31 Mart 2016 Perşembe
ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Ovacık Altın madenine 4. Atık Barajı_31 Mart 2016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM
Türkiye'deki ekoloji hareketinin en önemli direnişlerinden birisinin sergilendiği Bergama'da,
Ovacık Altın Madeni 4. atık havuzu ÇED halkın katılımı toplantısı yapıldı.
Köylülerin katılmadığı toplantı madencilerin şovuna dönüştü.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
bu akşam 20.00'de HAYAT Tv''de
Program tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=Otuzv5nJhsU&feature=youtu.be
Programın tamamı
https://www.youtube.com/watch?v=a1fuyAC2p_E&feature=share
İlgili haber:
http://www.evrensel.net/haber/275906/ovacikta-ced-toplantisina-halk-katilmayinca-toplanti-madencilerin-tiyatrosuna-donustu
29 Mart 2016 Salı
Muğla Büyükşehir Belediyesinden bir ilk: RES alanlarının ilkeleri belirleniyor
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Muğla Büyükşehir Belediyesi rüzgar enerji santralleri (RES)
ile ilgili çok önemli bir ilke kararına imza attı. Büyükşehir Belediyesi il
genelinde kurulması düşünülen rüzgar enerji santrallerinin (RES) yer seçimine
yönelik ilke ve esasları belirledi. Belediye, ODTÜ’ye hazırlattığı teknik
ve bilimsel raporda yenilenebilir enerji kaynaklarının yer seçimine yönelik
ilke ve esasları belirlerken, kentin doğal ve kültürel zenginlik açısından son
derece zengin ve hassas bir yapıya sahip olduğuna dikkat çekti.
ODTÜ’YE RAPOR HAZIRLATILDI
Kentin alan dağılımının yüzde 65’i orman, yüzde 20’si tarım
alanı olduğunu belirten Büyükşehir Belediyesi, ayrıca koruma statüsü ve özel
çevre kanunlar göz önüne alındığında kent topraklarının yüzde 14 Özel Çevre
Koruma Alanı, yüzde 7 Doğal sit alanları, Milli Park, Tabiat Parkı vb. alanlar
ve yüzde 5 Turizm Merkezi oluştuğunun altını çizdi. İlin bütününde kurulması
planlanan RES’lerin sakıncalarının neler olduğu ve bu sakıncaların en aza
indirgenebileceğine yönelik uzman görüşleri için ODTÜ’ye rapor hazırlatan
belediye, bu rapor doğrultusunda bu faaliyetlerin yer seçim esaslarını
belirledi. Belediye, il sınırları dahilinde RES yapılması önerilebilecek
alanları da harita üzerinde belirledi. Büyükşehir Belediyesi konunun hukuki
olarak incelenmesi için bir komisyon oluşturulmasına ve Belediye Meclisine
bunun için ek 1 ay süre tanınmasına oy birliği ile karar verdi.
İŞTE RES’LERLE İLGİLİ İLKE VE ESASLAR
“Muğla Büyükşehir Belediyesi Rüzgar Enerji Santrali (RES)
Projelerinin Yer Seçimine İlişkin İlke ve Esaslar” başlıklı Meclis karar
taslağında aşağıdaki maddeler yer aldı;
1. RES projelerinin koru, bozuk koru ve muhafaza orman alanlarına kurulmaması esastır.
2. RES projeleri için ayrılacak toplam RES alanının, il bütününde koru ve bozuk koru dışındaki orman alanlarının yüzde 6’sını aşmaması esastır.
3. RES lisans alanı içerisinde her bir tribün noktasının, en yakın yerleşim alanı sınırından en az1000 m ,
köyden, mahalleye dönüşen düşük yoğunluklu alanları için 500 m , yüksek yoğunluklu
yerleşim alanları için 1500 m
uzakta olması esastır.
4. RES Projelerinin doğal sit alanları içerisinde kurulmaması esastır.
5. RES lisans alanı ile doğal sit alanları sınırı arasında en az100 m koruma bandı
bırakılması esastır.
6. Her bir tribün noktası ile kuş yuvalama alanları ve kuş göç yolları arasında en az800 m
mesafe bulunması esastır.
7. Milli park, tabiat parkı, tabiat alanı, tabiat koruma alanı, yaban hayatı geliştirme sahası gibi ekolojik değeri yüksek olan alanlarda RES kurulmaması ve bu alanlar ile RES lisans alanları arasında en az100 m koruma bandı
bırakılması esastır.
8. RES Projelerinin özel çevre koruma bölgelerinde kurulmaması esastır.
9. RES lisans alanı ile özel çevre koruma bölgeleri arasında en az100 m koruma bandı
bırakılması,
10. Su kütlesi kıyıları ile RES lisans alanı içinde bulunan her bir tribün arasında en az300 m
uzaklık olması,
11. RES tribünleri ile deniz kıyı kenar çizgisi arasında en az2000 m , göl kıyı kenar
çizgisi arasında en az 500 m
uzaklık olması,
12. RES Projelerinin sulak alan tampon bölgelerinde kurulmaması
13. RES lisans alanı içinde her bir tribün noktası ile tarihsel, kültürel, arkeolojik varlıklar arasında en az200 m uzaklık olması,
14. RES Projelerinin mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri üzerinde kurulmaması esastır,
15. RES lisans alanı kara ve demir yollarına en az100 m uzaklıkta olması,
16. RES lisans alanı ile havaalanı sınırı arasında en az 2 bin500 m uzaklık olması
17. Tesisin kapasitesine göre değişmek üzere maksimum idari tesis yapı alanının300 metrekare
olması ve RES alanlarında yapılması gereken diğer yapı (şalt merkezi, jeneratör
ve tribün alanı ve benzeri) alanlarının büyüklüğü tesisin kapasitesine göre
idarece değerlendirilmesi esastır.
1. RES projelerinin koru, bozuk koru ve muhafaza orman alanlarına kurulmaması esastır.
2. RES projeleri için ayrılacak toplam RES alanının, il bütününde koru ve bozuk koru dışındaki orman alanlarının yüzde 6’sını aşmaması esastır.
3. RES lisans alanı içerisinde her bir tribün noktasının, en yakın yerleşim alanı sınırından en az
4. RES Projelerinin doğal sit alanları içerisinde kurulmaması esastır.
5. RES lisans alanı ile doğal sit alanları sınırı arasında en az
6. Her bir tribün noktası ile kuş yuvalama alanları ve kuş göç yolları arasında en az
7. Milli park, tabiat parkı, tabiat alanı, tabiat koruma alanı, yaban hayatı geliştirme sahası gibi ekolojik değeri yüksek olan alanlarda RES kurulmaması ve bu alanlar ile RES lisans alanları arasında en az
8. RES Projelerinin özel çevre koruma bölgelerinde kurulmaması esastır.
9. RES lisans alanı ile özel çevre koruma bölgeleri arasında en az
10. Su kütlesi kıyıları ile RES lisans alanı içinde bulunan her bir tribün arasında en az
11. RES tribünleri ile deniz kıyı kenar çizgisi arasında en az
12. RES Projelerinin sulak alan tampon bölgelerinde kurulmaması
13. RES lisans alanı içinde her bir tribün noktası ile tarihsel, kültürel, arkeolojik varlıklar arasında en az
14. RES Projelerinin mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri üzerinde kurulmaması esastır,
15. RES lisans alanı kara ve demir yollarına en az
16. RES lisans alanı ile havaalanı sınırı arasında en az 2 bin
17. Tesisin kapasitesine göre değişmek üzere maksimum idari tesis yapı alanının
Fotoğraf: Metehan Ud
Eklenme Tarihi: 29 Mart 2016
25 Mart 2016 Cuma
Ovacık'ta ÇED toplantısına halk katılmayınca toplantı madencilerin tiyatrosuna dönüştü
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
İzmir Bergama’da Ovacık altın madeninin 4. atık havuzu için
yapılan çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) halkın katılımı toplantısı
madencilerin tiyatrosuna dönüştü. Ovacık köylülerinin ve yöre halkının
neredeyse katılmadığı toplantının yapılacağı kahvehanenin tamamına yakını maden
çalışanları tarafından dolduruldu.
‘HİÇBİRİ BİZİM KÖYDEN DEĞİL’
Ovacık köyü kahvesinde yapılan toplantıya onlarca maden
çalışanının yanı sıra Dikili, Bergama, İzmir, Ayvalık gibi yerlerden gelen
yaşam savunucuları katıldı. Toplantı öncesi kahvehanenin neredeyse tamamının
maden çalışanları tarafından doldurulduğu, en az kahvehanedeki sayının iki katı
maden çalışanının da dışarıda beklediği görüldü. Madenci şirket, kahve önünde
lokma döktürdü ve gün boyu da lokma dağıttı. Çevrede de çok sayıda sivil-resmi
jandarmanın önlem aldığı görüldü. Toplantıya birkaç kişi dışında hiçbir
köylünün katılmadığını söyleyen Bakkal Mehmet Uslu, gelenlerin hiçbirisinin ise
kendi köylerinden olmadığını ve maden çalışanları olduğunu belirtti: “Müdürlerini,
tercümanlarını, güvenlikçileri, iş güvenliği çalışanlarını bile getirmişler.”
ÇED dosyasını hazırlayan Aecom şirketinin Çevre Mühendisi
Yusuf Topçu altın madeninin üçüncü atık havuzunun yapılmasının planlandığı açık
ocağına yer altı suyu seviyesinin altında kalması nedeniyle izin verilmediğini
belirterek, bu nedenle 4. atık havuzunun yapılmasının gündeme geldiğini
söyledi. Salondan söz alan yaşam savunucuları “atık havuzu” söyleminin,
“tehlikeli atık havuzu” olarak değiştirilmesini istedi. Bu talebe, çıkan
atıkların mevzuata göre tehlikesiz atık olduğu yanıtını veren Topçu, altın
madeninin atık suyundaki siyanürün Avrupa’da izin verilen limitlerin bile
altında olduğunu ileri sürdü. Bu sözlere salondan “Atıklar tehlikesizse neden
bu kadar uğraşılıyor o halde” diye tepki geldi.
‘KÖYLÜ KANSERLE BOĞUŞUYOR’
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, ÇED dosyasının
çelişkilerle dolu ve yetersiz olduğunu söylerken, bölgenin artık 4. atık havuzu
gibi böylesi bir potansiyel tehdidi kaldıramayacağını belirtti. Engel, yörede
kanser olaylarının madenden sonra hızla arttığını belirterek, “Köylüler
kanserle boğuşuyor. Bir an önce burada sağlık taraması yapılmalı. İnsanlar
madenden çıkarılacakları korkusuyla taramalara katılmıyorlar” dedi.
‘HALKIN KATILIMI YOK’
Ovacık köyünden Emekli Polis Memuru Cevdet Koç, ÇED toplantısının
halkın katılımı için yapıldığını ama toplantıda halkın olmadığını söyleyerek,
“25 yıldır dışarıdayım, memurdum, emekli oldum, geldim. Bu meseleyi yöre
halkına sormanız lazım. Salonda bir sürü madende çalışan kişi var. Açılmasını
isteyenler hep madenci. Köyde referandum yapılsın, maden istenip istenmediğine
dair. Halkın katılımı yok, maden katılımı var.” dedi. Öte yandan, haberi
yazdığımız saatlerde madene karşı çıkan Ovacık köylüsü Cevdet Koç’un Şırnak’ta
bulunan polis kardeşi Cemil Koç’un çatışmalarda yaşamını yitirdiği haberi
üzüntü yarattı.
24 Mart 2016 Perşembe
Ortada ÇED yönetmeliği kalmadı!
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Herhangi bir proje ya da gelişmenin çevre üzerindeki önemli
etkilerinin belirlendiği Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini düzenleyen
ÇED yönetmeliği çıkarıldığı 1993 yılından günümüze o günden günümüze üzerinde
en çok değişiklik yapılan yasa maddelerinden birisi oldu. Yönetmelik 7 defa ana
değişiklik olmak üzere bu güne kadar toplam 17 kez değiştirildi. Sermayenin
ihtiyaçlarına göre, AKP iktidarı tarafından sürekli değiştirilen yönetmelikle
birçok dava açıldı.
ÇED TOPLANTISI KAÇIRMAYA 'DUR' DENDİ
İşte o davalardan birisi olan Türk Tabipler Birliği (TTB),
TMMOB ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından açılan ortak davada Danıştay
14. Daire yönetmeliğin çok önemli maddeleri ile ilgili yürütmeyi durdurma
kararı verdi.
Üç meslek örgütü tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
karşı açılan 25.11.2014 tarihinde yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliğinin bazı
maddelerinin iptal ve yürütmenin durdurulması davasında Danıştay geçtiğimiz
hafta verdiği karara paralel bir karar verdi. Danıştay geçtiğimiz hafta da TMMOB'a
bağlı Jeoloji, Meteoroloji ve Metalurji Mühendisleri Odaları’nın açtığı 3 ayrı
davada ÇED yönetmeliğin bazı maddelerini durdurmuştu. Danıştay, AVM, Rüzgar
Enerji Santrali (RES), Güneş Eneerji Santrali (GES) ve toplu konut yapımı
gibi faaliyetlerin ÇED'siz yapılmasını düzenleyen maddelerin yürütmesini
durdurmuştu.
Danıştay 14. Dairesi, üç meslek örgütü tarafından açılan
davada da yönetmeliğin çok önemli birçok maddesinin yürütmesini durdurdu.
Mahkeme, ÇED sürecinde halkın katılımının sağlanmasını ve sonucun halka
duyurulması için yapılacağı dile getirilen anons ve ilan konusundaki yönetmelik
düzenlemesini "nerede yapılacağı, projeden etkilenen halkın yaşadığı yerde
yapılıp yapılmayacağı, halkın rahatlıkla öğrenebileceği şekilde yapılması"
konularında eksik bularak yürütmesini durdurdu. Böylece bir anlamda yöre
halkının yoğun karşı çıkışlarına maruz kalmamak için ÇED toplantılarını
projenin yapılacağı yerin dışında başka bir yerde yapma 'kurnaz'lığı da bir
anlamda önlenmiş oldu.
SÜRESİZ GÖZ YUMMAYA GEÇİT YOK
Yine ÇED Yönetmeliğindeki yönetmelik hükümlerine aykırı
davrananlara aykırılığı gidermek üzere bir defaya mahsus olma üzere verilecek
süre ile ilgili maddenin de yürütmesi durduruldu. Danıştay, taahhüde aykırılık
durumunda verilecek süreye ilişkin herhangi bir üst sınır konulmamasını 2872
Sayılı Çevre kanununa aykırı olduğu sonucuna vararak yürütmesini
durdurdu.
HUKUK BAKANLIĞIN TAKTİRİNE BIRAKILAMAZ
Danıştay, ÇED olumlu ya da ÇED Gerekli Değildir kararı
verilen projelerde kapasite arışı yapılması durumunda, mevcut kapasite ve
kapasite artışının bir bütün olarak değerlendirilmesine yönelik mahkeme
kararına rağmen, bunun düzenlemede belirtilmeden Bakanlığın taktirine
bırakılmasını da hukuka aykırı buldu. Mahkeme, kapasite artışında izlenmesi
gereken yöntemin, mevcut kapasite artışı dikkate alınmadan salt kapasite artışı
üzerinden değerlendirilmesine sebebiyet verebileceğine dikkat çekerek bunun
Anayasanın 56. maddesine ve Çevre kanununa aykırı olacağına dikkat çekti.
NESNEL VE TEKNİK GEREKÇE OLMALI
Mahkeme, 2013 tarihli ÇED Yönetmeliğinin Ek-1 ve Ek-2
listelerinde yer alan faaliyetin Ek-1 listesinden çıkarılmamsına ilişkin
değişikliği de, "nesnel ve teknik bir gerekçeye dayanmadığı, bu projenin
çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik bir rapor, uzman görüşü ya
da somut bilgi-belge bulunmadığı" gerekçesiyle hukuka uygun bulmadı.
HAVZALAR ARASI SU TAŞIMAYA FREN
Danıştay, "boru ile içme suyu taşımaları dışında kalan
ve akarsu havzaları arasında 10 milyon m3/yıl ve üzeri su aktarma
projeleri"ndeki eşik değerin, 100 milyon m3/yıl ve üzeri olarak
değiştirilmesinin de yürütmesini durdurdu. Danıştay bu kararına yukarıda
verdiği eşik değerlerin değiştirilmesinin "nesnel ve teknik bir gerekçeye
dayanmadığı, bu projenin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik
bir rapor, uzman görüşü ya da somut bilgi-belge bulunmadığı" görüşüne
dayandırdı.
ÇEVREYE ETKİLERİ BELGELENMELİ
Danıştay ayrıca; RES ve Güneş Enerji Santrallerinin kurulu
güç üzerinden lisanslandırılması ve değerlendirilmesi düzenlemesinde de hukuka
uyarlılık bulmadı. Mahkeme, kurulu güç ile ilgili alt ve üst sınırların
herhangi bir nesnel ve teknik gerekçeye dayanmadığı, çevreye etkilerinin
değerlendirilmesine dönük bir rapor, uzman görüşü, somut bilgi-belge olmadığı
gerekçelerine atıfta bulundu.
Danıştay, 2013 ÇED Yönetmeliğindeki "300.000 m3/yıl ve
üzeri yeraltı suyu çıkarma veya yeraltında depolama" faaliyetinin eşik
değerinin 1.000.000 milyon m3/yıl ve üzeri" olarak arttırılmasına da yine
aynı gerekçelerle geçit vermedi.
TÜNELLERE VE MERMER OCAKLARINA YEŞİL IŞIK
Öte yandan mahkeme dava konusu edilen elektirik üretim amacı
dışında kurulan su depolama tesislerin (baraj ve göletler) yanı sıra, blok ve
parça mermer, dekoratif taşlar gibi faaliyetlerle ilgili yönetmelik
maddelerinin yürütmesinin durdurulmasın taleplerini reddetti. Yine, otoyollar
ve demiryolların tünel projelerinin ayrı ÇED sürecine tabii tutulması istemine
de yeşil ışık yakmadı.
'ÖNCE ÇEVRE' DİYEN KARŞI OY YAZILARI
Mahkeme kararının "Karşı oy" yazılarında da ilginç
noktalar yer aldı. Mahkeme Başkanı Levent Artuk karşı oy yazısında, ÇED
süreçleri ile ilgili gerçekleştirilmesi planlanan projenin çevreye olabilecek
olumlu-olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz etkilerin önlenmesi ya da
çevreye zarar veremeyecek düzeye indirilmesi için alınacak önlemlerin, projenin
başvuru ve inşaat sürecini kapsamamasını "ÇED ile ulaşılmak istenen
çevrenin korunması ve kamu yararı ilkelerine aykırı olduğunu belirterek,
yönetmeliğin ilgili maddesinin de yürütmesinin durdurulması gerektiğini dile
getirdi. Başkan, bu karşı oy yazısı ile Daire'nin görüşüne katılmadığını ortaya
koydu.
Yine mahkeme üyesi Halil Çırak, enterge bir projenin birden
fazla ÇED sürecine ayrılmasına imkan veren düzenlemede ve proje sahibinin
lehine olan hükümlerin geçmişe etkili olarak uygulanabilmesine imkan tanıyan
maddesinin de sürdürülebilir çevre, kalkınma ve katılım ilkelerine aykırı
olduğu gerekçeleriyle karara karşı oy yazısı yazdı.
Eklenme Tarihi: 24 Mart 2016http://www.evrensel.net/haber/275802/ortada-ced-yonetmeligi-kalmadi
Dünyanın kutladığına biz ağıt yakıyoruz!
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Tüm dünya içinde bulunduğumuz günleri su ve orman
varlıklarına dikkat çekebilmek için Su Günü ve Ormancılık Günü gibi adlarla
kutlarken, suların ve ormanların ülkemizdeki halini gösteren acı örneklerden
birisi de Bulgaristan sınırındaki Istrancalarda (Yıldız Dağları)
gerçekleştirilen bilirkişi keşiflerinde yaşandı. Sınırın öte tarafında,
Bulgaristan’da koruma altında bulunan Istranca Dağları, Türkiye sınırından
girildikten sonra hemen her noktasında doğal yaşamı ve kültür varlıklarını
tehdit eden bir faaliyetle yüz yüze.
ARICILIĞA İZİN YOK MADENCİLİĞE VAR!
Istrancalarda suları, ormanları ve biyoçeşitliliği tehdit
eden madencilik çalışmalarına karşı açılan davaların bilirkişi keşifleri Dünya
Su ve Orman Günlerine denk geldi. Daha önce altın madeni işletilmesi projesi
mahkeme kararı ile iptal edilen Dereköy’ün bu sefer mermer ocakları ile başı
dertte.
Mermer ocağına karşı açılan davanın bilirkişi keşfinde
Dereköy ormanlarının önemine dikkat çekildi. Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (Dayko)
Kırklareli İl Temsilcisi Göksal Çidem’in aktardığı bilgiye göre keşif sırasında
Dereköy Ormanlarının iki yıl süren biyosfer rezerv alan çalışmasının 12
alanından birisi olduğuna dikkat çekildi. Keşifte proje dosyasındaki
çelişkilere vurgu yapılırken, orman içerisinde kilometrelerce açılacak yolun,
aşırı yağmurlarda Dereköy’e sel olarak geleceği dile getirildi.
Istranca Dağları, Tarım Bakanlığı tarafından 2010 yılında
koruma altına alınan Trakya arısının doğal yaşam alanı iken proje dosyasında bu
konudan hiç bahsedilmemesi dikkat çekti. Öte yandan keşifte Dereköy
ormanlarında arıcılık yapmak için kiralama talebine bile olur
verilmezken, madencilik faaliyetine izin verilmesindeki büyük çelişkinin da
altı çizildi. Ayrıca, madenciliğin koruma altındaki Trakya arısı popülasyonuna
olduğu kadar Avrupa Kırmızı Orman Karıncası başta olmak üzere çok sayıda nesli
tehlike altındaki türlere de olumsuz etki yapacağı uyarısında bulunuldu.
‘BURAYA KAZMA DAHİ VURAMAZSINIZ!’
Keşif heyetinin ikinci durağı ise sakin şehir (Cittaslow)
Vize’nin Doğanca köyü oldu. Bilirkişi incelemesinde ise Soğucak ve Doğanca
muhtarlarının davetlisi olarak katılan Prof. Dr. Doğan Kantarcı kil
ocağı açılmak istenen bölge için, “Siz bu alana kazma bile vuramazsınız” dedi.
Kantarcı, kil ocağı açılmak istenen bölgenin çeşitli türlerden oluşan meşe
ormanı, gürgen, akçakesme ağacı, karaçalı, katran ardıcı, yaban gülü gibi
birçok türlerin bir arada yaşadığı doğal bir ekosistem olduğunu belirterek; “Bu
orman alanı “Avrupa Vejetasyon Haritasında” “G28 “ biriminde tescil ettirilmiştir.
Diğer bir deyimle bu orman Avrupa’nın önemli ve korunması gereken “Ekolojik
olarak hassas yetişme ortamlarındaki kurak mıntıka ormanlarındandır. Buradaki
ve çevredeki meşe ormanlarındaki doğal çiçekli bitkiler aynı zamanda önemli bir
bal üretim kaynağıdır. Bu ormanın kök sistemi 300-500 yıllık olup, karaçam ile
ağaçlandırma yapılsa bile topraklaşma süreci ile birlikte doğal ekosistem
dengesi ancak 300-400 yılda oluşabilir” dedi. Soğucak köylüleri “Kil
ocağı açılmak istenen alanda avlanmak yasak. Avın yasak olduğu alan kepçelere,
kamyonlara nasıl serbest olacak. Tüfekle, köpekle girmenin yasak olduğu yere
kamyonlar, kepçeler mi girecek” diye tepkilerini dile getirdiler.
KÖYLÜLERDE GEÇİM DERDİ
Bilirkişi keşfinin son durağı Soğucak bölgesinde
kapasite artış talebinde bulunan kalker ocağı kırma eleme tesisi oldu.
Tesise karşı dava açan köy muhtarlığı ve söz alan katılımcılar, bölgenin
yer altı su besleme alanı olduğunu, köy kaynak sularının azaldığını,
geçimlerinin tehlikeye girdiğini anlattılar.
Eklenme Tarihi: 24 Mart 2016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Aydın İncirliova'da Jeotermale hayır mitingi_24 mart 2016
Aydınlılar jeotermal enerji santrallerinin yaşam alanlarında yarattığı tahribata karşı direniyorlar. İncirliova'da yapılan Jeotermal Enerji santrallerine hayır mitingi Çepeçevre Yaşam'da.
Özer AKDEMİR'in sunumuyla 24 Mart 2016 Perşembe saat: 20.00'de Hayat Tv.de
Program Tanıtım:
Programın tamamı:
İlgili haber:
22 Mart 2016 Salı
Dünya Su Günü’nde Efemçukuru vurgusu
Özer AKDEMİR
İZMİR
22 Mart Dünya Su Günü ile ilgili yapılan açıklamalarda suyun
yaşamsal öneminin altı çizilerek İzmir Efemçukuru Altın Madeninin kent
açısından yarattığı tehlikeye bir kez daha dikkat çekildi.
Konak Kent Konseyi tarafından Türkan Saylan Kültür merkezi
önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına, kent konseylerinin yanı sıra,
EGEÇEP’liler de destek verdi.
Basın metnini okuyan Konak Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi
Cezmi Tomrukçu, İzmir’de yaşanan kirlilik ve içme sularına etkilerine değindi.
İzmir'in içme sularının başta Efemçukuru altın madeni olmak üzere, Çaldağı ve
Gördes nikel madenlerinin tehdidi altında olduğunu belirten Tomrukçu, altın
madeni ile ilgili verilen yargı kararlarına rağmen madenin 4 yıldır üretime
devam ettiğini söyledi. Efemçukuru Altın madeni konusunda İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, “yaşamsal bir konu” sözlerini hatırlatan
Tomrukçu, “Kendisinin yıllar önce Efemçukuru'nda söylediği, “Bu altın madeni
işletilirse İzmir'i başka yere taşımak zorunda kalacağız” sözleri her şeyin
özetidir. Milyonlarca İzmirliyi doğrudan ilgilendiren bu yaşamsal konu hakkında
başta milletvekilleri, yerel yöneticiler, kentteki tüm demokratik kitle
örgütleri olmak üzere hepimize geleceğimizi kurtarmak adına büyük görev
düşüyor. Suyumuzu korumak, geleceğimizi kurtarmak sorumluluğu hepimizin
omuzlarındadır” dedi. Efemçukuru’ndan çıkarılan altının İzmir’in, geleceğini
yok edeceği uyarısını yineleyen Tomrukçu, “Havamızı, toprağımızı, suyumuzu,
kültürümüzü korumak için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
TMMOB İKK tarafından yapılan yazılı açıklamada da suyun
kamusal değer olduğunun altı çizilerek sermayenin eline bırakılamayacağı dile
getirildi. Ülkemiz su sıkıntısı yaşayan ülkeler grubunda yer aldığına vurgu
yapan TMMOB, yetersiz su kaynaklarına sahip olan İzmir’in içme sularının altın
madenciliğine feda edildiği dile getirildi. (İzmir/EVRENSEL)
Ege bölgesindeki RES mücadeleleri birleşti: 'Rüzgar yaşamdan yana essin diye'
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Rüzgar enerji santrallerinin (RES) doğa,
kültürel-ekonomik-sosyal yaşam üzerindeki etkilerine karşı mücadele eden
ekoloji örgütleri birleşti. “Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi” adı
altında birleşen Ege Bölgesi’ndeki RES mücadeleleri, ülkedeki diğer RES
mücadeleleri ile genişleyerek ortak mücadele zeminini güçlendirmeyi hedef
olarak önlerine koydu.
EGE BÖLGESİNDEN GENİŞ KATILIM
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) İle Karaburun Kent
Konseyi tarafından 19-20 Mart 2016’da Karaburun’da yapılan “Rüzgar Yaşamdan
Yana Essin-Ege Bölgesi RES Çalıştayı” sona erdi. Ege Bölgesi’nde yoğun olarak
kurulan rüzgar enerji santrallerinin doğa, kültürel-ekonomik-sosyal yaşam
üzerindeki ağır ve geri dönüşü mümkün olmayacak tahribatını değerlendirmek ve
ortak bir yol haritası oluşturmak amacıyla düzenlenen çalıştay İzmir,
Bodrum, Çeşme, Didim, Urla, Ayvalık, Cunda Adası, Aydın, Çine, Söke, Aliağa,
Turgutlu, Bergama, Germiyan, Foça, Salihli, Güzelbahçe, Marmariç ve Dereköy
gibi Ege’nin birçok yerinden gelen yaşam savunucularının geniş katılımıyla
yapıldı.
VAR OLANLAR YETMEZMİŞ GİBİ
Çalıştayın ilk günü RES’lerin ekolojiye, canlı yaşamına ve
sosyokültürel yapıya etkilerinin ele alındığı iki panel gerçekleştirildi.
Panelde biyoloji, ziraat, çevre, enerji, planlama, hukuksal süreç gibi
konularda sunumlar yapan bilim insanları, hukukçular ve meslek örgütü
temsilcileri RES’lerle ilgili birçok konuda aydınlatıcı bilgiler verdi.
Çalıştayın ikinci gününün sonunda yapılan basın
açıklamasında Ege Bölgesi’nin işletmeye alınan ve inşa halinde olan RES’lerde
ilk sırada yer aldığı ortaya konurken, yapımına henüz başlanmamış
lisanslı projeler olduğu da dile getirildi. Mevcut RES’lerin bölgedeki yıkımı
sürerken, bunun iki katı gücünde yeni projelerin EPDK tarafından
değerlendirmeye alındığının belirtildiği basın açıklamasında, ülkedeki enerji
potansiyeli, enerji kullanımı, üretim ve planlamadaki yanlış bilgiler de
tartışmaya açıldı.
YAŞAM HAKKI HİÇE SAYILIYOR
Ege’nin ormanlık alanlarının, doğal sitlerin, kültürel ve
tarihi varlıkların bulunduğu bölgeler dahil çok geniş bir bölümünün RES’lere
tahsis edildiğinin altının çizildiği basın açıklamasında; “Zeytinlikler, tarım
ve mera alanları, turizm bölgeleri RES sahasına dönüşüyor. Sağlıklı ortamda
yaşam hakkı hiçe sayılıyor” denildi.
BİRLİKTE MÜCADELE KARARLILIĞI
İki günlük çalıştayın son oturumunda Ege’nin dört bir
yanından gelen katılımcılar, RES’lerin yol açtığı bu ağır tahribata karşı tüm
canlıların yaşam hakkını ve yaşam alanlarını savunma mücadelelerinin
birleştirilmesi, güçlendirilmesi, sürekliliği ve sürdürülebilirliğini sağlaması
için mücadelelerin birleştirilmesi konusunda görüş birliğine vardı. Çalıştay
katılımcısı kurumlar ortak yol haritasının ana ilke ve konularında
anlaşırlarken, çalıştayda ifade edilen görüş, değerlendirme ve öneriler
ışığında bu ortak yol haritasının yaşama geçirilmesi için “Rüzgar Yaşamdan Yana
Essin İnisiyatifi”ni oluşturduklarını açıkladı. İnisiyatif, önümüzdeki günlerde
bu ortak yol haritasının netleştirilmesi ve mücadele birliğinin
somutlaştırılması konularının görüşülmesi için bir araya gelmeyi kararlaştırdı.
İnisiyatifin ülkenin diğer yerlerindeki RES mücadelelerini de kucaklaması
düşüncesi bu toplantının konularından birisi olacak.
Eklenme Tarihi: 22 Mart 2016
21 Mart 2016 Pazartesi
EGEÇEP 9. Kurultay sonuç bildirgesi açıklandı: ‘Can pazarında yaşamı savunmaya devam edeceğiz’
Ege Çevre ve Kültür Platformunun (EGEÇEP) 28 Şubat günü
yaptığı 9. Kurultayın sonuç bildirgesi açıklandı. Ülkedeki savaş ve şiddet
ortamında ekoloji mücadelesinin zorluğuna dikkat çekilen bildirgede, can
pazarında da olsa yaşamı savunmaya devam edileceği dile getirildi.
Ekoloji mücadelelerinin birliğinin sağlanması ile ilgili
kararlılığın vurgulandığı sonuç bildirgesinde, bu yöndeki çabaların devam
edeceği dile getirildi. Sonuç bildirgesinde var olan kirli sanayilerin
kucağında adeta nefes alınamaz bir halde olan Aliağa / Foça yöresindeki
kirliliğe dikkat çekilirken, özellikle kömürlü termik santrallerin zararlı
etkileri ile ilgili dünya genelinde başlatılan kampanyanın bir parçası olarak
15 Mayıs 2016 tarihinde yapılacak ortak etkinlikle ilgili çabaların
yoğunlaştırılacağı da belirtildi.
İZMİR’İN SUYUNA ALTIN MADENİ TEHLİKESİ
Efemçukuru altın madeninin kapasite artırımının ardından
İzmir açısından zaten var olan tehdidin daha da arttığına dikkat çekilen
kurultayda, yörede yaşayan köylülerin bu durum hakkında bilgilendirmek ve
mücadelenin öznesi yapabilmek için çabaların yoğunlaştırılacağı kaydedildi.
Kurultay sonuç bildirgesinde Urla Zeytineli’de, 1. derece sit alanına dikilen
ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğu iddiasıyla kamuoyunun
gündemine gelen kaçak villalarla ilgili hukuki sürecin de takipçisi olma
kararlılığı yinelendi.
Sonuç bildirgesinde, platforma bileşen olarak kabul edilen
Didim Çevre Platformu, Yarımada Ortak Yaşam Platformu ve DİSK Emekli Sen Konak
Şubesinin mücadeleye güç katacağı dile
getirildi.
getirildi.
EGEÇEP YENİ YÜRÜTME KURULU ÜYELERİ
Sevda Budak (Eş Sözcü)
Hicran Danışman
Perihan Hasergin
Hülya Yılmaz
Turgut İnel (Eş
Sözcü)
Metin Aydın
Erol Engel
Hikmet Ünlüöz
Özer Akdemir (Sayman)
Uğur Göçmüş
Süleyman Eryılmaz
Barış Cemal Polat
Özgür Öztürk (Yazman)
Barış Özel
Cemil Tosunoğlu
(İzmir/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 21 Mart 2016
20 Mart 2016 Pazar
Artvin, direncin bol olsun!... (Pazar Eki)
Özer AKDEMİR
Bu yazı zor olacak, biliyorum. Daha Cerattepe’nin kar
soğuğunu üzerimizden atamadan İzmir çukuruna indik çünkü. Ladinlerin göğe
uzanan yapraklarından süzülen yağmur tanelerinin ıslaklığı var hâlâ
yanaklarımızda. Elinde tuttuğu “Madene hayır” yazılı kaşkolu gururla gösteren
Mustafa Yavuz’un nemli gözlerle, “Yiğidi kılıç kesmez bir acı söz öldürür”
sözlerinde kaldı yüreğimiz. Bir yandan “Biz de Gezi’ye katıldık, gurur duyduk”
derken, bir yandan da Cumhurbaşkanının “Yavru Gezici” sözlerini aşağılama
olarak kabul eden bir duyarlılıkta Artvin halkı. Kime sorsak aynı yanıtlar
geliyor. Kimin gözüne baksak örselenmiş, aşağılanmış, dalları hoyratça kırılmış
bir ağacın hüznünü okuyoruz yüzlerde. Oysa, ağaçlar ayakta kalsın, tomurcuğa
dursun her baharda yeniden diye gövdelerini siper ediyorlar bugüne kadar kutsal
bildikleri devletin zulmüne. “Bizim devletle hiçbir sorunumuz olmadı şimdiye
kadar. Bize bunu neden yapıyorlar?” diye soruyor kadınlar. Anlamıyorlar,
anlayamıyorlar binlerce insanın bir şirketin çıkarı için kırılıp geçirilmesinin
nedenini. Oysa, daha birkaç ay öncesine kadar Artvinli seçmenlerin yarıya
yakınının oyunu almış AKP. Kendi seçmenlerini dövüyor bir bakıma, kendine oy
verenleri cezalandırıyor!
“Ben Artvin’i bırakıp hiçbir yere gidemem” diyor Emine Er. “Deprem tüm sevdiklerimi aldı benden. Eşim, çocuğum, torunum burada, mezarda. Ben onları bırakıp nereye gidebilirim?”
Üzerine “madene hayır” yazılı bir giysi geçirilen ayaklarımızın arasında dolaşan sevimli kahverengi köpeği gösterip ekliyor; “Bizim hayvanlarımız da var yaşayacak. Paskal da yaşasın diye direniyoruz.” Bir elinde “madene hayır” yazısını diğerinde Paskal’ın tasmasını tutan Uğur Aktaş “Çok nöbet tuttu Paskal Cerattepe için” diyor. “Gazlı saldırıda da bir arkadaşı öldü.” İnsanlar kadar hayvanlara da zulmetmişler...
Bir gün önce Ankara’da patlatılan bombanın, yitirilen canların üzüntüsünü de yüklenmiş yüreklerine kadınlar. Kafkasör’ün biraz ilerisine, Cerattepeye giden yol üzerine barikat kurup kimseyi geçirmeyen askerlere tepki gösteriyorlar; “Asker Ankara’ya gitsin, bizim önümüzde niye duruyor ki?”
‘ALTIN ZİYNET, DOĞA ŞİFAYI DAĞITAN’
Yorulmuş, boğa heykellerinin yanına bir sandalyeye oturmuş
Hilmi Algın. Boynunda yeşil-beyaz renklerin hakim olduğu “Madene hayır”
kaşkolu, elinde bastonu, bilgece konuşuyor; “Benim sözlerim organik. İnternet,
televizyon, gazete yok. 85 yaşındayım. Ömrüm bu yaylalarda geçti. Şu karşı
tepede evim. Ortam öyle olmuş ki artık, doğa değil, yaşam değil, insan değil,
çıkar için uğraşıyorlar. Burada madeni çıkaracaklar, tamam. Ne çıkacak, altın.
Altın ne işe yarar? Ziynet eşyası. Oysa bu doğa şifayı dağıtan, sağlığı veren.”
Ondan daha yaşlıları da gelmiş Kafkasör’e. 92 yaşındaki Ferzade Yalçıntaş onlardan birisi. Vakur, dimdik, kararlı dökülüyor sözler ağzından; “Ben 92 yıldır buranın yeşiliyle yaşıyorum. 40 dönüm arazim var Kafkasör’de. Nasıl yaşadıysam, nasıl gördüysem, torunlarıma öyle kalsın bu yaylalar.” 89 yaşındaki Kore gazisi Ahmet Sezgin’le yan yana bir sandalyeye oturup gazetecilere anlatıyor derdini 94 yaşındaki Hatice Yelkenli; “Ben bu yaşımda buraya niye geldim biliyor musunuz? Artvin kurtulsun diye. Burada maden çıkarılırsa, ne ağaç kalır, ne Artvin.”
Ondan daha yaşlıları da gelmiş Kafkasör’e. 92 yaşındaki Ferzade Yalçıntaş onlardan birisi. Vakur, dimdik, kararlı dökülüyor sözler ağzından; “Ben 92 yıldır buranın yeşiliyle yaşıyorum. 40 dönüm arazim var Kafkasör’de. Nasıl yaşadıysam, nasıl gördüysem, torunlarıma öyle kalsın bu yaylalar.” 89 yaşındaki Kore gazisi Ahmet Sezgin’le yan yana bir sandalyeye oturup gazetecilere anlatıyor derdini 94 yaşındaki Hatice Yelkenli; “Ben bu yaşımda buraya niye geldim biliyor musunuz? Artvin kurtulsun diye. Burada maden çıkarılırsa, ne ağaç kalır, ne Artvin.”
‘MAHKEMEDEN BAŞKA KARAR ÇIKARSA TANIMAYACAĞIZ’
Mikrofonu uzattığımız herkesten benzer sözler duyduk.
Gencinden, yaşlısından, çocuğundan, kadınından, esnafından... Esnafını ayrıca
anmak gerek Artvin’in. Koca bir kentin neredeyse tüm dükkanlarının camlarında
“Cerattepe’de altın madenine hayır” yazısını görmek bile, henüz hiç birşey
bilmeyen, kente yeni gelmiş birine durumu en yalın halde anlatmaya yeter.
Bilirkişi keşfi günü sabah kahvaltısı için gittiğimiz Sevgi Sofrası adlı
temiz, şirin bir esnaf lokantasını işleten Sevgi Önay, kahvaltı servisi
bittikten sonra dükkanı kapatıp Cerattepe’ye gideceklerini söylüyor. Dükkanı
çekip çeviren üç kadın, kahvaltılıklardan kumanyalar hazırlayarak direnişçilere
katılacaklar işlerini yaptıktan sonra. Sevgi Önay, birkaç hafta önceki
jandarma-polis saldırısını “Çok büyük bir vahşetti” diye anlattı.
“Yaralananlardan birisi de benim. Plastik mermi ile elim kırıldı. Sargıyı dün
çıkardım. Sırtımda hala morluklar var.” Önay, yıllardır hukukta kazanmalarına
rağmen, siyasi olarak madenin açılmasına dönük girişimlerin hep sürdüğünü
söyleyerek, “Mahkemeden şu saatten sonra orada altın madeni işletilebilir
kararı çıkarsa, ben şahsi olarak o kararı tanımayacağım. Nasıl ki Cumhurbaşkanı
Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, saygı duymuyorum diyebiliyor. Biz de
böyle bir karar çıkarsa tanımayacağız, saygı duymayacağız” diye konuşuyor.
Benzer sözleri yıllardır Cerattepe davasında Artvinlilerin avukatlığını yapan Bedrettin Kalın, keşfin olduğu günün akşamı, yağmura rağmen otopark önünü dolduran binlerce Artvinliye hitaben söyledi; “Bilim, hukuk olarak herşeyi açık seçik anlattık, gösterdik. Şu saatten sonra olumsuz bir kararın çıkması hukuken, ahlaken, bilim açısından mümkün değil. Çıkarsa bunun adı hukuk değil başka bir şeydir ve biz bunu tanımayız.”
Keşfin olduğu gün öğle saatine kadar günlük güneşlik olan Kafkasör, keşif heyetinin gelişiyle birlikte soğumuş, ince ince bir yağmura durmuştu. Heyetin konvoyunu saatlerce, sabırla bekleyen, heyet geçerken “madene hayır” kaşkollarını kaldırıp elele tutuşup sessizce kararlılıklarını gösteren Artvinlilere zorluk çıkarmak istememiş, kıyamamıştı doğa sanki.
Ayrılacağımız gün ise Kafkasör’e sis basmış, yağmur kara dönmüştü. Hoşçakal Artvin, direncin bol olsun diye geride bıraktık kenti, dumanlı Kafkasör yaylalarını...
Bu yazı zor oldu, biliyorum. Yüreğim, Kafkasör’ün dumanına, Artvin’in yiğit insanlarıyla, Cerattepe’nin orman güllerine takıldı kaldı çünkü...
19 Mart 2016 Cumartesi
RES mücadeleleri Karaburun'da buluştu
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Karaburun’da “Rüzgar Yaşamdan yana essin” temasıyla toplanan
Ege Bölgesi RES Çalıştayında RES’lerin ekolojiye ve canlı yaşamına etkileri
konuşuldu. Ülkenin enerji ihtiyacı ve RES’ler arasındaki ilişkinin tartışıldığı
çalıştaya, yaşam alanlarında RES talanına karşı mücadele eden birçok çevre
örgütü temsilcisi katıldı.
YENİLENEBİLİR ENERJİ MASKESİ
EGEÇEP ve Karaburun Kent Konseyinin ortaklaşa düzenlediği
çalıştayın açılış konuşmasını yapan Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra
Dilli yenilenebilir enerji maskesi altında Ege bölgesinde çok vahim bir talan
yaşandığını belirterek, “Amacımız bu sorunu tartışmak ve doğayı yaşam
alanlarımızı kısaca yaşam hakkını savunmak üzere ortak bir yol haritası
oluşturmaktır” dedi. Karaburun Belediye Başkanı Ahmet Çakır ise enerjinin her
şey olmadığını belirterek, Karaburun'daki RES talanının ve tahribatının
kırsaldaki köylerde çok rahat bir şekilde görülebileceğini söyledi.
BU SİSTEMDE ENERJİ AÇLIĞI DOYURULAMAZ
Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı, RES’lerle ilgili
bölümlerinden alınan seçkinin ardından çalıştayın 1. oturumunda Türkiye’nin
enerji politikaları ve Ege bölgesindeki RES’ler konuşuldu. Avrupa Ekoloji
Federasyonu üyesi Prof. Dr. Ümit Erdem’in yönettiği oturumda ilk konuşmayı
yapan TMMOB İKK Sekreteri Melih Yalçın, kabul edilmiş bir enerji ihtiyacı
üzerinden konuşulduğunu belirterek, “Ne kadar enerjiye ihtiyacımız var bunu
tartışmak gerekiyor. Bu enerji açlığını ne güneyin, ne fosil yakıtların ne
nükleerin doyurması mümkün değil. Türkiye’de devlet bu işi çok kötü
yönetmiştir. Devlet sattığından daha pahalıya enerji alıyor. Kâr etmiyor,
kasasından para veriyor. Devletin aklı temiz enerji planlamaktan çok birilerini
nemalandırmak” diye konuştu. Makine Mühendisleri Odayı Yenilenebilir Enerji Komisyonu
üyesi gelişmiş ülkelerin teknoloji satmadan önce bazı politikaları Türkiye’ye
empoze ettiklerini ve bu politikaların da planlamayı belirlediğini söyledi.
HALK KARARIN PARÇASI OLMALI
Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Yard. Doç. Dr.
Hasan Sarptaş RES’lerin çevresel boyutu ile ilgili konuştu Sarptaş, RES’lerle
ilgili sorunları arazi kullanım etkileri, politika ve planlama etkileri, görsel
ve gürültü etkileri gibi maddeleri sıraladı. RES kurulacak alanlarla ilgili
sadece rüzgar hızının göz önüne alındığını belirten Sarptaş, “Asıl üzerinde
durmamız gerekenler arazi planlaması ve yer seçimi ile ilgili problemler. Halk
verilen kararın ir parçası olmalı” diye konuştu.
ANADOLU’NUN TAMAMI KORUNMALI
Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi Uygulama Merkezinden Doç.
Dr. Serdar Gökhan Şenol, “Biz botanikçiler Anadolu'da gezerken adımlarına
dikkat et bir endemik bitkiye basabilirsiniz" deriz. "Dünyada
tamamı korunması gereken bir alandır Anadolu” diye konuştu. Planlamanın önemine
dikkat çeken Şenol, “Kervan yolda düzülür mantığını aşmamız lazım” dedi.
ÇED süreçlerinin çok yetersiz ve göstermelik olduğunu
belirten Şenol endemik türlerin korunması ile ilgili doğru düzgün hiçbir
çalışmanın olmadığını söyledi.
E.Ü Biyoloji bölümü öğretim üyesi kuş bilimcisi Ortaç Onmuş,
RES’lerin kuşlara verdiği zararlardan bahsetti. Bazı kuş türlerinin manevra
yapamadıkları için RES’lere sürüklenip parçalandıklarını söyledi. RES'ler için
fon veren yabancı bankaların tamamının yarasa izlemeyi şart koştuklarını
söyleyen Onmuş, ÇED raporlarındaki bilim dışılıklardan da bahsetti. Çalıştayın
öğleden sonraki bölümünde ise RES’lerin sağlık üzerindeki etkileri, imar
durumları ve RES’ler ile hukuksal süreçler anlatıldı. Çalıştay ülkenin dört bir
yanından gelen RES karşıtlarının katkı sunduğu forum bölümü ile sona erdi.
Eklenme Tarihi: 19 Mart 2016
Siyasi partiler ormanlara varlık değil kaynak muamelesi yapıyor
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Özer AKDEMİR
21-26 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan
Ormancılık Haftasına girerken siyasi partilerin ormancılığa bakış açılarını
ortaya koyan bilimsel bir çalışma geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi
Orman Fakültesi Dergisinde yayınlandı. Bartın Üniversitesi öğretim üyeleri
Prof. Dr. Erdoğan Atmış ve ve Yard. Doç. Dr. Hikmet Batuhan Günşen imzalı
makalede 2015 yılında seçime giren siyasi partilerin seçim bildirgeleri ormancılık
konusu özelinde ele alındı.
"ÖNEMLİ FARKLAR
VAR"
"Türkiye’de 2015 yılı genel seçimlerinde siyasal
partiler ve ormancılık ilişkileri" başlıklı makale siyasi partilerin seçim
bildirgelerinde/beyannamelerinde yer verdikleri ormanlar ve ormancılıkla ilgili
beyanlar ekseninde, partilerin ormancılık politikaları değerlendiriliyor.
Makalede 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 tarihlerinde yapılan genel seçimlere
katılan 11 partinin seçim bildirgeleri incelenmiş. Toplanan veriler “Belgesel Tarama” ve “İçerik
Analizi” yöntemleriyle analiz edildikten sonra sekiz başlık altında
değerlendirildi. Bu değerlendirmeler sonucunda; siyasi partilerin ormanlara
yaklaşımları konusunda önemli farklılıklar olduğu ortaya konarken, ormana
varlık değil kaynak gibi yaklaşımların yanı sıra, bazı partilerin popülist
söylemler, abartılı vaatler de bulunduğu tespitleri yapılıyor.
PARTİLERİN İLGİSİ 2B ARAZİLERİ
Seçim bildirgelerinde yapılan incelemeler sonrasında;
ormanların mülkiyeti ve işletilmesi konusuna sadece bir parti, seçimlerin
ardından başkanlık kurulu istifa eden ANAPAR
ormanların satılmasına ve kiralanmasına karşı beyanda bulunduğunun
belirtildiği makalede, diğer partilerin özelleştirme konusunda olumlu veya
olumsuz anlamda herhangi açıklama yapmadıkları dile getirildi. Siyasi
partilerin orman mülkiyeti ve işletmeciliği başlığı altında ilgi gösterdikleri
konunun orman dışına çıkarılmış alanlar olan 2B alanlarının nasıl
değerlendirileceği konusu olduğu görülürken, partiler bu konuya yaklaşımda da üçe
ayrılmış; 1- 2012 yılında kanunla bu alanların satışıyla ilgili bir düzenleme
yapılmamış gibi görüş bildiren muhalif partileri (MHP, SP, DP),
2- 2012 yılında yapılan düzenlemenin yetersiz olduğunu savunan
ve konuyu daha adil bir şekilde çözeceğini iddia eden muhalif partileri: (CHP, HDP, DSP) ve
3- 40 yıldır çözülemeyen sorunu” 2012’de çıkardığı
kanunla çözdüğünü iddia eden iktidar partisi AKP. Makale AKP'nin 2002 ve 2007 seçim beyannamelerinde 2B
konusuna hiç yer vermezken, 2011 seçim beyannamesinde 2B alanlarının kamu
yararına tekrar düzenlenmesi gerektiğini savunarak, bu konudaki yasal
düzenlemenin hazır olduğunu bildirdiğini bu vaadini de 2012 yılında uyguladığını
dile getiriyor. Makale konu ile ilgili; "Tabii ki bu düzenlemenin kamu
yararına olup olmadığı sorgulanmaya muhtaçtır" yorumunu yapıyor.
"TABİATI BOZUK
YASA" YOLDA!
Orman toplum ilişkilerine değinen AKP ve MHP'nin bu ilişkileri sadece orman köylüsünün
kalkındırılması açısından ele alan öneriler sunduğunun belirtildiği
araştırmada, bu partilerin 2011 seçimlerinde olduğu gibi başta kentte
yaşayanlar olmak üzere diğer ilgi gruplarının ormanla ilişkileri konusunda bir
değerlendirme yapmadıklarının altı çiziliyor. AKP'nin seçim öncesi toplumsal
muhalefetin tepkisi nedeniyle TBMM'den bir türlü geçiremeyerek geri çekmek
zorunda kaldığı “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu”nu seçim
beyannamesine koyduğuna vurgu yapılan araştırmada, "seçimi kazanan AKP’nin bu yasayı tekrar gündeme
getireceği çok açıktır" denildi.
KORUMAK MI YARARLANMAK
MI?
Ormancılık hizmetleri ve korunan alanlar konusunda DSP, MHP, AKP, CHP gibi partilerin
korumadan çok yararlanma eksenli olarak konuya yaklaştığının ifade edildiği
araştırmada, ANAPAR, HDP, SP'nin
ise korumacı bir yaklaşımı öne çıkartarak, mevcut iktidar partisinin doğa ve
ormanlar üzerinde aşırı tahrip yaratan uygulamalarına son vereceklerini, bu tür
projeleri iptal edeceklerini belirttikleri ifade edildi. AKP'nin bir yandan "korunan alanların yönetimi konusunda
iyileştirmeler yapacağını” iddia ederken, iktidarı döneminde
uyguladığı tahrip edici-gelir getirici politikaları da savunmasındaki çelişkiye
vurgu yapılan araştırmada, "Ayrıca AKP’nin
iktidarları döneminde artırdığını söylediği korunan alan sayısı ve alanı
konusundaki bilgiler de yanıltıcıdır" deniliyor. AKP'nin ağaçlandırma ve erozyon
kontrolü gibi konularda da yanıltıcı
rakamları paylaşmakta bir sıkıntı görmediğinin altı çiziliyor.
HER KOŞULDA HES'Cİ
PARTİ
Bir parti hariç (BTP) partilerin çoğu çevreye ve ormanlara
zarar veren nehir tipi HES’ler konusunda düşünce birliği içinde olduğunun
tespit edildiği araştırmada. muhalefet partilerinin nehir tipi HES’lerin
zararlarına vurgu yaparak bunları ya tamamen iptal edeceklerini, ya da ÇED
sürecinde daha hassas davranacaklarını belirtirken, iktidar partisi olan AKP'nin de 1 Kasım öncesi seçim
bildirgesine eklettiği bir hükümle, artık 10 MW gücünün altındaki HES’lere izin
vermeyeceğini açıklayarak, nehir tipi HES’lerin yapmakta olduğu tahripleri bir
nebze de olsa kabul ettiğinin altı çizildi. araştırmada tüm bunlara rağmen BTP'nin, su kaynaklarını
harekete geçirerek hidroelektrik santralleri devreye koyacağını, barajlar ve
hidroelektrik santrallerin yapımına önem vereceğini bildirdiği ortaya serildi.
ÇED SÜRECİ
BEYANNAMELERE GİRDİ
Araştırmada ÇED süreci ile ilgili de ilginç değerlendirmeler
yapılıyor. Siyasi partilerin 2007 ve 2011 genel seçim bildirgelerinde ÇED
konusunda hiçbir yorumda bulunmadıklarının dile getirildiği araştırmada 2015
genel seçimlerinde ise MHP, SP ve CHP;
ÇED süreçlerinin çevre ve orman kaynaklarını korumak konusunda
hassas olmadığını, tam tersine bu varlıklara zarar veren yatırımların önünü
açan süreçler olduğunu vurgulayarak, bu süreci bilimsel ve tarafsız bir hale
getireceklerini, hatta stratejik ÇED yaptıracaklarını (SP) belirttiği kaydedildi.
İKTİDAR OLUNCA
UNUTUYORLAR
Tüm bu değerlendirmelerin sonrasında siyasi partilerin
ormanlara yaklaşımları konusunda önemli farklılıklar olduğu , kimisinin
ormanlara bir varlık değil de gelir getirecek bir kaynak olarak yaklaştığı, tespitinin
yapıldığı makalede şu görüşlere yer verildi; "bazı partilerin ormanlara
bir varlık değil de gelir getirecek bir kaynak olarak yaklaştığı halkın hoşuna gidecek popülist söylemler
geliştirdiği, abartılı veya yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunduğu ve
ormanlar hakkındaki görüşlerini sağlıklı bilgilere dayandıramadığı
söylenebilir". Partilerin seçim bildirgelerinde yer verdikleri vaatleri,
hükümet olunca mutlaka yerine getireceklerinin bir garantisinin olmadığının
aktarıldığı makalede, "Hatta bu vaatlerin çoğunu yerine getirmek konusunda
pasif kalmaktadırlar. Fakat seçim bildirgelerinde ormanlar hakkında yer
verdikleri ibareler, bilim çevrelerinin ve toplumun o partilerin ormancılık
politikaları hakkında bir izlenim oluşturmasını sağlamaktadır" denildi.
Eklenme Tarihi: 19 Mart 2016
http://www.evrensel.net/haber/275342/siyasi-partiler-ormanlara-varlik-degil-kaynak-muamelesi-yapiyor
17 Mart 2016 Perşembe
ÇED'siz AVM, toplu konut, RES dönemi bitti: ÇED Yönetmeliği delik deşik!..
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Belirli bir proje veya gelişmenin, çevre üzerindeki önemli
etkilerinin belirlendiği Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecini düzenleyen
ÇED yönetmeliği delik deşik!.. Danıştay, TMMOB'a bağlı bazı odaların açtığı
davada bazı maddelerin yürütmesini durdurdu. Artık RES'lerden, AVM'lere, toplu
konut alanlarından güneş enerji santrallerine kadar birçok proje için ÇED
Gerekli değildir kararı verilemeyecek. Odaların avukatı Mehmet Horuş ekoloji
hareketinin bir kazanımı olarak yorumladığı bu kararın geriye doğru işlemese de
ÇED Raporu hazırlama eğilimini güçlendireceğini söyledi.
'EKOLOJİ HAREKETİNİN KAZANIMI'
TMMOB’ne bağlı Jeoloji, Meteoroloji ve Metalurji
Mühendisleri Odaları’nın açtığı 3 ayrı davada Danıştay 14.Dairesi bazı
maddelerin yürütmesini durdurdu. Odaların avukatı Mehmet Horuş, iptal edilen
maddeler kadar Danıştay’ın her 3 davada kullandığı ortak iptal gerekçelerinin
ekoloji hareketinin talepleri açısından kazanım niteliğinde olduğunu söyledi.
Horuş, "Çünkü bu kararlarla ÇED sürecinde artık sadece üretim ölçeğine
ilişkin bir kategorik ayrım yapılamayacağı kabul edilmektedir" dedi.
'ÇED YAPILMASI LAZIM'
Horuş'un ekoloji hareketi açısından kazanım dediği Danıştay
kararında şu ifadelere yer veriliyor; "ÇED Yönetmeliğinin EK-1 ve EK-2
listelerinde yer alan bir faaliyet veya projenin, eşik değerlerinde değişiklik
yapılması veya Ek-1 listesinden çıkarılarak sadece Ek-2 listesinde düzenlenmesi
ya da ÇED Yönetmeliği kapsamından tamamen çıkarılması durumlarında, bu
değişikliklerin nesnel ve teknik gerekçelere dayanması ve bu faaliyet ve
projenin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesine yönelik bir rapor, uzman
görüşü ya da somut bilgi veya belge bulunması gerekmektedir". Danıştay 14.
Dairesi Avrupa Birliği ÇED Direktifi EK listelerinde yer almasa veya sadece
Ek-2 listesinde yer alsa dahi, ulusal hukuk uyarınca, çevresel etkiler
doğurabilecek nitelikteki faaliyetler için çevresel etki değerlendirmesi
sürecinin öngörülmesinde, engel bulunmadığının altını çizdi.
'ÇED SÜRECİ DEVAM EDEN PROJELERİ ETKİLEYECEK'
Danıştay’ın yönetmeliklerle ilgili Yürütmeyi Durdurma
kararlarının geriye yürümediğini kaydeden Horuş, "Bu nedenle yukarıda
yürütmesi durdurulan konularla ilgili daha önce verilen ÇED Gerekli Değildir
Kararları otomatik olarak geçersiz sayılamaz. Ancak söz konusu kararlar
aleyhine açılan ve yargılaması devam eden davalarla, ÇED süreci devam eden
projeler için Danıştay kararı etkili ve bağlayıcı olacaktır" diye
konuştu.
'ÇED RAPORLARI İYİ DEĞİL AMA...'
Çevre Bakanlığı'nın Danıştay kararı doğrultusunda yeni
bilimsel-teknik kriterlere göre bir düzenleme yapmadan bu maddelerle ilgili ÇED
gerekli değildir kararı veremeyeceğinin altını çizen Horuş, "Bu kararların
dışında, başka kurumların açtığı davalarda diğer maddelerle ilgili de ek
yürütmeyi durdurma kararları verilmiş olma olasılığı yüksek. Yukarıdaki EK 2
listedeki 6 maddenin sayısı muhtemelen artacaktır. Bu yürütmeyi durdurma
kararlarının ilgili başlıklarda ÇED Raporu hazırlama eğilimini güçlendireceğini
düşünüyorum. ÇED Raporları çok mu iyi? Değil tabi. Ama en azından Proje Tanıtım
Dosyası kolaycılığının önüne geçilmiş olacak" dedi.
DANIŞTAY 14. DAİRESİ'NİN YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERDİĞİ
YÖNETMELİK MADDELERİ
25.11.2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ÇED
Yönetmeliğinin Ek-2 listesinin
* 9. maddesi; Tank/havuz hacminin 10 m³ ve üzeri olduğu,
elektrolitik veya kimyasal bir proses kullanılarak metal veya plastik maddelerin
yüzeylerinin metalle kaplandığı tesisler ve/veya yüzey temizleme işleminin
yapıldığı tesisler,
* 33.maddesi; Toplu konut projeleri, (500 konut ve üzeri)
* 39.maddesi; Alışveriş merkezleri, (Kapalı otoparklar dâhil
50.000 m2
ve üzeri projeler)
* 42.maddesi; Kurulu gücü 10-50 MWm olan rüzgâr enerji
santralleri,
* 45.maddesi; Kurulu gücü 1-10 MWe olan güneş enerjisi
santralleri, (çatı ve cephe sistemleri hariç)
* 47. maddesi; 1.000.000 m3/yıl ve üzeri yeraltı suyu
çıkarma veya yeraltında depolama projeleri
Eklenme Tarihi: 17 Mart 2016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM_ARTVİN CERATTEPE BİLİRKİŞİ KEŞFİ_17 mart 2016
ÇEPEÇEVRE YAŞAM
Çepeçevre Yaşam bu hafta Artvin'deydi. Cerattepe'de yapılmak istenen altın madeninin bilirkişi keşfinde Artvin halkı Kafkasör yaylasına aktı. 7'den 70'e bir kent yaşam alanlarını korumakta ne kadar kararlı olduklarını bir kez daha gösterdi.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
17 Mart Perşembe 20.00'de Hayat Televizyonu'nda.
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=9TN7B3Ii7XE&feature=youtu.be
Programın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=qhL3ifjZTGY&feature=share
İlgili Haberler:
http://www.evrensel.net/haber/274882/kent-bilirkisi-kesfine-hazir-artvin-sakin-ama-kararli
http://www.evrensel.net/haber/274909/altin-madenine-karsi-insan-zinciri-cerattepenin-bilirkisisi-artvin-halkidir
http://www.evrensel.net/haber/275406/artvin-direncin-bol-olsun
http://www.evrensel.net/haber/275404/artvinin-otesi
Çepeçevre Yaşam bu hafta Artvin'deydi. Cerattepe'de yapılmak istenen altın madeninin bilirkişi keşfinde Artvin halkı Kafkasör yaylasına aktı. 7'den 70'e bir kent yaşam alanlarını korumakta ne kadar kararlı olduklarını bir kez daha gösterdi.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam
17 Mart Perşembe 20.00'de Hayat Televizyonu'nda.
Programın tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=9TN7B3Ii7XE&feature=youtu.be
Programın tamamı:
https://www.youtube.com/watch?v=qhL3ifjZTGY&feature=share
İlgili Haberler:
http://www.evrensel.net/haber/274882/kent-bilirkisi-kesfine-hazir-artvin-sakin-ama-kararli
http://www.evrensel.net/haber/274909/altin-madenine-karsi-insan-zinciri-cerattepenin-bilirkisisi-artvin-halkidir
http://www.evrensel.net/haber/275406/artvin-direncin-bol-olsun
http://www.evrensel.net/haber/275404/artvinin-otesi
14 Mart 2016 Pazartesi
Efemçukuru’da yine bilirkişi keşfi var
Efemçukuru altın madeninin ÇED olumlu kararına karşı açılan davada İzmir 6. İdare Mahkemesi, madende tekrar bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi. Karar 1 üyenin “Derhal yürütmeyi durdurma verilmeli” şerhine karşı üçe bir oy çokluğu ile çıktı.
MAHKEME HEYETİ BÖLÜNDÜ
İzmir’e 20
kilometre uzaklıktaki, kente su sağlayan barajlar
havzasında bulunan Efemçukuru altın madenine karşı İzmirlilerin ve meslek
örgütlerinin hukuksal mücadelesi devam ediyor. Aralarında EGEÇEP, Türk
Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliği ve TMMOB’ye bağlı çeşitli odaların
bulunduğu kurumlar tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Efemçukuru
altın madenine 17.11.2015 tarihinde verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan
davada mahkeme heyeti ara karar verdi. Yürütmeyi durdurma talebiyle açılan
davada İzmir 6. İdare Mahkemesi “Uyuşmazlığın çözümünün teknik inceleme
gerektirdiği” gerekçesiyle madende keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına,
yürütmeyi durdurma kararının bu incelemeden sonra değerlendirilmesine karar
verdi. Mahkemenin bu kararına karşı azınlık oyu kullanan hakim Dursun Özdemir
ise yürütmeyi durdurma kararı verilmesi için dosyada yeterli bilgi ve belgenin
olduğunu belirterek, bilirkişi raporunun dosyaya sunulması ve itiraz süresinin
geçmesinden sonra karar verilmesi kararına katılmadığı şerhini düştü.
SULARI KİRLETTİĞİ KANITLANDI
Madende daha önce yapılan bilirkişi incelemesi sonrası
hazırlanan raporda yöredeki yer altı-yer üstü sularının altın madeni
işletilmesinden sonra kirlendiği bilimsel olarak ortaya konmuştu. Köyden alınan
su, toprak ve pasa örneklerinin laboratuvar sonuçlarının ardından hazırlanan
raporda şu ifadelere yer verilmişti; “Tesisin faaliyete geçmesinden bu yana
ağır metal derişimleri bakımından Kokarpınar Deresi su kalitesinde bazı
dönemlerde belirgin bir değişim olmuştur. İzleme sonuçlarına göre demir
derişimi yedi kez ve mangan derişimi 18 kez sınır değerleri aşmıştır.”
DERENİN SUYU ALTINCIYA AKMIŞ
Geçtiğimiz günlerde gazetemizin ulaştığı bir belge de
bilirkişi raporunda ağır metal kirliliği tespit edilen Kokarpınar deresinin
suyunun DSİ tarafından altın madenine tahsis edildiği, İzmir’in sularından
sorumlu belediye kurumu İZSU’nun itirazlarına rağmen bu durumun yıllardır devam
ettiği ortaya çıkmıştı.
Altın madenine karşı insan zinciri: Cerattepe’nin bilirkişisi Artvin halkıdır
Özer AKDEMİR
Artvin
Artvin
Artvin Cerattepe’de Cengiz Holding tarafından işletilmek
istenen altın madenciliğine karşı 751 kişi ve 61 avukat tarafından açılan
Türkiye’nin en büyük çevre davasında bilirkişi keşfi yapıldı. Binlerce Artvinli
sabahın erken saatlerinden itibaren Kafkasör Yaylası’na gelerek, Cerattepe’ye
çıkan yol boyunca 1.5 kilometrelik insan zinciri oluşturdu, bölgede hiçbir
şekilde altın madeni istemedikleri mesajını verdi.
BİNLERCE KİŞİ ARTVİN’E AKIN ETTİ
Artvin Kafkasör Yaylası Cerattepe’de işletilmek istenen
altın madenciliğine karşı açılan dava kapsamında tüm Artvin’in beklediği
bilirkişi keşfi yapıldı.
Sabahın erken saatlerinden itibaren 7’den 70’e binlerce
kişi, Kafkasör Yaylası’na çıkarak bilirkişi heyetinin gelmesini bekledi. Öğlen
saatlerine kadar Artvinlilerin yaylaya çıkışları devam etti. Civar köy ve
ilçelerden de çok sayıda yurttaş Cerattepe’ye sahip çıkmak için Kafkasör
Yaylası’na akın etti.
Artvinlilere destek olmak isteyenlerin arasında, ülkenin bir
çok yerinde maden, HES ve termik karşıtı mücadele veren yaşam alanı
savunucularının temsilcileri de vardı. Ayrıca, Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu
üyesi hukukçular ve TMMOB’ye bağlı oda temsilcileri de bölgedeydi.
1.5 KİLOMETRELİK İNSAN ZİNCİRİ
‘YA ARTVİN, YA MADEN’
Görüştüğümüz hukukçular, yargının Cerattepe’de madenin
işletilemeyeceği yönünde kesin kararı olduğu halde, şirketin yargının
arkasından dolanarak yeniden hukuki süreç başlattığını dile getirdi. Siyasi
iktidarın da şirketten yana saf tuttuğunu dile getiren hukukçular, geçmişte
açılan davada mahkemenin verdiği “Ya artvin ya maden” kararının açık olduğunu
ifade etti.
NE OLMUŞTU?
Artvin Cerattepe’deki altın madeni karşıtı mücadelenin 20
yıllık bir geçmişi var. Son olarak Mehmet Cengiz’e ait Cengiz Holding
tarafından işletilmek istenen altın madenine karşı açılan davada, Rize İdare
Mahkemesi şirketin aldığı “ÇED Olumlu” kararını iptal etmişti. Şirket eski
rapor üzerinde küçük değişiklikler yaparak Çevre ve Şehircilik Bakanlığından
yeniden “ÇED Olumlu” raporu aldı. Bunun üzerine Yeşil Artvin Derneği
öncülüğündeki 751 kişi ile 61 avukat, bu karara karşı Türkiye’nin en büyük
çevre davasını açtı. Dava süreci devam ederken, şirket haziran ayında
Cerattepe’ye çıkmak istedi. Ancak Artvinliler nöbet tutarak iş makinelerinin
girişine engel oldu. En son geçtiğimiz haftalarda şirket çalışanları jandarma
ve polis eşliğinde alana girmek isteyince Artvin ayağa kalktı. Direnişe,
jandarma ve polis biber gazı ve coplarla saldırdı. Bu sırada Yeşil Artvin
Derneği ile Başbakan Ahmet Davutoğlu görüşme gerçekleştirdi ve görüşmeden
“Mahkeme süreci bitene kadar faaliyetlerin durdurulması” sonucu çıktı. Ancak,
şirkete Orman Müdürlüğü tarafından yer tahsisi yapıldığı ortaya çıktı. Açılan
dava kapsamında Artvinlilerin beklediği bilirkişi keşfi de dün yapıldı.
Kent bilirkişi keşfine hazır: Artvin sakin ama kararlı
Özer AKDEMİR
Artvin
Artvin
Artvinli Cerattepe’de işletilmek istene altın-bakır madenine
karşı yaşam alanlarını korumakta kararlı. Bilirkişi keşfi için hazırlanan
Artvinliler önceki keşifinden sonra açıklanan rapordaki gibi “Ya maden ya
Artvin” cümlesini görmek istiyorlar.
YAŞAMIN ORTAK SİYASETİ
Akşam üzeri geldiğimiz Artvin’de kentin ana caddelerini
üzerine “Geldikleri gibi gidecekler”, “Cerattepeyi yağmacılara talan
ettirmeyeceğiz” yazılı pankartlar göze çarpıyordu. Günlerdir maden karşıtı
eylemlerin toplanma yeri otoparkın hemen yanındaki Yeşil Artvin Derneği yine
hareketliydi. Derneğin bulunduğu binada Atatürkçü Düşünce Derneği, Ülkü
Ocakları ve Yeşil Artvin Derneği’nin yan yana bulunması altın madenine karşı
kentteki siyasi birlik atmosferinin de bir yansıması gibiydi. Birçok dernek
yöneticisi ve kente bilirkişi keşfi için gelen kurum temsilcileri Eğitim Sen’de
yapılacak keşif öncesi planlama yapabilmek için toplantı yapıyordu. Her zamanki
konukseverliği ile Artvinliler kendilerine destek için gelen konuklarını sıcak
çay, sohbet ve ikramlarla ağırladılar.
ANKARA PATLAMASI HABERİ
Ankara’dan aynı uçakla geldiğimiz TMMOB yönetim kurulu
üyeleri ve avukatlarla Artvin’e yaptığımız keyifli yolculuk ne yazık ki kente
girerken yerini endişe ve üzüntüye bıraktı. Ankara’dan gelen patlama haberi
gerek bizlerde gerekse Artvinliler de büyük bir üzüntü yaratmıştı. Ayağımızın
tozuyla gittiğimiz Yeşil Artvin Derneği’ndeki ana konu da bir gün sonra
yapılacak çok önemli Cerattepe keşfi değil, Ankara patlaması oldu.
'HUKUKİ SÜREÇTEN HİÇ UMUDUM YOK'
Yeşil Artvin Derneği’nin bir önceki yöneticilerinden Göksel
Öztürk’ün berber dükkanında sohbet ettiğimiz CHP Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan, bilirkişi keşfinden ve hukuki süreçten hiç de umutlu olmadığını
gizlemedi. Kendisi de bir hukukçu olan ve yıllarca Cerattepe davasının
avukatlığını yaptığını söyleyen Bayraktutan, davanın ardında çok büyük bir
siyasi kararın ve baskının olduğunu söyledi. Cerattepe altın madeninin 25 yıla
varan öyküsünü özetleyen Bayraktutan, madenin Cengiz Holdinge verilmesindeki “Ali
Cengiz oyununu” da anlattı; “İhalenin öyle şartları vardı ki adrese teslim bir
ihale olduğu hemen belliydi. Bunu o dönem açıkladım da, bu ihale Cengiz’e
verilecek” dedim. Bunun üzerine bir oyuna başvurarak ihaleyi Özaltınlara
verdiler ve Başbakan ihale ile ilgili spekülasyonlar boşa çıktı diye açıklama
yaptı. “Göreceğiz” dedim ve çok kısa bir süre sonra rödovans usulüyle alan
Cengiz’e bırakıldı” dedi. Bayraktutan Cerattepe’nin Cengiz’e verilmesinin
ardında yatan kişinin eskiden Maden İşleri Genel Müdürlüğünde çalışan ve şu
anda Başbakanlık müsteşar yardımcılığı görevinde bulunan bir bürokratın olduğu
iddiasını ortaya atarken, bunu Başbakanın yüzüne söylediğini aktardı.
'BURASI CİZRE DEĞİL SÖZÜM YANLIŞ ANLAŞILDI'
Jandarma, polis saldırıları ve halkın direnişi sürecinde
sarfettiği “Burası Cizre, Silopi değil, Artvin. Bir cumhuriyet kenti” sözünün
de yanlış yererle çekildiğini ileri süren Bayraktar, “Ben orada gidin bu
şiddeti Cizrelilere yapın demedim, asla demem de. Ben yıllardır Türkiye’nin en
sakin kenti olan Artvin’lileri birer terörist gibi görmeyin dedim. HDP’liler
başka yöne çektiler bunu ve eleştirdiler” diye konuştu.
'HDP’Lİ VEKİLLERE ‘ARTVİN’E GELMEYİN’ DEDİM'
HDP’lilerin siyasi hesaplar peşindi olduklarını, Mecliste bu
nedenle kendilerinden önce soru önergesi teklifi verdiklerini ileri süren
Bayraktutan’ın bu siyasi harekete mesafeli yaklaşımı da dikkat çekti.
Kendisinin de eski bir devrimci gelenekten geldiğini söyleyen Bayraktutan Kürt
siyasi hareketi ile ilgili Artvin’deki algının yıllardır değişmediğini iddia
etti. Bayraktutan; “Açıkçası Artvin’e gelmelerini de istemedim HDP
vekillerinin. Burasının yapısı çok farklı. HDP’lilerin anlayışına karşı
büyük bir anti-pati var. İş hemen başka noktalara çekilebiliyor. Bu yüzden
üzülerek HDP’li vekillere Artvin’e gelmeyin dedim” diye konuştu.
'DIŞARDAN DESTEK İSTEMİYORUZ'
Artvinlilerin dışarıdan destek istemediği sözlerine de
açıklık getiren Bayraktutan, “Burası küçük bir yer. Herkes birbirini tanır,
bilir. O yüzden kötü amaçlı, provokasyon amacıyla gelenler hemen belli olur.
Biz zaten bütün bir kent direniyoruz madene karşı. Bu provokasyonları,
kışkırtmaları önlemek için böyle bir düşüncemiz var” diye konuştu. Bayraktutan
gibi kentte görüştüğüm birçok kişinin de benzer görüşü paylaştığını, Artvin
direnişine destek olmanın en iyi yolunun Artvine gelmek değil, herkesin bulundukları
yerlerde Artvin’e destek eylemleri yapmaları olduğunu gördük.
SAKİN AMA KARARLI
Artvin, hava durumu yağışlı görünmesine rağmen güne güneşli
başladı. Kurumlar hariç, sadece 750’ye yakın vatandaşın bizzat davacı olduğu,
Türkiye’nin en büyük çevre davasının bilirkişi keşfi öncesi kent sakin ama
kararlı. Ortak bir amaç üzerinde birleşen halk olmanın, haklı olmanın, yaşam
alanlarına sahip çıkmanın bilinçli kararlılığı bu.
Eklenme Tarihi: 14 Mart 2016
Klaros’ta doğa katliamı
Özer AKDEMİR
İzmir Menderes’e bağlı Özdere Beldesi Ahmetler Köyü
yakınlarındaki Klaros koyunda tam bir doğa katliamı yaşanıyor. Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne ait olan koy 29 yıllığına özel bir
şirkete kiralanınca katliama da davetiye çıkarıldı. Koyu kiralayan şirket,
Klaros’un doğal bitki örtüsünü tıraşlıyor, birçok yerini de iş makineleri
ile kazıyıp beton döküyor. Koyun girişini kapatan demir kapıdaki bekçi
çalışmaların üç aydır devam ettiğini söylerken, kendisini koyu kiralayan özel
şirketin müdürü olarak tanıtan kişi ise yapılanların doğaya zarar vermediğini
savundu.
Koyun SİT alanı içerisinde kaldığını belirten Ahmetler Köyü
muhtarı ise, yaşananları “tam bir vahşet” olarak niteliyor. Antik Anadolu’da
kehanet (bilicilik) merkezlerinden birisi olan Klaros, ne yazık ki günün
birinde AKP diye bir karanlık çağın gelip doğayı ve tarihi talan edeceğini bilememiş!..
KOYUN ESKİ HALİNDEN ESER KALMAMIŞ
Koydaki çalışmaları yerinde görmek üzere giden EGEÇEP
Yürütme Kurulu Üyeleri, iş makineleri, kamyonlar ve işçilerin yoğun bir tempoda
çalışmalara devam ettiğini, koyun doğal halinden eser kalmadığını
gözlemlediler. Çivi dahi çakılmasının yasak olduğu söylenen Klaros Koyu’nun
birçok yerinin kepçelerle kazıldığı, yeni yollar açıldığı, belli bölgelerde
yeni yapılaşma ve dolgu çalışmalarının başladığı görülürken, ahşap bungalov
tipi evlerin yapılacağı söylenen yerdeki yapıların ise beton zemin üzerine
tuğlalarla örüldüğü dikkat çekti. Koyun bir yerine istiflenen ahşap malzemenin,
bu yapıların üzerine monte edileceği söyleniyor.
TADİLAT YAPIYORLARMIŞ!
EGEÇEP’lilerin koy girişinde durdurulduğu sırada, Orman
Bölge Müdürlüğüne ait iki araç içindeki görevliler ve koyu kiralayan şirket
patronunun aracının ardı ardına koya girmesi dikkat çekti. Koy girişindeki
demir kapıda EGEÇEP’illere bilgi veren şirket görevlileri, koydaki çalışmaların
tadilat olduğunu savunarak, çalışmalar bittikten sonra koyun yaz-kış
kalınabilen bulgalov tipi odalardan oluşan tatil köyüne bürüneceğini ileri
sürdüler. Görevliler koyun herhangi bir SİT statüsünün bulunmadığını da iddia
ettiler.
MUHTAR: KOY SİT ALANINDA
Klaros antik kenti ve koyunun da sınırları içerisinde
bulunduğu Ahmetbeyli Köyü Muhtarı Mustafa Gürmen ise 1/5000’lik harita üzerinde
koyun da içinde olduğu geniş bir bölgenin 1. ve 3. derece tarihi SİT alanı
olduğunu söyledi. Koydaki çalışmalarla ilgili bilgi almak için gittiğimiz
Ahmetbeyli muhtarı Gürmen, koyda olan biten hiçbir şeyle ilgili kendilerine
bilgi verilmediğini belirterek,
“Yapılan tam bir vahşet. Koyu talan ediyorlar,
katlediyorlar” dedi. Benzer bir talan girişiminin aynı bölgedeki Kargacık Koyu’nda
da yaşandığını ve bölgedeki köy muhtarlarının çabaları ile bunu
önleyebildiklerini aktaran Gürmen, “Bizim köyün daha imarı yok, oysa koydaki bu
yapılaşma için imar izni alındığı söyleniyor. Ben Klaros’taki tarlama artezyen
kuyusu açmak için aylarca uğraştım. Oradaki işletmelere ruhsat vermiyorlardı.
Duyduğuma göre Turizm Bakanlığa tarafından içkili eğlence ve konaklama ruhsatı
verilmiş” diye konuştu. İşin arkasında AKP’li siyasetçilerin olduğu duyumunu
aldıklarını belirten Gürmen, kimin isminin konuşulduğuna ilişkin ise bilgi
vermek istemedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)
24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...
-
07 Ağustos 2018 14:41 CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Menderes Nehri ve havzasındaki kirliliği Meclise taşıdı:...
-
13 Aralık 2020 14:35 Çiçekbaba Dağı günümüzde ülkemizdeki binlerce dağın kaderini paylaşıyor. Çiçekbaba da Kazdağları, Bolkarlar, Istranca...
-
08 Temmuz 2018 03:20 Tüm yazıları Günün şavkı Erciyes’e vurup, beyaz doruklarını kızı...