01 Kasım 2023 14:14
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) İzmir Temsilciliğinin düzenlediği “Şiirde kadından kadın şairlere” başlıklı panelde sendika üyesi kadın şairler konuştu.
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
“EDEBİYATA GİRMEDEN ÖNCE İNSANLIĞIN KAPISINDAN GİRDİK”
Alsancak Salonu’nda yapılan panelin ilk konuşmacısı olan şair-yazar Bilsen Başaran, kadınların şiire girmeden önce topluma girme mücadelesinden geçtiğini söyledi. Bugün birçok batılı Avrupa ülkesinde kadına seçme seçilme hakkının Cumhuriyet sonrası Türkiyesi’nden daha geç verildiğini aktaran Başaran, “Cumhuriyet ilan edildikten bir yıl sonra bile Anadolu’da, hayvanların sayıldığı bir ortamda kadınlar nüfus sayımına dahil olmayan bir canlı olarak işlem görüyordu. Cumhuriyet kadınlara sadece vatan vermedi, insan olduğumuzu da devrimlerle anladık. Edebiyata girmeden önce insanlığın kapısından girdik” diye konuştu.
“NİNNİLER KADINLARIN SÜTÜ GİBİDİR”
Başaran, Halk edebiyatında kadın nerededir sorusuna yanıt olarak halk şairlerinin kadına özne değil nesne olarak baktıklarına dair örnekler verdi. Başaran; “Analarımız aslında şairdir. Ağıtlarla, atışmalarla bir edebiyat oluşturmuşlardır. Ninnilere kadın bütün duyarlılığını katmıştır. İşlenmemiş, gayet samimi, yapılandırmamış, bir bakıma kadının sütüdür bu ninniler. Üç satıra bütün bir ömrü sızdırıyorlar” diye konuştu. Başaran, ağıtların da büyük bir edebiyat yeteneğinin yansımaları olduğunu dile getirdi.
“EDEBİYATÇILAR KAÇAK DÖVÜŞÜYOR!”
Panelin ikinci konuşmacısı olan şair – yazar Neval Savak, kadınların bin yıllar boyunca tüm dünya da aşağılandığını, Osmanlı dönemi Türk Edebiyatında da kadın şairlerin paşanın, valinin hep birilerini gölgesi altında olduğunu söyledi. Günümüzde bile bu çarpık olgunun devam ettiğini söyleyen Savak, “Bugün şiir atölyelerinden “falancanın haremi” diye anılıyor ve ben bundan utanç duyuyorum. Önemli şairlerimizden Nilgün Marmara’nın yaşamına son vermesi ile ilgili ciddi iddialar, açıklanamayan şeyler var. Edebiyatçılar kaçak dövüşüyor. Didem Madak’a da keza çok saldırıldı ve yalnızlaştırıldı” dedi. Kadın şairlerin toplum, koca, akraba vs baskıları nedeniyle genellikle takma isimler kullandığını aktaran Savak, “Neden kadın edebiyatçılar az diye baktığımda eril gücün baskılanmasını görüyoruz. Bizim edebiyatımızda bir lobi var, lobide ki insanlar kime işaret ediyorsa o şair edebiyatçı oluyor. Emekle bu ülkede bir yere gelinmesi çok güç, kadın hala ikinci sınıf ama biz mücadelemizi bırakmıyoruz” dedi.CUMHURİYET DÖNEMİNDE ANNE VE ÖLÜM
TYS üyesi Neslihan Perşembe Kulakoğlu da konuşmasında Cumhuriyet döneminde anne ve ölüm temasını ele aldı. Kendi kuşağından olan Didem Madak’ın 2011 yılında yaşamını yitirdiğini hatırlatan Perşembe, “Madak kızı Füsun’a yazdığı mektuplarda annesizlikten şair olduğunu söylemiş. Bütün yaşamında bu annesizliğin belirleyici olduğunu belirtmiş” dedi. Perşembe şairlerin dizeleri ile bezediği konuşmasında Didem Madak, Kemal Özer, Sennur Sezer, Gülten Akın, M. Mahzun Doğan gibi şairlerin anne temalı şiirlerini seslendirdi.
“MASADAKİ ÇİÇEKLER YER DEĞİŞTİRİNCE…”
Panelin son konuşmacısı olan şair yazar Gülçin Sahilli ise “kadın şair” ifadesinin bile yeterince yaralayıcı olduğunu söyledi. Sahilli, “Erkek şair diye bir şey yoktur. Erkeklerin haklarını savunmak için dernekler kurulmaz, onlar hırpalanmaz, ikinci plana atılmaz… Son on yılda bile ya onların arkasından, üç-beş adım arkadan, yürürsünüz ya da var olamamanız için ellerinden geleni yaparlar! Kadın duyarlılığının erkeklerden çok daha üstün olduğunu ileri süren Sahilli, “O yüzden çok daha derin dizeler çıkar. Kadın şair olunca kendi dünyasını, aşklarını, doğasını anlatmıyor sadece. Her şeyi alıyor şiirine” diye konuştu. Son dönemlerde bile kadın şairlerin adeta masa süsü gibi birçok erkek şairin arasında bulundurulduğunu kaydeden Sahilli, “Bu oran ters dönüp masadaki çiçekler erkek olunca belki de her şey değişecek” dedi. (İzmir/EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder