19 Mart 2023 04:38
Fotoğraf: DHA
PAZAR
Daha deprem felaketinin yaralarını sarmaya fırsat bulamadan, daha enkaz altında kalan yurttaşlarımızın cansız bedenlerine ulaşamamışken sel, Adıyaman ve Urfa’da şu ana kadar 18 yurttaşımızın ölümüne neden oldu. Doğa, bilime değil kapitalist yağma ve rant düzenine göre inşa edilen her ne varsa yerle bir olacağını daha nasıl anlatsın ki?!
Sel felaketi üzerine Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin sözleri aradan yüzlerce yıl geçtikten sonra bile unutulacak cinsten değil!
Dedi ki Bakan Bey; “Kuraklık riski de vardı. Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu.”
O kadar acının üzerine böylesine bir söz nasıl edilebilir? Peki, Bakan Bey’in söyledikleri bilimsel olarak ne kadar doğru?
Resmi rakamlara göre depremde yaklaşık 50 bin canımızı kaybetmişken, sel nedeniyle şu an için 18 yurttaşımız yaşamını yitirmişken, toprak bile canlarımıza doymuşken “Yağış nedeniyle toprak suya doydu” demek en hafif deyimle vicdansızlık ve izansızlıktır!
Vicdanı yok bu iktidarın, onu yıllardır deneyimledik, çok acı olaylarla. Selin ardından Bakan Bey’in sözlerini değerlendirmelerini istediğimiz bilim insanlarının cümleleri ise bu iktidarın izanının da olmadığının kanıtı gibi.
İşte o sözler:
SELİN NEDENLERİ?
Prof. Dr. Doğanay Tolunay:
Adıyaman’da 24 saatte 100-
POLİTİKACILARIN KAÇIŞ ALANI
Uzun süreli kuraklıklardan sonraki şiddetli sağanak yağışlarda sel tehlikesi daha yüksektir. Çünkü toprakların içindeki gözeneklerdeki hava ile yağışlarla toprağa ulaşan suyun yer değiştirmesi gerekir, ama çok kuru topraklarda bu yer değiştirme oldukça zor gerçekleşir. Bu nedenle şiddetli sağanak yağışlarda su toprağa sızamaz ve toprakların suya doyduğunu da söylemek çok doğru değildir. Adıyaman, Malatya, Mardin gibi illerimizde yaşanan sellerde de yağışın çok fazla olmasından ziyade sıralanan bu faktörlerin etkili olduğunu söylemek mümkün. Daha açık ifadeyle havzalardaki bitki örtüsü tahribatı, hatalı kentleşme ile toprakların betonlaşması ve taşkın yataklarındaki yapılaşmalar selin tahribatını arttırmıştır.
Ülkemizde selleri hatta orman yangınlarını iklim değişikliğine bağlamak politikacıların sıklıkla yaptıkları bir kaçıştır. Bir bakıma eksiklik, hatalar ve yanlışları iklim değişikliğine bağlamaktır.
NE YAPILMALI?
Seller, kuraklık ve diğer aşırı hava olaylarının etkilerini azaltmak için atılacak adımlar iklim değişikliğine uyum olarak adlandırılmaktadır. Örneğin havzalardaki ormanların korunması, toprak muhafaza ve sel kontrol çalışmaları yapılması, meraların restorasyonu, eğimli tarım alanlarında teraslar üzerinde çok yıllık bitki yetiştirilmesi, toprak organik maddesinin arttırılması, tek yıllık tarımsal ürün yetiştirilen tarım alanlarında örtü bitkilerinin yetiştirilmesi iklim değişikliğine uyum çalışmasıdır. Bunlar suyun toprağa sızmasını sağlayarak sellerin önlenmesine katkı sağlar. Benzer şekilde bu önlemlerle su toprağa sızdırıldığı için su topraklarda depolanır ve kuraklıkla da mücadeleye katkı sağlar. Kentlerde ise çukur alanlarda, taşkın yataklarında yapılaşma olmaması, kent içinde suyun toprağa sızmasını sağlayacak yeşil alan olarak kullanılan yeşil alanlar oluşturulması, dere ıslahı adı altında derelerin beton yataklara hapsedildiği uygulamalar yerine derelerin ekolojik restorasyonuna yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir.
BAHANELERE SIĞINMAK KABUL EDİLEMEZ!
Prof. Dr. Cihan Erdönmez:
İklim değişikliği bu tür olayların frekans aralığını etkiliyor. Sel ve taşkınların altında yatan temel neden hep aşırı yağışmış gibi gösteriliyor. Bu kısmen doğru. Fakat meydana gelen zararın miktarı, tıpkı depremde olduğu gibi bizim bu olaylara karşı aldığımız ya da almadığımız önlemlerle ilişkili. Yüksek eğimli arazileri yapılaşmaya açarsak, sel ve taşkın yataklarına kentler kurarsak, üst yağış hazlarındaki ormanlara ve otlaklara zarar verirsek şiddetli yağışın etkilerini çok daha fazla hissederiz. İklim değişikliği bir realite. Yaratacağı sonuçlar da. Ama yönetim kademesinde olanların felakete dönüşmüş her afet sonrası bu tür bahanelere sığınması kabul edilebilir bir durum değil.
Toprağın suya doyması meselesine gelince; Şiddetli yağışlar toprak için yarardan çok zarar oluşturuyor. Bir defa toprağın belirli biz zaman diliminde bünyesine alabileceği su miktarı belli. Toprağa sert bir şekilde çarpan yağmur damlaları da toprağa zarar verir. Toprak için ideal yağış yavaş ama uzun süren yağışlardır.
Yani kısa süren şiddetli yağışlar toprağın su ihtiyacını karşılamaktan çok toprak kaybına neden olur.
18 KİŞİ ÖLDÜ AMA TOPRAĞIMIZ SUYA DOYDU DİYEMEYİZ!
Prof. Dr. Oğuz Kurdoğlu:
Toprak suya doydu mu? Toprağa bakmadan bir şey söylemek çok zor. Çünkü böyle şiddetli yağışlar bitki örtüsü az olan topraklarda üstten yüzeysel akış dediğimiz şekilde hızla deşarj olur ve böyle sel ve taşkınlar yapar.
Türkiye’de iki yıldır çok ciddi kuraklık var. Dolayısıyla Doğu Karadeniz bile bu kuraklıktan nasibini alıyor. Ama her hava olayını da küresel iklim değişikliğine bağlayamayız. Doğaya karşı şiddete devam ediyoruz. Doğaya karşı şiddetin galibi insanoğlu olmayacak. O yüzden yapılan alt geçitleri de üst geçitleri de yolları da oranın ekolojik özelliklerine iklim verilerine uygun yapmak lazım.
Ekolojik olamayan hiçbir yatırım ekonomik de değildir. İşte yıkılıp kalıyor ve ekonomik olarak da ayrıca bir yük daha getiriyor size çünkü bu çevresel yükü temizlemek, kaldırmak ve yeniden yapmak gerekmektedir. Bu şiddetli yağışlarda “18 kişi öldü ama bizim de toprağımız doydu” diyemeyiz. O zaman böyle bir ilişki kurup her yağmur için kaç kişi daha kurban vermek için bekleyeceğiz? Bu doğru bir yaklaşım değildir, en azından etik açıdan doğru görünmüyor.
DAHA BÜYÜK BİR SORUN VAR!
Dr. Akgün İlhan:
Selde yaşanan can ve mal kaybı, tıpkı depremde olduğu gibi, sel ihtimali yokmuş gibi planlanan, kalitesiz malzeme ve işçilikle kurulan binalar ve altyapıların kaçınılmaz sonucudur. İklim değişikliğine bağlı olarak, aşırı iklim olaylarının (kuraklık, sel, sıcak dalgası, orman yangını vb.) şiddeti, beraber veya ardı ardına olma sıklığı artmaktadır. Ancak ülkemizde daha büyük sorun bu afetlerin yok sayılmasıdır. Ülkemizde iklimle uyumsuzluk ve plansızlık, iklim değişikliği kadar tehlikeli bir durumdur.
Bu şiddetli yağışlar barajlarda toplanamadığı ve topraktan süzülüp yer altı sularını besleyemediği için geçirimsiz kentsel yüzeylerden hızla kayarak afete dönüşür. Bu nedenle sünger kentlere dönüştürmeliyiz yeni kuracağımız deprem kentlerini.
ÇOK VAHİM BİR SÖZ!
Prof. Dr. Tayfun Özkaya:
Küresel iklim değişikliği kuraklığa yol açıyor ama yağmurlar
da aynı zamanda, bu sele de yol açıyor. Urfa’da bir yıllık yağış
Kuraklığı sona erdirdi demek vahim bir söz. Bakan 15 insanın ölümünü normal mi kabul ediyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder