2 Kasım 2015 Pazartesi

Almanya'da enerji de dönüşüm ve bölüşüm sancıları

IMG_0729.jpg görüntüleniyor

Almanya gezisinin ardından

Özer AKDEMİR
Geçtiğimiz Ağustos ayı boyunca 5 farkı Karadeniz ilinde gerçekleştirilen Çevre İçin Medya iletişim Ağı Çalıştaylarının son durağı Almanya oldu. 1-5 Ekim tarihleri arasında Almanya'nın Detmold şehrinde konaklayan gazeteci ve çevre aktivistlerinin çoğunlukta olduğu 17 kişilik ekip, Almanya'daki enerji politikalarında yaşanan değişimi ve özellikle yenilenebilir enerji konusunu inceleyen 5 günlük bir programa katıldı. Bu yazı işte bu 5 günlük programdan elde ettiğimiz izlenimleri ve değerlendirmelerimizi özetleme amacını taşıyor.
Beş günlük Almanya gezisi, özellikle Almanya'nın enerji politikalarındaki yönelimi görmemiz ve bununla Türkiye'nin enerji politikalarını karşılaştırma olanağı bulmamız açısından verimli bir gezi oldu. Şimdiye kadar kitaplarda, gazetelerde okuduğumuz, televizyonlar da izlediğimiz nükleer enerji santrali, gelişmiş batı ülkelerindeki RES, termik ve HES uygulamaları, güneş enerji panelleri ile elektrik üretimi gibi enerji üretim modellerini yerinde görebilmek önemli bir deneyimdi.
IMG_0186.jpg görüntüleniyor
NÜKLEER SANTRALLERE VEDA ZAMANI
Almanya'nın 2023 yılında ülkedeki tüm nükleer santralleri kapatma kararı bu ülkeyi zaten uzun yıllardır yoğunlaştığı yenilenebilir enerji kaynakları konusunda daha aktif bir politika izleyeme yönlendirmiş. Öyle ki, 15 yıl içerisinde enerji ihtiyacının yüzde 90'ını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamayı hedefliyorlar. Atık sorununu bir türlü çözememesinin yanı sıra Fukishima'dan sonra ki kamuoyu baskısıyla Merkel hükümeti ülkedeki nükleer santrallerin kapatılmasını istemeyerek de olsa gündeme almış. 'İstemeyerek' değerlendirmesi Almanya'da görüştüğümüz nükleer karşıtlarına ait. Bize Almanya'nın 1980 yılında 400 nükleer santral kurma projesinin Çernobil felaketinden sonra durduğunu anlattılar. Merkel hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra santralleri kapatma işini savsakladığı, kapatmaları ötelemeye soyunduğu da aktarılanlar arasında. Fukishima'nın ertesinde Merkel'in, nükleerci şirketlerle anlaşmalar yaparak bir kapatma takvimini oluşturduğu dile getirildi. Almanya'da görüştüğümüz herkes nükleerin ülke elektrik enerjisi üretiminde geleceğinin olmadığı konusunda hemfikir.
IMG_0398.jpg görüntüleniyor
TERMİK SANTRALLERİN DE GELECEĞİ YOK
Keza bize aktarılanlara göre termik santraller için de aynı durum söz konusu. Karbon emisyonları ile ilgili anlaşmaların ardından bu santrallerde üretilecek enerjinin son derece pahalıya geleceği öngörülerek, termik santrallerin de enerji üretiminde geleceğinin olmadığı söyleniyor. Doğru bir öngörü bu. Gel gör ki bizim gibi "geri kapitalist" bir ülkenin "ileri demokrasi"sinde ki yöneticilerin bunu görme yeteneği bulunmuyor. Çünkü sonuçta kapitalist ülkeler kendi yönetici sınıflarının çıkarlarını gözeterek politikalarını belirliyorlar. Bizim gözü doymaz vahşi kapitalistlerin enerji ve madencilikteki 'tatlı' kardan karnını doyurmaları bir hayli uzun sürecek gibi. Olan doğaya olmuş, memleketin havası, suyu, toprağı kirlenmiş, ne umur ki onlar için! 
IMG_0182.jpg görüntüleniyor
'DEVRİM' TIKIR TIKIR İŞLEMİYOR
Öte yandan Almanya'daki enerji yöneliminde de sorunsuz, tıkır tıkır işleyen bir "devrim-dönüşüm" yok gördüğümüz kadarıyla. Almanya'da ülke enerji sektörünü ellerinde tuttuğu söylenen 4 büyük enerji tekelinin, yenilenebilir enerji sektöründe 'yaya kaldığı' söyleniyor. Bu tekellerin daha ucuz olan yenilenebilir enerjiye geçişle birlikte enerjiyi pahalıya üretmek zorunda kalacakları ve böylece yok olacakları tezi ise çok zorlama gibi geldi. Enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin payının artıyor olması, özellikle güneş enerjisinde daha küçük üretimlere yönelinmesi, ileri kapitalist bir ülkenin enerji sektörünü elinde tutan sermayenin bu eğilimi görüp ona göre konumlanmayacağı anlamına gelmez. Hatta bu daha akla yatkın gibi geliyor. Hükümetin güneş ve rüzgara enerji üretimine verdiği desteği azaltması, bu enerji tekellerinin özellikle ülkenin batısındaki denizlerde büyük paralar harcayarak geniş rüzgar santralleri kurması için zemin hazırlanması bu yönelimin işaretleri aslında. Kapitalizmin tekelleşme eğilimi burada işin içine giriyor. Burjuva demokrasisinin ne kadar ileri olduğu bu tekelleşmeyi önlemiyor sonuç olarak ama en azından kontrol mekanizmalarının iyi çalıştırılabilmesi yurttaşlarına, doğaya biraz daha saygılı bir modeli geliştirebiliyor. Yani, Alman sermayesi, Merkel hükümetinin ya da gelecek olanın büyük yardımlarıyla her an yenilenebilir enerji sektörüne el atıp buradan da çok tatlı karlar elde edilebilir. Şu an bile Almanya özellikle RES imalat ve teknolojisi alanında yurt dışına çok yüksek meblağlarda satışlar yapmakta. 
MP9A9784.JPG görüntüleniyor
KISA KISA ALMANYA VE ENERJİ
Lafı çok da uzatmadan Almanya gezisini şöyle maddeler halinde yazarsak;
1. Almanya'da yenilenebilir enerjiye geçiş konusunda önemli bir gelişme var. Nükleer santrallerden kurtulma düşüncesi hükümetçe de kabul edilmiş görünüyor.
2. RES'lerle ilgili bazı sıkıntılar olduğu, katı kurallara tabii kılındığı bize anlatıldı ama bu sıkıntılara çok fazla girilmedi. RES'lerin özellikle tarım alanlarının ortasında yapılmasının ilerde sıkıntılar doğuracağı öngörülebilir. Almanya'da gördüğümüz RES'lerin ülkemizdekilerle kıyas kabul edilmeyecek derecede daha az ses çıkardığı, bunun da kullanılan teknolojiden kaynaklandığı söylendi. Buradan da görüldüğü gibi Türkiye burjuvazisi yine ucuz etin yahnisi peşinde. Ortaya çıkacak lezzetsiz yemeği de halkımıza satıyor maalesef.
3. Güneş enerjisi üretiminin bireylere, küçük kooperatiflere doğru yayılması politikasında belli bir başarı sağlanmış ve "çözüm çatılarda" sloganı da burada öne çıkıyor. Almanya ile kıyaslanamayacak derecede güneş potansiyeli fazla olan ülkemizde bu enerji sistemine, bu yöntemle geçiş şu anki iktidar yapısı ve ülke kapitalizminin ihtiyaçları göz önüne alındığında çok zor. Ülkemiz kapitalistleri halkın kendi elektriğini üretmesine, kar marjlarında önemli düşüş olacağı gerekçesiyle izin vermez.
Keza Alman sermayesi de bu bireysel enerji üretimi ve küçük enerji kooperatiflerinden hoşnut değil ki, Merkel hükümeti eliyle bunlara verilen desteğin azaltılması hatta zamanla tamamen yok edilmesi politikasını dayatıyor. Bu politikanın geleceğini biraz da Alman halkının tavrı, bir anlamda buna direnişi belirleyecektir. 
4. Almanya'da nükleer karşıtları gibi varsa eğer RES ve güneş enerjilerine dönük eleştirileri öne çıkaran, bunlara karşı mücadele eden örgüt ve kişilerle de görüşüp, onların karşı çıkış nedenlerini dinleyemedik. Gezinin bu yönü biraz eksik kaldı. Şirket ve sektör temsilcilerinin verdiği bilgilerin tek yanlı olacağı muhakkak. Madalyonun öbür yüzünü de görmek gerekiyordu. 
5. Alman ekolojistler ve ekoloji örgütleriyle ülkemizdeki mücadelelerin iletişimi, birlikte mücadele ve dayanışmanın yolunun aranması konusunda küçük de olsa bir adım atıldı. Bu adım son derece önemli. Bunun devamını getirebilmek bu gezinin en verimli çıktılarından birisi olacaktır. 
6. Almanya'da enerjinin üretildiği yerlerde tüketilmesinin hem verim, hem maliyet açısından büyük önem taşıdığı bizlere sunum yapan kişilerin hepsinde de ortak görüşlerden birisiydi. Yine verilen bilgilere göre kayıp kaçak oranının yüzde 4-5'lerde olduğu, ki biz de bu oran yüzde 15-20 aralığındadır, bir ülkede enerjinin yerelleştirilmesi örnek alınması gereken bir politika. Ancak, bizim ülkemizdekiler gibi Alman sermayesinin de ülkenin bir ucunda ürettiği elektiriği (denizlerde kurulan RES'lerle) öbür ucuna taşıması çalışmaları da olduğu aktarılanlar arasında. Herşey güllük gülüstanlık değil yani.
6. Almanya kentlerindeki düzen, temizlik, kültür ve tabiat varlıklarına verilen değer, onların korunmasına yönelik yapılan işler zaten şimdiye kadar duyduklarımızla örtüştü, somutlaştı.
Eklenme Tarihi: 02 Kasım 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...