22 Kasım 2015 Pazar

‘Temiz’inden RES yalanı


Özer AKDEMİR
Çevre için Medya İletişim Ağı Çalıştayları kapsamında gittiğimiz Almanya’da Paderborn adlı bir ilçenin yakınlarında bulunan rüzgar santralleri bölgesini gezdik. RES’lerin sahibi olan şirketin temsilcisi Kerstin Haarmann’a üç soru yönelttik. Altında bulunduğumuz RES’in pervanesinden hiç ses gelmemesi üzerine Türkiye’dekiler neden çok ses çıkarıyorlar da bunların sesi yok” dediğimizde yanıtı çok kısaydı: “Kullanılan teknoloji farkı”. Bizim kapitalistler ucuz olanı almışlar onlar da ses yapıyor. “RES’lerin hiç zararı yok mu, tarım arazilerinin ortasına yapılmış, bunlara çiftçiler köylüler ne diyor?” sorumuzu da “çiftçilere belli miktar kira ödüyoruz. Kuş göç yollarında olmamasına dikkat ediyoruz ve en önemlisi tek kişinin bile itirazı olursa bu açılacak davalarda ciddiye alınıyor” diye yanıtladı. Son sorumuzu ise şaşkınlıkla karşıladı; “Daha birkaç gün önce Dünya Doğa Konseyi, Rüzgar Çiftliği Mağdurları, Kuzey Amerika Rüzgar Enerji Karşıtları Platformu adlı uluslararası üç çevre örgütü RES’lerin zararları, verimsizliği ve doğada yarattığı kirlilikle ilgili G-20 üyesi ülke yetkililerine bir açık mektup gönderdi. Bundan bilginiz var mı ve bu iddialarla ilgili ne diyorsunuz”. Haarmann böyle bir mektuptan haberlerinin olmadığını ve bu iddialara şaşırdığını söyledi. Mektubun İngilizcesini ertesi gün e-posta adresine göndererek yorumunu talep ettim. Birkaç gün sonra şu yanıt geldi; “RES’lere karşı bu kadar düşmanca bir metin görmedim. İddiaların hepsi gülünç ve saçma!”. Oysa Haarmann’ın “gülünç ve saçma” bulduğu iddiaların hepsinin referansı vardı ama, kendisi bu yorumuna bir dayanak gösteremiyordu.  

ÇEŞME’NİN KARABURUN’DAN ÖĞRENDİĞİ
Türkiye’nin en önemli turizm beldelerinden Çeşme’nin tepelerine kondurulmak istenen RES’lerin önünde önemli iki engel vardı. Birincisi RES’lerin yapılacağı yerler 1. ve 2. derece doğal SİT alanıydı. Bu bir şekilde aşılabilirdi ama ikinci engel biraz daha zorluydu; halk. Çeşmeliler özellikle paylaştıkları yarımadanın diğer tarafı Karaburunluların başına gelenlerden sonra RES’lere hiç de sıcak bakmıyorlardı. Oysa RES’ler son yılların albenili sözleriyle “hem yenilenebilir, hem temiz enerji” değil miydi? 
RES’lerle ilgili yapılan koruma planlarında SİT engeli kağıt üzerinde aşıldı. Yarımadadaki kültürel, doğal, ekolojik yapıyı korumayı amaçlaması gereken plan ‘RES yatırımlarını koruma’ planına çevrildi. Buna karşı açılan davada mahkemenin bu kurnazlığı görmesi üzerine plan bozuldu ve süreç durduruldu. Yargı dur dedi ama duracak mı? Bunun için biraz Karaburun örneğine bakmakta fayda var.

‘LANETLİ TOPRAKLAR’IN SON İSYANI
Karaburunlular Çeşmelilerin şimdi geçtiği yollardan yıllardır geçiyorlar. Yarımadanın %70’e yakın bir kısmının RES şirketlerine tahsisi sonrası harekete geçen Karaburunlular açtıkları 10’un üzerinde davanın yanı sıra birçok eylem ve etkinlikle yaşam alanlarını koruma mücadelesine giriştiler. Korudukları sadece kendi yaşadıkları topraklar değildi. Ada martısının, ada kekiğinin, atmacanın, kartalın, serçelerin ve karıncaların da yurtlarıydı. Karaburun’un adı, tanrılara başkaldırdığı için Bozdağ’a gömülen Mimas’ın adından geliyordu. Osmanlı’ya karşı başkaldıran Börklüce Mustafa da bu topraklarda isyan bayrağını açmıştı. Osmanlı’nın Börklüce isyanını bastırdıktan sonra “lanetli topraklar” ilan ettiği ve 100 yıl boyunca girişi yasakladığı topraklardaki isyan damarı bir kez daha kabarmış, bu sefer RES’çilerin karşısına dikilmişti. 

KUŞ CELLATLARI
Karaburun’a 2000’e yakın RES direği dikileceğinden bahsediliyordu. Bu direkler arasındaki bağlantı yolları, iletim hatları, direklerin kapladığı alanlar ve devasa rüzgar güllerinin gövde ve pervanelerinin taşınması için açılan geniş yollar yarımadayı bir anda inşaat alanı haline getirmişti. Her enerji şirketi yaptığı planda o yörede sadece kendisi varmış gibi riskleri sıralıyor ve bunları gidereceğine dair bir sürü taahhüt ortaya koyuyordu. Oysa yanı başında, birkaç kilometre ötesinde, yarımadanın diğer tarafından yükselen RES’lerin toplam bir etkisi olması kaçınılmazdı. Yüzlerce RES direğinin kuş göç yolları üzerinde bulunan yarımadada bu kuşların cellatları olacağı, şimdiden ada martısının yarımadayı terk ettiği, keçilerin direklerin altına yanaşmadığı gibi köylülerin gözlemlerine rağmen RES’çiler “kediler kuşlara daha çok zarar veriyor” türünden komik savunmalarla günü geçiştirmeye çalışıyorlardı. Yargı da bu savunmayı komik bulmuş olacak ki bir şirketin ÇED olumlu kararını iptal etti. ÇED raporları iptal edilmiş olmasına rağmen bir bürokratın direktifiyle yeniden çalışmaya başlayan RES’leri gören yarımadalılar “Temiz enerji” etiketli RES’lerin doğayı kirletmeden önce hukuku kirlettiğini yaşayarak gördüler.
NE TEMİZ NE DE UCUZ
Yaşananlar şunu gösterdi ki; RES’ler ne temiz ne de övüldüğü gibi ucuz ve fosil yakıtlara oranla tercih edilen bir enerji türü. Dünyanın neresine giderseniz gidin Kapitalizm koşullarında “en temiz” dediğiniz enerji türü bile bir bakıyorsunuz Karaburunlu Mustafa Şenbahar’ın deyimiyle “pisleşmiş”. İşin içine para girince ekoloji, sürdürülebilir yaşam bir yalan olup çıkıyor. Sistemin çarkı kâr ve sömürü üzerinden dönüyor. Bu sistem emeği ve doğayı sömürürken, önüne gelen her şeyi kirletiyor…


 Eklenme Tarihi: 22 Kasım 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...