31 Mart 2016 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Ovacık Altın madenine 4. Atık Barajı_31 Mart 2016



ÇEPEÇEVRE YAŞAM
Türkiye'deki ekoloji hareketinin en önemli direnişlerinden birisinin sergilendiği Bergama'da,
Ovacık Altın Madeni 4. atık havuzu ÇED halkın katılımı toplantısı yapıldı.
Köylülerin katılmadığı toplantı madencilerin şovuna dönüştü.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
bu akşam 20.00'de HAYAT Tv''de

Program tanıtımı: 
https://www.youtube.com/watch?v=Otuzv5nJhsU&feature=youtu.be

Programın tamamı
https://www.youtube.com/watch?v=a1fuyAC2p_E&feature=share

İlgili haber:
http://www.evrensel.net/haber/275906/ovacikta-ced-toplantisina-halk-katilmayinca-toplanti-madencilerin-tiyatrosuna-donustu

29 Mart 2016 Salı

Muğla Büyükşehir Belediyesinden bir ilk: RES alanlarının ilkeleri belirleniyor



Özer AKDEMİR
İzmir
Muğla Büyükşehir Belediyesi rüzgar enerji santralleri (RES) ile ilgili çok önemli bir ilke kararına imza attı. Büyükşehir Belediyesi il genelinde kurulması düşünülen rüzgar enerji santrallerinin (RES) yer seçimine yönelik ilke ve esasları belirledi.  Belediye, ODTÜ’ye hazırlattığı teknik ve bilimsel raporda yenilenebilir enerji kaynaklarının yer seçimine yönelik ilke ve esasları belirlerken, kentin doğal ve kültürel zenginlik açısından son derece zengin ve hassas bir yapıya sahip olduğuna dikkat çekti.


ODTÜ’YE RAPOR HAZIRLATILDI
Kentin alan dağılımının yüzde 65’i orman, yüzde 20’si tarım alanı olduğunu belirten Büyükşehir Belediyesi, ayrıca koruma statüsü ve özel çevre kanunlar göz önüne alındığında kent topraklarının yüzde 14 Özel Çevre Koruma Alanı, yüzde 7 Doğal sit alanları, Milli Park, Tabiat Parkı vb. alanlar ve yüzde 5 Turizm Merkezi oluştuğunun altını çizdi. İlin bütününde kurulması planlanan RES’lerin sakıncalarının neler olduğu ve bu sakıncaların en aza indirgenebileceğine yönelik uzman görüşleri için ODTÜ’ye rapor hazırlatan belediye, bu rapor doğrultusunda bu faaliyetlerin yer seçim esaslarını belirledi. Belediye, il sınırları dahilinde RES yapılması önerilebilecek alanları da harita üzerinde belirledi. Büyükşehir Belediyesi konunun hukuki olarak incelenmesi için bir komisyon oluşturulmasına ve Belediye Meclisine bunun için ek 1 ay süre tanınmasına oy birliği ile karar verdi.

İŞTE RES’LERLE İLGİLİ İLKE VE ESASLAR
“Muğla Büyükşehir Belediyesi Rüzgar Enerji Santrali (RES) Projelerinin Yer Seçimine İlişkin İlke ve Esaslar” başlıklı Meclis karar taslağında aşağıdaki maddeler yer aldı;
1. RES projelerinin koru, bozuk koru ve muhafaza orman alanlarına kurulmaması esastır.
2. RES projeleri için ayrılacak toplam RES alanının, il bütününde koru ve bozuk koru dışındaki orman alanlarının yüzde 6’sını aşmaması esastır.
3. RES lisans alanı içerisinde her bir tribün noktasının, en yakın yerleşim alanı sınırından en az 1000 m, köyden, mahalleye dönüşen düşük yoğunluklu alanları için 500 m, yüksek yoğunluklu yerleşim alanları için 1500 m uzakta olması esastır.
4. RES Projelerinin doğal sit alanları içerisinde kurulmaması esastır.
5. RES lisans alanı ile doğal sit alanları sınırı arasında en az 100 m koruma bandı bırakılması esastır.
6. Her bir tribün noktası ile kuş yuvalama alanları ve kuş göç yolları arasında en az 800 m mesafe bulunması esastır.
7. Milli park, tabiat parkı, tabiat alanı, tabiat koruma alanı, yaban hayatı geliştirme sahası gibi ekolojik değeri yüksek olan alanlarda RES kurulmaması ve bu alanlar ile RES lisans alanları arasında en az 100 m koruma bandı bırakılması esastır.
8. RES Projelerinin özel çevre koruma bölgelerinde kurulmaması esastır.
9. RES lisans alanı ile özel çevre koruma bölgeleri arasında en az 100 m koruma bandı bırakılması,
10. Su kütlesi kıyıları ile RES lisans alanı içinde bulunan her bir tribün arasında en az 300 m uzaklık olması,
11. RES tribünleri ile deniz kıyı kenar çizgisi arasında en az 2000 m, göl kıyı kenar çizgisi arasında en az 500 m uzaklık olması,
12. RES Projelerinin sulak alan tampon bölgelerinde kurulmaması
13. RES lisans alanı içinde her bir tribün noktası ile tarihsel, kültürel, arkeolojik varlıklar arasında en az 200 m uzaklık olması,
14. RES Projelerinin mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri üzerinde kurulmaması esastır,
15. RES lisans alanı kara ve demir yollarına en az 100 m uzaklıkta olması,
16. RES lisans alanı ile havaalanı sınırı arasında en az 2 bin 500 m uzaklık olması
17. Tesisin kapasitesine göre değişmek üzere maksimum idari tesis yapı alanının 300 metrekare olması ve RES alanlarında yapılması gereken diğer yapı (şalt merkezi, jeneratör ve tribün alanı ve benzeri) alanlarının büyüklüğü tesisin kapasitesine göre idarece değerlendirilmesi esastır.
Fotoğraf: Metehan Ud
Eklenme Tarihi: 29 Mart 2016

25 Mart 2016 Cuma

Ovacık'ta ÇED toplantısına halk katılmayınca toplantı madencilerin tiyatrosuna dönüştü

Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir Bergama’da Ovacık altın madeninin 4. atık havuzu için yapılan çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) halkın katılımı toplantısı madencilerin tiyatrosuna dönüştü. Ovacık köylülerinin ve yöre halkının neredeyse katılmadığı toplantının yapılacağı kahvehanenin tamamına yakını maden çalışanları tarafından dolduruldu. 
‘HİÇBİRİ BİZİM KÖYDEN DEĞİL’
Ovacık köyü kahvesinde yapılan toplantıya onlarca maden çalışanının yanı sıra Dikili, Bergama, İzmir, Ayvalık gibi yerlerden gelen yaşam savunucuları katıldı. Toplantı öncesi kahvehanenin neredeyse tamamının maden çalışanları tarafından doldurulduğu, en az kahvehanedeki sayının iki katı maden çalışanının da dışarıda beklediği görüldü. Madenci şirket, kahve önünde lokma döktürdü ve gün boyu da lokma dağıttı. Çevrede de çok sayıda sivil-resmi jandarmanın önlem aldığı görüldü. Toplantıya birkaç kişi dışında hiçbir köylünün katılmadığını söyleyen Bakkal Mehmet Uslu, gelenlerin hiçbirisinin ise kendi köylerinden olmadığını ve maden çalışanları olduğunu belirtti: “Müdürlerini, tercümanlarını, güvenlikçileri, iş güvenliği çalışanlarını bile getirmişler.”
ÇED dosyasını hazırlayan Aecom şirketinin Çevre Mühendisi Yusuf Topçu altın madeninin üçüncü atık havuzunun yapılmasının planlandığı açık ocağına yer altı suyu seviyesinin altında kalması nedeniyle izin verilmediğini belirterek, bu nedenle 4. atık havuzunun yapılmasının gündeme geldiğini söyledi. Salondan söz alan yaşam savunucuları “atık havuzu” söyleminin, “tehlikeli atık havuzu” olarak değiştirilmesini istedi. Bu talebe, çıkan atıkların mevzuata göre tehlikesiz atık olduğu yanıtını veren Topçu, altın madeninin atık suyundaki siyanürün Avrupa’da izin verilen limitlerin bile altında olduğunu ileri sürdü. Bu sözlere salondan “Atıklar tehlikesizse neden bu kadar uğraşılıyor o halde” diye tepki geldi. 
‘KÖYLÜ KANSERLE BOĞUŞUYOR’
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, ÇED dosyasının çelişkilerle dolu ve yetersiz olduğunu söylerken, bölgenin artık 4. atık havuzu gibi böylesi bir potansiyel tehdidi kaldıramayacağını belirtti. Engel, yörede kanser olaylarının madenden sonra hızla arttığını belirterek, “Köylüler kanserle boğuşuyor. Bir an önce burada sağlık taraması yapılmalı. İnsanlar madenden çıkarılacakları korkusuyla taramalara katılmıyorlar” dedi. 
‘HALKIN KATILIMI YOK’
Ovacık köyünden Emekli Polis Memuru Cevdet Koç, ÇED toplantısının halkın katılımı için yapıldığını ama toplantıda halkın olmadığını söyleyerek, “25 yıldır dışarıdayım, memurdum, emekli oldum, geldim. Bu meseleyi yöre halkına sormanız lazım. Salonda bir sürü madende çalışan kişi var. Açılmasını isteyenler hep madenci. Köyde referandum yapılsın, maden istenip istenmediğine dair. Halkın katılımı yok, maden katılımı var.” dedi. Öte yandan, haberi yazdığımız saatlerde madene karşı çıkan Ovacık köylüsü Cevdet Koç’un Şırnak’ta bulunan polis kardeşi Cemil Koç’un çatışmalarda yaşamını yitirdiği haberi üzüntü yarattı. 
 Eklenme Tarihi: 25 Mart 2016


24 Mart 2016 Perşembe

Ortada ÇED yönetmeliği kalmadı!

Özer AKDEMİR
İzmir
Herhangi bir proje ya da gelişmenin çevre üzerindeki önemli etkilerinin belirlendiği Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini düzenleyen ÇED yönetmeliği çıkarıldığı 1993 yılından günümüze o günden günümüze üzerinde en çok değişiklik yapılan yasa maddelerinden birisi oldu. Yönetmelik 7 defa ana değişiklik olmak üzere bu güne kadar toplam 17 kez değiştirildi. Sermayenin ihtiyaçlarına göre, AKP iktidarı tarafından sürekli değiştirilen yönetmelikle birçok dava açıldı. 

ÇED TOPLANTISI KAÇIRMAYA 'DUR' DENDİ
İşte o davalardan birisi olan Türk Tabipler Birliği (TTB), TMMOB ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından açılan ortak davada Danıştay 14. Daire yönetmeliğin çok önemli maddeleri ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi. 
Üç meslek örgütü tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı açılan 25.11.2014 tarihinde yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliğinin bazı maddelerinin iptal ve yürütmenin durdurulması davasında Danıştay geçtiğimiz hafta verdiği karara paralel bir karar verdi. Danıştay geçtiğimiz hafta da TMMOB'a bağlı Jeoloji, Meteoroloji ve Metalurji Mühendisleri Odaları’nın açtığı 3 ayrı davada ÇED yönetmeliğin bazı maddelerini durdurmuştu. Danıştay, AVM, Rüzgar Enerji Santrali (RES), Güneş Eneerji Santrali (GES) ve toplu konut  yapımı gibi faaliyetlerin ÇED'siz yapılmasını düzenleyen maddelerin yürütmesini durdurmuştu. 
Danıştay 14. Dairesi, üç meslek örgütü tarafından açılan davada da yönetmeliğin çok önemli birçok maddesinin yürütmesini durdurdu. Mahkeme, ÇED sürecinde halkın katılımının sağlanmasını ve sonucun halka duyurulması için yapılacağı dile getirilen anons ve ilan konusundaki yönetmelik düzenlemesini "nerede yapılacağı, projeden etkilenen halkın yaşadığı yerde yapılıp yapılmayacağı, halkın rahatlıkla öğrenebileceği şekilde yapılması" konularında eksik bularak yürütmesini durdurdu. Böylece bir anlamda yöre halkının yoğun karşı çıkışlarına maruz kalmamak için ÇED toplantılarını projenin yapılacağı yerin dışında başka bir yerde yapma 'kurnaz'lığı da bir anlamda önlenmiş oldu.

SÜRESİZ GÖZ YUMMAYA GEÇİT YOK
Yine ÇED Yönetmeliğindeki yönetmelik hükümlerine aykırı davrananlara aykırılığı gidermek üzere bir defaya mahsus olma üzere verilecek süre ile ilgili maddenin de yürütmesi durduruldu. Danıştay, taahhüde aykırılık durumunda verilecek süreye ilişkin herhangi bir üst sınır konulmamasını 2872 Sayılı Çevre kanununa aykırı olduğu sonucuna vararak yürütmesini durdurdu. 
HUKUK BAKANLIĞIN TAKTİRİNE BIRAKILAMAZ
Danıştay, ÇED olumlu ya da ÇED Gerekli Değildir kararı verilen projelerde kapasite arışı yapılması durumunda, mevcut kapasite ve kapasite artışının bir bütün olarak değerlendirilmesine yönelik mahkeme kararına rağmen, bunun düzenlemede belirtilmeden Bakanlığın taktirine bırakılmasını da hukuka aykırı buldu. Mahkeme, kapasite artışında izlenmesi gereken yöntemin, mevcut kapasite artışı dikkate alınmadan salt kapasite artışı üzerinden değerlendirilmesine sebebiyet verebileceğine dikkat çekerek bunun Anayasanın 56. maddesine ve Çevre kanununa aykırı olacağına dikkat çekti. 
NESNEL VE TEKNİK GEREKÇE OLMALI
Mahkeme, 2013 tarihli ÇED Yönetmeliğinin Ek-1 ve Ek-2 listelerinde yer alan faaliyetin Ek-1 listesinden çıkarılmamsına ilişkin değişikliği de, "nesnel ve teknik bir gerekçeye dayanmadığı, bu projenin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik bir rapor, uzman görüşü ya da somut bilgi-belge bulunmadığı" gerekçesiyle hukuka uygun bulmadı. 

HAVZALAR ARASI SU TAŞIMAYA FREN
Danıştay, "boru ile içme suyu taşımaları dışında kalan ve akarsu havzaları arasında 10 milyon m3/yıl ve üzeri su aktarma projeleri"ndeki eşik değerin, 100 milyon m3/yıl ve üzeri olarak değiştirilmesinin de yürütmesini durdurdu. Danıştay bu kararına yukarıda verdiği eşik değerlerin değiştirilmesinin "nesnel ve teknik bir gerekçeye dayanmadığı, bu projenin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik bir rapor, uzman görüşü ya da somut bilgi-belge bulunmadığı" görüşüne dayandırdı.

ÇEVREYE ETKİLERİ BELGELENMELİ
Danıştay ayrıca; RES ve Güneş Enerji Santrallerinin kurulu güç üzerinden lisanslandırılması ve değerlendirilmesi düzenlemesinde de hukuka uyarlılık bulmadı. Mahkeme, kurulu güç ile ilgili alt ve üst sınırların herhangi bir nesnel ve teknik gerekçeye dayanmadığı, çevreye etkilerinin değerlendirilmesine dönük bir rapor, uzman görüşü, somut bilgi-belge olmadığı gerekçelerine atıfta bulundu. 
Danıştay, 2013 ÇED Yönetmeliğindeki "300.000 m3/yıl ve üzeri yeraltı suyu çıkarma veya yeraltında depolama" faaliyetinin eşik değerinin 1.000.000 milyon m3/yıl ve üzeri" olarak arttırılmasına da yine aynı gerekçelerle geçit vermedi. 
TÜNELLERE VE MERMER OCAKLARINA YEŞİL IŞIK
Öte yandan mahkeme dava konusu edilen elektirik üretim amacı dışında kurulan su depolama tesislerin (baraj ve göletler) yanı sıra, blok ve parça mermer, dekoratif taşlar gibi faaliyetlerle ilgili yönetmelik maddelerinin yürütmesinin durdurulmasın taleplerini reddetti. Yine, otoyollar ve demiryolların tünel projelerinin ayrı ÇED sürecine tabii tutulması istemine de yeşil ışık yakmadı. 
'ÖNCE ÇEVRE' DİYEN KARŞI OY YAZILARI
Mahkeme kararının "Karşı oy" yazılarında da ilginç noktalar yer aldı. Mahkeme Başkanı Levent Artuk karşı oy yazısında, ÇED süreçleri ile ilgili gerçekleştirilmesi planlanan projenin çevreye olabilecek olumlu-olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar veremeyecek düzeye indirilmesi için alınacak önlemlerin, projenin başvuru ve inşaat sürecini kapsamamasını "ÇED ile ulaşılmak istenen çevrenin korunması ve kamu yararı ilkelerine aykırı olduğunu belirterek, yönetmeliğin ilgili maddesinin de yürütmesinin durdurulması gerektiğini dile getirdi. Başkan, bu karşı oy yazısı ile Daire'nin görüşüne katılmadığını ortaya koydu.  
Yine mahkeme üyesi Halil Çırak, enterge bir projenin birden fazla ÇED sürecine ayrılmasına imkan veren düzenlemede ve proje sahibinin lehine olan hükümlerin geçmişe etkili olarak uygulanabilmesine imkan tanıyan maddesinin de sürdürülebilir çevre, kalkınma ve katılım ilkelerine aykırı olduğu gerekçeleriyle karara karşı oy yazısı yazdı. 
Eklenme Tarihi: 24 Mart 2016
http://www.evrensel.net/haber/275802/ortada-ced-yonetmeligi-kalmadi

Dünyanın kutladığına biz ağıt yakıyoruz!

Özer AKDEMİR
İzmir
Tüm dünya içinde bulunduğumuz günleri su ve orman varlıklarına dikkat çekebilmek için Su Günü ve Ormancılık Günü gibi adlarla kutlarken, suların ve ormanların ülkemizdeki halini gösteren acı örneklerden birisi de Bulgaristan sınırındaki Istrancalarda (Yıldız Dağları) gerçekleştirilen bilirkişi keşiflerinde yaşandı. Sınırın öte tarafında, Bulgaristan’da koruma altında bulunan Istranca Dağları, Türkiye sınırından girildikten sonra hemen her noktasında doğal yaşamı ve kültür varlıklarını tehdit eden bir faaliyetle yüz yüze. 

ARICILIĞA İZİN YOK MADENCİLİĞE VAR!
Istrancalarda suları, ormanları ve biyoçeşitliliği tehdit eden madencilik çalışmalarına karşı açılan davaların bilirkişi keşifleri Dünya Su ve Orman Günlerine denk geldi. Daha önce altın madeni işletilmesi projesi mahkeme kararı ile iptal edilen Dereköy’ün bu sefer mermer ocakları ile başı dertte. 
Mermer ocağına karşı açılan davanın bilirkişi keşfinde Dereköy ormanlarının önemine dikkat çekildi. Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (Dayko) Kırklareli İl Temsilcisi Göksal Çidem’in aktardığı bilgiye göre keşif sırasında Dereköy Ormanlarının iki yıl süren biyosfer rezerv alan çalışmasının 12 alanından birisi olduğuna dikkat çekildi. Keşifte proje dosyasındaki çelişkilere vurgu yapılırken, orman içerisinde kilometrelerce açılacak yolun, aşırı yağmurlarda Dereköy’e sel olarak geleceği dile getirildi.  
Istranca Dağları, Tarım Bakanlığı tarafından 2010 yılında koruma altına alınan Trakya arısının doğal yaşam alanı iken proje dosyasında bu konudan hiç bahsedilmemesi dikkat çekti. Öte yandan keşifte Dereköy ormanlarında  arıcılık yapmak için kiralama talebine bile olur verilmezken, madencilik faaliyetine izin verilmesindeki büyük çelişkinin da altı çizildi. Ayrıca, madenciliğin koruma altındaki Trakya arısı popülasyonuna olduğu kadar Avrupa Kırmızı Orman Karıncası başta olmak üzere çok sayıda nesli tehlike altındaki türlere de olumsuz etki yapacağı uyarısında bulunuldu.

‘BURAYA KAZMA DAHİ VURAMAZSINIZ!’
Keşif heyetinin ikinci durağı ise sakin şehir (Cittaslow) Vize’nin Doğanca köyü oldu. Bilirkişi incelemesinde ise Soğucak ve Doğanca muhtarlarının  davetlisi olarak  katılan Prof. Dr. Doğan Kantarcı kil ocağı açılmak istenen bölge için, “Siz bu alana kazma bile vuramazsınız” dedi. Kantarcı, kil ocağı açılmak istenen bölgenin çeşitli türlerden oluşan meşe ormanı, gürgen, akçakesme ağacı, karaçalı, katran ardıcı, yaban gülü gibi birçok türlerin bir arada yaşadığı doğal bir ekosistem olduğunu belirterek; “Bu orman alanı “Avrupa Vejetasyon Haritasında” “G28 “ biriminde tescil ettirilmiştir. Diğer bir deyimle bu orman Avrupa’nın önemli ve korunması gereken “Ekolojik olarak hassas yetişme ortamlarındaki kurak mıntıka ormanlarındandır. Buradaki ve çevredeki meşe ormanlarındaki doğal çiçekli bitkiler aynı zamanda önemli bir bal üretim kaynağıdır. Bu ormanın kök sistemi 300-500 yıllık olup, karaçam ile ağaçlandırma yapılsa bile topraklaşma süreci ile birlikte doğal ekosistem dengesi ancak 300-400 yılda oluşabilir” dedi. Soğucak köylüleri  “Kil ocağı açılmak istenen alanda avlanmak yasak. Avın yasak olduğu alan kepçelere, kamyonlara nasıl serbest olacak. Tüfekle, köpekle girmenin yasak olduğu yere kamyonlar, kepçeler mi girecek” diye tepkilerini dile getirdiler. 
KÖYLÜLERDE GEÇİM DERDİ

Bilirkişi keşfinin son durağı Soğucak bölgesinde  kapasite artış talebinde bulunan kalker ocağı kırma eleme tesisi oldu. Tesise karşı dava açan köy muhtarlığı ve söz alan katılımcılar,  bölgenin yer altı su besleme alanı olduğunu, köy kaynak sularının azaldığını, geçimlerinin tehlikeye girdiğini anlattılar. 
Eklenme Tarihi: 24 Mart 2016 

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Aydın İncirliova'da Jeotermale hayır mitingi_24 mart 2016

Aydınlılar jeotermal enerji santrallerinin yaşam alanlarında yarattığı tahribata karşı direniyorlar. İncirliova'da yapılan Jeotermal Enerji santrallerine hayır mitingi Çepeçevre Yaşam'da.
Özer AKDEMİR'in sunumuyla 24 Mart 2016 Perşembe saat: 20.00'de Hayat Tv.de
Program Tanıtım:

Programın tamamı: 

İlgili haber:

22 Mart 2016 Salı

Dünya Su Günü’nde Efemçukuru vurgusu

Özer AKDEMİR
İZMİR
22 Mart Dünya Su Günü ile ilgili yapılan açıklamalarda suyun yaşamsal öneminin altı çizilerek İzmir Efemçukuru Altın Madeninin kent açısından yarattığı tehlikeye bir kez daha dikkat çekildi.
Konak Kent Konseyi tarafından Türkan Saylan Kültür merkezi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına, kent konseylerinin yanı sıra, EGEÇEP’liler de destek verdi.
Basın metnini okuyan Konak Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Cezmi Tomrukçu, İzmir’de yaşanan kirlilik ve içme sularına etkilerine değindi. İzmir'in içme sularının başta Efemçukuru altın madeni olmak üzere, Çaldağı ve Gördes nikel madenlerinin tehdidi altında olduğunu belirten Tomrukçu, altın madeni ile ilgili verilen yargı kararlarına rağmen madenin 4 yıldır üretime devam ettiğini söyledi. Efemçukuru Altın madeni konusunda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, “yaşamsal bir konu” sözlerini hatırlatan Tomrukçu, “Kendisinin yıllar önce Efemçukuru'nda söylediği, “Bu altın madeni işletilirse İzmir'i başka yere taşımak zorunda kalacağız” sözleri her şeyin özetidir. Milyonlarca İzmirliyi doğrudan ilgilendiren bu yaşamsal konu hakkında başta milletvekilleri, yerel yöneticiler, kentteki tüm demokratik kitle örgütleri olmak üzere hepimize geleceğimizi kurtarmak adına büyük görev düşüyor. Suyumuzu korumak, geleceğimizi kurtarmak sorumluluğu hepimizin omuzlarındadır” dedi. Efemçukuru’ndan çıkarılan altının İzmir’in, geleceğini yok edeceği uyarısını yineleyen Tomrukçu, “Havamızı, toprağımızı, suyumuzu, kültürümüzü korumak için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
TMMOB İKK tarafından yapılan yazılı açıklamada da suyun kamusal değer olduğunun altı çizilerek sermayenin eline bırakılamayacağı dile getirildi. Ülkemiz su sıkıntısı yaşayan ülkeler grubunda yer aldığına vurgu yapan TMMOB, yetersiz su kaynaklarına sahip olan İzmir’in içme sularının altın madenciliğine feda edildiği dile getirildi. (İzmir/EVRENSEL)

 Eklenme Tarihi: 22 Mart 2016
http://www.evrensel.net/haber/275613/dunya-su-gununde-efemcukuru-vurgusu

Ege bölgesindeki RES mücadeleleri birleşti: 'Rüzgar yaşamdan yana essin diye'



Özer AKDEMİR
İzmir
Rüzgar enerji santrallerinin (RES) doğa, kültürel-ekonomik-sosyal yaşam üzerindeki etkilerine karşı mücadele eden ekoloji örgütleri birleşti. “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi” adı altında birleşen Ege Bölgesi’ndeki RES mücadeleleri, ülkedeki diğer RES mücadeleleri ile genişleyerek ortak mücadele zeminini güçlendirmeyi hedef olarak önlerine koydu.
EGE BÖLGESİNDEN GENİŞ KATILIM
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) İle Karaburun Kent Konseyi tarafından 19-20 Mart 2016’da Karaburun’da yapılan “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin-Ege Bölgesi RES Çalıştayı” sona erdi. Ege Bölgesi’nde yoğun olarak kurulan rüzgar enerji santrallerinin doğa, kültürel-ekonomik-sosyal yaşam üzerindeki ağır ve geri dönüşü mümkün olmayacak tahribatını değerlendirmek ve ortak bir yol haritası oluşturmak amacıyla düzenlenen çalıştay  İzmir, Bodrum, Çeşme, Didim, Urla, Ayvalık, Cunda Adası, Aydın, Çine, Söke, Aliağa, Turgutlu, Bergama, Germiyan, Foça, Salihli, Güzelbahçe, Marmariç ve Dereköy gibi Ege’nin birçok yerinden gelen yaşam savunucularının geniş katılımıyla yapıldı.
VAR OLANLAR YETMEZMİŞ GİBİ
Çalıştayın ilk günü RES’lerin ekolojiye, canlı yaşamına ve sosyokültürel yapıya etkilerinin ele alındığı iki panel gerçekleştirildi. Panelde biyoloji, ziraat, çevre, enerji, planlama, hukuksal süreç gibi konularda sunumlar yapan bilim insanları, hukukçular ve meslek örgütü temsilcileri RES’lerle ilgili birçok konuda aydınlatıcı bilgiler verdi.
Çalıştayın ikinci gününün sonunda yapılan basın açıklamasında Ege Bölgesi’nin işletmeye alınan ve inşa halinde olan RES’lerde ilk sırada yer aldığı ortaya konurken, yapımına henüz  başlanmamış lisanslı projeler olduğu da dile getirildi. Mevcut RES’lerin bölgedeki yıkımı sürerken, bunun iki katı gücünde yeni projelerin EPDK tarafından değerlendirmeye alındığının belirtildiği basın açıklamasında, ülkedeki enerji potansiyeli, enerji kullanımı, üretim ve planlamadaki yanlış bilgiler de tartışmaya açıldı.
YAŞAM HAKKI HİÇE SAYILIYOR
Ege’nin ormanlık alanlarının, doğal sitlerin, kültürel ve tarihi varlıkların bulunduğu bölgeler dahil çok geniş bir bölümünün RES’lere tahsis edildiğinin altının çizildiği basın açıklamasında; “Zeytinlikler, tarım ve mera alanları, turizm bölgeleri RES sahasına dönüşüyor. Sağlıklı ortamda yaşam hakkı hiçe sayılıyor” denildi.
BİRLİKTE MÜCADELE KARARLILIĞI
İki günlük çalıştayın son oturumunda Ege’nin dört bir yanından gelen katılımcılar, RES’lerin yol açtığı bu ağır tahribata karşı tüm canlıların yaşam hakkını ve yaşam alanlarını savunma mücadelelerinin birleştirilmesi, güçlendirilmesi, sürekliliği ve sürdürülebilirliğini sağlaması için mücadelelerin birleştirilmesi konusunda görüş birliğine vardı. Çalıştay katılımcısı kurumlar ortak yol haritasının ana ilke ve konularında anlaşırlarken, çalıştayda ifade edilen görüş, değerlendirme ve öneriler ışığında bu ortak yol haritasının yaşama geçirilmesi için “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi”ni oluşturduklarını açıkladı. İnisiyatif, önümüzdeki günlerde bu ortak yol haritasının netleştirilmesi ve mücadele birliğinin somutlaştırılması konularının görüşülmesi için bir araya gelmeyi kararlaştırdı. İnisiyatifin ülkenin diğer yerlerindeki RES mücadelelerini de kucaklaması düşüncesi bu toplantının konularından birisi olacak.
Eklenme Tarihi: 22 Mart 2016

21 Mart 2016 Pazartesi

EGEÇEP 9. Kurultay sonuç bildirgesi açıklandı: ‘Can pazarında yaşamı savunmaya devam edeceğiz’

Ege Çevre ve Kültür Platformunun (EGEÇEP) 28 Şubat günü yaptığı 9. Kurultayın sonuç bildirgesi açıklandı. Ülkedeki savaş ve şiddet ortamında ekoloji mücadelesinin zorluğuna dikkat çekilen bildirgede, can pazarında da olsa yaşamı savunmaya devam edileceği dile getirildi. 
Ekoloji mücadelelerinin birliğinin sağlanması ile ilgili kararlılığın vurgulandığı sonuç bildirgesinde, bu yöndeki çabaların devam edeceği dile getirildi. Sonuç bildirgesinde var olan kirli sanayilerin kucağında adeta nefes alınamaz bir halde olan Aliağa / Foça yöresindeki kirliliğe dikkat çekilirken, özellikle kömürlü termik santrallerin zararlı etkileri ile ilgili dünya genelinde başlatılan kampanyanın bir parçası olarak 15 Mayıs 2016 tarihinde yapılacak ortak etkinlikle ilgili çabaların yoğunlaştırılacağı da belirtildi. 
İZMİR’İN SUYUNA ALTIN MADENİ TEHLİKESİ
Efemçukuru altın madeninin kapasite artırımının ardından İzmir açısından zaten var olan tehdidin daha da arttığına dikkat çekilen kurultayda, yörede yaşayan köylülerin bu durum hakkında bilgilendirmek ve mücadelenin öznesi yapabilmek için çabaların yoğunlaştırılacağı kaydedildi. Kurultay sonuç bildirgesinde Urla Zeytineli’de, 1. derece sit alanına dikilen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğu iddiasıyla kamuoyunun gündemine gelen kaçak villalarla ilgili hukuki sürecin de takipçisi olma kararlılığı yinelendi.  
Sonuç bildirgesinde, platforma bileşen olarak kabul edilen Didim Çevre Platformu, Yarımada Ortak Yaşam Platformu ve DİSK Emekli Sen Konak Şubesinin mücadeleye güç katacağı dile
getirildi. 
EGEÇEP  YENİ YÜRÜTME KURULU ÜYELERİ
Sevda Budak (Eş Sözcü)
Hicran Danışman
Perihan Hasergin
Hülya Yılmaz
Turgut İnel  (Eş Sözcü)       
Metin Aydın
Erol Engel
Hikmet Ünlüöz
Özer Akdemir (Sayman)
Uğur Göçmüş
Süleyman Eryılmaz
Barış Cemal Polat
Özgür Öztürk (Yazman)
Barış Özel

Cemil Tosunoğlu
(İzmir/EVRENSEL) 
Eklenme Tarihi: 21 Mart 2016 

20 Mart 2016 Pazar

Artvin, direncin bol olsun!... (Pazar Eki)

Özer AKDEMİR
Bu yazı zor olacak, biliyorum. Daha Cerattepe’nin kar soğuğunu üzerimizden atamadan İzmir çukuruna indik çünkü. Ladinlerin göğe uzanan yapraklarından süzülen yağmur tanelerinin ıslaklığı var hâlâ yanaklarımızda. Elinde tuttuğu “Madene hayır” yazılı kaşkolu gururla gösteren Mustafa Yavuz’un nemli gözlerle, “Yiğidi kılıç kesmez bir acı söz öldürür” sözlerinde kaldı yüreğimiz. Bir yandan “Biz de Gezi’ye katıldık, gurur duyduk” derken, bir yandan da Cumhurbaşkanının “Yavru Gezici” sözlerini aşağılama olarak kabul eden bir duyarlılıkta Artvin halkı. Kime sorsak aynı yanıtlar geliyor. Kimin gözüne baksak örselenmiş, aşağılanmış, dalları hoyratça kırılmış bir ağacın hüznünü okuyoruz yüzlerde. Oysa, ağaçlar ayakta kalsın, tomurcuğa dursun her baharda yeniden diye gövdelerini siper ediyorlar bugüne kadar kutsal bildikleri devletin zulmüne. “Bizim devletle hiçbir sorunumuz olmadı şimdiye kadar. Bize bunu neden yapıyorlar?” diye soruyor kadınlar. Anlamıyorlar, anlayamıyorlar binlerce insanın bir şirketin çıkarı için kırılıp geçirilmesinin nedenini. Oysa, daha birkaç ay öncesine kadar Artvinli seçmenlerin yarıya yakınının oyunu almış AKP. Kendi seçmenlerini dövüyor bir bakıma, kendine oy verenleri cezalandırıyor!

“Ben Artvin’i bırakıp hiçbir yere gidemem” diyor Emine Er. “Deprem tüm sevdiklerimi aldı benden. Eşim, çocuğum, torunum burada, mezarda. Ben onları bırakıp nereye gidebilirim?”
Üzerine “madene hayır” yazılı bir giysi geçirilen ayaklarımızın arasında dolaşan sevimli kahverengi köpeği gösterip ekliyor; “Bizim hayvanlarımız da var yaşayacak. Paskal da yaşasın diye direniyoruz.” Bir elinde “madene hayır” yazısını diğerinde Paskal’ın tasmasını tutan Uğur Aktaş “Çok nöbet tuttu Paskal Cerattepe için” diyor. “Gazlı saldırıda da bir arkadaşı öldü.” İnsanlar kadar hayvanlara da zulmetmişler...
Bir gün önce Ankara’da patlatılan bombanın, yitirilen canların üzüntüsünü de yüklenmiş yüreklerine kadınlar. Kafkasör’ün biraz ilerisine, Cerattepeye giden yol üzerine barikat kurup kimseyi geçirmeyen askerlere tepki gösteriyorlar; “Asker Ankara’ya gitsin, bizim önümüzde niye duruyor ki?”

‘ALTIN ZİYNET, DOĞA ŞİFAYI DAĞITAN’
Yorulmuş, boğa heykellerinin yanına bir sandalyeye oturmuş Hilmi Algın. Boynunda yeşil-beyaz renklerin hakim olduğu “Madene hayır” kaşkolu, elinde bastonu, bilgece konuşuyor; “Benim sözlerim organik. İnternet, televizyon, gazete yok. 85 yaşındayım. Ömrüm bu yaylalarda geçti. Şu karşı tepede evim. Ortam öyle olmuş ki artık, doğa değil, yaşam değil, insan değil, çıkar için uğraşıyorlar. Burada madeni çıkaracaklar, tamam. Ne çıkacak, altın. Altın ne işe yarar? Ziynet eşyası. Oysa bu doğa şifayı dağıtan, sağlığı veren.”
Ondan daha yaşlıları da gelmiş Kafkasör’e. 92 yaşındaki Ferzade Yalçıntaş onlardan birisi. Vakur, dimdik, kararlı dökülüyor sözler ağzından; “Ben 92 yıldır buranın yeşiliyle yaşıyorum. 40 dönüm arazim var Kafkasör’de. Nasıl yaşadıysam, nasıl gördüysem, torunlarıma öyle kalsın bu yaylalar.” 89 yaşındaki Kore gazisi Ahmet Sezgin’le yan yana bir sandalyeye oturup gazetecilere anlatıyor derdini 94 yaşındaki Hatice Yelkenli; “Ben bu yaşımda buraya niye geldim biliyor musunuz? Artvin kurtulsun diye. Burada maden çıkarılırsa, ne ağaç kalır, ne Artvin.”

‘MAHKEMEDEN BAŞKA KARAR ÇIKARSA TANIMAYACAĞIZ’
Mikrofonu uzattığımız herkesten benzer sözler duyduk. Gencinden, yaşlısından, çocuğundan, kadınından, esnafından... Esnafını ayrıca anmak gerek Artvin’in. Koca bir kentin neredeyse tüm dükkanlarının camlarında “Cerattepe’de altın madenine hayır” yazısını görmek bile, henüz hiç birşey bilmeyen, kente yeni gelmiş birine durumu en yalın halde anlatmaya yeter. Bilirkişi keşfi günü sabah  kahvaltısı için gittiğimiz Sevgi Sofrası adlı temiz, şirin bir esnaf lokantasını işleten Sevgi Önay, kahvaltı servisi bittikten sonra dükkanı kapatıp Cerattepe’ye gideceklerini söylüyor. Dükkanı çekip çeviren üç kadın, kahvaltılıklardan kumanyalar hazırlayarak direnişçilere katılacaklar işlerini yaptıktan sonra. Sevgi Önay, birkaç hafta önceki jandarma-polis saldırısını “Çok büyük bir vahşetti” diye anlattı. “Yaralananlardan birisi de benim. Plastik mermi ile elim kırıldı. Sargıyı dün çıkardım. Sırtımda hala morluklar var.” Önay, yıllardır hukukta kazanmalarına rağmen, siyasi olarak madenin açılmasına dönük girişimlerin hep sürdüğünü söyleyerek, “Mahkemeden şu saatten sonra orada altın madeni işletilebilir kararı çıkarsa, ben şahsi olarak o kararı tanımayacağım. Nasıl ki Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, saygı duymuyorum diyebiliyor. Biz de böyle bir karar çıkarsa tanımayacağız, saygı duymayacağız” diye konuşuyor.

Benzer sözleri yıllardır Cerattepe davasında Artvinlilerin avukatlığını yapan Bedrettin Kalın, keşfin olduğu günün akşamı, yağmura rağmen otopark önünü dolduran binlerce Artvinliye hitaben söyledi; “Bilim, hukuk olarak herşeyi açık seçik anlattık, gösterdik. Şu saatten sonra olumsuz bir kararın çıkması hukuken, ahlaken, bilim açısından mümkün değil. Çıkarsa bunun adı hukuk değil başka bir şeydir ve biz bunu tanımayız.”
Keşfin olduğu gün öğle saatine kadar günlük güneşlik olan Kafkasör, keşif heyetinin gelişiyle birlikte soğumuş, ince ince bir yağmura durmuştu. Heyetin konvoyunu saatlerce, sabırla bekleyen, heyet geçerken “madene hayır” kaşkollarını kaldırıp elele tutuşup sessizce kararlılıklarını gösteren Artvinlilere zorluk çıkarmak istememiş, kıyamamıştı doğa sanki.
Ayrılacağımız gün ise Kafkasör’e sis basmış, yağmur kara dönmüştü. Hoşçakal Artvin, direncin bol olsun diye geride bıraktık kenti, dumanlı Kafkasör yaylalarını...
Bu yazı zor oldu, biliyorum. Yüreğim, Kafkasör’ün dumanına, Artvin’in yiğit insanlarıyla, Cerattepe’nin orman güllerine takıldı kaldı  çünkü...

 Eklenme Tarihi: 20 Mart 2016

19 Mart 2016 Cumartesi

RES mücadeleleri Karaburun'da buluştu

Özer AKDEMİR
İzmir
Karaburun’da “Rüzgar Yaşamdan yana essin” temasıyla toplanan Ege Bölgesi RES Çalıştayında RES’lerin ekolojiye ve canlı yaşamına etkileri konuşuldu. Ülkenin enerji ihtiyacı ve RES’ler arasındaki ilişkinin tartışıldığı çalıştaya, yaşam alanlarında RES talanına karşı mücadele eden birçok çevre örgütü temsilcisi katıldı.
YENİLENEBİLİR ENERJİ MASKESİ
EGEÇEP ve Karaburun Kent Konseyinin ortaklaşa düzenlediği çalıştayın açılış konuşmasını yapan Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli yenilenebilir enerji maskesi altında Ege bölgesinde çok vahim bir talan yaşandığını belirterek, “Amacımız bu sorunu tartışmak ve doğayı yaşam alanlarımızı kısaca yaşam hakkını savunmak üzere ortak bir yol haritası oluşturmaktır” dedi. Karaburun Belediye Başkanı Ahmet Çakır ise enerjinin her şey olmadığını belirterek, Karaburun'daki RES talanının ve tahribatının kırsaldaki köylerde çok rahat bir şekilde görülebileceğini söyledi.

BU SİSTEMDE ENERJİ AÇLIĞI DOYURULAMAZ
Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı, RES’lerle ilgili bölümlerinden alınan seçkinin ardından çalıştayın 1. oturumunda Türkiye’nin enerji politikaları ve Ege bölgesindeki RES’ler konuşuldu. Avrupa Ekoloji Federasyonu üyesi Prof. Dr. Ümit Erdem’in yönettiği oturumda ilk konuşmayı yapan TMMOB İKK Sekreteri Melih Yalçın, kabul edilmiş bir enerji ihtiyacı üzerinden konuşulduğunu belirterek, “Ne kadar enerjiye ihtiyacımız var bunu tartışmak gerekiyor. Bu enerji açlığını ne güneyin, ne fosil yakıtların ne nükleerin doyurması mümkün değil. Türkiye’de devlet bu işi çok kötü yönetmiştir. Devlet sattığından daha pahalıya enerji alıyor. Kâr etmiyor, kasasından para veriyor. Devletin aklı temiz enerji planlamaktan çok birilerini nemalandırmak” diye konuştu. Makine Mühendisleri Odayı Yenilenebilir Enerji Komisyonu üyesi gelişmiş ülkelerin teknoloji satmadan önce bazı politikaları Türkiye’ye empoze ettiklerini ve bu politikaların da planlamayı belirlediğini söyledi.

 HALK KARARIN PARÇASI OLMALI
Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Yard. Doç. Dr. Hasan Sarptaş RES’lerin çevresel boyutu ile ilgili konuştu Sarptaş, RES’lerle ilgili sorunları arazi kullanım etkileri, politika ve planlama etkileri, görsel ve gürültü etkileri gibi maddeleri sıraladı. RES kurulacak alanlarla ilgili sadece rüzgar hızının göz önüne alındığını belirten Sarptaş, “Asıl üzerinde durmamız gerekenler arazi planlaması ve yer seçimi ile ilgili problemler. Halk verilen kararın ir parçası olmalı” diye konuştu.

ANADOLU’NUN TAMAMI KORUNMALI
Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi Uygulama Merkezinden Doç. Dr. Serdar Gökhan Şenol, “Biz botanikçiler Anadolu'da gezerken adımlarına dikkat et bir endemik bitkiye basabilirsiniz" deriz.  "Dünyada tamamı korunması gereken bir alandır Anadolu” diye konuştu. Planlamanın önemine dikkat çeken Şenol, “Kervan yolda düzülür mantığını aşmamız lazım” dedi.
ÇED süreçlerinin çok yetersiz ve göstermelik olduğunu belirten Şenol endemik türlerin korunması ile ilgili doğru düzgün hiçbir çalışmanın olmadığını söyledi.

E.Ü Biyoloji bölümü öğretim üyesi kuş bilimcisi Ortaç Onmuş, RES’lerin kuşlara verdiği zararlardan bahsetti. Bazı kuş türlerinin manevra yapamadıkları için RES’lere sürüklenip parçalandıklarını söyledi. RES'ler için fon veren yabancı bankaların tamamının yarasa izlemeyi şart koştuklarını söyleyen Onmuş, ÇED raporlarındaki bilim dışılıklardan da bahsetti. Çalıştayın öğleden sonraki bölümünde ise RES’lerin sağlık üzerindeki etkileri, imar durumları ve RES’ler ile hukuksal süreçler anlatıldı. Çalıştay ülkenin dört bir yanından gelen RES karşıtlarının katkı sunduğu forum bölümü ile sona erdi.
Eklenme Tarihi: 19 Mart 2016 

Siyasi partiler ormanlara varlık değil kaynak muamelesi yapıyor

Özer AKDEMİR
İzmir
Özer AKDEMİR
21-26 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Ormancılık Haftasına girerken siyasi partilerin ormancılığa bakış açılarını ortaya koyan bilimsel bir çalışma geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisinde yayınlandı. Bartın Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Erdoğan Atmış ve ve Yard. Doç. Dr. Hikmet Batuhan Günşen imzalı makalede 2015 yılında seçime giren siyasi partilerin seçim bildirgeleri ormancılık konusu özelinde ele alındı.
"ÖNEMLİ FARKLAR VAR"
"Türkiye’de 2015 yılı genel seçimlerinde siyasal partiler ve ormancılık ilişkileri" başlıklı makale siyasi partilerin seçim bildirgelerinde/beyannamelerinde yer verdikleri ormanlar ve ormancılıkla ilgili beyanlar ekseninde, partilerin ormancılık politikaları değerlendiriliyor. Makalede 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 tarihlerinde yapılan genel seçimlere katılan 11 partinin seçim bildirgeleri incelenmiş.  Toplanan veriler “Belgesel Tarama” ve “İçerik Analizi” yöntemleriyle analiz edildikten sonra sekiz başlık altında değerlendirildi. Bu değerlendirmeler sonucunda; siyasi partilerin ormanlara yaklaşımları konusunda önemli farklılıklar olduğu ortaya konarken, ormana varlık değil kaynak gibi yaklaşımların yanı sıra, bazı partilerin popülist söylemler, abartılı vaatler de bulunduğu tespitleri yapılıyor.

PARTİLERİN İLGİSİ 2B ARAZİLERİ
Seçim bildirgelerinde yapılan incelemeler sonrasında; ormanların mülkiyeti ve işletilmesi konusuna sadece bir parti, seçimlerin ardından başkanlık kurulu istifa eden ANAPAR ormanların satılmasına ve kiralanmasına karşı beyanda bulunduğunun belirtildiği makalede, diğer partilerin özelleştirme konusunda olumlu veya olumsuz anlamda herhangi açıklama yapmadıkları dile getirildi. Siyasi partilerin orman mülkiyeti ve işletmeciliği başlığı altında ilgi gösterdikleri konunun orman dışına çıkarılmış alanlar olan 2B alanlarının nasıl değerlendirileceği konusu olduğu görülürken, partiler bu konuya yaklaşımda da üçe ayrılmış; 1- 2012 yılında kanunla bu alanların satışıyla ilgili bir düzenleme yapılmamış gibi görüş bildiren muhalif partileri (MHP, SP, DP),
2- 2012 yılında yapılan düzenlemenin yetersiz olduğunu savunan ve konuyu daha adil bir şekilde çözeceğini iddia eden muhalif partileri: (CHP, HDP, DSP) ve
3- 40 yıldır çözülemeyen sorunu” 2012’de çıkardığı kanunla çözdüğünü iddia eden iktidar partisi AKP. Makale AKP'nin 2002 ve 2007 seçim beyannamelerinde 2B konusuna hiç yer vermezken, 2011 seçim beyannamesinde 2B alanlarının kamu yararına tekrar düzenlenmesi gerektiğini savunarak, bu konudaki yasal düzenlemenin hazır olduğunu bildirdiğini bu vaadini de 2012 yılında uyguladığını dile getiriyor. Makale konu ile ilgili; "Tabii ki bu düzenlemenin kamu yararına olup olmadığı sorgulanmaya muhtaçtır" yorumunu yapıyor.
"TABİATI BOZUK YASA" YOLDA!
Orman toplum ilişkilerine değinen AKP ve MHP'nin bu ilişkileri sadece orman köylüsünün kalkındırılması açısından ele alan öneriler sunduğunun belirtildiği araştırmada, bu partilerin 2011 seçimlerinde olduğu gibi başta kentte yaşayanlar olmak üzere diğer ilgi gruplarının ormanla ilişkileri konusunda bir değerlendirme yapmadıklarının altı çiziliyor. AKP'nin seçim öncesi toplumsal muhalefetin tepkisi nedeniyle TBMM'den bir türlü geçiremeyerek geri çekmek zorunda kaldığı “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu”nu seçim beyannamesine koyduğuna vurgu yapılan araştırmada, "seçimi kazanan AKP’nin bu yasayı tekrar gündeme getireceği çok açıktır" denildi.
KORUMAK MI YARARLANMAK MI?
Ormancılık hizmetleri ve korunan alanlar konusunda DSP, MHP, AKP, CHP gibi partilerin korumadan çok yararlanma eksenli olarak konuya yaklaştığının ifade edildiği araştırmada, ANAPAR, HDP, SP'nin ise korumacı bir yaklaşımı öne çıkartarak, mevcut iktidar partisinin doğa ve ormanlar üzerinde aşırı tahrip yaratan uygulamalarına son vereceklerini, bu tür projeleri iptal edeceklerini belirttikleri ifade edildi. AKP'nin bir yandan "korunan alanların yönetimi konusunda iyileştirmeler yapacağını” iddia ederken, iktidarı döneminde uyguladığı tahrip edici-gelir getirici politikaları da savunmasındaki çelişkiye vurgu yapılan araştırmada, "Ayrıca AKP’nin iktidarları döneminde artırdığını söylediği korunan alan sayısı ve alanı konusundaki bilgiler de yanıltıcıdır" deniliyor. AKP'nin ağaçlandırma ve erozyon kontrolü  gibi konularda da yanıltıcı rakamları paylaşmakta bir sıkıntı görmediğinin altı çiziliyor.

HER KOŞULDA HES'Cİ PARTİ
Bir parti hariç (BTP) partilerin çoğu çevreye ve ormanlara zarar veren nehir tipi HES’ler konusunda düşünce birliği içinde olduğunun tespit edildiği araştırmada. muhalefet partilerinin nehir tipi HES’lerin zararlarına vurgu yaparak bunları ya tamamen iptal edeceklerini, ya da ÇED sürecinde daha hassas davranacaklarını belirtirken, iktidar partisi olan AKP'nin de 1 Kasım öncesi seçim bildirgesine eklettiği bir hükümle, artık 10 MW gücünün altındaki HES’lere izin vermeyeceğini açıklayarak, nehir tipi HES’lerin yapmakta olduğu tahripleri bir nebze de olsa kabul ettiğinin altı çizildi. araştırmada tüm bunlara rağmen BTP'nin, su kaynaklarını harekete geçirerek hidroelektrik santralleri devreye koyacağını, barajlar ve hidroelektrik santrallerin yapımına önem vereceğini bildirdiği ortaya serildi.
ÇED SÜRECİ BEYANNAMELERE GİRDİ
Araştırmada ÇED süreci ile ilgili de ilginç değerlendirmeler yapılıyor. Siyasi partilerin 2007 ve 2011 genel seçim bildirgelerinde ÇED konusunda hiçbir yorumda bulunmadıklarının dile getirildiği araştırmada 2015 genel seçimlerinde ise MHP, SP ve CHP; ÇED süreçlerinin çevre ve orman kaynaklarını korumak konusunda hassas olmadığını, tam tersine bu varlıklara zarar veren yatırımların önünü açan süreçler olduğunu vurgulayarak, bu süreci bilimsel ve tarafsız bir hale getireceklerini, hatta stratejik ÇED yaptıracaklarını (SP) belirttiği kaydedildi.
İKTİDAR OLUNCA UNUTUYORLAR
Tüm bu değerlendirmelerin sonrasında siyasi partilerin ormanlara yaklaşımları konusunda önemli farklılıklar olduğu , kimisinin ormanlara bir varlık değil de gelir getirecek bir kaynak olarak yaklaştığı, tespitinin yapıldığı makalede şu görüşlere yer verildi; "bazı partilerin ormanlara bir varlık değil de gelir getirecek bir kaynak olarak yaklaştığı halkın hoşuna gidecek popülist söylemler geliştirdiği, abartılı veya yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunduğu ve ormanlar hakkındaki görüşlerini sağlıklı bilgilere dayandıramadığı söylenebilir". Partilerin seçim bildirgelerinde yer verdikleri vaatleri, hükümet olunca mutlaka yerine getireceklerinin bir garantisinin olmadığının aktarıldığı makalede, "Hatta bu vaatlerin çoğunu yerine getirmek konusunda pasif kalmaktadırlar. Fakat seçim bildirgelerinde ormanlar hakkında yer verdikleri ibareler, bilim çevrelerinin ve toplumun o partilerin ormancılık politikaları hakkında bir izlenim oluşturmasını sağlamaktadır" denildi.  
Eklenme Tarihi: 19 Mart 2016

17 Mart 2016 Perşembe

ÇED'siz AVM, toplu konut, RES dönemi bitti: ÇED Yönetmeliği delik deşik!..


Özer AKDEMİR
İzmir
Belirli bir proje veya gelişmenin, çevre üzerindeki önemli etkilerinin belirlendiği Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini düzenleyen ÇED yönetmeliği delik deşik!.. Danıştay, TMMOB'a bağlı bazı odaların açtığı davada bazı maddelerin yürütmesini durdurdu. Artık RES'lerden, AVM'lere, toplu konut alanlarından güneş enerji santrallerine kadar birçok proje için ÇED Gerekli değildir kararı verilemeyecek. Odaların avukatı Mehmet Horuş ekoloji hareketinin bir kazanımı olarak yorumladığı bu kararın geriye doğru işlemese de ÇED Raporu hazırlama eğilimini güçlendireceğini söyledi. 
'EKOLOJİ HAREKETİNİN KAZANIMI'
TMMOB’ne bağlı Jeoloji, Meteoroloji ve Metalurji Mühendisleri Odaları’nın açtığı 3 ayrı davada Danıştay 14.Dairesi bazı maddelerin yürütmesini durdurdu. Odaların avukatı Mehmet Horuş, iptal edilen maddeler kadar Danıştay’ın her 3 davada kullandığı ortak iptal gerekçelerinin ekoloji hareketinin talepleri açısından kazanım niteliğinde olduğunu söyledi. Horuş, "Çünkü bu kararlarla ÇED sürecinde artık sadece üretim ölçeğine ilişkin bir kategorik ayrım yapılamayacağı kabul edilmektedir" dedi. 
'ÇED YAPILMASI LAZIM' 
Horuş'un ekoloji hareketi açısından kazanım dediği Danıştay kararında şu ifadelere yer veriliyor; "ÇED Yönetmeliğinin EK-1 ve EK-2 listelerinde yer alan bir faaliyet veya projenin, eşik değerlerinde değişiklik yapılması veya Ek-1 listesinden çıkarılarak sadece Ek-2 listesinde düzenlenmesi ya da ÇED Yönetmeliği kapsamından tamamen çıkarılması durumlarında, bu değişikliklerin nesnel ve teknik gerekçelere dayanması ve bu faaliyet ve projenin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik bir rapor, uzman görüşü ya da somut bilgi veya belge bulunması gerekmektedir". Danıştay 14. Dairesi Avrupa Birliği ÇED Direktifi EK listelerinde yer almasa veya sadece Ek-2 listesinde yer alsa dahi, ulusal hukuk uyarınca, çevresel etkiler doğurabilecek nitelikteki faaliyetler için çevresel etki değerlendirmesi sürecinin öngörülmesinde, engel bulunmadığının altını çizdi.
'ÇED SÜRECİ DEVAM EDEN PROJELERİ ETKİLEYECEK'
Danıştay’ın yönetmeliklerle ilgili Yürütmeyi Durdurma kararlarının geriye yürümediğini kaydeden Horuş, "Bu nedenle yukarıda yürütmesi durdurulan konularla ilgili daha önce verilen ÇED Gerekli Değildir Kararları otomatik olarak geçersiz sayılamaz. Ancak söz konusu kararlar aleyhine açılan ve yargılaması devam eden davalarla, ÇED süreci devam eden projeler için Danıştay kararı etkili ve bağlayıcı olacaktır"  diye konuştu. 
'ÇED RAPORLARI İYİ DEĞİL AMA...'
Çevre Bakanlığı'nın Danıştay kararı doğrultusunda yeni bilimsel-teknik kriterlere göre bir düzenleme yapmadan bu maddelerle ilgili ÇED gerekli değildir kararı veremeyeceğinin altını çizen Horuş, "Bu kararların dışında,  başka kurumların açtığı davalarda diğer maddelerle ilgili de ek yürütmeyi durdurma kararları verilmiş olma olasılığı yüksek. Yukarıdaki EK 2 listedeki 6 maddenin sayısı muhtemelen artacaktır. Bu yürütmeyi durdurma kararlarının ilgili başlıklarda ÇED Raporu hazırlama eğilimini güçlendireceğini düşünüyorum. ÇED Raporları çok mu iyi? Değil tabi. Ama en azından Proje Tanıtım Dosyası kolaycılığının önüne geçilmiş olacak" dedi. 

DANIŞTAY 14. DAİRESİ'NİN YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERDİĞİ YÖNETMELİK MADDELERİ
25.11.2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ÇED Yönetmeliğinin Ek-2 listesinin 
* 9. maddesi; Tank/havuz hacminin 10 m³ ve üzeri olduğu, elektrolitik veya kimyasal bir proses kullanılarak metal veya plastik maddelerin yüzeylerinin metalle kaplandığı tesisler ve/veya yüzey temizleme işleminin yapıldığı tesisler,
* 33.maddesi; Toplu konut projeleri, (500 konut ve üzeri)
* 39.maddesi; Alışveriş merkezleri, (Kapalı otoparklar dâhil 50.000 m2 ve üzeri projeler)
* 42.maddesi; Kurulu gücü 10-50 MWm olan rüzgâr enerji santralleri,
* 45.maddesi; Kurulu gücü 1-10 MWe olan güneş enerjisi santralleri, (çatı ve cephe sistemleri hariç)
* 47. maddesi; 1.000.000 m3/yıl ve üzeri yeraltı suyu çıkarma veya yeraltında depolama projeleri
Eklenme Tarihi: 17 Mart 2016 

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_ARTVİN CERATTEPE BİLİRKİŞİ KEŞFİ_17 mart 2016

ÇEPEÇEVRE YAŞAM

Çepeçevre Yaşam bu hafta Artvin'deydi. Cerattepe'de yapılmak istenen altın madeninin bilirkişi keşfinde Artvin halkı Kafkasör yaylasına aktı. 7'den 70'e bir kent yaşam alanlarını korumakta ne kadar kararlı olduklarını bir kez daha gösterdi.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
17 Mart Perşembe 20.00'de Hayat Televizyonu'nda.

Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=9TN7B3Ii7XE&feature=youtu.be

Programın tamamı: 
https://www.youtube.com/watch?v=qhL3ifjZTGY&feature=share

İlgili Haberler:
http://www.evrensel.net/haber/274882/kent-bilirkisi-kesfine-hazir-artvin-sakin-ama-kararli
http://www.evrensel.net/haber/274909/altin-madenine-karsi-insan-zinciri-cerattepenin-bilirkisisi-artvin-halkidir
http://www.evrensel.net/haber/275406/artvin-direncin-bol-olsun
http://www.evrensel.net/haber/275404/artvinin-otesi

14 Mart 2016 Pazartesi

Efemçukuru’da yine bilirkişi keşfi var


Efemçukuru altın madeninin ÇED olumlu kararına karşı açılan davada İzmir 6. İdare Mahkemesi, madende tekrar bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi. Karar 1 üyenin “Derhal yürütmeyi durdurma verilmeli” şerhine karşı üçe bir oy çokluğu ile çıktı.
MAHKEME HEYETİ BÖLÜNDÜ
İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki, kente su sağlayan barajlar havzasında bulunan Efemçukuru altın madenine karşı İzmirlilerin ve meslek örgütlerinin hukuksal mücadelesi devam ediyor. Aralarında EGEÇEP, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliği ve TMMOB’ye bağlı çeşitli odaların bulunduğu kurumlar tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Efemçukuru altın madenine 17.11.2015 tarihinde verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan davada mahkeme heyeti ara karar verdi. Yürütmeyi durdurma talebiyle açılan davada İzmir 6. İdare Mahkemesi “Uyuşmazlığın çözümünün teknik inceleme gerektirdiği” gerekçesiyle madende keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına, yürütmeyi durdurma kararının bu incelemeden sonra değerlendirilmesine karar verdi. Mahkemenin bu kararına karşı azınlık oyu kullanan hakim Dursun Özdemir ise yürütmeyi durdurma kararı verilmesi için dosyada yeterli bilgi ve belgenin olduğunu belirterek, bilirkişi raporunun dosyaya sunulması ve itiraz süresinin geçmesinden sonra karar verilmesi kararına katılmadığı şerhini düştü.  

SULARI KİRLETTİĞİ KANITLANDI
Madende daha önce yapılan bilirkişi incelemesi sonrası hazırlanan raporda yöredeki yer altı-yer üstü sularının altın madeni işletilmesinden sonra kirlendiği bilimsel olarak ortaya konmuştu. Köyden alınan su, toprak ve pasa örneklerinin laboratuvar sonuçlarının ardından hazırlanan raporda şu ifadelere yer verilmişti; “Tesisin faaliyete geçmesinden bu yana ağır metal derişimleri bakımından Kokarpınar Deresi su kalitesinde bazı dönemlerde belirgin bir değişim olmuştur. İzleme sonuçlarına göre demir derişimi yedi kez ve mangan derişimi 18 kez sınır değerleri aşmıştır.” 
DERENİN SUYU ALTINCIYA AKMIŞ
Geçtiğimiz günlerde gazetemizin ulaştığı bir belge de bilirkişi raporunda ağır metal kirliliği tespit edilen Kokarpınar deresinin suyunun DSİ tarafından altın madenine tahsis edildiği, İzmir’in sularından sorumlu belediye kurumu İZSU’nun itirazlarına rağmen bu durumun yıllardır devam ettiği ortaya çıkmıştı. 

 Eklenme Tarihi: 14 Mart 2016

Altın madenine karşı insan zinciri: Cerattepe’nin bilirkişisi Artvin halkıdır

Özer AKDEMİR
Artvin
Artvin Cerattepe’de Cengiz Holding tarafından işletilmek istenen altın madenciliğine karşı 751 kişi ve 61 avukat tarafından açılan Türkiye’nin en büyük çevre davasında bilirkişi keşfi yapıldı. Binlerce Artvinli sabahın erken saatlerinden itibaren Kafkasör Yaylası’na gelerek, Cerattepe’ye çıkan yol boyunca 1.5 kilometrelik insan zinciri oluşturdu, bölgede hiçbir şekilde altın madeni istemedikleri mesajını verdi. 
  
BİNLERCE KİŞİ ARTVİN’E AKIN ETTİ
Artvin Kafkasör Yaylası Cerattepe’de işletilmek istenen altın madenciliğine karşı açılan dava kapsamında  tüm Artvin’in beklediği bilirkişi keşfi yapıldı. 
Sabahın erken saatlerinden itibaren 7’den 70’e binlerce kişi, Kafkasör Yaylası’na çıkarak bilirkişi heyetinin gelmesini bekledi. Öğlen saatlerine kadar Artvinlilerin yaylaya çıkışları devam etti. Civar köy ve ilçelerden de çok sayıda yurttaş Cerattepe’ye sahip çıkmak için Kafkasör Yaylası’na akın etti. 
Artvinlilere destek olmak isteyenlerin arasında, ülkenin bir çok yerinde maden, HES ve termik karşıtı mücadele veren yaşam alanı savunucularının temsilcileri de vardı. Ayrıca, Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu üyesi hukukçular ve TMMOB’ye bağlı oda temsilcileri de bölgedeydi. 
1.5 KİLOMETRELİK İNSAN ZİNCİRİ
 3 bin kişi, Kafkasör Yaylası’ndan Cerattepe’ye çıkan yol boyunca karşılıklı dizilerek, üzerinde “Madene hayır” yazan döviz, pankart ve atkılarıyla yaklaşık 1.5 kilometrelik insan zinciri oluşturdu. Öğlen saatlerinde bilirkişi heyeti zırhlı araçlarıyla bölgeye geldi, oluşturulan insan zinciri arasından geçti. Bu sırada Artvinliler başlarını öne eğdi. Cerattepe girişinde yolu kapatan jandarma, heyet dışındakilerin bölgeye girişine izin vermedi. Gazetemiz baskıya girdiği saatlerde keşif devam ediyordu.
‘YA ARTVİN, YA MADEN’
Görüştüğümüz hukukçular, yargının Cerattepe’de madenin işletilemeyeceği yönünde kesin kararı olduğu halde, şirketin yargının arkasından dolanarak yeniden hukuki süreç başlattığını dile getirdi. Siyasi iktidarın da şirketten yana saf tuttuğunu dile getiren hukukçular, geçmişte açılan davada mahkemenin verdiği “Ya artvin ya maden” kararının açık olduğunu ifade etti. 

NE OLMUŞTU?
Artvin Cerattepe’deki altın madeni karşıtı mücadelenin 20 yıllık bir geçmişi var. Son olarak Mehmet Cengiz’e ait Cengiz Holding tarafından işletilmek istenen altın madenine karşı açılan davada, Rize İdare Mahkemesi şirketin aldığı “ÇED Olumlu” kararını iptal etmişti. Şirket eski rapor üzerinde küçük değişiklikler yaparak Çevre ve Şehircilik Bakanlığından yeniden “ÇED Olumlu” raporu aldı. Bunun üzerine Yeşil Artvin Derneği öncülüğündeki 751 kişi ile 61 avukat, bu karara karşı Türkiye’nin en büyük çevre davasını açtı. Dava süreci devam ederken, şirket haziran ayında Cerattepe’ye çıkmak istedi. Ancak Artvinliler nöbet tutarak iş makinelerinin girişine engel oldu. En son geçtiğimiz haftalarda şirket çalışanları jandarma ve polis eşliğinde alana girmek isteyince Artvin ayağa kalktı. Direnişe, jandarma ve polis biber gazı ve coplarla saldırdı. Bu sırada Yeşil Artvin Derneği ile Başbakan Ahmet Davutoğlu görüşme gerçekleştirdi ve görüşmeden “Mahkeme süreci bitene kadar faaliyetlerin durdurulması” sonucu çıktı. Ancak, şirkete Orman Müdürlüğü tarafından yer tahsisi yapıldığı ortaya çıktı. Açılan dava kapsamında Artvinlilerin beklediği bilirkişi keşfi de dün yapıldı. 

 Eklenme Tarihi: 14 Mart 2016

Kent bilirkişi keşfine hazır: Artvin sakin ama kararlı

Özer AKDEMİR
Artvin
Artvinli Cerattepe’de işletilmek istene altın-bakır madenine karşı yaşam alanlarını korumakta kararlı. Bilirkişi keşfi için hazırlanan Artvinliler önceki keşifinden sonra açıklanan rapordaki gibi “Ya maden ya Artvin” cümlesini görmek istiyorlar.

YAŞAMIN ORTAK SİYASETİ
Akşam üzeri geldiğimiz Artvin’de kentin ana caddelerini üzerine “Geldikleri gibi gidecekler”, “Cerattepeyi yağmacılara talan ettirmeyeceğiz” yazılı pankartlar göze çarpıyordu. Günlerdir maden karşıtı eylemlerin toplanma yeri otoparkın hemen yanındaki Yeşil Artvin Derneği yine hareketliydi. Derneğin bulunduğu binada Atatürkçü Düşünce Derneği, Ülkü Ocakları ve Yeşil Artvin Derneği’nin yan yana bulunması altın madenine karşı kentteki siyasi birlik atmosferinin  de bir yansıması gibiydi. Birçok dernek yöneticisi ve kente bilirkişi keşfi için gelen kurum temsilcileri Eğitim Sen’de yapılacak keşif öncesi planlama yapabilmek için toplantı yapıyordu. Her zamanki konukseverliği ile Artvinliler kendilerine destek için gelen konuklarını sıcak çay, sohbet ve ikramlarla ağırladılar. 

ANKARA PATLAMASI HABERİ
Ankara’dan aynı uçakla geldiğimiz TMMOB yönetim kurulu üyeleri ve avukatlarla Artvin’e yaptığımız keyifli yolculuk ne yazık ki kente girerken yerini endişe ve üzüntüye bıraktı. Ankara’dan gelen patlama haberi gerek bizlerde gerekse Artvinliler de büyük bir üzüntü yaratmıştı. Ayağımızın tozuyla gittiğimiz Yeşil Artvin Derneği’ndeki ana konu da bir gün sonra yapılacak çok önemli Cerattepe keşfi değil, Ankara patlaması oldu.
'HUKUKİ SÜREÇTEN HİÇ UMUDUM YOK'
Yeşil Artvin Derneği’nin bir önceki yöneticilerinden Göksel Öztürk’ün berber dükkanında sohbet ettiğimiz CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, bilirkişi keşfinden ve hukuki süreçten hiç de umutlu olmadığını gizlemedi. Kendisi de bir hukukçu olan ve yıllarca Cerattepe davasının avukatlığını yaptığını söyleyen Bayraktutan, davanın ardında çok büyük bir siyasi kararın ve baskının olduğunu söyledi. Cerattepe altın madeninin 25 yıla varan öyküsünü özetleyen Bayraktutan, madenin Cengiz Holdinge verilmesindeki “Ali Cengiz oyununu” da anlattı; “İhalenin öyle şartları vardı ki adrese teslim bir ihale olduğu hemen belliydi. Bunu o dönem açıkladım da, bu ihale Cengiz’e verilecek” dedim. Bunun üzerine bir oyuna başvurarak ihaleyi Özaltınlara verdiler ve Başbakan ihale ile ilgili spekülasyonlar boşa çıktı diye açıklama yaptı. “Göreceğiz” dedim ve çok kısa bir süre sonra rödovans usulüyle alan Cengiz’e bırakıldı” dedi. Bayraktutan Cerattepe’nin Cengiz’e verilmesinin ardında yatan kişinin eskiden Maden İşleri Genel Müdürlüğünde çalışan ve şu anda Başbakanlık müsteşar yardımcılığı görevinde bulunan bir bürokratın olduğu iddiasını ortaya atarken, bunu Başbakanın yüzüne söylediğini aktardı. 

'BURASI CİZRE DEĞİL SÖZÜM YANLIŞ ANLAŞILDI'
Jandarma, polis saldırıları ve halkın direnişi sürecinde sarfettiği “Burası Cizre, Silopi değil, Artvin. Bir cumhuriyet kenti” sözünün de yanlış yererle çekildiğini ileri süren Bayraktar, “Ben orada gidin bu şiddeti Cizrelilere yapın demedim, asla demem de. Ben yıllardır Türkiye’nin en sakin kenti olan Artvin’lileri birer terörist gibi görmeyin dedim. HDP’liler başka yöne çektiler bunu ve eleştirdiler” diye konuştu. 
'HDP’Lİ VEKİLLERE ‘ARTVİN’E GELMEYİN’ DEDİM'
HDP’lilerin siyasi hesaplar peşindi olduklarını, Mecliste bu nedenle kendilerinden önce soru önergesi teklifi verdiklerini ileri süren Bayraktutan’ın bu siyasi harekete mesafeli yaklaşımı da dikkat çekti. Kendisinin de eski bir devrimci gelenekten geldiğini söyleyen Bayraktutan Kürt siyasi hareketi ile ilgili Artvin’deki algının yıllardır değişmediğini iddia etti. Bayraktutan; “Açıkçası Artvin’e gelmelerini de istemedim HDP vekillerinin. Burasının yapısı çok farklı. HDP’lilerin anlayışına  karşı büyük bir anti-pati var. İş hemen başka noktalara çekilebiliyor. Bu yüzden üzülerek HDP’li vekillere Artvin’e gelmeyin dedim” diye konuştu. 
'DIŞARDAN DESTEK İSTEMİYORUZ'
Artvinlilerin dışarıdan destek istemediği sözlerine de açıklık getiren Bayraktutan, “Burası küçük bir yer. Herkes birbirini tanır, bilir. O yüzden kötü amaçlı, provokasyon amacıyla gelenler hemen belli olur. Biz zaten bütün bir kent direniyoruz madene karşı. Bu provokasyonları, kışkırtmaları önlemek için böyle bir düşüncemiz var” diye konuştu. Bayraktutan gibi kentte görüştüğüm birçok kişinin de benzer görüşü paylaştığını, Artvin direnişine destek olmanın en iyi yolunun Artvine gelmek değil, herkesin bulundukları yerlerde Artvin’e destek eylemleri yapmaları olduğunu gördük.
SAKİN AMA KARARLI
Artvin, hava durumu yağışlı görünmesine rağmen güne güneşli başladı. Kurumlar hariç, sadece 750’ye yakın vatandaşın bizzat davacı olduğu, Türkiye’nin en büyük çevre davasının bilirkişi keşfi öncesi kent sakin ama kararlı. Ortak bir amaç üzerinde birleşen halk olmanın, haklı olmanın, yaşam alanlarına sahip çıkmanın bilinçli kararlılığı bu. 
Eklenme Tarihi: 14 Mart 2016


Klaros’ta doğa katliamı

Özer AKDEMİR
İzmir Menderes’e bağlı Özdere Beldesi Ahmetler Köyü yakınlarındaki Klaros koyunda  tam bir doğa katliamı yaşanıyor. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne ait olan koy 29 yıllığına özel bir şirkete kiralanınca katliama da davetiye çıkarıldı. Koyu kiralayan şirket, Klaros’un doğal bitki örtüsünü tıraşlıyor, birçok yerini de  iş makineleri ile kazıyıp beton döküyor. Koyun girişini kapatan demir kapıdaki bekçi çalışmaların üç aydır devam ettiğini söylerken, kendisini koyu kiralayan özel şirketin müdürü olarak tanıtan kişi ise yapılanların doğaya zarar vermediğini savundu.
Koyun SİT alanı içerisinde kaldığını belirten Ahmetler Köyü muhtarı ise, yaşananları “tam bir vahşet” olarak niteliyor. Antik Anadolu’da kehanet (bilicilik) merkezlerinden birisi olan Klaros, ne yazık ki günün birinde AKP diye bir karanlık çağın gelip doğayı ve tarihi talan edeceğini bilememiş!..

KOYUN ESKİ HALİNDEN ESER KALMAMIŞ
Koydaki çalışmaları yerinde görmek üzere giden EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyeleri, iş makineleri, kamyonlar ve işçilerin yoğun bir tempoda çalışmalara devam ettiğini, koyun doğal halinden eser kalmadığını gözlemlediler. Çivi dahi çakılmasının yasak olduğu söylenen Klaros Koyu’nun birçok yerinin kepçelerle kazıldığı, yeni yollar açıldığı, belli bölgelerde yeni yapılaşma ve dolgu çalışmalarının başladığı görülürken, ahşap bungalov tipi evlerin yapılacağı söylenen yerdeki yapıların ise beton zemin üzerine tuğlalarla örüldüğü dikkat çekti. Koyun bir yerine istiflenen ahşap malzemenin, bu yapıların üzerine monte edileceği söyleniyor. 

TADİLAT YAPIYORLARMIŞ!
EGEÇEP’lilerin koy girişinde durdurulduğu sırada, Orman Bölge Müdürlüğüne ait iki araç içindeki görevliler ve koyu kiralayan şirket patronunun aracının ardı ardına koya girmesi dikkat çekti. Koy girişindeki demir kapıda EGEÇEP’illere bilgi veren şirket görevlileri, koydaki çalışmaların tadilat olduğunu savunarak, çalışmalar bittikten sonra koyun yaz-kış kalınabilen bulgalov tipi odalardan oluşan tatil köyüne bürüneceğini ileri sürdüler. Görevliler koyun herhangi bir SİT statüsünün bulunmadığını da iddia ettiler. 

MUHTAR: KOY SİT ALANINDA
Klaros antik kenti ve koyunun da sınırları içerisinde bulunduğu Ahmetbeyli Köyü Muhtarı Mustafa Gürmen ise 1/5000’lik harita üzerinde koyun da içinde olduğu geniş bir bölgenin 1. ve 3. derece tarihi SİT alanı olduğunu söyledi. Koydaki çalışmalarla ilgili bilgi almak için gittiğimiz Ahmetbeyli muhtarı Gürmen, koyda olan biten hiçbir şeyle ilgili kendilerine bilgi verilmediğini belirterek, 
“Yapılan tam bir vahşet. Koyu talan ediyorlar, katlediyorlar” dedi. Benzer bir talan girişiminin aynı bölgedeki Kargacık Koyu’nda da yaşandığını ve bölgedeki köy muhtarlarının çabaları ile bunu önleyebildiklerini aktaran Gürmen, “Bizim köyün daha imarı yok, oysa koydaki bu yapılaşma için imar izni alındığı söyleniyor. Ben Klaros’taki tarlama artezyen kuyusu açmak için aylarca uğraştım. Oradaki işletmelere ruhsat vermiyorlardı. Duyduğuma göre Turizm Bakanlığa tarafından içkili eğlence ve konaklama ruhsatı verilmiş” diye konuştu. İşin arkasında AKP’li siyasetçilerin olduğu duyumunu aldıklarını belirten Gürmen, kimin isminin konuşulduğuna ilişkin ise bilgi vermek istemedi. 
muhtar.jpg görüntüleniyor

 Eklenme Tarihi: 14 Mart 2016

muhtar.jpg görüntüleniyor

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...