"Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi
en güzel şiirdir barış" demişti büyük usta Yaşar Kemal. Yüzyıllardır türlü
savaşların da ana vatanı olan Anadolu, yine barışa hasret, yine savaştan
yorgun, yine gözü yaşlı analarla dolu...
Oysa sadece ana-babaları, eşleri, kardeşleri ağlatmıyor
savaş. Akan kan, dökülen gözyaşı, tutulan yasın başka yansımaları da var
yaşamda. İnsan odaklı anlayışın ötesine geçince savaşın, çatışmaların ağaca,
kurda, kuşa, börtü böceğe zararı da görülebiliyor. Onların dili yok, onların
çığlıklarını duyan çok az. Sadece savaş değil elbet, savaşın oluşturduğu ortam,
perdelediği gerçekler, ötelediği adalet doğanın talanının, emeğin sömürüsü için
de en uygun ortamı sağlıyor.
Doğanın çığlığını duyanların başında onu saldırılara karşı
koruma mücadelesini örgütlü bir şekilde sürdürmek için çabalayan yaşam
savunucuları geliyor. Ege Bölgesinde doğaya uygulanmak istenen kapitalist yıkım
ve talana karşı yaşam alanlarını koruma mücadelesi verenlerin örgütü Ege Çevre
ve Kültür Platformu (EGEÇEP) doğanın çığlığını en iyi duyanların başında
geliyor.
7 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde Kürdistan
coğrafyasında ormanlar yakılmaya başladığında batıdan buna en önce ve sert
tepki gösteren örgüt EGEÇEP oldu. "Cudi'deki yangın herkesi yakar"
başlıklı bir bildirinin platformun son cümlesi ekolojik yıkım politikalarına
karşı duruşunu da ortaya koyuyordu;
"EGEÇEP olarak, Cudi Dağları da, Madran dağları da, Kaz
Dağları’da, Cerattepe, de, And Dağları’da, Alpler de bizim dağlarımızdır. Doğa
katliamlarının karşısında “yurdumuz bütün cihandır bizim”…
7 Haziran seçimlerinin ardından tekrar başlayan çatışmaların
Ege Bölgesindeki ekoloji mücadelelerine yansımalarının yanı sıra doğanın ve
insanlığın barışa özleminin nasıl gerçekleştirileceği ile ilgili görüşlerini
aldığımız EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri şunları söylediler:
EKOLOJİ MÜCADELESİ DEMOKRASİ MÜCADELESİ İLE BİRLEŞMELİ
Hülya Yılmaz (EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü)
Gerek Türkiye’nin
içinde yer aldığı coğrafi bölgede yaşanan savaşlar, gerekse seçimlerden sonra
ülkede giderek artan çatışma ve şiddet ortamı doğal olarak tüm gündemleri geri
plana itiyor. Yaşanan bunca kıyım, acı, yaşanılan dramlar nedeniyle savaşa karşı barışın sesini
yükseltme mücadelesi ister istemez öncelikli mücadele konusu
oluyor ve tüm diğer alanlardaki
çalışmalar geri planda kalıyor. Daha insan yaşamını koruyamazken ekosistemi
korumaya çalışmanın ekoloji mücadelesi için çaba gösteren kesimlerde diğer mücadele alanlarında çalışanlarda da olduğu
gibi üstesinden gelinmeye çalışılsa
da zaman zaman bir çaresizlik duygusu
yarattığı da bir gerçek. İnsan hakları, hukuk ve demokrasinin olmadığı bir
ortamda ekoloji mücadelesini bu alanlardaki mücadele ile birleştirmenin
gereği bugün her zamankinden de önemli bir noktada. Daha doğrusu ekoloji
mücadelesinin aynı zamanda bir demokrasi
mücadelesi olduğu gerçeği çok açık.
Hukukun, demokrasinin olmadığı koşullarda ekoloji mücadelesi verilmesi, daha
doğrusu mücadeleden sonuç alınması daha da zorlaşıyor. Tüm olumsuzluklara
karşın; mücadelelerin birleştirilmesi , dayanışılması çok daha güçlü olmamızı
sağlayacaktır.
SAVAŞ ORTAMIYLA DOĞANIN TALANI DAHA DA ARTTI
Merih Akın Yücel (EGEÇEP YK üyesi)
7 haziran seçimlerinden bu yana, doğa talanı
daha çok arttı. Hukuk tanımayan girişimlere acele bir telaşla yol
verildi ( örn: Efemçukuru altın madeni için İDK toplantısının 20 ağustosta
yapılması). 1 kasım seçimlerine kadar, ne pahasına olursa olsun verilen
sözler yerine getirildi. İktidardaki siyasi parti, alacağı
oylar açısından rakip olarak gördüğü bazı isimleri, yayın
organlarını ve işletmelerini yok etme çabasına girdi.
Barışa gelince, henüz gelinmedi. Halklar daha
çok ayrıştırıldı. Terör tırmandı. Can kaybı arttı. Önlem alınmadı.
SAVAŞLAR DOĞAYA DA ZARAR VERİYOR
Mustafa Erkalkan (EGEÇEP YK üyesi):
7 Hazirandan sonra yeniden
başlayan çatışmalar, insanlar kadar doğaya da
büyük zararlar veriyor. Atılan kimyasallar ve
bombalar şehirleri harap ettiği gibi tarım
arazilerini, ovaları, ormanları yakıyor, tarım
arazileri o kimyasalların verdiği zararla
yıllarca kullanılmayacak hale getiriyor. Bu arada, doğada ,
ormanlarda yaşayan binlerce flora ve fauna
ölümcül zararlar görüyor...
BARIŞA MECBURUZ
Av. Berrin Esin Kaya (EGEÇEP YK üyesi)
Barış tüm canlıların mecbur olduğu bir süreç. Aslında
yaşamın kendi içindeki düzenini, ritmini bozarak yine tüm yaşayanları bu sürece
hasret bırakan tek canlı da maalesef insan. Sadece ülkemiz veya yakın
çevremizde yaşananlarla değil, dünya üzerindeki çatışmalı ortamlara
bakıldığında insanlığın sürekli bir savaş halinde olduğunu görülebiliyor.
Bu kapitalist sistemin kaçınılmaz siyaseti. Milyonlarca insan yaşamla
ölüm arasında tercih yapmaya zorlanırken, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda
bırakılırken, açlıkla karşı karşıyayken yaşam alanlarının korunması için
mücadele etmesini düşünmek neredeyse bir hayal.
7 Haziran seçimlerinden sonra savaş ortamına girilmesi ve
baskı, korku siyasetinin geliştirilmesinin ekoloji mücadelesini de olumsuz
yönde etkilediği çok açık. Pek tabii ekoloji mücadelesi de bundan nasibini
almıştır. Yoksa Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir’in suyunu zehirlediği
bilimsel olarak kanıtlanan Efemçukuru altına madenine karşı sürdürülen bu
sessizlik anlaşılır bir durum değil. İşte bu nedenle ekoloji mücadelesi aynı
zamanda barış, demokrasi, insan hakları, hukuk mücadelesidir yani yaşamın her
alanını kapsamaktadır.
YAŞAM SAVUNUCULARI SAVAŞA KARŞIDIR
Av. Arif Ali Cangı (EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi)
Savaş ortamında yaşam alanları korunamaz. Bir yandan canlar
giderken, diğer yanda uzun erimli can alacak, sağlıklı yaşamı tehdit eden çevre
kirliliğini, doğa talanını gündem yapmak çok zor. Savaş varsa tüm barış
yanlıları savaşı durdurmakla uğraşır, 7 Haziran sonrası yeniden başlayan
çatışma sürecinde, yaşanan kitlesel katliamlarda da öyle oldu. Ekoloji
hareketleri barış çalışmalarının dışında kalamazlar, barış hareketinin önünde
yer alırlar. Çatışma ve katliamların sıcak gündem olduğu dönemde ekoloji mücadelesi
ister istemez ikinci plana düştü.
Savaş kirlenmedir, yok etmedir, savaşın devam ettiği yerde
ekolojinin korunması da mümkün değildir. İnsanın insanla, insanın doğayla
barışı sağlanmadan, gerçek bir barıştan söz edilemez. O nedenle yaşam
savunucuları savaş karşıtıdır, öyle olmaya devam edeceklerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder