05 Aralık 2016 05:34
Özer Akdemir, Fidel Castro'yu ve Küba'yı yazdı.
Özer AKDEMİR
Fidel öldü. 2011 yılında Havana yakınlarında birlikte olduğumuz
Uluslararası Julio Antnonio Mella kampından arkadaşımız Brezilyalı Telma
Arauyo, “Fidel Para Siempre!” (Fidel ölümsüzdür) notuyla bir video gönderdi.
Telma’nın gönderdiği videoda Fidel’in kardeşi, Küba Devlet Başkanı Raul Castro
konuşuyordu. Üzgün ama kararlı bir ses tonuyla Fidel’in ölüm haberini verirken,
konuşmasını mücadele arkadaşları Che Guevara’nın, Bolivya’ya gitmeden
önce Fidel’e yazdığı mektuptaki son sözleriyle tamamladı; “Hasta la
Victoria Siempre - Zafere kadar, daima”.
Bir aylık Küba seyahatimiz boyunca onlarca Kübalıyla
tanıştık. Devrime, sosyalizme inanmış komünistler çoğunluktaydı tanıştıklarımız
arasında ama sistemi eleştiren çok sayıda gençle de tanışma olanağımız oldu.
Komünist partiyi, onun hiyerarşik bulduklarını yapısını, teknolojik
olanaksızlıkları, yoksulluğu vs. eleştiriyordu yeni nesil daha çok. Devletin,
son derece kısıtlı olanakları ile insanlara ancak karnını doyurabilecek kadar
bir yaşam ortamı sağlaması, Kapitalizmi, oraya gelen turistlerin yaşam
standardından öte tanımayan gençlerin kendi sistemlerini eleştirmesi sonucunu
doğuruyordu. Kapitalizmi bilmiyorlardı, yaşamamışlardı. O sömürüyü, o
adaletsizliği, o baskıyı, eşitsizliği, gelecek kaygısını ve ezen ezilen
ilişkisinin nasıl bir şey olduğunu tam kavrayamıyorlardı. Karınları doyuyordu,
eğitim, sağlık ve diğer devlet hizmetleri ücretsizdi. Hemen herkesin işi vardı,
başını sokacak bir yeri ama o kadar…
KÜBA DİYETİ
O yüzden, dünyanın gıpta ile baktığı bir sağlık sistemine
sahip olan Küba’da bazı gençler doktor olmak yerine taksici olmayı
yeğleyebiliyorlardı. Çünkü taksiciler, bir doktorun kazandığından on kat
fazlasını kazanabiliyordu, turistlerin verdiği bahşişle. Aslında Kübalı, ABD
ambargosunun ardından, insanların açlıkla baş başa kaldığı, “Küba diyeti” denen
açlıkla mücadele programlarının uygulandığı süreçte açıldığı turizmin
getireceği risklerin farkındaydı. O yüzden, turizmi tanımlarken kanser
hastalığına uygulanan kemoterapiye benzetiyorlardı. Yan etkilerinin olacağını
bildiklerini, ancak açlık ve yoksullukla baş etmenin başka olanağı olmadığını
söylüyorlardı. Gençlerin, turistlere özenerek sistemi eleştirmesini, doktorluk
yerine taksiciliği tercih etmesini ya da fahişeliği bu hastalığın yan etkileri
arasında sayıyorlardı.
SIRÇA KÖŞKTEN KÜBA NASIL GÖRÜNÜYOR
Fidel öldükten sonra Küba’daki sistem ve Kübalının yaşam
standardı dünyada olduğu gibi ülkemizde de çokça tartışıldı. AKP’lilerin başını
çektiği muhafazakar kesim, Küba’daki demokrasiyi, yoksulluğu, Castro’dan devlet
başkanlığını kardeşinin devralmasını, mağazalarda alışveriş yapacak
çeşitliliğin bulunmamasını eleştirdi durdu. Tek adamın dudağı arasındaki bir
OHAL sistemini, utanmadan ‘ileri demokrasi’ diye yutturmak isteyenler
Küba’da mahallelere kadar örgütlenmiş, siyasetle iç içe bir halk olduğunu görmediler
ya da görmek istemediler. Kendi sırça köşklerinden, Samsun’da açlıktan ölen
bebeği, Aladağ’da tarikat yurtlarında yanan yoksul köy çocuklarını göremeyenler
Küba’yı ‘yoksul’ diye küçümsediler. Eğitim, sağlık, çocuğunun geleceği kaygısı
olmayan bir halkın, AVM’lerde sanal paraları harcayamamasını, alamadığı
ürünlere ağzının suyunu akıtarak bakamamasını ‘yoksulluk’ olarak gördüler,
gösterdiler. Ceketin koyup vekil seçtirildiği, tüm vekillerin parti liderince
belirlendiği, damadın, eş-dost akrabanın bakan, müsteşar, bürokrat yapıldığı
bir ‘ileri demokrasisi’ ucubesinde yaşadığını unutanlar, Fidel’in, ömrü gerilla
savaşı ve devrim mücadele içinde geçmiş, Küba’nın 4 büyük devrimci önderinden
birisi sayılan kardeşinin devlet başkanı olmasını eleştirdiler.
KEMALİST FİDEL!
Ülkenin ana muhalefeti ise Fidel’i neredeyse Kemalist yaptı!
Fidel’in Mustafa Kemal Atatürk için söylediği sözleri, yanına çeşitli şehir
efsanelerini de katarak allayıp pulladılar. Bir zamanlar “Che öldürüldüğünde
cebinde Nutuk” varmış efsanesini uyduranlar, yıllardır tekrarlanan “Küba’da
heykeli dikilen tek yabancı dünya lideri Atatürk” diye gerçek dışı bilgeleri
dolaşıma sokmayı sürdürdüler. Oysa Küba’da Atatürk’ün yanı sıra, dünyanın önde
gelen siyaset, bilim ve sanat insanlarının birçok heykeli vardı. Bizim orada
kaldığımız süre boyunca Lenin’in, Allende’nin, Bolivar’ın hatta Rum Lider
Makarios’un bile heykellerinin Havananın sokaklarını, caddelerini süslerken
gördük. Küba’da heykeli olmayan tek lider ise Fidel. Bizzat kendisi istememiş
çünkü bunu. “Devrimi anacaksanız birçok devrimci var, Che var. Onların resmini
yapın, heykelini dikin” demiş.
CHE’NİN YANI BAŞINA
Fidel’in külleri, Bolivya Dağlarından getirilerek Santa
Clara’da Küba’nın bağrına gömülen Che’nin ve yoldaşlarının mezarlarının yanı
başına serpilecek. Anıt mezarın açılışı sırasında kendisinin yaktığı ve o
günden bu yana sönmeyen devrim ateşi artık hem Che’nin, hem Fidel’in
ideallerinin simgesi olarak yanacak, “Hasta la Victoria siempre”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder