13 Eylül 2018 14:42
EGEÇEP'in düzenlediği enerji politikalarının ekolojiye
etkilerinin tartışıldığı çalıştaya akademisyenler ve yaşam alanlarını savunan
köylüler katıldı.
Özer AKDEMİR
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından
gerçekleştirilen enerji çalıştayında enerji politikalarının ekolojiye etkileri
tartışıldı. Çeşitli üniversitelerden dört akademisyenin konuşmacı olduğu
çalıştayın en dinamik sunumlarını ise yerellerde enerji projelerine karşı yaşam
alanlarını savunma mücadelesi veren yurttaşlar yaptılar.
İKİNCİ ENERJİ ÇALIŞTAYI
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi'nde gerçekleştirilen
Çalıştay, EGEÇEP'in 2009 yılında yaptığı "Enerji kimin için, ne
pahasına?" çalıştayından sonra ikinci enerji çalıştayı oldu. AKP'nin
enerji politikaları gereği ülkenin dört bir yanında halkın yaşam alanlarının
pervasızca kirletildiği, arazilerine şirketlerin kazancı için el konulduğu,
köylünün üretim olanaklarının ellerinden alındığı ya da yok olma tehdidi
altında bulunduğu bir süreçte yapılan enerji çalıştayında, bu "enerji
ihtilafları" kadar bunlara karşı verilen mücadele pratikleri de tartışılma
olanağı bulundu. Çalıştayın en dikkat çeken sunumları bu nedenle hali hazırda
yerellerde verilen yaşam mücadelesinden temsilcilerinden geldi.
KÖYLÜLER NASIL DİRENİŞÇİ OLDU?
Çoğunluğu kadın olan 10 kişilik bir grupla çalıştaya katılan
Tire Başköylüler adına konuşan Sami Şengün'ün anlattıkları hukukun ayaklar
altında olduğu bir süreçte ekoloji mücadelesinin nasıl verileceğine dair örnek
bir deneyim aktarımı oldu. Aydın Dağlarının kuzey eteklerinde, geçimlerinin
yüzde 80'i incir ve zeytin üreticiliği olan 650 nüfuslu Başköy'ün jeotermal
enerji santrali (JES) girişimine karşı henüz birkaç aylık bir geçmişi olan mücadele,
ülkenin birçok yerindeki ekoloji temelli direnişlerine ders olabilecek türden.
Çok değil iki ay kadar önce köylerinin bir km yakınına jeotermal enerji
santrali yapımı için hazineye ait bir alanın kiralandığını öğrenerek mücadeleye
başladıklarını anlatan Şengün, "Germencik bize kuş uçuşu 20 km uzaklıkta. JES'lerin
orada incir üzerinde yarattığı zararı biliyorduk. zaten bizim incirlerimiz de
oradaki JES'ler nedeniyle hasta ve verimsizdi. Bu nedenle incir bahçelerimizin
ortasına JES yapılmasına karşı çıktık" dedi. JES firmasının ve onlarla
işbirliği içindeki devlet kurumlarının köylerine girmelerine, kiralanan arazide
çalışma yapmalarına engel olduklarını, bu süreçte özellikle kadınların
mücadelenin öncülüğünü yaptığını belirten Şengün, "JES yapılmak istenen
araziye girmek isteyenler olduğunda köylüler bir anda işlerini güçlerini
bırakıp o alana dolduruyoruz. Bir anda 650 nüfuslu köyde, komşu köylülerimizin
de katılımıyla 1000 kişi toplanıyoruz. Özellikle kadınlarımız gelenlerin
etrafını çevirerek onları burada istenmediğini uygun bir dille anlatıyorlar.
Hayatlarında herhangi bir eyleme, parti mitingine bile katılmayan kadınlarımız,
köylülerimiz bir iki hafta içerisinde direnişçi oldular. Köyümüze jandarma
komando birliklerinin gönderilmesi üzerine de tüm köylü asker köyden çıkana
kadar oturma eylemi yaptık. Bizlere Aydında bizim gibi JES'lere karşı direnen
AYÇEP'li arkadaşlarımız destek verdi. Yerel basından gazeteciler ve özellikle
Evrensel bu süreçte hep yanımızda oldu, sesimizi duyurdu" diye konuştu.
Çalıştaya katılan köylü kadınlar da konuşmaların arasına girerek kendilerinin
sadece üretmek istediklerini, köylerinde sağlıklı bir yaşam çocuklarına temiz
bir doğa bırakmak için mücadele ettiklerini söylediler.
HALK DİRENİŞİ TÜM GÜÇLERİN ÜZERİNDE
Aydın Çevre Kültür Derneği (AYÇEP) adına konuşan Gönül
Hastaoğlu da Başköylülerin mücadele pratiklerine benzer şeyler anlattı.
JES'lerin Aydın'da yaşamı çekilmez hale getirdiğini, sağlıklarının bozulduğunu,
nefes dahi alamadıklarını, tarımsal üretimlerinin önemli ölçüde zarar gördüğünü
anlatan Hastaoğlu, "birçok dava açtık ama hukukun ardından dolanıyorlar,
davalar bir işe yaramıyor. Biz bu süreçte halkın fiili mücadelesinin önemini
gördük. Yaşam alanlarımızı, geleceğimizi korumak için halk direnişi çok önemli
ve bütün güçlerin üzerinde bir güç. Aydında bunu yapmaya çabalıyoruz"
dedi. Yatağan Turgut köyünde termik santrallere ve kömür ocaklarına karşı
binlerce yıllık Lagina antik kentini ve kadim zeytin ağaçlarını koruma
mücadelelerini anlatan Kazım Erol ise bölgenin büyük bir abluka altında
olduğunu, vahşi madenciliğin hem doğayı, hem tarihi, hem yaşamı yok ettiğini
dile getirdi. Erol, toprakları ellerinden alınan köylülerin sayısının hızla
arttığına dikkat çekti.
Karaburun'da verilen RES karşıtı mücadeleyi anlatan Hüsnü
Dilli ise fosil yakıt ve karbon karşıtı mücadelenin fetişleştirilmemesini,
bunların karşısında alternatif olarak yenilenebilir-temiz enerji üretiminin
birçok yerde yaşamı çekilmez hale getirdiğini belirterek, sorunun özünde enerji
üretim modelinden çok Kapitalist sistemin olduğunu söyledi.
İKLİM KRİZİ BİR SİSTEM KRİZİDİR
Prof. Dr. Ali Osman Karababa'nın kolaylaştırıcılığını
yaptığı çalıştayda ilk sunumu yapan Dr. Ethem Can Turhan "Paristen sonra
Katowice’den önce. Küresel iklim krizi nereye kadar" başlıklı sunumunda
küresel iklim değişikliği gerçeğinin tarihsel gelişimi ve buna karşı verilen
uluslararası mücadelelerdeki güncel gelişmeleri aktardı. "Küresel iklim
krizi dediğimiz şey aslında bir sistemik kriz" diyen Turhan, "İklim
krizini sorgularken üretilen enerjilerin nerede, ne için, nasıl tüketildiğini sorgulamamız
lazım. Türkiye'nin küresel iklim değişikliği ile ilgili kendi üzerine düşen
sorumluluğu üstlenip kendi içindeki kırılganlıklara doğrudan temas edecek bir
iklim politikasına ihtiyacı var" dedi. Turhan, "Kapitalizm kriz
üretmez zaten kendisi krizdir. Sadece ekonomik kriz değil sosyal ekolojik kriz
de üretir. Arazi gaspı kapitalizmin kriz boyutunun ta kendisi" diye
konuştu.
ENERJİ HARMANI TEPETAKLAK OLMALI
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezinden
Mustafa Özgür Berke ise sunumunda iklim değişikliği ve enerji üretim
politikaları arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, "Fosil yakıtların
çoğunluğunu oluşturduğu enerji harmanı tepetaklak olmalı" dedi. Berke,
Türkiyedeki enerji dönüşümünü "bilinçli değil hasbelkader" diye
nitelerken, dönüşümün amacının sürdürülebilirlik, iklim adaleti değil, sadece
piyasa şartları olduğunu vurguladı.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Begüm
Özkaynak da sunumunda ülkemizde ve dünyadaki enerji üretimi süreçlerindeki
ihtilaflara vurgu yaptı. Dünya üzerinde enerji ihtilafı olanar şu ana kadar
kendilerinin ulaşabildiği 2551 olay olduğunu aktaran Özkaynak, ihtilafların
topluluğun doğal kaynaklara erişimini kısıtladığı, yaşam alanlarını tehdit
ettiği, insan sağlığı ve toplumsal yaşamı kısıtlayan yatırım kararlı ve politik
uygulamalarla ortaya çıktığını söyledi.
EKOLOJİK FEDA BÖLGELERİ
Son konuşmacı olan Sabancı Üniversitesinden Cem İskender
Aydın enerji adaleti kavramı üzerinde dururken, "Yenilenebilir her zaman
adil bir enerji değil. Önemli olan kimin tarafından nasıl üretildiği ve
kimlerce tüketildiği" dedi. Türkiye'de enerjinin nerede üretildiği ve
nerelerde tüketildiğine dair haritaları karşılaştıran Aydın, "kaynak
laneti diye birşey var. İstanbul'un elektiriği için Çanakkale ve Tekirdağ
"ekolojik feda bölgeleri" olarak belirlenmiş" dedi.
Sunumların ardından çalıştay soru-yanıt ve katkılarla devam
etti. Çalıştaya, HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni ve İzmir İl yöneticileri de
katıldılar.
Son Düzenlenme Tarihi: 13 Eylül 2018 14:51
https://www.evrensel.net/haber/361315/egecep-enerji-calistayinda-ekoloji-mucadelesi-dersi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder