16 Mayıs 2021 03:36
Fotoğraf: Ali Osman Ertaş
Rize’nin İkizdere ilçesinde bazalt ocağı açılmak istenmesine karşı yöre halkının mücadelesi devam ediyor. İkizdere’deki bu mücadele aslında ülkemizdeki ekoloji mücadelelerinin deneyimleri perspektifinde bakıldığında önemli derslerle dolu. Ekoloji hareketinin, yerel ekoloji mücadelelerinin ve siyasi parti-örgütlerin üzerinde düşünmesi gereken bu derslere dair birkaç noktanın altını çizmek gerekiyor.
Birincisi; “Bu taş ocağı tamamı ormanlık, doğa harikası bu coğrafyada değil başka bir yerde yapılsın” anlayışının yanlışlığına değinmek lazım.
Öncelikle AKP Genel Başkan Yrd. Hayati Yazıcı’nın “Bu taş başka bir yerde yok, buradan almak zorundayız” sözünün gerçeği yansıtmadığı ortaya konuldu. ÇED raporundaki belgelere göre alternatif bir bazalt ocağı araştırması yapılmadığı gibi yöredeki taşların yapısal analizlerine dahi gerek görülmemiş.
İyidere’de yapılacak lojistik liman projesinin ÇED raporunda bile “Başka taş ocağı-beton tesisi yapılmayacak” denilmesine rağmen İkizdere’de yapılmak istenen bu taş-bazalt ocakları neden yapılıyor? Kimin için, kimin yararına gerçekleştiriliyor? Ülke, yöre ekonomisi, halk için mi, sermaye grupları için mi? İkisi birbirinden ayrılabilir mi? Evet, kesinlikle ayrıdır! Sermayenin çıkarına olan şey çoğu zaman halkın değil çok küçük bir yönetici azınlığın, halkın sırtından geçinen asalak bir sınıfın çıkarınadır.
‘BURADA DEĞİL BAŞKA YERDE YAPILSIN’
“Burası dünyanın en güzel yeri, orman ve dere ekosistemi, yemyeşil bir coğrafya. O nedenle illa da taş alınacaksa başka yerden alınsın” anlayışı da bu süreçte gerek yerel halktan bazı kişiler, gerekse bazı kurum temsilcileri tarafından sıkça dile getiriliyor. Bu da son derece yanlış bir yaklaşım. Ülkenin diğer yerleri de, en az İkizdere kadar değerli ve o bölgede yaşayanlar için orası “yaşam alanı-cennet”.
İkizdere’nin doğası, ormanları yok olmasın diye, mesela Hacıbektaş’ın Karaburç köyü yakınında bulunan bazalt kayalar alınsa, neredeyse tek bir ağaç bile kesilmeden bu bozkır ekosistemi yok edilse doğru mu olacak şimdi? Karaburç’un kayaları, taşları, o taşların altındaki sular İkizdere’nin Eşkencederesi’nden daha mı az değerli?
Meseleye herkes kendi bulunduğu alanı koruma çerçevesinden bakar, diğer yerlerle ilgilenmezse iki türlü yanlışa sapılmış olur. Birincisi ekosistemlerin bütünlüğü ilkesi gereği Karadeniz’de ya da bozkırda meydana gelen bir ekolojik olumsuzluk sadece o bölgeyi etkilemez. Ülkenin ve hatta dünyanın her bölgesine şu ya da bu oranda etki eder.
İkincisi, “Burada değil başka yerde yapılsın” türündeki yaklaşım bencil bir mikro milliyetçilik geliştirir. Dayanışmayı, yardımlaşmayı, empatiyi yok eder. Oysa, yanlışa nerede olursa olsun karşı çıkmak, yanlışa karşı mücadele edenlerle coğrafi uzaklık, etnik köken, din, dil vs. gibi ayrımlara bakmaksızın dayanışmak insan olmanın, insan kalmanın ve meseleye ekoloji perspektifinde bakmanın bir gereğidir. “Yurdumuz bütün cihandır bizim” demek gerekiyor yani.
ÖTEKİLEŞTİRME ÇABALARINA KARŞI HALKLA YAN YANA OLMAKTA ISRAR
İkizdere’deki mücadele sürecinde gelişen ve ders alınması gereken bir başka olgu ise, sermayenin kendi planının başarısı için yöre halkını bölme, halka destek verenleri yerel halkla ayrıştırma, ötekileştirme ve nihayetinde direnişe karşı sert müdahaleler için bir bahane yaratma yaklaşımıdır.
Kendisi de İkizdereli olan HDP Milletvekili Murat Çepni’nin kendi köylülerine destek vermesi bile “HDP-ABD iş birliği(!) dışarıdan gelen marjinal kesimlerin yerel halkı kışkırtması, teröre destek verenler tarafından ülke ekonomisinin zaafa uğratılması” gibi bildik bir oyunu yeniden devreye soktu. Ancak yerel halkın artık eskisi kadar bu yalanlara kanmadığı, aksine bu “dış güçler masalı”nın iktidarın oy deposu olarak nitelenen bir yerde bile tutmadığı görülüyor.
Burada, siyasi partilerin, milletvekillerinin bu algı yaratma oyununa gelmeyerek ısrarla halkın yanında olması, onlarla birlikte mücadele etmesi son derece önemli. Bugünlerde CHP-HDP’li vekillerin yaptığı gibi gerekirse her gün nöbetler halinde alana gidip çalışmalara müdahale etmek ve halkla birlikte mücadele süreci içerisinde olmak yörenin seçimlerdeki tercihinin değişmesine etki etmekle birlikte, yıllardır halklar arasında yaratılmak istenen ayrımcılığı, düşmanlaştırma politikasını da yok edecek bir işleve sahip olabilir.
HERKES İKİZDERE’YE Mİ GİTMELİ?
Ülkenin dört bir yanındaki ekoloji örgütlerinin İkizdere’ye yığılması ve onlarla birlikte direnmesi çağrısı da bir başka ders konusu olabilir. Ülkedeki yerel ekoloji mücadelelerinin ülkenin neresinde olursa olsun kendileri gibi direnenlerle dayanışma içinde olması, onlarla yardımlaşması, bunun yol yöntemlerini arayıp bulması ve nihayetinde birlikte mücadele mesajı verebilmek adına olanaklar ve koşullar elverdiği oranda bir araya gelmesi elbette son derece önemlidir. Ancak bunun yerellerdeki mücadele unsurlarının başka bir yerdeki mücadeleye taşınması gibi yanlış bir anlayışa yol açmaması gerekir. Yerel ekolojik mücadelelerinin öznesi yöre halklarıdır. Mücadeleyi her boyutuyla onlar omuzlayacak, diğer mücadele kardeşleri, omuzdaşları olan örgütler ise onlara verebilecekleri destek neyse en üst perdeden verecekler, dayanışacaklardır. Taşıma suyla değirmen dönmediği gibi taşıma insanla da bir yerdeki mücadele uzun süreli götürülemez.
İkizdereliler yaşam alanlarını korumakta kararlı ve bu mücadele daha da sürecek. İkizdere direnişi bugüne kadar gelen ekolojik mücadeleler gibi geleceğe yeni izler, dersler bırakıyor, bırakacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder