10 Şubat 2019 Pazar

Evsiz (Pazar yazısı)


10 Şubat 2019 03:30


Özer AKDEMİR


Öğleye doğru Gaziler Caddesi’ne hışımla indi yağmur. İki yolun ortasında kalan, el kadarcık üçgen parkın kenarına kondurulmuş küçük muhtar kulübesinin çevresindeki köpekler dükkan saçaklarının altına kaçıştılar.
Geceyi Basmane Garında geçiren, sabah, içinde kimsenin ne olduğunu bilmediği kocaman çuvallarını sürükleye sürükleye yürüyerek parka gelen evsiz bile muhtar kulübesinin daracık tentesinin altına sığındı yağmurdan. Ki onun bu saatlerde, o bankın üzerindeki uykusunu, uyandıktan sonra ayak ayak üstüne atıp sırtını bankın korkuluklarına vererek sigara içip keyif yapmasını çok az şey bölebilirdi. 
Her gün öğleden ikindiye kadar Atatürk büstünün ardındaki bankta uyur, ikindi üzeri ağır çuvallarını arkasında sürükleyerek Basmane Garının önüne dönerdi. 
Akşam iş çıkışı evine gitmek için acele edenlere takılırdı arada; “iyyi akşamlaaar beyim, iyyi akşamlar haaanfendii”. Çoğu zaman da kendi kendine konuşur, anlaşılmaz şeyler söylerdi. 
Başında kirden rengi belli olmayan bir şapka olurdu her daim. Beyaz kırçıl sakalları göğsüne kadar uzamış, bıyığı sigaradan sararmıştı. Yaşının kaç olduğunu tahmin etmek de pek mümkün değildi. 
Garın içindeki büfenin dışarıya bakan penceresinin önünde, bazen elinde kağıt bardağa konmuş sıcak bir çay ya da su şişesi ile dikilir, çoğu zaman kendisi gibi bir evsizle, tarihi kapının yan tarafındaki ahşap panjurları sıkı sıkı kapalı uzun ve geniş gar pencerelerinin çıkıntılarına tünerdi. 
Çok soğuk günlerde 150 yıllık Basmane Garına girer, garın 24 saat açık olan bekleme salonundaki kalorifere sırtını yaslar ve uyurdu.

Başına çektiği mavi muşamba ile bankın üzerinde bağdaş kuran evsiz, suların kaldırımları aşıp oturduğu yere kadar gelmesi üzerine, bankın arkalıklarına çıkıp oturdu. Sular bankın ayaklarının dibinde göllenmeye başlamıştı. Küçük üçgen parkın her iki yanından geçen yollar dere olmuş, üçgenin sivri ucuna gelen döner kavşak ise tamamen suyla dolmuştu. Adeta bir adanın ortasında kalmıştı evsiz.
Bankın arkalıklarında çömelerek oturan evsizi bir süre 7. kattaki gazete bürosunun camından izledim. Hanın önünden geçen yolun tam karşısındaydı üçgen park. Hemen yanındaki muhtarlık açık olsa oraya sığınır diye düşünüyordum ki kaldırımı da aşan suların muhtarlığın kapısına kadar dayandığını gördüm.
Ben bankın üstünde adeta mahsur kalan evsizin durumuna epeyce endişelenirken, o bu vaziyetten hiç de şikayetçi görünmüyordu. Muşambanın tepesinden çıkan dumandan yağmura yaşa aldırmayıp keyif sigarasını tüttürdüğünü anladım.
Evsizin bu hali nedense aklıma 20 yıl önce Düzce depreminde evi yıkılan, eşini çocuklarını kaybettiği yıkımdan kendisi ağır yaralı kurtulan bir öğretmen tanıdığımızı getirdi. Depremin ardından malulen emekli olmuş, “yavrusunu yitiren kuşlar / yuvasına döner gelir” türküsü dilinde köyünün yolunu tutmuştu. 
O günden bu yana evlere giremiyor, yazın damın başında, kışın emekli parasıyla alınan bir minibüsün içine serdiği yatakta uyuyabiliyor, zorunlu kalmadıkça evine adım atmıyordu. 
Akrabalarına göre aklını yitirmiş, delirmişti öğretmen. Ben ise aklının gelgitlerinden çok onu evsiz yapan şeyin ‘korku’ olduğunu sanıyordum. Başının üstünde bir çatı olması ve o çatının yıkılarak kendisini enkaz altında bırakması korkusuydu aklından söküp atamadığı. En acı anısından geriye kalan dinmeyen bir huzursuzluk haliyle yaşıyordu yıllardır. 
Birkaç gün önce İstanbul Kartal’da, durduk yerde çöken sekiz katlı binayı düşününce depremzede öğretmenin korkusu daha bir anlaşılır hale geldi. Ne deprem, ne bir afet, ne savaş durumu olmadan, güpegündüz çöken binada kaç kişinin öldüğü, aradan üç gün geçmiş olmasına rağmen bu yazının yazıldığı güne kadar belli değildi. İşin ucu hükümetin para toplamak için kaçak yapılara göz yummasına verilen adla, ‘imar barışı’na uzanınca anında yayın yasağı getirilmişti!
*
Yağmur hızını kaybetti bir süre sonra. Sular çekildi yollardan. Yıllar önce, bu mahallelerde çocukluğunu geçiren İzmirli ‘kaptan’, Attilâ İlhan’ın “Gaziler Caddesi” şiirindeki gibi ‘küçük bir yağmur’ kaldı geriye... 
Evsiz kalktı banktan, Basmane Garına doğru torbalarını sürükleyerek yürüdü. Daha iki gün önce, İstanbul’un göbeğinde çöken binanın alt katında çalışan, enkazın altında hâlâ yaşayıp yaşamadıkları belli olmayan tekstil işçileri ve dairelerde oturan vatandaşlardan şanslıydı o. Yaşıyor, nefes alıyor, göğe bakıyordu...
Başının üzerinde tepesine çökecek bir çatının bulunmaması bazen insanı yaşama bağlayan tek şey olabiliyordu...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...