07 Mart 2024 14:41
Son Güncellenme Tarihi: 07 Mart 2024 15:03
Dr. G. Duygu Bütün'ün Türkiye’nin kentlerinin iklim riskini ele aldığı tez çalışması 81 ilin üçte birinden fazlasında yüksek ve çok yüksek kuraklık riski altında olduğunu ortaya koydu.
GÜNCELLENDİ
Fotoğraf: Özer Akdemir/ Evrensel
Özer AKDEMİR
Türkiye’nin 81 ilinin iklim risk haritası çıkarıldı. 2022 tarihli bir tez çalışmasına göre ülkemizdeki 81 ilin 30’u yüksek ve çok yüksek kuraklık riski altında. Amasya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Dr. G. Duygu Bütün'ün Türkiye’nin kentlerinin iklim riskini ele aldığı tez çalışması ülkemizde küresel iklim değişikliği kaynaklı felaketlerin bağıra bağıra geldiğini ortaya koyuyor.
Fotoğraf: Duygu Bütün'ün kişisel arşivi
İSTANBUL SICAK HAVA DALGASINA EN ÇOK MARUZ KALAN İL
2022 tarihli tez çalışmasında en yüksek risk altında olduğu tespit edilen iller arasında kuzeyde Amasya ve Tokat; güneyde Mersin ve Kahramanmaraş; İç Anadolu’da Kayseri ve doğuda ise Muş ile Ağrı yer aldı. Çalışmada sıcaklıkların Türkiye’nin neredeyse tamamında yükseldiği ortaya konurken, 81 ilin 77’sinde, hem ortalama sıcaklıklar hem de en yüksek sıcaklıklar artıyor. Sıcak günlerin sayısı ise tam 79 ilde artışta. Çalışmaya göre başta kıyı illeri olmak üzere 58 ilde, tropik gecelerde de artış gözleniyor. Mersin, hem ortalama ve en yüksek sıcaklıklar, hem de sıcaklıkların 30 dereceyi aştığı sıcak günler konusunda öne çıkan illerin başında. Mersin’i Şırnak ve Şanlıurfa takip ederken, “megakent” İstanbul ise sıcak hava dalgalarına maruziyetin en yüksek olduğu il.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EN “HASSAS” GRUPLARI VURUYOR
Fotoğraf:Özer Akdemir/ Evrensel
Bununla birlikte yine iklim değişikliğinin etkilerinden birisi olmak üzere çoğunluğu Karadeniz’de yer alan 17 ilde, şiddetli yağışların yaşandığı gün sayısında da artış var.
İstanbul, Ankara, Kayseri ve Gaziantep çok yüksek sıcak hava dalgası riskine sahip dört il olarak öne çıkıyor. Çalışmada bu dört ilin 21 milyonu aşan nüfus büyüklüğünün yanı sıra, iklim değişikliğine karşı özellikle “hassas” olan çocuk ve yaşlı nüfusunun, düşük gelir
gruplarının ve geçici koruma statüsü altındaki nüfusun yoğunlaştığı alanlar olarak da öne çıktığına dikkat çekiliyor.
UYUM KAPASİTESİ EN DÜŞÜK İLLER DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DA
Tüm bu olaylar gelişirken iklim değişikliğinin sebep olabileceği potansiyel zararlara karşı
uyum sağlama veya bu zararların sonuçları ile başa çıkma yeteneklerini ifade eden “uyum kapasitesi” de çalışmada incelenen başlıklar arasında. Buna göre uyum kapasitesi düşük iller çoğunlukla ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda yer alıyor. Bu şehirlerin ortak özelliği ise; öğrenim, gelir düzeylerinin ve sağlık hizmetlerine erişimin düşük olması, ayrıca kentsel yeşil alanların sınırlılığı. Hassasiyetin yüksek, uyum kapasitesinin düşük olması nedeniyle Türkiye illerinin yüzde 28’i, sıcak hava dalgaları söz konusunda olduğunda yüksek veya çok yüksek zarar görebilirlik seviyesinde yer alıyor. Tez çalışmasında bu nedenlerle üretim kayıpları, altyapı zararları, su kalitesi ve ürün veriminde azalma gibi sorunların yanı sıra su talebinin, orman yangınlarının ve sıcakla ilişkili hastalıkların ve ölümlerin sayısında artış gibi sorunlarla da karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulunuluyor.
TARIMIN LOKOMOTİFİ OLAN İLLERDE KURAKLIK RİSKİ ÇOK YÜKSEK!
Yüksek veya çok yüksek kuraklık riski olan iller aynı zamanda tarımsal üretimin lokomotifi görevi görüyorlar. Bu iller, aynı zamanda Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından Kırmızı Liste kategorisinde sınıflandırılan ve ‘tehdit altında’ bulunan kayda değer sayıda türe ev sahipliği yapıyor. Türkiye’de Kırmızı Liste kapsamında yer alan ‘tehdit altındaki’ türlerin yüzde 46’sı, bu 30 ilde bulunuyor. Çalışmada tam da bu nedenlerle özellikle su, tarım, ormancılık ve biyoçeşitlilik gibi alanlara odaklanan ve kırsal bağlamı dikkate alan kuraklık uyum politikalarına ihtiyaç olduğunun altı çizilirken, AKP hükümetleri sanki tüm bunların tersini yapmaya dönük bir ekonomik-ekolojik programı 22 yıldır devam ettiriyor!
KURAKLIK TEHLİKESİNİN EN YÜKSEK OLDUĞU İKİ İL: MUĞLA VE MERSİN
Fotoğraf:Özer Akdemir/ Evrensel
Çalışmada kuraklık tehlikesinin en yüksek olduğu iller olarak Mersin ve Muğla’nın adları verilirken, Muğla’nın yüzölçümünün yüzde 60’a yakının iklim değişikliğini tetikleyen doğa tahribatına en çok yol açan madencilik faaliyetleri için ruhsatlandırıldığına da yeri gelmişken dikkat çekelim. Tüm bunlar olup biterken tez çalışmasına göre Türkiye’de kuraklığa uyum kapasitesi çok yüksek olan yalnızca dört il bulunuyor. Buna karşın, illerin yarısından fazlası uyum kapasitesi düşük veya çok düşük olarak sınıflandırılıyor. Dolayısıyla, özellikle uyum kapasitesi düşük olan güneydoğu illerinin kuraklık karşısında zarar görebilirliği oldukça yüksek.
855 BİN KİŞİ TAŞKIN RİSKLİ ALANLARDA YAŞIYOR
Çalışma özellikle kıyı illerinde orman yangınlarına maruziyetin yüksek olduğunun altını çizerken, yangınların gerçekleşme tehlikesi dikkate alındığında orman yangını tehlikesinin en yüksek olduğu ilin Mersin olduğu belirtiliyor. Antalya ve Muğla ise en yüksek orman yangını maruziyeti ile zirvede yer alıyor. Orman yangını riski söz konusu olduğunda Türkiye illerinin üçte birinin yüksek veya çok yüksek risk altında olduğu, bu illerin üç milyona yakın orman köyü nüfusuna sahip olmalarının yanı sıra, Türkiye’deki türlerin yüzde 35’ine de ev sahipliği yaptığı dikkat çeken veriler arasında. Çalışma en az 855 bin kişi taşkın riski yüksek alanlarda yaşadığını ortaya koyarken, Giresun, Trabzon ve Rize başta olmak üzere 25 şehir ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ sel riski altında bulunuyor.
NE YAPILMALI?
Çalışma insanların ve doğal sistemlerin iklim risklerine maruziyetini azaltacak adımlar atılmasının önemine vurgu yaparken, şu önerilerde bulunuluyor; “taşkın sınırı içinde yer alan insan nüfusunu ve mekansal gelişimi sınırlamak önemli. Tehlikenin beklendiği alanlarda maruz kalacak bir sisteme yer vermemek, riski azaltıyor. Küresel ısınmayı 1.5 veya en fazla 2 derece ile sınırlandıracak azaltım politikalarını uygulamaya almak, iklime bağlı tehlikeleri azaltmak için şart. Bu, özellikle fosil yakıtları yakmaktan vazgeçmek ve karbon yutaklarını artırmak anlamına geliyor”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder