Geçtiğimiz yaz, bulutların ormana karıştığı olağan bir
Karadeniz gününde, Kafkasör şenliklerindeki boğa güreşlerinin heyecanını geride
bırakıp Cerattepe'ye doğru yola koyulduk. Yeşil Artvin Derneği yöneticisi
Göksel Öztürk, her daim puslu, nemli havanın yağmura dönebileceğini söyleyerek
"çekim yapacaksanız bir an önce gitmemiz gerek" dedi. Göz
alabildiğine orman, rengarenk bir yeşil cümbüşü içinde, bulutların arasında
kıvrıla kıvrıla uzayan toprak bir yoldu gittiğimiz. Yazın, Haziran'ın farkında
olmayan Kafkasör Yaylasında dışarıdaki bahar serinliğine ormanın bin bir kokusu
katılıyordu. Soğuğa ve sisin yüzümüze dokunan zerreciklerine aldırmadan
pencerelerimizi açtık ve ciğerlerimizde hissettik ulu çamların soluğunu.
Yolun Cerattepeye döndüğü noktada durdurdu arabayı Göksel
Öztürk. Buradan maden alanına kadar üç kilometrelik insan zinciri yaptıkları
günü anlattı. Bilirkişi keşfinin olduğu gün yüzlerce Artvinli Cerattepeye
çıkıp, yol boyunca elele tutuşarak karşılamışlar heyeti. Üç kilometrelik her
yaştan kadınlı, erkekli, genci, yaşlısı, çocukları ile bir insan duvarı yola
yüzlerini dönüp arkalarındaki çamlara siper etmişler gövdelerini.
Direnen, inançla direnen, yaşam alanlarını koruma inancıyla
güzelleşen insanların yüzlerindeki kararlılığın etkisiyledir ki bilirkişiler
raporunda "ya maden ya Artvin" demiş. Mahkemeden çıkan kararda da bu
cümle geçiyor; "Bu maden işletilirse Artvin olmaz".
Yol kenarındaki orman güllerinin güzelliğine doyamadan
bindik aracımıza. Gözümüz güllerin beyazında, pembeliğinde, tenlerindeki buğuda
kaldı.
Hafif bir eğimle ağaçların gölgesine bata çıka giderken
Göksel Öztürk, Cerattepeyi koruma mücadelesinin 25 yıla varan öyküsünü
anlatıyordu bir yandan da. Bir yere geldiğimizde yavaşlattı aracı. Burası
açıklık bir alanıydı ormanın, geldiğimiz güzergahtan farklıydı. Ağaçlar daha
cılız, daha küçüktü. Yol boyu göğü adeta görmemizi engelleyecek derecede uzayan
çamlar, burada daha seyrek ve kısaydı. "İlk geldiklerinde kestiler bu
ağaçları. Kurtaramadık ama zamanla doğa kendini yeniliyor. Bu ağaçlar sonradan
dikme değil, kendiliğinden çıktı kesilen yerlerden" dedi Göksel Öztürk.
Doğa kendini hemen onarıyordu, bir şans tanınsın yeter ki.
Maden galerisinin olduğu alanın girişinde yıkılmış birkaç
baraka vardı. Üzerinde maden karşıtı sloganlar hala okunuyordu. Galerinin
önündeki betonda görülen derin yarıkların toprak kayması sonucu oluştuğunu
söyledi Göksel Öztürk ve ekledi; "Burada bir madencilik yapıldığını ve şu
ağaçların kesildiğini düşünün. Bir dakika durmaz toprak, sular soluğu Artvin'de
alır".
Artvinlinin günlerdir gece gündüz nöbet tuttuğu yere
döndüğümüzde gece karanlığı çökmüştü. Pankartlarla, dövizlerle donatılmış nöbet
yeri bir süredir adeta "ziyaretgah" olmuştu. Artvin'e gelenler,
doğayı, ormanı, yaşam alanlarını korumak için direnen bu güzel insanları görmek
için, destek için buraya geliyordu. Evlenenler imzadan önce soluğu burada
alıyor, şenliklerin, etkinliklerin ilk uğrak yeri bu nöbet noktası oluyordu.
Kafkasör'den Cerattepe'ye giden yolun dönemecindeki nöbet
noktası ülkenin dört bir yanından gelenleri "Hangi dağ efkarlıysa
ordayız", "Cerattepe geçilmez Artvin halkı yenilmez" yazılı
pankartlarıyla karşılıyordu.
***
Cerattepe'ye yaptığımız bu ziyaretten aylar sonra, sabahın
erken bir saatinde telefonuma gelen mesaj günler içerisinde olacakların da
habercisiydi. Yeşil Artvin Derneğinin mesajında kente, civar il ve ilçelerden
yüzlerce polis, jandarma gücünün getirildiğini yazıyordu. 7 ilin polisi,
jandarmasının yığıldığı kentte milletvekillerinin görüştüğü vali "elinden
birşey gelmeyeceğini" itiraf ediyordu. Zaten Artvinli "Cengiz'in
valisi, emir eri" dedikleri validen umudunu keseli çok olmuştu. Bu sefer
İçişleri Bakanı Efgan Ala'nın doğrudan emri olduğu, halkın gövdesiyle kurduğu
barikata "yıkın geçin" emri verdiği söyleniyordu.
Günlerce direndi Artvin halkı. Yüzlerce polise, jandarmaya,
gaz bombalarına, tomalara, küfürlere, dayaklara karşı direndiler. Ülkenin dört
bir yanından destek için gelenlere kent kapatıldı. Yasak şehir ilan edildi
Artvin. Ve devlet kendi halkını döve döve gücünü gösterdi! Şirketin araçlarını
Cerattepe'ye çıkardı.
Bir şirket mahkeme kararına rağmen kentin tepesinde boza
pişirsin diye Artvinliler kırılıp geçirildi. Cerattepe, Kafkasör, Artvin
yaylalarından göz yaşartan gaz kokusu günlerce gitmedi, yapıştı kaldı. Artvinliler
kadar tüm doğa ağladı için için...
Artvinliler yaralı şimdi ama teslim olmadılar. Çocuklarının
geleceği söz konusu çünkü. Kendi yurtlarını, şirketleşen devletin, devletleşen
şirketin hırsından korumaya çalışıyorlar. "Hangi dağ efkarlıysa ordayız
" diyen şairin dizelerini pankart yapıp direnmeye devam ediyorlar. Adları
"eşkiya çıkmıştır" bir kere...
"Yolları büsbütün kesse de zulüm
esip dursa da acının çöl ayazı
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
gülüşümüz çocuk
adımız eşkiyaya çıkmıştır bizim"
esip dursa da acının çöl ayazı
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
gülüşümüz çocuk
adımız eşkiyaya çıkmıştır bizim"
Ahmet Telli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder