26 Mart 2023 Pazar

Kuraklık ve gıda krizi bağıra bağıra geliyor! (Pazar yazısı)

 

26 Mart 2023 04:30


 


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

PAZAR

    

Birkaç gün önce Çepeçevre Yaşam programı çekimi için Aydın Çine’ye gittim. Eski Aydın Muğla karayolunun tam üstüne kondurulan Gökbel Barajı’nın gövde duvarından sola dönerek tırmandığımız dik yokuşlu toprak yol bizi Madran Dağı’nın eteklerindeki tepelere doğru götürdü. Eski Çine Köyü’nün üstündeki bu tepeler silme zeytin ve çam ağaçları ile doluydu. Hani zeytin okyanusu denilir ya, öylesine her yer göz alabildiğine zeytinlikti.

Gökbel Barajı yapıldıktan sonra köylülerin bu zeytinliklere ulaştığı yollar sular altında kalmış. DSİ, baraj yapılıp bittikten aylar, yıllar sonra bu zeytinliklere ulaşım için bir yol projesi yapmış. Bunu da her zamanki gibi bir taşeron şirkete ihale etmiş. Yeni yol projesinin güzergahında kalan yerler kamulaştırılarak istimlak edilmiş. Yörenin hemen her yanı asırlık zeytinlerle dolu olduğu için haliyle bu yeni yolun büyük bir bölümü de bu zeytinlik alanlara denk gelmiş. Köyde sadece bir kişi itiraz etmiş bu kamulaştırmaya. Onun avukatı da kamulaştırmanın kendisine değil biçilen bedele yapmış itirazı. Bu tek itiraz da mahkeme tarafından reddedilmiş.

Taşeron firma geçtiğimiz günlerde çalışmalara başlamış. Bir kırıcı iş makinesi ve bir kepçe ile önüne gelen tepeyi, kayayı un ufak ederken, her biri 150-200 yıllık zeytinleri de kırıp geçirmiş. Hem de üzerindeki zeytinlerle birlikte!

Kamulaştırmaya karşı dava açan tek köylü olan Fatih Sınar, zeytinlerini kurtarmak için çırpınmış durmuş ama kimse onu dinlememiş. Sınar’ın tam da verimli çağdaki 30-40 zeytin ağacı zeytinleri ile birlikte iş makineleri tarafından parçalanmış. İktidar partilerinden birisinin seçmeni olan Sınar’ın AKP İlçe Başkanını, jandarmayı, AKP milletvekilini araması da bir işe yaramamış. AKP İlçe başkanı, “Orası senin değil zaten” deyip Sınar’ı hırsızlıkla suçlarken, jandarma çalışmalara engel olursa gözaltına almakla tehdit etmiş.

 

Fatih Sınar|Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

‘HABERİMİZDEN SONRA ZEYTİNLERİNE BİR ŞEY OLMAYACAK SÖZÜ’

Neyse ki bu hukuksuzluğu ve zeytin kıyımını haber yapmamızdan hemen sonra Sınar’a ulaşmış yetkililer, “Aman gazetecilere konuşma yeter ki, senin diğer zeytinlerine bir şey olmayacak” sözü vermişler.

Biz bölgeye gittiğimizde Sınar’ın zeytinliğinin ilerisinde yol çalışmaları tüm hızıyla sürüyordu. Tepkilerden sonra kesilmek için işaretlenmiş zeytinlerine dokunulmamış ama çalışmalar daha ileriye, içinden incecik bir su akan dereye doğru ilerletilmişti. Çevredeki kayalar kırılmaya, ağaçlar köklenmeye devam ediyordu.

Fatih Sınar'ın zeytin ağacının yüksek dalları arasında gezdirdiği gürültücü zeytin çırpma makinesinin döktüğü zeytinleri bir karış olmuş otların arasından toplayan köylülerle konuştuk. Mart ayının sonlarına geldiğimiz bu günlerde zeytin hasadının neden bu zamana kaldığını sorduk. Yağmur yağmadığı için zeytinlerin geç olgunlaştığından ve toplayıcı işçi kıtlığından yakındılar.

İsim vermek istemeyen yevmiyeci köylü kadınlar hayat pahalılığından dert yanıyorlardı. 250 lira yevmiye ile zeytin toplayarak ekmek parası kazandıklarını, ancak akşam aldıkları ürünün sabaha pahalanması nedeniyle geçinemediklerini söylediler.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

KEDİRGEN

Köylü kadınlardan birisi baş örtüsü ile saçının arasına, serçe parmak kalınlığında, otuz santim uzunluğunda, ucu başağa benzeyen tomur tomur iki dal bitkiyi sokuşturmuştu. Sanki kulağının arkasına bir çiçek sıkıştırmış gibiydi. "Bu ne ki?" diye sorduğumuzda küçük bir kahkaha atıp, “Kedirgen” dedi. “Akşam yemek yapıp yiyeceğiz. Üstüne yumurta kırdınız mı nefis olur”. Bizim kuşkonmaz diye bildiğimiz bitkiye Aydınlıların kedirgen dediğini sonradan öğrendim.

Yazın, Muğla yolu kıyısında köftecilik yapan, diğer mevsimlerde ise zeytincilikle uğraşan Emrah Kıvrak, yolun yöreye etkisini “zeytin terörü” diye tarif etti. “3-4 metrelik bir yol yetecekken, 8-9 metre genişlikte açıyorlar. Niye? Müteahhit zengin olsun diye! Yoksa bu zeytinlerin arasına bir traktör yolu yapılsa yeterli. Bu kadar ağaca da kıyılmamış olur” dedi.

Her biri yüzlerce yıllık olan, verimli zeytinlerin yok edildiğini söyleyen Kıvrak, yakında zeytinyağının litresinin 200 liraya dayanacağını Ukrayna-Rus savaşında yaşananları örnek vererek anlattı, “Bir yağ gemisi bir hafta geç geldi diye ayçiçeği yağı krizi yaşamıştık. Bu asırlık zeytinleri yok ederek kendi kuyumuzu kazdığımızın farkında bile değiliz. Doğaya ne yapıyorsak karşılığını buluruz”.

Genç nesillerin zeytincilik yapmak istemedikleri, taşımalı eğitimle köylü gençlerin topraktan ve tarımdan koparıldığı sözleri de ilginç tespitlerdi.

BİN YAŞINDAKİ YAĞ FABRİKALARI

Bölgeye birlikte gittiğimiz Çine Yaşam Platformu Sözcüsü Ahmet Uslu da benzer şeyler anlattı; “Bu zeytin ağaçlarının her biri birer yağ fabrikasıdır ve ömürleri binlerce yıldır. Bu fabrikaları yok ediyoruz aslında. Bu gidişle gıda krizi yaşamamız kaçınılmaz!”.

Zeytinliğin sahibi 75 yaşındaki Fatma Sınar, “Ben parayı neyleyim, zeytinlerime dokunmasınlar yeter ki” derken, oğlu Fatih Sınar ise zeytinlerinin kesilmesi nedeniyle üç gündür ne uyku uyuduğunu ne yemek yiyebildiğini söyledi. “Her biri gövdem kalınlığındaydı zeytinlerin. Dedemin dedesi dikmiş, ben koruyamadım. Zeytinlerim öyle güzeldi ki!..”

Dönüşte, tüm bu zeytinliklerin yok olması sürecini başlatan Gökbel Barajı’nın yanından geçtik. Mitolojide Marsias olarak bilinen Çine Çayı’nın üzerine kurulmuş barajda bir avuç su vardı! İçindeki balıkların ancak yaşayabildiği kadarlık bir su...

21 Mart günü dünya ormancılık gününde yaptığımız çekimlerde Çine’nin dağlarında zeytin ve çam ağaçlarının vahşice katledildiğini görüntüledik. Bir gün sonra Dünya Su Ğünü idi ve biz Marsias Çayı’nın suları tarafından doldurulamayan Gökbel göletinin kuraklığın pençesinde kıvranışını gördük.

Türkiye’nin su fakiri ülkeler arasında girmesine bir adım kaldı bilim insanlarının açıklamalarına baktığımızda. 2030’lu tarihleri telaffuz ediyorlar bu korkunç durum için. Şunun şurasında 7 yıl bile kalmadı. 2040’larda ise kuraklık nedeniyle kitlesel göçlerden bahsediliyor.

IPCC RAPORU NE DİYOR?

Dünyanın birçok ülkesinden bilim insanlarının oluşturduğu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), geçtiğimiz günlerde bir rapor yayımladı.

Raporda öne çıkan konulardan bazıları şunlar;

  • “Küresel yüzey sıcaklığı 1970'ten bu yana, son 2000 yıldaki diğer 50 yıllık dönemlerden daha hızlı artmıştır. 2019 yılında, atmosferik kordondioksit konsantrasyonları en az 2 milyon yıldır hiç olmadığı kadar yüksekti.
  • İnsan faaliyetleri kesin olarak küresel ısınmaya neden oldu ve küresel yüzey sıcaklığı 2011-2020 yılları arasında endüstriyel sıcaklıkların 1,1°C üzerine çıktı.
  • Daha fazla ısınma, öngörülemeyen bir küresel su döngüsü, kuraklık ve yangınlar, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları ve daha yoğun fırtınalara neden oluyor.
  • Fosil yakıt kullanımı küresel ısınmayı büyük ölçüde tetikliyor.
  • İklim değişikliği tahribata yol açıyor, ancak bazı insanlar ve yerler daha fazla etkileniyor. Tarihsel olarak iklim değişikliğine en az katkıda bulunmuş olan hassas topluluklar orantısız bir şekilde etkileniyor. Yaklaşık 3,3-3,6 milyar insan iklim değişikliğine karşı yüksek derecede kırılgan bağlamlarda yaşıyor; yüksek derecede kırılgan bölgelerde yaşayan insanların 2010-2020 yılları arasında sel, kuraklık ve fırtınalar nedeniyle ölme olasılığı, çok düşük kırılganlığa sahip bölgelerde yaşayanlara göre 15 kat daha fazla.
  • İklim değişikliği gıda güvenliğini azalttı, su güvenliğini etkiledi ve aşırı sıcaklar ölüm oranlarını ve hastalıkları artırdı. Mevcut toplumsal cinsiyet ve sosyal eşitsizliği daha da derinleştiriyor”.

ÇÖZÜM VAR MI NEREDE?

Bu iç karartıcı rapor böyle uzayıp gidiyor. Raporda bu durumdan kurtuluşun mümkün olduğu da söyleniyor; “On yıl içinde derin, hızlı ve sürekli emisyon kesintileri sağlamak için atılacak adımlarla dirençli ve yaşanabilir bir gelecek hâlâ mümkün.”

Bunun nasıl olacağı, bu sorunu yaratan sistemin hızla bir emisyon azaltımı yapabilir mi sorusuna dair iyimser veriler yok raporda.

Biz de, kapitalist dünya da biliyoruz aslında; tek çare sistemi kökten değiştirmek! Kapitalizmi yok etmek, hem de hemen! Yoksa insan türü kendisiyle birlikte milyonlarca canlıyı yok edecek!..

 https://www.evrensel.net/yazi/92711/kuraklik-ve-gida-krizi-bagira-bagira-geliyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...