30 Kasım 2023 Perşembe

Kazdağı'nın giriş kapısına altın madeni! - Çanakkale Ayvacık halkı maden istemiyor | ÇEPEÇEVRE YAŞAM

 




Çepeçevre Yaşam'da bu hafta "Kazdağı'nın giriş kapısı" olarak nitelendirilen Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Kısacık ve Güzelköy yakınlarında işletilmek istenen altın madeni ile ilgili ÇED halkın katılımı toplantısını görüntüledik, toprağını vermek istemeyen bölge halkıyla görüştük.

Çepeçevre Yaşam her perşembe Evrensel'de.

29 Kasım 2023 Çarşamba

Seller en çok kadın ve çocukları vuruyor!

 

29 Kasım 2023 13:18


Doğal afetlerde kadınların ve çocukların hayatını kaybetme ihtimalinin erkeklerden 14 kat fazla olduğunu belirten Dr. Özlem Aslan bu durumun cinsiyet eşitsizliği ile doğrudan ilişkili olduğunu söyledi



Özer AKDEMİR

İklim değişikliğinin etkilerini her geçe gün daha fazla hissediyoruz. Bilim insanlarının yıllardır yaptıkları uyarılar bir bir gerçek olurken, daha birkaç yıl öncesine kadar “Gelecekte olabilecek aşırı iklim olayları” diye söz edilen ne varsa birer birer yaşamımıza giriyor. O “gelecek” artık geldi ve bizler tam da gelecekte yaşıyoruz!..

KIŞ AYI SELLERLE VE SU BASKINLARI İLE GELDİ

Kış ayı ile birlikte iklim değişikliğine bağlı aşırı iklim olaylarından fırtınalar ve seller gündemimizde yerini almaya başladı. 19 Kasım’da meydana gelen fırtına ve sellerde İçişleri Bakanlığının verilerine göre ülkenin değişik yerlerinde yaşayan 9 yurttaşımız yaşamını yitirirken, en az 50 kişi de yaralandı. Zonguldak’ta mendireğe çarparak ikiye bölünen gemideki 12 mürettebattan 5’ini cansız bedenlerine ulaşılırken kayıp 7 denizciyi arama çalışmaları hala devam ediyor. İzmir ve İskenderun’da denizin taşması sonrası sokaklar sular altında kaldı. AFAD tarafından hergün yayınlanan açıklamalarda ve cep telefonlarına gönderilen mesajlarda fırtına ve sel uyarıları yapılıyor.

KADIN VE ÇOCUK ÖLÜMLERİ


Fotoğraf: Dr. Özlem Aslan'ın kişisel arşivi

19 Kasım tarihindeki sel felaketin de Batman’da bir kerpiç evin çökmesi sonucu 1-9 yaşları arasındaki üç çocuk ile büyükannelerinin yaşamların yitirmesi sel felaketlerinden en çok kadın ve çocukların etkilendiği gerçeğinin acı örneklerinden birisi oldu. Kadir Has Üniversitesi Öğretim görevlisi Dr. Özlem Aslan'ın yaptığı bir çalışma tam da bu konu ile ilgili. Aslan’ın çalışması, kadınların afetlerde hayatlarını kaybetme olasılığının, erkeklerden çok daha yüksek olduğunu, afetlerin ardından, kadınlara yönelik şiddetin ve kadınların bakım yüklerinin de arttığını ortaya koyuyor.

SELLER GİDEREK ARTACAK

Sellerin 1998-2017 yılları arasında kaydedilen iklim felaketlerinin yüzde 43’ünü oluşturduğunu belirten Aslan, aynı süre içerisinde sellerin iki milyardan fazla insanı etkilediğinin altını çiziyor. Dünya genelinde sel nedeniyle her yıl milyonlarca insanın evlerinden olduğuna dikkat çeken Aslan, olayın ekonomik boyutunun ise yüz milyarlarca doları bulduğunu kaydediyor. Türkiye’de sellerin, depremlerin ardından yaşanan en yıkıcı afetler arasında olduğuna işaret eden Aslan, iklim değişikliğiyle beraber yağışlardaki düzensizliğin artması, sel olaylarının da giderek artacağına işaret ettiğine vurgu yapıyor. Uluslararası afet veri tabanı EM-DAT’ın verilerine göre, 1948’den 2020’ye sellerin Türkiye’ye maliyeti 2.5 milyar dolara yaklaştığı bilgisini veren Aslan, seller nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısının ise 1,401 kişi olduğunu belirtiyor. Türkiye kentlerindeki sellerin nedenleri arasında kontrolsüz kentleşme ve arazi kullanımındaki denetimsizliği sayan Aslan, “Bina yüksekliklerinin ve yoğunluğunun plansız artışı, yeşil alanların betonlaşması, nehir kenarlarında kontrolsüz yapılaşma ve nehir kanallarının plansızca daraltılması plansız kentleşme pratiklerine örnek olarak gösterilebilir” diyor.

KADIN VE ÇOCUKLARIN ÖLÜM OLASILIĞI ERKEKLERDEN 14 KAT FAZLA!

İklim temelli afetlerin kırılgan grupların daha da kırılganlaşmasına neden olduğunu dile getiren Aslan bu olguya ilişkin şu örnekleri sıralıyor; “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na göre doğal afetlerde kadınların ve çocukların hayatını kaybetme ihtimali, erkeklerden tam 14 kat daha fazla. Buna ek olarak, örneğin 2004 yılında Hint Okyanusu’nda yaşanan tsunami sonucu Endonezya ve Sri Lanka’da yaşamını yitiren kadın sayısı, erkeklerin dört katıydı . Bunun nedenlerini inceleyen araştırmalar, durumun, toplumlardaki cinsiyet eşitsizliği ile doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.”

AFET SONRASI KADINLAR KENDİLERİNİ TOPARLAYAMIYOR

Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de 2.5 milyon kadın çiftçinin yüzde 78’i ücretsiz aile işçisi olarak, yüzde 90’ının ise kayıt dışı çalıştığını aktaran Aslan, bu durumun kadınların felaketler sonrasında tazminat alamamalarına yol açtığını, kadınların toparlanıp yeniden hayat kurmalarının da erkeklere kıyasla çok daha zor olduğunu belirtiyor.

Aslan’ın çalışması kadınlar afet sonrasında da tehdit altında olduğuna dikkat çekiyor. “2011’de Vanuatu’nun Tafea kentinde meydana gelen iki kasırganın ardından şehirde rapor edilen aile içi şiddet vakalarında yüzde 300 oranında artış gözlendi. Buna karşın birçok kadının, cinsel şiddet tehdidi nedeniyle barınaklara gitmekten çekindiği de rapor ediliyor. Benzer güvenlik sorunları, bu yıl yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında Türkiye’de de görüldü. Barınakların hijyenik olmaması ve temiz suya erişimle ilgili sıkıntılar, hem kendilerinin hem de aile fertlerinin bakımını üstlenen kadınlar için yeni sorunlar doğuruyor. Bunun yanı sıra, afet durumlarında gıda güvenliğinde yaşanan sıkıntılar, özel beslenme ihtiyacı bulunan hamile ve emziren kadınları özellikle etkiliyor”.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Aslan, sorunun çözümünün kadınların karar alma süreçlerine dahil edilmesinden ve iklim kaynaklı afetlere karşı dirençlilik, bilgi ve becerilerinin artırılmasından geçtiğini belirtiyor. Aslan, Toplumsal cinsiyet perspektifinin afet iletişiminden eğitimine ve yönetimine kadar tüm farklı aşamalara eklenmesi şart” diyor.

 https://www.evrensel.net/haber/504601/seller-en-cok-kadin-ve-cocuklari-vuruyor

27 Kasım 2023 Pazartesi

Hablemitoğlu davasında duruşmalar yeniden başladı | Şengül Hablemitoğlu: “İnancımız şu an sıfır”

 

27 Kasım 2023 12:57


Necip Hablemitoğlu suikastı davasına bugün devam ediliyor. Duruşma öncesi açıklama yapan Şengül Hablemitoğlu, dava ile ilgili umutlarının tükendiğini dile getirdi.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


 

Özer AKDEMİR

18 Aralık 2002 tarihinde Ankara’da evinin önünde öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili açılan davanın duruşmasına bugün devam ediliyor. Dört gün sürmesi beklenen duruşmada dinlenmeyen tanıklar dinlenecek. Duruşma öncesi sosyal medya hesabından bir açıklama yapan Necip Hablemitoğlu’nun eş Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu dava ile ilgili umutlarının tükendiğini dile getirdi.

SUİKASTTAN 21 YIL SONRA AÇILAN DAVA

Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı AKP’nin tek başına iktidara gelmesinden iki ay sonra işlendi. O tarihten bu yana açılan tüm soruşturmalar sonuçsuz kalırken, suikast hala “fail-i meçhul” kimliğini koruyor. Suikastın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra açılan davada ise Mayıs ayındaki son duruşmada tüm tutuklu sanıkların tahliyesi sonrası başa dönüldü. Savcı Zafer Ergün tarafından hazırlanan iddianamede suikastın aralarında o dönem Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda (ÖKK) görev yapan askerlerle birlikte FETÖ yöneticilerinin ortak işi olduğu ileri sürülüyor. İddianamenin hazırlanmasının ardından o zamanki ÖKK askerleri ve FETÖ yöneticileri olarak suçlanan isimler hakkında ‘örgüt üyeliği’ ve ‘tasarlayarak adam öldürmek’ suçlaması ile dava açıldı. İddianameyi kabul ederek dava açan Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi FETÖ davasından hükümlü Enver Altaylı ve FETÖ yöneticisi olma suçlaması ile aranan Mustafa Özcan’ın yönlendirmesi ile eski ÖKK komutanı Albay Levent Göktaş’ın emrindeki askerlere Hablemitoğlu’nu öldürttüğünü ileri sürdü.

GÖKTAŞ VE BOZKIR DAVA İÇİN YURDIŞINDAN GETİRİLDİLER

İddianamenin ortaya çıkmasının ardından yurtdışına kaçan L. Göktaş Bulgaristan’dan, davanın açılmasına yol açan ÖKK eski yüzbaşısı Nuri Gökhan Bozkır ise MİT tarafından bulunduğu Ukrayna’dan ülkeye getirilerek tutuklanmışlardı. Davada tetiği çektiği ileri sürülen ÖKK eski Yüzbaşısı Tarkan Mumcuoğlu ve emekli ÖKK Binbaşısı Fikret Emek’le birlikte 7 şüphelinin 'ağırlaştırılmış müebbet hapis' ile cezalandırılmaları isteniyordu. 14 Şubat 2022 tarihinde başlayan duruşmalarda MİT’in Ukrayna’dan getirildikten sonra kendisine ağır işkenceler yaptığını ileri süren N. G. Bozkır bütün ifadelerini reddetmiş, davanın açılmasına yol açan itirafların ise kendisi ile Ukrayna’da iken görüşen gazeteci Zihni Çakır’ın yönlendirmesi ile uydurduğu bir senaryo olduğunu ileri sürmüştü. Bozkır’ın işkence iddiaları kendilerine başvurulan Ankara Barosu avukatlarının araştırmaları sonrasında baro tarafından da doğrulanmıştı.

TETİKÇİ YURT DIŞINDA OLDUĞUNU KANITLAYINCA SANIKLAR TAHLİYE EDİLDİ

Sanıklar suikastla ilgilerinin olmadığını ileri sürerken suikastta tetiği çektiği ileri sürülen Tarkan Mumcuoğlu’nun o tarihlerde Kazakistan’da askeri eğitimde olduğunu kanıtlayan yeni deliller sunması sonrası mahkeme heyeti 19 Mayıs 2023 tarihinde tutuklu tüm tanıkları tahliye etmişti. ‘FETÖ’ davasından ceza alan Enver Altaylı’nın hükümlü olduğu için bırakılmazken, mahkeme kendilerine sunulan T. Mumcuoğlu’nun Kazakistan’a birlikte gittiği askeri personel, eğitim verdikleri Kazak askerlerinin tanıklıkları ve birlikte çekilen fotoğrafların tetiği çekenin T. Mumcuoğlu olmayabileceği kanaatini doğurduğu gerekçesine dayandırmıştı. Mahkeme ayrıca “Olayda tetiği çeken asıl failin kim olduğunun tespiti için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda” da bulunmuştu. Davada tüm tanıkların tahliyesi sonrası reddi hakim talebinde bulunan Hablemitoğlu’nun ailesi ve avukatlarının talebi ise bir üst mahkeme tarafından reddedilmişti.

Bugün yeniden başlayan duruşmalarda bu dava ile ilgili tutuklu tanık kalmazken, tahliye edildikten bir gün sonra IŞİD’e satılan silahlarla ilgili “soğan tırları davası” olarak bilinen davadan 21 yıl 9 ay hapis cezası verilen N. G. Bozkır yurtdışına kaçtı. Bozkır’ın kaçtığı tahliyesinden bir süre sonra “ayda bir adli kontrol” hükümlerine uymadığı, karakola gidip imza atmadığı ve bu durumun mahkemeye 25 gün sonra bildirilmesi ile ortaya çıkmıştı.

ŞENGÜL HABLEMİTOĞLU: “UMUDUMUZ VARDI, ŞU AN İNANCIMIZ SIFIR!”

Bugün başlayan duruşma ile ilgili sosyal medya hesabından bir açıklama yapan N. Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu “Dava ile ilgili umudumuz vardı, ancak şu anda inancımız sıfır; kurguyu ve kimlerin bu cinayete nasıl bulaştığını, o kirli derinliği ve ilişkiler örüntüsünü, nasıl göz yumulduğunu anlıyoruz. Bizim için dava başladıktan sonra tümüyle netleşti. Şu taraf bu taraf dedikleriniz iç içe, birbirlerini pek kolluyorlar. Bundan önceki celselerde konuşulanlar, ilişkiler ve telaffuz edilen paralar vs çok korkutucu. Mevzu Necip Hablemitoğlu da değil zaten, olan her birimizin hayatlarına oldu. Kaybımızın üzerinden 21 yıl geçti. Tek tesellimiz, zarif bir eş ve harika bir baba ile kısa da olsa yaşayabilmek…” dedi.

ÇEVRE MÜCADELESİNE KARŞI SAHTE BELGELERLE YAZILAN KİTAP

N. Hablemitoğlu, öldürüldüğü dönemde Fethullah Gülen Cemaatinin devlet içindeki yapılanmasına dair araştırmalar yapıyordu. Hablemitoğlu’nun Bergama’daki altın madenine karşı mücadele eden Bergama Köylülerini ve o mücadelenin önderlerini “Almanya’nın desteklediği, kışkırttığı” iddialarına yer verdiği “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitap da öldürülmeden bir yıl kadar önce yayımlanmıştı. Kitabın altın madeni şirketince yazdırıldığı, gerekli-bilgi belgelerin şirkete iki kere giden Hablemitoğlu’na şirket yöneticileri tarafından verildiği, kitabın finansman ve dağıtımının büyük oranda altıncı şirketçe karşılandığı, kitabın ana omurgasını oluşturan Alman Kalkınma Bakanlığı’nın “Türkiye’nin Altın Konsepti” başlıklı belgesinin ve bazı verilerin sahte olduğu ortaya çıkmıştı[1]. Hablemitoğlu, yazdığı bu kitabı suç duyurusu olarak kabul eden DGM’nin Bergama köylü mücadelesinin önderleri ve Alman Vakfı yöneticileri hakkında açtığı “Legal Alman Casusluğu Davası”nın ilk duruşmasından 8 gün önce öldürülmüştü.

HABLEMİTOĞLU’NUN SÖZLERİ GEZİ İDDİANAMESİNDE

Sahte bilgi/belgelerle yazılan bu kitap Bergama Köylü hareketinin sönümlenmesinde önemli rol oynarken, Türkiye’deki çevre hareketine ciddi zararlar vermişti. Kitap, bugün bile çevre mücadelelerine karşı şirketler tarafından “bu mücadelelerin arkasında dış güçler var” argümanına delil olarak gösteriliyor. Kitapta yer verilen “etki ajanı” kavramının yer aldığı bazı bölümleri ise Gezi Davası tebliğnamesinde kullanıldı.  Hablemitoğlu’nun F. Gülen cemaati ile ilgili yazdığı “Köstebek” kitabı ise ancak ölümünden sonra yayınlanabilmişti. 

[1] Bkz: “Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği”. Özer Akdemir. Evrensel Basım Yayın 2011

 https://www.evrensel.net/haber/504442/hablemitoglu-davasinda-durusmalar-yeniden-basladi-sengul-hablemitoglu-inancimiz-su-an-sifir

26 Kasım 2023 Pazar

Ölüsü bulunamayan maden işçileri için toplu mezar anıtı! (Pazar yazısı)

 

26 Kasım 2023 04:33




Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

PAZAR


 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Siirt’in Şirvan ilçesi Maden köyünde yaşanan göçük haberini duyduğumda aklıma Elbistan ovasında Çöllolar Kömür Ocağındaki “Maden Şehitleri Anıtı”na yaptığımız ziyaret geldi. Göçük altında kalan ve yıllarca cesetlerine ulaşılamayan işçilerin cenazelerini çıkarmanın maliyeti fazla gelince daha düşük maliyetli bir yol bulundu. “Maden Şehitleri Anıtı” cesetleri toprak altında kalan işçilerin toplu mezar taşı idi!

"BİZ BU CİNAYETİN İŞLENECEĞİNİ YILLAR ÖNCESİNDEN BİLİYORDUK"

Siirt’teki iş cinayetinin de patronların kâra doymazlığı nedeniyle olduğunu söyledi, bir zamanlar Şirvan’daki madende çalışmış eski maden teknikeri. Cinayetin ülke gündemine düştüğü gün görüştüğüm madencinin kurduğu ilk cümle “Böyle olacağını biz yıllar önceden biliyorduk” oldu. Bu cinayetin yaşanacağını bildiğini söylüyordu.

Maden teknikeri şunları anlattı; “2005 yılında orası kapalı ocak işletmeciliği yapılan bir madendi. Kapalı ocak madeni döneminde tek bir ölümlü kaza bile olmadı. 2005’ten sonra yönetim değişti. Madenin yapısının çok uygun olmamasına rağmen açık ocak işletmeciliğine geçtiler. Sonuçları ortada!”

Konuştuğum kişi Siirt’teki iş cinayetleri ile ilgili (2011 yılında da 16 işçinin ölümüyle sonuçlanan bir göçük yaşanmıştı aynı madende) ısrarla şu konunun sorgulanması gerektiğine vurgu yapıyor; “Her zaman için kapalı ocak, tünel madenciliği; açık ocaktan çok daha tehlikelidir. Açık ocağa geçilirken zemin şartları, topografya dikkate alındı mı? Ne oldu da kapalıdan açık ocak işletmeciliğine geçildikten sonra kazalar başladı? Madenden öte zihniyetle ilgili bir sorun var burada.”

“Zihniyet sorunu var” dediği madencilik sektöründe işlerin nasıl yürüdüğünü ise şöyle anlatıyor; “Çok düzgün insanları yönetime almıyorlar. Daha çok ahlaktan uzak olan, alttakini ezen, üsttekine yalakalık yapanlar kalıyor buralarda. İşini düzgün yapanlar yükselemiyor. Türkiye’nin gerçeği bu!” Ona göre devletin bu madenleri denetleyen mekanizmalarında da geçmişten bu yana yetersiz insanlar görev yapıyor.

"DÜNYAYI DEĞİŞTİREMEYECEĞİME GÖRE ÇOCUĞU ÖZEL OKULA YAZDIRAYIM BARİ!"

“Bu durum değiştirilemez mi?” sorumun yanıtı da karamsardı; “Bunun için birincisi devlet kademelerinde sektörden yetişmiş insanlar olmalı, ki bunu yapmayacaklardır. Madenlere madeni bilmeyen insanlar denetim yapmaya geldiği ve bu insanlar düşük maaşlarla çalıştığı sürece bunlar değişmez. Yani denetime gelen kişi diyelim 30 bin lira devletten maaş alıyor, karşı taraf ona 300-500 bin lira rüşvet veriyor. Bu kişi de etik değerlerden yoksunsa ‘Dünyayı kurtaramayacağıma göre çocuğumu özel okula yazdırayım bari’ diyor, olayın özeti bu! Gerçi şimdi bu denetim olayını da özelleştirdiler. Şirketler parasını vererek kendilerini denetletiyorlar! Parasını şirketin verdiği bir denetim firması doğru düzgün işini yapabilir mi? Saçma sapan bir sistem.”

Tüm madencilerin, mühendislerin, teknisyenlerin okudukları okullarda teknik bilgi ile donatılıp diploma aldıklarını ancak bu okullarda ahlak dersinin verilmediğini söyleyen madenci sözlerine şöyle açıklık getiriyordu; “Para ve şahsi menfaatler için tehlikeli olan, ucuz olan yöntemler seçildiği ve denetim mekanizmaları yeterlilikten çok uzak olduğu için sonuçlar bu olacak.”

Son cümlesi ise kurduğu cümlelerin en ürkütücüsü belki de; “Maalesef tekrarlanacak bu kazalar. Madenler işçilere mezar olmaya devam edecek!..”

*

ELBİSTAN OVASI’NDA DİSTOPİK BİR GÜN


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Pandemiden bir yıl önce, akademisyen bir arkadaşımla Afşin-Elbistan termik santrallerinin bulunduğu bölgeyi gezmiştik. Elbistan’da, Ceyhan Nehri’nin doğduğu verimli topraklardan ayrılıp ovanın içine doğru yol aldıkça, bambaşka bir manzaraya bakar olmuştu gözlerimiz. Termik santraller için açılan kömür ocakları verimli Elbistan Ovası’nı tamamen yutmuş görünüyordu. Bu ocakların çevresinde, yolların kıyısında, köylerin etrafında ise onlarca sondaj kuyusu vardı. Bu kuyulardan bazılarından bir insan gövdesi kalınlığına ulaşan yer altı suyu çekiliyor, bu sular kanallarla ovanın ortasına doğru gelişigüzel akıtılıyordu. Yer altını susuzlaştırarak kömüre daha kolay ulaşmak amaçlanıyordu. Bir yanda suya hasret topraklar, çölleşmeye yüz tutmuş ovalar, kırçıl otla örtülü bozkır tepeleri, öte yandan yer altı su tablasından çekilip kanallarla derelere boşaltılan sular… Çok garip bir çelişki gibi gelmişti bu durum o zaman bize.

Çelişkiler bundan da ibaret değildi; ovanın ortasında, iki termik santralin çevresinde sıkışıp kalmış köyler, kasabalardan geçtik. Buralarda yaşayan insanlar adeta hipnoz edilmiş gibi bir ruh hali içindeydiler. Evlerini, tarlalarını, çatılarını, tarhanalarını, domates kurularını, bahçedeki bitkilerini kirleten, yok eden, üzerlerine kül, is olup yağan termik santralle uğraşmak gibi bir dertleri yoktu. Bu termik santralleri başlarına bela eden, kamudayken özelleştirip kendi yandaşlarına peşkeş çeken siyasi iktidarların peşinden gidiyorlardı yıllardır. Özelleşen santrallerde işçi sağlığı, iş güvenliği, çevre kirliliği, canlı yaşamı gibi konuları hiç dert etmeyen şirketlerin ve bu şirketlerle iç içe geçmiş siyasi partilerin oy deposu olmak dışında başkaca bir siyaset bilmiyorlardı. Sanki çok ayıp bir şeymiş gibi başka siyasetin lafı bile edilmiyordu. Sohbet ederken sağlıkları, tarımları, çocuklarının geleceği ile ilgili sıkıntıları sıralıyorlar ancak sonunda “Gene de bu partiye oy vereceğiz, başka parti mi var?” diyebiliyorlardı. Öğrenilmiş çaresizliğin yanı sıra öğretilmiş bir seçeneksizlik içindeydiler ve bundan kurtulmak gibi bir niyetleri de görünmüyordu.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Bu köylerde, kasabalarda yaşayıp kömür ocaklarında, termik santrallerde çalışanlar, emeklerinin karşılığı olarak aldıkları üç kuruş maaşla ömür sürüyorlar. Çoğu zaman da kazandıkları paraları, bozulan sağlıklarına yeniden kavuşabilmek için hastane köşelerinde tüketiyorlardı.

Yok edilmiş bir ova, sarı benizli, olan biteni kader sanan köylüler, kara dumanların arasından üzerleri is kaplı otlarla beslenen inekler, siyah akan dereler ve kömür karası caddelerde geçen bu distopik günün sonunda maden işletmesinin ortasındaki bir yere gittik.

Özel güvenlik görevlilerinin şüpheli bakışları altında Afşin-Elbistan B Santraline kömür temin eden Çöllolar Kömür Ocağında 6 ve 10 Şubat 2011 yılında yaşamını yitiren maden işçileri anısına dikilen “Maden Şehitleri Anıtı”nı ziyaret ettik. Göçüğün meydana geldiği yerin çok yakınında, Çöllolar Ovası’nı yukarıdan gören bir tepenin başına yapılan dikdörtgen şeklindeki siyah mermerden anıtta, ölen maden işçilerden biri hariç 10 tanesinin adları yazıyordu.




MADENCİ ANITINA ADI YAZILMAYAN İŞÇİ

6 Şubat’taki ilk göçükte bir işçi ölmüş, aradan 4 gün geçtikten sonra aynı yerde meydana gelen göçükte ise bu sefer 11 işçi toprak altında kalmıştı. Bu işçilerden dokuzunun cesetleri aradan geçen yıllara rağmen bulunamadı. Toprak altındaki işçilerin cesetlerine ulaşmak için daha fazla arama yapmayı gereksiz bulan şirket ve devlet yetkilileri bu işçilerin adlarını cesetleri bulunan iki işçi ile birlikte “Maden Şehitleri Anıtına” yazmak istediler. Ancak, cesedine ulaşılamayan işçilerden Muhsin Koşan’ın ailesi “Bize anıt değil oğlumuzun cesetini verin” diyerek oğullarının adının anıta yazılmasını kabul etmedi. Koşan’ın ailesi anıt mezarın açılışında “Bu anıt mezarı yaparak cesetlerin çıkartılması taleplerimize nokta mı koymak istiyorsunuz? Cesetlerin çıkartılması çok ciddi bir külfet gerektirdiği için mi cesetleri çıkartmak istemiyorsunuz?” diye soruyordu. O gün bu sözler, toplu mezar yerini anıt mezarla örtmek isteyenlerin suratlarına şamar gibi inmişti.

Ölmek suretiyle patronunu emek gücünden mahrum bırakan işçinin, öldükten sonraki değeri de adına anıt denilen kara, toplu bir mezar taşı kadardı!

 https://www.evrensel.net/yazi/93948/olusu-bulunamayan-maden-iscileri-icin-toplu-mezar-aniti

25 Kasım 2023 Cumartesi

RES ve altın madeni ruhsat alanların örtüşmesi köylüden gizlenmiş: Artık çifter çifter geliyorlar!

 

25 Kasım 2023 13:28


Çanakkale’nin Ayvacık ve Bayramiç İlçeleri arasındaki köylerde yapılmak istenen RES ve altın madeni projelerinin ruhsat alanların örtüşmesi köylülerden gizlenmiş. Köylüler projelerin iptalini istedi.



Özer AKDEMİR

Çanakkale’nin Ayvacık ve Bayramiç ilçeleri arasındaki köylerde yapılmak istenen rüzgar enerji santralleri (RES) altın madenleri ile başları belada olan köylülerin yeni kabusu olmuş durumda. Köylülerin tarım, mera ve cevizlik alanlarına kurulmak istenen RES’ler ormanlık alanlara da ciddi zararlar verecek. RES ve altın madeni ruhsat alanların örtüşmesi ise köylülerden gizlenmiş.

ÇED TOPLANTISINDA KÖYLÜLER PROJEYE KARŞI OLDUKLARINI SÖYLEDİ


Fotoğraf: Fırat Tunabay

Dün (24 Kasım 2023) tarihinde Dağahmetçe Köyü’nde RES projesi ile ilgili halkın katılımı toplantısı yapıldı. Daven Enerji Yatırımları San ve Tic. A.Ş tarafından köy kahvesinde yapılan bilgilendirme toplantısına Dağahmetçe, Alakeçi köylüleri, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği üyeleri ve civar ilçelerden yurttaşlar katıldı. Köylülerle sunum masası önüne bariyerlerin konulduğu toplantıda söz alan köylüler ve dernek temsilcileri projeye karşı olduklarını söyledi. Şirketin bilgilendirmesinden çok köylülerin proje ile ilgili itirazlarının konuşulduğu toplantıda köylüler tarım ve hayvancılıkla geçindiklerini, tarım arazilerinin zarar görmesini istemediklerini, cennet olan köylerinin cehenneme çevrilmesine müsaade etmeyeceklerini, köylerinde mutlu, sağlıklı yaşamak istediklerini anlattı. Dağahmetçe köyü Muhtarı Sebahattin Kaya da köylünün istemediği ve itiraz ettiği, köye ve köylüye hiçbir yararı olmayan bu projeyi kendisinin de istemediğini söyledi.

MADEN VE RES SAHALARI ÇAKIŞIYOR

Alakeçi köylüsü Mehmet Ali Yüksel ise köylerde ekoturizm, agroturizm, doğa sporları ile aromatik bitki yetiştiriciliği yapmak istediklerini dile getirdi. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu üyesi Esenay Hacıosmanoğlu,  ÇED Başvuru dosyasının  çok eksik ve yetersiz olduğunu, ayrıca, Kısacık Altın Madeni ile Dağahmetçe RES projesinin alanlarında çakışma olduğunu, iki proje bir arada olamayacağını ve  bu nedenle iptal edilmesi gerektiğini söyledi.

Alanların çakışmasının başvuru aşamasında belli olduğu halde bu bilginin halka aktarılmadığını belirten Hacıosmanoğlu, “Dağahmetçe köyü tamamen RES alanı içinde kalıyor. Proje tanıtım dosyasında projenin detayları yok. Kümülatif etki değerlendirmesinde yalnızca yakındaki bazı RES projeleri dikkate alınmış ama bölgedeki maden projeleri ve taş ocakları hesaba katılmamış” dedi.

AYNI BÖLGEDE BİRBİRİNE KOMŞU 6 TANE ENERJİ ÜRETİM TESİS VAR

Çanakkale’nin Bayramiç İlçesi, Dağahmetçe Köyü, Alakeçi Köyü ile Ayvacık İlçesi, Akçin Köyü, Baharlar Köyü, Kısacık Köyü mevkiine yapılmak istenen projeye göre toplam 10 RES direği dikilecek. Şirket Çevre Düzeni Planında “Tarım alanı, Orman, Cevizlik ve mera” olarak geçen bölgede yılda 160.000.000 kWh/yıl elektrik üretimi gerçekleştirmeyi planlıyor. Santral sahasına en yakını 750 m. mesafede olan 3 adedi lisans, 3 adedi  önlisans sürecinde olmak üzere toplam 6 adet benzer enerji üretim tesisi daha bulunuyor.

RES’LER NE TEMİZ NE DE MASUM!


Fotoğraf: Fırat Tunabay

Ülkemizde “Yenilenebilir, temiz enerji” reklâmları ile sunulan RES’ler hiç de gösterilmek istendiği gibi temiz ve masum değil. Dağahmetçe köyündeki toplantıda RES’lerin sorunlarına dair şu bilgiler paylaşıldı;

  • Türbinlerin geçeceği yollar, şalt sahaları ve türbin yerleşim alanları nedeniyle, tarlalar vatandaştan baskı ile satın alınıyor ya da zorla istimlak ediliyor ve şirketlere tahsis ediliyor. Bu nedenle yerel halk geçimlik kaynaklarını kaybediyor, daha da yoksullaşıyor. Tarlası kalmayan köylü göç etmek zorunda kalıyor. Projelerin civardaki diğer arazilerin değerleri düşüyor.
  • Ormanlık alanlar ve meralar ilgili kurumlar tarafından şirketlere tahsis ediliyor. Köylü ormandan ve meralardan eskisi gibi yararlanamıyor.
  • Devasa türbinleri taşımak için yeni yollar yapılıyor, mevcut yollar genişletiliyor, bunun için ormanlık alanlarda ağaçlar kesiliyor, tarlalarda tarla ortadan kayboluyor, meralar bozuluyor.
  • Yollar ve türbin tabanında bitki örtüsü kaldırıldığı için çıplak toprak ortaya çıkıyor. Pervanelerin hareketi nedeniyle tozuma meydana geliyor. Tozlar bitki örtüsüne zarar veriyor.
  • Arılar etkileniyor. Bu nedenle tozlaşma etkileniyor. Bunun sonucunda tarım alanlarında verim düşüyor, tarlalarda, ormanlarda, meralarda, biyolojik çeşitlilik azalıyor.
  • Yerleşim yerlerine yakın olduğunda gölge etkisi, titreşim ve ses nedeniyle baş ağrısı, depresyon, uykusuzluk, tansiyon yüksekliği, anksiyete, dolaşım sistemi hastalıklarına yol açıyor. “Rüzgar Türbini Sendromu”
  • Soğuk havalarda, kanatlarda buzlanma sonucu, kanatlardan buz parçaları fırlıyor ve civardaki canlılara zarar verebiliyor.
  • Gürültü ve titreşim nedeniyle hayvanlar türbinlere yakın yerlerde otlayamıyor.
  • Yöredeki hayvanlarda erken doğum ve düşükler yaşanıyor.
  • Kuş göç yılları üzerindeki türbinler nedeniyle kuşlar ölüyor.
  • Yarasalar ölüyor.
  • Dağ sırtlarında oluşturduğu rüzgar perdesi ile hava akımını engelliyor, klima etkisi yapıyor. İklim değişikliğine yol açıyor.
  • Doğanın, ormanın estetiği bozuluyor. Görsel kirlilik meydana geliyor.
  • Doğanın dinginliği bozuluyor.
  • Proje ömrünün dolmasından sonra ciddi bir atık meydana geliyor.
  • Türbin devrilme, kanat parçalanması, yangın gibi nedenlerle kazalar meydana geliyor ve hem doğa hem civarda yaşayanlar için tehlike oluşturuyor.

 https://www.evrensel.net/haber/504306/res-ve-altin-madeni-ruhsat-alanlarin-ortusmesi-koyluden-gizlenmis-artik-cifter-cifter-geliyorlar

23 Kasım 2023 Perşembe

22 Kasım 2023 Çarşamba

Mahkeme SANKO’nun Salihli'deki 17 jeotermal kuyu açma projesini iptal etti

 

22 Kasım 2023 16:01


Manisa Salihli yakınlarında SANKO A.Ş. tarafından açılmak istenen 17 adet JES kuyusuna karşı açılan davada geçen ay yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme kesin olarak projenin iptaline karar verdi.

 


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR

Manisa’nın Salihli ilçesi yakınlarında SANKO A.Ş. tarafından açılmak istenen 17 adet Jeotermal Elektrik Santrali (JES) kuyusuna karşı açılan davada mahkeme projeyi iptal etti. Geçen ay yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme kesin olarak projenin iptaline karar verdi.

GEÇEN AY PROJENİN YÜRÜTMESİ DURDURULMUŞTU

SANKO Enerji San. ve Tic. A.Ş. tarafından Salihli’nin Yılmaz, Keli, Atatürk, Çavlu, Beşeylül, Hasalan, Süleymaniye ve Pazarköy Mahalleleri mevkiinde planlanan jeotermal kaynak arama sondaj faaliyeti projesine Manisa Valiliği’nce 28.12.2022 tarihinde "Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir" kararı verilmişti. Valiliğin bu kararına karşı Salihli Çevre Derneği ve yörede yaşayan yurttaşların açtığı davada yapılan bilirkişi keşfinde JES sondajlarının tarıma, sulara, Gediz Havzasına ve bitki örtüsüne ciddi zararlarının olacağı belirtilmişti. Bilirkişi raporunu kararına dayanak olarak alan Manisa 2. İdare Mahkemesi geçtiğimiz ay oy birliği ile itiraz yolu kapalı olarak projenin yürütmesini durdurmuştu.

Davayı esastan görüşen mahkeme heyeti dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinin ardından projenin iptaline karar verdi.

MAHKEME KARARININ GEREKÇELERİ

Mahkeme heyeti oy birliği ile aldığı kararında;


Projenin çevresel etkilerinin ve bu etkilerin en aza indirilmesi konularının jeolojik ve hidrojeolojik yönlerden yeterli olmadığı,

Sondajlar için yer seçimi, kuyu teçhiz planları, jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri, akış testleri ve çevresel etkileri gibi konuların yeterli düzeyde açıklanmadığı,

Yüzey ve yeraltı suları ile tarımsal toprakların kirletilme potansiyeli mevcut olduğu,

Gediz Havzasının mevcut durumu nedeniyle bu havzada gerçekleştirilecek jeotermal enerji projelerinin çevre dengesini bozabilecek nitelikte olması,

PTD raporunda alanda yapılması gerekli jeofizik çalışmalar bulunmadığı,

Yapılması planlanan sondaj faaliyetinin kesilecek birimler ve bu birimler içindeki sorunlarının belirlenememesinden dolayı, yeryüzü ve yeraltı suları ile toprak açısından olumsuzluklar oluşturacağı,

Bitki örtüsüne, canlılar ve tarım sektörüne potansiyel olumsuz etkilerinin olacağı,

Mutlak tarım arazisi vasfındaki alanların tarım dışı amaçla kullanılabilmesi için toprak koruma projesinin bulunması gerekli iken proje tanıtım dosyasında bu yönde bir çalışmanın olmadığı…” gerekçeleri ile Manisa Valiliği tarafından verilen "Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir" kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna vardı.

“UMARIM BU KARAR SERMAYEYİ İLÇEMİZDEN UZAKLAŞTIRIR”

Kararla ilgili açıklama yapan davanın avukatı Yıldıray Çıvgın; “Bu davanın kazanılması, hem ilçemizin geleceği açısından hem de müvekkillerimizin haklılığını göstermesi açısında oldukça büyük bir hukuki kazanımdır. Umarım bu dava, bir nebze olsun sermaye şirketlerini ilçemizden uzaklaştırır” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/504090/mahkeme-sankonun-salihlideki-17-jeotermal-kuyu-acma-projesini-iptal-etti

21 Kasım 2023 Salı

Alkollü araç kullanırken bir kişiyi öldüren AKP Gençlik Kolları Başkanı serbest bırakıldı (MANŞET)

 

21 Kasım 2023 20:23


Alkollü kaza yaptı, 1 kişinin ölümüne sebep oldu. ‘Asli kusurlu’ olduğunu belirten savcı tutuklanmasını istedi. AKP İlçe Gençlik Kolları Başkanı yine de serbest bırakıldı.



AKP Tire Gençlik Kolları Başkanı Oğuzhan Bacak'ın kullandığı otomobil | Fotoğraf: DHA



Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir Tire’de meydana gelen trafik kazasında bir kişinin ölümüne bir kişinin de ağır yaralanmasına neden olan AKP Tire Gençlik Kolları Başkanı Oğuzhan Bacak kaza sırasında alkollü olduğu ortaya çıkmasına rağmen mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Selçuk Cumhuriyet Savcısının tutuklama talebine ve ölümlü kazada asli kusuru bulunduğu yönündeki raporuna rağmen Bacak’ın serbest bırakılmasına savcılık itiraz etti.

KARŞI ŞERİDE GEÇİP ARACA ÇARPTI

19 Kasım’da meydana gelen kazada AKP Tire Gençlik Kolları Başkanı Oğuzhan Bacak’ın kullandığı otomobil, virajı alamayarak karşı yönden gelen Özcan Erkek yönetimindeki otomobille çarpıştı. Otomobilde yolcu olarak bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi Personeli Mehmet Ali Çalışkan olay yerinde yaşamını yitirirken Sürücü Özcan Erkek ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Yaşamını yitiren Çalışkan evli ve iki çocuk babasıydı. Çalışkan köyü Akyurt’ta toprağa verildi.

MUAYENEDE ALKOLLÜ ÇIKTI

Kazanın ardından olay yerinden kaçan Oğuzhan Bacak, yaklaşık bir saat sonra jandarmaya teslim oldu. Kaza yerinde savcılık tarafından yapılan incelemede Bacak’ın kullandığı aracın karşı şeride geçerek Özcan Erkek’in kullandığı araca çarptığı tespit edildi. Bacak’ın jandarmaya teslim olmasının ardından kazadan yaklaşık 3 saat sonra sağlık kuruluşunda yapılan muayenesinde 0.37 promil alkol tespit edildi. Savcı, kaza saati ile muayene saati arasında 2 saat 43 dakikalık zaman dilimi hesap edildiğinde Oğuzhan Bacak’ın olay anında 0.77 promil alkollü olduğunu tespit etti,

SERBEST BIRAKMAYA SAVCILIK İTİRAZ ETTİ

Savcı, bir kişinin taksirle ölümüne ve bir kişinin de yaralanmasına neden olduğunu ifade ettiği Bacak’ın asli kusurlu ve alkollü olduğunu vurgulayarak olayın bilinçli taksirle işlendiği ve kaçma ihtimali şüphesi uyandırdığı için tutuklanmasını istedi. Mahkeme ise Bacak’ı serbest bıraktı. Savcılık bu karara itiraz ederek Bacak’ın tutuklanmasına yönelik yakalama emri çıkarılmasını istedi.

 Alkollü araç kullanırken bir kişiyi öldüren AKP Gençlik Kolları Başkanı serbest bırakıldı

Karaburun’da, Valilik kararına rağmen üç bin zeytin ağacı şirket tarafından söküldü

 

21 Kasım 2023 13:05


Karaburun’da Lodos Enerji Şirketi valilik yazısına rağmen üç bin zeytin ağacını söktü. Zeytin kesiminin durdurulması için Valilik yazısının ise Kaymakamlık tarafından hasıraltı edildiği iddia edildi.



Fotoğraf: Mustafa Şenbahar


Özer AKDEMİR
İzmir

Karaburun’a bağlı Yaylaköy çevresinde Rüzgar Enerji Santralleri (RES) bulunan Lodos Enerji Şirketi, bu RES direklerinin yakınlarındaki arazilere de Güneş Enerji Santrali (GES) yapmak istiyor. Şirketin GES panelleri ile doldurmak istediği arazide Yaylaköylü Mustafa Şenbahar ve ortaklarına ait zeytinlikler var. Şirket, binlerce zeytin ağacının olduğu bu arazideki zeytinleri yasadışı bir şekilde sökmeye devam ediyor. Biri geçtiğimiz hafta olmak üzere üç ayrı zamanda araziye giren şirket araçları şu ana kadar 3 bine yakın zeytin ağacını söktü.

HİÇBİR KURUMDAN YARDIM GELMEDİ

Son olarak geçtiğimiz hafta 12 Kasım günü Şenbahar’ın İzmir’de olmasını fırsat bilen şirket zeytinliğe üçüncü kez girerek yaklaşık 1500 zeytini üzerinde meyveleri olduğu halde söktü. Komşularının araması ile zeytinliğine şirket araçlarının girdiğini ve zeytinleri söküldüğünü öğrenen Mustafa Şenbahar’ın 112, Karaburun Kaymakamlığı ve Jandarmayı araması bir işe yaramadı. Zeytinlerini kurtarmak için çırpınan Şenbahar’a hiçbir kurumdan bir fayda gelmezken Şenbahar şunları söyledi; “Valilik kararına rağmen 3. kez Lodos firması zeytinlerimi söktü. Kaymakamlık konuya müdahale etmediği gibi konuyu İl Tarım Müdürlüğü’ne de bildirmemiş. 25 Eylül’den beri elinde Teftiş Kurulu Raporu olan Karaburun Kaymakamlığı, Lodos Enerji firmasına onca kesilen zeytin için “siz ne yapıyorsunuz, durun bakalım” diyemedi”.

TEFTİŞ KURULU ZEYTİNLERİ TEK TEK SAYDI


Fotoğraf: Mustafa Şenbahar

Şenbahar’ın bahsettiği Teftiş Kurulu Raporu İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün talebi üzerine İzmir Zeytincilik Enstitüsü uzmanlarınca hazırlandı. Mustafa Şenbahar ve ortaklarına ait olan arazideki 5830 adet zeytinin tek tek sayıldığı raporda arazinin dikili tarım arazisi olduğu belirtiliyor. Teftiş Kurulu Raporu’nun 25 Eylül 2023 günü Karaburun Kaymakamlığı’na ulaştığını belirten Şenbahar, bu yazıya rağmen 30 Eylül 2023 tarihinde Lodos Enerji’nin iş makinelerinin GES projesi kapsamında ‘zemin etüdü yapıyoruz’ bahanesiyle zeytinliğe girerek iki gün boyunca binlerce zeytin ağacını kestiğini söyledi. Bu iki gün boyunca Karaburun Kaymakamlığı, savcılık ve jandarma arasında koşturan, kesime engel olmaya çalışan Şenbahar’a  hiçbir kamu görevlisi yardımcı olmazken, şirketin zeytin katliamına göz yumuldu.

Reklam

Reklam

VALİLİK YAZISI KAYMAKAMLIKTA SÜMENALTI EDİLDİ İDDİASI

Kesim İzmir Valiliği’nin emriyle durdurulurken Vali Yardımcısı Hulusi Doğan’ın imzasını taşıyan İzmir Valiliğinin 04.10.2023 tarihli yazısında Tarım ve Orman Bakanlığı, Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın 18.09.2023 tarihli raporuyla Yaylaköydeki zeytinlik arazideki GES çalışmalarına uygun görüş yazısının ivedilikle iptal edilmesinin gerektiği belirtildi. Yazıda; “Bu nedenle, 03.10.2023 tarihi itibariyle söz konusu uygun görüş yazısının geçersiz kabul edilmesi; Arazi üzerinde GES kurulmasına yönelik herhangi bir faaliyet olması halinde Karaburun Kaymakamlığı tarafından işin ivedilikle durdurularak Müdürlüğümüze bilgi verilmesi hususunda; Gereğini rica ederim” deniliyor. Zeytinlik arazideki çalışmaların derhal durdurulması ve yapılan çalışmaların önlenmesini açık bir dille talep eden İzmir Valiliği’nin bu yazısının da Karaburun Kaymakamlığı tarafından görmezden gelindiğini söyleyen Şehbahar’ın avukatı Cem Altıparmak, “toplam 3 bine yakın zeytin ağacının firma tarafından söküldüğünü tespit ettirdik. Bu kesimlerle ilgili olarak firma hakkında Karaburun C.Savcılığına suç duyurusunda bulunduk. Soruşturma devam ediyor. Yine önümüzdeki günlerde Valiliğin yazılı kararı olmasına karşın kesime engel olmayan Karaburun'daki kamu görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulunacağız” dedi.

VERİMLİ ZEYTİNLİĞE MARJİNAL TARIM ARAZİSİ RAPORU


Fotoğraf: Mustafa Şenbahar

Yaylaköylülerin mera ve zeytin bahçelerine -toplam 118.9 hektarlık bir alana- Lodos Karaburun Elektrik A.Ş tarafından yapılmak istenen Karaburun Yardımcı Kaynak Güneş Enerji Santrali projenin ÇED raporu 12 Nisan 2023’te onaylandı. Şirketin GES panellerini koymak istediği alan Yaylaköylülere Hazine tarafından zeytinlik yapmak şartıyla 150 yıllığına kiralanan bir arazi. 2007 yılında 150 yıllığına kiraladığı 473 dönüm araziye zeytin diken Yaylaköy’lü Mustafa Şenbahar ve ortakları GES şirketine EPDK tarafından verilen enerji üretim lisansına karşı dava açmışlardı. Karaburun İlçe Tarım Müdürlüğü’nün alandaki zeytinliğin bakımlı ve verimli olduğuna yönelik raporuna rağmen İl Tarım Müdürlüğü’nün zeytinleri yok sayarak arazinin “marjinal tarım arazisi” olduğu yönündeki görüşü sonrası şirkete ÇED olumlu kararı çıkmıştı.

İL TARIM MÜDÜRÜ GÖREVDEN ALINMIŞTI

Zeytinlik alanlarda GES projesinin önünü açan İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü görevlileri hakkında şikâyet üzerine başlatılan soruşturma sonrası Tarım ve Orman Bakanlığı Teftiş Kurulu yapılan hukuksuzlukları ortaya koyan bir rapor hazırladı. Bu raporun ardından raporda adı geçen ve hakkında disiplin soruşturması açılan İzmir İl Tarım ve Orman Müdürü 15.09.2023 tarihinde görevden alınmıştı. Teftiş Kurulu’nun yazısı sonrası İzmir Valiliği İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün “tarım dışı” kullanım kararı iptal ederken zeytinliklerin sökümünün önlenmesi için Karaburun Kaymakamlığı’na yazı göndermişti. Yaylaköylü Mustafa Şenbahar ve ortakları tarafından Maliye Hazinesinden kiraladığı alan için kira sözleşmesini revize eden Karaburun Kaymakamlığı’na yönelik Karaburun Sulh Hukuk Mahkemesine, Revizeye onay veren Çevre Şehircilik Bakanlığına karşı İdare Mahkemesine,  Lodos Enerji’nin GES projesi için verilen "Çed Olumlu" kararının iptali için İdare Mahkemesine, EPDK'nın irtifak tahsisine karşı İdare Mahkemesine karşı açılan 4 dava hala devam ediyor

 https://www.evrensel.net/haber/503979/karaburunda-valilik-kararina-ragmen-uc-bin-zeytin-agaci-sirket-tarafindan-sokuldu

https://www.evrensel.net/haber/503979/karaburunda-valilik-kararina-ragmen-uc-bin-zeytin-agaci-sirket-tarafindan-sokuldu

19 Kasım 2023 Pazar

Kaz Dağı’ndaki muhtarların tercihi ne olacak? (Pazar yazıs)

 

19 Kasım 2023 04:44





Fotoğraf: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği 

PAZAR

    

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Lâpseki’nin Şahinli köyü kahvesinde Lâpseki Çevre Derneği Yöneticisi Ahmet Pınar ile konuşuyoruz. Geleli 10 dakika olmuş, bir çay içimi soluklanmış, kamera ve mikrofonumuzu hazırlayıp çekimlere başlamıştık. Etrafımızda oturan köylüler merakla çekimleri izliyordu. Köylülerden birkaçı ise söyleşi yapmak üzere sırasını bekliyordu.

Çanakkale Belediye Meclis Üyesi, Harita Mühendisi Gülay Güney, Kazdağı Ekoloji Platformundan Emekli Öğretmen Reyhan Erdem, son aylarda Çepeçevre Yaşam programımızın çekimlerini birlikte yaptığımız eşim Ayşe Nur Akdemir’le birlikte sabah erken saatte Çanakkale’de buluşup yola çıkmıştık. Lâpseki Çevre Derneği Yöneticisi Ahmet Bey’i kendi aracıyla bizden önce Şahinli’ye gelmiş, kahvede bizi bekliyor bulduk.

KÜLHANBEYİ Mİ MUHTAR MI?

Ahmet Bey’le sohbetimize henüz başlamıştık ki üzerinde TÜMAD yazan fosfor yeşili yelek giymiş genç bir adam geldi kahveye. Şöyle göz ucuyla bize bakıp bir iki dakika kadar ayakta konuşmaları dinledi. Bir yandan Ahmet Bey’e mikrofon tutarken, diğer yandan bu adamı izliyordum ben de. Şirket görevlilerinin bu tür çekimlerden hiç hoşlanmadığını, ortamı provoke etmek için her an bir şeyler yapabileceğini onca yılın deneyiminden öğrenmiştik.

Düşündüğüm gibi de oldu. TÜMAD yelekli adamın telefonu ile birilerini aramak için kahveden uzaklaşmasından birkaç dakika sonra siyah şapka ve kabanlı, karanlık suratlı bir adam “Ne oluyor burada, ben muhtarım” diyerek tam çekimin ortasına daldı. Sigaranın sararttığı dişlerini sıkarak tısslar gibi konuşan adam, “Çekime müdahele etmeyin, gel şöyle ben anlatayım ne olduğunu” diyen Reyhan Hanım’ı “Sen kimsin de beni ayağına çağırıyorsun. Hadi tasınızı tarağınızı toplayıp gidin” diye tersledi. Çevre derneğinden Ahmet Bey’e “Sen kimsin de burada konuşuyorsun” diye posta koymayı ihmal etmeyen külhanbeyi muhtar “Kimden izin aldın burada çekim yapmak için” diyerek benim de üstüme yürüdü. Araya girip muhtarı uzaklaştırmaya çalışan Gülay Hanım ise az daha öfkeden gözlerinden kıvılcımlar çıkan muhtarın fiziki müdahalesine maruz kalacaktı.

“Gerginliğe gerek yok. Sakin olun. Biz gazeteciyiz ve kamuya açık bir alanda çekim yapmak için izin almak zorunda değiliz. Lütfen işimize engel olmayın” sözlerim ikide bir dişlerini sıkarak “Beni germeyin” diyen adamı daha da gerdi! Kameraya müdahale ederek kapattırmak istedi.

YARALAYAN SUSKUNLUK

Muhtar tehditler eşliğinde ortada tepinirken bir köylü de “muhtar haklı” diye ona destek veriyordu. Bizim köye geleceğimizi bilen ve söyleşi yapma teklifimizi kabul eden köylüler ise bir anda ortadan sıvışmışlardı.

Olayın daha fazla büyümemesi için çekimi başka bir yerde yapmak üzere ekipmanlarımızı toplayıp köyden ayrıldık. Biz uzaklaşırken kahvedeki köylülerin çoğu mahcup bir şekilde kafalarını öne eğmiş, susmuşlardı. Bizi en çok yaralayan da bu suskunluk oldu...

Daha sonra adının Ahmet Emin Efeoğlu olduğunu öğrendiğimiz muhtarı biraz araştırdığımızda altın madenini öven birçok demeciyle karşılaştık. Muhtar her fırsatta madeni “İş sahası açıldı, kaldırım taşı döşediler, fırın açtılar, su getirdiler” gibi sözlerle övmüştü yerel basına. Muhtarlıktan çok madenin sözcülüğü ve bekçiliğine soyunan bu adamla birlikte olan biteni sessizce izleyen köylüleri gerimizde bırakıp çekimlerimize devam etmek için köyün dibindeki altın madeni ocağına gittik.

BAŞKASININ YERİNE UTANMAK!

Zümrüt gibi ormanları kemirerek Biga’ya doğru genişleyen madenin yol açtığı doğa katliamını gördüğümüzde benim içimden geçen duygu utanç oldu! Biraz önce, maden karşıtı sözler edilebilir diye köyündeki program çekimini tehditler eşliğinde engelleyen muhtarın yerine utandım!

Dumanlı Dağı’nın eteklerindeki bu gözden ırak maden işletmesi, satın aldığı iş birlikçilerin de yardımıyla tam bir doğa katliamı yaparken, görünen o ki yüz binlerce ağacı ve Türkiye’nin en verimli orman ekosistemlerinden birini yok etmiş.

Lâpseki Biga arasında artık tek tük aracın geçtiği eski Bursa kara yolunun batı yönünde kilometrelerce uzayan bu maden işletmesi, yeni yapılan Çanakkale Boğaz Köprüsü manzaralı. Yol boyunca on binlerce ağacın kesilip istiflendiğini görmek, madenin yeni kapasite artışı planlarının da olduğu bir ortamda bu ağaçların maden için kesildiği şüphelerini de destekliyor.

Şirket 34 hektarlık orman alanını yutmakla kalmamış, önümüzdeki on yıl içerisinde 429 hektarlık bir alana yayılmak için de projesini genişletmiş. Yani, şu anki doğa katliamının 13 katı kadar daha ormanlık bir alan yok edilecek!

Kaz Dağı ekosisteminin bir parçası olan Dumanlı Dağ eğer durdurulamazsa çok yakında duman olacak!.. Yöre köylüleri ve Çanakkalelilerle birlikte tüm ülke ayağa kalkıp bu vahşete dur demezse türü tükenme tehdidi altındaki boz ayının, onlarca endemik bitkinin, kızıl şahinin, ala geyiğin, karacanın, püren balının ve ormanın kuytuluklarından süzülüp gelen yarpuz kokulu suların günleri sayılı ne yazık ki!

***

KÖYLÜLER: MADENCİLER MUHTARLARI SATIN ALIYOR

Son bir haftadır Çanakkale, Kaz Dağı yöresinde 15’e yakın köyü dolaştık program çekimleri için. Bu köylerin büyük bir çoğunluğu, muhtarların şirketler tarafından satın alındığından şikayet etti. Şahinli köyü muhtarının madene söz söyletmemek için kabadayılığa soyunması, Ayvacık’ın Kısacak köyündeki altın madeni ÇED toplantısına şirketi savunmak için getirildiği söylenen üç köyün muhtarının halkın tepkisinden korkarak konuşamaması, Cengiz Holdingin Bayramiç yakınındaki altın madeni çevresinde bulunan 12 köyün muhtarlarını Antalya’ya tatile götürdüğü, yine Mazıdağ’daki maden tesislerini ziyaret adı altında Mardin tatili yaptırdığı iddiaları muhtarların kendilerini halkın-köylünün temsilcisi değil şirketleşen devletin memuru gibi gördüklerinin ve şirketlere gönüllü-gönülsüz boyun eğdiklerinin örneklerinden sadece birkaçı.

CENGİZ’DEN MUHTARLARA BEŞ YILDIZLI TATİL KIYAĞI

Cengiz Holding'in Antalya’da beş yıldızlı otele tatile götürdüğü ileri sürülen köy muhtarları arasında Muratlar, Halilağa, Yanıklar, Aşağı Şevik, Yukarı Şevik, Köylü köylerinin muhtarları olduğu ileri sürülüyor. Bu muhtarlardan bazıları otel sefalarını facebook sayfalarından bile paylaşacak kadar pervasızlar!

Gün olur devran döner. Bugün halkını, doğasını, çocuklarının geleceğini üç kuruş uğruna sermayenin yağma sofrasına meze yapan kişiler elbet bu halk ve doğa düşmanlıklarının hesabını, gerçek hukukun ve demokrasinin olduğu günlerde verirler, verecekler!

Kaz Dağı’nın muhtarları; tarih sizleri ya maden talanının önünü açan rüşvetçiler ya da onurlarıyla, halkının, çocuklarının geleceğinin yanında durdular, tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi topraklarının işgaline direndiler diye yazacak. Tercih sizin! Kaz Dağı’ndaki tüm canlıların ve yoksul köylünün elleri yakanızda bunu da iyi bilin!..

https://www.evrensel.net/yazi/93918/kaz-dagindaki-muhtarlarin-tercihi-ne-olacak

18 Kasım 2023 Cumartesi

Altın madeninde patron, işçileri bile bile zehirlemiş

 

18 Kasım 2023 04:49


Öksüt Altın Madeninde civa zehirlenmesi skandalı, altın döküm odasının güvenliğinde çalışan 8 işçinin kanında ve idrarında yüksek miktarda cıva ve diğer ağır metaller tespit edilmesiyle ortaya çıktı.


Öksüt Altın Madencilik’in internet sitesinde yer alan fotoğrafta işçilerin çalıştığı altın madeninin bulunduğu alan gözüküyor.




Özer AKDEMİR

Kayseri’nin Develi ilçesinde bulunan Öksüt Madencilik’te çalışan işçilerin civadan zehirlenmeleriyle ilgili açılan davanın iddianamesi belli oldu. Savcı, maden yöneticilerinin bile bile önlem almadığını, işçilerin zehirlenmesine ve yaralanmasına neden olduklarını belirterek yöneticilerin yaralama suçundan cezalandırılmalarını istedi.

CİVA ZEHİRLENMESİ İŞÇİLERDEN UZUN SÜRE GİZLENDİ

Kanadalı Centerra Gold’a ait Öksüt Altın Madeninde civa zehirlenmesi skandalı, şubat 2022 tarihinde altın döküm odasının güvenliğinde çalışan 8 işçinin kanında ve idrarında yüksek miktarda cıva ve diğer ağır metaller tespit edilmesiyle ortaya çıktı. İşçilerin kan ve idrarlarında yapılan tahlillerle ortaya çıkan bu bilgi uzun zaman işçilerden gizlenirken Şirketin Genel Müdürü Davit Bickford, Proses Müdürü Ömür Yandım ve diğer yöneticiler zehirlenme olayını işçilerden gizledi. Madenin Üretim Danışmanı Metin Demir’in bu olayı öğrenmesinin ardından işçileri meslek hastalıkları hastanesine sevk ettirmesi sonrası işçilerin dördünde kemik erimesi tespit edildi. Zehirlenme skandalının ortaya çıkmasının ardından yapılan incelemelerde civa sızıntısından en az 70 işçinin etkilendiği tespit edilirken, yapılan bilirkişi keşfinde de şirket yöneticilerinin ihmalleri ve olayı gizleme yoluna gitmeleri raporlandı.

İŞÇİLER EN AZ 12 GÜN CİVALI ODADA ÇALIŞTIRILDI

Develi Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan kamu davasında Şirket Yöneticileri David Alan Bickford, Adnan Ulaş, Ercan Esenkaya, Mustafa Kaya, Nizamettin İnsel, Olgun Otyakmaz, Ömür Yandım, Pelin Neriman, Usta Özkayhan, Hayrettin Horasan, Hayal Özmen, Gökhan Şen, Mehmet Sakallı, İlknur Yazıcı, Özgün Öztürk, Özgür Acar’ın basit yaralama suçundan cezalandırılmaları istendi. Öksüt Madencilik AŞ’nin işlettiği altın madeninin, ADR olarak tabir edilen altın üretim tesisi içerisinde bulunan altın döküm odasında 28 Şubat 2022 tarihinde civa tespit edildiğine dikkat çekilen iddianamede, civayı tespit eden Maden Çalışanı Hami Öztürk’ün bunu sorumlusu olan Süleyman Çağrı Cengiz’e bildirdiği, Cengiz’in de durumu Madenin Proses Sorumlusu Ömür Yandım’a ve Şirketin CEO’su David Alan Bickford’a bildirdiği belirtildi. Bu bildirimden sonra 28 Şubat 2022 tarihinden başlayarak Şirket Üretim Danışmanı Metin Demir’in altın döküm odasına girip civa toplarının varlığını öğrenmesine, yani 10 Mart 2022 tarihine kadar odadaki faaliyetin devam ettiğine dikkat çekilen iddianamede “Dolayısıyla tespit edilen civanın buharlaşması sonucu en az on iki gün burada çalışan ya da bu odanın güvenliğini sağlayan güvenlikçilerin yalıtımın ve havalandırmanın yetersiz kalması ve kendilerinde gerekli ekipmanın bulunmaması nedeni ile civaya maruz kaldıkları…” tespit edildi.

MİLYAR DOLARLIK MADENDE DÖNÜŞÜMLÜ KULLANILAN KORUYUCU MASKE!

İddianamede şüphelilerin savunmalarında civa tespit edildikten sonra faaliyetlerin hemen durdurulduğu yönünde beyanda bulundukları ancak olayın tespit edildiği 28 Şubat 2022 tarihinden, tespit edilen civa toplarının konulduğu kapların tutanak ile 28 Nisan 2022 tarihinde altın döküm odasından çıkarıldığı tarihe kadar orada görevli olan kişilerin altın döküm odası ve proses (üretim) tesisi olarak adlandırılan yerde bir süre koruyucu maske olmadan (23 Nisan 2022 tarihine kadar) çalıştıkları kaydedildi. Savcı ayrıca şirketin temin edemediği için işçilerin bir koruyucu maskeyi dönüşümlü olarak takıp çalıştıkları ayrıntısına da yer verdi.

"İŞÇİLERİN CİVAYA MARUZ BIKARILDIKLARI AÇIK"

İşçilerin civaya maruz bırakıldıklarının açık olduğu kaydedilen iddianamede, şirket yöneticilerinin zehirlenme olayını en geç 18 Nisan 2022 tarihinde şirketin iş sağlığı ve güvenliği toplantısında öğrenmelerine rağmen ADR tesisinin ve altın döküm odasının, resmi makamların gelip denetim ve tespit yapacağı tarihe 13 Mayıs 2022’ye kadar tamamen kapatılmadığı ve işçilerin bu şekilde çalışarak civaya maruz kalmaya devam ettiklerinin altı çizildi.

"OLAY İHMAL VE TAKSİR BOYUTUNU AŞMIŞTIR"

Savcılık iddianamesinde, olayın ihmal ve taksir boyutunu aştığı belirtildi. Şirket yöneticilerinin, işçilerin civadan dolayı zarar görebileceklerini öngörebildikleri tespitinin yapıldığı iddianamede, “Buna rağmen tabiri caiz ise çok geç önlem alarak ya da hemen önlem almayarak müştekilerin yaralanması ile sonuçlanan neticeyi kabullendikleri, dolayısıyla şüphelilerin olası kast ile hareket ettiklerinin kabulü gerektiği” ifadelerine yer verildi. Savcı bu gerekçelerle müştekilerden Murat Gazioğlu ve Osman Özyurt’a yönelik olası kast ile yaralama, Arife Gül Kanlıöz, Emrah Belkıran, Hasan Özsan, Şeyma Erdoğan ve Yahya Kemal Telci’ye yönelik olası kast ile basit yaralama suçlarını ayrı ayrı işlediğini tespit etti. İddianamede, “şüphelilerin, müştekilere yönelik üzerine atılı suçu işlediği hususunda kamu davası açmaya yeterli delil ve şüphenin bulunduğu ve tarafların uzlaşamadıkları anlaşıldığından, şüphelilerin TCK 86/ 1 ve 2. maddelerinden ayrı ayrı cezalandırılmalarına ve kasten işlemiş olduğu suç nedeniyle haklarında TCK’nin 53/1. maddesi uyarınca belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi…” istendi.

EK KARARLA KASTEN YARALAMA SUÇLAMASI DÜŞÜRÜLDÜ

İddianamede olayın ihmal ve taksir boyutunu aştığı ve şüphelilerin olası kast ile hareket ettiklerinin kabulü gerektiği yönünde görüş belirten savcının daha sonra ek bir kararla David Alan Bickford, Adnan Ulaş, Ercan Esenkaya, Mustafa Kaya, Nizamettin İnsel, Olgun Otyakmaz, Ömür Yandım, Pelin Neriman Usta Özkayhan, Hayrettin Horasan, Hayal Özmen, Gökhan Şen, Mehmet Sakallı, İlknur Yazıcı, Özgün Öztürk, Özgür Acar’ hakkında kasten yaralama suçundan kovuşturulmasına yer olmadığına karar vermesi dikkat çekti. Davanın duruşması 30 Nisan 2024 tarihinde görülecek.

TCK 86/1 ve 2. MADDESİ

(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

https://www.evrensel.net/haber/503748/altin-madeninde-patron-iscileri-bile-bile-zehirlemis

15 Kasım 2023 Çarşamba

Tarlasını termikçi şirketten korumaya çalışan İkizköy köylüsüne jandarma müdahalesi

 

15 Kasım 2023 17:44


LİMAK şirketi elemanlarının tapulu arazisine tel örgü çekmesine engel olmaya çalışan İkizköy Çevre Komitesi üyesi Haydar Demir jandarma tarafından gözaltına alınmaya çalışıldı.




Fotoğraf: İkizköy Çevre Komitesi


Akbelen ormanını koruma mücadelesi sürecinde kurulan İkizköy Çevre Komitesi üyesi Haydar Demir, LİMAK şirketi elemanlarının tapulu arazisine tel örgü çekmesine engel olmaya çalışırken jandarma tarafından gözaltına alınmak istendi. İkizköylülerin avukatı İsmail Hakkı Atal olaya "jandarmanın merhaba halkı eşkiyadan koruması gerekirken eşkiyayı halktan koruyor" diye tepki gösterdi.

ŞİRKET KÖYLÜNÜN TAPULU TARLASINA TEL ÖRGÜ ÇEKMEK İSTEDİ

https://www.facebook.com/watch/?v=858020836032552

Fotoğraf: İkizköy Çevre Komitesi

Akbelen ormanının jandarma korumasında İkizköylüleri ve iki yıldır alanda nöbet tutan yaşam savunucularını darbederek kesmesini ardından termikçi LİMAK şirketi kalan bir avuç orman alanını da maden sınırları içerisine katmaya çalışıyor. Üzerinde 70—80 çam ağacının kaldığı arazi İkizköylü Haydar Demir'in üzerinde kayıtlı olduğu için şirket ve jandarma bu araziye giremiyordu.

JANDARMADAN ŞİRKETE DEĞİL KÖYLÜYE MÜDAHALE


Bugün termikçi şirket yetkililerinin Haydar Demir'in arazisine tel örgü çekmeye çalışması üzerine Demir duruma müdahale ederek bu çalışmaya engel oldu. Jandarmanın şirketin kanunsuz işine engel olmaksur yana Haydar Demir'e sert bir şekilde müdahalede bulunduğunu belirten İkizköylülerden Ahmet Tatar, "Necla hanım ile ben müdahale ettik ve Haydar beyi Jandarmadan aldık. Şimdi evinde ve durumu iyi" dedi.

"YENİ TÜRKİYE YÜZYILI!"

İkizköylülerin avukatı İsmail Hakkı Atal Jandarmanın tapulu tarlanın sahibi Haydar Demir'in haklarını koruyacağına,  LİMAK'ı koruyarak Haydar Demir'i gözaltına almaya çalıştığını belirterek; "Yeni Türkiye yüzyılında jandarma halkı eşkiyadan koruyacağına, eşkiyayı halktan koruyor" diye tepki gösterdi.

 https://www.evrensel.net/haber/503587/tarlasini-termikci-sirketten-korumaya-calisan-ikizkoy-koylusune-jandarma-mudahalesi

Kazdağı’nın giriş kapısında altın madeni protestosu

 

15 Kasım 2023 12:51


Kısacık Altın Madeni ÇED toplantısına halkın protestoları damga vurdu. Firma yetkilisi protestolar nedeniyle sunum yapamazken yurttaşlar maden lehine konuşmak isteyen muhtarları susturdu.

 





Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

 

Özer AKDEMİR
Çanakkale

“Kazdağı’nın giriş kapısı” olarak nitelendirilen Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Kısacık ve Güzelköy yakınlarında işletilmek istenen altın madeni ile ilgili ÇED halkın katılımı toplantısında madenin bölge açısından ekolojik bir yıkım olacağı dile getirildi. Altıncı şirketin son on yılda üçüncü kez ÇED raporu almak için girişiminde bulunduğu maden, bölgenin su kaynaklarının üzerinde ve yerleşim yerlerinin dibinde…

FİRMA YETKİLİSİ PROTESTOLAR NEDENİYLE ÇED SUNUMU YAPAMADI

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Kısacık köyünde yapılan toplantıya köylülerin yanı sıra Çanakkale, Küçükkuyu, Ayvacık, Burhaniye ve Edremit gibi yakın yerlerden de yurttaşlar katıldı. ÇED Raporunu hazırlayan firma tarafından yapılmak istenen sunum yurttaşlar tarafından ıslıklar ve “havama suyuma toprağıma dokunma”, “Altıncı şirket Kazdağı’nı terk et” gibi sloganlarla protesto edilip dinlenmedi.

Yurttaşların yoğun protestoları üzerine sunum yarıda kesilirken sonrasında söz alan Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutluay, hazırlanan ÇED raporunun rapor sayılamayacak eksiklik ve yanlışlıklar taşıdığını dile getirdi. Mutluay, “Ormanları, su kaynakları, bitki örtüsü, endemik barajı ve 305 tane arkeolojik sit alanı bulunan bir yerde altın madenciliği yapmaya çalışıyorsunuz” dedi. Köyün hemen altında Akçin Barajı ve onun biraz daha ilerisinde Ayvacık Barajı olduğunu söyleyen Mutluay, “Bu iki baraj tarımsal sulama ve içme suyu amacıyla kullanılıyor. Bu barajların kirlenmesi tehlikesi söz konusu” diye konuştu.

“KİMİN TAŞERONUSUNUZ?​”

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Madencilik yapmak isteyen firmanın bir web sitesinin dahi olmadığını kaydeden Mutluay, “Anladığım kadarıyla taşeron. Kimin taşeronu olduğu da yakında ortaya çıkar” dedi. Madenin ruhsat alanının 1196 hektar olduğunu aktaran Mutluay, “Proje alanı da 1155 hektar. Bu bir kapıyı aralama harekatı. Biz bunu Kirazlı’da da gördük, Bayramiç’te de gördük, Lapseki’de, Şahinlide’de gördük. Öncelikle bu firmalar bu alanlara yerleşimler, sonra proje alanlarını yüzlerce kat arttırarak büyürler. Arkasından da siyanürlü zenginleştirme tesisi kurarlar” diye konuştu. Madencilik yapılmak istenen bölgeye çok yakın bir konumda, Ezine’de gıda organize sanayi kurulduğunu aktaran Mutluay, “Ezine peynirinin merkezi burası. Siz en başta bu bölgenin tarımına, hayvancılığına zarar veriyorsunuz” dedi. Şirketin 2015 ve 2017’de de aynı proje ile geldiğini ve mahkemelerin yürütmeyi durdurduğunu hatırlatan Mutluay, “Kimin taşeronusunuz bilmiyorum ama aynı işgal projesi ile karşımızdasınız. Şunu bilin ki bu halk sizin karşınızda tüm gücünüzle duracak” diye konuştu.

“MUHTARLARI SATIN ALMIŞ OLABİLİRSİNİZ AMA HALK BURADA!”

Toplantıyı yöneten Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevlilerinin birkaç kez “üç köyün muhtarı burada, onlara söz vereceğiz” anonsuna rağmen hiçbir muhtar söz alıp konuşmazken, Kısacık köylülerinden birisi bakanlık görevlisinin muhtarları konuşturmak istemesine şu sözlerle tepki gösterdi; “Burayı muhtarlar değil halk yönetecek. Belki muhtarları satın almış olabilirsiniz ama halk burada ve dedelerimizden miras aldığımız bu toprağı korumakta kararlıyız. Siz bugün varsınız yarın yoksunuz o yüzden bu halk bunu istemiyor. Kapatın dosyayı gidin buradan”.

“TARIM VE HAYVANCILIK BİTER!”

İda Dayanışma Derneği, Kazdağı Koruma Derneği, Ekoloji Birliği yöneticileri de yaptıkları konuşmalarda altın madeni projesini eleştirirken, projenin Kısacık Köyü’ne 150-200 metre, Güzelköy Mahallesine yalnızca bir buçuk kilometre uzaklıkta olduğunu ifade etti. Konuşmalarda madenin ayrıca yöredeki Baharlar, Akçin, Misvak, Küçükhusun, Süleymanköy, Karagömlek, Dağahmetçe, Alakeçili, Koşuburnu, Tartışık köylerini de olumsuz etkileyeceği dile getirildi. Bahçeli ve Sapanca gibi çevredeki diğer köylerin de işledikleri tarım arazilerinin Akçin Göleti'den sağlanan su ile sulandığın belirtildiği toplantıda söz alan Güzelköy Mahallesinden Ünzile Şen, Mehmet Ürer ve Mehmet Şen adlı yurttaşlar da, geçim kaynaklarının hayvancılık ve tarım olduğunu belirterek patlatmalarla yapılacak madenin tarımı ve hayvancılığı bitireceği endişesini dile getirdi

“ALTIN MADENİNİN YANINDA EKO TURİZM YAPILIR MI?​”

Dağahmetçe’den Özgür Sapmaz projeye bir buçuk   kilometre mesafede ekoturizm ruhsatı aldıklarını ve altın madenciliğinin olduğu yerde ekoturizm yapılamayacağını söyledi. Tartışık köyünden Erkut Ertürk projenin yer altı sularını etkileyeceğini ve susuzluğun artacağını söylerken, Büyükhusun köyünden Cem Tüzün ise projenin Ayvacık’ın içme suyu kaynağı olan Ayvacık Barajı ve 15 köyün içme suyunu sağlayan grup suyu için büyük tehdit oluşturduğunu söyledi. 

“BU DAĞLARI BOŞ MU SANIYORSUNUZ?​”

Süleyman Köyünden Mustafa Alper Ülgen: “Ben tarımla uğraşıyorum. Yerel buğdayları ekiyorum. Köyde bir taş değirmenimiz de var. Bu maden şirketlerinin yapmak istediklerini bizim aklımız almıyor. Sizin 12 bin dönümlük ruhsat alanınız kaç köyü içine alıyor biliyor musunuz? Bu dağlar, köyler boş mu sanıyorsunuz? Buradan gelen sularla Ayvacıklılar içme suyu olarak kullanıyor. Ayvacıklılar daha durumun vahametinin farkında deillir. Suları ellerinden gidiyor. Muhtarları da suçlamamak lazım. Onlar da devletin yoğun baskısı altındalar. Biz altın madenini istemiyoruz. Burası Kazdağının kapısı. Bu maden sadece Kısacık köyünü ilgilendirmiyor.”

TOPLANTIDAN NOTLAR

 

  • Köylüler madenci şirketin yöredeki köy muhtarlarını para ve maddi olanaklar sağlayarak kendi yanlarına çektiklerini iddia ettiler. Toplantıda olmalarına rağmen köy muhtarlarının söz almaması halkın tepkisinden çekindikleri şeklinde değerlendirildi.
  • Yurttaşlar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği görevlilerinin şirket yanlısı olduklarını ileri sürerek sık sık protesto ettiler.
  • Jandarmanın geniş güvenlik önlemleri aldığı, köye girişlerde herkese GBT yaptığı toplantıya ayrıca jandarmanın özel eğitimli köpeklerin bile getirildiği dikkat çekti. Jandarmanın şirket ve kamu görevlileri ile halkın arasına bariyerler koyması tepki çekti.
  • Toplantıya Küçükkuyu’dan katılan genç bir müzisyen grup maden karşıtı şarkılarla halkın protestosuna destek verdi.
  • 2015 yılından bu yana yörede madencilik yapmak isteyen altın madeninin köylüleri böldüğü, kendilerinin madeni istediklerini söyleyen köylülerin protesto için gelenleri “para ile buraya geldiler” diye itham ettiğini gözlemledik.
  • Maden yanlısı olduklarını söyleyen 6-7 kişilik bir grubun toplantıyı uzaktan, bir evin balkonundan izlediği görülürken, bu grubun fotoğraflarının çekilmesine izin vermemesi dikkat çekti. Grup üyeleri “madeni neden savunuyorsunuz? Firma ile bir ekonomik ilişkiniz var mı?​” sorularımızı da yanıtsız bıraktı.

 https://www.evrensel.net/haber/503552/kazdaginin-giris-kapisinda-altin-madeni-protestosu

12 Kasım 2023 Pazar

Latmos’taki sel geride ne bıraktı? (Pazar yazısı)

 

12 Kasım 2023 04:38


Sel ardında can ve mal kayıpları bırakmadı sadece. Seli yaratan etmenlerle hesaplaşılmaz ve gereği yapılmazsa korkarım ki çok daha kötü felaketlerle yüzleşecek Latmos!


Fotoğraf: DHA



Özer AKDEMİR

Aydın’da, Söke Ovası’nda ve özellikle Beşparmak (Latmos) Dağı’nda geçtiğimiz hafta sonu meydana gelen sel felaketinin olduğu bölgeyi Çepeçevre Yaşam programı çekimi için daha bir ay önce karış karış gezmiştik. Yıllardır Latmos bölgesindeki maden işletmelerinin yol açtığı ekolojik yıkıma dair onlarca haber ve televizyon programı yapmış, köylülerden maden işletmelerinin zararlarına dair şikayetleri dinlemiştik.

Yılda en az iki üç kere gittiğimiz, kiminde uranyum sondajlarının yol açtığı sağlık sorunlarını, kiminde çevredeki maden işletmelerinin yaptığı doğa talanı ve orman kıyımını, kiminde ise 8 bin 500 yıllık kaya resimlerinin bu madenlerce nasıl tuvalet taşı yapıldığının haberlerini yapmıştık. Bu haberlerden birisi de bölgedeki derelerin durumu ile ilgiliydi.

SELDEN İKİ YIL ÖNCE HABERİNİ YAPMIŞTIK!

Örneğin 13 Eylül 2021 tarihli haberimizin başlığı “Dereler dolduruluyor, fıstık çamları kesiliyor” idi. Haberde, Latmos Dağı’nın ortasındaki köylerden Çavdar’ın Eski Muhtarı İhsan Garagöz şunları söylüyordu: “Kisir Deresi’ne maden pasaları dökülüyor. Yoğun bir yağışta Kisir köyü tıpkı Karadeniz’deki Bozkurt kasabası gibi sel altında kalabilir”.

Tam da dediği gibi oldu Garagöz’ün. 5 Kasım gece yarısı başlayan yoğun yağış sel haline gelip başta Kisir köyünde olmak üzere önüne gelen ne varsa aldı götürdü. Sel, sadece Kisir’de değil Demirçay ve Güneyyaka köylerinde de etkili oldu. Beş köylünün yanı sıra onlarca-yüzlerce hayvan yaşamını yitirdi.

Sel felaketinin ertesi günü telefonla aradığımda İhsan Garagöz, “Dediğim çıktı bak! Bu kadar canın hesabını kim verecek şimdi?​” diye soruyordu.

‘OLACAK DENİLEN OLDU’

Selden bir gün önce Kisir köyünden geçerken Muhtar Baki’nin kahvesinde bir çay içimi soluklandıktan sonra köylülerle arasında geçen konuşmayı da anlattı: “Kisirlilerde çevredeki madenlere karşı büyük bir umursamazlık var. Canım sıkkın zaten, kalkıp aracıma giderken kahvede kös kös oturanlara dedim ki; ‘Yukarıdaki derelere madencilerin doldurduğu pasalar sel olup köyü yuttuğunda korkarım ki sizlerin cesetlerinizi elimizde demir çubuklarla arayacağız!’. Eh, şimdi görüyorsun olanı...”

Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna da selden çok canı yananlardandı. Onu da arayıp ‘geçmiş olsun’ dedim. Telefonla konuşurken Muhtar Baki de “Daha geçen sene bu felaketin olabileceğini konuşmuştuk sizinle. Şimdi söylediklerimiz bir bir gerçek oldu. Bunun hesabını kime soracağız, ölen canları kim geri getirecek?​” diyordu bitkin, üzgün bir ses tonuyla.

O gün, Esan Eczacıbaşı şirketinden ve Kültür Varlıkları Kurulundan birileri de gelmiş Kisir’e. Onlarla yaptığı konuşmayı da aktardı bana: “Yukarıda, Malkayası Mağarası civarında tarihi eser var mı yok mu ona bakacaklarmış. Esan şirketi yetkilisi ‘muhtar, bu sel neden oldu böyle’ dedi. Dayanamadım; ‘Benim yüzümden oldu’ dedim. Adam anlamadı, şaşırdı. ‘Sizin gibi madencilere zamanında engel olamadığım için, bu madenler etrafımızda pıtrak gibi çoğalırken köylüleri ayağa kaldıramadığım için oldu’ dedim. Bel bel baktı yüzüme. Kafasını öte yana çevirip, sustu.”

Muhtar Baki’nin yaşadığı şok aradan günler geçmiş olmasına rağmen ilk günkü gibi yoğundu. Köyünden bir kişi yaşamını yitirmiş, selden 60 hane etkilenmişti; “Bu evlerden 20’si oturulamaz halde. Benim kahve de kullanılamaz durumda. Hep bu madenler yüzünden, hep…” diye söyleniyordu.

Latmos Dağlarında, Polat, Eysim, Esan, Kormat, Kale gibi büyük madencilik şirketlerinin kuvars ve feldspat madenleri var. Bu madenler dağda binlerce, on binlerce ağaç kesti. Zeytinlikler ya kesildi ya pasaların altında kaldı. Dağın, gnays kayaları, fıstık çamları ve makiliklerle bezeli güzelim coğrafyası adeta yüzlerce bomba ile paramparça edilmiş savaş alanlarına döndü. Sonuçta herkesin olacak dediği şey oldu!

AYDIN TMMOB MADENLERE NEDEN TEK SÖZ ETMEDİ?

TMMOB Aydın İl Koordinasyon Kurulu da sel felaketi ile ilgili yörede gerçekleştirdiği incelemelerin ardından selin zararları ile ilgili bir açıklama yaptı. TMMOB’nin açıklamasına göre evlerinin büyük çoğunluğu eğimli bir tepenin yamacında bulunan Demirçay’da çok daha büyük bir felaketin eşiğinden dönülmüş. Köy eğer düz bir alanda olsaymış ortada köy diye bir şey kalmazmış! TMMOB, bölgedeki maden işletmelerinin dereler ve bölgedeki bitki dokusu üzerinde yarattığı tahribatın adını dahi anmadan, derelerdeki sıkıntılara dikkat çekiyordu. TMMOB gibi bir meslek örgütünün sel felaketinde düşen yağış miktar kadar, doğayı tahrip eden, dereleri pasalarla dolduran madenciliğin büyük etkisini görmemesi gerçekten şaşırtıcı.

DAHA KÖTÜLERİ GEMEDEN…

Selle ilgili bir açıklama yapan bölgedeki çevre örgütlerinden EKODOSD ise açık açık madencilik faaliyeti ile sel arasındaki ilişkiye dikkat çekti. “Sel neden şiddetli oldu” başlıklı açıklamasında dernek, “Kisir Çayı’nın geldiği Taşköprü Vadisi’ne bakıldığında, vadinin 3 yanında son yıllarda pıtrak gibi çoğalan maden ocaklarının olduğu görülmektedir.

Kisir Çayı’nı besleyen yukarı havzadaki arazilerde maden faaliyetleri nedeniyle binlerce ağaç kesilmiştir. Kisir Çayı’nın içi buradaki maden ocaklarından gelen toprakla dolmuş durumdadır” diyordu.

Sel ardında can ve mal kayıpları bırakmadı sadece. Talan edilmiş yaşam alanlarında bir dahaki selin ne zaman geleceğini bilemeyen endişeli köylüler de bıraktı. Seli yaratan etmenlerle hesaplaşılmaz ve gereği yapılmazsa korkarım ki çok daha kötü felaketlerle yüzleşecek Latmos!

 https://www.evrensel.net/haber/503314/latmostaki-sel-geride-ne-birakti?a=0ffda

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...