20 Ocak 2020 18:42
Özer Akdemir, 97 yaşında yaşamını yitiren TEMA Vakfı'nın
kurucusu Hayrettin Karaca'yı yazdı.
Hayrettin Karaca, Dikili Adalet Sarayından çıkarken |
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
ANASAYFA
Özer AKDEMİR
Yaşamını doğanın korunması mücadelesine adayan "Toprak
Dede" Hayrettin Karaca'yı kaybettik. Karaca içinden geldiği sınıfın,
kapitalizmin doğayı nasıl katlettiğinin farkında idi. Kurucusu olduğu TEMA'daki
görevlerinden ayrılmasına da bu çelişkilerin etki ettiğini dile getirmişti.
Hayrettin Karaca 90'ı bulan yaşına rağmen 2012 yılında
Dikili'deki altın işletmesinin yarattığı tahribatı görmek için Kozak Yaylası'na
gitmiş, burada Koza Altın Şirketi çalışanlarının taciz ve hakaretlerine
uğramıştı. Üstelik Koza Altın, sıkılmadan 90 yaşındaki Karaca hakkında dava da
açmıştı.
Yaşamında ilk kez "sanık" olarak mahkeme karşısına
çıkan Karaca, duruşmada şirket çalışanlarının "Seni ihtiyarlığına
bağışlıyoruz, yoksa gerekeni yaparız" diye tehdit ederek üzerine
yürüdüklerini anlatmış, "Ülkem adına üzülüyorum" demişti.
Hayrettin Karaca, Dikili Adalet Sarayı merdivenlerinden
inerken | Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Tesktil sektörünün en önemli şirketlerinden birisinin de
kurucusu olan Karaca, açık yüreklilikle dünyadaki ekolojik yıkımdan içinden
geldiği sermaye sınıfının sorumlu olduğunu söylüyordu. Bu yıkımı durdurmanın
yolunu ise eğitim ve bireysel bilinçlenmede görüyordu.
Dünyadaki kötü gidişatın marka giymeyerek, az tüketerek,
dile sahip çıkarak durdurulabileceğini düşünen Karaca ile Kasım 2012 yılında
yaptığım söyleşide, kendisinin bu değerlere sahip çıktığını göstermek için
gömleğinin tersyüz edilmiş yakasını ve kollarındaki aşırı yıkamadan kaynaklanan
yırtılmaları göstermişti.
Karaca, TEMA Vakfı Başkanlığını bıraktığı süreçte yaşadığı
hayal kırıklıklarını da üstü kapalı şu sözlerle ortaya koymuştu; “Gençler görev
alsın istedim, benden iki yaş küçük birisi geldi!”.
Karaca, TEMA'nın bazı çevre sorunlarına duyarsız kaldığı
eleştirilerini vakfın özellikle ağaçlandırma ve erozyonla mücadele için
kurulduğunu söyleyerek yanıtlarken, vakfın mütevelli heyetinin büyük şirket
patronlarından oluşmasının ise kuruluş sürecinde para ihtiyacını gidermek için
birçok kesime “el açılması"ndan kaynaklandığını dile getiriyordu.
Karaca, “Bu kişilerden paralar geldi. Sonra bunlar bağışçı
olarak mütevelli heyetine girdiler. Asıl olan TEMA’nın savunduklarıdır”
diyordu. Loç Vadisi'nde HES kurmak isteyen, buna karşı mücadale edenlere ise
ben “TEMA’nın kurucularındanım” diyen Orya Enerji patronuna “Bu kişi 'Ben böyle
bir şey yapacağım, TEMA bana sahip çıksın' diyor. Öyle bir şey olamaz. Bir kere
senin yaptıklarınla TEMA’nın anlayışı birbirine zıt” diye karşı çıkmıştı.
Karaca, içinden geldiği sınıfın dünyayı götürdüğü ekolojik
felaketin farkında idi. Yine de kurucusu olduğu vakfın ekolojik mücadelenin
sınıfsal boyutunu gözeten bir yerden mücadeleye girmesini sağlayama yetmedi bu
bilinç. Hep "çevreci" mücadelenin içinde oldu bu yüzden. Çevre koruma
mücadelesinin özünün antikapitalist bir çizgi olduğu yönündeki eleştirilere
kısmen hak verse de TEMA'nın antikapitalist bir çizgiye gelmesi yönünde
herhangi bir çaba içerisinde de olmadı. Bir bakıma çevre mücadelesinin sermaye
sınıfına karşı yönelmesine isteksiz durarak "sınıfına ihanet" etmedi.
Hayrettin Karaca, ağaçlar için uğraştı. Ömrünü onları koruma
mücadelesine adadı. Doksan yaşında ilk kez sanık sandalyesine ağaçları koruma
mücadelesine katıldığı için oturdu. O günlerde 12 Eylül'ün darbeci generalleri
yattıkları yerden ifade verirken o, 90 yaşının fiziksel zorluklarına sığınmayıp
Dikili'de soğuk mahkeme koridorlarında bekledi. İlk kez sanık olarak ifade
vermesinin heyecanı ile sesi titrese de doğayı, ağaçları, ülkesinin yeşil
geleceğini kararlılıkla savundu. Ağaçlar gibi dik durdu, ağaçlar gibi ayakta
öldü.
Toprağın bol olsun Toprak Dede...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder