30 Mart 2023 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Latmos Dağı'nda maden şirketleri 6 bin 500 dönüm zeytinliğe göz dikti!

 



Çepeçevre Yaşam bu hafta Aydın'ın Söke ilçesinde zeytinliklerin maden şirketlerine peşkeş çekilmek istenmesine karşı halkın verdiği mücadele yer alıyor. Söke'ye bağlı Çavdar Köyü'nde 6 bin 500 dönümü bulan zeytinlik alanın Orman İdaresi tarafından köylülerin elinden alınarak maden şirketlerine verilmek istenmesine karşı halkın mücadelesi Çepeçevre Yaşam'da. Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam her perşembe Evrensel'de. 🔗 https://evrn.sl/tkL91d



28 Mart 2023 Salı

Orman mı değil mi iki devlet kurumu karar veremedi

 

28 Mart 2023 18:40

Orman mı değil mi iki devlet kurumu karar veremedi

Çavdar köylülerinin zeytinlik alanı ile ilgili Orman Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı arasındaki dava 18 yıldır sürüyor. Köylüler “Davayı Orman Bakanlığı kazanırsa araziyi madenlere kiralar" diyor.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR

Çavdar köylülerinin atalarından kalma zeytinlik alan ‘Burası orman vasfındadır’ diyen Orman İşleri Genel Müdürlüğü ile ‘Burası 2B kapsamında’ diyen Maliye Bakanlığı tarafından mahkemeye taşınmış ve dava 18 yıldır sürüyor. Köylüler “Eğer davayı Orman İşleri Genel Müdürlüğü kazanırsa bu araziyi büyük ihtimalle 99 yıllığına maden işletmelerine kiralayacak” diyor.

Aydın Söke’ye bağla Çavdar köylüleri atalarından kalma zeytinliklerin Orman İşleri Genel Müdürlüğü tarafından ellerinden alınmak istenmesine karşı mücadele başlattı. 6 bin 500 dönümü bulan zeytinlik alanın, orman vasfını kaybetmiş 2B kapsamında mı yoksa orman alanı mı olduğu konusundaki anlaşmazlık, iki devlet kurumu tarafından mahkemeye taşınmış ve dava yıllardır sürüyor. Zeytinliğin orman olduğu ile ilgili son mahkeme kararına üst mahkemede itiraza hazırlanan Çavdarlılar, bu zeytinliklerin köyü adeta kuşatan maden işletmelerine verilmek istendiğini dile getiriyorlar.

“ATADAN KALAN ZEYTİNLİKLERİMİZİ ALIP MADENE VERECEKLER”

Konuyla ilgili önceki gece Çavdar köy kahvesinde yapılan toplantıya köylülerin yanı sıra Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP) üyeleri ve hukukçular katıldı. Yıllardır zeytinlik olarak işletilen alanların önce 2B sınıfına sokulduğunu daha sonra orman idaresi tarafından bölgenin orman alanı içinde kaldığı ileri sürülerek ellerinden alınmak istendiğini belirten köylüler bu zeytinliklerin köy yakınlarında işletilen kuvars ve feldspat maden işletmeleri tarafından kullanıldığını dile getirdiler. Bu maden işletmeleri yüzünden zeytin veriminin yüzde 50 oranında azaldığını ve yer altı sularının kaybolmaya başladığını söyleyen köylüler, “Bir patlatma yapıyorlar, rüzgar madenden tozu getiriyor. Zeytin, armut, künar ağaçlarımızın verimi düşüyor. Kuraklık da ciddi sorun. Bu sene doğru düzgün yağmur yağmadı” diyorlar.

“KENDİ ZEYTİNLİĞİMİZE GİREMİYORUZ”


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

6 bin 500 dönüm üzerinde binlerce zeytin ağacının olduğunu, yıllardır ataları tarafından ekilip dikilen arazilerden kadastro geçirildiğini ve bunun için para ödediklerini belirten köylüler; buna dair davanın 1968 yılından bu yana sürdüğünü söylüyorlar. Köylüler; “Git gel usandık, Kemal Sunal’ın mahkemesine döndü valla” diye anlatıyorlar.

Kendi arazilerine giremediklerini, girmek istediklerinde madencilerin jandarmayı çağırarak köylüyü zorla zeytinliklerinden çıkardıklarını aktaran köylüler şunları söylüyorlar: “Madenciler istediği gibi giriyor alana, biz giremiyoruz! Karakolları da bağlamışlar. Bütün köyün mahkemesi bitmemiş ama madenci zeytinliklere girmiş, bir de bizim girmemizi jandarmaya şikayet ediyor. Ankara’dan halledilmiş. Oysa 2B olarak tespit edilmiş alanlar var. Burasının ziraat alanı olduğuna dair de raporlar verilmiş ama hiç dinlemiyorlar. Köylüyü bağırta bağırta zeytinliklerini ellerinden alıyorlar. Bu 6 bin 500 dönümlük yer gitti mi biz bittik. Köyü taşısınlar.”

“DAVAYI ORMAN KAZANIRSA MADENCİYE 99 YILLIĞINA KİRALAR”

Meselenin Maliye Bakanlığı ile Orman İşleri Genel Müdürlüğü arasında bir davadan kaynaklandığını anlatan Aydın Barosu avukatlarından Muratcan Kocabay, konuyu şu şekilde özetledi; “Davacı Orman İşleri Genel Müdürlüğü, davalı Maliye Bakanlığı. ’68’den bu yana yapılan kadastro ve 2B işlemleri üzerine bir itiraz süreci gelişmiş. Bu itirazı yapan yine orman idaresinin kendisi. ‘Burası orman vasfındadır’ diyor ve itiraz ediyor. Bu itiraz sonrası dava açılıyor ve 18 yıldır devam ediyor. En son mahkemede burasının orman olduğu kararı çıkınca burada zeytinliği olan 170 köylüye karar tebliğ ediliyor. Bu 170 kişi 15 gün içerisinde buna itiraz etmek zorunda. Eğer istinaf mahkemesini Orman İşleri Genel Müdürlüğü kazanırsa bu araziyi büyük ihtimal 99 yıllığına maden işletmelerine kiralayacak. Köylüler de zeytinliklerinin üzerine su içecek. Eğer davayı Orman İşleri Genel Müdürlüğü kaybederse burada 2B olarak orman kadastrosu yapılacak. Tapulama işlemleri devam edecek” dedi.

“ORTADA HENÜZ KESİNLEŞMİŞ BİR KARAR YOK”

Aydın Barosu üyesi avukatlarından Ecem Sandıkçı henüz ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadığını belirterek; “Bu nedenle orası halen itilaflı bir yer. Ortada kesinleşmiş bir karar yok ama sizler kullanım hakkına sahip olduğunuz için bu da size bir hak tanıyor. Ancak anlaşıldığı kadarıyla madenci bunu dinlemiyor. Onlar önden yapıyor karar arkasından geliyor gibi” dedi.

“MADEN MÜDÜRÜ BANA KÖPEK GİBİ DAVRANIYOR”

Köylüler madencilerin bölgeyi kendi arazileri gibi kullandıklarını, kendi zeytinliklerine giremediklerini anlatırken, dava sonuçlanana kadar zeytinliklerinin maden işletmesi haline geleceğini ifade ediyorlar. Toplantıda konuşan bir köylü kadın kendi zeytinliğine gitmek istediğinde maden işletmesi müdürünün kendisine köpek gibi davrandığını söyledi. Köylü kadın “Telefon ediyorum açmıyor. Gittiğimde beni kovalıyor. ‘Senin yerin yok artık burada’ diyor. Gidip gelip sürünüyorum. Bu nereye kadar sürer bilmem” dedi.

“BİZ SEÇİYORUZ ONLAR KALE’NİN, ECZACIBAŞI’NIN, EYSİM’İN VEKİLİ OLUYORLAR”

Çavdar Köyü Eski Muhtarı İhsan Gocagöz, zeytinliklerine girmelerinin madenci şirket tarafından engellenmesini jandarmaya anlattığını ancak jandarmanın “Bazı şeyler bizi aşıyor” yanıtının işin Ankara’dan bitirildiğini düşündürdüğünü belirtiyor ve şunları anlatıyor: “Bizim bu zeytinlikler tapu üzerinde maden işletmelerinin görünüyor. Esan, Kale, Eczacıbaşı kendi aralarında masa üzerinde pay etmişler. Eğer bu arazilerin altında maden olmasaydı bizi döve döve vereceklerdi bu tapuları. Altında maden olduğu için elimizden almak istiyorlar. Milletvekilleri ise kodamanların vekilleri, bizi kodamanlarla baş başa bırakıyorlar. Hepimiz oy veriyoruz ama en büyük söz hakkı kodamanların. Vekillileri biz seçiyoruz ama onlar Kale’nin, Eczacıbaşı’nın, Eysim’in vekili oluyorlar. Onlar da sıcak paradan vazgeçmezler. Köylünün kanını eme eme paranın tadını aldılar. Önceden bu kadar yaygın değildi madencilik. Hele 10-15 yıldır bizim köy komple köstebek yuvasına döndü. Kale’nin mühendisleri bizi kale bile almıyor. Biz sizinle muhatap olmayız, biz ormandan yerleri almayız diyor.”

“BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMEKTEN BAŞKA YOL YOK”


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Çine Yaşam Platformu Eş Sözcüleri Ahmet Uslu ve Mehmet Yüksel ise köylülerin arazilerini korumak için birlik olmaktan ve kararlı bir mücadele süreci ortaya koymaktan başka şansları olmadığını ülkedeki başarılı mücadele örnekleri üzerinden anlattılar. Gece geç saatlere kadar süren toplantı konucunda köylüler mücadeleyi örgütlü bir şekilde yürütmek için bir komisyon kurma ve önümüzdeki günlerde tartışmalı arazilerin önünde kitlesel bir basın açıklaması yapma kararı aldılar.

 https://www.evrensel.net/haber/486054/orman-mi-degil-mi-iki-devlet-kurumu-karar-veremedi

26 Mart 2023 Pazar

Kuraklık ve gıda krizi bağıra bağıra geliyor! (Pazar yazısı)

 

26 Mart 2023 04:30


 


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

PAZAR

    

Birkaç gün önce Çepeçevre Yaşam programı çekimi için Aydın Çine’ye gittim. Eski Aydın Muğla karayolunun tam üstüne kondurulan Gökbel Barajı’nın gövde duvarından sola dönerek tırmandığımız dik yokuşlu toprak yol bizi Madran Dağı’nın eteklerindeki tepelere doğru götürdü. Eski Çine Köyü’nün üstündeki bu tepeler silme zeytin ve çam ağaçları ile doluydu. Hani zeytin okyanusu denilir ya, öylesine her yer göz alabildiğine zeytinlikti.

Gökbel Barajı yapıldıktan sonra köylülerin bu zeytinliklere ulaştığı yollar sular altında kalmış. DSİ, baraj yapılıp bittikten aylar, yıllar sonra bu zeytinliklere ulaşım için bir yol projesi yapmış. Bunu da her zamanki gibi bir taşeron şirkete ihale etmiş. Yeni yol projesinin güzergahında kalan yerler kamulaştırılarak istimlak edilmiş. Yörenin hemen her yanı asırlık zeytinlerle dolu olduğu için haliyle bu yeni yolun büyük bir bölümü de bu zeytinlik alanlara denk gelmiş. Köyde sadece bir kişi itiraz etmiş bu kamulaştırmaya. Onun avukatı da kamulaştırmanın kendisine değil biçilen bedele yapmış itirazı. Bu tek itiraz da mahkeme tarafından reddedilmiş.

Taşeron firma geçtiğimiz günlerde çalışmalara başlamış. Bir kırıcı iş makinesi ve bir kepçe ile önüne gelen tepeyi, kayayı un ufak ederken, her biri 150-200 yıllık zeytinleri de kırıp geçirmiş. Hem de üzerindeki zeytinlerle birlikte!

Kamulaştırmaya karşı dava açan tek köylü olan Fatih Sınar, zeytinlerini kurtarmak için çırpınmış durmuş ama kimse onu dinlememiş. Sınar’ın tam da verimli çağdaki 30-40 zeytin ağacı zeytinleri ile birlikte iş makineleri tarafından parçalanmış. İktidar partilerinden birisinin seçmeni olan Sınar’ın AKP İlçe Başkanını, jandarmayı, AKP milletvekilini araması da bir işe yaramamış. AKP İlçe başkanı, “Orası senin değil zaten” deyip Sınar’ı hırsızlıkla suçlarken, jandarma çalışmalara engel olursa gözaltına almakla tehdit etmiş.

 

Fatih Sınar|Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

‘HABERİMİZDEN SONRA ZEYTİNLERİNE BİR ŞEY OLMAYACAK SÖZÜ’

Neyse ki bu hukuksuzluğu ve zeytin kıyımını haber yapmamızdan hemen sonra Sınar’a ulaşmış yetkililer, “Aman gazetecilere konuşma yeter ki, senin diğer zeytinlerine bir şey olmayacak” sözü vermişler.

Biz bölgeye gittiğimizde Sınar’ın zeytinliğinin ilerisinde yol çalışmaları tüm hızıyla sürüyordu. Tepkilerden sonra kesilmek için işaretlenmiş zeytinlerine dokunulmamış ama çalışmalar daha ileriye, içinden incecik bir su akan dereye doğru ilerletilmişti. Çevredeki kayalar kırılmaya, ağaçlar köklenmeye devam ediyordu.

Fatih Sınar'ın zeytin ağacının yüksek dalları arasında gezdirdiği gürültücü zeytin çırpma makinesinin döktüğü zeytinleri bir karış olmuş otların arasından toplayan köylülerle konuştuk. Mart ayının sonlarına geldiğimiz bu günlerde zeytin hasadının neden bu zamana kaldığını sorduk. Yağmur yağmadığı için zeytinlerin geç olgunlaştığından ve toplayıcı işçi kıtlığından yakındılar.

İsim vermek istemeyen yevmiyeci köylü kadınlar hayat pahalılığından dert yanıyorlardı. 250 lira yevmiye ile zeytin toplayarak ekmek parası kazandıklarını, ancak akşam aldıkları ürünün sabaha pahalanması nedeniyle geçinemediklerini söylediler.

 

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

KEDİRGEN

Köylü kadınlardan birisi baş örtüsü ile saçının arasına, serçe parmak kalınlığında, otuz santim uzunluğunda, ucu başağa benzeyen tomur tomur iki dal bitkiyi sokuşturmuştu. Sanki kulağının arkasına bir çiçek sıkıştırmış gibiydi. "Bu ne ki?" diye sorduğumuzda küçük bir kahkaha atıp, “Kedirgen” dedi. “Akşam yemek yapıp yiyeceğiz. Üstüne yumurta kırdınız mı nefis olur”. Bizim kuşkonmaz diye bildiğimiz bitkiye Aydınlıların kedirgen dediğini sonradan öğrendim.

Yazın, Muğla yolu kıyısında köftecilik yapan, diğer mevsimlerde ise zeytincilikle uğraşan Emrah Kıvrak, yolun yöreye etkisini “zeytin terörü” diye tarif etti. “3-4 metrelik bir yol yetecekken, 8-9 metre genişlikte açıyorlar. Niye? Müteahhit zengin olsun diye! Yoksa bu zeytinlerin arasına bir traktör yolu yapılsa yeterli. Bu kadar ağaca da kıyılmamış olur” dedi.

Her biri yüzlerce yıllık olan, verimli zeytinlerin yok edildiğini söyleyen Kıvrak, yakında zeytinyağının litresinin 200 liraya dayanacağını Ukrayna-Rus savaşında yaşananları örnek vererek anlattı, “Bir yağ gemisi bir hafta geç geldi diye ayçiçeği yağı krizi yaşamıştık. Bu asırlık zeytinleri yok ederek kendi kuyumuzu kazdığımızın farkında bile değiliz. Doğaya ne yapıyorsak karşılığını buluruz”.

Genç nesillerin zeytincilik yapmak istemedikleri, taşımalı eğitimle köylü gençlerin topraktan ve tarımdan koparıldığı sözleri de ilginç tespitlerdi.

BİN YAŞINDAKİ YAĞ FABRİKALARI

Bölgeye birlikte gittiğimiz Çine Yaşam Platformu Sözcüsü Ahmet Uslu da benzer şeyler anlattı; “Bu zeytin ağaçlarının her biri birer yağ fabrikasıdır ve ömürleri binlerce yıldır. Bu fabrikaları yok ediyoruz aslında. Bu gidişle gıda krizi yaşamamız kaçınılmaz!”.

Zeytinliğin sahibi 75 yaşındaki Fatma Sınar, “Ben parayı neyleyim, zeytinlerime dokunmasınlar yeter ki” derken, oğlu Fatih Sınar ise zeytinlerinin kesilmesi nedeniyle üç gündür ne uyku uyuduğunu ne yemek yiyebildiğini söyledi. “Her biri gövdem kalınlığındaydı zeytinlerin. Dedemin dedesi dikmiş, ben koruyamadım. Zeytinlerim öyle güzeldi ki!..”

Dönüşte, tüm bu zeytinliklerin yok olması sürecini başlatan Gökbel Barajı’nın yanından geçtik. Mitolojide Marsias olarak bilinen Çine Çayı’nın üzerine kurulmuş barajda bir avuç su vardı! İçindeki balıkların ancak yaşayabildiği kadarlık bir su...

21 Mart günü dünya ormancılık gününde yaptığımız çekimlerde Çine’nin dağlarında zeytin ve çam ağaçlarının vahşice katledildiğini görüntüledik. Bir gün sonra Dünya Su Ğünü idi ve biz Marsias Çayı’nın suları tarafından doldurulamayan Gökbel göletinin kuraklığın pençesinde kıvranışını gördük.

Türkiye’nin su fakiri ülkeler arasında girmesine bir adım kaldı bilim insanlarının açıklamalarına baktığımızda. 2030’lu tarihleri telaffuz ediyorlar bu korkunç durum için. Şunun şurasında 7 yıl bile kalmadı. 2040’larda ise kuraklık nedeniyle kitlesel göçlerden bahsediliyor.

IPCC RAPORU NE DİYOR?

Dünyanın birçok ülkesinden bilim insanlarının oluşturduğu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), geçtiğimiz günlerde bir rapor yayımladı.

Raporda öne çıkan konulardan bazıları şunlar;

  • “Küresel yüzey sıcaklığı 1970'ten bu yana, son 2000 yıldaki diğer 50 yıllık dönemlerden daha hızlı artmıştır. 2019 yılında, atmosferik kordondioksit konsantrasyonları en az 2 milyon yıldır hiç olmadığı kadar yüksekti.
  • İnsan faaliyetleri kesin olarak küresel ısınmaya neden oldu ve küresel yüzey sıcaklığı 2011-2020 yılları arasında endüstriyel sıcaklıkların 1,1°C üzerine çıktı.
  • Daha fazla ısınma, öngörülemeyen bir küresel su döngüsü, kuraklık ve yangınlar, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları ve daha yoğun fırtınalara neden oluyor.
  • Fosil yakıt kullanımı küresel ısınmayı büyük ölçüde tetikliyor.
  • İklim değişikliği tahribata yol açıyor, ancak bazı insanlar ve yerler daha fazla etkileniyor. Tarihsel olarak iklim değişikliğine en az katkıda bulunmuş olan hassas topluluklar orantısız bir şekilde etkileniyor. Yaklaşık 3,3-3,6 milyar insan iklim değişikliğine karşı yüksek derecede kırılgan bağlamlarda yaşıyor; yüksek derecede kırılgan bölgelerde yaşayan insanların 2010-2020 yılları arasında sel, kuraklık ve fırtınalar nedeniyle ölme olasılığı, çok düşük kırılganlığa sahip bölgelerde yaşayanlara göre 15 kat daha fazla.
  • İklim değişikliği gıda güvenliğini azalttı, su güvenliğini etkiledi ve aşırı sıcaklar ölüm oranlarını ve hastalıkları artırdı. Mevcut toplumsal cinsiyet ve sosyal eşitsizliği daha da derinleştiriyor”.

ÇÖZÜM VAR MI NEREDE?

Bu iç karartıcı rapor böyle uzayıp gidiyor. Raporda bu durumdan kurtuluşun mümkün olduğu da söyleniyor; “On yıl içinde derin, hızlı ve sürekli emisyon kesintileri sağlamak için atılacak adımlarla dirençli ve yaşanabilir bir gelecek hâlâ mümkün.”

Bunun nasıl olacağı, bu sorunu yaratan sistemin hızla bir emisyon azaltımı yapabilir mi sorusuna dair iyimser veriler yok raporda.

Biz de, kapitalist dünya da biliyoruz aslında; tek çare sistemi kökten değiştirmek! Kapitalizmi yok etmek, hem de hemen! Yoksa insan türü kendisiyle birlikte milyonlarca canlıyı yok edecek!..

 https://www.evrensel.net/yazi/92711/kuraklik-ve-gida-krizi-bagira-bagira-geliyor

23 Mart 2023 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Aydın Çine'de zeytinliklere ulaşım için yapılan yol zeytin katliamına dönüştü

 





Aydın'ın Çine ilçesinde zeytinliklere ulaşımı kolaylaştırma gerekçesiyle yapımına başlanan yol, zeytin ağaçlarının katili oldu. Yol yapımı için çalışan iş makineleri eliyle yüz elli yıllık zeytin ağaçları, tam da hasat zamanında üzerindeki zeytinlerle birlikte söküldü.

Özer Akdemir, Çine'deki zeytin katliamını Çepeçevre Yaşam'da aktardı.

20 Mart 2023 Pazartesi

TYS’nin “Yıkım ve edebiyat” konulu söyleşisi: Felaketlerin ardındaki karanlığı görünür kılmalıyız

 

20 Mart 2023 12:28


25. İzmir Kitap Fuarı’nın son gününde TYS İzmir Temsilciği “Yıkım ve edebiyat” konulu söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide "Felaketlerin ardındaki karanlığı görünür kılmalıyız" denildi.



Fotoğraf: Neval Savak


25. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nın son gününde Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciği “Yıkım ve edebiyat” konulu söyleşi gerçekleştirdi. Ege Salonunda yapılan söyleşiye Gülçin Sahilli, Aydemir Çimen ve Özgür Zeybek konuşmacı olarak katıldı.  Söyleşinin kolaylaştırıcılığını yapan TYS İzmir Temsilci Özer Akdemir “Son haftalarda yaşadığımız deprem, sel gibi afetlerin felakete dönüşmesinin bir sorumlusu olması lazım. Biz bu felaketleri ‘kader planı’ olarak kabul etmiyoruz. Bunun sorumlusu da o zeminlere, tarım arazilerine, binaları yapanlar, 40 kat izni verenler, bilimin uyarılarını rant için hiçe sayan siyasi iktidardır” dedi.

“KENDİNİZE DE YABANCILAŞTIRIYOR”


Fotoğraf: Neval Savak

Yazar Gülçin Sahilli, depremden dolayı bölgede yaşayan insanların şehri terk ettiğini söyleyerek, “İzmir’de Bayraklı da yaşayan biri olarak depremi ben de bizzat yaşadım. Evimin duvarlarında çatlaklar oluştu. Eşyalarım yerlere saçıldı. İnsan o dağınıklık ve kırıklıktaki bir eve girince hayattan kaçtığı ve huzura sığındığı tek yerinde zarar gördüğüne şahit olunca, kaçacak ve uyuyacak yeri kalmıyor. Kendi yatağınızdan ve kendi yaşam alanınızdan ürkmek ve yabancılaşmak sizi kendinize de yabancılaştırıyor” ifadelerini kullandı. 

Doğal felaketlerin küçük büyük demeden ülke tarihinden geçip gittiğini belirten  Sahilli, “İşte bu felaketlere yakın seyirde bakmak bizim gibi kalemi kalbinde insanların acıyı sayfaya dökmesine yol açıyor, aynı şekilde fırçanın saçtığı renkler ve notanın taştığı sesler de aynı süreci sürdürüyor. Bugünlerde hissettiklerimiz şair Ece Ayhan’ın dediği gibi tam da ‘Vücudunun yüzde 70'i su olan bir canlının nasıl olur da içi yanar?’ Yanar elbet tüm ülkenin bu günlerde içi yandığı gibi” diye konuştu.

“EDEBİYATIN GÖREVİ BU YIKIMI GELECEK KUŞAKLARA ANLATMAKTIR”

Yazar Aydemir Çimen, ülkede, insanlık tarihi boyunca benzerine az rastlanır bir yıkım günlerinden geçildiğini belirterek. “Biz bunu nasıl anlatmalıyız. Sanatın dili dediğimiz imgesellikle. Edebiyat neyi yazacak? Saatlerce ölü kızın elini tutan babanın yaşadıklarını yazacak. Günlerce o yıkıntının altında kalıp kurtarın diyen Orhan Aydın’ın kızını yazacak. Edebiyat bu acıları insanların yüreğine işleyecek. Anlatmak zorunda. Yıkımı anlatmak kolay değil. Hangi tarih kitabında okuduk biz kefensiz ölüleri, çadırsız inanları aç susuz ışıksız kaldıklarını? Bugüne kadar okuduğumuz romanlarda da bunlar yoktu. Biz bunu yaşadık ve edebiyat öyle ya da böyle bu yıkıntının altından kalkmak zorunda ve bu acıları, gözyaşlarını yazmak zorunda edebiyat. Bizden sonraki kuşakların da yüreklerine dokunmak zorunda. Zaten edebiyatın görevi de bu değil mi?” diye konuştu.

 “SANATÇININ FELAKET KARŞISINDA DURACAĞI YER NERESİ OLMALI?”

John Maxvel Coetzee (Kutzi) ve Hölderlin’in yıkıma dair yazıklarından örnekler veren Şair-Yazar Özgür Zeyrek ise, “Bir an için sanatın bütün bu olup bitenlerin yanında bir önemi var mı? Sanatçının böylesi bir felaket karşısında duracağı neresi ya da neresi olmalı diye düşündüm. Öyle ya, mutlu olma imkanı varken sanat hakkında düşünmenin bir önemi kalıyor mu? Tam da burada aslında bize düşen trajediyi anlatmak ve doğru bir anlatı yöntemi ile sonrakilerin gerçekleşmemesi adına bir aydınlanma, farkındalık yaratmak değil mi? Geçmişten dersler çıkarılsın istiyoruz. Bilimi, teknolojiyi toplum yararına kullanan, insan olmanın erdemi ile toplumsal birliktelik yaratmayı başaran ülkeleri büyük bir hayranlık ile izliyoruz” ifadelerini kullandı. 

“SANAT İYİLEŞTİRİR”

Yaşanan felaketten ders alınması gerektiğini belirten Zeyrek, “İçinde yaşadığımız topluma ve dünyaya karşı en büyük borcumuz, felaketlerin ardındaki karanlığı görünür kılmaktır. Sanat ve yıkım en çokta bu noktada aynı cümle içinde kullanılabilir sanırım. Sanat iyileştirir. Her koşulda ve mutlaka sonunda” dedi. (İzmir/EVRENSEL)

 https://www.evrensel.net/haber/485384/tysnin-yikim-ve-edebiyat-konulu-soylesisi-felaketlerin-ardindaki-karanligi-gorunur-kilmaliyiz

Zeytinliklere ulaşım için yapılan yol zeytin katliamına dönüştü

 

20 Mart 2023 13:19


Aydın Çine’ye bağlı Eski Çine köyü yakınlarında yol inşaatı zeytin katliamına dönüştü. Zeytin hasadı zamanında 50’ye yakın zeytin ağacı sökülürken, zeytinlerin toplanmasına dahi izin verilmedi.

 


Özer AKDEMİR

Aydın Çine’de yol yapımı için yüz elli yıllık ağaçlar üzerindeki meyvelerle birlikte köklendiler. Köylülerin tam zeytin hasadı yaptığı bir zamanda 50’ye yakın zeytin ağacı kepçelerle sökülürken, yolu yapan DSİ yetkilileri zeytinlerin toplanmasına dahi izin vermediler.

GÖKBEL BARAJI YOLLARI YUTUNCA…

 

Fotoğraf: ÇİYAP

Çine’ye bağlı Eski Çine köyü yakınlarında köylülerin zeytinliklerine ulaşması için yapılan yol inşaatı zeytin katliamına dönüştü. Aydın-Muğla arasındaki eski karayolu Gökbel barajının suları altında kalınca köylüler zeytinliklerine ulaşamaz oldular. Bunun üzerine DSİ bir yol güzergahı çizerek bazı arazileri kamulaştırmak istedi. Tam yol güzergahı üzerinde zeytinliği bulunan Eski Çine’li Fatih Sınar bu kamulaştırma kararını mahkemeye taşıdı ancak mahkemeyi kaybetti.

Reklam

Reklam

100-150 YILLIK ZEYTİNLER MEYVELERİYLE KÖKLENDİ

 

Fotoğraf: ÇİYAP

Tam zeytinleri toplama mevsiminde kamulaştırılan araziye iş makinelerinin girerek ağaçları birer ikişer köklemeye başladığını anlatan Sınar, şöyle konuştu; “Üç gün önce 7-7.5 metrelik yol yapmalarına rağmen, iki arabanın yan yana geçebileceği bir yol açılmış iken, hala kamu arazisi içinde diyerek zeytinlerimi köklüyorlar. Şu ana kadar gereksiz bir şekilde 50’ye yakın ağacım gitmiştir. Ağaçlarım da 100-150 yıllık ağaçlar. Üzerlerinde meyveyi bile toplamamıza izin vermediler. Meyveleriyle beraber kırdılar. Acımasız bir şekilde. Hasat yapmaya çalıyoruz dedikçe kepçeleri üzerimizi sürdüler”.

“BÖYLE BİR ADALET GÖRMEDİM!”

 

Fotoğraf: ÇİYAP

İtirazlarına rağmen zeytin ağaçlarının sökülüp toprak altına atıldığını söyleyen Sınar, jandarmanın gelmesinin ardından yaşananları ise şöyle aktardı; “Böyle bir adalet sistemi görmedim ben! Ağaçlarıma dokunma dedikçe, kepçenin önüne geçersen tutuklarım seni dedi jandarma. Bu ağaçlar topağın altında kalmasın dedikçe, jandarma beni ilgilendirmez dedi.” AKP Çine İlçe başkanını telefonla aradığını belirten Sınar, ilçe başkanının kendisine “sen orada hırsızlık yapıyorsun şu anda. Devletin malını gasp ediyorsun” dediğini söyledi. Sınar; “Arazi annemin üzerine kayıtlı idi. Kendi toprağımızda, kendi ağaçlarımızın meyvelerini toplamamıza hırsızlık diyorlar. Durdurdular şu anda. Dün 5-6 tane daha ağacın gitti. Benim belimin kalınlığındaydı ağaçlarım. Ağlıyorum, vicdan azabı içinde DSİ’ye gidiyorum.”

ÇALIŞMA YAPILAN ALANDA TARİHİ KALINTILAR VAR

Yol yapımının sürdüğü yere giden Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP) Sözcüsü Ahmet Uslu, bölgede çık ciddi bir tahribatın olduğunu belirterek, “Bu sadece yol yapımına da benzemiyor. Çok geniş bir alanı tahrip ediyorlar iş makineleri ile. Belgemiz var diyorlar çalışanlar ama belgeyi göstermiyorlar. Avukatımız sordu kamulaştırma kararı istinafta henüz belli olmamış” dedi. Yol yapımının sürdüğü yerin Gerga Antik kentine yakın olduğunu belirten Uslu, “Köylüler burada tarihi kalıntıların da olduğunu, bölgenin sit alan içine girdiğini söylüyorlar” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/485392/zeytinliklere-ulasim-icin-yapilan-yol-zeytin-katliamina-donustu

19 Mart 2023 Pazar

Toprak suya değil cana doydu! (Pazar yazısı)

 

19 Mart 2023 04:38




Fotoğraf: DHA

PAZAR

     

Daha deprem felaketinin yaralarını sarmaya fırsat bulamadan, daha enkaz altında kalan yurttaşlarımızın cansız bedenlerine ulaşamamışken sel, Adıyaman ve Urfa’da şu ana kadar 18 yurttaşımızın ölümüne neden oldu. Doğa, bilime değil kapitalist yağma ve rant düzenine göre inşa edilen her ne varsa yerle bir olacağını daha nasıl anlatsın ki?!

Sel felaketi üzerine Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin sözleri aradan yüzlerce yıl geçtikten sonra bile unutulacak cinsten değil!

Dedi ki Bakan Bey; “Kuraklık riski de vardı. Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu.”

O kadar acının üzerine böylesine bir söz nasıl edilebilir? Peki, Bakan Bey’in söyledikleri bilimsel olarak ne kadar doğru?

Resmi rakamlara göre depremde yaklaşık 50 bin canımızı kaybetmişken, sel nedeniyle şu an için 18 yurttaşımız yaşamını yitirmişken, toprak bile canlarımıza doymuşken “Yağış nedeniyle toprak suya doydu” demek en hafif deyimle vicdansızlık ve izansızlıktır!

Vicdanı yok bu iktidarın, onu yıllardır deneyimledik, çok acı olaylarla. Selin ardından Bakan Bey’in sözlerini değerlendirmelerini istediğimiz bilim insanlarının cümleleri ise bu iktidarın izanının da olmadığının kanıtı gibi.

İşte o sözler:

SELİN NEDENLERİ?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay:

Adıyaman’da 24 saatte 100-125 mm, Malatya’da 150 mm’yi bulan yağışlar sellere yol açtı. Aslında bu miktarlar ülkemizin diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında çok yüksek yağışlar değildir. Örneğin Karadeniz ya da Akdeniz bölgelerinde 24 saat içinde 200-250 mm’yi bulan yağışlar olabilmektedir. Önemli olan yağış miktarı değil yağışların yüzeysel akışa geçen miktarıdır. Tarım, orman, mera ve bozkır gibi ekosistemlerin tahrip edildiği, bitki örtüsünün yok olduğu alanlarda yağışın önemli bir kısmı yüzeysel akışa geçer. Toprakların betonlaşması da benzer etki yapar. Adıyaman’da dere yataklarının beton yataklar içine alındığı, dere kenarına örülen duvarların suyun dereye ulaşmasını engelleyerek dereye akamayan suların geriye doğru şişmesine yol açarak sele neden olduğu da görülmektedir.

POLİTİKACILARIN KAÇIŞ ALANI

Uzun süreli kuraklıklardan sonraki şiddetli sağanak yağışlarda sel tehlikesi daha yüksektir. Çünkü toprakların içindeki gözeneklerdeki hava ile yağışlarla toprağa ulaşan suyun yer değiştirmesi gerekir, ama çok kuru topraklarda bu yer değiştirme oldukça zor gerçekleşir. Bu nedenle şiddetli sağanak yağışlarda su toprağa sızamaz ve toprakların suya doyduğunu da söylemek çok doğru değildir. Adıyaman, Malatya, Mardin gibi illerimizde yaşanan sellerde de yağışın çok fazla olmasından ziyade sıralanan bu faktörlerin etkili olduğunu söylemek mümkün. Daha açık ifadeyle havzalardaki bitki örtüsü tahribatı, hatalı kentleşme ile toprakların betonlaşması ve taşkın yataklarındaki yapılaşmalar selin tahribatını arttırmıştır.

Ülkemizde selleri hatta orman yangınlarını iklim değişikliğine bağlamak politikacıların sıklıkla yaptıkları bir kaçıştır. Bir bakıma eksiklik, hatalar ve yanlışları iklim değişikliğine bağlamaktır.

NE YAPILMALI?

Seller, kuraklık ve diğer aşırı hava olaylarının etkilerini azaltmak için atılacak adımlar iklim değişikliğine uyum olarak adlandırılmaktadır. Örneğin havzalardaki ormanların korunması, toprak muhafaza ve sel kontrol çalışmaları yapılması, meraların restorasyonu, eğimli tarım alanlarında teraslar üzerinde çok yıllık bitki yetiştirilmesi, toprak organik maddesinin arttırılması, tek yıllık tarımsal ürün yetiştirilen tarım alanlarında örtü bitkilerinin yetiştirilmesi iklim değişikliğine uyum çalışmasıdır. Bunlar suyun toprağa sızmasını sağlayarak sellerin önlenmesine katkı sağlar. Benzer şekilde bu önlemlerle su toprağa sızdırıldığı için su topraklarda depolanır ve kuraklıkla da mücadeleye katkı sağlar. Kentlerde ise çukur alanlarda, taşkın yataklarında yapılaşma olmaması, kent içinde suyun toprağa sızmasını sağlayacak yeşil alan olarak kullanılan yeşil alanlar oluşturulması, dere ıslahı adı altında derelerin beton yataklara hapsedildiği uygulamalar yerine derelerin ekolojik restorasyonuna yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir.

BAHANELERE SIĞINMAK KABUL EDİLEMEZ!

Prof. Dr. Cihan Erdönmez:

İklim değişikliği bu tür olayların frekans aralığını etkiliyor. Sel ve taşkınların altında yatan temel neden hep aşırı yağışmış gibi gösteriliyor. Bu kısmen doğru. Fakat meydana gelen zararın miktarı, tıpkı depremde olduğu gibi bizim bu olaylara karşı aldığımız ya da almadığımız önlemlerle ilişkili. Yüksek eğimli arazileri yapılaşmaya açarsak, sel ve taşkın yataklarına kentler kurarsak, üst yağış hazlarındaki ormanlara ve otlaklara zarar verirsek şiddetli yağışın etkilerini çok daha fazla hissederiz. İklim değişikliği bir realite. Yaratacağı sonuçlar da. Ama yönetim kademesinde olanların felakete dönüşmüş her afet sonrası bu tür bahanelere sığınması kabul edilebilir bir durum değil.

Toprağın suya doyması meselesine gelince; Şiddetli yağışlar toprak için yarardan çok zarar oluşturuyor. Bir defa toprağın belirli biz zaman diliminde bünyesine alabileceği su miktarı belli. Toprağa sert bir şekilde çarpan yağmur damlaları da toprağa zarar verir. Toprak için ideal yağış yavaş ama uzun süren yağışlardır.

Yani kısa süren şiddetli yağışlar toprağın su ihtiyacını karşılamaktan çok toprak kaybına neden olur.

18 KİŞİ ÖLDÜ AMA TOPRAĞIMIZ SUYA DOYDU DİYEMEYİZ!

Prof. Dr. Oğuz Kurdoğlu:

Toprak suya doydu mu? Toprağa bakmadan bir şey söylemek çok zor. Çünkü böyle şiddetli yağışlar bitki örtüsü az olan topraklarda üstten yüzeysel akış dediğimiz şekilde hızla deşarj olur ve böyle sel ve taşkınlar yapar.

Türkiye’de iki yıldır çok ciddi kuraklık var. Dolayısıyla Doğu Karadeniz bile bu kuraklıktan nasibini alıyor. Ama her hava olayını da küresel iklim değişikliğine bağlayamayız. Doğaya karşı şiddete devam ediyoruz. Doğaya karşı şiddetin galibi insanoğlu olmayacak. O yüzden yapılan alt geçitleri de üst geçitleri de yolları da oranın ekolojik özelliklerine iklim verilerine uygun yapmak lazım.

Ekolojik olamayan hiçbir yatırım ekonomik de değildir. İşte yıkılıp kalıyor ve ekonomik olarak da ayrıca bir yük daha getiriyor size çünkü bu çevresel yükü temizlemek, kaldırmak ve yeniden yapmak gerekmektedir. Bu şiddetli yağışlarda “18 kişi öldü ama bizim de toprağımız doydu” diyemeyiz. O zaman böyle bir ilişki kurup her yağmur için kaç kişi daha kurban vermek için bekleyeceğiz? Bu doğru bir yaklaşım değildir, en azından etik açıdan doğru görünmüyor.

DAHA BÜYÜK BİR SORUN VAR!

Dr. Akgün İlhan:

Selde yaşanan can ve mal kaybı, tıpkı depremde olduğu gibi, sel ihtimali yokmuş gibi planlanan, kalitesiz malzeme ve işçilikle kurulan binalar ve altyapıların kaçınılmaz sonucudur. İklim değişikliğine bağlı olarak, aşırı iklim olaylarının (kuraklık, sel, sıcak dalgası, orman yangını vb.) şiddeti, beraber veya ardı ardına olma sıklığı artmaktadır. Ancak ülkemizde daha büyük sorun bu afetlerin yok sayılmasıdır. Ülkemizde iklimle uyumsuzluk ve plansızlık, iklim değişikliği kadar tehlikeli bir durumdur.

Bu şiddetli yağışlar barajlarda toplanamadığı ve topraktan süzülüp yer altı sularını besleyemediği için geçirimsiz kentsel yüzeylerden hızla kayarak afete dönüşür. Bu nedenle sünger kentlere dönüştürmeliyiz yeni kuracağımız deprem kentlerini.

ÇOK VAHİM BİR SÖZ!

Prof. Dr. Tayfun Özkaya:

Küresel iklim değişikliği kuraklığa yol açıyor ama yağmurlar da aynı zamanda, bu sele de yol açıyor. Urfa’da bir yıllık yağış 400 mm 1 saat içinde yağdı. Urfa’daki sel bir mühendislik hatası. Derenin yanına alt geçit yapılmış. Çok büyük bir sel gelse bile insanlar ölmeyebilirdi.

Kuraklığı sona erdirdi demek vahim bir söz. Bakan 15 insanın ölümünü normal mi kabul ediyor?

 https://www.evrensel.net/yazi/92666/toprak-suya-degil-cana-doydu

18 Mart 2023 Cumartesi

Kuşadası'nın tek sulak alanı olan Kocagöl'e kepçelerle girdiler!

 

18 Mart 2023 13:00


Kuşadası’nda bulunan Kocagöl sulak alan lagününde kepçeler ve iş makineleriyle tahribat yapılıyor.



Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği


Özer AKDEMİR

Aydın'ın Kuşadası İlçesi Güzelçamlı Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Kocagöl sulak alan lagününde kepçeler ve iş makineleriyle tahribat yapılıyor.  Kocagöl'ün önünde basın açıklaması yapan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMP) temsilcileri bir tutanak ile tahribatı belgelediler.

TABİAT PARKI İLAN EDİLMESİ İSTENİYORDU

Aydın Mahalli Sulak Alan Komisyon toplantısına katılan 50 sivil toplum örgütünün temsilcileri ve üniversitelerden uzman bilim insanları tarafından Kuşadası’nın tek sulak alanı olan Kocagöl’ün korunarak geleceğe taşınması için, Doğa Koruma ve Milli Parklar Aydın İl Şube Müdürlüğü’ne gölün Tabiat Parkı olması yönünde bir öneri sunulmuştu.

Ancak gölün avlanma hakkını alan şirket  iş makineleriyle göle girerek gölün doğal yapısı değiştirmeye ve bazı alanların da doldurularak yer kazanılmaya çalışıyor.


Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği

SU KUŞLARI OLUMSUZ ETKİLENİYOR!

Bu duruma tepki gösteren Kuşadası’nda yaşayan yurttaşlar ve kurum temsilcileri Kocagöl önünde basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasında iş makineleriyle yapılan çalışmaların, göldeki sucul canlıların ve sazlıklarda üreme ve beslenmelerini gerçekleştiren su kuşlarını olumsuz etkilediği ve sulakalan ekosistemine zarar verildiği dile getirildi.

TUTANAK TUTULDU

Kocagöl'ün bir sulak alan lagünü olduğuna dikkat çekilen açıklamada Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü'nden Kuşadası’nın tek sulak alanı olan Kocagöl’ün, Tabiat Parkı statüsüne alınarak korunması ve korumaya uyumlu bir şekilde Kuşadası halkının kullanması için gerekli çalışmaların yapılması istendi.

Bu tepkiler aynı zamanda Aydın Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü temsilcileri tarafından tutanağa da yansıtıldı.

 https://www.evrensel.net/haber/485255/kusadasinin-tek-sulak-alani-olan-kocagole-kepcelerle-girdiler

16 Mart 2023 Perşembe

TÜYAP İzmir Kitap Fuarında edebiyat ve sanat örgütleri sorunlarını tartıştı

 

16 Mart 2023 13:21


25. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen söyleşide edebiyat ve sanat örgütlerinin sorunları tartışıldı, örgütlerin arasındaki iletişimsizliğe dikkat çekildi.


Fotoğraf: Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği



25. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen söyleşide edebiyat ve saat örgütlerinin sorunları tartışıldı. Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği tarafından düzenlenen söyleşi Fuar İzmir Ege Salonu’nda gerçekleştirildi.

Şair-Yazar Gülçin Sahilli’nin yönettiği söyleşide ilk olarak konuşan Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği Türkiye temsilcisi Ümit Yaşar Işıkhan, edebiyat ve sanat örgütlerinin bir araya gelerek sorunlarına dair sesli düşünmesi ve çözüm önerileri ortaya koyması için böylesi bir etkinlik organize edildiğini söyledi. Sayısal olarak kültür ve sanat alanında kurulmuş yüzlerce dernek olmasına rağmen bunlar arasında toplumsal mücadele alanı olarak demokrasi mücadelesine katılım sağlayanların son derece az olduğunu belirtti. Işıkhan, “Bizler bu örgütlerle omuz omuza mücadele etmenin özlemi içerisindeyiz” dedi.

“CİDDİ BİR İLETİŞİM EKSİKLİĞİMİZ VAR”

PEN İkinci Başkanı Halil İbrahim Özsoy ülkemizde demokrasi mücadelesinde söz söylemenin, ifade özgürlüğü için adım atmanın bedel gerektirdiğini dile getirdi. PEN, TYS, TGS ve Yayıncılar Birliği olarak ülkedeki olaylara karşı ortak ses verebildiğini belirten Özsoy, bununla birlikte edebiyat ve sanat örgütleri arasında ciddi bir iletişim eksikliği olduğunu söyledi.

“EMEĞİN SAFLARINDA ÖRGÜTLÜ EDEBİYAT”

Türkiye Yazarlar Sendikası (TSY) İzmir temsilcisi Özer Akdemir, edebiyat ve sanat örgütlerinin kendi aralarında iletişim eksikliğinin yanı sıra halkla bu örgütlenmenler arasında da ciddi bir iletişim eksikliği olduğunu söyledi. TYS’nin edebiyat, sanat alanında emek verenlerin bir araya geldiği bir emek örgütü olduğunu belirten Akdemir, “TYS 1974 yılında ilk kurulduğu günden itibaren kendisini emek-sermaye çelişkisinde emekten yana olarak tanımlayıp, üyelerinin sermayeye karşı haklarını koruma aynı zamanda ülkedeki emek-/demokrasi ve ifade özgürlüğünü geliştirme amacını gütmüştür. Edebiyat-sanat alanında emek verenler herkesin örgütlenmesi ve emeğin saflarında örgütlü bir şekilde halkla buluşması için çaba içerisindeyiz” dedi.

“ÜYELERİN ÖRGÜTLERİNE SAHİP ÇIKMASI GEREKİYOR”

Bilim ve Sanat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) İzmir Temsilcisi Namık Kuyumcu edebiyat ve sanat örgütlerine üye olmanın yanı sıra üyelerin örgütlerine sahip çıkmalarında da ciddi eksiklikler olduğunu belirtti. Devletin, siyasi iktidarın edebiyat-sanat alanına yönelik ciddi bir yalıtma-toplumdan uzak tutma ve ekonomik olarak zayıf düşürme politikası olduğunu kaydeden Kuyumcu, karşı tüm üyelerin örgütlerine sahip çıkması çağrısında bulundu.

“BASIN EMEKÇİLERİ CİDDİ BASKI ALTINDA”

Basın Özgürlüğü ve Medya Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri Özgür Zeybek de basın emekçileri arasında yaptıkları bir anket çalışmasına atıfta bulunarak gazetecilerin haber yaparken cezalandırılmaktan korktukları için oto-sansür uygulamak zorunda kaldıkların ortaya çıkığını söyledi. Zeybek, basın emekçilerinin haber yaparken kendilerini ağır bir baskı altında hissettiklerinin dile getirdi. (İzmir/EVRENSEL)

 

 https://www.evrensel.net/haber/485102/tuyap-izmir-kitap-fuarinda-edebiyat-ve-sanat-orgutleri-sorunlarini-tartisti

Kapasite arttırmak isteyen mermer ocağına mahkeme freni

 

16 Mart 2023 13:02


Muğla’nın Yatağan İlçesi Turgut Mahallesi yakınlarında işletilen mermer ocağının kapasite artışı için verilen ÇED Gerekli Değildir kararını iptal eden mahkeme zeytin ve orman varlığına dikkat çekti



Fotoğraf: Yatağan Yeşil Yaşam Derneği


Özer AKDEMİR

Muğla’nın Yatağan İlçesi Turgut Mahallesi yakınlarında işletilen mermer ocağının kapasite artışı yargıya takıldı. Muğla 1. İdare Mahkemesi Mermer ocağı kapasite artışı için verilen ÇED Gerekli Değildir kararını iptal etti.

“PROJE KAMU YARARINA AYKIRI”

Muğla Valiliği’nin Yatağan ilçesi Turgut Mahallesi sınırlarında faaliyet gösteren Şah Prova Mermer San.Tic. Şirketi kapasite arıtırımı için 06/04/2022 tarihinde verdiği “ÇED Gerekli değildir” kararına Yatağan Yeşil Yaşam Derneği tarafından dava açıldı. Yaklaşık 250 dekarlık bir alan için verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararına açılan davada bölgedeki zeytinlik alanların bulunduğuna vurgu yapılarak mermer ocağından çıkacak tozların zeytinciliğe ciddi zararları olacağı belirtildi. Dava dilekçesinde rehabilitasyon projesi bile bulunmayan projenin kamu yararına aykırı olduğu dile getirildi.

BİLİRKİŞİLERDEN CİDDİ UYARILAR

Dava sürecinde 13 Eylül tarihinde yapılan bilirkişi incelemesinde çevre mühendisi, orman mühendisi, arkeolog, ziraat mühendisi, maden mühendisi, biyolog ve jeologdan oluşan yedi kişilik bilirkişi mahkemeye heyeti projeye verilen ÇED gerekli değildir kararın uygun olmadığı sonucuna varan bir rapor sundu. Bilirkişi raporunda hidrojeoloji, çevre, arkeoloji ve maden mühendisi uzmanların proje ile ilgili olumlu görüş bildirmelerine karşın özellikle flora, orman ve ziraatçı bilirkişi uzmanları projenin ciddi olumsuz etkileri olacağına dair uyarılarda bulunarak “ÇED gerekli değildir” kararının uygun olmadığını dile getirdiler. Bitki uzmanı bölgede bitki türü sayısının oldukça sınırlı olduğunu ve habitat kayıplarının olacağına dikkat çekti.

"4382 KIZILÇAM AĞACI KESİLECEK!"

Bitki uzmanının yöredeki kızılçam ormanının zarar göreceği uyarısına orman bilimi uzmanı bilirkişi de projede verimli orman alanlarında bulunan 4382 kızılçam ormanının kesileceğinin belirtildiğine dikkat çekerek bunun bir ormanın tahribatı ve ekosistem için telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkaracağını dile getirdi. Ziraatçı bilirkişi uzmanı ise mermer ocağına en yakın zeytinlik alanın ÇED sınırının 690 metre doğusunda olduğunu ve mermer ocağındaki faaliyetin bu zeytinlerin gelişimine olumsuz etki edeceğini dile getirdi.

MAHKEME: ÇED HUKUKA UYGUN DEĞİL

Bilirkişi raporunu değerlendiren mahkeme heyeti oybirliği ile verdiği kararında ÇED dosyasının “sahadaki orman alanları ve bitkisel çeşitlilik (flora) gibi çevresel etmenler yönünden eksik ve yetersiz olduğu hususlarının bilirkişi raporuyla ortaya konulması nedeniyle, ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır” dedi.

“SERMAYE TALANINA KARŞI MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ”

Mahkemenin kararını sevinçle karşıladıklarını belirten Yatağan Yeşil Yaşam Derneği Başkanı Kazım Erol, “Alanda Zeytinlik alanlar, orman ve endemik türler olmasına rağmen Muğla Valiliğinin bu kararını anlamış değiliz. Mahkeme iptal başvurumuzu yerinde hukuka uygun bulup Muğla Valiliğinin bu kararını iptal etmiştir. Ormanlar, sahiller, toprak, su, hava halkındır. Dernek olarak halka ait ne varsa sermayenin talanına karşı hukuku işletmeye devam edeceğiz” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/485100/kapasite-arttirmak-isteyen-mermer-ocagina-mahkeme-freni

13 Mart 2023 Pazartesi

Sinpaş projesine verilen ÇED’e tepkiler sürüyor: Kızılbük’te ÇED süreci bile başlatılmamalıydı

 

13 Mart 2023 14:24


Marmaris Kızılbük Koyu’nda Sinpaş GYO tarafından yapımı süren otel ve devre mülk projesine tepki gösteren Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Halime Şaman “Porje için ÇED süreci bile başlatılmamalıydı” dedi. 




Özer AKDEMİR

Muğla Marmaris ilçesi İçmeler Kızılbük Koyu’nda Sinpaş GYO tarafından yapımı süren Kızılbük Resort Otel ve Devremülk projesi için, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen “ÇED olumlu” kararına tepkiler sürüyor. Projenin milli park sınırları içinde olduğuna dikkat çeken Marmaris Kent Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Halime Şaman, “Bu bölgede bırakın ‘ÇED olumlu’ kararı vermeyi ÇED sürecini bile başlatmamak gerekiyordu” diye tepki gösterdi.  

MİLLİ PARK ALANI

Projeye verilen yeni ‘ÇED olumlu’ kararını, Sinpaş projesine karşı uzun zamandır verilen mücadelede önde gelen isimlerden Marmaris Kent Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Halime Şaman’a sorduk. Şaman geçtiğimiz yıl aralık ayında Danıştay tarafından onanan Muğla Valiliğinin ‘ÇED gerekli değildir’ kararında olduğu gibi, Bakanlığın verdiği ‘ÇED olumlu’ kararının da aynı yanlışın sürdürülmesinde ısrar olduğunu söyledi. Projenin devam ettiği alanın milli park içerisindeki kontrollü kullanım bölgesi olduğuna dikkat çeken Şaman, “Yani yapı yoğunluğunu arttırıcı hiçbir faaliyetin yapılamayacağı koruma altındaki bir bölgeye bırakın ‘ÇED olumlu’ kararı vermeyi ÇED sürecini bile başlatmamak gerekiyordu” dedi. 

“AKLA ZİYAN BİR DURUM”

Sinpaş’ın 46 bin metrekare olarak başladığı inşaatı, kanuna karşı biçimde tadilat ve isim değişikliği ruhsatları ile 270 bin metrekarenin üzerine çıkardığını hatırlatan Şaman şunları söyledi: “Kadastral yolu olmayan bu projeye onay verilmesi eğer kanun varsa, eğer mevzuatlara uymak gerekiyorsa akla ziyan bir durumdur. ‘ÇED olumlu’ kararı ile Marmaris sorunlarla boğuşmak zorunda bırakılmıştır”.

SEÇİMDE İKTİDAR DEĞİŞİRSE SİNPAŞ PROJESİ NE OLACAK?

Ülkenin seçim sürecine girdiğini ve olası bir iktidar değişikliğinde muhalefetin çevreye dair verdiği sözler olduğunu belirten Şaman, “Yeni gelecek yönetim anlayışı verdiği sözleri yerine getirip bölgeyi ağaçlandırdığında, milli park korunmaya başlandığında, oradan devre-mülk satın alanların veya otele rezervasyon yaptıranların kara yolu ile ulaşacakları bir yol bulmaları imkansız olacak. Proje, tapulu arazisinin dışına taştığı geniş bir kamusal alanı, milli parkı şu anda bile işgal etmeye, yıkıma uğratmaya devam ediyor. Konuşlandığı koruma altındaki bölgenin kanalizasyon ve içme suyu altyapısı hatta elektrik altyapısı mevcut değil.

Marmaris’in kanalizasyon altyapısı nüfus yoğunluğuna cevap veremezken, çevre köylerimiz su sıkıntısı çekerken projenin getireceği ek yükün nasıl karşılanacağı sorusu cevapsız durmaya devam ediyor” dedi

“DENİZ EKOSİSTEMİ YIKIMA UĞRAYACAK”

Termal sağlık merkezi olarak satışa sunulan projenin içerisinde yer alan aquapark ve havuzların atıklarının da dahil edildiğinde deniz kirliliğinin artacağını iddia eden Şaman, Bakanlığın ‘ÇED olumlu’ kararı ile bu tehlikeyi görmezden geldiğini kaydetti. Şaman; “Kızılbük/Sinpaş projesinin tamamlanıp mülk sahiplerinin yerleşmeleriyle beraber kirletici unsurların yoğunluğu Marmaris Körfezi’nin kendini iyileştirme koşullarını ortadan kaldıracak, denizel ekosistem yıkıma uğrayacak” diye konuştu.

“YERELİN KAYNAKLARI İLE YEREL YOKSULLAŞACAK”

Projenin bölgenin ekonomisine katkısı ile ilgili pek çok argümanın hem firma hem de destekleyicisi yerel ve mülki yönetimlerce ileri sürüldüğüne vurgu yapan Şaman şöyle konuştu; “Oysa turizm, esnaf ve yerel ekonomi açısından bakıldığında projedeki aquapark, lüks restoran ve mağazaların turistler için cazibe merkezi olacağı da öngörülebilir ciddi tehditler arasında yer alıyor. Yerelin kaynaklarıyla yerelin yoksullaştığı aynı filmi izlememizi istiyorlar”. Marmaris’teki trafik ve otopark sorununa işaret eden Şaman, kentin en ağır meseleleri arasında değilmiş gibi proje ile İçmeler nüfusu kadar ilave bir nüfusun trafiğe dahil edilecek olmasını, ‘Bir kara mizah konusu’ diye tarif etti.

“BU PROJENİN HUKUKTAN KAÇMA ŞANI YOK!”

Proje ile ilgili halihazırda imar durum belgesi ve ruhsat iptallerini talep ettikleri iki davanın devam ettiğine dikkat çeken Şaman, “En kısa sürede paydaş kurumlarla birlikte Bakanlığın verdiği ‘ÇED olumlu’ kararının iptal edilmesi için hukuki süreci başlatacağız. Sinpaş’la işi olan herkesin bilmesini isteriz ki bu projenin hukuktan, kanundan kaçma şansı yok.”

 https://www.evrensel.net/haber/484821/sinpas-projesine-verilen-cede-tepkiler-suruyor-kizilbukte-ced-sureci-bile-baslatilmamaliydi

12 Mart 2023 Pazar

Kır Kahvesi (Pazar yazısı)

 

12 Mart 2023 04:15



Fotoğraf: Özer Akdemir /Evrensel

Geçenlerde Aydın Çine’de silikozis hastası olduğu için işten çıkarılan iki işçi ile görüştüm. Gencecik iki işçi. Birinin üç, diğerinin bir çocuğu ve ikisinin de akciğerlerinde kocaman kocaman toz lekeleri var! Utanıp sıkılarak gösterdiler telefona kaydettikleri akciğer filmlerini.

Çinelilerin “Kır Kahvesi” dedikleri kahvehane de oturduk. Birer çay içtik. Oturduğumuz kahvenin adının neden Kır Kahvesi olduğunu anlayamadım doğrusu. Ne bir yeşil, ne bir tek ağaç var etrafında. Üstüne üstlük tam önünden Aydın-Muğla yolu geçiyor ki konuşurken bile araba gürültüsünden yanınızdakinin sesini zor duyuyorsunuz.

Belki de eskiden kırlıktı bu kahvenin yanı yöresi. Belki, şimdi vızır vızır otomobillerin, kocaman tırların geçtiği bu asfalt ve beton cehenneminde bir zamanlar koyun, keçi sürüleri yayılıyordu. Kim bilir, yazın güneşi, kışın soğuğu kusan bu beton binaların altından lezzetli mi lezzetli bir pınar kaynıyordu.

Bu kır kahvesinin adının nereden geldiğini sorduğum Çineli arkadaşım, bugün, kirli, gri, yapışkan bir dumanın çöktüğü Çine Ovası’nda, bu binalar yapılmadan önce, Madran Dağı’ndan gelen taze havanın dolaştığını ve insanların tam da burada piknik yapıp, çay kahve tellendirdiğini söyledi.


Fotoğraf: Özer Akdemir /Evrensel

"HELE Kİ EVRENSEL’E KONUŞMAYIN"

Her neyse, adıyla bugünkü durumu arasındaki bağı bir türlü kuramadığım bu gürültülü kahvede işçilerle sohbet ederken onları ancak kulağımı dört açarak duyabildim. İşçiler anlattılar, anlattılar ve sonunda  dediler ki; “Aman abi şimdilik haber olmayalım!..’

Korkuyorlar! Kolay mı, bu Çine çukurunda işsiz kalmak? Kolay mı, milyar liraları bir gecede gece kulüplerinde savuran para babası maden patronlarının beslediği adamlarla dalaşmak!

“Sakın gidip gazetelere, hele ki Evrensel’e konuşmayın, sizin iyiliğiniz için!” diyormuş müdürleri. Tehdit ediyorlarmış; “Siz kendi hatanız yüzünden bu hastalığa yakalandınız. Çalışırken maskenizi çıkardığınıza, sigara içtiğinize dair görüntüler var elimizde. Bunları ortaya koyarsak, tazminat bile alamazsınız.”

"İKİ OĞLUM MADENDE ÇALIŞIYOR, KONUŞURSAM ÇIKARIRLAR"

 “Hele bir tanesi var ki” dedi Çineli arkadaşım, elini başı ağrıyormuş gibi alnına koyup anlattı; “Daha yaşı elli beş bile değil. Silikozis nedeniyle yorulmadan ne iki adım atabiliyor, ne de ciğerleri kuş gibi ötmeden nefes alabiliyor. Ancak yine de yaşadıklarını anlat, haber yapalım dediğimizde, kabul etmiyor. Defalarca konuştum, kaç kez gel etme, sen değil patronlar korksun, seni onlar hasta etti, onlar çeksinler bu alçaklıklarının cezasını dedim, dinletemedim. “Cukk”, dedi hep. Yalnız bazen başını yukarıya kaldırıyor, bir iki dakika düşünüyor. Tam umutlanıyorum bu sefer korkuyu yenecek diye, sonra yine kaşlarını yukarı kaldırarak “cukk” diyor!. ‘İki oğlum var benim, madende çalışan. Konuşursam işten çıkarırlar.’

Yalanım yok, o zaman deli oluyorum işte. Sinirlerim zıplıyor, kalkıp yakasını toplayasım geliyor. Tutuyorum kendimi. “Yav Allah’ın adamı, o iki çocuk için bari konuş. Onlar da senin gibi mi olsunlar!” diye kükrüyorum ama faydasız…”

Umudunu kesti kesecek Çineli arkadaşım, bu işçilerden. “Burada çok ciddi bir sosyolojik, hatta psikolojik çalışma yapılması lazım. İnsanlar neden öleceğini bile bile bu işe girerler, neden çocuklarının bile hastalığını göze alıp boyun eğerler?”

Kendisi de çok iyi biliyor aslında bunun nedenini. Yine de aklına yatsa bile yüreğine kabul ettiremiyor bu gerçeği. Ekmeğin, maden işletmelerindeki aslanın midesinde olduğunu ve o ekmeği alabilmek için işçilerin sağlıklarını ve hatta yaşamlarını ortaya koyduklarını biliyor. Bu cenderenin ancak ve ancak örgütlenerek kırılabileceğinin bilinciyle mücadele ediyor. İşte bu yüzdendir ki bazen boğazına kadar gelen öfkesini yutup her seferinde sil baştan yeni bir işçiye anlatıyor tüm bunları…


Fotoğraf: İlyas Tekin

SİLİKOZİS HASTASINDA KENDİ GELECEKLERİNİ GÖRDÜLER

Biz iki işçisiyle konuşurken, yanımıza yıllar önce aynı hastalık nedeniyle işten çıkarılmış başka bir maden işçisi geldi. Arkadaşlarıymış bizimkilerin. Daha önce haberini yaptığım silikozis hastası işçilerden birisi. Yine hastaneden geliyormuş. Bir çay içimi oturdu yanımızda. Yaşı kırk bile değil ama avurtları çökmüş, gözlerinin feri gitmiş, dişleri dökülmüş. Beti benzi soluk, gözlerinin içi kül sarısı olan arkadaşlarında kendilerini gördü işçiler, geleceklerini. Ona bakarken birbirlerinden gizledikleri endişelerini okudum yüzlerinden. Sonuna kadar haklıydılar endişelenmekte.

Silikozis hastası olduktan sonra işten çıkarılan Çineli işçiler şimdi, tedavisi olmayan bu hastalıkla ilgili meslek hastalıkları hastanesinden rapor alma ve malulen emekli olma derdine düşmüşler. Daha 35’inde biri, diğeri 30 bile değil oysa ama kan tükürüyorlar geceleri!..

Çine’nin yoksul sokaklarında, iç içe geçmiş tek katlı rutubetli evlerde onlar gibi kim bilir kaç işçi nefes alamayarak acı çekiyor. Kaçı sessiz sedasız göçtü gitti acaba ardında sevdiklerini bırakarak…

Çoğu işten çıkarıldığında bir kenara çekilip susuyorlar. Kaderlerine boyun eğip,  kimseyle konuşmuyorlar. Patronlar öyle diyor çünkü, “Sesiniz çıkarsa haklarınızı vermeyiz haa!.. Ortalığı velveleye vermezseniz, dava falan açıp bizi de kendinizi de germezseniz, sizi mağdur etmeyiz, evelallah!..”

Bu sözlerin yalan olduğunu çok geçmeden, birkaç ay sonra anlıyor işçiler. O zaman, o kağıtlar imzalanana kadar kendilerine neden iyi davranıldığı, neden ellerine bir miktar toplu para verildiği dank ediyor kafalarına ama iş işten geçmiş oluyor. Sonrasında bu işçileri ve ailelerini korkunç bir yalnızlık bekliyor. Devletin ve Allah’ın yoksulları unuttuğu bu Ege kasabasında günden güne yiten sağlıkları, solan benizleri, azalan nefesleri ile ömür tüketiyorlar!..

Yaşamı işçi ve çevre mücadelesi ile geçen Çineli arkadaşım diyor ki; “Bir gün, cellatlarının aslında tükürükle boğacakları kadar güçsüz olduğunu anladıklarında bu düzeni yıkacak işçiler!..

Nefes alacaklar yeniden, ciğerlerine taze havayı doldura doldura...”

Baharda. Madran Dağı’nın kucağında. Çocuklarının ve kuşların cıvıltıları eşliğinde. Bir zeytin ağacının gölgesinde. Kıpkızıl açmış gelinciklerin ve kekiklerin arasına uzanarak. Masmavi gökyüzünde oynaşan beyaz bulutlara dalarak, nefes alacaklar…

Yaşamak, gerçekten adına yaraşır bir kır kahvesi olacak o zaman…

 

 https://www.evrensel.net/yazi/92630/kir-kahvesi

10 Mart 2023 Cuma

Karaburun’da kapasite arttıran RES’ler kültür rotasını da bölecek

 

10 Mart 2023 12:11


İzmir Karaburun’a bağı Mordoğan Mahallesinde RES şirketinin kapasite artışı ile ilgili yapmak istediği halkın katılımı toplantısı yurttaşların yoğun protestoları nedeniyle yapılamadı.



Fotoğraf: Karaburun Kent Konseyi

Özer AKDEMİR

İzmir Karaburun’a bağı Mordoğan Mahallesi yakınlarında bulunan Rüzgar Enerji Santralleri (RES) şirketinin kapasite artışı ile ilgili yapmak istediği halkın katılımı toplantısı yurttaşların yoğun protestoları nedeniyle yapılamadı. Karaburunlular yürüyüş parkurunun tam ortasına yapılmak isten RES’lerin ciddi bir doğa tahribatı yaratacağını dile getiriyorlar.

ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI İLANI İŞE YARAMADI

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 2019 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilen Karaburun’un ekolojisine zarar veren faaliyetler durmak bilmiyor. Yarımadada, 2013 yılından bu yana “Yenilenebilir doğal kaynaklardan faydalanarak elektrik enerjisi üretimi” adı altında sürekli artan RES ve Güneş Enerji Santralleri (GES) projeleri yöre halkının rızası olmadan, doğaya büyük zararlar verilerek gerçekleştiriliyor. RES şirketlerinin ruhsat alanları 484 kilometrekare yüzölçümü bulunan yarımadanın % 89’unu kaplamış durumda. Öte yandan RES’lerin tamamı Karaburun Yarımadasının 100 bin ölçekli çevre düzenleme planında tarım, orman ve mera alanları olarak belirlenen yerlere yapılıyor. Bu durum yöredeki tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yanı sıra turizme de ciddi zararlar veriyor.

TARİHİ YÜRÜYÜŞ ROTASININ ÜSTÜNE RES DİREĞİ

Karaburun’a bağlı turistik Mordoğan mahallesinde tam tarihi Efes/Mimas kültür rotası üzerinde bulunan RES’lerin kapasite artışı halkın tepkisine neden oldu. Yarımadayı birbirine bağlayan yürüyüş parkuru ağının üzerinde ki Mordoğan Çatalkaya mevkiinde kurulan  GRC Enerji'ye ait Emres RES’e karşı yöre halkı aylardır tepki gösteriyorlar. Halkın tüm tepkisine rağmen RES Şirketi kapasitesini arttırmak için Çevre,  Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurmuştu. Bakanlık bu kapasite artış projesi ile ilgili ÇED sürecini başlatırken, proje için halkın katılımı toplantısının Balıklıova Mahalleri’nde yapılacağı duyurulmuştu.

HALK ÇED TOPLANTISINI YAPTIRMADI

Önceki gün Balıklıova’da gerçekleştirilmek istenen halkın katılımı toplantısının yeri konusunda tepki gösteren Karaburun Kent Konseyi RES tesislerinin Karaburun Mordoğan’a kurulmaya çalışıldığını, buna rağmen ÇED toplantısının Urla Balıklıova’da yapılmak istenmesinin Karaburun halkının toplantıya katılıp, itirazını dile getirebilmesini engelleme girişimi olduğunu dile getirdi. Toplantı Karaburunlu yurttaşların, Kent Konseyleri, çevre örgütleri ve sendikaların temsilcilerinin yoğun protestoları nedeniyle yapılamadı. Toplantı tutanağında halkın projeye karşı çıktığı, bu nedenle ÇED toplantısında bilgilenmek istemediği yazıldı.

“BÖRKLÜCE PARKURU KULLANILAMAZ OLACAK”

ÇED alanının aynı zamanda Yarımada'yı saran ve birbirine bağlayan parkur ağı ile Efes/Mimas kültür rotası üzerinde bulunan Börklüce Mustafa Parkuru'nun bir kısmını da içine aldığına dikkat çeken Karaburun Kent Konseyi, “"Projenin uygulanması halinde, Börklüce Mustafa Parkuru kullanılamaz hale gelecektir. Ayrıca bu rotanın ortadan kalkmasıyla tüm yarımada'yı saran ve birbirine bağlayan parkur ağı ile Efes / Mimas Kültür Rotası da parçalanmış olacaktır. Hem merkezi karar vericilerin hem de yerel karar vericilerin Karaburun'un kalkınması için öncelikli faaliyet alanı olarak belirledikleri kültür ve doğa turizmi potansiyeli RES yatırımlarıyla büyük zarar görecektir. Ayrıca bu bölge, kuşların geçiş ve üreme alanı” denildi.  

 

 https://www.evrensel.net/haber/484565/karaburunda-kapasite-arttiran-resler-kultur-rotasini-da-bolecek

9 Mart 2023 Perşembe

ÇEPEÇEVRE YAŞAM / Rant için zeytin kıyımı!

 




Aydın'da Çine Belediyesi, ilçe merkezine birkaç kilometre uzaklıktaki Yolboyu köyü yakınlarında bulunan belediye arazisindeki onlarca zeytin ağacını söktü. Sökülen zeytin ağaçları, halkın deprem toplanma alanı olarak bildiği bir alana dikildi. Çine Yaşam Platformu Sözcüsü Ahmet Uslu, sökülen ve başka bir yere tekrar dikilen zeytin ağaçlarının artık yaşamasının neredeyse imkansız olduğunu ve tüm Türkiye depremin yaralarını sarmaya çalışırken yapılan bu uygulamanın tam bir kıyım olduğunu ifade etti. Çepeçevre Yaşam, zeytin kıyımının yaşandığı bölgeyi görüntüledi.



8 Mart 2023 Çarşamba

Çine Belediyesi yine ağaç sökümüyle gündemde!

 

 08 Mart 2023 17:00


Geçtiğimiz günlerde onlarca zeytini kökleyerek başka yere taşıyan Çine Belediyesi, Nuri Dinçer adlı yurttaşın aralarında 100 yaşındaki bir zeytin ağacı da olan meyve ağaçlarını söktü.

 


Fotoğraf: Evrensel

Özer AKDEMİR

Aydın Çine Belediyesi yine bir zeytin ve ağaç söküm haberi ile gündemde. Geçtiğimiz günlerde onlarca zeytini kökleyerek başka yere taşıyan belediye bu seferde Çineli Nuri Dinçer’in aralarında 100 yaşındaki bir zeytin ağacı da olan meyve veren ağaçlarını söktü.

Çine merkezdeki Hamidabat Mahallesinde Nuri Dinçer’in dedesinden miras kalan arazideki ağaçlar Çine Belediyesi ekipleri tarafından söküldü. Arazisindeki ağaçların izinsiz bir şekilde sökülmesine tepki gösteren Dinçer belediyeyi polis karakoluna şikayet etti.

“BU AĞAÇLARIN GÜNAHI NE?”

Arazinin kendisine dedesinden miras kaldığını belirten Dinçerler şöyle konuştu; “Arazi içinde dedemin eski evi vardı. Orayı yıkacağız, molozları kaldırıp etrafını açacağız dediler. Metruk bina diye yıkılmasına ses etmedim. Ancak bugün arazi içindeki 100 ve 30 yaşlarında olan iki zeytin ağacım ile meyve veren iki incir ve bir dut, bir portakal ağacımı da kepçelerle köklemişler. Bu ağaçların günahı ne? Niye söküyorsunuz?”

“NEDEN SÖKTÜLER ANLAM VEREMEDİM”

Ağaçların neden söküldüğünü anlayamadığını belirten Dinçer, “Burası eskiden itfaiyeye bitişikti. Şimdi de Pazar yerine çok yakın. Aklıma sadece pazar yerine gelenlerin araçlarını koyabileceği bir otopark yapılması için sökülmüş olabileceği geliyor. Yıkım kararı almışlar hiç haberimiz bile yok. ‘Yeni kanun çıktı, yıkar geçeriz’ diyor Fen işlerinden birisi. Böyle şey olur mu?”


“BU AĞAÇ YÜZ SENEDE MEYDANA GELDİ”

Zabıtaların ağaçları istediğiniz yere dikelim dediğini aktaran Dinçer, “Şu saatten sonra ağaçları nereye dikeceksiniz. Bir ağaç yüz sene de meydana geliyor. Haydi ağaçlar tuttu diyelim aynı verimi verir mi?” diye tepki gösterdi.

 https://www.evrensel.net/haber/484420/cine-belediyesi-yine-agac-sokumuyle-gundemde

7 Mart 2023 Salı

Kazdağı’nda köylülerin suyunu Cengiz’in altın madenine veriyorlar!

 

07 Mart 2023 12:58


DSİ, Kazdağı’da yöre köylülerinin tarım ve hayvancılık için kullandığı Kocabaş Çayı’nın suyunu mahkemenin iptal ettiği ÇED raporunu dayanak göstererek Cengiz Holding’in altın madenine veriyor.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR

Cengiz Holding’in Kazdağı’da işletmek istediği altın madeni için yöre köylülerinin tarım ve hayvancılık için kullandığı Kocabaş Çayı’nın suyu verilecek. Altın madenine su taşınması amacıyla köylerin tarlalarından kanal geçirmek isteyen DSİ, köylülere irtifak hakkı için depremin 2. günü uzlaşma teklifi yazısı gönderdi. Öte yandan DSİ’nin suyun azalacağı kaygılarını gidermek için 64 köyün muhtarına gönderdiği yazı da skandal bir şekilde mahkemenin iptal ettiği ÇED raporu şirketin izinlerine dayanak olarak gösterildi.

DSİ’DEN KÖYLÜLERE MADENLE UZLAŞIN YAZISI

Kazdağı’nda, Çanakkale’nin Çan’a bağlı Halilağa ve Bayramiç ilçesine bağlı Hacıbekirler köyleri yakınlarında işletilmek istenen Cengiz Holding'in Truva bakır-altın madenin ÇED raporu mahkemece iptal edilmiş olmasına rağmen şirket hazırlık çalışmalarını son hızla sürdürüyor. Altın madeninin üretim sürecinde gereksinim duyacağı suyu yöre köylülerinin tarım ve hayvancılık için kullandığı Kocabaş çayından almak için DSİ ile protokol yaptığı ortaya çıktı. DSİ, bu amaçla suyun işletmeye taşınması için yapılacak kanal ve boruların geçeceği güzergahta bulunan köylülere irtifak hakkı uzlaşması çağrısında bulundu. Uzlaşma çağrısı ile ilgili bugün Çanakkale DSİ’de yapılacak toplantıya köylülerin ve ekoloji örgütü üyelerinin toplu olarak katılarak bu durumu protesto edecekleri öğrenildi.

“ÇAY DA KIŞ AYINDA BİLE SU YOK”

Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Çan Çevre Derneği Başkanı Av. Ümran Aydın kış günleri olmasına rağmen Kocabaş çayında su olmadığını belirterek; “Çünkü buraya ikinci termik santral geldi. Çan 2 termik santrali de buradan su almaya başladı. Bilmiyorum DSİ buna nasıl izin verdi. Artık kışın bile su akmıyor” dedi. Kocabaş çayı suyunun köylülerin tarımsal üretimi ve hayvancılığı açısından son derece önemli olduğunu aktaran Aydın, yöre köylülerinin geçen sene Uzunalan köyünde yaptığı suyumuzu vermeyeceğiz eyleminin ardından çaydan su çekiminin durduğunu ancak son süreçte tekrar başladığını dile getirdi.

“DEPREM GÜNÜ YAZI GÖNDERMİŞLER"

Altın madenine Kocabaş çayından su çekilmesi için tarlalarından su hattı geçirilecek köylülere DSİ tarafından gönderilen yazıların tarihine dikkat çeken Aydın şunları söyledi; “Depremin 2. günü 8 Şubatta yazmışlar yazıyı, gözlerime inanamadım köylüler yazıyı gönderdiklerinde. Biz deprem şokundayken onlar bir saniye bile kaybetmek istememiş! Bugün (7 mart Salı) kamulaştırmaların uzlaşma toplantısı olacak. Biz de toplu halde orada olacağız ve suyumuzu vermiyoruz diyeceğiz”.

DSİ, İPTAL EDİLEN ÇED’İ MADENİN DAYANAĞI GİBİ GÖSTERMİŞ!

DSİ’nin muhtarlara ve belediyelere Kocabaş çayından su alınması nedeniyle tarım ve hayvancılığa olumsuz etkisi olacağı kaygılarını gidermek için bir yazı gönderdiğini belirten Aydın, skandal olarak nitelediği bu yazıya dair şöyle konuştu; “Yazıda madenin ÇED onayının olduğu söyleniyor. Oysa orada bahsedilen ÇED’i mahkeme geçtiğimiz yıl Kasım ayında iptal etmişti! Biz de mahkeme kararından sonra hala çalışmalarına devam eden DSİ’ye ‘mahkeme kararına uyun, çalışmalarınızı durdurun’ diye başvurmuş, onlar da, ‘çalışmalarımızı durdurduk’ yanıtını vermişti”. Şirketin eski ÇED raporunun iptalinin ardından yeni bir ÇED süreci başlattığını hatırlatan Aydın, “Ancak bu ÇED raporu daha çıkmadı. Buna rağmen, DSİ kurumlara gönderdiği yazıda mahkemenin iptal ettiği ÇED’e işaret ederek madenin izinleri var demiş. Olacak iş değil bu!” dedi.

DSİ’DEN 64 KÖY MUHTARINA “KAYGILANMAYIN” YAZISI

Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü 25. Bölge Müdürlüğü tarafından bölgedeki muhtarlara gönderilen 13. 01. 2023 tarihli yazıda Kocabaş Çayı’ndaki suyun altın madenine aktarılmasının tarım ve hayvancılığa olumsuz etkisinin olmayacağı ileri sürülüyor. Yöredeki 64 köy muhtarlığı tarafından 07.03.2022 tarihinde DSİ’ye gönderilen altın madenine Kocabaş Çayından su aktarılmasının yöredeki tarım, hayvancılık ve endüstri sektörlerinin zarar göreceği gerekçesi ile projenin durdurulması talebine karşı yazılan yazıda DSİ bu kaygıları gidermeye çalışıyor. Halilağa bakır-altın madeni ile ilgili Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 26/07/2021 tarihli kararıyla "ÇED Olumlu" belgesi verildiğini aktaran DSİ, maden firmasınca yapılacak iki regülatörle köylülerin su sorununu çözüleceğini ileri sürüyor.

MADENDE KULLANILACAK SUYLA TARLALAR SULACAK!

Yazıda madenin proses suyunun maden işletmesi tarafından yapılacak olan Hacıbekirler-1 ve Hacıbekirler-2 Göletleri ile Kocabaş Çayı Regülatöründen alınacağı belirtilirken, madenin bu proses suyunun aynı zamanda 3.300 dekarlık tarım arazisinin sulama suyu ihtiyacı için kullanılacağı iddia edildi. DSİ yazısında Uzunalan Barajı ve iki gölet tamamlanana kadar, yılın sulama sezonu dışındaki 7 ayında, doğal hayatın devamı için gerekli su bırakıldıktan sonra maden işletmesi için Kocabaş çayından bu alınacağı dile getiriliyor.

MAHKEME ÇED RAPORUNU GEÇEN ARALIK AYINDA İPTAL ETTİ

Cengiz Holdinge ait Truva Bakır Maden İşletmeleri A.Ş.  tarafından yapılması planlanan bakır-altın madeni projesi için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca (ÇŞİB) verilen ÇED olumlu kararına karşı yörede yaşayan 81 yurttaşın yanı sıra ekoloji ve meslek örgütleri tarafından dava açılmıştı. Maden projesine karşı TEMA Vakfı ve Çan Çevre Derneği ile Çevre Mühendisleri Odası ve  Ziraat Mühendisleri Odası tarafından iki ayrı dava daha açılmıştı. DSİ’nin geçtiğimiz günlerde Kocabaş suyunun madene verilmesi kaygılarını gidermek için kurumlara gönderdiği yazıda “madenin onayı var” diye atıfta bulunduğu ÇED Raporu işte bu Aralık 2022 tarihinde Çanakkale 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilen ÇED raporu. Şirket bu ÇED olumlu kararının iptal edilmesi talepli açılan davalar sürecinde hazırlanan bilirkiyi raporunda birçok eksiklik olduğu tespiti yapılınca, dava süreci bitmeden yeni bir ÇED raporu hazırladı. Davalakı ÇED raporunu revize ederek 2009/7 genelgesi gereği bakanlığa yeni ÇED başvurusu yapan şirketin talebi ekim 2022 tarihinde Ankara’daki İDK toplantısında görüşüldü. Şu ana kadar şirkete yeni ÇED verilmiş değil.

3.5 MİLYON AĞAÇ KESİLECEK!

Yöredeki ekoloji örgütleri maden projesi faaliyete geçerse Kazdağları eteklerinde, 3,5 milyon ağacın kesileceği, 3 köyün haritadan silineceği ve yöredeki su havzalarını tehdit edeceği uyarılarında bulunuyorlar. ÇED alanı; Çanakkale Bayramiç ilçesine kuş uçuşu 22 km mesafede ve Hacıbekirler Köyü'ne  730 metre, Muratlar Köyü'ne 1,74 km, Osmaniye Köyü'ne 2,33 km, Yanıklar Köyü'ne 2,5 km ve Halilağa Köyü'ne ise 4,42 km mesafede yer alıyor.

 https://www.evrensel.net/haber/484278/kazdaginda-koylulerin-suyunu-cengizin-altin-madenine-veriyorlar

6 Mart 2023 Pazartesi

Mordoğan’da RES’lerin artışı endişe yarattı, ÇED raporu “proje alanı kuşlar için önemli” diyor

 

06 Mart 2023 14:04


İzmir Karaburun’a bağlı Mordoğan’da bulunan RES’lere bir direk daha ilave edilerek kapasitenin arttırılması projesi halkı tedirgin ediyor. Bölge aynı zamanda koruma altındaki kuşların göç yolunda.




Özer AKDEMİR

İzmir

İzmir Karaburun’a bağlı Mordoğan’da bulunan RES’lere bir direk daha ilave edilerek kapasitenin arttırılması projesi yöre halkını tedirgin ediyor. Bölgenin maki ve ormanlık alan olduğunu belirten yurttaşlar, yerleşim yerlerine ve zeytinlik alanlara çok yakın bir konumdaki RES’lerin gittikçe büyümesinin yaşam alanlarını daralttığını dile getiriyorlar. Bölge aynı zamanda kuş göç yolunda.

9 MART’TA ÇED TOPLANTISI YAPILACAK

İzmir Valiliği Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü web sayfasında yayınlanan duyuruya göre 9 Mart 2023 tarihinde Mordoğan’da bulunan GRC Enerji Elektrik Üretim AŞ’ye ait EMRES RES’in kapasite artışı için ÇED Halkı Bilgilendirme toplantısı yapılacak.  Balıklıova’da yapılması planlanan ÇED toplantısında hâlihazırda üretime devam eden 3 RES türbinin enerji üretim kapasitesinin arttırılması ve 1 adet yeni rüzgâr türbinin alt yapıları ile inşası projesi tanıtılacak.

KARABURUN YEREL FOK KOMİTESİ’NDEN RES RAPORU

Proje sahasının İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planı’nda da ‘orman alanı’ olarak görülen Orman Kanunu’na tabii alanda kaldığını belirten Karaburun Yerel Fok Komitesi konuya dair hazırladığı raporu ilgili birimlere gönderdi. Komite raporunda bu orman alanında kızılçam ormanı ve maki formasyonunun bulunduğunu, orman alanları ve makilerin önemli karbon yutak alanları olduğu dile getirildi. Bölgenin aynı zamanda su toplama alanı olduğunun ifade edildiği raporda; “Ormanlar ve bitki örtüsüne verilecek zararın yanında alanda su tutma ve toplama alanları da etkilenecektir. EMRES rüzgar enerji santrali sahası ve kapasite artışı kapsamında önerilen rüzgar türbininin zeytinliklere uzaklığı 3 km’den azdır. Özellikle öneri türbinin kuzeyinde 100-300 m mesafede zeytinlikler mevcuttur. İnşaat ve yapım süreçlerinde bu zeytinlik alanlar da olumsuz etkilenecektir” deniliyor.

BÖLGEDE KUŞ HASSASİYETİ


Harita: Karaburun Yerel Fok Komitesi

Karaburun’un Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsünde olduğunun ifade edildiği raporda bu konuda da şu görüşler dile getiriliyor; “Bölge iki önemli kuş hassasiyet bölgesi (Foça ÖÇKB-Çeşme) arasında kalan önemli bir göç noktasıdır. Kuş hassasiyet durumu ve alandaki rüzgar türbinlerinin kuş türlerine etkileri bütüncül olarak ele alınmalıdır. Enerji yatırımlarına ilişkin parçacıl kararlar alınması ve projelerin birbirinden habersiz olması kümülatif etkinin göz ardı edilmesine ve ÇED süreçlerinde kapsamlı bir biçimde ele alınmamasına sebep olmaktadır. Proje sahasının pek çok kuş türü için önemli bir üreme ve yaşam alanı olduğuna ilişkin araştırmalar mevcuttur”.

ÇED RAPORU DA “PROJE ALANI KUŞLAR İÇİN ÖNEMLİ BİR ALAN” DİYOR

Gerçekten de EMRES RES ÇED raporuna göre iki günlük arazi çalışmaları sırasında alanda 32 kuş türü gözlemlendiği ve bu türlerin uluslararası anlaşmalar dâhilinde çeşitli koruma statülerinde olduğu belirtiliyor. ÇED Raporuna göre IUCN kırmızı listelerinde ‘LC’ kategorisinde 32, Bern Sözleşmesi EKI listesinde 24 ve EKII listesinde 7, CITES EKII listesinde 3, Merkez Av Komisyonu EKI listesinde 3 ve EKII listesinde 3, Tarım ve Orman Bakanlığı EKII listesinde 7 ve EKIII listesinde 25 adet koruma statüsünde tür bulunuyor. Bu türlerin 28’inin üreme için proje alanını kullandığı belirtiliyor. Yine aynı raporda alandaki kuşların %75’inin ötücü kuş olduğu ve alçaktan uçtuğu; ancak yırtıcı kuşların da alanda bulunduğu ve göç – üreme dönemlerinde kuş türlerinin artacağı öngörüsü ile proje alanının kuşlar için önemli bir alan olduğu belirtilmiş.

ENERJİ ŞİRKETLERİ İLE YÖRE HALKI KARŞI KARŞIYA


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Yarımada’da enerji firmaları ve yöre halkı arasında çatışmaların olduğu belirtilerek, “Yöre halkının geçim kaynaklarını sağladıkları müştereklerine, tarım ve mera alanlarına ve hatta kendi özel arazilerine erişimi enerji yatırımları sebebi ile engellenmektedir. Proje sahası çevresinde zeytinliklerin, tarım arazilerinin ve su kaynaklarının varlığı bilinmektedir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan yöre halkının kullandığı patikalar, su kaynakları ve orman kaynaklarına erişimi kısıtlanmamalıdır” deniliyor.

EMRES kapasite artışı projesinde kurulacak türbinin altyapıları ile inşasının proje alanı ve çevresindeki biyo-çeşitliliğe, orman varlığına, bitki örtüsüne ve yerel ekonomiye zarar vermesi olasılığına dikkat çekilen raporda, bir tribünle başlayan ve gittikçe genişletilen EMRES RES’in kapasite artışının son olmayacağına yönelik endişeler de dile getiriliyor.


MORDOĞAN MUHTARI: “TAVŞAN KAÇACAK, TİLKİ GİDECEK DİYE ELEKTİRİK ÜRETİLMESİN Mİ?”

Öte yandan konuya dair görüşlerini aldığımız Mordoğan Mahallesi muhtarı Şaban Ok, RES’lerin daha da yayılabileceği endişesine katılmakla birlikte bu direklerin uygun yerlere kurulmasına karşı çıkmamak gerektiğini söyledi. Ok, “Ülkemize enerji de lazım. Eleklikli otomobiller çoğaldı. Daha çok enerji lazım bize. Bakın bu RES’ler denizin ortasına dikiliyor Hollanda’da. Bunların uygun yerlere dikilmesinde sıkıntı yok” dedi.

RES’lere karşı çıkanları “Bir grup istemezükçü” diye niteleyen muhtar OK, yörede ciddi bir orman alanının ve zeytinliğin de olmadığını ileri sürdü. Ok, “Tavşan kaçacak, tilki korkacak falan diye karşı çıkıyorlar. E ne yalpım o halde, enerji üretilmesin mi?” diye konuştu. Ok, özelleştirmelerden sonra elektrik dağıtım hizmetlerinde ciddi sorunlar olduğunu iddia ederek, “Koca Karaburun da bir tane arıza ekibi var. Bunları yazın. Karaburun'da Yaylaköy dışında pek bir mağdur olan olduğunu sanmıyorum bu RES’ler yüzünden” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/484206/mordoganda-reslerin-artisi-endise-yaratti-ced-raporu-proje-alani-kuslar-icin-onemli-diyor?a=UNad

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...