26 Kasım 2017 06:07
Yok edilen 8500 yıllık kaya resimleri, fıstık çamları,
milyon yıllık kayalar ve Anadolu Parsı. Özer Akdemir Latmos’un sonbaharını
yazdı…
Özer AKDEMİR
Hava kararmaya başlarken içi oyuk taşın altına girdi. İki
insanı alacak genişlikte, oturur halde başı tavana değmeyecek yükseklikte bir
oyuktu bu. Sürünerek girilebiliyordu, giriş yeri bir insanı geçebileceği
kadardı sadece. İçeri girince girişi hemen yan taraftaki kocaman ağır bir taşla
kapattı. Mızrak dişli canavarların saati gelmişti. Birazdan gelir, içine
girdiği oyuğu uzun uzun koklar, iri taşın altını kazarak kendisine ulaşmaya
çalışırdı. Oysa içi oyuk taş da topraktan yüksekte, çok daha büyük bir kayanın
üzerindeydi.
Yumuşak tüylü bir postun üzerine uzandı, başka bir postu da
başının altına koyup gözlerini tavana dikti. Parmaklarını yan tarafta genişçe
çukur bir yaprağın üzerindeki kırmızı kile batırıp tavana şekiller çizdi. Tüm
avucunu bulaştırdı kile ve elinin izini bıraktı duvarlarda. Çizdiği şekillere
bakıp gülümserken dışarıdan gelen sesle irkildi. Büyük kayanın üzerine bir
hayvan tırmanıyordu. Pençe seslerini, soluğunu, öfkeli hırıltısını duydu.
Uzanıp oyuğun dip kısmındaki açıklıktan dışarıya baktı.
Kocaman bir ayın etrafında kümelenen yıldızlı bir gökyüzü vardı. Ormanın
çığlıklarını kulaklarına kadar getiriyordu rüzgâr. Dışarıdaki canavar boşuna
bir gayretle oyuğu kapatan iri kayaya pençeler savurdu. Öfkeli hırıltılarla
taşın altını oymaya çalıştı. Dakikalarca sürdü bu uğraş, umudunu kesip gidene
kadar ay tepeye çıkmıştı.
***
Kuars madeninin müdürü ruhsat alanı genişletme başvurusunun
olumlu sonuçlanacağına emindi. Beş yıldır Beşparmak dağlarında madencilik
yapıyorlardı. “Latmos” diyorlardı köylüler buralara. Antik çağdan kalan adın
hala köylerde kullanılmasına şaşırıyordu müdür.
Burada ki taşlar, kayalar sanki tanrı tarafından kendilerine
bir lütuf gibi koca vadinin her yerine dağılmıştı. Üzeri yosunla kaplanmış
kocaman bir kurbağa, hortumu kısa kalmış bir fil kafası, uzun saçlı toparlak
yüzlü bir kadın başı ve yelesi taş kesmiş bir aslanı andırıyor, şekilden şekile
giriyordu taşlar. Bazıları kocaman apartman iriliğinde, bazıları bir otomobil
kadar olan bu taşları Peri bacalarına benzetirdi hep.
Ruhsat genişleme talebine bakacak daireden gönderilecek
heyetin arazide keşif gezisi yapmasından bir gün önce son bir kontrol için
gelmişti bölgeye. Bu son kontrollerin ne kadar önemli olduğunu beş yılda çok
iyi öğrenmişti. Birisinde bir kilise kalıntısı çıkmıştı karşılarına. Hem de tam
heyetle gezerlerken! Koca bir kayanın içine doğru uzayan mağaranın tavanındaki
kanatlı melek resimlerine bakarken renkten renge girmiş, 'eyvah' demişti.
Mağaraya birlikte girdikleri heyetteki arkadaşı, diğer tarafta etrafı seyreden
öteki heyet üyelerinin kendilerine bakıp bakmadığını kontrol ettikten sonra,
muzipçe gülümseyip sus işareti yapmasa oracıkta kalp krizinde gidebilirdi.
O 'sus' işareti çok pahalıya mal olmuştu ama kendilerine.
Arkadaşının bu iyiliğini bir akşam, Kuşadası’nın lüks bir lokantasındaki
rakı-balık ziyafetinin ardı sıra, gizlice eline tutuşturduğu epeyce kalın bir
zarfla karşılıksız bırakmamıştı.
Üç yılı geçen bu olaydan sonra her ruhsat artışı talebinin ardından bu olay aklına gelir, bir gün önce araziye giderek son bir kontrolle gerekli önlemleri alırdı. Antik bir yolu taşlarını teker teker söktürerek yok etmişti mesela birinde. Birinde fıstık çamları arasında gördüğü sütun kalıntılarını iki işçiye toplattırmış, madenin kırma makinesinde mıcır haline getirtmişti. Başka birinde ise kayaların iç kesiminde kırmızı boyalı el izlerinin görülmemesi için üzerlerini çamurla örttürmüştü.
Tam karşısında, büyük kayanın üzerine salyangoz misali
yapışmış irice bir taşın altındaki oyuğu görmeden önce kontrolleri bitirmek
üzereydi. İç güdüsünden öte deneyimleri o taşın altında bir şeyler
olabileceğini söylüyordu. Yan taraftaki başka bir kayanın üzerine çıkıp iri
kayaya atladı. Koca kabuklu bir salyangoza benzettiği kayanın dip kısmında
insan gövdesi genişliğinde bir oyuk vardı. Eğilip oyuğa doğru baktı. İçeriye
doğru genişliyor, yükseliyordu. İçinde bir hayvan olmadığına emin olduktan
sonra sürünerek girdi. Sırtını oyuğun duvarına verip oturdu ve o zaman gördü
karşısındaki işaretleri.
Diğer gördüklerine benziyordu bunlarda. Kırmızı boyayla
yapılmış, Cin Ali çizimleri gibi insan figürleri. Bir insanın beş parmağının
kaya duvarına çıkan izleri. İnsan figürleri yan yana dizilmişti, parmakların
uçları birbirine değiyorlardı. "Sanki halay çekiyorlar gibi" diye
geçirdi aklından. Küçük oyuğun tavanında ise farklı bir insan figürü vardı.
Karın kısmı geniş bir yarım daire halinde gösterilen uzun saçlı bir ‘Cin Ali’!
"Hamile bir kadın" dedi içinden, güldü. Bir çocuk çizimi aradı
duvarlarda, bulamadı. Adamlar, hamile bir kadın, uzun boyunlu, mızrak dişli bir
hayvan şekli gördü. Çok tehlikeliydi bunlar. Madeni kapattıracak kadar
tehlikeli!
Sürünerek çıktı tekrar oyuktan. Aşağıda kendisini bekleyen
iki işçiye kocaman bir kayayı taşıttı yukarıya ve elleriyle kapattı oyuğun
ağzını. "Gene mi Cin Ali resmi buldun müdürüm" diye sırıtan işçiye
ters ters baktı. "Bırak zevzekliği!" diye çıkıştı. “Tek kelime
etmek yok bununla ilgili. Bu resimlerden birisi bile bulunursa ne maden kalır,
ne siz!" demeyi de ihmal etmedi. Hep işe yarardı bu tehdit.
Bir hafta sonra büyük kepçe o kayayı ve altındaki oyuğu tuz
buz edince rahatlayabildi müdür. Bu 8500 yıl önceden kalan Cin Aliler yine
uykusunun içine etmişler, izin kağıdı onaylanana kadar diken üstünde
bekletmişlerdi kendisini.
***
Latmos'un kaya altlarını ev yapan kadim insanların
"mızrak dişli canavar" dedikleri son Anadolu Parsı 50 yıl kadar
oluyor ki bir kayanın dibinde tüfekle vuruldu. Nesli yok oldu!
8500 yıl önce Beşparmak dağlarındaki bu küçük oyuklara resimler çizen, beş parmağının izini bırakan insanların ataları da bu resimleri un ufak edip tuvalet taşı yapmakla meşguller şimdi!..
8500 yıl önce Beşparmak dağlarındaki bu küçük oyuklara resimler çizen, beş parmağının izini bırakan insanların ataları da bu resimleri un ufak edip tuvalet taşı yapmakla meşguller şimdi!..
Bir fıstık çamı daha toprak altında yok oluyor. Son yörük
göçünü toplamış yaylasından iniyor ovaya. Dağın dumanına belki de son kez bakıyor.
Görüyor, kıl çadır, orta direk, kervan yükü zamanlarının geçtiğini. Ve devir
devranın zalim çıngırağının Latmos’un sonbaharını vurduğunu biliyor…
Son Düzenlenme Tarihi: 26 Kasım 2017 09:25
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder