
12 Şubat 2017 05:54
Üniversitelerdeki birçok hoca KHK’lerle ihraç edildi.
Karababa da emekliye ayrıldı. Kürsüsünde toplumcu hekimliği ve ekoloji
mücadelesini bırakarak.
Özer AKDEMİR
Bu haftaki Pazar Eki yazısında Aydın'da 450 kovan arısı
öldüğü için intihar etmek isteyen Fadime Camuz'un öyküsü olacaktı ama, arı gibi
çalışkan "halkın profesörü"lerinden birisi emekli olunca, yine arı
gibi çalışkan birçok bilim insanı üniversitelerden KHK'lerle ihraç edilince
yazının konusu değişti.
Bu yazının kaleme alındığı şu saatlerde Ankara'da
üniversitelerdeki bilim insanı kıyımını protesto eylemine polisin gazlı,
TOMA’lı saldırısı devam ediyordu.
Ankara'da bilime yönelik bu saldırılar sürerken aynı
saatlerde, Ege Üniversitesi Muhittin Erel Konferans Salonu'nda Halk Sağlığı
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa'nın emeklilik töreni vardı. Ömrünün
büyük bir bölümünü sığdırdığı üniversiteden ayrılışı aslında beklenildiği gibi
buruk oldu. Emekli olmanın, yıllardır çalıştığı sınıflara, amfilere, iş
arkadaşlarına, öğrencilerine veda etmenin ötesinde bir burukluktu bu.
Geçtiğimiz haftalarda Ege Üniversitesinin birçok değerli
bilim insanı, ülkenin diğer yerlerindekiler gibi "barış" dedikleri
için ihraç edilmişlerdi. O yüzden, ülkede gerçek anlamda bilim insanı olarak
kalabilen, sermayenin değil halkın yararına bilim üretmeye çalışan, emek veren
bir avuç kalmış bilim insanından emekli olabilen "şanslı" azınlık
arasında yer aldı Ali Osman hoca.
Emeklilik töreninde yapılan bütün konuşmalarda bu vurgu
yapıldı. Daha düne kadar aynı koridorları, derslikleri paylaşan hocaların
yarattığı boşluğun hüznü bütün üniversiteleri sarmıştı ister istemez. Akademi,
bilimi, bilimsel bilginin daha iyi verilmesinin yol yöntemlerini ve yıllardır
başa çıkmaya çalıştıkları kadim sorunlarını değil, bir anda kesik bir kol gibi
omuz başlarından koparılan arkadaşlarını konuşuyordu.
Her konuşmanın, her cümlenin sonunda "ne kadar üzgün"
olunduğu sözleri elbette büyük bir haksızlıkla aralarından koparılan bilim
insanları için samimi duyguların ifadesiydi. Ama bu kadarı yeterli miydi?
Bilim, bilimsel bilginin üretildiği derslikler, amfiler, salonlar bu
haksızlığa, bu kıyıma sadece üzüntü belirtmekten öte bir şeyler yapamıyor
muydu? Bu kadar mı ürkütülmüştü akademi? Akademinin ürktüğü, sindiği, korktuğu
ve tüm haksızlıklara karşı, toplum yararına olmayan her olay-olguya karşı
sadece üzüntüsünü belirtmekten öte bir söz söylemediği, eylem planı
ortaya koymadığı, bunu için çabalamadığı yerde toplumun hali nice olur ki?

TOPLUMCU HEKİMLİK, BİLİMCİLİK VE EKOLOJİ MÜCADELESİNDEKİ
YERİ
Ali Osman hoca emekli olurken yapılan konuşmalarda onun iki
yönü öne çıkarıldı. Toplumcu hekimlik, bilimcilik yönü ve ekoloji
mücadelesindeki öncü konumu. Yıllardır çevre alanında haberler yapmaya çalışan,
ekoloji hareketinin içerisinde yer alarak yaşam savunusu mücadelesine karınca
kararınca katkıda bulunmaya çalışan bir gazeteci olarak şunu söylemeliyim;
Prof. Ali Osman Karababa ülkedeki ekoloji mücadelesine bilim insanı kimliğinin
yanı sıra bir eylemci ve bir örgütçü olarak da katkıda bulunan en önemli
isimlerden birisi, belki de birincisidir.
Birçok yerde kendisiyle, bir haberci, bir yaşam savunucusu
olarak birlikte olma şansına sahip oldum. Yıllar önce, 2005'in Mart ayında
Bulgaristan Krumovgrad'da üç komşu ülkenin, Yunanistan, Bulgaristan,
Türkiye'nin altın madeni karşıtlarının buluştuğu toplantıya birlikte
gittiğimizde daha yeni yeni tanışıyorduk.

Sonra, ülkedeki ekoloji hareketinin nabzının attığı birçok
yerde Ali Osman hocayla birlikte bulunduk. Kaz Dağı'nın tertemiz havasına,
"Bin Pınarlı İda"nın sularına ağır metal karıştıran kurşun-çinko
madenlerini birlikte gezdik. Kışladağ'ın daha genç ormanlarla kaplı halini
gidip fotoğrafladığımız günden birkaç hafta sonra, bir köy toplantısı için
gittiğimizde ilk kazmanın vurulduğunda da oralardaydık. Sonrasında Kışladağ'ın
nasıl viran olduğunu, Avrupa'nın en büyük altın madeni olana kadar dağları
nasıl oyduğunu, ormanları tıraşladığını, kuzuların öldürdüğünü birlikte gidip
gözlemledik, fotoğrafladık, anlattık.
Yozgat'ın Eğlence köyünde, bir zemheri gecesi, köy konuk
odasında Ertuğrul Barka, Ali Osman Hoca, Av. Arif Ali Cangı ve ben aynı odada
yer yataklarını paylaşırken yapılan sohbetin tadını nasıl anlatmalı bilmem ki?
İstanbul'da uluslararası bir konferansta, EGEÇEP'in
kurultaylarında, Karaburun da, Bergama'da, Selçuk'ta, Kula Sandal'da, Karadeniz
yaylalarında, Ege'nin en ücra köylerinde yapılan halk toplantılarında Ali Osman
Hoca'nın atom karınca gibi enerjisi, bilgisi, emekleri vardır.
Uzun söze gerek yok; Türkiye'de halk sağlığı, toplumcu
hekimlik alanlarından bir Prof. Dr. Ali Osman Karababa geçti. Ekoloji alanını
özellikle saymadım çünkü ekoloji alanı Ali Osman hocanın emekli olamayacağı bir
alan. Orada daha çok emek verecek, ülkede yaşam savunusu mücadelesi veren
köyleri, kentleri, dağları, kırları aydınlatmaya devam edecektir.
İhraç edilen üniversite hocaları, baskılara dayanamayıp
istifa edenler, uzun yıllar daha çalışacakken emekliliği tercih edenler
"kaybolmuş bir kentin eskicisi" onlar. Yalnız değiller. Bir sabah
güneş doğacak ve sevgiden tuğlalarla yeniden kuracağız bu kenti, bu ülkeyi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder