılandığı bu davanın ilk duruşması görülmeden sadece sekiz gün önce, 18 Aralık 2002'de öldürüldü.
Devam eden yargılamalar sonunda somut temellere dayanmayan
dava beraatle sonuçlandı ancak Bergama direnişi de o bakış açısından bir türlü
kurtulamadı.
***
Bergama direnişinin kamuoyu desteğini kaybetmesine neden olan Alman vakıfları iddiası, altın pazarına hâkim olan Almanya'nın, Türkiye'nin kaderini değiştirebilecek büyüklükteki altının çıkartılmasını engellemek için Alman vakıflarını devreye soktuğu, köylüleri kışkırttığı tezine dayanıyordu.
Öyle bir ortam vardı ki dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e Türkiye'yi krizden çıkartacak bir altın rezervinin bulunduğuna yönelik raporlar bile veriliyordu.
Danıştay'ın yabancı firmaların oluşturduğu konsorsiyum tarafından işletilen altın madeni ile ilgili yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarını geçersiz kılmak için Bakanlar Kurulu prensip kararı bile aldı.
Almanya'ya karşı ulusal kurtuluş mücadelesi veriliyormuş gibi bir atmosfer oluşturulmuştu. Kimsenin gözü ne beraat kararını ne de Bergamalıların direnişini görüyordu.
***
Derken askerler de konuşmaya başladı.
Dönemin Ege Ordu Komutanı'ndan kuvvet komutanlarına kadar üst düzey komutanlar, açık açık altın madenini işleten firmayı savunuyor, madenin çalışması gerektiğini söylüyordu.
Ancak yargı, nispeten farklı bakıyordu.
Siyanürle altın madeni aranması bir sorundu. Bu konudaki yargı kararları Bakanlar Kurulu kararıyla aşıldı.
***
Bir başka sorun imarla ilgiliydi.
Danıştay'ın 2004'te verdiği iptal kararıyla Çevre Bakanlığı izni iptal edilince maden mühürlendi.
Madeni işleten konsorsiyum yine faaliyetteydi. Durmaksızın önlerine çıkartılan engellerden şikâyet ediyordu.
Ve derken apar topar imar planı hazırlandı, hızla gerekli izinler verildi.
Şaşırtıcı bu hızın nedenini Evrensel Gazetesi'nden Özer Akdemir açığa çıkarttı.
Halen hak ettiği kadar konuşulmayan değerdeki habere göre, ulusal bağımsızlık mücadelesi gibi gösterilen sürece ABD de dahil olmuştu.
Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman, imar planlarının bir an önce hazırlanmasını istemiş, bu konuda bir mektup yazmış, hükümete ve İzmir Valiliği'ne gönderilen mektuptan sonra gerekli tüm işlemler yapılmıştı.
Maden yeniden çalışmaya başladı.
Hablemitoğlu cinayeti ise bir türlü çözülemiyordu!
***
Hablemitoğlu'nun öldürüldüğü sırada üzerinde çalıştığı kitap, Gülen Cemaati yapılanması ve devleti nasıl işgal etmeye hazırlandıkları ile ilgiliydi.
Kitap, öldürülmesinden bir yıl sonra 2003'te yayımlandı: Köstebek.
Aynı sırada başka gelişmeler de yaşandı.
Edelman'ın mektubunda, Eurogold, Normandy ve Nevmont'un işlettiği altın madeninde kaç Türk işçinin çalıştığı bile yazıyordu.
Derken, madenin kontrolü Normandy'ye geçti. Bu şirket adını Koza Madencilik olarak değiştirdi.
Koza Madencilik'in sahibi de tanıdıktı. Halen Gülen Cemaati ile ilgili davalar kapsamında aranan ve firari durumda olan, altın madeni ve diğer şirketlerine el konulan Akın İpek.
***
Koza Madencilik madeni işletmeye başladıktan sonra davalar yavaş yavaş Bergamalıların aleyhine sonuçlanmaya başlandı.
Dosyayı bugünlere kadar getiren avukatlar tehdit edildi. Çevreciler dövüldü, cezalarla karşılaştı.
Cemaate ait gazetelerde avukatların ajanlığından, Alman vakıflarına kadar uzanan türlü haberler çıktı.
***
Bergama'daki madenden Türkiye'yi farklı bir aşamaya taşıyacak, krizden çıkartacak kadar altın çıkmadı.
Ama çıkan altın birilerini zengin etmeye yetiyordu.
Artık aynı bölgede çıkartılacak yeni rezerv yok. Hedef yeni bölgelerdeki maden ocakları.
Bütün bu süreci Hafıza Merkezi'nin hazırladığı, “Çünkü Umurumuzda” adlı kitapta, Avukat Arif Ali Cangı'nın anlatımlarında görmek mümkün.
Bir başka önemli kaynak, Özer Akdemir'in, “Kuyudaki Taş-Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabı.
***
Sene 2022 ve Hablemitoğlu cinayeti hâlâ çözülmedi.
Firari durumdaki Levent Göktaş'ın, Ergenekon operasyonlarında tutuklanıp, cezaevinden çıktıktan sonra iktidara nasıl ve neden yakınlaştığı, Göktaş'a nasıl kucak açıldığı belirsiz.
Cinayetle ilgili olarak Göktaş'ın ismini verdiği iddia edilen eski Özel Kuvvetler mensubu Gökhan Nuri Bozkır'ın defalarca yakalanıp nasıl serbest bırakıldığı, sonra neden yakalanıp, neden konuştuğunun belirsiz olması gibi.
Bozkır'ın yakalandığının, “Hablemitoğlu cinayeti çözüldü” denilerek duyurulmasından sonra Göktaş'ın kaçmasına nasıl göz yumulduğunun, kimin bunu sağladığının anlaşılamaması gibi.
Bütün bu soruların yanıtlarını tam anlamıyla bulabilmek ancak bir Susurluk'la mümkün.
Ancak Susurluk öncesinde olduğu gibi, kimin kiminle nasıl iş tuttuğunu, düşman görünenlerin nasıl ortak hareket ettiklerini, insanların nasıl öldürüldüğünü, tehdit edildiğini anlamak olanaksız değil.
Tabloya doğru açıdan bakıldığında, resmin ne kadar kötü olduğu da anlaşılabiliyor.
Geriye aileyi daha fazla mağdur etmeden, bu pisliği ortadan kaldırmak kalıyor.
Ve bu da ancak cesaretli bir yargı, dürüst kolluk kuvvetlerinin varlığına ve onlara engel olunmamasına bağlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder