06 Ocak 2019 06:50
Birkaç gün önce gece vakti Manisa Salihli’nin doğusunda,
yığma alüvyon bir tepenin yamacına kocaman bir çadır kuruldu. Demir
iskeletlerin üzerine naylon branda geçirildi hemencecik ve bir saatte hazır
edildi. Hacıbektaşlı Mahallesi’nde yaşayan Kürt kökenli yurttaşların yıllardır
kullandıkları taziye çadırı, bir anda direniş çadırı haline getirildi. İçine de
varilden bozma irice bir soba, bir köşeye çay ocağı, plastik sandalyeler,
birkaç masa ve bolca odun - kömür konulunca, işte size direniş çadırı…
Hacıbektaşlı Mahallesi’nde yaşayan Kürtler taziye çadırını
direniş çadırı yaparken, çay ocağında demlenen çayı, Kurtuluş Savaşı sırasında
Salihli’ye yerleşerek mahalleye adını veren, şu an ise çok az kalmış bir
Hacıbektaşlı Alevi dağıtıyordu. Sobanın başında başörtülü, başı açık kadınlar
sohbet ediyorlar. Kimi Yörük, kimi Türkmen, kimi Kürt, kimi göçmen...
Hacıbektaşlı’da halkın başına gelen bela bir anda mahallede
yaşayan değişik milliyetten, değişik mezheplere üye insanları kaynaştırmış,
aynı mücadelenin birer parçası olarak direniş çadırında buluşturmuştu.
Direnişe destek için Salihli’nin başka bir mahallesinden
gelen Kabazlı Dayanışma Grubu Başkanı Aygül Uysal direniş çadırının kurulma
öyküsünü yaşadığı şaşkınlığı gizlemeden anlattı; “Bu mahalleye jeotermalin
zararları ile ilgili bilgi vermeye gelirken bana dediler ki; ‘Orada çok farklı
kökenden insanlar var. Her biri ile ayrı ayrı toplantı yapmanız lazım’. Yaparız
dedim, ne olacak. Akşam kadınların çoğunlukta olduğu, çoluk çocuk mahallelinin
katılımıyla bir salonda toplananlara 15 dakika kadar JES’lerle ilgili bilgi
verdiğimde genç bir arkadaş araya girdi; ‘Abla biz senin dediklerini çok iyi
anladık. Daha fazla anlatmana da gerek yok. Şimdi hemen direniş çadırını
kuracağız’ dedi. İki saate çadır kurulmuş, nöbete başlanmıştı. Biz bu çadırın,
yaşam nöbetinin gerekliliğini Kabazlı’ya aylardır anlatamıyoruz oysa. Çok
şaşırdım”.
*
Direniş çadırının kurulduğu gecenin sabahında gittiğimde
kadınlar çadırın içinde sobanın başına oturmuşlar, erkekler çadırın kurulduğu
yolun üzerine kümelenmişlerdi. Mahalleli bu toprak yoldan şirket elemanı hiç
kimsenin geçişine izin vermiyordu. Geldiğimizi duyan kadınlar hemen ellerinde
“Çocuklarımızın geleceği için JES’e hayır” yazan dövizlerle çadırın önüne
çıktı. Mahalleli kadınlardan Eşe Kozak o sabah hazırladıkları bildiriyi okudu
kameraya; “JES’lerin Aydın halkına verdikleri zararı gördük. Arıların ölümüne,
ağaçların kuruduğuna, suların zehirlendiğine şahit olduk. JES buraya kurulursa,
bu ovalardaki binlerce çiftçi, binlerce işçi, işsiz ve çaresiz kalacak”.
JES kurulan arazinin eski durumunu gösteren fotoğraflar
aslında her şeyi anlatıyordu; Yemyeşil otlar ve sarı çiçeklerin açtığı tepenin
üzerinde oynayan çocuklarının fotoğrafıydı ilki. Çocukların üzerinde durdukları
yeşil tepe yoktu artık! Arka fonda Salihli’nin evlerinin görüldüğü başka bir
açıdan çekilmiş fotoğrafta çocukların oturduğu yerde ise şimdi 75 metrelik bir
sondaj kulesi bulunuyordu!
Çadırın kurulduğu yerin 20-30 metre aşağısında üç
tane okul vardı. Öğrencilerin teneffüslerde girip çıktıkları, bahçede koşup
oynadıkları rahatlıkla görülüyordu. Bitişikte bir evin bahçesindeki ağacın
dalları portakalların ağırlığından eğiliyordu. Çadırın önünden geçen,
kıyılarında yaban çileği çalıları olan yola bitişik soğan tarlasındaki yeşil
soğanlar bir karış uzunluğa erişmişti.
Toprak yol biraz yukarıda ikişer katlı iki evin önünden
geçiyor, sonra daha 20 gün öncesine kadar yemyeşil olan tepecikte son
buluyordu. JES şirketi 15 gün içerisinde tepeceği ortadan kaldırmış, ortasına
dibi siyah plastik örtü kaplı bir havuz yapmıştı. Dev gibi bir sondaj
makinesinin çevresinde, büyük mavi renkli plastik depolar ve tesislerde çalışan
işçilerin kalmaları için prefabrik konteynerler yan yana dizilmişti.
Daha tamamlanmamış jeotermal tesisinin görüntüsü bile insanı
ürpertiyordu. Gediz Ovası’nın bu verimli topraklarındaki doğanın hali içler
acısıydı. Hacıbektaşlı Mahallesi’nin tepesinde dikilen sondaj kulesi ise bu
acıklı tablonun üzerine tüy dikiyordu sanki.
Salihli Hacıbektaşlılar Anadolu’nun değişik yerlerinden
gelerek yurt edindikleri topraklarda sağlıklı yaşam haklarının bir şirket
tarafından ellerinden alınmasına karşı bugün birlikte direniyorlar. Bir taziye
çadırını halkların direniş çadırı haline getirmişler, mevsimin soğuğuna
aldırmadan içerisinde kardeşçe, omuz omuza yaşam nöbeti tutuyorlar.
*
Bu yazının yazıldığı gece, jandarma sabaha karşı 03’te
direniş çadırını basarak söküp götürdü. Çadırda nöbet tutan 8-10 genç karşı
koymaya fırsat bile bulamadılar. Mahalleliler, “Biz sağlıklı bir yaşam için,
çocuklarımıza mutlu bir gelecek bırakmak adına mücadele ediyoruz. Çadır dediğin
dört direk bir muşamba. Gene kurarız” diyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder