27 Şubat 2019 Çarşamba

Ekoloji Birliği: AİHM'nin Hasankeyf kararı kabul edilemez


27 Şubat 2019 17:51

Ekoloji Birliği, AİHM’nin baraj suları altında kalma tehdidindeki Hasankeyf ile ilgili kararına tepki gösterdi.
 Ekoloji BirliÄŸi: AÄ°HM'nin Hasankeyf kararı kabul edilemez

Ekoloji Birliği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Ilısu Barajı suları altında kalma tehdidindeki Hasankeyf ile ilgili kararına tepki gösterdi. “AİHM’nin bu kararı birçok yerde, devletlerin ve şirketlerin tarihsel ve kültürel mekânlara yönelimini cesaretlendirecektir” diyen Ekoloji Birliği AİHM'nin kararının kabul edilemez olduğunu dile getirdi.
Ekoloji Birliği AİHM'in Hasankeyf kararı ile ilgili  yaptığı yazılı açıklamada geçtiğimiz perşembe günü, AİHM'in kültürel mirasın korunmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) bireysel hak olarak yer almamasını gerekçe göstererek kendisini yetkili bulmadığı ve Hasankeyf başvurusunu reddettiği dile getirildi. AİHM’nin bu kararının, tarihsel-kültürel ve ekolojik anlamda çok büyük bir öneme sahip olan Hasankeyf’in, kapitalist rantçılığa kurban edilmesi sürecindeki son darbe olduğunu belirten Ekoloji Birliği açıklamasında şöyle denildi:
“AİHM’nin bu kararı, ekolojiyi ve insanlığın ortak kültürel mirasını korumak yerine, devletlerin ve şirketlerin ‘kalkınma ve enerji ihtiyacı’ taleplerinin daha çok önemsendiğini ortaya koyuyor. Bu kararın, davanın başvurusundan 13 yıl sonra, yani baraj inşaatının son aşamasında verilmesi, sergilenen tavrı daha da netleştiriyor.”
“AİHM DEVLETLERİ VE ŞİRKETLERİ CESARETLENDİRDİ”
Türkiye mahkemelerinde açılan davalarda da başından beri “kalkınma ve enerji ihtiyacı” taleplerini gözeten bir yaklaşımın sergilendiğini ifade eden Ekoloji Birliği, “AİHM’nin bu kararı birçok yerde, devletlerin ve şirketlerin tarihsel ve kültürel mekânlara yönelimini cesaretlendirecektir. Eğer Hasankeyf’in korunması yönünde bir karar verilseydi, başta Türkiye olmak üzere tüm devletlerin tarihsel-kültürel ve doğal mekânlara yaklaşımını koruyucu yönde değiştirecek bir etki sağlanabilirdi” dedi.
“ART NİYETLİ”
Ekoloji Birliği, tarihsel ve kültürel mekânlara erişilebilirliğin temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmesine karşın, insan haklarının korunmasında kendisini merkez sayan AİHM gibi bir kurumun verdiği kararın gerçekte neyin belirleyici olabileceği konusunda kaygı verici olduğunun altını çizdi. AİHM’nin kararını kaygı verici ve art niyetli bulan Ekoloji Birliği açıklamasında, “Bu doğrultuda tarihsiz, kültürsüz ve doğasız yaşanamayacağı bilinciyle, başta Hasankeyf olmak üzere tarih, kültür ve doğa katliamına karşı mücadeleye devam edeceğimizi duyuruyoruz” denildi. (HABER MERKEZİ)
Hasankeyf başvuruculardan AİHM’nin kararına tepki: Vicdanları yaraladı

Hasankeyf başvuruculardan AİHM’nin kararına tepki: Vicdanları yaraladı

Hasankeyf başvuruculardan AİHM’nin kararına tepki: Vicdanları yaraladı



24 Şubat 2019 Pazar

Özer Akdemir, Ege'nin çevre mücadelesi deneyimlerini ORÇEV'e aktardı


24 Şubat 2019 10:58

Gazeteci Özer Akdemir, Ordu Çevre Derneği’nde maden işletmelerine karşı verilen mücadeleyi ve karşılaştıkları sorunları anlattı; kitaplarını imzaladı.
 Ã–zer Akdemir, Ege'nin çevre mücadelesi deneyimlerini ORÇEV'e aktardı
Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) Yürütme Kurulu Üyesi ve Gazeteci Özer Akdemir, Ordu Çevre Derneğinde (ORÇEV) maden işletmelerine karşı verilen mücadeleyi ve karşılaştıkları sorunları aktardı; kitaplarını imzaladı.
Dernek binasında yapılan söyleşinin açılışında konuşan ORÇEV Başkanı Gül Ersan, maden aramalarının, sondaj ve işletmelerinin Ordu'da da olduğunu belirterek, “Özellikle Ege Bölgesi’ndeki deneyimlerin paylaşılması bizim için önemli" dedi.
"HER YOLA BAŞVURUYORULAR"
Gazeteci ve Yazar Özer Akdemir, görsellerle desteklediği sunumunda toprağına, suyuna sahip çıkan halkın mücadelesini engellemek için şirketlerin ve yönetenlerin her yolu denediklerini vurguladı. Akdemir “Halkın maden işletmelerine karşı verdikleri mücadeleyi engellemek için eylemlerin Alman vakıfları tarafından desteklendiği yalanını yaydılar. Hatta bu konuda aslı olmayan iddiaları sahte bilgilerle kanıtlamaya çalışan kitap da basıldı” dedi. Akdemir, yazdığı “Kuyudaki Taş” adlı kitapla bu yalanı ortaya çıkardığını belgeleriyle anlattı.
"YERELLER BİRLEŞTİ"
EGEÇEP ve ORÇEV’in de bileşeni olduğu Ekoloji Birliği’nin kuruluş gerekçesini de anlatan Akdemir, “Yerellerde verilen ve birbirinden habersiz halkın kazanımını büyütmek, dayanışma ve güç birliğini oluşturmak için bir yıl önce Türkiye’nin dört tarafından çevre-ekoloji dernek ve platformları bir araya geldi ve Ekoloji Birliği’ni kurdu. Artık bir yerdeki soruna karşı mücadeleyi Türkiye’nin her tarafında duyurup dayanışmayı büyütebiliyoruz” dedi.
Akdemir, etkinlikte kitaplarını da imzaladı. (Ordu/EVRENSEL)

https://www.evrensel.net/haber/374353/ozer-akdemir-egenin-cevre-mucadelesi-deneyimlerini-orceve-aktardi

23 Şubat 2019 Cumartesi

JES'e karşı mücadele eden köylüler jandarmaya ifade verdiler


 23 Şubat 2019 14:07

Tire Başköy'de JES’e karşı mücadele eden köylülerden 4’ü 7 ay sonra şikayet edildi. Köylüler jandarmaya ifade verdi.
Özer AKDEMİR
Köylerinin yakınına jeotermal enerji sondajı yaptırmamak için direnen Tire Başköy'den dört köylü Tire Mal Müdürlüğü görevlileri tarafından şikayet edildi. Dün Tire İlçe Jandarma Komutanlığında ifade veren köylüler kendilerinin yaşam alanlarını korumaya çalıştıklarını belirterek suçlamaları reddetti. Köylüler de mal müdürlüğü görevlileri hakkında şikayetçi oldu.
JES'e karşı mücadele eden köylüler jandarmaya ifade verdiler
ŞİRKETİ KÖYLERİNE SOKMADILAR
Tire'ye bağlı, incir ve zeytin gibi tarım ürünleri ile geçimini sağlayan Başköylüler, köye 1 km uzaklıktaki Hazine arazisinde bir şirket tarafından JES sondajı yapılmasına karşı direnişe geçmişlerdi. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayından itibaren JES'e karşı birçok eylem ve etkinlikler gerçekleştiren Başköylüler, arazide ölçüm yapmak isteyen şirket elemanlarını köylerine sokmamışlardı. JES yapılmak istenen araziye gelip kendilerini Tire Mal Müdürlüğü görevlileri olarak tanıtarak ölçüm yapmaya çalışan kişilere resmi görevlendirme kağıtlarını soran ve kimlik göstermelerini isteyen köylülerin isteği bu kişilerce reddedilmişti. Bunun üzerine 3-4 kişilik grubu çembere alan köylüler, Kaymakam ve Mal Müdürünün gelerek bu duruma açıklık kavuşturmasını istemişlerdi. Olaylar sırasında özellikle köylü kadınlar gelen kişilere tepki göstermiş, jandarma ve Tire Mal Müdürü'nün gelmesi sonrası tartışmalar yatışmıştı.
DİRENİŞ SONRASI JES'E İZİN ÇIKMADI
İlerleyen günlerde de yaşam alanlarına JES yapılmasına izin vermemek için direnen, şirketi topraklarına sokmayan Başköylülerin kararlı tutumları sonrası Kaymakamlık bölgedeki tarımsal üretime zarar vereceği gerekçesiyle jeotermal şirketinin ÇED raporunun onaylanmadığını açıklamıştı.
KÖYLÜLERDEN 7 AY SONRA ŞİKAYETÇİ OLDULAR
Olayların üzerinden yaklaşık 7 ay geçtikten sonra Mal Müdürlüğünde çalışan 3 görevli Başköy'den dört köylü hakkında şikayetçi oldular. Kendilerine hakaret edildiği, ellerindeki dosyanın gasp edildiği ve görevlerini yapmalarının engellendiğini ileri süren Mal Müdürlüğü çalışanlarının şikayeti sonrası Tire Jandarma Komutanlığı Başköy'den Sami Şengün, Pınar Koldaş, Muhammet Adıbelli ve Ali Ayyıldız'ı ifadeye çağırdı.
GÖREVLENDİRME BELGELERİ YOKTU
Dün İlçe jandarma komutanlığında ifade veren köylülerden Sami Şengün, suçlamaları reddederek, bu kişilerin kendilerini tanıtmadığı, ellerinde bir görevlendirme belgesi bulunmadığı ve etrafta 300'ün üzerinde köylünün olduğunu söyledi. Kendisinin görevlilerden herhangi bir dosya vs almadığını belirten Şengün, bunun olaylara dair kamera kayıtlarında da açıkça göründüğünü anlattı. Şengün, kendisini ve  köylüleri tahrik eden bu kişilerden şikayetçi olduğunu da söyledi.
KÖYLÜ KADINA TACİZLİ HAKARET
Başköylülerden Pınar Koldaş da köylülerle birlikte bu kişileri kim olduklarını sorduklarında hesap vermek zorunda değiliz yanıtını aldıklarını belirterek, ‘Bunun üzerine ben de buralar bizim geçim kapımız. Hesap vermek zorundasınız’ dedim” diye konuştu. Koldaş, görevlilerden Hüseyin Tıkaç'ın kendisine “Seni Tire'de bir tenhada kıstırıp s...!” diye hakaret ettiğini söyledi. Koldaş kendisine küfür eden Hüseyin Tıkaç adlı kişiden şikayetçi olduğunu, diğerlerinden şikayetçi olmadığını dile getirdi.
Başköylülerden Muhammet Adıbelli ve Ali Ayyıldız da suçlamaları reddederek, kendilerinin kimseye hakaret ve tehdit etmediklerini söylediler. Köylüler mal müdürlüğü görevlileri hakkında ise iftira attıkları gerekçesiyle şikayetçi oldular.

20 Şubat 2019 Çarşamba

Samsun_Ordu Söyleşileri


Yarın #TÜYAP Samsun Kitap Fuarında, Cuma günü Ordu Çevre Derneğinde imza ve söyleşi etkinliklerinde görüşmek üzere. Ekoloji ve mücadelelere dair sohbet etmek isteyen tüm dostları bekliyoruz. @ekolojibirligi @_EGECEP_ @samcep_ @kuzeyormanlari @ekolojihareketi @evrenselgzt


19 Şubat 2019 Salı

Altınkum’da atıksu arıtma projesi tedirginlik yaratıyor


19 Şubat 2019 14:23

BASKİ’nin Altınkum mahallesindeki atık arıtma tesisinin kapasitesini artırma projesine yöre halkı tepki gösteriyor.
 Altınkum’da atıksu arıtma projesi tedirginlik yaratıyor
Altınkum mahallesindeki atık arıtma tesisi
Fotoğraf BASKİ'nin resmi internet sitesinden alınmıştır
Özer AKDEMİR
İzmir
Balıkesir Büyükşehir Belediyesine bağlı Su ve Kanalizasyon İşleri Müdürlüğünün (BASKİ) Altınkum mahallesindeki atık arıtma tesisinin kapasitesini artırma projesi yörede yaşayan yurttaşların tepkilerine neden oluyor. Edremit Çevre Platformu (EDÇEP) projenin gerçekleşmesi durumunda kirlilikle boğuşan Altınkum’un tamamen biteceği görüşünde.
GÜRE’DEKİ TESİSTEN NEDEN VAZGEÇİLDİ?
BASKİ’nin 2016 yılında Güre’de yapılacağı açıklanan 100 bin kişi kapasiteli atıksu arıtma tesisinin (AAT) yapımından vazgeçtiğini aktaran EDÇEP Sözcüsü Kubilay Saygın, “Niye vazgeçmiş? Onu bilmiyoruz, elimizde belge yok. Ama tahmin edebiliyoruz neden vazgeçildiğini. Muhtemelen, Güre’deki bazı çıkar çevreleri ‘Aman bu tesisi buraya yapmayın; villalarımızın, termal tesislerimizin, arsalarımızın değerini düşürmeyin’ dediler” iddialarında bulundu. Güre’de yapımından vazgeçilen AAT yerine, uzatılacak bir kolektör hattı ile toplam kanalizasyonun Zeytinli’ye taşınmasının düşünüldüğünü belirten Saygın, “BASKİ, Zeytinli’de mevcut tesisin kapasitesini üç kat arttırarak 430 bin kişi kapasiteli bir arıtma kompleksine sahip olacak! Kime sordular bunu?” dedi.
YAŞAM NEYE BENZEYECEK?
“Bu projenin gerçekleşmesi durumunda, tesisin etrafındaki yaşam nasıl olacak?” sorusunun yanıtsız kaldığını aktaran Saygın, “Eğer Zeytinli’de şu anda 1 olan arıtma tesisi yatırımı, yarın 4 olacaksa, burada yaşam neye benzeyecek? Halen kurulu tesis bile, Zeytinli Altınkum’da yaşayanların hayatını, Edremit Çayı’nın denizle birleştiği kesimi ve o sahilin önemli bir bölümünü çekilmez hale getirmeye yetiyorken, bu tesis dört kat artınca neler olacak acaba?” sorusunu yöneltti. Edremitlilere bu girişime birlikte karşı çıkma çağrısı yapan Saygın, “Zeytinli’de mevcut AAT’nin neredeyse yanı başına kadar imar dayanmışken, tesisin toplam alanı 225 dönüme çıkarılınca ne olacak şimdi? Bu nasıl bir şehircilik anlayışıdır?” dedi.
 
Edremit Çevre Platformu Sözcüsü Kubilay Saygın
Fotoğraf Kubilay Saygın'ın Facebook hesabından alınmıştır
DİLEKÇELER KAYMAKAMLIĞA GÖNDERİLDİ
Tesisin yapımının durdurulması için bir imza kampanyasında 1091 imza toplandı. Toplanan imzalar bir dilekçe ile Edremit Kaymakamlığına gönderilirken, yöre halkının Zeytinli’deki mevcut tesisten rahatsız olduğu belirtilip, “Kurulu tesisin, daha da büyütülmesi amacıyla, çevresindeki yaklaşık 150 dönüm arazinin BASKİ’ye verilmesi talebini, hiçbir şekilde rasyonel bulmuyoruz. Mevcut tesis, şimdi 4 misli daha büyütülürse, Zeytinli’deki yaşam bundan ziyadesiyle etkilenecektir. Üstelik, körfezin sona erdiği bir noktada, arıtma tesislerinin bu ölçüde büyütülmesi, bilimsel gerçeklere de uygun değildir” denildi.
Dilekçelerde şu talepler yer aldı; 
1.        Arıtma tesisleri inşası için Zeytinli’de BASKİ’ye yeni arazi tahsisi yapılmamasını,
2.        Arıtma sorununun, bilim insanları ve üniversitelerin katkısıyla yer, kapasite ve kabiliyet açısından çok yönlü olarak etüt edilmesinden sonra realizesi yoluna gidilmesini,
3.        Arıtma konusunda, etkilenen tüm tarafların görüşlerinin alınması neticesinde projeler geliştirilmesinin sağlanmasını,
4.        Zeytinli’nin neredeyse büyük bir arıtma kompleksine dönüştürülmesi söz konusu olursa, bu durumun çok yoğun bir emlak satışı dalgası yaratacağının ve bölgenin değerini düşüreceğinin, ekonomik yaşamını da çok olumsuz etkileyeceğinin dikkate alınmasını,
5.        Güre’deki arıtma sorununun da mahallinde çözüme kavuşturulmasını, buradaki kanalizasyonun Zeytinli’ye taşınması planına izin verilmemesini, istiyoruz.
Öte yandan CİMER üzerinden Güredeki tesisin akıbetini sorulduğu dilekçeye BASKİ’den verilen yanıtta proje ile ilgili İller Bankası AŞ Uluslararası İlişkiler Dairesi ile finansman temini ve projelerin hazırlanması ile ilgili çalışmalar devam ettiği belirtildi. BASKİ “Finansman temini netleştiğinde söz konusu proje sayfamızda yer alacaktır. İller Bankası AŞ ile yapılan istişareler sonucunda 31.03.2019 tarihinde yapılacak seçimlere müteakiben konuyla ilgili çalışmalar hız kazanarak devam ettirilecektir” dedi.

Azap Gölü, Ulusal Sulak Alan ilan edildi


19 Şubat 2019 17:18

Biyolojik çeşitlilik bakımından çok zengin olan Azap Gölü, Ulusal Sulak Alan ilan edildi.

Fotoğraf: EKODOSD
Azap Gölü, Ulusal Sulak Alan ilan edildi
Özer AKDEMİR
Aydın'ın en önemli sulak alanlarından birisi olan Azap Gölü, Ulusal Sulak Alan ilan edildi. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) tarafından yapılan açıklamada biyolojik çeşitlilik bakımından çok zengin olan Azap Gölü'nün Ulusal Sulak Alan ilan edilmesinden duyulan memnuniyet ifade edildi.
BİRÇOK RAPOR HAZIRLANDI
Fotoğraf: EKODOSD
EKODOSD, aralarında derneklerinin de yer aldığı Aydın Mahalli Sulak Alan Komisyonu'nun geçtiğimiz aylarda yaptığı toplantıda, Söke ilçesinde bulunan Azap Gölü Sulak Alanının, yönetmelik gereğince Ulusal Sulak Alan olarak önerilmesine karar verildiği aktarıldı.
Açıklamaya göre, Aydın Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, bu doğrultuda bölgenin ürün deseni, rekoltesi, hangi tarım ilaçlarının kullanıldığının belirlenmesi ve kimyasal ilaçlar konusunda alınacak önlemleri Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü’ne raporladı. Ayrıca Söke Kaymakamlığı da Azap Gölü Sulak Alanının sınırlarının ve civarının mülkiyet durumunu belirleyerek ilgili kuruma raporladı.
Açıklamanın devamında, Azap Gölü Sulak Alanının çevre sorunları ve çözümleriyle ilgili Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından da bir rapor hazırlandığı, D.S.İ. Bölge Müdürlüğünün de gölün hidrolojik özellikleri ve suyun kalitesini artırmak için yapılması gerekenlerle ilgili görüşlerini ortaya koyduğunun altının çizildi.
Açıklamada, alınan karardan sonra Tarım ve Orman Bakanlığı 4. Bölge Müdürlüğü’nce hazırlanan raporun, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne gönderildiği, buradaki değerlendirmeden sonra da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı–Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne iletildiği kaydedildi.
EKOTURİZM VURGUSU
Fotoğraf: EKODOSD
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün 10 Temmuz 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesine dayanarak Azap Gölü'nü, "Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan" olarak tescil ettiği bilgisini veren EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, şöyle devam etti:
"Aydın bölgesinin en önemli sulak alanlarından biri olan Azap Gölü, biyolojik çeşitlilik açısından zengin türlere ev sahipliği yapmakta, antik adı Latmos olan Beşparmak Dağları’nın ve 12 İon kentinden biri olan Myus’un hemen yanı başındadır. Hazırlanacak yönetim planından sonra, koruma-kullanma dengesi gözetilerek yapılacak eko-turizm faaliyetleri sayesinde Yeşilköy ve Avşar köylerinde yaşayan yöre insanlarına ve Aydın turizmine önemli katkısı olacaktır."
DOĞA VE TARİH İÇİÇE
Sürücü, birçok kuş türünün ürediği Azap Gölü'nün aynı zamanda, nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan tepeli pelikanların da önemli beslenme alanını, nesli tehlike altında bulunan Akkuyruklu Kartal’ın ve nesli tehlike altında bulunan Saz Kedisi’nin üreme ve beslenme alanını oluşturduğunun altını çizdi.
Göl kıyısında Myus Antik kentine ait kaya mezarları, Bizans Dönemi’ne ait Karyes Manastırı gibi geçmiş uygarlıklardan kalan tarihi değerlerin bulunduğuna işaret eden Sürücü, "Doğal ve kültürel kaynak değerleriyle Aydın bölgesinde yapılacak ekoturizm etkinlikleri için çok önemli olan Azap Gölü’nün Ulusal Sulak Alan olarak tescil edilmesi sevindirici bir gelişme olmuştur" dedi

Çaldağı’da kullanılacak 18 milyon ton sülfürik asit doğayı mahvedecek!


 19 Şubat 2019 12:24

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası, Manisa'da Çaldağı nikel madeni projesinde kullanılacak 18 milyon ton sülfürik asitin zararı konusunda uyardı.
 Ã‡aldağı’da kullanılacak 18 milyon ton sülfürik asit doÄŸayı mahvedecek!
Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL
Manisa'nın Turgutlu İlçesi'nde Çaldağı nikel madeni projesinde kullanılacak 18 milyon ton sülfürik asitin doğaya dönüşü olmayan zararlar verecek. Madenin çıkarılıp saflaştırılmasında kullanılacak sülfürik asitin doğayı mahvedeceğini vurgulayan TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu, "Tarım alanlarıyla, su havzaları ve orman ile çevrili bölge büyük zarar görerek ÇED`in uygulanması sonucu telafisi imkansız zararlar ortaya çıkacaktır" dedi.
Manisa'nın Turgutlu İlçesi'nin Çampınar Köyünde, Çaldağı Nikel Maden San.ve Tic. A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan "Çaldağ Kompleks Madeni (Nikel-Kobalt-Demir) Proje Değişikliği ve Ek Üniteleri Projesi'ne verilen ilk ÇED raporu iptal edilmiş, daha sonra verilen ÇED raporu iptal davasında ise bilirkişinin iki kez madenin yapılamayacağı kararına ve mahkeme başkanının da karşı oyuna rağmen yerel mahkeme ÇED`in iptalini reddetmişti. Danıştay yerel mahkemenin kararını oy çokluğu ile onadı.
Verilen kararı değerlendiren TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu, madenin çıkarılıp saflaştırılmasında kullanılacak 18 milyon ton sülfürik asitin doğayı mahvedeceğini vurguladı.
Danıştay, rapora rağmen Çaldağı’da madenciliğine yeşil ışık yaktı

"TÜM GEDİZ HAVZASI KİRLENECEK"
Uğurlu şunları söyledi; “Çaldağı‘da kurulması planlanan maden - kimya fabrikasının sadece yakın çevresini değil tüm Gediz Vadisi‘ni, başta ormanlar olmak üzere vadiyi sınırlayan dağlardaki tüm canlı yaşamı, Menemen Ovası‘nı ve Foça Ovası‘nı hatta Manisa, İzmir ve İzmir körfezini geri dönülmez şekilde kirleteceğini, bölge halkının geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık faaliyetinin yapılabilmesi için suyun, tarım alanlarının ve meraların korunması gerektiği, patlatma- kırma-eleme tesislerinden ortama yayılan, eleme sırasında açığa çıkan, tesisin yapılacağı alanda depolanan malzeme yığınlarından taşınan tozun, civar köylerin, tarlaların, evlerin üstüne, ormanlık alana,  tarım alanlarına ulaşacağı, ulaştığı her yerde birikeceği, biriktiği her yeri etkileyerek rüzgarla yeniden taşınmaya devam edeceği, bu tozun içinde bulunan elementlerin tüm canlı dokusunu tahrip edeceği, civarda yaşayan insanlarda, hayvanlarda solunum yollarına, akciğerlere yerleşerek kanın oksijen alımını önleyeceği, işletmedeki maden faaliyeti nedeniyle orman varlığının zarar göreceği, yüzey ve yeraltı sularının kirleneceği, maden sahasındaki proses kaynaklı asit sisinin, asitli su zerreciklerinin, asit buharının ve toz emisyonlarının, yağmur suları ile toprağa, yeraltı suyu akışı ile Gediz Nehrine ve Ege Denizine kadar ulaşacağı, maden sahasının çevresinde yaşayan köylülerin sulama suyunu Gediz Nehri‘nden, nehri besleyen derelerden ve bölgedeki pınarlardan karşıladığı, maden işletmesindeki pasa depolamadan ve atık depolamadan gelecek arsenik başta olmak üzere kayaçlarda bulunan diğer elementler ile dere ve yeraltı sularının sürekli kirleneceği, yaşam için köylülere ve diğer canlılara sağlıklı su taşıyamaz hale geleceği açıktır.”
BİLRİKİŞİNİN REDDETTİĞİ ÇED'İ, DANIŞTAY ONAYLADI
Dokuz kişilik uzman bilirkişi heyetinin yaptığı çalışmalar sonucu ÇED raporunun yanlış ve yetersiz olduğu kararına ve mahkeme başkanının da karşı oyuna rağmen Danıştay`ın böyle bir karara imza attığını ifade eden Uğurlu; “ÇED raporunu onaylaması sonucu tarım alanlarıyla, su havzaları ve orman ile çevrili bölge büyük zarar görerek ÇED`in uygulanması sonucu telafisi imkansız zararlar ortaya çıkacaktır. Davanın başından beri takipçisi olan Kimya Mühendisleri Odası ülkemiz, doğamız ve halkımız için davayı takip etmeye devam ederek kamuoyunu bilgilendirecektir” dedi. (HABER MERKEZİ)
Tarım cenneti mi  cehennem çukuru mu?

Tarım cenneti mi  cehennem çukuru mu?


18 Şubat 2019 Pazartesi

Turgutlu'da çevre için vicdan hareketi: Yaşam alanıma dokunma!


18 Şubat 2019 16:54

Turgutlu'da yaşam savunucuları, 'Yaşam alanıma, tarım arazime dokunma!' diyerek ekolojik sorunlara karşı vicdan hareketi başlattı.
 Turgutlu'da çevre için vicdan hareketi: YaÅŸam alanıma dokunma!
Özer AKDEMİR
Turgutlu'da yaşam savunucuları, ekolojik sorunlara karşı vicdan hareketi başlattı. Turgutlu'da Saat Kulesi önünde yapılan basın açıklamasında konuşan Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP) Yönetim Kurulu Üyesi Metin Sert, Turgutlu Çevre Platformu olarak başlattıkları vicdan hareketinin bir sağduyu refleksi olarak ortaya çıktığını belirterek, çevresel sorunlar konusunda artan tehditlerle birlikte yaşamaktan büyük bir endişe duyduklarını dile getirdi.
EKOLOJİK YAŞAM RANT KAPISI YAPILDI

Son dönemlerde uygulanmakta olan yanlış çevre politikalarının, artık kamuoyu vicdanını rahatsız edici boyutlara ulaştığını kaydeden Sert, "Doğanın sadece sermaye kuruluşlarının çıkarı için özelleştirilmesine kadar dayanmaya başlayan yanlışlar zinciri, tüm canlıların yaşam kaynağı olan doğadaki ekolojik yaşamı bir rant kapısı haline dönüştürürken, çevresel facia tehdidi ortak yaşam alanlarımızı kuşatacak boyutlarda büyümüş, en verimli tarım arazilerini, ormanlarımızı ve sulak alanları yok edecek şekilde saldırganca tahrip etmeye başlamıştır" diye konuştu. Büyükşehir belediyeciliği ile birlikte köylerin mahalle haline getirilmesi sonucu bu tehditlerin daha da büyüdüğüne dikkat çeken Sert, en verimli tarım alanları bile sanayileşme ve imara açılarak yaşam ve yerleşim alanlarının kuşatıldığını vurguladı.  Sert; "Bu nedenle bugün “yaşam alanıma ve tarım arazime dokunma” çığlığını da duyurmak istiyoruz. 10 yılı aşkın zamandır bu toprakları vahşi madenciliğe karşı savunmakta olan bizler, Çaldağı’nda uygulanmak istenen madencilik projesine geçit vermeyeceğimizi bir kez daha bu vesile ile belirtiyoruz" dedi. Madene karşı açılan davalarda hazırlanan bilirkişi raporlarında kendi alanının uzmanı olan 9 kişilik bilirkişi heyetinin oybirliği ile “bu ÇED raporu yanlış ve yetersizdir” dediğini hatırlatan Sert, böylesi bir raporu gözardı eden, bilimi kılavuz edinmesi gerekirken, bilim insanlarının raporunu yok sayan bir mahkeme kararını kabul edilemeyeceğini söyledi. Sert; "Dünyanın en bereketli topraklarını dünyada hiç bir ülkede izin verilmeyen bir vahşi madencilik projesine kurban vermeyeceğiz, ama gerekirse canımızı vereceğiz!" dedi.
YENİ BİR ÖLÜMCÜL TEHDİT: JEOTERMAL
Jeotermal projelerini "yeni bir ölümcül tehdit" olarak niteleyen Sert,  "daha şimdiden tarım alanlarını ciddi çevre faciası ile yüz yüze getirdiği görülen Jeotermal projeleri ile Manisa ovasının delik deşik edilmesine göz yummayacak, bor ve arseniğin doğaya salınımını olduğundan daha tehlikeli hale getiren JES projelerine karşı duracağız. Alaşehir’deki jeotermal patlamalar çok şey anlatmaktadır. Ayrıca Orman ve Su İşleri Bakanlığının 14 Ağustos 2017 tarihli Manisa ve İzmir valilerine gönderdiği, bölgedeki zararlı etkileri bilimsel verilerle ortaya konularak “artık madencilik ve JES projeleri için izin verilmemesi”ni istediği yazı ortada dururken, bu projeler için hâlâ yeni ihaleler açılması ve izinler verilmesini ne mantıken ne de vicdanen kabul edebilmek mümkün değildir. Bu ihale ve izinlerin iptal edilmesini istiyoruz. Çünkü yapılan yanlışların vahamet derecesinin ciddi şekilde yükseldiğini görmekteyiz" dedi.
TÜM VİCDANLAR HAREKETE GEÇENE KADAR...
 

İnsanı ve halkı yok sayarak sadece sermayenin çıkarını kollayan, acele kamulaştırmalara ve ekolojik yaşamı rant kapısı haline getiren uygulamalara karşı çıkacaklarını ifade eden Sert, "Çünkü ortak yaşam alanlarımız ve tarım bölgelerinin feda edilmesi sonucunda yaratılan ekolojik yıkım, artık insanca yaşam hakkını da doğrudan tehdit edici boyutlara varmıştır.
Bu nedenle başlatacağımız vicdan hareketi tüm vicdanlar harekete geçene kadar da devam edecektir. Bu dava elbette ki cüzdanı büyük olanların değil ama vicdanı büyük olanların davası, yaşamdan yana olan ve yaşamı savunan herkesin bir sağduyu refleksi olacaktır." diye konuştu.
Basın açıklamasında söz alan CHP Turgutlu Belediye başkan adayı Çetin Akın da ekolojik ve çevreci belediyecilik anlayışının günümüzdeki gerçekler karşısında ne kadar önemli olduğunun görüldüğünü dile getirdi.
 
Görsel: Turgutlu Çevre Platformu

17 Şubat 2019 Pazar

İzmir'de Evrensel ile dayanışma şenliği düzenlendi

17 Şubat 2019 12:06

İzmir'de Evrensel Gazetesi ile dayanışma şenliğinde konuşan İzmir Temsilcisi Özer Akdemir: İktidara karşı kalemimizi yere düşürmemek için çabalıyoruz
 
İzmir'de Evrensel Gazetesi ile dayanışma şenliği düzenlendi. Kültürpark İsmet İnönü Kültür Merkezi'nde konsere aralarında DİSK'e, Türk-İş'e ve KESK'e bağlı sendikalar ile TMMOB'a bağlı odaların temsilcileri, çeşitli kitle örgütlerinin temsilcileri katıldı. 100 günü aşkın süredir sendikalı, güvenceli çalışmak için direnişte olan Gıda-İş üyesi Tariş işçileri, KHK işlerine son verilen, mücadele ile işlerine geri dönen Ege Üniversitesi işçileri, gasbedilen toplu sözleşme haklarını gösterdikleri direniş ile geri alan İZENERJİ işçileri salona 'Sesimiz sözümüz olan Evrensel Gazetesi'nin yanındayız' pankartı ile girdi. 
Etkinliğin açılışında konuşan Evrensel Gazetesi İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, Evrensel'in her türlü baskıya, sömürüye, şiddete, tekçi anlayışa, savaş yanlılığına, ayrımcılığa, kadın düşmanlığına, doğa talanına karşı yürütülen mücadelelerin sesi olma ve gerçekleri emeğin-emekçinin gözünden verme çabasında olduğunu belirtti. Evrensel'in ezilenden yana olmanın bedelini çok geçmeden Metin Göktepe'nin polis tarafından öldürülmesi ile ödediğini belirterek "Evrenseli, muhabirini döverek öldürdüler susturamadılar. Haberlerine, karikatürlerine yüzlerce yılı bulan ceza davaları açtılar susturamadılar. Gazeteyi kapattılar, susturamadılar. Yüz binlerce liralık para cezası verdiler, veriyorlar susturamadılar. Susmadık, susmayacağız" dedi. 
"İKTİDARA KARŞI KALEMİMİZİ YERE DÜŞÜRMEMEK İÇİN ÇABALIYORUZ"
 
Fotoğraf: Eda Aktaş
İktidarın hiçbir muhalif sese tahammül göstermediği, ülkedeki medyanın neredeyse tamamının tek bir havuzda toplandığı bir ortamda Evrensel'in gazetecilik yapmaya devam ettiğini ifade eden Akdemir şunları söyledi "150'ye yakın gazetecinin şu ya da bu gerekçelerle hapsedildiği günümüzde, dünyada basın özgürlüğü alanında listenin sonlarında olma geleneğini yıllardır kimseye bırakmayan bir iktidarın her türlü baskısına karşı kalemimizi yere düşürmemek için çabalıyoruz. Bizim, bugünlere kadar gelebilmemizin, yaşayabilmemizin en önemli dayanağı işte bu salonda bulunan okurlarımız, yani sizlersiniz. Bizim, en karanlık, en çetin günlerde içimizi dolduran "güneşli güzel günlere" olan umudumuz, işçi sınıfının o büyük düşüne, savaşsız, sömürüsüz, barış içinde bir dünya yaratma mücadelesine olan inancımızdır."
"AKP İŞÇİ SINIFININ SESİNİ ENGELLEMEYE ÇALIŞIYOR"

Fotoğraf: Eda Aktaş
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da siyasi iktidarların toplumu zapturapt altına alabilmek için halkın haber alma hakkını engellemeye çalıştığını dile getirerek "AKP'de öncellerinden aldığı bu görevi en geri noktadan uygulamaya devam ediyor. Sadece siyasal özgürlükleri, demokratik hakları engelleme değil işçi sınıfının da sesinin, demokrasi ve barış taleplerinin görünür olmaması için de haber hakkını engellemeye çalışıyor. Bugünler sadece dayanışmanın değil, ortak mücadelenin de öneminin öne çıktığı günlerdir. Halkın haber alma hakkının, basın ve ifade özgürlüğünün, demokrasi mücadelesinden ayrı düşünmüyoruz. Hükümetin politikalarının emekçiler nezdinde görünür kılınması için basının önemli bir işlevi olduğunu biliyoruz. İşçi sınıfının, demokrasi güçlerinin, barış talebinin kürsüsü olan Evrensel'e sahip çıkmaya devam edeceğiz. Siyasi iktidar ne kadar baskı uygularsa uygulasın gerçeğin kanallarını açık tutmaya devam edeceğiz. Siyasi iktidara bir kez daha hatırlatıyoruz, sizin geçmişiniz de baskı, zorbalık varsa bizim de geçmişimiz de direniş, mücadele ve kararlılık var" dedi. 
"İKTİDARIN SAVAŞÇI POLİTİKALARINA KARŞI BARIŞI SAVUNCAĞIZ"
İktidarın patlıcanın biberini fiyatını söylerken merminin de fiyatını hatırlatması yakın zamanda savaşçı politikalarının artacağının göstergesi olduğunu belirten Gürkan şunları söyledi "Bu savaşçı politikalarının karşısında da barışı, halkların kardeşliğini savunacağız. Barışı savunmanın da yolu açık. Yerel seçimler için göstermiş olduğumuz çaba aynı zamanda demokrasi mücadelesinin birleşmesi için verdiğimiz bir çabadır. 31 Marta kadar olan ortaklıklarımız seçim sürecini demokrasi mücadelesine çevirme aynı zamanda 31 Marttan sonra da bu iktidarın ekonomik krizin faturasının işçi sınıfının üzerine yıkmasına karşı, savaşçı politikalarına karşı baskıcı politikalarına da karşı demokrasi mücadelesini birleştirme çabalarıdır. Demokrasi mücadelesinin kazanacağına inanıyoruz. Bunu da yapacak tek güç halkın örgütlü mücadelesidir. İşçisiyle, emekçisiyle, üretici köylüsü ile küçük esnafı bu gerici ablukayı dağıtacağız, demokrasi, barış ve özgürlük kazanacak ve Evrensel ile nice yaşlara." 
Konuşmaların ardından işçilerden, sendikacılardan ve meslek odalarının temsilcilerinin Evrensel'le dayanışma mesajlarının olduğu bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Ardından Grup Yeldeğirmeni ve Abdal Haluk Tolga İlhan sahne aldı. (İzmir/EVRENSEL)
https://www.evrensel.net/haber/373833/izmirde-evrensel-ile-dayanisma-senligi-duzenlendi

‘Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir’ (Pazar yazısı)


17 Şubat 2019 03:26

 Ã–zer AKDEMÄ°R


Kollarında gece boyunca geçmeyen bir ağrı ile uyandı. Bütün gün durmadan yağan yağmurun altında incir budamanın bedeliydi bu. ‘Hamlamışım’ diye geçirdi içinden. Pek kabul etmeye yanaşmasa da yaşı ilerliyordu günbegün. Eskiden, bir hafta boyunca kendi incir bahçesindeki ağaçlarının yanı sıra diğer köylülerin de ağaçlarını budamaya yardım eder, ‘ıhh’ bile demezdi. Sırım gibiydi o zamanlar. Taşı sıksa suyunu çıkaracak derecede güçlü hissederdi kendisini. Oysa şimdi...
 Şimdi küçük bir ‘göbecik’ peydah olmuştu karın kısmında. Sonra saçlarında ve kısa sakalındaki beyazlar da her geçen gün artıyordu. "Yaş kemale eriyor yavaştan" diye geçirdi içinden.
Penceresini açtı, hava karanlıktı hâlâ. Soğuk bir şubat ayazı vurdu yüzüne. Köyde ışıklar birer ikişer yanmaya başlamıştı. Gökyüzünün lacivert rengi tam karşısındaki incir ağaçları ile dolu tepenin doruğundan başlayarak gittikçe turkuaza dönüyordu. Tepenin iki çatalının arasında ise belli belirsiz bir kızıllık peydahlamıştı. Gökteki yıldızların bir bir silinişini izledi havanın çivi gibi soğuğuna aldırmadan. Sonra üşüdü, pencereyi kapattı.
‘Elbet bir gün bu kış gider  yaz gelir’

 Çocukları ve karısını uyandırmadan çabucak bir şeyler atıştırıp dışarıya çıktı. Arnavut kaldırımı döşeli dar sokaklardan geçerek derenin kıyısındaki incir bahçesine doğru yürüdü. Sokak lambalarının sarı ışığında kaldırımların üzerine püsem püsem çiğ yağıyordu.
Bugün iş yoktu. Köylülerle birlikte minibüse doluşup Aydın’a gideceklerdi. Geçtiğimiz gün Aydın’dan gelen arkadaşlarının bıraktığı afişleri kahvelere asmış, toplu gidiş için köy minibüsünü ayarlamıştı. Özellikle kadınlar gelmek istiyorlardı toplantıya.
 Aydın’daki toplantıda kendileri gibi jeotermale karşı direnen köylüler olacaktı. Ege’nin dört bir yanından dertleri kendilerine benzeyen, halleri kendilerini andıran, efkarları kendileri gibi yüzlerinden okunan insanlarla buluşacaklar, ortak dertlere çareler arayacaklardı.
 Yolculuk sabah dokuzda başlayacaktı. Akşamdan tembih edildiği gibi gelecek olanlar hayvanlarını sağıp, daha gün ağarmadan bahçelerin yolunu tutmuşlardı. İncir, zeytin ve bağlarda budama sürüyordu. İlaçlama çalışmaları da devam ediyordu. Meyve bahçelerinde sürüm, çapalama ve gübreleme işi de başlamıştı yavaştan. Soğan ve sarımsağın yanı sıra küçük seralarda sebze tohumlarının ekimi de bu ayın yapılacak işleri arasındaydı.
Köylük yerin işi yaz kış hiç bitmezdi aslında. Uğraşı toprak olan, ağaç olan, su olan için doğanın verdiği dinlenme zamanları dışında tatil olmazdı. Sağanak yağış, diz boyu kar ve ağaç dallarını eğecek derecede esen rüzgarlarda, dışarıya, bağa, bahçeye çıkamadıkları günlerde de evlerin, ahırların, hayvanların işleri ile uğraşılırdı.
Minibüs, Başköy’ün daracık yolunda mavi sisler içerisinde ilerlerken, yemyeşil bir tepenin yamacına dikilen bayrağın dengine gelindiğinde başlar o yana döndü hep. Jeotermalcilerin kuyu vurmak istedikleri yere dikilen ‘zafer bayrağı’ydı bu. Yolun tam burasından geçerken, rüzgarda dalgalanan bayrağı her gördüklerinde topraklarını korumanın haklı gururu ile doluyordu içleri.
**
 Küçük bir saksıya kozalak dikti Melahat Nene. Minibüse binerken, gelini elinden tutup basamakları çıkmasına yardım etti. Yaşı 80’i bulmuştu ve vücudu hâlâ dal gibi ince de olsa yorgun bacakları artık ağırlığını taşımakta epey nazlanır olmuştu. Minibüs bir anda doldu gelen köylülerle. Gökbel Dağlarının, adına doğa denilen en büyük ustanın elinden çıkmış her biri bir başka şekle bürünmüş kayalarının arasından, uzun kahverengi gövdelerinin üzerinde bir top gibi yemyeşil açılan fıstık çamlarının gölgesinin altından geçti minibüs, Aydın’a doğru süzüldü gitti.
**
Gözü arkada bıraktığı daha üç günlük buzağısında kalmıştı. Sabah buzağıyı alnının ortasından öpüp ayrılırken sanki yüzüne mahzun mahzun bakıyormuş gibi gelmişti. Anası, hâlâ sarhoş gibi ayakta durmakta zorlanan cılız yavrusunu öpüp yalıyordu.
 Köy meydanında kurulu direniş çadırında buluştular. Çadırın içi sıcacıktı. Tam orta yerde kocaman bir sobada kuru meşe kütükleri çatırtılar çıkararak yanıyordu. Sabah çaylarını hep birlikte içtiler; zeytine, peynire, reçele birlikte el uzattılar.
*
Salonun yarıdan çoğu köylülerce doldurulmuştu. Şalvarlı, kasketli, tenleri güneş ve rüzgar yanığı köylüler uzak yakın dememiş gelmişlerdi dertlerini anlatmaya.
Her çıkan köylü “Kentliler nerede? Aydınlılar nerede?” diye sormadan geçmedi. “Bu dertler sanki sadece bizim derdimiz. Siz o zehri solumuyor musunuz? Siz bizim ürettiğimiz sebze, meyveyi yemiyor musunuz? Bizim içtiğimiz su zehirlenirse sizinki zehirlenmeyecek mi? Bu yılan bizi sokmaz mı belliyorsunuz? İncir olmazsa Aydın olur mu dersiniz? Dağ da zeytin biterse, tarlada pamuk, tütün yetişmezse, ağaçlarımız bir bir köklenirse ovada yaşam kalır mı sanıyorsunuz? Öyleyse nerede bu Aydınlılar? Nerede Ege’nin geri kalanı?” diye sitem ettiler.
*  
Biri Menderes’in kıyısından geldi. Binlerce yıldır bereket dağıtan nehrin artık el sokulamayacak derece kirlendiğini söyledi. “Nehrin doğduğu yere kuracaklar termik santrali ki o zaman Menderes de olmayacak” dedi.
Kaz Dağı’nın yaralarını anlattı bir başkası. Madenlerin delik deşik ettiği ormanları, ‘Bin pınarlı İda’nın acılarını, Eybek Dağı’na dikilen dev rüzgar direkleri için açılan yolların çevresinde tarumar edilen doğayı...
“Cerattepe’ye yedi ilin polisi jandarması ile bizi üç gün üç gece döverek çıkabildiler” dedi bir başkası. “Suna boylu çamlarımızla bezeli, yayla gülü kokan dağlarımıza sokmuyorlar bizi artık” diye fısıldar gibi konuştu.
“Yeşilbağcılar yok oldu, Lagina antik kentinin çocuk mezarlarını bile kepçeleyip attılar. Zeytinliklerimizi kömür çıkarmak için kazıyorlar. Ölüm, ağzını dev bir çukur olup açtı Leyne’ye - Turgut’a doğru yürüyor...” diye konuştu Yatağan’dan gelen biri.
“Karaburun kan ağlıyor RES’lerden, dağda keçi kalmadı. Gediz ovasının ortasına sülfürik asitli maden kurmak istiyorlar. Kasaba buna izin vermez. Aliağa da Foça da yaşam, kültür, deniz, sanayinin kuşatmasında daha ne kadar var olabilir ki?” dediler konuşmalarda.
*
Aydın’da, bir tiyatro salonundan çığlıklar atıldı karanlığa doğru. Öfke kusuldu, umut fısıldandı.
Şubat soğuğunda bahar düşü ekildi gönüllere. “Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir”...

https://www.evrensel.net/yazi/83361/elbet-bir-gun-bu-kis-gider-yaz-gelir

11 Şubat 2019 Pazartesi

Kömür ocağına komşu yüzlerce zeytin ağacı heyelanla yok oldu


11 Şubat 2019 16:26

Muğla Yatağan’da açık kömür ocağına yakın bir bölgede heyelan yaşandı. Bölgedeki yüzlerce zeytin ağacı yok oldu.

Fotoğraf:
Kazım Erol/Evrensel
Özer AKDEMİR


Muğla Yatağan'a bağlı Turgut köyü yakınlarındaki kömür madenine komşu zeytinlik alanda heyelan meydana geldi. Yüzlerce zeytin ağacı yok oldu.
Turgut köyüne 1 km uzaklıkta, termik santral için kömür çıkarılan açık kömür ocağının ruhsat sahası içindeki 29 dönümlük zeytinlikte heyelan meydana geldi. Zeytinlik alandaki yaklaşık 400-500 ağacın tamamen yok olduğu heyelan, Arafa madencilik şirketinin kömür paketleme tesisine 10-15 metre kala durdu.
Kömür ocağına komşu yüzlerce zeytin ağacı heyelanla yok oldu
“KÖMÜR YAŞAM ALANLARIMIZI YOK EDİYOR”
Yatağan Turgut Yardımlaşma ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği Başkanı Kazım Erol, heyelanların halen devam ettiğini belirterek, “Yarın belki de Arafa Madenciliğin binaları da heyelanla yok olacak. Bu heyelan Turgut'un geleceği açısından çok önemli. Kömürün yaşam alanlarına etkisi, doğamıza yaptığı yıkımlar çok açık bir şekilde görülüyor. Maalesef kömür ve termik yaşam alanlarımızı elimizden alıyor” dedi. Yıllardır termik santrallerin ve kömür ocaklarının zeytinliklere, tarihe, sağlığa etkisine dair uyarılarda bulunduklarını belirten Erol, “Doğamızın tarihimizi gelecek kuşaklarımıza aktarmak borcumuzdur. Zeytinliklerimiz, yaşam alanlarımız bir bir yok ediliyor. Oy verdiğimiz yerel yönetimler, milletvekilleri neden bu bölgeye kör ve sağırsınız” diye konuştu.
HEYELAN HALA DEVAM EDİYOR
Heyelanın halen devam ettiğini kaydeden Erol, heyelan bölgesinde yaptığı çekimlerle ilgili “Belki yarın bu çekim yaptığımız alan da heyelana kurban gidecek. Turgut da yaşam çok zora girdi” dedi. Erol, yok olan zeytin ağaçlarının en az 100-150 yaşında olduklarını söyledi.

İzmir’in Çernobil’i: Gaziemir!


Gaziemir’de eski bir akü fabrikasının bahçesinde gömülü olduğu tespit edilen nükleer atıklar 12 yıldır tehlike saçıyor.


11 Şubat 2019

Özer AKDEMİR
İzmir
Gaziemir’de eski bir akü fabrikasının bahçesinde gömülü olduğu tespit edilen nükleer atıklar tehlike saçmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde fabrikadaki tesislerin olduğu bölgeye ve atıkların gömüldüğü araziye giren bir mahallelinin gönderdiği fotoğraflar bir nükleer atık alanı olan tesislerin adeta kaderine terk edildiğini gösteriyor.
12 YIL GEÇTİ HÂLÂ TEMİZLENMEDİ
İzmir’in merkez ilçelerinden Gaziemir’de on binlerce insanın yaşadığı Emrez ve Aktepe Mahallelerinde bulunan eski akü fabrikasında 2007 yılında tespit edilen nükleer atıklar, aradan geçen 12 yıla rağmen hâlâ kaldırılmış değil. İzmir’in Çernobil’i olarak adlandırılan yaklaşık 70 dönümlük alanda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yapılan ölçümlerde gömülü olarak 200 tona yakın radyoaktif atık tespit edilmişti. Tespit edilen radyoaktif atık  (Europium 152), Türkiye’de bulunmayan, sadece nükleer santrallerdeki nükleer çubuklardan bulaşıyor.  
 
İzmir Gaziemir Mahallesi
Fotoğraf: Hüseyin Kandemir
TEMİZLEYECEK ŞİRKET ALANI TERK ETTİ
Fabrika sahiplerinin alanı 2010 yılında terk etmesinin ardından açılan davalarda, mahalleli ve EGEÇEP’in ısrarlı takipleri sonrası fabrika sahiplerine 5.7 milyon lira gibi büyük para cezası verildi. Davalardan beraat eden fabrika sahipleri cezayı da ödemedi. O dönem, İzmir Valiliğinin alandaki radyoaktif atıkları çevre etki değerlendirmesi (ÇED) bile yapmadan kaldırma girişimi yargı kararı ile durduruldu. ÇED dosyası hazırlandıktan sonra atıkların temizlenmesi işi taşeron bir şirkete verildi. Şirket ödentilerini alamadığı gerekçesiyle işi bıraktı. Radyoaktif atıklar, o günden bu yana tel örgülerle çevrilen alanda hiçbir işlem yapılmadan bekletiliyor.
 
İzmir Gaziemir Mahallesi
Fotoğraf: Hüseyin Kandemir
‘NÜKLEER ATIKLARLA İÇ İÇEYİZ’
Geçtiğimiz günlerde araziye giren mahalle sakinlerinden HDK Ekoloji ve Yaşam Meclisi Üyesi Hüseyin Kandemir, arazideki tesislerin ve atıkları bulmak için açıldığı düşünülen çukurların fotoğraf ve videolarını gazetemize gönderdi. Nükleer atıklarla iç içe yaşamak zorunda bırakılmalarının büyük bir insanlık suçu olduğunu söyleyen Kandemir, geçtiğimiz yıl limitlerin 219 katı radyasyon ölçülen tesislerin tam bir harabe halinde olduğunu belirtti. Kandemir’in gönderdiği fotolarda fabrika bahçesinde açılan derin çukurların içinin yağmur suları ile dolduğu, ahşap ve plastik sandıkların üst üste gelişi güzel atıldığı görülüyor.
 
İzmir Gaziemir Mahallesi
Fotoğraf: Hüseyin Kandemir
NÜKLEER KİRLİLİK KÖRFEZE KADAR GİDİYOR
Kış yağmurlarının başlamasıyla atıkların çıkarılması için kazılan dev çukurların su dolduğunu ifade eden Kandemir, “Biriken bu zehirli sular alanın eğimli olması nedeniyle fabrika alanının dibinde bulunan dereye akıp burada yağmur sularına karışıp yer altı sularına oradan da körfeze ulaşmaktadır. Bu da toprağı, havayı ve suları kirletmeye devam etmesi anlamına gelmektedir” dedi.  
‘SESİMİZİ DUYUN ARTIK!’
Zehirli radyoaktif atıkların resmi olarak tespit edilmesinin ardından 12 yılın geçtiğini hatırlatan Kandemir, “Sesimizi duyun artık, zehirleniyoruz. 31 Mart Yerel Seçimleri yaklaşırken devlet, ‘Benim daha önemli işlerim var sizinle şimdi uğraşamam’ mesajı veriyor. Şunu çok iyi biliyorum, İzmir’in en önemli sorunu olan bu zehirli atıklar konusu hiçbir partinin gündeminde yer bulmayacak” diye konuştu. Bu zehirli atıkların kısa sürede ve usulüne uygun olarak temizlenmesini talep ettiklerini vurgulayan Kandemir, “Alanın, temizlendikten sonra rantçıların hedefine girmemesi için spor ve yaşam merkezi olarak halka sunulması gerekir” dedi.
https://youtu.be/sRYtcsG7Nq0

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Ekoloji Birliği Ege Bölge Toplantısı Seçkisi



Ege Bölgesinde jeotermal enerji santrallerine (JES) karşı yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren 

* Aydın köylüleri, Salihli Hacıbektaşlılar; 
* Topraklarının, zeytinliklerinin, çam fıstıklarının maden şirketlerince yok edilmesine direnen Yatağan Gökgedik ve Turgut köylüleri, 
* Ekoloji mücadelesinin nasıl başarı kazanabileceğinin en son örneğini ortaya koyan Tire Başköylüler Ege'deki ekoloji direnişlerinden kesitler...

Ekoloji Birliği Ege Bölge Toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı


11 Şubat 2019 14:34

Ekoloji Birliğinin Ege Bölge Toplantısı Aydın'da yapıldı. Toplantıda sermaye ve AKP hükümetinin ekolojik talan politikalarına dikkat çekildi.
 Ekoloji BirliÄŸi Ege Bölge Toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı
Özer AKDEMİR
Ekoloji Birliği bileşenleri Aydın Çevre Platformu ( AYÇEP) ve Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) ile Menderes İnsiyatifi'nin ev sahipliğinde Aydın’da gerçekleştirilen Ekoloji Birliği Bölge Toplantısı, Şükran Güngör Tiyatro Sahnesi'nde yapıldı.
Toplantıya Ege Bölgesinde son yıllarda artan JES ve madencilik karşıtı mücadelelerden köylülerin katılımı dikkat çekerken, Aydın kent merkezinden katılımın az olması köylüler tarafından eleştirildi. Kızılcaköy, Başköy, Yatağan Turgut, Yılmaz Köy’den gelen kadınlar coşku içinde gerçekleştirdikleri mücadele deneyimlerini anlattılar. Dereağzı,  Germencik köylüleri, Gökgedik, Ayvalık, Turgutlu, Karaburun, Foça, Yeni Foça, Kazdağı, Çine, Kuşadası, Söke, Denizli, Uşak ve Ödemiş gibi yerlerden ekoloji örgütleri ve yaşam savunucuları da yaptıkları konuşmalarda mücadelelerini aktardılar.

Fotoğraf: Evrensel
"MÜCADELEYE SİLİKOZİS HASTASI MADEN İŞÇİLERİNİ DE KATMALIYIZ"
Toplantı sonunda hazırlanan sonuç bildirgesi alkışlarla kabul edilirken, Ekoloji Birliği Ege Bölge toplantılarının yılda en az iki kez olmak üzere devam ettirilmesi kararlaştırıldı. AYÇEP, EGEÇEP ve diğer ekoloji örgütlerinde birleşme çağrısının yapıldığı sonuç bildirgesinde, Ekoloji Birliğinin ülkedeki yerel direnişleri birleştirme çabasına güç verilmesi gerektiği dile getirildi. Sonuç bildirgesinde ayrıca Aydın yöresindeki kuvars ve felspat madenlerinde çalışırken silikozis hastalığına yakalanan işçilerle bağ kurularak ekoloji örgütlülüğü içerisine bu işçilerin de katılımının sağlanması vurgusu dikkat çekti.
 
Fotoğraf: Evrensel
EKOLOJİ BİRLİĞİ EGE TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ
Toplantının sonuç bildirgesi şöyle:
"Aydın’da yapılan Ekoloji Birliği Ege Bölge toplantısına katılan köylüler, ekoloji örgütleri ve hareketleri olarak;
Ülkenin dört bir yanında olduğu gibi Ege Bölgesinde de şirketler jeotermal, madencilik, RES, GES, HES ve diğer yıkım projeleri ile yaşam alanlarımızı, havamızı, suyumuzu tehdit ediyor. Yüzyıllardır üzerinde yaşadığımız topraklar artık kan ağlıyor. En önemli geçim kapımız kutsal incir ve zeytin ağaçlarımız gözlerimizin önünde kuruyor. Ağaçlarımızın kurumasının, topraklarımızın zehirlenmesinin, sularımızın, havamızın kirlenmesinin geleceğimizin de yok edilmesi anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz.
Biz Alangülü’de kuruyan zeytin ve incir ağaçlarının çığlığını dinledik bu salonda.
Kadim Menderes nehrinin artık el değemez kadar kirletilmesinin nedenlerini konuştuk. Bunun, daha çok kâr elde etmekten başka bir kaygısı olmayan sistemden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz.
Yüzbinlerce balık ölümü ile "ben ölürsem siz de ölürsünüz" diyen Menderes’in çığlığını duyduk salonda.

Dağından yağ, ovasından bal akan Aydın'ın nasıl çürük yumurta kokulu kent haline geldiğini ibretle dinledik, anlattık...
Bu salonda ayrıca;
Başköylülerin incirlerini korumak için nasıl direndiklerini ve başardıklarını öğrendik.
Kızılcaköylülerin kahramanca mücadelesini direnişin önünde yürüyen kadınların ağzından dinledik, o görüntüleri izledik.
Yılmazköy, Turgutlu, Yatağan, Selçuk, Uşak, Kuşadası, Ödemiş, Foça, KazDağı, Cerattepe ve Söke'de yaşadığımız ekolojik sorunları ve mücadelelerimizi birbirimize anlattık.
Birbirimizin yarasını gördük, anladık, ağusunu aldık...
Şimdi diyoruz ki;
■ Mücadelelerimizi birleştireceğiz, güçlerimizi birleştireceğiz. Birleşerek direneceğiz....
■ Birbirimizin mücadelesini daha iyi anlamak, dayanışmak için Ekoloji Birliği bölge toplantısının yılda en az iki kere, örgütlü - örgütsüz, ekoloji mücadelesi veren en geniş kesimleri katarak yapmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
■ Bu toplantıda örgütlü olarak mücadele etmenin önemini bir kez daha gördük. Toplantıya katılan ekoloji hareketlerine AYÇEP'te, EGEÇEP'te ve Ekoloji Birliğinde örgütlenme çağrısı yapıyoruz. Ekoloji Birliğinin ülkedeki ekoloji mücadelesini birleştirme çabasının bir parçası olmanın gereğine inanıyoruz.
■ Bunun için birbirimizin sosyal medya hesaplarını takip ederek, bütün iletişim araçları ile en yoğun şekilde iletişimimizi arttırarak, teknolojinin bize sunduğu olanakları kullanarak ve geliştirerek dayanışmanın gelişmesini sağlayacağız.
■ Yatağan Turgut ve Gökgedik köylülerinin mart ayında yapacağı etkinliğe en geniş katılımı sağlamak için çaba göstereceğiz.
■ Örgütlenmelerimizin içine Aydın Çine, Karpuzlu gibi yerlerdeki maden ocaklarında çalışırken silikozis hastalığı ile boğuşan maden işçisi arkadaşlarımızı da katmalıyız.
■ Birlikte olursak güçlüyüz. Birlikte direnirsek kazanabiliriz, geleceğimizi kurtarabiliriz.
■ Birleşirsek başarabiliriz...
Birlik - Mücadele - Yaşam...
EKOLOJİ BİRLİĞİ Ege Bölge Toplantısı katılımcıları"
https://www.evrensel.net/haber/373323/ekoloji-birligi-ege-bolge-toplantisi-sonuc-bildirgesi-aciklandi

10 Şubat 2019 Pazar

Ekoloji Birliği Ege Bölge Toplantısı Aydın’da yapıldı


10 Şubat 2019 14:24

Ekoloji Birliği Ege Bölge Toplantısı'nda Aydın, Muğla ve İzmir'in dört bir yanından gelen ekoloji direnişçileri mücadelelerini anlattı.

Ekoloji Birliği Ege Bölge Toplantısı Aydın’da yapıldı
Ekoloji Birliği, Ege Bölge Toplantısı’nı Aydın’da gerçekleştirdi. Aydın, Muğla ve İzmir’in dört bir yanından gelen yerel ekoloji direnişçileri sorunlarını ve birlikte mücadeleyi konuştu.
Aydın Şükran Güngör Sahnesinde gerçekleştirilen toplantının açılışını AYÇEP Başkanı Mehmet Vergili yaptı. Yaşam alanlarına yönelik sermaye saldırısının en yoğun hissedildiği yerlerden birisi olan Aydın’da Ekoloji Birliği bölge toplantısının gerçekleştirildiğini belirten Vergili, “Biz birleşerek, dayanışmayla topraklarımızı koruyacağız. Bu artık bir yaşam mücadelesi. Yerel seçimlerde yaş alanlarımızı kirletmek isteyenlere gerekli yanıtı vereceğiz” dedi.
EGEÇEP’TEN EKOLOJİ BİRLİĞİ’NE GİDEN SÜREÇ
EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Berrin Esin Kaya da EGEÇEP’in kuruluş süreci ve ülkedeki ekoloji mücadelesini aktararak, “Mücadele ülkeye yayıldıkça yerellerin kendi mücadelelerinde yalnızlıkları daha belirgin oldu. Ege Bölgesinde direnişlerin birleştirilmesi, ortak dayanışma ağının oluşturulması için geçtiğimiz yıl Ekoloji Birliği Kuruldu. Mücadelelerin birbiriyle dayanışmasını sağladığımız ölçüde yaşam alanlarımızı saldırılara karşı koruyabiliriz” dedi.
EKOLOJİ BİRLİĞİ ETKİSİNİ GÖSTERMEYE BAŞLADI
Ekoloji Birliği Eş Dönem Sözcüsü Süheyla Doğan Ekoloji Birliğinin Bergama ve Eskişehir Toplantıları ile kurulduğunu ve geçtiğimiz aylarda Ankara’da meclisini topladığını belirtti. Ülkede gelişen ekolojik olaylara ve hükümet politikalarına karşı anında refleks gösteren bir örgütlenme süreci içinde olduklarını ve bunun etkisini her geçen gün daha çok gösterdiğini ifade eden Doğan, yapılan basın açıklamaları ile ilgili bilgiler verdi. Ekoloji Birliği’nin Karadeniz’le, Akdeniz’deki, Van’la Trakya’daki ekoloji mücadelelerini birleştirmeyi hedeflediğini belirten Doğan, “Şu an 60 bileşenimizle ülkenin dört bir yanındaki ekoloji hareketlerinin mücadelesini birleştirmeye çalışıyoruz” dedi. Doğan, Kazdağı’ndaki ekoloji mücadelesinde olan bitenleri de aktardı.
ÇEPEÇEVRE YAŞAM SEÇKİSİ İLGİYLE İZLENDİ
Çepeçevre Yaşam programının Ege’deki ekoloji mücadeleleri seçkisi alkışlarla karşılandı. Bu gösterimin ardından moderatörlüğünü EGEÇEP Dönem Sözcüsü Berrin Esin Kaya ve Tire Başköylülerin Sözcüsü Sami Şengün tarafından yapılan forum gerçekleştirildi.
Forumdan önce siyasi parti temsilcileri ve kurum temsilcileri toplantıyı selamlayan kısa konuşmalar yaptı. Forumun ilk bölümünde Ege bölgesindeki ekoloji mücadeleleri, sorunlar, gelişen süreçler ve mücadelenin şu anki durumuna dair yerel mücadelelerden deneyimler aktarıldı.
Toplantıya Aydın’da son dönemlerde korakor bir mücadele veren Kızılcaköy, Başköy, Yılmazköy, Dereağzı. Germencik köylüleri, Muğla Yatağan Turgut ve Gökgedik, Ayvalık, Turgutlu, Karaburun, Foça, Yeni Foça, Kazdağı, Çine, Kuşadası, Söke, Denizli, Menderes İnisiyatifi, Ödemiş gibi yerlerden ekoloji örgütleri ve yaşam savunucuları geldi.
Konuşmalardan bazıları şöyle:
"DİRENMEZSEK AYAĞIMIZI BASACAK TOPRAK BIRAKMAYACAKLAR"
Leyla Çiyanşen (Kızılcaköy): Topraklarımızın yarısını otoban aldı diğer yarısını da JES’ler almak istiyor. Burası bizim yaşam alanımız. Burası JES olmayacak. Kimse bizim fikrimizi almadı, ne diyorsunuz demedi.
Köylü efendi diyorlar, biz yetiştireceğiz, onlar yiyecek. Ayağımızı basacak toprak bırakmadınız memlekette. Hepimiz gözümüzü açacağız, akıllı olacağız. Köylüysek akılsız değiliz. Ayaklanacağız Ankara’ya yürüyeceğiz, hakkımızı öyle arayacağız
Benim adamın arabasına ben koşuyorum diye trafik ceza yazıp duruyor. Polisle jandarma hepsi karşımızda. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz.
"BİZ HALK HAREKETİYİZ"
Kahveden adamları sopayla topluyoruz. Kadınların olduğu yerde birlik bereket olur.
JES’ler her tarafı yakıp yok etti. Bu millet ne yiyecek ne içecek. Yolları kapatacağız, Ankara’ya yürüyeceğiz, olmadı meclise çadır kurup oturacağız. Bize bizden başkasının faydası olmaz. Köylüler hep beraber olup direneceğiz. Bizim hareketimiz halk hareketi. Bunları başımızdan defetmek bizim elimizde.
Selahattin Bağlı (Koza Hareketi Derneği): Hepimizin amacı birlikte hareket edebilmek ve sermaye güçlerine karşı yaşam alanlarımızı korumaktır. Kızılcaköyün direniş çadırı gibi bir çadırı Ödemiş’in köylerinde biz kuracağız.
CERATTEPE MÜCADELESİNDEN AYDIN’A SELAM
Nurcan Ay Katırcı (Yeşil Artvin Derneği): Sizin inancınız ülkedeki tüm ekoloji direnişleri için mutluluk ve umut kaynağı oluyor.
Ayşe Çetin (Yılmazköy): Çocuklarımı zeytinle büyüttüm ben. 4 çocuğumu da zeytinle okuttum. Şimdi zeytinliklerimizi elimizden alıp JES yapmak istiyorlar. Davalar açıyoruz kazandığımız davaları tekrar elimizden alıyorlar. Başkan başlıyoruz.
Ufuk Göçmen (Büyük Menderes Havzası Denizli bileşeni): En sorunlu bölgelerden birisinden geliyorum. Sanayi çok iyi ama sanayinin bedeli olarak havzamız sanayi atıklarıyla kirletiliyor. Dinar’daki termik santral kurulduğunda Menderes suyunun Söke’ye akması mümkün olmayacak.
https://www.evrensel.net/haber/373247/ekoloji-birligi-ege-bolge-toplantisi-aydinda-yapildi

Evsiz (Pazar yazısı)


10 Şubat 2019 03:30


Özer AKDEMİR


Öğleye doğru Gaziler Caddesi’ne hışımla indi yağmur. İki yolun ortasında kalan, el kadarcık üçgen parkın kenarına kondurulmuş küçük muhtar kulübesinin çevresindeki köpekler dükkan saçaklarının altına kaçıştılar.
Geceyi Basmane Garında geçiren, sabah, içinde kimsenin ne olduğunu bilmediği kocaman çuvallarını sürükleye sürükleye yürüyerek parka gelen evsiz bile muhtar kulübesinin daracık tentesinin altına sığındı yağmurdan. Ki onun bu saatlerde, o bankın üzerindeki uykusunu, uyandıktan sonra ayak ayak üstüne atıp sırtını bankın korkuluklarına vererek sigara içip keyif yapmasını çok az şey bölebilirdi. 
Her gün öğleden ikindiye kadar Atatürk büstünün ardındaki bankta uyur, ikindi üzeri ağır çuvallarını arkasında sürükleyerek Basmane Garının önüne dönerdi. 
Akşam iş çıkışı evine gitmek için acele edenlere takılırdı arada; “iyyi akşamlaaar beyim, iyyi akşamlar haaanfendii”. Çoğu zaman da kendi kendine konuşur, anlaşılmaz şeyler söylerdi. 
Başında kirden rengi belli olmayan bir şapka olurdu her daim. Beyaz kırçıl sakalları göğsüne kadar uzamış, bıyığı sigaradan sararmıştı. Yaşının kaç olduğunu tahmin etmek de pek mümkün değildi. 
Garın içindeki büfenin dışarıya bakan penceresinin önünde, bazen elinde kağıt bardağa konmuş sıcak bir çay ya da su şişesi ile dikilir, çoğu zaman kendisi gibi bir evsizle, tarihi kapının yan tarafındaki ahşap panjurları sıkı sıkı kapalı uzun ve geniş gar pencerelerinin çıkıntılarına tünerdi. 
Çok soğuk günlerde 150 yıllık Basmane Garına girer, garın 24 saat açık olan bekleme salonundaki kalorifere sırtını yaslar ve uyurdu.

Başına çektiği mavi muşamba ile bankın üzerinde bağdaş kuran evsiz, suların kaldırımları aşıp oturduğu yere kadar gelmesi üzerine, bankın arkalıklarına çıkıp oturdu. Sular bankın ayaklarının dibinde göllenmeye başlamıştı. Küçük üçgen parkın her iki yanından geçen yollar dere olmuş, üçgenin sivri ucuna gelen döner kavşak ise tamamen suyla dolmuştu. Adeta bir adanın ortasında kalmıştı evsiz.
Bankın arkalıklarında çömelerek oturan evsizi bir süre 7. kattaki gazete bürosunun camından izledim. Hanın önünden geçen yolun tam karşısındaydı üçgen park. Hemen yanındaki muhtarlık açık olsa oraya sığınır diye düşünüyordum ki kaldırımı da aşan suların muhtarlığın kapısına kadar dayandığını gördüm.
Ben bankın üstünde adeta mahsur kalan evsizin durumuna epeyce endişelenirken, o bu vaziyetten hiç de şikayetçi görünmüyordu. Muşambanın tepesinden çıkan dumandan yağmura yaşa aldırmayıp keyif sigarasını tüttürdüğünü anladım.
Evsizin bu hali nedense aklıma 20 yıl önce Düzce depreminde evi yıkılan, eşini çocuklarını kaybettiği yıkımdan kendisi ağır yaralı kurtulan bir öğretmen tanıdığımızı getirdi. Depremin ardından malulen emekli olmuş, “yavrusunu yitiren kuşlar / yuvasına döner gelir” türküsü dilinde köyünün yolunu tutmuştu. 
O günden bu yana evlere giremiyor, yazın damın başında, kışın emekli parasıyla alınan bir minibüsün içine serdiği yatakta uyuyabiliyor, zorunlu kalmadıkça evine adım atmıyordu. 
Akrabalarına göre aklını yitirmiş, delirmişti öğretmen. Ben ise aklının gelgitlerinden çok onu evsiz yapan şeyin ‘korku’ olduğunu sanıyordum. Başının üstünde bir çatı olması ve o çatının yıkılarak kendisini enkaz altında bırakması korkusuydu aklından söküp atamadığı. En acı anısından geriye kalan dinmeyen bir huzursuzluk haliyle yaşıyordu yıllardır. 
Birkaç gün önce İstanbul Kartal’da, durduk yerde çöken sekiz katlı binayı düşününce depremzede öğretmenin korkusu daha bir anlaşılır hale geldi. Ne deprem, ne bir afet, ne savaş durumu olmadan, güpegündüz çöken binada kaç kişinin öldüğü, aradan üç gün geçmiş olmasına rağmen bu yazının yazıldığı güne kadar belli değildi. İşin ucu hükümetin para toplamak için kaçak yapılara göz yummasına verilen adla, ‘imar barışı’na uzanınca anında yayın yasağı getirilmişti!
*
Yağmur hızını kaybetti bir süre sonra. Sular çekildi yollardan. Yıllar önce, bu mahallelerde çocukluğunu geçiren İzmirli ‘kaptan’, Attilâ İlhan’ın “Gaziler Caddesi” şiirindeki gibi ‘küçük bir yağmur’ kaldı geriye... 
Evsiz kalktı banktan, Basmane Garına doğru torbalarını sürükleyerek yürüdü. Daha iki gün önce, İstanbul’un göbeğinde çöken binanın alt katında çalışan, enkazın altında hâlâ yaşayıp yaşamadıkları belli olmayan tekstil işçileri ve dairelerde oturan vatandaşlardan şanslıydı o. Yaşıyor, nefes alıyor, göğe bakıyordu...
Başının üzerinde tepesine çökecek bir çatının bulunmaması bazen insanı yaşama bağlayan tek şey olabiliyordu...


9 Şubat 2019 Cumartesi

Bingöl Kiğı’da madencilik projesine mahkeme "dur" dedi


 09 Şubat 2019 11:49

Bingöl Kiğı’da madencilik projesine mahkeme "dur" dedi

Bingöl'de yapılmak istenen maden için verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararı iptal edildi. Bu karar, Bingöl’de iptal edilen ilk madencilik projesi.

Özer AKDEMİR
Bingöl Kığı ilçesi Eskikavak Köyü yakınlarında yapılmak istenen Kurşun-Gümüş-Çinko madenine Bingöl Valiliği tarafından verilen ÇED Gerekli Değildir kararı mahkemece iptal edildi. Bu karar Bingöl’de iptal edilen ilk madencilik projesi olma özelliğini taşıyor.
VALİLİK ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR KARARI VERMİŞTİ
Yörede yaşayan dört vatandaş tarafından Erzurum 1. İdare Mahkemesi’ne açılan davada maden işletmesi için verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararının hukuka uygun olmadığı, ÇED denetiminden kaçmak amacıyla ruhsat sahasının küçük bir bölümünde madencilik yapılacağının beyan edildiği ileri sürülerek iptali isteniyordu. Dava dilekçesinde ayrıca projenin gerçekleştirileceği alanda tarihi yapıların bulunduğu, havzada endemik flora ve fauna türlerinin olduğu dile getiriliyordu. Dilekçede ayrıca bölgenin orman ve mera kriterlerini de taşıdığı ifade ediliyordu.
Bingöl Metal Madencilik A.Ş. tarafından işletilmek istenen "Kurşun-Gümüş Çinko Kompleks Cevher Ocağı Projesine" Bingöl Valiliğince 2011 yılında "ÇED Gerekli Değildir Kararı" verildi. Daha sonra şirketin kapasite artışı başvurusu sonrasında “projenin alansal ve üretim anlamında kapasite artışına gidilmesinde sakınca görülmeyerek” Bingöl Valiliği İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından 2014 yılında kapasite artışı için de ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verildi.
DOSYA ÜZERİNDEN BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILDI
Yörede yaşayan yurttaşlar tarafından bu kararlara karşı açılan davada mahkeme Şubat 2018 tarihli ara kararı ile yörede bir keşif olmaksızın dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına kara verdi. Oluşturulan beş kişilik uzman bilirkişi heyetinin mahkemeye sunduğu raporda madenin yaratacağı birçok çevresel soruna dikkat çekildi. Madende uygulanacak açık ocak yöntemi sonrasında oluşacak asit maden drenajı ile ilgili gerekli çalışmanın yapılmadığı, “hazırlanan proje tanıtım dosyası (PTD)’da çıkarılacak cevherin ve yan kayacın depolanacağı alan hakkında detaylı bir bilgi bulunmadığı, ağır metaller açısından oluşturacağı tehditler ve alınacak önlemlerin açıklanmadığı” gibi eksikliklerin sıralandığı raporda PTD’de daha ayrıntılı ve bilimsel düzeyde çalışmanın olması gerektiğine vurgu yapıldı.
BİLİRKİŞİ BİRÇOK PROJEYİ AÇIDAN EKSİK BULDU
Bilirkişi raporunda ayrıca PTD’de yöredeki yüzey ve yeraltı suları ile ilgili bir açıklama, göl-akarsu-kuyu-sulama (kanal-kanalet)-su kullanımı ile bir değerlendirmenin yer almadığı oysa proje alanı ve içinde bulunduğu bölgeye ait hidrojeolojik özelliklerin tanımının yapılmasının gerekliliğine vurgu yapıldı. Bilirkişi raporunda proje tanıtım dosyasında yerinde yapılmış flora ve fauna çalışmaları bakımından eksikliklerin bulunduğu, flora-fauna çalışmalarının literatür bilgilerine dayalı olduğu ve proje alanı dahil bölgeyi temsil yönünden yeterli olmadığı da ifade edildi.
BİLİRKİŞİLER ‘ÇED İNCELEMESİ YAPILMALI’ DEDİ
Bilirkişiler raporunda madenin “işletme aşamasında çevreye karşı oluşturacağı olumsuz etkilerin önceden detaylı bir şekilde belirlenmeye çalışılmasının ve çevre ve insan sağlığı üzerinde oluşturacağı sorunlar ile çözümleri için gerekli önlemlerin alınabileceği” belirtilerek “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının uygun olmadığı, asit maden drenajı-su kaynakları-flora fauna konuları başta olmak üzere sahada tüm sorunların tespiti ve giderilmesine yönelik bir çevresel etki değerlendirilmesi yapılmasının gerekli olduğu" yönünde görüş bildirildi. Rapora yapılan itirazları yerinde bulmayan mahkeme raporu hükme esas alınabilecek yeterlilikte görerek "ÇED Gerekli Değildir" kararının hukuka uygun olmadığına hükmetti.
BÖLGE KADİM BİR ALAN
Mahkemenin kararını değerlendiren davanın avukatı Tunceli Barosundan Barış Yıldırım, bu kararın Bingöl’de iptal edilen ilk maden projesi olma özelliği taşıdığını belirterek, “Bu bölge tarihi eserlerin, manastır kalıntılarının olduğu kadim bir alan. Ayrıca yörede yaşayanlar için çok önemli bir geçim kaynağı olan aracılık da yapılıyor. Yer altı yerüstü suları açısından da madenciliğin önemli bir olumsuz etkisi olacaktı. Kiğı Bölgesi Türkiye’nin kültürel mirası açısından da önemli bir bölge” dedi

6 Şubat 2019 Çarşamba

Ekoloji Birliği: Ovaları enerji alanına dönüştürmeye son verin


06 Şubat 2019 12:19

Ekoloji Birliği: Plan değişiklikleri ile ovalar sanayi ve enerji alanına dönüştürülüyor. 
 Ekoloji BirliÄŸi: Ovaları enerji alanına dönüştürmeye son verin
Ekoloji Birliği tarafından yapılan açıklamada; “Hükümet ovalarımızı ve tarım alanlarımızı sanayi ve enerji alanına dönüştürmesine son vermelidir” denildi.
Tarım alanlarının sürekli sanayi ve enerji kaynaklı projelere kurban edildiğine dikkat çekilen açıklamada; “Oysa tarım alanlarımız sınırlıdır. Tarım alanı olmayan bir yeri, tarım alanına çevirmek son derecede zordur. Buna rağmen özellikle son 20 yıl içinde kurulan hükümetlerin, tarım alanlarımızı sanayi ve enerji kaynaklı saldırılara karşı korumak gibi bir amacı olmadığı, tersine sermayenin bu tür isteklerini her zaman yerine getirdikleri görülmektedir” denildi.
“OVALARA GERİ DÖNÜŞÜ OLANAKSIZ ZARARLAR VERİLDİ”
Ülkede uygulanan inşaat ve madencilik temelli ekonomi yönetimi ve talan anlayışı ile ovalara geri dönüşü olanaksız zararlar verildiği vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi; “Ovalarımızın konut amaçlı imara, sanayi ve enerji kaynaklı projelere açılması bu tesislerin geniş çevresinde hava ve su kirliliğini de beraberinde getirdi. Hava ve su kirliliği hepimizin sağlığını olumsuz etkilediği gibi kirletilen ovaların geniş çevresinde yapılan tarımsal üretimde verim düşüşüne ve bazı ürünlerin o çevrede artık hiç yetiştirilememesine neden oldu. Son 20 yıllık süreçte ovalarımız üzerinde, özellikle dere kenarlarında aynı dönemde mantar gibi çoğalan kaçak veya imarlı sanayi tesislerinin oluşmasına da izin verildi. Çoğunda arıtma tesisi ve filtresi olmayan bu tesislerin, ova topraklarını yok edip betonlaştırdıkları yetmiyormuş gibi havamızı ve derelerimizi de pervasızca kirletmesine izin verildi.”
“PLAN DEĞİŞİKLİKLERİ İLE OVALAR SANAYİ VE ENERJİ ALANINA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR”
Hükümetin yürürlüğe koyduğu ‘imar affı’ ile imar izni verilerek kaçak sanayi tesislerinin çevreyi kirletmeye devam etmelerinin, hükümet tarafından ‘güvence altına’ alındığı ifade edilen açıklamada “Bununla birlikte Tarım Bakanlığı, 2015’te başlattığı çalışmalar sonucu 6,92 milyon hektar büyüklüğünde Türkiye genelindeki 212 büyük ovayı gözden geçirdi. Bakanlık bunların içinden 198 büyük ovaya ‘Büyük Ovalar Koruma’ niteliği vererek sınırlarını yeniden belirledi. Bu belirlemede kabataslak çalışma yapıldığı için ova niteliğinde olmayan alanlar, dağlar, üniversite yerleşkeleri ve hatta kent, kasaba yerleşim alanları bile ova sınırları içine alınarak, ovalarımız olduğundan büyük gösterildi. Gerçek ova alanlarımız bu belirlenen miktarın çok altındaydı. Bu çalışma yapılırken daha önce yapılan plan değişiklikleri ile ova sınırı dışına çıkartılan alanların hakları saklı tutuldu. Gelinen son noktada ovaları koruyacakmış gibi gösterilen bu çalışmanın hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı. Plan değişiklikleri ile ovalarımızın sanayi ve enerji alanına dönüştürülmesine hızla devam ediliyor” denildi.
“TARIM ALANLARININ YOK OLUŞUNU DURDURMAK İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ”
Tarım alanlarının hızlı yok olduğunu, giderek hızlanan oranda açlık tehlikesi yaratacak koşulların bizzat hükümetler tarafından hazırlandığı belirtilen açıklamada şöyle denildi; “Tarım olmadan, su olmadan yaşam olmaz. Bu nedenle biz Türkiye çapında 60'a yakın ekoloji örgütünün ortak sesi Ekoloji Birliği olarak, tarım alanlarımızda ve ovalarımızda yok oluşa bir kez daha dikkati çekmek istiyoruz. Hükümetler tarım alanlarımızı korumadığı gibi bizlerin koruma amaçlı açtığımız davaların da son yıllarda gerçek bir adaletsizlik örneği olarak aleyhimize sonuçlandığını görmekteyiz. Özellikle tarım alanlarına yapılacak yatırımlara Bakanlar Kurulu ya da Vali tarafından verilecek "Kamu Yararı" kararı, o tesisin yapılmaması için bütün bilimsel verileri göz ardı ederek davaların aleyhimize sonuçlanmasına olanak tanımaktadır. 
Biz, Ekoloji Birliği olarak tarım alanlarımızdaki yok oluşu durdurmak için her türlü mücadeleye ve mahkemelerde açacağımız davalarımıza bundan sonra da devam edeceğimizi, adaleti mumla da aramaktan usanmayacağımızı bir kez daha bildirmek istiyoruz. 
Hükümet ovalarımızı ve tarım alanlarımızı sanayi ve enerji alanına dönüştürmesine son vermelidir.” (HABER MERKEZİ)

Mahkeme Çeşme’de jeotermal kuyularına izin vermedi


06 Şubat 2019 11:13

Çeşme’de jeotermal için verilen “ÇED gereksizdir” kararının yürütmesi durduruldu. 
Mahkeme Çeşme’de jeotermal kuyularına izin vermedi
Fotoğraf: DHA

Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir Çeşme Ovacık köyü yakınlarında Jeotermal kuyularına verilen “ÇED gereksizdir” kararı iptal edildi. 
BİLİRKİŞİ RAPORU DAYANAK ALINDI 
Çeşmeli 26 yurttaş tarafından projeye “ÇED gerekli değildir” kararı veren İzmir Valiliği’ne açılan davaya bakan İzmir 5. İdare Mahkemesi bölgede yapılan bilirkişi raporunu dayanak yaptı. Bilirkişi incelemesinde açılmak istenen Jeotermal kuyularının çevrede olumsuz etkilerinin kaçınılmaz olacağı, kuyuların açılacağı alanın yoğun olarak zeytin dikili olduğu, bu durumun Zeytin Yasasına aykırılık teşkil ettiği dile getirildi. 
SU KONUSUNDA DA YETERLİ VERİ YOK 
Bilirkişi raporu proje dosyasının su varlıkları açısından da gerekli verileri taşımadığı, yeraltı sularına etkisine dair DSİ görüşünün dikkate alınmadığı, reenjeksiyon ve deşarj ile ilgili verilerin yetersiz olduğu ifade edilerek ÇED dosyasına verilen gereksiz kararının uygun olmadığını vurguluyordu. 
Bilirkişi raporundaki bu tespitleri yerinde bulan mahkeme heyeti oy birliği ile “ÇED gerekli değildir” kararının yürütmesini durdurdu. 

5 Şubat 2019 Salı

Maden kapandı, çukuru zehir saçmaya devam edecek


05 Şubat 2019 14:42

Balıkesir'in Tepeoba köyünde kapanan madenin ocağında sülfürik asitli suyu, yangın söndürmede kullanılacakmış.

Özer AKDEMİR
Balıkesir Havran Tepeoba köyü yakınlarında bulunan Tepeoba Molibden madeni kapanıyor. Maden alanını olduğu gibi terk edip giden şirketin bölgede rehabilitasyon yapıp yapmayacağını soran yurttaşlar açık ocağın yangın söndürme havuzu olarak kullanılacağını öğrendiler. 
Maden kapandı, çukuru zehir saçmaya devam edecek
HER TARAFTA BİR TERKEDİLMİŞLİK HALİ
Yaklaşık yedi yıldır bölgede bakır ve molibden madenciliği yapan, ancak altın da çıkarttığı yönünde iddialar bulunan Özdoğu Madencilik A.Ş. - Kuzey Ege Bakır İşletmeleri’ne ait Bakır ve Molibden Zenginleştirme Tesisi kapanıyor. Proje dosyasında aslında 13 yıllık bir ömrü olduğu dile getirilen maden iddialara göre cevherin bitmesi sonrası erken kapanma kararı aldı. Geçtiğimiz ay maden alanında bir televizyon çekimi için giden Edremit Çevre Platformu (EDÇEP) üyeleri maden yakınındaki köylülerden madenin kapandığını öğrendiler. Köylüler madende çalışan tüm işçilerin kıdem tazminatları ödenerek işten çıkarıldığını anlattılar. Köylülerle birlikte maden alanına giden EDÇEP'liler tesislerdeki tüm ekipmanların ve yapıların sökümünün devam ettiğini, araç gereçlerin kamyonlarla firmanın Menemen'deki sahasına taşındığını tespit ettiler. EDÇEP Sözcüsü Kubilay Saygın madenle ilgili gözlemlerini "Madendeki ulaşım yolları ise hiç olmadığı kadar bakımsızdı ve molozlarla doluydu. Aleni bir terk edilmişlik sergileniyordu her tarafta" sözleriyle aktardı.
BAKANLIĞA MADEN KAPANDIKTAN SONRA NE OLACAĞI SORULDU
Bu gelişmenin ardından EDÇEP madenin geleceğinin ne olacağını ve sahanın rehabilitasyonu konusunu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na CİMER üzerinden sordu. Kapanma çalışmaları süren madenle ilgili yurttaşlara hiçbir bilgi verilmediği, madenin rehabilitasyon planının uygulanıp uygulanmayacağını soran EDÇEP dilekçesinde, "Maden sahasındaki 170 metre derinlikteki cehennem çukurunda mavi renkli yağmur suyu birikintileri, Asit Maden Drenajı’nın başladığını göstermektedir. Maden ayrıştırmakta kullanılan sülfürik asitin varlığını sürdürdüğü Atık Barajı da yağmur sularıyla dolmaktadır. Kış mevsiminde sızma suretiyle, yaz geldiğinde ise buharlaşma yoluyla, maden sahasındaki olumsuzlukların havaya, toprağa ve suya karışmasını önlemek ve açık ocağın toz üretip havayı zehirlemesine engel olmak için, Şirket’in acilen maden sahasını bilimsel yöntemlerle rehabilite edilip, tekrar doğaya kazandırması gereklidir" denildi.
"AÇIK OCAK YANGIN SÖNDÜRME HAVUZU OLACAK"
EDÇEP'in dilekçesine geçtiğimiz günlerde yanıt veren Bakanlık yanıtında madenin ÇED Raporunun 2013 yılında onaylanması sonrası Ormanlık alanda cevher çıkarılmasına başlandığı belirtilerek; "SGS lakefild Research Europe Limited firması tarafından açık ocak sahasından yapılan numune analizlerinde potansiyel bakımdan asit oluşturucu olmadıkları tespit edilmiştir" denildi. Orman Bölge Müdürlüğü'nün 2012 yılında bölgede meydana gelen orman yangınından sonra bölgeyi yangına hassas alan ilan ettiği ve açık ocak sahasını Yanan Alanların Rehabilitasyonu ve Yangına Dirençli Ormanlar Tesisi Projeleri  (YARDOP) programına alındığının aktarıldığı yanıtta Bakanlık, ocaktaki cevherin 2018 yılı içinde bitmesi sonucunda işletmenin faaliyetine son verdiği, rehabilitasyon programı kapsamında açık sahanın sorumluluğunun Edremit Orman İşletme şefliğinde olduğu dile getirildi. Bakanlık yanıtında madenin açık ocağının YARDOP projesi kapsamında yangın havuzu olarak kullanılacağı ifade edildi.
 
Fotoğraf: Kubilay Saygın
ATIK BARAJI NE OLACAK?
Bakanlık madenin zenginleştirme atık barajı ile ilgili atık barajının rehabilitasyon çalışmalarının Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından takip edildiği belirtilirken, "Söz konusu açık ocaktaki yağmur suları ve yer altı su biriktirilmesi Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğü sorumluluğundadır" denildi.
Bu gelen yanıtın ardından açık ocakta biriken turkuaz mavisi suların fotoları ile birlikte Edremit Orman İşletme Şefliği'ne durumu sorduklarını belirten EDÇEP Sözcüsü Kubilay Saygın, "Bakalım oradan ne yanıt gelecek? Elbette ki, konuyu sonuna kadar takip edeceğiz. Belki de Maldivler'in bizim Tepeoba'ya taşındığını söylerler?" dedi.
"TURKUAZ MAVİSİ SU OLUR MU?"
Halkın "Cehennem çukuru" dediği 170 metre derinliğindeki açık ocakta şu anda turkuvaz mavisi bir göl olduğuna işaret eden Saygın, "Asit drenajı değil de ne bu? Yeraltı sularına sızıyor bunlar. Aşağıda Havran Barajı var oradan da Havran Çayı ile Körfeze gidiyor" dedi.
Madencilik konusunda uzman isimlerden jeoloji yüksek mühendisi Tahir Öngür de konunun iyice araştırılmaya ihtiyacı olduğunu belirterek "Mavi renkli yağmur suyu olur mu? Belli ki AMD zaten işliyor ve bundan sonra da sürecek" diye konuştu.
ATIK HAVUZU DAHA ÖNCE DE YANGIN SÖNDÜRME DE KULLANILMIŞTI
Bakanlığın yanıtını da "üstünkörü" olarak niteleyen Saygın, "Atık havuzunu şimdi Orman'a vermeye kalkıyorlar. Orada biri bitmiş ve kullanılan diğeri inşa halinde iki havuz var. Yazın buharlaşma ile içinde çok az sıvı kaldı ki sülfürik asit var bunun içinde. Kışın yağmur suyu ile yeniden doldu. Bunları Ormana devredeceklermiş onlar da yangın havuzu olarak kullanacakmış. Daha önce yangın söndürmek adına iki kez helikopterlerle boşaltmışlardı zaten orayı" dedi.
Saygın'ın sözünü ettiği akıt havuzundaki suyun Mart 2013 tarihinde yörede çıkan yangını söndürmek için kullanılması ve sonrasında meydana gelen zehirlenmeleri Evrensel 30 Mart 2013 tarihli sayısında "Dudak uçuklatan şüphe" manşeti ile okurlarını duyurmuştu. Zamanın Çevre Bakanı Veysel Eroğlu yangına atık havuzu ile müdahale edildiği iddialarını doğrulamıştı.
Dudak uçuklatan şüphe

Danıştay, rapora rağmen Çaldağı’da madenciliğine yeşil ışık yaktı

https://www.evrensel.net/haber/372857/maden-kapandi-cukuru-zehir-sacmaya-devam-edecek

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...