29 Mart 2024 Cuma

Yargıdan Karaayıt köylülerine meralarını koruma umudu

 

 29 Mart 2024 12:26


Ayvalık'ta Karaayıt Köyü merasının maden şirketine atık depolama tesisi olarak verilmesine karşı açılan dava yeniden görülecek.



Fotoğraf: Ayvalık Belediyesi


Özer AKDEMİR
İzmir

Balıkesir'in Ayvalık İlçesi Karaayıt Köyü merasının bir bölümünün Düzenli Atık Depolama Tesisi olarak kullanması için yıllardır bölgede demir madenciliği yapan Bilfer Madencilik’e tahsis edilmesi ile ilgili dava yeniden görülecek. Davaya Ayvalık Tabiat Platformu da müdahil oldu. Mera Komisyonu kararının iptali için dava açan Ayvalık Belediyesinin davası Balıkesir İdare Mahkemesinde reddedilince kararı istinaf mahkemesine taşınmıştı. Temyiz başvurusunu görüşen Bursa Bölge İdare Mahkemesi 2. Dairesi yerel mahkemenin kararını bozarak davanın yeniden görülmesine karar verdi.

VALİLİK BASKISI SONRASI MERA KOMİSYONU KARARINI DEĞİŞTİRMİŞTİ

1954 yılından bu yana bölgede faaliyette bulunan son 16 yıldır da Bilfer AŞ tarafından işletilen demir madeni zenginleştirme tesisi ve atık depolama alanı kurmak için köylülerin merasının bir bölümünü talep etti. Balıkesir İl Mera Komisyonununun mera alanında atık deposu talebine olumsuz yanıt vermesi ve merayı köyün kullanımına bırakan kararına şirketin "Atık depolayacak başka yer yok” diye itirazı üzerine Valilik devreye girmişti.  İl Mera Komisyonunu yeniden toplayan Valiliğin baskısı sonuç iki muhtar ve Ziraat Odası Başkanı’nın itirazına rağmen Mera Komisyonu ilk kararını bir ay geçmeden değiştirerek köyün mera alanına şirketin atık deposu yapmasına onay vermişti.

YEREL MAHKEME DAVAYI REDDETMİŞTİ

İl Mera Komisyonunun bu kararını yargıya taşıyan Ayvalık Belediyesi, “mahallelerin hayvan varlığı bakımından, mera varlıklarının yetersiz olduğu, arama faaliyetleri sonunda rezervi belirlenen maden için mera vasıflı alanının tahsis amacının değiştirilmesini gerektirecek zorunluluk halinin olmadığı, depolama alanının 20-30 km uzaklıktaki yerlerde de araştırma yapılıp bulunabileceği, geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan Karaayıt ve Bulutçeşme Mahalleleri halkının, söz konusu maden şirketin yerleşim alanlarına çok yakın olması sebebi ile bir çok sağlık sıkıntısı yaşandığı... “gibi gerekçelerle kararın iptaline istemişti. Belediye itirazında madenin bölgenin içme suyunu karşılayan Madra Barajı’nı kirletme potansiyeline de dikkat çekmişti. Balıkesir İdare Mahkemesinin bu talebi reddetmesi üzerine dava Ayvalık Belediyesi tarafından istinaf mahkemesine taşınmıştı.

İSTİNAF: DAVA BİLİRKİŞİ KEŞFİ YAPILARAK YENİDEN GÖRÜLSÜN

Geçtiğimiz günlerde dosyayı inceleyen Bursa Bölge İdare Mahkemesi 2. Dairesi oybirliğiyle, "ileri sürülen iddialar objektif olarak açıklığa kavuşturulabilmesi için uyuşmazlık konusu mahalde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan verilen kararda hukuki isabet bulunmadığından" yerel mahkemenin kararını bozdu.

PASA ATIK SAHASI İKİ KERE DEREYE ÇÖKTÜ

Karaayıt Demir madeni 2019 yılında madenin atıklarını depoladığı pasa sahasının bir yılda iki kez çökmesi ile gündeme gelmişti. Köyün altından geçen dereye karışan atıkların içindeki ağır metallerin ve zehirli kimyasalların Ayvalık ve çevresinin içme ve sulama suyunu sağlayan Madra Barajına karıştığı ileri sürülmüştü. Firmanın köylülerin son mera alanlarını da maden sahası içine katma çabası köylülerin direnişi sonrası başarılı olamamıştı.

 https://www.evrensel.net/haber/514491/yargidan-karaayit-koylulerine-meralarini-koruma-umudu

28 Mart 2024 Perşembe

Manisa Alaşehirliler antimon madenine karşı mücadele ediyor | ÇEPEÇEVRE YAŞAM

 ÇEPEÇEVRE YAŞAM


Alaşehirliler antimon madenine karşı. Bozdağ'da, çam ormanları ve su kaynaklarının üzerinde işletilmek istenen antimon madeni Alaşehir'i tehdit ediyor! Çepeçevre Yaşam
bu akşam sosyal medya hesaplarında.



25 Mart 2024 Pazartesi

Aydın'da JES'i mahkeme iptal ettikçe şirket ısrar ediyor: Tarım alanları yok ediliyor

 

25 Mart 2024 13:09


Daha önce Germencik’te JES projeleri mahkemelerce iptal edilen şirket aynı bölgede  yeni bir jeotermal projesi için ÇED süreci başlattı.



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR

Yıllardır jeotermal enerji santralleri (JES) ve jeotermal kuyularından kaynaklanan çevre, tarım ve sağlık sorunları ile boğuşan Aydın’da Göz Doktoru Sinan Celil Göker’in sahibi olduğu RAMA Enerji ve Bilgi Teknolojileri SAN. ve TİC. AŞ tarafından bir JES projesi için daha çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı. Bu proje daha önce iki projesi Aydın ve İzmir mahkemeleri tarafından iptal edilen şirketin aynı bölgedeki üçüncü JES projesi. 

Aydın’daki JES’lerin büyük kısmının bulunduğu Germencik ilçesinde Havutçulu köyü yakınında açılmak istenen jeotermal kuyularından çıkarılacak kaynağın kullanım amacı sondaj işlemi tamamlandıktan sonra kesinlik kazanacak. 3.973.25 hektarlık alanına sahip olan projede 4 adet sondaj kuyusu ve jeotermal ısıtmaya dayalı sera tesisi yer alıyor. Projenin ruhsat alanı 3.973 hektar olsa da ÇED alanının büyüklüğü proje tanıtım dosyasında (PTD) yaklaşık 14 hektar olarak gösteriliyor. İki poligon olarak ayrılan ÇED alanında 1 numaralı ÇED alanı Havuçlu Mahalle merkezinin kuş uçuşu yaklaşık 750 metre kuzeydoğusunda yer alıyor. 2 numaralı ÇED alanı ise Naipli Mahalle merkezinin kuş uçuşu yaklaşık 1.7 km kuzeybatısında yer almakta.

AYDIN VE İZMİR MAHKEMELERİ PROJELERİ İPTAL ETTİ AMA…

Rama Enerji San. ve Tic. A.Ş. tarafından daha önce Germencik Naipli köyü yakınında planlanan 1 adet sondaja dayalı jeotermal kaynak arama projesine Aydın Valiliği tarafından verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararının önce yürütmesi durdurulmuş, ardından da projenin İzmir sınırları içerisinde kalan kuyular için İzmir Valiliği tarafından verilen “ÇED olumlu” kararı da İzmir 5. İdare Mahkemesi'nce iptal edildi. Kararın Danıştay 6. Dairesi tarafından onanması üzerine şirket aynı bölgede yeni bir proje ile (8 Adet Sondaj, 20 MWe JES, Jeotermal Sera) farklı sondaj noktaları için bir kez daha ÇED süreci başvurusu yaptı. Bu başvuru da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çevresel Etki

Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nce durduruldu. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen firma projeden vazgeçmeyerek Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsatı için İzmir ve Aydın İl sınırları içerisinde kalan yeni bir başvuru yaparak ÇED sürecini başlattı.

PROJE TARIM VER ORMAN ALANINDA

Şirketin hazırladığı bu yeni proje tanıtım dosyasına göre Proje alanı "Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda “Tarım Arazisi” olarak işaretli.

Bölgede 2000 metre kadar derinliğe inilerek açılması planlanan 4 kuyu için 6 aylık çalışma planlanırken işletme ruhsatı 30 yıl olarak planlanan işletmede seracılık işinde çalışmak üzere 4 kışı istihdam edileceği belirtiliyor. Projenin ÇED Alanı-1 alanının tamamı orman vasıflı araziler içinde kalırken bu alanda kızılçam ağaçlarının olduğu dile getiriliyor.

ALANDA MUTLAK KORUMA ALTINDA OLAN TÜRLER VAR

PTD dosyasına göre proje alanı ve etki alanında IUCN Red Data Book Listesinde yer alan flora türlerinin olduğu dile getirildi. PTD’ye göre bu türlerden 1 tanesi Endemik (Gastridium phleoides ve 1 tanesi de Lokal Endemik (Verbascum maeandri BORNM.) olarak görülüyor. Bu türlerden 3 tanesi IUCN’e göre NE (Henüz değerlendirilmeyen türler), 1 tanesi VU (Henüz ciddi tehlike altinda olmayan, ancak orta vadede yok olma riski ile karşı karşıya kalacak türler) ve 9 tanesi LR (henüz herhangi bir riskle karşı karşıya olmayan türler) kategorisinde yer almakta. Yine PTD’ye göre proje alanı ve etki muhtemel 4 tane amfibi türünden 2 tanesinin Bern Ek-2 (Mutlak Koruma Altındaki Türler Listesi), 2 tanesi de Bern Ek-3 (Koruma Altındaki Türler Listesi) listesinde yer aldığı belirtiliyor. Yine proje alanında bulunması muhtemel 7 tane sürüngen türünden 1 tanesi Bern Ek-2 (Mutlak Koruma Altındaki Türler Listesi), 6 tanesi de Bern Ek-3 (Koruma Altındaki Türler Listesi) listesinde yer alıyor.

TOPRAK ÇATLIYOR, ZEYTİN VE İNCİR AĞAÇLARI KURUYOR!


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Germencik ilçesinde yoğunlaşan JES’ler ve kuyular nedeniyle incir bahçelerinin yoğun olarak bulunduğu Alangüllü köyünden başlayıp Hıdırbeyli köyüne doğru uzanan toprak yarılmaları meydan gelmişti. 3-5 km uzunlukta ve 1-2 metre derinlikteki bu çatlaklar tam da Alangüllü’de bulunan JES’e ait kuyunun yanından başlıyordu. Alangüllü 2018 yılında da yaklaşık 400 dönümlük bir alanda bulunan 1500’ün üzerinde zeytin ve incir ağacı kurumuştu. 2022 yılında DSİ’nin bölgede yaptığı kuyu suyu analizlerinden sulardaki ağır metaller izin verilen limitlerin yüzlerce-binlerce kat fazla olduğu tespit edildi. TMMOB tarafından 2021 yılında hazırlanan “Büyük menderes Havzasında JES Gerçeği” raporunda da “Buharkent’ten Söke’ye kadar uzanan birinci sınıf tarım alanlarında, incir ve zeytin bahçelerinde, sulak alanlarda, Büyük Menderes nehri kenarında kurulmuş olan JES’lerin havza ekolojisinin hızlı bir şekilde geri dönülmez şekilde bozduğu, tarımsal toprakların kirlendiği ve tarımın sürdürülemez bir hale getirdiği” dile getirildi. Raporda Aydın’da JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmadığı jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkilerinin önemsenmediğinin altı çizildi.

 https://www.evrensel.net/haber/514098/aydinda-jesi-mahkeme-iptal-ettikce-sirket-israr-ediyor-tarim-alanlari-yok-ediliyor

İklim senaryoları: İyimser senaryoya göre bile ‘yandık’! (Pazartesi yazısı)

 

 25 Mart 2024 04:35


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

      


 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

"Sıcaklıkların yüzyıl boyunca artması bekleniyor. İyimser senaryo gerçekleşirse, bu artış yüzyıl sonunda durma noktasına gelebilir. Kötümser senaryoda, yani emisyonların bugünkü gibi devam ettiği durumda ise, artışın yüzyıl sonuna kadar hızlanarak devam etmesi bekleniyor".

ODTÜ’den Prof. Dr. İsmail Yücel ve Prof. Dr. M. Tuğrul Yılmaz’ın imza attıkları iklim değişikliğinin Türkiye’de yaşanan aşırı iklim olaylarına etkisini inceleyen çalışmadan kısa bir bölüm yukarıdaki alıntı. Çalışmanın sonraki bölümleri de yukarıdakinden daha iyimser değil ne yazık ki!

KURAK GÜNLERİN EN ÇOK UZAYACAĞI BÖLGE MARMARA

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Su Kaynakları Bölümünde görev yapan bilim insanlarına göre Türkiye’nin giderek daha sıcak ve kurak koşullara sahip olacağı, bununla birlikte ortalama yağışlar azalırken, aşırı yağışların ise artması ve şiddetlenmesinin beklendiği dile getiriliyor. Bilim insanları bu değişimlerin, ülkelerin sera gazı emisyonlarını anlamlı şekilde azaltmadığı kötümser bir senaryoda çok daha belirgin gerçekleşmesinin beklendiğini ifade ediyorlar. Böylesi bir durumda yakın gelecekte, Güneydoğu Anadolu en uzun kurak dönemlerin yaşandığı bölge olmaya devam edecek. Kurak dönemlerin en çok uzadığı bölge ise Marmara Bölgesi olarak hesaplanmış. Çalışmaya göre ortalama yağışlar özellikle Akdeniz ve Ege Bölgelerinde azalacak.

TOPLAM YAĞIŞLAR AZALACAK

İklimsel değişim, kuraklık, sel ve tüm bunların sosyoekonomik boyutunu inceleyen çalışmada ülkemizin yakın geleceğine dair orta konan öngörülerden bazıları şöyle;

  • Tüm emisyon senaryolarına göre ülkemizdeki toplam yağışlar azalıyor. Yağışlardaki değişimin bölgeler arasında farklılık gösterebileceği öngörülüyor.
  • İyimser senaryoya göre toplam yağışların, Türkiye’nin güney ve batı bölgelerinde azalması öngörülürken, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde ise değişmeyeceği ya da hafifçe yükseleceği tahmin ediliyor.
  • Kötümser senaryo, farklı bir eğilime işaret ediyor. Bu senaryoda, yalnızca Doğu  Anadolu’nun bazı kesimlerinde hafif artış eğilimi görülüyor; buna karşın, ülkenin geri kalanında toplam yağışlar azalıyor. En şiddetli düşüşler ise Güney Ege ve Akdeniz kıyılarında bekleniyor. Muğla ve Antalya çevresinde yağışların, yüzyıl sonunda yüzde 30’a kadar azalabileceği öngörülüyor.

İKLİMi, TAHMİN BİLE EDEMEYECEĞİZ!

  • Ortalama yağışların değişmediği bir senaryoda dahi, geçmişe kıyasla daha şiddetli kurak veya aşırı yağışlı yılların yaşanması mümkün görünüyor. Bu beklenmedik değişkenliğin de iklimin daha belirsiz ve tahmin edilemez hale gelmesine sebep olabileceği düşünülüyor.
  • Kötümser senaryoda kurak yılların, geçmiş dönemlere göre hem daha sık hem de daha şiddetli yaşanabileceği öngörülüyor.
  • İklim değişikliğinin yağışlar üzerindeki bir diğer sonucu ise kısa süreli aşırı yağış olaylarındaki artış olarak karşımıza çıkıyor. Araştırma bulgularına göre, aşırı yağışların tüm Türkiye üzerinde daha şiddetli hale gelebileceği tahmin ediliyor.

BİR YANDA KURAKLIK BİR YANDA SELLER

  • Aşırı yağışların en fazla Karadeniz Bölgesi’nde şiddetlenmesi bekleniyor. Özellikle Doğu Karadeniz sahil şeridi üzerinde aşırı yağışların maksimum şiddete ulaşabileceği görülüyor.
  • Aşırı yağış olaylarının sayıları ile birlikte, bu olaylar sırasında düşen yıllık toplam yağış miktarının da artması bekleniyor.

Birbirine tezatmış gibi görülen bu iklim olaylarına göre kurak dönemlerin ortalama süresi ve sayısı artarken, yağışlar çok daha şiddetli olabilecek.

  • Her iki senaryoda da sıcaklıkların yüzyıl boyunca artması bekleniyor. İyimser senaryoda, bu artış giderek yavaşlıyor ve yüzyıl sonunda neredeyse durma noktasına geliyor olsa da kötümser senaryoya göre yüzyıl sonuna kadar hızlanarak devam etmesi bekleniyor.
  • Günlük en yüksek sıcaklıkların bir yıl içindeki ortalamalarının, yüzyıl sonuna kadar, iyimser senaryoda 3.5 derece, kötümser senaryoda ise 6.1 derece artması bekleniyor. Benzer şekilde, en düşük sıcaklıkların ortalamasının da 3.3 derece ila 5.6 derece arasında yükseleceği öngörülüyor.
  • Yüzyıl sonunda yıllık en yüksek sıcaklıkların 1961-2014 dönemine kıyasla 4.3 derece ila 7.5 derece artabileceği tahmin ediliyor. En düşük sıcaklıklardaki artışın ise 4.6 derece ila 7.6 derece arasında seyredeceği hesaplanıyor.
  • Bir sene içerisinde sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısı da azalacak. Kötümser senaryoya göre, yüzyıl sonunda sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısının ortalama olarak ülke genelinde 105 günden 49 güne, Doğu Anadolu’da 163 günden 91 güne, Marmara’da ise 49 günden 12 güne inmesi bekleniyor.

Aslında bugünden tüylerimizi diken diken eden, etmesi gereken bu veriler ortadayken bir şeyler yapılabilir mi, Ne yapılabilir? Çalışmayı yapan bilim insanlarının bu konuya dair önerilerini de şöyle özetlemek mümkün;

NE YAPILABİLİR?

  • Türkiye’nin, karşı karşıya kalacağı bu gibi aşırı iklim olaylarının olumsuz etkilerini azaltmak için bazı uyum politikaları geliştirmesi şart. İlk olarak, değişen sıcaklık ve yağış karakteristiklerinin farklı bölgelerde yaratabileceği farklı sorunları ele alan, her bölgenin özel koşullarına cevap veren uyum planları oluşturulması gerekiyor.
  • Sel ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olaylarının topluluklar ve kritik hizmetler üzerinde olumsuz etkileri olması beklenebilir. Altyapı ve kentsel planlama açısından, drenaj sistemlerine aşırı yük binebilir; bu da kentsel taşkın risklerinin artmasına ve kentsel altyapının zarar görmesine neden olabilir. Bu gibi olumsuz etkileri azaltmak için, uyum politikalarında kentsel ve kırsal dayanıklı altyapı yatırımlarına öncelikle verilmesi önemli.
  • Aşırı olaylardan kaynaklanan yoğun yağışların, tarımsal üretimi de etkilemesi bekleniyor; bu yağışlar su basmasına, toprak erozyonuna ve mahsulün zarar görmesine neden olabilir.
  • Artması beklenen kuraklıkla birlikte, sürdürülebilir su mevcudiyetini sağlamak da aciliyet kazanacak. Bunun için, değişen kar erimesi düzenlerini, artan buharlaşmayı ve değişen yağış eğilimlerini hesaba katan detaylı su yönetim stratejileri geliştirilmesi gerekecek. Aynı zamanda kuraklığa dayanıklı mahsulleri teşvik etmek ve değişen iklim koşullarına dayanıklı, sürdürülebilir tarım uygulamalarını desteklemek, atılması gereken adımlar arasında yer alıyor.

 https://www.evrensel.net/yazi/94549/iklim-senaryolari-iyimser-senaryoya-gore-bile-yandik

24 Mart 2024 Pazar

TYS’nin 50. yılı İzmir’de belgesel gösterimi ve fotoğraf sergi ile kutlandı

 

 24 Mart 2024 15:25


İzmirli şairler, TYS’nin 50. yılında “Şiir kentin şairleri / Bir kente fısıldamak” başlıklı etkinliğinde bir araya geldi


Fotoğraf: Evrensel






 

İzmirli şairler “Şiir kentin şairleri / Bir kente fısıldamak” başlıklı etkinlikte bir araya geldi. 21 Mart Dünya Şiir Günü nedeniyle Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) işbirliğiyle düzenlenen etkinlik sanatseverleri buluşturdu.

Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde (APİKAM) gerçekleştirilen etkinlikte ilk önce İzmirli şairlerin, kentin çeşitli tarihi ve turistik mekanlarında yapılan söyleşilerin yer aldığı 19 dakikalık “Şiir Kentin Şairleri” belgeseli izlendi. Projede yer alan şairlerin de katıldığı etkinlik, sanatseverlerden büyük ilgi gördü. Belgesel gösterimi yapılan salon tamamen doldu, ayakta ve giriş kapısında izleyenler oldu.

KOLEKTİF EMEK VE TYS

İzBB Başkan Yardımcısı Murat Aydın’ın da katıldığı belgesel gösteriminin ardından kısa bir konuşma yapan belgeselin yönetmeni ve TYS İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, “Bu belgesel ve fotoğraflar kolektif bir emeğin ürünü. Zaten TYS’de bir emek örgütü olarak ülkede yaşayan tüm edebiyat ve sanatçıları bir araya getirerek örgütlü kötülüğe karşı emeğin, edebiyatın, sanatın sesini yükselme, mücadelesine omuz verme amacıyla kurulmuş ve bu yıl da 50. yılını geride bırakmış bir örgüttür. Buradan bir kez daha ‘Dünyanın tüm kalemleri birleşin’ çağrısı yapıyoruz” dedi.

Fotoğraf: Evrensel 

“ZAMANA GÖLGE DÜŞÜRMEK İÇİN YOLA ÇIKTIK”

Etkinlik koordinatörü şair-yazar Neval Savak da belgesel çekimi ve fotoğraf sergisi etkinliğini zorlu bir hazırlık sürecinin ardından gerçekleştirildiğini belirterek, “Biz şairin dediği gibi zamana gölge düşürmek için bu yola çıktık. TYS’nin 50. yılını kutlamak ve şiir kent İzmir’in şairlerinden bir kısmını da olsa kentlilere tanıtmak istedik” diye konuştu.

Belgesel gösteriminin ardından APİKAM bahçesinde yapılan fotoğraf sergisi açılışından konuşan Şair-yazar Aydın Şimşek, “Gayri resmi tarihi ancak ve ancak tarihe not düşen cesur şair ve yazarlar yazar. Bir kentin belleğini ve hafızasını önümüze koyan böylesi bir çalışmayı gerçekleştiren herkesi kutluyorum” dedi.

Etkinlikte konuşan İzBB Başkan Yardımcısı Murat Aydın, “İzmir, belgeseldeki çoğu şair gibi gidilip gelinse de her zaman dönülen bir kent. İzmir, sert adamların güneşten ışık yontup, şairlerin saf durduğu bir şehir. Bu tür etkinliklere destek vermek bizim için her şeyden önce bir onur” dedi.  

Etkinlikte Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği (UASB) Başkanı şair Ümit Yaşar Işıkhan’a edebiyatta Şiir Kentin Şairleri 50. Yıl Emek ve Onur Ödülü verildi. Işıkhan’a plaketini eşi yazar Selmina Melikoğlu sundu. Etkinlikte söz alan şairler İzmir’e dair görüşlerini paylaştılar. Etkinlik Adasu Akın konseri ile sona erdi.

PROJEDE YER ALAN İZMİRLİ ŞAİRLER

Veysel Çolak, Aydın Şimşek, Tuğrul Keskin, Hidayet Karakuş, Ümit Yaşar Işıkhan, Gamze Cantürk, Bilsen Başaran, Ünal Ersözlü, Namık Kuyumcu, Neval Savak, Gülçin Sahilli, Özgür Zeybek, Dizdar Karaduman, Fatma Aras, Aslıhan Tüylüoğlu, Nesrin Kültür, Cem Seyhun Ünbay,  Mahzun Doğan, Neslihan Yalman, Güzin Oralkan, Selami Şimşek, Yusuf Alper, Neda Olsoy.

Sergi Nisan ayı sonuna kadar görülebilecek.

 https://www.evrensel.net/haber/514029/tysnin-50-yili-izmirde-belgesel-gosterimi-ve-fotograf-sergi-ile-kutlandi

“Şiir Kentin Şairleri” sanatseverleri buluşturdu!




“Şiir Kentin Şairleri” sanatseverleri buluşturdu…

İzmir’de, 21 Mart Dünya Şiir Günü nedeniyle Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) işbirliğiyle düzenlenen etkinlik, sanatseverleri buluşturdu.

“İzmir’den Şaire Şairden İzmir’e / Şiir Kentin Şairleri” adlı etkinlik, 23 Mart Cumartesi günü, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde (APİKAM) gerçekleştirildi. Etkinlikte önce İzmirli şairlerin, kentle ilgili şiirlerinin öykülerini anlattıkları “Bir Kente Fısıldamak” belgeselinin ilk gösterimi yapıldı. Gösterim öncesinde proje koordinatörü Neval Savak ile belgeselin yönetmeni Özer Akdemir, özetle projenin gerçekleşme sürecini anlattılar.

Projede yer alan şairlerin de katıldığı etkinlik, sanatseverlerden büyük ilgi gördü. Belgesel gösterimi yapılan salon tamamen doldu ve ayakta, giriş kapısında izleyenler oldu.

Belgesel gösteriminin sonrasında ise, APİKAM’ın bahçesinde, açık alanda düzenlenen fotoğraf sergisinin açılışı yapıldı. Belgesel gösterimine katılan Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili ve CHP İzmir İl Hukuk Komisyonu Başkanı Murat Aydın, açılışta yaptığı konuşmada belgesele ilişkin izlenimlerini anlattı. İzmir’de kültür ve sanata verilen önemin altını çizdi. Belediye Başkanı Tunç Soyer’in de bunu çok önemsediğini vurgulayan Aydın, “İzmir Büyükşehir Belediyesi için bu tür etkinliklere destek vermek salt bir görevi yerine getirmek değil. Çünkü biz biliyoruz ki, İzmir’i İzmir yapan şey bir kentin belleği, kültür sanat ortamı, kimliği ve bu kimliği oluşturan sanatçılarla birlikte olmak, onların yanında olmak bizim için bir onur” dedi.

Şair Neval Savak’ın sunduğu açılış programında, belgesel ve sergi projesinde yer alan şairlerden Aydın Şimşek, Hidayet Karakuş, Tuğrul Keskin, Namık Kuyumcu, Bilsen Başaran ve Özgür Zeybek, İzmir’in bir şiir kent olmasına dair düşüncelerini aktardı.

Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği (UASB) Başkanı şair Ümit Yaşar Işıkhan’a ise edebiyatta Şiir Kentin Şairleri 50. Yıl Emek ve Onur Ödülü verildi. Işıkhan’a plaketini yazar Selmina Melikoğlu sundu.

Konuşmaların ardından uluslararası ödüllü genç müzisyen Adasu Akın’ın müzik dinletisi ise sanatseverleri büyüledi.

Neval Savak’ın projesi olan etkinlik için fotoğraf ve belgesel çekimlerini TYS İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, Cengiz Arıkan ve Özgür Zeybek yaptı. Projede yer alan İzmirli şairlerse şunlar:

Veysel Çolak, Aydın Şimşek, Tuğrul Keskin, Hidayet Karakuş, Ümit Yaşar Işıkhan, Gamze Cantürk, Bilsen Başaran, Ünal Ersözlü, Namık Kuyumcu, Neval Savak, Gülçin Sahilli, Özgür Zeybek, Dizdar Karaduman, Fatma Aras, Aslıhan Tüylüoğlu, Nesrin Kültür, Cem Seyhun Ünbay,  Mahzun Doğan, Neslihan Yalman, Güzin Oralkan, Selami Şimşek, Yusuf Alper, Neda Olsoy.

Sergi Nisan ayı sonuna kadar görülebilecek.

https://turkiyeyazarlarsendikasi.org/duyurular/siir-kentin-sairleri-sanatseverleri-bulusturdu/

22 Mart 2024 Cuma

Evrensel'in haberiyle gündeme gelmişti, Efemçukuru'ndaki kaçak sondajlar ‘ticari sır’ oldu

 

22 Mart 2024 11:41


Efemçukuru altın madeninin kapasite artırmak için yaptığı kaçak sondajlara ilişkin sorulara "ticari sır" yanıtı verildi.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel



Özer AKDEMİR
İzmir

İzmir Konak Meydanına kuş uçuşu 20 km uzaklıkta, yaklaşık 13 yıldır işletilen altın madeninin kapasite artırmak için yaptığı kaçak sondajlarla ilgili bilgi talebine "ticari sır" yanıtı verildi. 

Efemçukuru'nda TÜPRAG tarafından işletilen altın madeninin kapasite genişletmek için sondaj çalışmaları yaptığına dair haberimizden sonra konuya ilişkin yeni gelişmeler yaşandı. CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın haberimizi kaynak göstererek, mahkeme kararı ile durdurulan sondajların neden devam ettiğini sordu. Altın madenine karşı açılan davalarını avukatı Arif Ali Cangı da Bilgi edinme Kanunu çerçevesinde, yeni sondajlarla ilgili bilgi talep etti. Cangı, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve Çevre Kanunu'nun 30. Maddesi uyarınca, Maden İşleri Genel Müdürlüğü'ne (MAPEG) şu soruları yönetti: 

Yeni sondaj çalışmaları neden yapılmaktadır?

Söz konusu altın madenini işleten TÜPRAG A.Ş. tarafından kapasite artırımı yolunda yeni bir proje mi hazırlanmıştır?

Buna ilişkin MAPEG'den alınmış yeni arama ve/veya işletme izin ve ruhsatı var mıdır?

Sondaj çalışmalarının çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) yapılmış mıdır?

Yapılan faaliyetin doğal ve kültürel varlıkların korunmasına ilişkin kararlara uygunluğu denetlenmekte midir?

"TİCARİ SIR"A İTİRAZ 

Başvuruya yanıt veren MAPEG ise sorulara "ticari sır" gerekçesi ile yanıt vermedi. MAPEG'in bu tutumunun bilgi edinme hakkını ortadan kaldırdığını dile getiren Cangı yanıtlara itiraz etti. 

Soruların sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkına ilişkin olduğuna dikkat çeken Cangı, "Anayasanın 56. Maddesi ile Çevre Kanunu’nun 30. Maddesine göre bu bilgilerin istenmeden duyurulması gerekmektedir. TÜPRAG A.Ş.’nin kapasite artırımı projesi ya da yeni maden arama izni almasıyla "ülkenin ekonomik çıkarları"nın ne ilgisi var? İstenen bilgilerden hangisi, saklanması gereken bir ticari sırdır? Bu şekilde bilgi gizlenirse, Anayasa’nın 125. Maddesi gereğince idarenin yapmış olduğu işlem ve eylemlerin hukuksal denetimi nasıl yapılacaktır?" sorularını yöneltti. 

Reklam

Reklam

AYM KARARI HATIRLATILDI

MAPEG'in yanıtının hizmet kusuru niteliğinde olduğunu kaydeden Cangı, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir karardaki “Çevresel riskler konusunda ilgili idarelerin kamuyu bilgilendirme pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Özellikle çevresel bilgi edinme hakkı bağlamında yalnızca kamusal makamların uhdesinde bulunan bilgilerin değil, ilgili faaliyeti yürüten özel kişilerin elinde bulunan bilgilerin de erişime açılması gerekir" bölümüne atıfta bulundu. Cangı, bilgi edinme hakkı başvurusundaki soruların eksiksiz yanıtlanmasına karar verilmesini istedi.

 https://www.evrensel.net/haber/513856/evrenselin-haberiyle-gundeme-gelmisti-efemcukurundaki-kacak-sondajlar-ticari-sir-oldu

21 Mart 2024 Perşembe

Karaburun Özel Çevre Koruma Bölgesi'ne yeni bir GES projesi

 

21 Mart 2024 11:44


İzmir Karaburun Küçükbahçe Mahallesi yakınlarında Özel Çevre Koruma Bölgesi alanı içinde GES projesi için ÇED süreci başlatıldı. GES’ler  doğal yaşamı ve tarım-mera alanlarını tehdit ediyor.



Fotoğraf: Karaburun Yerel Fok Komitesi


Özer AKDEMİR

İzmir'in Karaburun İlçesi, Küçükbahçe Mahallesi yakınlarında yapılmak istenen Güneş Enerji Santralleri doğal yaşımı ve köylülerin tarım-mera alanlarını tehdit ediyor. Özel Çevre Koruma Bölgesi içinde planlanan GES'ler'in olduğu alanlarda Uluslararası anlaşmalarla korunan türler bulunuyor.

Nano Yenilenebilir Enerji Yatırımları A.Ş tarafından toplam 24,46 ha'lık bir alanda yapılması planlanan Karaburun DGES projesi ile ilgili ÇED süreci başlatıldı. Projeye göre bölgeye 24 MWm /16 MWe ve Elektrik Depolama Tesisi (16MWe/16MWh) tesisleri yapılacak.

Projeye karşı Küçükbahçe muhtarlığının yanı sıra Karaburun Yerel Fok Komitesi de ilgili kurumlara itiraz dilekçeleri gönderdiler.

TARIM VE MERA ALANLARI OLUMSUZ ETKİLENECEK

Konuya dair Karaburun Yerel Fok Komitesi tarafından yapılan açıklamada GES projesinin Karaburun-Ildırı Özel Çevre Koruma Bölgesi kararı öncesi verilen yenilenebilir enerji lisans sahaları içerisinde olmadığı dile getirildi.

Projeye ilişkin ön lisans kararının Özel Çevre Koruma Bölgesi ilanından sonra verildiğine dikkat çekilen açıklamada projenin Küçükbahçe’nin tarihine, kültürüne, merasına, tarım ve yaşam alanlarına zarar vereceği, koruma bölgesinde binlerce yılda oluşan bitki örtüsü ve habitat alanlarının tahribatına neden olacağı uyarısında bulunuldu.

Reklam

Reklam

KORUMA ALTINDAKİ TÜRLERE TEHDİT

Açıklamada proje ile ilgili dikkat çeken diğer maddeler şunlar;

Proje Karaburun – Ildırı Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) içindedir. Alanda varlığını devam ettirdiği bilinen uluslararası anlaşmalarca (BERN, CITIES, IUCN gibi) korunan türler, flora ve fauna varlığı mevcuttur. Avrupa Birliği ve IUCN çalışmalarına göre sadece koruma alanlarında değil habitat direktifine dahil türlerin yaşadığı bölgelerde rüzgar ve güneş enerji santrallerinin de dahil olduğu enerji yatırımlarından kaçınılması şarttır.

Proje alanına en yakını 100 ve 110 mt olmak üzere, 1 ve 1.6 km uzaklıkta yerleşim yerleri vardır. * Proje alanı ve çevresi mera ve tarım alanıdır.

Güneş enerji santrallerinin ışık yansıması ve termal değişime sebep olması ile böcekler, sürüngenler ve özellikle göç eden kuşlar üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri bilinmektedir.

Projenin yaratacağı habitat bölünmesi, termal ısı ve mikro klima değişiklikleri gibi sebeplerle proje alanı ve çevresinde habitat kayıpları yaşanacaktır.

GES projesi, biyoçeşitlilik ve karbon tutma kapasitesi açısından önemli bir mera alanına ve bitki örtüsüne geri dönüşsüz zarar verecektir.

ÖÇKB İLANINDAN SONRA 5 YILDA 15 ENERJİ PROJESİ

15.03.2019’da Karaburun – Ildır Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi  ilanı sonrası geçen 5 yıl içinde 15 yatırım projesi’nin ÇED süreci başlamış, bu projelerden Lodos A.Ş’nin Yaylaköy’deki Karaburun RES (kapasite artışı) ve GES projesi nihai onay alarak “ ÇED Olumlu” kararı verilmişti. Ancak bu karara ilişkin Yaylaköy’lü vatandaşların açtığı dava süreci sonucu yürütmeyi durdurma kararı alınmıştı.

Karaburun – Ildır Özel Çevre Koruma Bölgesi ilanından sonra önerilen 8 GES projesi, mera, tarım, zeytinlik ve orman alanların üzerinde yer almakta.

Bölgenin doğal ve çevresel değerlerinin yanında sosyal ve ekonomik yapısı üzerinde olumsuz etkiler yaratan bu projeler hayvancılık ile uğraşan yöre halkının ortak kullanılan mera ve su kaynaklarına erişimine engel olmakla eleştirliyor.

 https://www.evrensel.net/haber/513765/karaburun-ozel-cevre-koruma-bolgesine-yeni-bir-ges-projesi

20 Mart 2024 Çarşamba

Yalnız Efe filmini izliyoruz. Müze Gazhane / T atölye

 Film gösterimi ve forum etkinliklerimiz devam ediyor.


Bugün (20 Mart Çarşamba 19.00) Yalnız Efe filmini izliyoruz. Müze Gazhane / T atölye
#MüzeGazhane

İzmir’in Menderes ilçesindeki Efemçukuru köyünün olağan yaşamı 2008’de TÜPRAG altın madeni için çıkarılan acele kamulaştırma kararı ile değişir. Maden şirketine karşı köylüler hukuki mücadele başta olmak üzere tepkilerini büyütürler.

19 Mart 2024 Salı

Şiir Kentin Şairleri Belgeseli

 



“Şiir Kentin Şairleri” belgesel oldu…

21 Mart Dünya Şiir Günü nedeniyle birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli etkinlikler düzenleniyor. İzmir’deyse bu yıl çok farklı bir kutlama gerçekleştirilecek. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) işbirliğiyle düzenlenen etkinlik, sanatseverleri hem bir belgesel gösterimi, hem bir fotoğraf sergisi, hem de müzikle buluşturacak.

“İzmir’den Şaire Şairden İzmir’e / Şiir Kentin Şairleri” adlı etkinlik, 23 Mart Cumartesi günü, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde (APİKAM) gerçekleştirilecek. Saat 17.00’de başlayacak etkinlikte önce İzmirli şairlerin, kentle ilgili şiirlerinin öykülerini anlattıkları “Bir Kente Fısıldamak” belgeselinin ilk gösterimi yapılacak. Kokteyl ve açılış konuşmalarının ardından uluslararası ödüllü genç müzisyen Adasu Akın’ın müzik dinletisi gerçekleştirilecek. Sonra da “Şiir Kentin Şairleri” adlı fotoğraf sergisi açılacak. Sergi, 30 Nisan’a dek görülebilecek.

İzmirli şair Neval Savak’ın projesi olan etkinlik için fotoğraf ve belgesel çekimlerini TYS İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, Cengiz Arıkan ve Özgür Zeybek yaptı. Projede yer alan İzmirli şairilerse şunlar:

Veysel Çolak, Aydın Şimşek, Tuğrul Keskin, Hidayet Karakuş, Ümit Yaşar Işıkhan, Gamze Cantürk, Bilsen Başaran, Ünal Ersözlü, Namık Kuyumcu, Neval Savak, Gülçin Sahilli, Özgür Zeybek, Dizdar Karaduman, Fatma Aras, Aslıhan Tüylüoğlu, Nesrin Kültür, Cem Seyhun Ünbay,  Mahzun Doğan, Neslihan Yalman, Güzin Oralkan, Selami Şimşek, Yusuf Alper, Neda Olsoy.

Proje koordinatörü Neval Savak, etkinlikle ilgili açıklamasında şunları söyledi:

“İzmir’de yaşayan şairlerden oluşan bu projenin amacı hem kent belleğini, hem de şair belleğini zamana sabitlemek. Şairin deyişiyle ‘Zamana gölge düşürmek.’ Hızla değişen dünyada kentlerin dokusu da hızla değişiyor. Şairleri kentin önemli simgeleriyle birleştirerek hem mekânları, hem şairleri fotoğraflarda hem de belgeselde bir araya getiriyor bu proje. Değişen, dönüşen, yozlaşan her şeye karşı bir tavır aslında. Buna insan da dahil! Çünkü insan, unutmaya ayarlı. Bu anlamda hem insanı, hem kentleri doğal platformunda özüne döndürmeye çağrı yapıyor şairler.”

 

 https://turkiyeyazarlarsendikasi.org/duyurular/basin-duyurusu/siir-kentin-sairleri/

Latmos'taki iki bilirkişi keşfinde de uzmanlar madenlere olumsuz görüş bildirdi

 

19 Mart 2024 13:33


Latmos için verilen bilirkişi raporları umutlandırdı. Bilirkişi heyetlerinin kuvars ve feldspat madenleri için yaptığı iki keşifte de uzmanlar olumsuz görüş bildirdi.

 

Arşiv |


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR

Aydın’ın Söke ilçesi yakınlarındaki Beşparmak (Latmos) Dağında işletilen kuvars ve feldspat madenlerine karşı açılan davaların bilirkişi raporları belli oldu. İki farklı davada da bilirkişiler Latmos dağında yapılan bu madencilik faaliyetlerine olumsuz görüş bildirdiler.

MİLLİ PARK İLAN EDİLSİN DENİLEN DAĞ ADETA MADEN SAHASI OLDU

Uzun zamandır Milli Park ilan edilmesi için çaba gösterilen, dünya üzerindeki ender jeolojik oluşumlardan birisi olarak kabul edilen, 8500 yıllık neolitik dönem kaya resimlerini de barındıran, bu özellikleri nedeniyle eko turizme açılması istenilen, Latmos dağı yıllardır maden işletmeleri tarafından yağmalanıyor. Kuvars, feldspat ve linyit işletmeleri tarafından parsellenen Latmos’ta yapılan iki madencilik faaliyetine karşı yöre köylüleri tarafından açılan davalarda bölgenin çevre düzeni planında “orman alanı”, “mera alanı”, “tarım arazisi ve sulama alanı” gibi vasıflarla işaretlendiğini ayrıca yörede 1. derece arkeolojik sit alanı ve etkileşim bölgesinin bulunduğu ileri sürülüyordu.

İKİ MADENE İKİ DAVA AÇILMIŞTI

Davalardan birisi Söke İlçesi, Yesilköy Mahallesinde bulunan Kale Maden AŞ tarafından yapılması planlanan Feldspat, Kuvars ve Kuvarsit Ocağı Kapasite Artısı Projesine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle Çavdar köylülerinden İhsan Garügöz tarafından açılmıştı. Söke’nin Karakaya/Çavdar Mahallesi, Kocakovanlık Mevkinde bulunan kuvarsit maden ocağı kapasite artışı için verilen ÇED Gerekli Değildr kararı ile ilgiydi. Bu dava da Çavdar köylülerinden İhsan Garagöz ve Hüseyin Bilir tarafından açılmıştı.

BİLİRKİŞİ RAPORLARI MAHKEMEYE SUNULDU

Davalarla ilgili aynı gün 08.01.2024 tarihinde yapılan bilirkişi keşfinde bilirkişi heyetini oluşturan Jeolog-Hidrojeolog, Ziraat Mühendisi, Çevre Mühendisi, Maden Mühendisi ve Orman Mühendisi uzmanlık alanlarından bilim insanları ve uzmanların raporları Aydın 1. İdare Mahkemesine sunuldu.

“ZEYTİN VE TOPRAK KORUMA KANUNUNA AYKIRI”

Bilirkişi heyeti Kale Maden A.Ş.’nin Feldspat, Kuvars ve Kuvarsit Ocağı Kapasite Artışı projesi ile ilgili aşağıdaki görüşlerin altını çizdiler

·                                 Dava konusu etkinlikle ilgili önlemlerin alınması ve belirtilen taahhütlere uyulması durumunda "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının Jeoloji Mühendisliği açısından uygun olduğu,

Ancak,

·                                 Yapılacak açık ocak madencilik faaliyetinin toz çıkaran faaliyetlerden olduğu, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği Ek 5, 1-ı) koşulunu sağlamadığı,

·                                 Açık işletme ve pasa sahası şev stabilite analizlerinin olmaması ve bu durumun açık ocak planlamasının güvenliği açısından risk yaratma potansiyeli olduğu,

·                                 Faaliyet alanı içerisinde yapılacak çalışma ile bitki örtüsünün kaldırılacağı ve yeterli önlem alınmadığı takdirde, arazinin eğimli olması nedeniyle erozyon tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceği, bu durumun da çevrede toprak ve su rejimine zarar verebileceği,

·                                 Madencilik faaliyet alanı olarak izni talep edilen alan ve 3 km’lik çevresinde hem Zeytincilik yasası hem de Toprak Koruma Kanunu ile çelişmesi ve her iki kanunu ilgilendiren mutlak korunması gereken dikili tarım alanlarının ve bu bağlamda zeytinlik üretim alan kullanımının olması,

·                                 Kesilecek ağaçların ve kaldırılacak orman örtüsü ve maki florasının orman ekosistemine olası etkilerinin göz ardı edilmesi, bitkisel toprak sıyrılması ve depolanması işleminin usulünde rüzgar ve su erozyonu riski için tedbir öngörülmemesi, Orman Yangınlarıyla Mücadelede etkin bir planlama söz konusu olmaması.

Bilirkişi jeoloji mühendisi uzmanın olumlu görüşüne karşı diğer uzmanların yukarıdaki değerlendirmeleri sonrası mahkemeye ÇED Olumlu kararının uygun olmadığı görüşünü bildirdi.


Fotoğraf: AYEP

KAMU YARARI YOK!

Karakaya/Çavdar Mahallesi, Kocakovanlık Mevkinde Kormat Madencilik AŞ’nin aynı bölgedeki kuvarsit maden ocağı kapasite artışına verilen ÇED Gerekli Değildir kararına karşı açılan davanın bilirkişi raporunda da özetle maddeler halinde şu görüşler dile getirildi;

·                                 Dava konusu etkinlik ile ilgili hazırlanmış olan PTD raporunda açıklanan jeolojik ve hidrojeolojik değerlendirmelerin saha gerçekleriyle kısmen uyumlu olmakla birlikte bazı önemli eksikler içerdiği ve projenin çevresel etkilerinin açıklanması ile bu etkilerin en aza indirilmesi yönlerinden yeterli olmadığı,

·                                 Söz konusu etkinlikle sahadan sıyrılma, kazılma, delme, patlatma yoluyla önemli miktarda malzeme alınarak yükleme ve taşıma etkinlikleri yapılacağı ve birçok yerde pasa ve stok alanları oluşturulacağı için söz konusu etkinliklerin yüzey ve yeraltı sularını olumsuz etkileme potansiyeli bulunduğundan kamu yararına olmadığı,

·                                 Yapılacak açık ocak madencilik faaliyetinin toz çıkaran faaliyetlerden olduğu, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği Ek 5, 1-ı) koşulunu sağlamadığı,

·                                 Proje Tanıtım Dosyasında açık ocak madencilik faaliyetlerinde rezerv hesaplamalarının hatalı olması, Açık ocak üretim faaliyetlerinde büyük önem arz eden ocak ve pasa şevleri stabilite analizlerinin olmaması,

KESİLECEK ORMANLARIN TELAFİSİ MÜMKÜN DEĞİL

·                                 Faaliyet alanı içerisinde yapılacak çalışma ile bitki örtüsünün kaldırılacağı ve yeterli önlem alınmadığı takdirde, arazinin eğimli olması nedeniyle erozyon tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceği, bu durumun da çevre de toprak ve su rejimine zarar verebileceği,

·                                 Madencilik faaliyet alanı olarak izni talep edilen alanın 3 km’lik çevresinde Zeytincilik yasası ve toprak koruma kanunu ile çelişmesi ve her iki kanunu ilgilendiren mutlak korunması gereken dikili tarım alanlarının ve bu bağlamda zeytinlik dikili tarım alan kullanımının olması nedeniyle,

·                                 Kesilecek ağaçların ve kaldırılacak orman örtüsü ve maki ile kızılçam ve fıstıkçamı florasından oluşan orman ekosistemine olası etkilerinin göz ardı edilmesi, bitkisel toprak sıyrılması ve depolanması işleminin usulünde rüzgâr ve su erozyonu riski için öngörülen tedbirlerin yeterli olmaması, söz konusu izni talep edilen alanın ormancılık disiplini açısından telafisi mümkün olmayan eksikleri barındırdığı.

Bilirkişiler bu gerekçelerle “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının uygun olmadığı kanaatini mahkemeye bildirdiler.

AV. HİCRAN DANIŞMAN: RAPORLAR HAKLILIĞIMIZI ORTAYA KOYUYOR

Bilirkişi raporunu değerlendiren Avukat Hicran Danışman, “Bizler, yani yaşam alanı mücadelesi verenler, memleket toprağının suyunun yeraltı yerüstü kaynaklarının gelecek kuşaklara temiz pak yaşanabilir şekilde devri için uğraşanlar; bu dönemde neredeyse rüzgara karşı yürüyoruz. Siyasi iktidar tüm kurumlarıyla sermayeye hizmet etmekte. Böylesi bir ortamda bilim insanlarının bizden yana, yani yaşamdan yana durması, sermayenin duymak istediğini değil gerçekleri yazması çok kıymetli. Hâlâ gerçeği savunan onurlu hocaların varlığı bizlere umut veriyor. Bu raporlar, isyanımızda ne kadar haklı olduğumuzun kanıtı. Her zaman dediğimiz gibi halk, bilim, hukuk doğru bir şekilde birlik olduğunda kazanılmayacak mücadele yoktur. Biz de bu davaları kazanacağız. Beşparmak Dağlarını, Latmos'u kaybetmeyeceğiz” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/513572/latmostaki-iki-bilirkisi-kesfinde-de-uzmanlar-madenlere-olumsuz-gorus-bildirdi

18 Mart 2024 Pazartesi

‘Mevcut iktidar gitmedikçe bu suikast aydınlatılamaz!’ (Pazartesi yazısı)

 

18 Mart 2024 04:30



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

 

 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

2002 yılının 18 Aralık günü Ankara’daki evinin önünde öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili yapılan duruşmaların bir bölümü daha sona erdi. Bazı tanıkların dinlendiği, yeni bazı tanıkların dinlenilmesi ve soruşturmanın genişlemesine dönük taleplerin kabul edildiği duruşmalarda somut bir ilerleme kaydedildiğini söylemek mümkün değil. 16-18 Temmuz 2024 tarihlerine ertelenen suikast duruşmaları ile ilgili gelinen noktayı suikasttan hemen sonra Hablemitoğlu ailesinin avukatlığını yapan ve sonrasında ise azledilen Av. Hüseyin Buzoğlu’nun sözleri özetledi diyebiliriz; “Mevcut iktidar gitmedikçe bu suikast aydınlatılamaz”!

BUZOĞLU’NA YÖNELİK CEVHERİ GÜVEN’İN İDDİALARI 

Hablemitoğlu’nu ‘dostum’ diye anlatan, öldürülmesinin ardından ailenin avukatlığını yapan Buzoğlu, Ergenekon davaları sürecinde tutuklanmış, bir süre cezaevinde kalmıştı. Bildiğim kadarıyla tam bu süreçte Buzoğlu Hablemitoğlu ailesi tarafından azledilmişti. AKP-Gülen Cemaati koalisyonu bozulduktan sonra Nokta dergisi genel yayın yönetmeni iken tutuklanan ve “İç savaş çıkarmaya çalışmak” suçlamasından yargılanarak 22 yıl hapis cezası aldığı için yurt dışında yaşayan Gazeteci Cevheri Güven YouTube kanalında Avukat Buzoğlu ile Hablemitoğlu arasındaki ilişkiye dair çok ilginç ve önemli bir iddiayı gündemi getirmişti. 2011 yılında Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlanan “Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” adlı kitabımızdaki iddiaları, adımı anmadan “Çevre direnişlerine destek veren solcu bir gazeteci” diyerek aktaran Güven, yayınında Buzoğlu ile ilgili de ilginç iddialar ortaya atmıştı.

“Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabı Bergama köylü hareketine karşı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği kararı ile ortaya konan psikolojik savaşı ve bu noktada Hablemitoğlu’nun yazdığı “Bergama köylülerinin arkasında onları kışkırtan Alman Vakıfları/dış güçler var” iddiasını ele alıyordu. Kitabımız Hablemitoğlu’nun yazdığı “Alman Vakıflan ve Bergama Dosyası” adlı kitabın sahte bilgi -belgelerle yazdırıldığını ortaya koyuyordu. Kuyudaki Taş’ta Hablemitoğlu’nun yazdığı kitabın en önemli belgesi olan Alman Kalkınma Bakanlığının “Türkiye’nin altın konsepti” başlıklı raporunun sahte olduğu resmi belgelerle kanıtlanırken, suikasttan sonra yazdığımız birçok yazıda bu sahte belgeleri Hablemitoğlu’na kimin, kimlerin verdiği ortaya çıkarılırsa suikastın da çözülebileceğini ileri sürmüştük.

CEVHERİ GÜVEN’İN UNUTTUKLARI

İşte C. Güven bahsettiğimiz yayınında Hablemitoğlu’na bu belgeleri veren ismin avukatı/dostu Hüseyin Buzoğlu olduğunu iddia ediyordu. C. Güven, Buzoğlu’nun MGK Toplumla İlişkiler Başkanlığının (TİB) “kitap işlerinden sorumlu kişisi” olduğunu iddia ediyordu. Güven’in bu iddialarını ve Kuyudaki Taş kitabımızı satır satır okuyup, adımı ve bazı başkaca iddiaları (Suikast ve F. Gülen Cemaati ilişkisine dair olanları) unuttuğu yayınını ele aldığım “Memlekette ne Cevheri’ler var!” başlıklı yazımda, Buzoğlu ile ilgili bu iddiaları aktarmış, “teyide muhtaç” olduğuna da dikkat çekmiştim. Yazının ardından Buzoğlu’nun bana, tüm bu iddiaları yalanlayan ama bunu hukukçu kimliğine yakışmayan, içinde dayanaksız, saçma ithamların da bulunduğu bir yalanlama gönderdiğini de ekleyelim. 

ESKİ BAKAN İFADE VERMİYOR MU, VEREMİYOR MU?

İddianamede suikastı gerçekleştirdiği ileri sürülen “Levent Göktaş suç örgütü” (eski özel kuvvetler komutanı ve emrindeki askerler) ile FETÖ yöneticilerini tanıştırdığı ileri sürülen Eski Bakan Halil Şıvgın mahkemeye “İfade veremeyecek kadar hasta” raporu göndererek ifade vermedi. Duruşmalar sonunda Şıvgın’ın, nisan ayında mahkeme üyesi bir hakim ve bir grup avukat eşliğinde evinde gidilip dinlenmesine karar verildi. Şıvgın, FETÖ dosyasından aldığı ceza nedeniyle tutuklu yargılanan Eski MİT’çi Enver Altaylı ve cemaatin üst düzey yöneticisi firari Mustafa Özcan’ın Hablemitoğlu ile Fethullah Gülen aleyhine yazımını sürdürdüğü “Köstebek” kitabı ile ilgili görüşmek istediklerini ileri sürüyor. Şıvgın önceki ifadelerinde N. Hablemitoğlu’nun Eski AKP Milletvekili Ramazan Toprak’la kendi bürosuna geldiğini ve E. Altaylı’nın da orada olduğunu ileri sürerken, hem Toprak, hem de Altaylı bu görüşmeyi yalanlıyorlar. Toprak, iddianameye geçen ifadesinde Hablemitoğlu’nun AKP’den milletvekili olmak istediğini ve kendilerine bazı konularda yardımcı olduğunu da ileri sürüyordu. 

HABLEMİTOĞLU’NUN ÖLDÜRÜLMEDEN BİR GÜN ÖNCE GAZETECİYE SÖYLEDİKLERİ 

Duruşmalarda en dikkat çekici ifadelerden birisi ise o dönem Star gazetesinde çalışan Gazeteci Yasemin Güneri’nin öldürülmeden bir gün önce Hablemitoğlu ile yaptığı söyleşi ile ilgili anlattıkları idi. Y. Güneri, Fethullah Gülen’le ilgili yaptıkları bir söyleşinin ardından “Dost olduk” dediği Hablemitoğlu’nun suikasttan bir gün önce Alman vakıflarıyla ilgili konuşmak için gazetenin bürosuna geldiğini belirterek, burada kendisine “Ben MİT müsteşarı oluyorum” dediğini anlattı. 

Bu ifadede ilginç olan iki şey var; Birincisi; Hablemitoğlu’nun durup dururken neden MİT müsteşarı olacağını, hem de bir gazeteciye söylediği. Ki Güneri bu sözleri o zaman ciddiye almadığını anlattı mahkemede. İkincisi ise Hablemitoğlu’nun ölümünden bir gün önce Alman Vakıfları ile ilgili Y. Güneri ile görüşmesi. Güneri bu konuda bir şey anlatmadı mahkemede ama Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü gün bile Star Gazetesi Adliye Muhabiri Cemal Doğan’a, “Alman vakıflarının Bergama köylülerine para verdiğinin kanıtı” diye o zamanki para ile 189 milyon 500 bin liralık banka dekontunu göndermesi (2002 yılında asgari ücret 163 milyon 563 bin 536 TL idi. Söz konusu miktar çok uçuk bir rakam değil yani) ve gazeteciyi gün içerisinde bu konuda telefonla arayarak sürekli bilgilendirmesi konunun ne olduğunu ortaya koyuyor. Hablemitoğlu, son nefesine kadar sahte bilgi-belgelerle yazdığı kitaptaki iddiaların peşinden gitmeyi sürdürmüştü!

HABLEMİTOĞLU’NA KİM MİT MÜSTEŞARLIĞI TEKLİF ETTİ?

Savcı, Güneri’nin ifadelerinden yola çıkarak Hablemitoğlu’nun o gün kimle görüştüğünün peşine düşmüş görünüyor. Güneri Hablemitoğlu’nun kıyafetinin ve tavırlarının kendisinde MİT müsteşarlığının o gün teklif edilmiş olabileceği izlenimi doğurduğunu ifade etti duruşmada. Savcı da bu ifadeden yola çıkarak o günlerdeki HTS kayıtlarını istedi. Bu kayıtlardan Hablemitoğlu’na MİT müsteşarlığı teklifini götüren ‘epey üst düzey’ gizemli kişinin kimliğinin ortaya çıkarılması umuluyor.

Mahkeme, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AYM üyesi İrfan Fidan, Eski Bakan Halil Şıvgın’ın tanık olarak dinlenmesini, Hablemitoğlu’nun öldürülmeden önce Eskişehir’de katıldığı panelin görüntülerinin (Ki kayıp olduğu ileri sürülüyordu) izlenmesini, suikast davasının açılmasının temeli olan Eski ÖKK Yüzbaşısı Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadelerinin işkence altında alındığı iddialarının gerekçeli kararda tartışılmasını kararlaştırarak duruşmaları temmuz ayına erteledi.

Dinlenecek yeni tanıklar, Hablemitoğlu’nun bulunabilirse 21 yıl önceki HTS kayıtları, savcının soruşturmanın genişletilmesi talebi bir sonuç doğrucak mı yaşayıp göreceğiz.  “İktidar değişmeden bu suikast aydınlatılamaz” cümlesini temmuzdaki celselerin ardından tekrar anımsamak üzere buraya bırakalım. 

 https://www.evrensel.net/yazi/94501/mevcut-iktidar-gitmedikce-bu-suikast-aydinlatilamaz

16 Mart 2024 Cumartesi

Deniz Yavuzyılmaz: İliç’teki madeni kapatmak iktidarın gündeminde yok

 

16 Mart 2024 05:01


İliç’te faciaya yol açan madene ilişkin rapor yayımlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, İliç’te yaşananın kaza değil, cinayet olduğunu vurguladı.


Fo


toğraf: Deniz Yavuzyılmaz'ın kişisel arşivi

 

Özer AKDEMİR
İzmir

İliç’teki altın madeninin liç alanındaki kütlenin çökmesi sonrası gözlerin çevrildiği madende birçok usulsüzlük ve hukuksuzluğun olduğu ortaya çıktı. 9 işçinin halen göçük altında olduğu madende doğru düzgün arama kurtarma çalışmaları yapılamıyor. CHP'nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz'ın ortaya çıkardığı belgeler facianın adeta göz göre göre geldiğini ortaya koyuyor. Kamuoyuna İliç’teki durumla ilgili bir rapor da açıklayan Yavuzyılmaz İliç’teki maden faciasını ve sonrasına dair sorularımızı yanıtladı.

AKP İLİÇ FACİASINDA AĞIR KUSURLU 

İliç'teki faciadan sonra bir dizi belge ve bir rapor açıkladınız kamuoyuna. Bu raporu, belgeleri ve önemini kısaca aktarır mısınız?

13 Şubat'ta yaşanan felaketin birçok sonucu var. Bu sonuçlardan birisi, felaket sonrasındaki sürecin nasıl yönetileceği sorunudur. Bir afet sonrası yönetim krizi doğdu. Bu krizin sebebi, AK Parti iktidarıdır. Yığın liç sahasından kopan siyanür içerikli dev kütlenin nasıl yönetileceği sorusu halen somut olarak yanıtlanmadı. Facianın üzerinden 1 ay geçti. Bakanlık yetkilileri, göçük altında kalan 9 işçiyi arama kurtarma çalışmalarının nasıl devam edeceğini açıklayamıyor. Siyanür ve diğer kimyasalları içeren bu kütlenin içinde cevher var. Bu kütlenin akıbetinin ne olacağı hakkında kamuoyuna bilgi verilmedi. Maden tesisinin kapatılıp kapatılmayacağı hakkında bir açıklama dahi yapılmadı. Sahaya giden Bakanlar, şirkete hangi yaptırımların uygulanacağını söylemedi. AK Parti iktidarı, İliç'teki faciada ağır kusur ve sorumluluk sahibi. Bu yüzden, bütün soruları yanıtsız bırakarak, süreci uzatarak İliç'i unutturmaya çalışıyor. TBMM'deki İliç Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarını başlatmasına dahi engel oldular. Biz de kendi sorularımızla, kendi araştırma sürecimizi inşa ettik.

13 Şubat'ta yaşanan felaketin bir diğer önemli sonucu da şuydu. Ortada bir iş cinayeti vardı ve bu cinayetin sorumlularını, kusurlarını tespit edecek bir araştırmaya ihtiyacı vardı. Somut olayın maddi gerçekleri ortaya çıkarılmalı, olayın gerçek sorumluları tespit edilmeliydi.

Tüm bu soruların karşısında, olayı ilk anı itibariyle büyük bir gizlilik içerisinde yönetmeye çalışan AKP iktidarı ve şirket yetkilileri vardı. İliç'teki maden tesisiyle ilgili felaket öncesinden süregelen yargı süreçleri vardı. Oluşan felaket üzerine yürütülen cezai süreçler var. Yaratılan gizlilik, bu yargılama süreçlerini de manipüle ediyordu.

Raporumuzda, bu süreci şeffaf hale getirilebilmek, hesap verilebilir kılabilmek için, altın madeni tesisinde izin ve işletme aşamasında ve felaket sonrasında gerçekleştirilen usulsüzlükleri, hukuksuzlukları, hak ihlallerini deşifre etmeye çalıştık. Raporda, yaşananı bir iş cinayet olarak ele aldık, kriminal olarak incelemek istedik. Doğalında bu riskleri besleyen tesisin açılması bir yanlıştır.

İLİÇ KAZA DEĞİL CİNAYETTİR! 

Uzmanların yıllar öncesi yaptığı uyarılara baktığımızda lliç'e bir kaza denebilir mi? Nerdeyse göz göre göre gelen bu faciayı şirketin ya da resmi kurumların görememesini nasıl yorumluyorsunuz?

Bunu raporumuzda açıkça dillendirdik. 13 Şubat'ta İliç'te yaşanan kaza değil, cinayettir. Ancak, AK Parti iktidarı ve şirket yetkilileri bunu kaza olarak dahi görmemekte, “toprak kayması, heyelan” gibi nitelendirmeler yaparak doğal afet vurgusu yapmaktadır. Bu faaliyet kendi doğalında zaten riskliydi, “elbette ki bu malzeme kayacaktı” yaklaşımları da farkında olmadan bu doğal afet algısını beslemekte, “işin fıtratında var söylemine meşru zemin oluşturmaktadır. Oysa ki, işin doğalındaki riski öngörmesine rağmen riskin gerçekleşmesine yol açacak eylemlerde ısrar eden kişiler bu cinayete sebep olmaktadır. Zaten yıkılma riski olan yığın liç sahasını, 36 basamak ve 200 metre üzerinde tasarlamak, kapasitesinin üzerinde yükleme yapmak, oluşan cinayetteki kast unsurunu artıran eylemlerdir. Barındırdığı risklere rağmen bu tesisinin açılmasına izin veren, başvuru aşamasındaki sulsüzlükleri görmezden gelen, işletme aşamasında denetim görevlerini aksatan tamu görevliler de bu suçun ortağıdır. İştirak halinde işlenmiş bir suç görüyoruz. Ancak, gerçek sorumluları halen soruşturmaya dahil edilmedi.

SEÇİM SONUNU BEKLİYORLAR 

İliç'teki maden kapatılacak mı? Madenin temelli kapatılacağına dair şirketten ya da devlet kurumlarından şu ana kadar bir açıklama gelmemesi ne anlama geliyor?

Şu an bir afet yönetim krizi doğmuş durumda. Öncelikle, yönetemeyecekleri bir afete yol açacak bir faaliyete izin verdikleri anlamı ortaya çıkıyor. Ancak, bundan bir ders çıkarılmadığını görüyoruz. İçinde cevher bulunan bir kütlenin yönetiminin nasıl olacağı, akıbetinin ne olacağı, çevre izin ve lisans belgesi iptali dışında Çöpler Kompleks Maden sahasının madencilik faaliyetlerinin devam edip etmeyeceğine dair bir açıklama yapılmadı. Yığın liç sahasından kayan ve geride kalan kütleler içerisindeki cevherin tekrar işlenmesine yönelik planlamaların ve yer araştırmalarının yapıldığına, bölgedeki bir mermer ocağında geçici olarak depolama yapılacağına dair duyumlar alıyoruz. Tesisi kapatma gibi bir gündemleri olmadığı gibi çevre izin ve lisans belgeleri iptal edildi ama geçici faaliyet belgesi alarak faaliyete başlamaları hukuken mümkün. Süreci sündürerek, kamuoyunun İliç üzerindeki dikkatinin dağılmasını ve tabi ki seçim sürecinin sonuçlanmasını bekliyorlar.

ADİL GEÇİŞ İLE MADEN KAPATILMALI 

Fırat'a birkaç yüz metre uzaklıkta, böylesine zehirli kimyasallarla yapılan madencilik faaliyeti sonrası bölgede oluşan zehirli atıklar da göz önünde bulundurulduğunda İliç'in şu saatten sonra kapatılması nasıl olabilir? İliç, o bölgede patlamaya hazır bir bomba gibi duracak mı?

Buna dair önerimizi raporumuzda dillendirdik. Adil geçiş kapsamında, bu maden tesisinin kapatılmasını öneriyoruz. İliç'in bir madenci kasabasına dönüştürüldüğünü görüyoruz. Sadece maden tesisini kapatmaktan söz etmek, ekonomik geçimlerini bu maden üzerinden geçiren insanlarımızı cezalandırmak anlamına gelir. Ancak, yaşanan felaket onların suçu değil. Maden tesislerinde çalışan işçilerin ve bu tesislerin bulunduğu toplulukların ekonomik refahlarını güvence altına almak için, işsizlik, güvencesizlik, ekonomik belirsizlikler, sağlık sorunları gibi potansiyel risklerle başa çıkmak için kısa ve uzun vadeli stratejik planlar oluşturulmalıdır. Bu planlar, maden tesisinin kapatılmasından kaynaklanan ekonomik zorlukları hafifletmek ve toplulukların sürdürülebilir bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak için çeşitli istihdam fırsatlarını öngörmelidir. Bu stratejik planlar, yerel ekonominin zayıflaması, dış göçün yaşanması gibi olası sosyal ve ekonomik risklerle mücadele etmek için de, hayati önem taşımaktadır.

İHTİYATLILIK İLKESİ UYGULANSA İDİ MADENE İZİN VERİLMEZDİ 

Türkiye'deki diğer altın madenlerine İliç penceresinden baktığımızda nasıl bir tablo var önümüzde? İliç, önümüzdeki süreçte bu altın madenlerinde yaşanacak faciaların bir habercisi olabilir mi?

İliç üzerine, Türkiye'deki madencilik politikalarına, uygulamalarına dair söylenebilecek, yazılabilecek çok şey vardı. Bu alanın madenciliğe açıldığı aşamada temel çevre hukuku ilkesi olan ihtiyatlılık (öntedbirlilik) ilkesi işletilseydi, bugün yaşanan cinayet o tarihte olası risk olarak görülseydi bu tesise izin verilmezdi. İliç'te yaşanan felakette bu gerçeği gördük.

 https://www.evrensel.net/haber/513258/deniz-yavuzyilmaz-ilicteki-madeni-kapatmak-iktidarin-gundeminde-yok

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...