Zeytin tarlalarının, mantarlarının, sarı kantaron ve yaban
çileklerinin yetiştiği 100 yıllık ormanlarının 6 tane rüzgar santrali için
kesileceğinin söylenmesi üzerine ayağa kalkmıştı köylü
Özer AKDEMİR
Urla Ovacık Köyünde Rüzgar Santrali için binin üzerinde ağaç
kesilecek” haberini duyduğumda ilk aklıma gelen şey “yine Ovacık” oldu. Bergama
Köylü hareketinin siyanürlü altın madeni karşısındaki mücadelesinden bu yana
ülkedeki bu türden çevre sorunları ve çevreci halk direnişlerini izlemeye
çalışan bir gazeteci olarak, bu sorunların tam ortasında yer alan o kadar çok
Ovacık adlı yer karşıma çıktı ki, şaşırmamak elde değil.
BERGAMA OVACIK
İlk Ovacık, çevre direnişlerinin büyük bir sıçrama yaptığı
Bergama’da karşımıza çıktı. Bugün de madene adını veren Ovacık Köyünün sırtını
yasladığı tepede kuruldu altın işletmesi. Madenin açık ocağı, siyanür tankı ve
atık barajı köye o kadar yakındı ki, şirket köyün yarısını ovada yaptığı
dubleks evlere taşımak zorunda kaldı. Köylüler uzun süre “gavur evleri” dediği
bu evlere girmedi. Hala da, madendeki tozu toprağı, gürültü patırtıyı, siyanür
tehlikesini göz önüne alarak girmeyenler var. Mücadelenin önder kadınlarından
Şahsinem Dikmenoğlu teyze gibi. Bergama Ovacık, geçtiğimiz haftalarda
işletmeden siyanür barajına atık taşıyan bir borunun patlaması ve miktarı belli
olmayan atığın narlıca deresine karışması ile gündeme gelmişti. Bir zamanlar çam
ve zeytinlerle kaplı Ovacık Köyü tepesindeki altın madeni açık ocağı şimdilerde
üçüncü atık barajı yapılıyor. Aşağıda Çandarlı denizine kadar uzanan
pamuk, tütün, bamya yetişen ovanın ortasında, bugün siyanürlü atık barajları
yükseliyor.
HARİTADAN SİLİNEN KÖY
İkinci Ovacık, Uşak Eşme Ulubey arasındaki Kışladağ altın
madeninin tam ortasında kalan ve bu nedenle de haritadan silinen Ovacık
Köyü’ydü. Kanadalı altın madencisi şirket tarafından tamamı satın alınan köye,
daha tam olarak boşalmadan önce Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Öğretim üyesi
Prof. Dr. Ali Osman Karababa ile gitme olanağı bulmuştuk. Daha iki yıl önce
yaptığı evinin, kapı ve pencerelerinin sökümünü hüzünlü gözlerle izleyen bir
köylü kadın, bize toprak testiden su ikram etmişti. Taş avlusundaki saksılarda
sardunyalar, küpeliler, kadife çiçeklerinin dibine bardakta kalan suları döken
yaşlı kadın, gizlemeye lüzum görmediği gözyaşları içinde, yurdundan ayrılmanın
hüznünü yaşamaya başlamıştı bile. Hüzün, evin duldasına toplanmış koyunların
meleyişine bile yansımıştı. Birkaç ay sonra tekrar gittiğimiz köyde tek bir ev
kalmıştı. Onu da madenci şirket teknisyenlerinin yemekhane olarak kullanması
için bırakmışlardı. Ovacık köyü, birkaç ay içerisinde haritadan silinip
gitmişti...
DİRENMENİN DİĞER ADI OVACIK
Sonra, Dersim’deki Munzur Festivaline gittiğimizde bir başka
Ovacık’a yolumuz düştü; Dersim Ovacık. Uçaktayken Dersim’e birlikte gittiğimiz
o zamanlar EGEÇEP Dönem Sözcülüğünü yapan kimya mühendisi Ertuğrul Barka ile
sohbet ederken tam önümüzde oturan
bir kişi kendisini Erzincan’daki İliç altın madeninde çalışan bir mühendis olarak tanıtıp sohbete katılmak istedi. Dersim’e, Munzur Festivalinde çevre sorunları ve halk mücadeleleri ile ilgili bir panele konuşmacı olarak gittiğimizi öğrendiğinde sohbet etme isteğinin birden yok olduğunu gördük. Yine de, aynı şirketin Dersim Ovacık’ta işletmek istediği altın madenini sorduğumuzda, sıkılarak “halkın tepkisi nedeniyle şu an bir çalışma yok” deyişi bugünkü gibi aklımızda. Dersim Ovacıklılar, Bergama ve Kışladağ’daki adaşlarının aksine, madencileri topraklarına sokmamışlardı. Onlara kahvehanelerinde çay, otellerinde yatak, lokantalarında yemek vermeyerek, geçmek istedikleri yollara ağaç dikerek sivil itaatsizlik eylemleriyle bu topraklarda istenmediklerini açık açık belli etmişlerdi. Şu ana kadar hala da girebilmiş değiller.
bir kişi kendisini Erzincan’daki İliç altın madeninde çalışan bir mühendis olarak tanıtıp sohbete katılmak istedi. Dersim’e, Munzur Festivalinde çevre sorunları ve halk mücadeleleri ile ilgili bir panele konuşmacı olarak gittiğimizi öğrendiğinde sohbet etme isteğinin birden yok olduğunu gördük. Yine de, aynı şirketin Dersim Ovacık’ta işletmek istediği altın madenini sorduğumuzda, sıkılarak “halkın tepkisi nedeniyle şu an bir çalışma yok” deyişi bugünkü gibi aklımızda. Dersim Ovacıklılar, Bergama ve Kışladağ’daki adaşlarının aksine, madencileri topraklarına sokmamışlardı. Onlara kahvehanelerinde çay, otellerinde yatak, lokantalarında yemek vermeyerek, geçmek istedikleri yollara ağaç dikerek sivil itaatsizlik eylemleriyle bu topraklarda istenmediklerini açık açık belli etmişlerdi. Şu ana kadar hala da girebilmiş değiller.
BULGARİSTAN OVCHARİ
Ovacık adlı köylerin bu türden sorunlarla böyle ardı ardına
karşıma çıkması üzerine, garip gelecek belki ama 2004 yılında Bergama Köylü
hareketinin önde gelen isimleri, bir grup bilim insanı ve meslek odası
temsilciyle gittiğimiz Bulgaristan Krumovgrad’daki bölgenin adına bakma
gereksinimi duydum. Sıkı durun; Türk azınlığın yoğun olarak yaşadığı kentte,
altın madenciliği yapılmak istenen köyün adı Ovchari idi! Çoban demekmiş
Türkçesi.
URLA’DA CENNETTEN BİR KÖŞE
Son karşıma çıkan Ovacık ise yazının başındaki Urla Ovacık
Köyü oldu. Urla’nın yeşil ormanları arasında kaybolmuş, tepeden Ege’yi seyreden
cennetten bir köşeydi köy. Zeytin tarlalarının, mantarlarının, sarı kantaron ve
yaban çileklerinin yetiştiği 100 yıllık ormanlarının 6 tane rüzgar santrali
için kesileceğinin söylenmesi üzerine ayağa kalkmıştı köylü. Haberleri dahi
olmadan, bir günde, binden fazla ağaçlarının kesilmesi için devlet kurumlarının
izinler verdiğini öğrenmişler, bunu kabul etmeyerek ağaç kesim işçilerinin
karşısına kadınlı erkekli dikilmişlerdi. Sabahın erken saatinde başlayan ağaç
kesimine anında müdahale eden köylüler 20 ağaç kesildikten sonra ancak
durdurabilmişlerdi katliamı. Üzerinde kozalakları bulunan ağaçlar, tıpkı bir
iki ay önce dallarında zeytinleri ile kesilen Yırca’nın 6 bin zeytin ağacının
acısını tazelemişlerdi görene. Neyse ki, köylülerin genç avukatı Hande Atay’ın
çabaları sonuç vermiş, mahkeme “telefisi imkansız” zararların önüne geçmek adına
ağaç kesimi için verilen izinleri durdurmuştu.
Bunların dışında karşıma birçok Ovacık köyü çıktı. Çoğunda bu tür çevresel sorunlar vardı. Bütün çevre sorunlarının olduğu köylerin adı Ovacık değildi elbet ama, adı ne olursa olsun Anadolu’nun, Trakyanın onlarca köyü yukarıda öykülerini aktardığım Ovacıklar gibi yangınlar içerisinde. Kiminde maden yangını, kiminde termik, kiminde ‘temiz enerji’ diye pazarlanan RES, kiminin deresinde suyu hapsedilmiş, kiminin tepesine siyanür havuzları dizilmiş... Tüm memleket Ovacık olmuş, yanıyor.
Bunların dışında karşıma birçok Ovacık köyü çıktı. Çoğunda bu tür çevresel sorunlar vardı. Bütün çevre sorunlarının olduğu köylerin adı Ovacık değildi elbet ama, adı ne olursa olsun Anadolu’nun, Trakyanın onlarca köyü yukarıda öykülerini aktardığım Ovacıklar gibi yangınlar içerisinde. Kiminde maden yangını, kiminde termik, kiminde ‘temiz enerji’ diye pazarlanan RES, kiminin deresinde suyu hapsedilmiş, kiminin tepesine siyanür havuzları dizilmiş... Tüm memleket Ovacık olmuş, yanıyor.
Eklenme Tarihi: 14 Aralık 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder