11 Kasım 2017 04:19
100 yıl sonra Ekim Devrimi'nin doğaya ve insanlığa bıraktığı
soru: Yaşam mı yok oluş mu?
Özer AKDEMİR
Dünyada yeni bir Ekim Devrimi’nin tam zamanı! Dünya yeni bir
Ekim Devrimi’ne muhtaç. Sosyalist bir sisteme mecbur. Yoksa çok geç olacak!
Doğa insan türünü kendi yarattığı cehennemde yok edeceğinin sinyallerini
çoktandır veriyor çünkü...
Temelsiz değil bu yazdıklarımız. Kara bir ütopya resmi
çizmek değil elbette ki amaç. Hepsi bilimsel kanıtlar üzerine kurulu
değerlendirmeler sonucu gelinen acı gerçek bu! Kapitalistler ne kadar inkar
ederse etsin bilim sosyalizmden başka bir çıkar yol olmadığını ortaya
koyuyor.
Anlatmaya çalışalım;
Dünyanın yeni bir küresel ısınma dönemine girdiği konusunda
bilim insanlarının tamamına yakını hemfikir durumda.
Bugün, sanayi çağının ardından atmosfere salınan CO2’nin, bu
tarihten önceki seviyesine inmesi için on binlerce yıl gerektiği dile
getiriliyor.
Bununla birlikte, metan gazının küresel ısınmaya etkisinin CO2’nin 21 katına ulaştığını, atmosfere bırakılan metanın yüzde 40-70’inin de insan kaynaklı olduğunu belirtelim. “Kıyamet senaryosu” da denilen olay şu: “Dünya tahmin demeyeceğimiz bir hızla ve miktarda ısınacak. Yaşamın büyük çoğunluğu yok olacak!”
Bununla birlikte, metan gazının küresel ısınmaya etkisinin CO2’nin 21 katına ulaştığını, atmosfere bırakılan metanın yüzde 40-70’inin de insan kaynaklı olduğunu belirtelim. “Kıyamet senaryosu” da denilen olay şu: “Dünya tahmin demeyeceğimiz bir hızla ve miktarda ısınacak. Yaşamın büyük çoğunluğu yok olacak!”
İKLİM RAPORLARI BİLE ‘KIYAMET’E İŞARET
Dünya İklim Raporuna göre 2012 yılının ilk on ayı 19.
yüzyıldan bu yana kayıtlara geçen en sıcak aylar oldu. NASA kayıt altındaki 136
yılın verilerine dayanarak, 2016 yılının gelmiş geçmiş en sıcak yıl olduğunu
açıkladı. Son 30 yılın 1400 yılın en sıcak dönemi olduğu dile getiriliyor. Bu
gidişle Kuzey Kutbu’ndaki buz kütlelerinin 2050 yılına kadar eriyeceği tahmin
ediliyor. Ama bakın bunu bile kâra çevirebiliyor kapitalizm! Çin ve Japonya
gibi ülkelerin uluslararası taşımacılık şirketleri eriyen buzullar nedeniyle
yeni oluşan deniz yollarını kullanmaya başladılar bile. İklim değişiminin
kapitalist sistem ve sanayileşme ile birlikte artan sera gazı salınımından
kaynaklandığı artık biliniyor. Bu sera gazı emisyonlarının hangi ülkelerce
yapıldığını ortaya koymak bile dünyayı bir felakete sürükleyen ülke ve sistem
hakkında bilgi veriyor; “1850-2000 yılları arasında yaratılan toplam sera
gazı emisyonlarının, yüzde 30’u ABD’nin, yüzde 27’si 25 AB ülkesinin, yüzde
8.2’si Rusya’nın, yüzde 7.2’si Çin ve binde 4’ü Türkiye’nin payını
oluşturmaktadır”*
(*) Çoban, Aykut. Prof. Dr. Doğa kent Hakkı için
Siyasal Stratejiler. Ekoloji kolektifi
EN ZENGİNLER ZEHRİ EN YOKSULLARA İTMENİN DERDİNDE
Dünya Bankası verilerine göre en yüksek gelir grubuna sahip
ülkeler doğayı en çok kirletenler iken en düşük gelir grubundaki ülkeler ise
çok daha az emisyon meydana getiriyor. Yine gelir grubu yüksek olan kişiler
düşük olanlara göre kat kat fazla oranda sera gazı salınımına katkıda
bulunuyor.
Kapitalist büyüme ve sermaye birikiminin iklimsel etkileri
böyle iken buna karşı dünya çapındaki adaletsizliklerin en önemlilerinden
birisi de burada kendisini gösteriyor. Dünyadaki iklim değişikliğinin
oluşmasında en az sorumluluğu olanların iklim değişikliğinden en çok
etkilenenler olması iklim adaletsizliğinin en önemli görüntüleri
arasında.
En düşük kişi başı emisyona sahip Afrika, iklim
değişikliğinden kuşkusuz en çok etkilenen bölge. Buna karşın kuzeyin zengin ülkeleri
ABD, Kanada, Rusya, AB ülkeleri yarattıkları canavardan en az etkilenenler
arasında.
Tabii gelir durumuna göre de iklim değişikliğinin etkileri
farklılaşıyor. Yoksul ülkelerin ve halkların yaşadığı yerlerde iklim
değişikliği yoksulluğu katmerleştirirken, ücretli emeğin kötüleşmesi, gıda ve
su güvenliğinin yok olması, emekçi kesimlerin hayat pahalılığı arasında
ezilmesi sonuçları da olumsuzluklar arasında.
KIYAMETTEN KURTULUŞ
Dünyaya egemen olduğu günden bu yana doğayı ve insan emeğini
iliğine kadar sömüren kapitalizm yeryüzünü “kıyametine” götürürken, bu durumu
“akıl tutulması” olarak yorumlamak bir anlamda doğru ama yetersiz bir
tanımlama. Evet tam bir akıl tutulması ya da bindiği dalı da kesme durumu var
ama kapitalist akıl ancak olayın kârlılık yönünü düşünür. Doğa, canlı yaşamı,
tarih, kültür, hatta o çok sevdikleri söylenen “vatan-millet-kitap” da
paranın gücü karşısında anlamsızlaşır bu sistemde. Sürekli üretme,
tüketme ve kâr üzerine kurulu bu sisteme hizmet edenlerin dini imanı da para
endeksli.
***
Ülkemizde olduğu gibi dünyanın ve onun üzerinde yaşayan
canlıların geleceği “çok acil” alınması gereken kararlara, önlemlere bağlı
artık.
“Dünya ekonomisi kararlı bir şekilde küçültülmezse, enerji altyapısı yenilenebilir kaynaklara dönüştürülmezse, tarım, fosil yakıtlar ve gübre kullanımının zararlarından arınacak şekilde yeniden yapılandırılmazsa, taşımacılık sistemleri toplu taşımacılığın esas alındığı bir şekilde örgütlenmezse…”
“Dünya ekonomisi kararlı bir şekilde küçültülmezse, enerji altyapısı yenilenebilir kaynaklara dönüştürülmezse, tarım, fosil yakıtlar ve gübre kullanımının zararlarından arınacak şekilde yeniden yapılandırılmazsa, taşımacılık sistemleri toplu taşımacılığın esas alındığı bir şekilde örgütlenmezse…”
Tüm bunları bu sistem içinde yapmak olanaklı mı peki?
Kapitalist düzen içinde önerilen çözümlerle sorunu ‘halının altına süpürme’nin
de zamanı geçti artık.
***
Kapitalizm insanı doğasından koparıyor. Kapitalizm doğayı
yok ederek insanın kendine yabancılaşmasına, emeğin sömürüsüne, bireyci, bencil
bir yaratık haline gelmesine neden oluyor. O yüzden, insan türünün devamı kadar
yakın bir gelecekte insanın özünü bulması da kapitalizmin yok edilmesine,
yerine doğayla barışık, insan onuruna yaraşır, her türlü sömürüyü reddeden
sosyalizme geçmesi ile olanaklıdır ancak. O yüzden insanlık ve tüm canlı yaşamı
için yeni ekim devrimleri “sürdürülebilir yaşam mı yok oluş mu?” sorusu
kadar net ve bir o kadar da elzem...
KAPİTALİZMİN FITRATI ZENGİNİ DAHA DA ZENGİN YAPMAK
İklim değişikliğinden çocuklar ve kadınlar en çok etkilenen
grup. Küresel ısınmaya bağlı çevre felaketlerinde çocuk ve kadınların ölme
oranı erkeklere göre 14 kat daha fazla! Kirlenen havadan, sudan şirketler,
kapitalistler sorumlu. Ama en çok etkilenen yine yoksul, emekçi halk. En az
sorumlusu olduğu iklim değişikliği yüzünden ölen Afrikalı çocuklar, yoksul kadınlar
ve maden ocaklarında, inşaatlarda, olumsuz çalışma koşullarında canından olan
işçiler hep kapitalist sistemin kurbanları. Soma’da grizudan ölen arkadaşının
başında ağıt yakan, Zonguldak’ta tıka basa dolu işçi servislerinin kazası
sonrası canından olan çalışma arkadaşlarına bakarak “Neden hep biz ölüyoruz?”
diye soran işçiler yanıtı buralarda aramalı. “İyi de madenler
çıkarılmasın, enerji üretmeyelim de ekonomi küçük mü kalsın? Enerji, elektrik,
gıda istemiyor musunuz? CO2 emisyonlarının artışı ekonominin, sanayinin
büyümesinin bir sonucu, ne yapalım! Ekonomi büyüsün ki halkın refah düzeyi de
artsın” diyen kapitalistlerin bu tezlerine karşı Türkiye örneğine bakmak bile
gerçeğin görülmesi için yeterli. “2005-2014 yıllarında milli gelirdeki yıllık
ortalama büyüme yüzde 4.3’tür. Aynı dönemde kamu işçisinin ortalama reel
ücretleri ise artmamış, tersine binde 2 azalmıştır....”* Kapitalist sistem
zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapmakta. Çünkü düzeni, mantığı,
“fıtratı” bu kapitalizmin.
(*) Çoban, Aykut. Prof. Dr. Doğa kent Hakkı için
Siyasal Stratejiler. Ekoloji kolektifi
SOSYALİZME GEÇİŞLE EKOLOJİK TOPLUMA GEÇİŞ AYNI ŞEY
“Sosyalizm, kapitalizmin yol açtığı ekolojik sorunların
çözümü noktasında ne yapacak?” diye bir soru akla gelecektir mutlaka. Her
türden sömürü çarkının kırılması, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, insanın
doğa üzerindeki, insanın insan üzerindeki tahakkümüne son verilmesi ile
başlayacak onarım. Yeni bir toplum, yeni bir insan yeni sistemin kâr değil
toplumsal ihtiyaçlar üzerinden yeniden örgütlenmesi... Her alanda; enerji,
eğitim, tarım, gıda, sağlık, ekonomi, kültür, ulaşım... Akla gelen her alanda
toplumsal yarar, doğayla uyum içinde bir yaşam sosyalist sistemin önüne
koyacağı programın temel taşlarından olacak. Sosyalizme geçişle aynı zamanda
ekolojik topluma da geçiş olacak ve doğayla barışık, gereksinmelerini üretirken
ona saygıyı esas alan ve sadece kendi ihtiyaçlarını değil, gelecek kuşağın ve
bir bütün olarak yaşamın ihtiyaçlarını gözeten bir sistem kurulacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder