24 Haziran 2024 Pazartesi

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

 

24 Haziran 2024 04:25






Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel


 

Özer Akdemir

Tüm yazıları

Geçen senenin mart ayıydı. Gece gelen telefonun ardından sabah erken bir saatte Aydın Çine yoluna düştüm.

Bu seferki Çine seyahatinin nedeni ne Aydın ellerine bir karabasan gibi çöken jeotermal enerji santralleri ne de Çine'nin etrafındaki dağları delik deşik eden kuvars ve feldspat madenleriydi. Çine ilçe merkezine adeta bir taş atımı uzaklıkta bulunan Yolboyu köyünden sökülüp ilçenin öbür tarafına taşınan zeytinlerle ilgiliydi.

YOLBOYU’NUN DEĞİŞEN KADERİ

Yolboyu köyü bir zamanlar Madran Dağı’ndan gelen bereketli suların beslediği verimli Çine Ovası’ndaki şirin köylerden birisi idi. İlçeye yakınlığının ve Çine'yi Aydın'a bağlayan yolun üzerinde olmasının ekmeğini çok yedi. Madran Dağı’nı taş taş söküp un ufak eden maden işletmelerinden ikisinin, Eysim ve Kaltun’un köyün adeta içine, kara yolunun kenarına karşılıklı gelmesinin ardından Yolboyu’nun da kaderi değişti. Yirmi dört saat durmadan çalışan taş kırıcıların gürültüsü göğe yükselen toza toprağa karışıyordu. Bu toz rüzgarın esiş yönüne göre köyün tarlalarına, çinko çatılarla gölgelenen mandıralara, evlerin kiremitlerine, avlularına, ağaçlara ve dahi köyde canlı-cansız ne varsa üzerine yapışıyordu.

Yolboyu, bir iki yıl içerisinde insanların “yandım anam!..” dedikleri bir yer haline gelmişti. Tarlalarda ürettikleri ürünleri iki kilometre ötedeki ilçe pazarına götürüp satamıyorlardı artık. “Hadi meyveleri yıkarsın. Lahananın, pırasanın, enginarın yaprakları arasına gizlenen tozu nasıl yapalım? Bir, iki, üçüncüde şikayetlenerek geri getiriyor insanlar ister istemez. Haklılar da, ben olsam ben de yemem bu sebzeleri. Yemiyoruz da artık. Başka köylerin ürünlerini alıyoruz. Pazar satışını da bıraktık” diyordu, kime sorsak.

MİLLETVEKİLİNİN MÜJDESİ!

Köyün bir yanında, iki yıl kadar önce iktidar partisi milletvekili tarafından “Müjdemi isterim!” diye duyurulan ve hemen yapımına başlanan 4 bin 500 kişilik cezaevi inşaatı o günlerde bitmek üzereydi. Köyün öbür yüzündeki tarlaların üzerine ise kocaman bir devlet hastanesi inşaatı ekilmişti! O da bitmek üzereydi...

Köyün, affedersiniz, dokunulmadık bir tek kulak arkası kalmıştı. Gece gelen telefon oraya da dokunulduğunu söylüyordu!..

Yolboyu’nun güneybatı tarafında bulanan, mülkiyeti Çine Belediyesine ait zeytinlikteki, aralarında 150 yılını bulanlarla birlikte her biri en az 50-60 yaşında olan zeytin ağaçları bir günde sökülerek Çine ilçe merkezinde bir başka mahalleye taşınmıştı. Yıllardır bu zeytinlerin bakımı köylüler tarafından yapılır, hasat zamanı köylü ihtiyacı kadarını alıp kalanını belediyeye verirdi. Belediyeye verilen bu pay da ilçedeki ihtiyaç sahiplerine, cezaevindeki mahkumlara, yurtlardaki öğrencilere dağılırdı.

GIDA ÇARŞISI YAPMAK İÇİN SÖKÜLEN ZEYTİNLER

İddialara göre işte bu zeytinlerin bulunduğu yere gıda sanayi işletmeleri kurulması için zeytinler sökülmüştü. Zeytinlerin taşınıp yeniden dikildiği yerin ise ilçedeki deprem toplanma alanlarından birisi olduğu söyleniyordu. 11 ili yerle bir eden Maraş depremlerinin üzerinden daha bir ay geçmeden apar topar yapılan bu iş başta köylüler olmak üzere herkesin tepkisini çekmişti.

Gece gelen telefonun sabahında yola çıkarak öğle vakti Yolboyu köyüne geldik. Sökülen zeytinliklerin bulunduğu yere gidip çekimlerimizi yaptık. Aynı gün bu zeytinliklerin taşındığı Çine’deki diğer mahalleye de gittik. Evlerin arasında kalmış çorak bir araziye, dalları kökünden kesilip korkuluk gibi dikilmişti zeytinler. 150 kadar gün görmüş zeytin ağacı yurdundan toprağından bir kepçe darbesi ile koparılmış, “Aman laf söz olmasın” diye, bir de Zeytin Yasası’nın kılıfına uydurmak için bu çorak araziye taşınmıştı.

Kime sorsak “Yazık oldu, bu zeytinlerin hemen hemen hiçbiri tutmaz. Tutanlar da iflah olmaz artık!” dedi.

150 YILLIK ‘FİDAN’!

Velhasıl, bu zeytinlerin sökülmesi meselesinin haberini yaptık. Çepeçevre Yaşam programında da görüntülerini yayımladık. İki gün sonra belediyeden açıklama geldi; “Tarlamızda bulunan ağaçlar, belediyemizin park ve bahçe projelerinde kullanılmak üzere daha önce dikilmiş olup gelişimlerini tamamladıkları için yeni yerlerine taşınmaktadır.” Aralarında 150 yaşında olanların da bulunduğu, çoğu 50-60 yaşlarındaki zeytinlerin park bahçe projelerinde kullanılmak üzere taa o zamanlar dikildiğini söylüyordu belediye!

Yerinden sökülüp Akçaova beldesi yakınında bir düğün salonu peyzajı için dikilen 150 yaşındaki zeytin ağaçları ile ilgili de, “Bölgenin güzelleşmesi için zeytin fidanlarını ilçenin çeşitli yerlerine dikiyoruz” diyorlardı. Yerel bir gazetede bu “güzelleştirme” haberi fotoğraflarla verilmişti. Belediyenin “fidan” dediği zeytinlerin boyları taşındıkları kamyonu geçiyordu!..

*

TAŞINAN ZEYTİNLER NE OLDU?

Haberlerimizin etkisi oldu mu bilmeyiz ama Yolboyu’daki gıda sanayi kurulması işi durdu. Olan sökülüp götürülen zeytinlere olmuştu.

Aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra bu taşınan zeytinlerin durumunu sordum Çine Yaşam Platformu Sözcüsü Ahmet Uslu’ya. Sağ olsun gidip fotoğraflarını, videosunu çekip gönderdi. O zamanlarda dediği gibi zeytinlerin büyük bir kısmı tutmamış, kurumuştu. Ucundan ince yeşil bir filiz verenlerin ise yaşama tutunmaya çalıştığını, ancak büyük olasılıkla bunların da yaşamayacaklarını söyledi.

**

HABERİN PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ.

Haftalık yaptığımız Çepeçevre Yaşam programına haziran ayı ile birlikte yaz molası verdik. Ancak yazı boş geçireceğimiz anlamına gelmiyor bu.

Tıpkı Yolboyu köyünden sökülüp taşınan zeytinlerin akıbetinin peşine düştüğümüz gibi geçen senelerde yayımladığımız programların fikri takibini yapacağız bu yazın. İlk program geçen hafta yayımladığımız Bursa Uludağ Milli Parkı’nın “Alan Başkanlığı Yasası”ndan sonraki süreci oldu. Dağın bir ticarethane gibi işletilmesi ve ranta açılması çabası ve buna karşı verilen mücadelenin güncel bilgisini yayımladık.

Yaptığımız her haber okurumuza ve izleyenlerimize “Bu işin peşini bırakmayacağız”ın verilmiş bir sözüdür yayımlandıktan itibaren. Sözümüzün arkasında durup her birinin izini sürmeye devam edeceğiz...

https://www.evrensel.net/yazi/95072/haberin-izini-surmek

Torba Yasadan sonra Torba ÇED dönemi!

 

24 Haziran 2024 17:17


Aydın’da kuvarsit-feldpat madeni ile ilgili ÇED toplantısı Karacaören köyünde yapılacak. Köy, ÇED Başvuru Dosyasında 2 no’lu poligon alanı olarak geçen Topçam Köyü’ne yaklaşık 60 km uzaklıkta.




toğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR
Aydın

Akmin Endüstri Mineralleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından Aydın ili Çine ve Yenipazar ilçe sınırları içerisindeki üç farklı köyde yapılmak istenen kuvarsit-feldpat madenciliği ile ilgili halkın katılımı toplantısı Yenipazar’ın Karacaören köyünde yapılacak. Yenipazar Karacaören köyü, Çine ilçesi sınırlarında bulunan ve ÇED Başvuru Dosyasında 2 no’lu poligon alanı olarak geçen Topçam Köyü’ne yaklaşık 60 km uzaklıkta!

ÇED TOPLANTISI YAPILACAK KÖY 60 KM UZAKLIKTA!

Şirketin ÇED yönetmeliği gereği 4 Temmuz tarihinde yapmayı planladığı ÇED Halkın katılımı toplantısı ile ilgili duyuru Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü internet sitesinde yayınlandı. Yerel gazetelerde de yer alan duyuruda kuvarsit-feldispat madenciliğinin ÇED Halkın katılımı toplantısının Karacaören Mahallesi Bayraktar Kahvehanesi'nde 4 Temmuz 2024 günü saat 14:00'da yapılacağı belirtiliyor. Madencilik yapılmak istenen bu köylerden özellikle Topçam ÇED toplantısının yapılacağı köye yaklaşık 60 km uzaklıkta. Oysa ÇED Yönetmeliğine göre projenin etkilerini ve halkın görüşlerini almak amacıyla düzenlenen bu toplantılar projeden etkilenebilecek halkın kolaylıkla ulaşabileceği bir yerde yapılması gerekiyor. ÇED Yönetmeliğinin 9. Maddesi halkın katımı toplantısını “Halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, projeye ilişkin görüş ve önerilerini almak üzere; projeden en çok etkilenmesi beklenen ilgili halkın kolaylıkla ulaşabileceği Valilikçe belirlenen merkezi bir yer ve saatte Halkın Katılımı Toplantısı düzenlenir” şeklinde tanımlıyor. Bu durumda Topçam köyünden yurttaşların 60 km uzaklıktaki başka bir ilçe sınırları içinde bulunan köye giderek ÇED toplantısına katılımı bekleniyor.


Fotoğraf: ÇED Dosyası

MADENCİLİK GÖZDEN KAÇIRILMAK İSTENİYOR

Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP) Sözcüsü Ahmet Uslu 1,5 iki saat sürecek bir yoldaki toplantıya Topçam köylülerinin gitmesinin çok zor olduğunu belirterek, “Toplantının yapılacağı köylüler de bu işe şaşıracaktır. Karacaören neresi Topçam neresi? Arada kocaman Madran Dağı var. Köylüler Topçam’ın adını bile duymamıştır. Ülkede başka bir örneği var mı bunun bilemiyoruz ama bu iş olan bitenin gözden kaçırılmak istenmesinden başka bir şey değil. Torba yasa çıkarıp içine alakalı alakasız her şeyi doldurdukları gibi şimdi de Torba ÇED yapıp birbiriyle alakası olmayan köylerde yapılacak madencilik için tek ÇED yaparak aradan çıkarmak istiyorlar” dedi.

TOPLANTININ İPTALİ İÇİN MUHTAR DİLEKÇE VERDİ

Topçam Köyünden Ali Coşkun’da kendilerine çok uzak bir köyde yapılmak istenen ÇED toplantısının iptal edilmesi için muhtar tarafından kaymakamlığa dilekçe verildiğini belirterek, “Bakalım sonucu ne çıkacak. Daha önce de böyle yapıyorlarmış ama haberimiz olmuyordu. Maden alanı köye çok yakın. Çok olumsuz etkiler hem köyü, hem fıstık çamlarımızı” dedi.

CUMHURBAŞKANI İŞLETME RUHSATINI 99 YILA KADAR UZATABİLİYOR

Akmin Endüstri Mineralleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. şirketinin firmanın “IV. Grup Maden (Feldspat ve Kuvars/Kuvarsit) Ocağı Kapasite Artışı ve Kırma - Firmaya  Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 04.09.2019 tarihinde verilen işletme ruhsatı 04.09.2029 tarihine kadar geçerli. Ancak toplam işletme ruhsat süresi Cumhurbaşkanı tarafından elli yıldan doksan dokuz yıla kadar uzatılabiliyor. Projeye göre ruhsat sahası 5 poligondan oluşmakta.

Aydın Çine İlçesi, Topçam Mahallesi mevkiindeki 2 no.lu ruhsat poligonunda 16,45 ha büyüklüğündeki mevcut ÇED alanı yer almakta. Projenin maden ocağı kapasite artışı ise Aydın’ın Yenipazar İlçesi Paşaköy ve Karacaören Mahalleleri arasında bulunmakta. ÇED Dosyasına göre ruhsat sahasının 3. 4. ve 5. poligonlarında herhangi bir faaliyet yapılmıyor.  

TOPLAM 390 BİN TON/YIL CEVHER ÜRETİLECEK

Yine ÇED Dosyasından öğreniyoruz ki ruhsat sahasının 2. poligonu olarak tarif edilen Topçam köyü yakınındaki 14,80 ha alanda “Kuvars Ocağı” projesi için Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından 17.08.2012 tarihinde ÇED Gerekli Değildir Kararı verilmiş. Aynı yerde alan artışına gidilip kırma-eleme tesisi planlanarak, 16,45 ha alanda 120.000 ton/yıl kapasiteli “Kuvars Maden Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi” projesi için de ÇED Gerekli Değildir kararı alınmış. Dosyaya göre toplamda 390.000 ton/yıl feldspat üretimi planlanıyor.

YILDA 34 BİN 114 KG ANFO, 828 ADET DİNAMİT PATLATILACAK!

Projenin toplam alanı iki poligonun birleşmesi sonrası toplam 40,29 ha’a çıkıyor. Madencilik delme-patlatma yöntemi kullanılarak açık ocak işletme ile üretim şeklinde yapılacak. Madencilik sırasında yılda 34.114  kg ANFO; 828 adet dinamit kullanılacak. Proje alanlarının tamamı Çevre Düzeni Planına göre orman ve tarım arazisi görünüyor.

 https://www.evrensel.net/haber/521686/torba-yasadan-sonra-torba-ced-donemi

21 Haziran 2024 Cuma

JES şirketi raporu neden gizledi?

 

21 Haziran 2024 17:31


Aydın’ın içme suyunu sağlayan İkizdere Barajı'na birkaç kilometre uzaklıktaki jeotermal çalışmasının proje tanıtım dosyasında (PTD), anlatılandan çok gizlenenler dikkat çekiyor.





Fotoğraf: Evrensel


Özer AKDEMİR
İzmir

Jeotermal enerji santralleri (JES) ve bu santrallere jeotermal akışkan sağlamak için açılan jeotermal kuyuları ile son yıllarda adeta istila edilen Aydın topraklarında yeni jeotermal kuyu ve arama faaliyetleri devam ediyor. Son olarak İncirliova Karabağ Mahallesi yakınlarında tamamı ormanlık bir alanda jeotermal kuyuların açılması için ÇED süreci başlatıldı. Aydın’ın içme suyunu sağlayan İkizdere Barajına birkaç kilometre uzaklıktaki jeotermal çalışmasının proje tanıtım dosyasında (PTD) bu konuda tek satır yer almazken, dosyada “hidrojeolojik değerlendirme raporu” da “Yayımlanmasını istemediğimiz bölümler kısmına eklenmiştir” notu ile gizlendi.

RUHSAT ALANI 518 FUTBOL SAHASI BÜYÜKLÜĞÜNDE

Twin Enerji AŞ adlı şirket tarafından başlatılan ÇED süreci için hazırlanan proje tanıtım dosyası Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı internet sitesinde yayımlandı. PTD’deki bilgilere göre firmanın toplam ruhsat alanı 369.24 hektar iken, 6.30 hektarlık ÇED alanında 2 adet sondaj çalışması yapılacağı dile getiriliyor. 1500 metre ile 750 metre arasında değişen derinliklerde yapılacak sondajlar sonrası çıkan akışkanın verimine göre bölgede JES kurulabilecek. Kent merkezine 11.5 km uzaklıkta olan proje alanı İncirliova ilçe merkezine 3.5 km, Karabağ Mahallesi’ne ise 350 metre mesafede yer alıyor. Sondaj alalarına en yakın ev ise sadece 130 metre uzaklıkta.

AÇILACAK KUYULAR ORMAN ALANINDA

Sondaj alanları 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında “orman vasfı” olan alan olarak işaretli. Çalışma sırasında kaç ağaç kesileceğine PTD’de yer verilmemiş.

Dosyada ilgi çeken bir diğer bölüm ise anlatılandan çok gizlenenler. PTD’de hidrojeolojik değerlendirme raporu “Yayımlanmasını istemediğimiz bölümler kısmına eklenmiştir” notu ile dikkat çekiyor. Jeotermal kuyu noktalarına ve bölge haritasına baktığımızda bunun nedenini anlamak çok da güç değil; jeotermal kuyu lokasyonları Aydın’ın ve yöredeki yüz binlerce insanın, canlının içme suyunu sağlayan İkizdere Barajına kuş uçuşu birkaç dakika uzaklıkta! Proje tanıtım dosyasında İkizdere Barajını 1/100.000’lik çevre düzeni planı haritası dışında görmek mümkün değil. PTD’de Bafa Gölü çevresindeki flora fauna türlerine yer verilirken, bu kısımda adı geçen İncirliova Yayla Gölü diye bir su yapısı bölgedeki haritalarda yer almıyor.

JES DİRENİŞİ İLE ÜNLÜ KÖYLERE KOMŞU

Jeotermal kuyuların açılmak istendiği Karabağ Mahallesi geçtiğimiz yıllarda JES karşıtı mücadelenin en yoğun olarak yaşandığı köylere de komşu. Dereağzı ve Kızılcaköy Karabağ Mahallesi’nin en yakın komşuları olan köyler arasında ve uzaklıkları sadece birkaç kilometre.

 https://www.evrensel.net/haber/521448/jes-sirketi-raporu-neden-gizledi

20 Haziran 2024 Perşembe

İklim değişikliği ideolojilerin üzerinde mi?

 

20 Haziran 2024 18:05


COP29’a hazırlık işlevi yüklenen iklim müzakerelerini Max Planck Enstitüsü adına takip eden Dr. Ezgi Ediboğlu toplantı için “klasikleşmiş iklim müzakereleri oyunu” diyor.

Fotoğraf: Lucia Vasquez Tumi/BM İklim Değişikliği


Özer AKDEMİR

İzmir

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altında her yıl düzenlenen ‘Conference of the Parties’ (COP) taraflar konferansı, taraf ülkelerin temsilcilerinin bir araya gelerek iklim değişikliği ile mücadele konusunda kararlar alması, politikalar belirlemesi ve yürürlüğe koyması ile ilgili bir platform olarak tanımlanıyor. Geçtiğimiz yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Dubai’de yapılan COP28’in ardından iklim eylemlerinin nasıl ilerleyeceğine ve Azerbaycan’da yapılacak olan COP29’a hazırlık işlevi yüklenen iklim müzakereleri (SB60) toplantısı 3-13 Haziran tarihleri arasında Almanya Bonn’da yapıldı.

Bu toplantılar COP zirvelerinin ardından yılda en az bir kere yapılıyor. Müzakereleri Max Planck Enstitüsü adına takip eden Dr. Ezgi Ediboğlu toplantı için “klasikleşmiş iklim müzakereleri oyunu” diyor. COP28’de kararlaştırılan, fosil yakıtların ‘Aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması’ konusunun toplantının taslak metinlerinin dışında bırakıldığını, hatta enerji ve fosil yakıt terimlerinden özellikle kaçınıldığını dile getiren Ediboğlu’na göre “bu konu ideolojilerin üzerinde.”

"FOSİL YAKITLAR" TERİMİNDEN KAÇINILDI

COP28’in ardından sözleşmeye taraf olan tüm ülkelerin ulusal katkı beyanlarını analiz eden GST’nin teknik raporunun “Küresel olarak önemli ölçüde ilerleme kaydedilemediğini” gösterdiğini belirten Ediboğlu “GST’de kabul edilen finans ihtiyacı hangi konularda harcanabilecek, fosil yakıtlardan çıkışla ilgili olarak rejimden teknik destek gelecek mi veya çıkışla ilgili, devlet bazlı süreçleri izleme gibi, şeffaflıkla ilgili yöntemler geliştirilecek mi gibi pek çok konu tamamen belirsiz” dedi.

GST’nin kalbi olan ‘enerji’ ve ‘fosil yakıtlar’ gibi terimlerin, SB60 taslak kararlarında dikkat çekici bir şekilde yer almadığını vurgulayan Ediboğlu diğer konuların müzakereleri sırasında da bu terimlerden özellikle kaçınıldığını ifade etti.

KAYIP VE ZARAR FONUNDA DA İLERLEME YOK

Toplantının bir diğer önemli gündem maddesi olan ve COP29’da tartışılıp kabul edilmesi beklenen Şarm el-Şeyh azaltım hedefi ve uygulama çalışma programının taslak metni üzeninde de anlaşmaya varılamadığını aktaran Ediboğlu, “Kayıp ve Zarar Fonu” için kritik sorun olan finansman kaynaklarının da belirlenemediğini dile getirdi.

SB60 müzakerelerinde gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerden yıllık 1 trilyon doların üzerinde kaynak sağlamasını talep ettiklerini ancak gelişmiş ülkelerin meblağı karşılayamayacaklarını söylediklerini kaydeden Ediboğlu, “Gelişmekte olan ülkelerin de katkı sunması gerektiğini ima ettiler. Gelişmiş devletler harici tüm devletler, iklim değişikliğinin en az gelişmiş ülkeler ile küçük ada devletlerini ciddi ölçüde etkilediğini vurguladılar. Gelişmiş ülkeler ise finansman sağlayarak öncülük etme isteği göstermeksizin, çevrenin korunması ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin tanınması üzerine genel geçer açıklamalarda bulundular” dedi.

"YILLARDIR SERGİLEDİKLERİ OYUNU OYNADILAR"

Ediboğlu, Bonn iklim toplantılarında alınan, alınamayan tüm kararları göz önünde bulundurarak “Taraflar, yıllardır süregelen, klasikleşmiş, iklim değişikliği müzakere oyununu oynadılar: ‘Onlar harekete geçmezse, biz de geçmeyiz!’ Sekretarya gündem maddelerinin çokluğundan şikayet etti. Bu gündem yoğunluğu gösterisi, küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlandırma hedefinin çoktan kaçtığını fark eden devletlerin, başarısızlıklarını örtme çabası olabilir. Rejim adeta çalışamaması için sürekli ağırlaştırılıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bilimsel bir gerçekliğin kabul edilmemesinin ideolojilerle açıklanabilir bir durum olmadığını ileri süren Ediboğlu “İklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarının sebep olduğu ölümlere, zorunlu göçlere, onarımı milyarlarca dolara mal olan ağır hasar görmüş şehirlere ve geri dönüşü olmayan biyolojik çeşitlilik kayıplarına hep beraber tanıklık ediyoruz. Bu konu ideolojilerin üzerinde” görüşünü savundu.

Ediboğlu’nun Bonn’daki toplantılardan yaptığı değerlendirmeler ve gözlemlerden sonra konunun ideolojilerin üzerinde olduğunu savunması ilginç aslında. Aktardıkları; sorunun tam da temelinde kapitalizmin olduğunu; çözüm noktasında yolu tıkayanın da yine yıllardır sürdürdüğü aynı “oyun”la yine o olduğunu ortaya koyuyor.

 https://www.evrensel.net/haber/521397/iklim-degisikligi-ideolojilerin-uzerinde-mi



18 Haziran 2024 Salı

Avrupa seçmeni iklim yorgunu mu?

 

18 Haziran 2024 13:44



Avrupalı iki uzman AP seçim sonuçlarının iklim politikalarını nasıl etkileyebileceğini değerlendirdi.


Robert A. Huber (solda), Jannik Jensen (sağda) | Fotoğraflar: Avrupa Siyasi Araştırmalar Konsorsiyumu


Özer AKDEMİR

“Aşırı sağ”ın güçlenerek çıktığı Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin ardından Avrupa ülkelerinin politikaları ne yönde değişecek? Avrupa’nın iklim politikaları ile ilgili kafa yoranları bugünlerde en çok meşgul eden sorulardan birisi de bu. Konuya ilişkin İklim Masasına değerlendirmelerde bulunan Avrupalı iki uzman aşırı sağın yükselişine rağmen AB ülke vatandaşlarının iklim politikalarını desteklediği görüşünde.

İKLİM ŞÜPHECİLERİNİN SAYISI ARTMIYOR

Avrupa’daki 27 ülkede 185 milyon seçmenin katılım ile yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri aşırı sağ partilerin başarısı ile sonuçlandı. Seçimler sürecinde aşırı sağ partilerin iklim politikaları ile ilgili söylemleri ve Avrupa kamuoyunu “iklim yorgunu“ olarak nitelemesi seçim sonuçlarının ardından tekrar gündeme geldi. Gerçi bu “yorgunluğun” sadece bu partilere oy verenlerle sınırlı olduğuna dair çeşitli araştırma sonuçları var (Almanya, Fransa ve Polonya’da 15 bin kişiyle görüşülerek yapılan bir çalışma ve bu araştırmalara göre çoğunluk iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı güçlü iklim politikalarının devam etmesi gerektiğini düşünüyorlar. İklim değişikliğine şüpheci yaklaşan azınlık grup aşırı sağ partilerin seçmenleri olduğunu da söyleyelim. AP seçimlerinde çıkan bu sonuçlarda sonra bile bu iklim şüphecilerinin sayısı artmadığı, sabit kaldığı ileri sürülüyor.

AŞIRI SAĞ NEDEN YÜKSELDİ?

Bilimsel temelli iklim haberleri ile ilgili çalışmalar yapan İklim Masası, AP seçimlerinin ardından Avrupa’daki iklim politikaları konusunda iki uzmanın görüşünü aldı. Bunlardan birisi Berlin’deki Jacques Delors Centre’da Sosyal Uyum ve Adil Dönüşüm konusunda politika uzmanı olarak görev yapan Jannik Jensen. Seçim öncesi AP’de aşırı sağa kayışla ilgili bir endişenin olduğunu ve bu endişenin de seçim sonuçları ile gerçekleştiğini dile getiren Jensen, aşırı sağ partilerin çok sayıda sandalye kazanmış olmasının önümüzdeki yıllarda gündemi şekillendireceğini ileri sürüyor. Jensen’e göre bu sonuçların çıkmasında ana etkenler arasında ekonomik koşulların zorluğu, Avrupa’daki Ukrayna-Rusya Savaşı ve bazı Avrupa başkentlerinde yaşanan çiftçi protestoları. Jensen, aşırı sağın bu protestoları kendi menfaatine kullandığını, iklim politikalarını, çok yük getiren, vatandaşlar ve çiftçiler için adaletsiz adımlar olarak gösterdiğini ileri sürüyor.

İÇTEN YANMALI MOTORLARIN YASAKLANMASI GÖZDEN GEÇİRİLEBİLİR

Öte yandan Almanya, Fransa ve Polonya’da yapılan ankette vatandaşların çoğunluğunun iklim politikalarının devam etmesini desteklediğinin görüldüğünü aktaran Jansen, “İnsanlar, hem bugün hem de önümüzdeki 5-10 yıl içinde, iklim değişikliğinin kendilerini ve ailelerini olumsuz etkileyeceğinden oldukça endişeliler. Elimizdeki veriler, güçlü iklim politikalarının daha düşük seviyelerde destek bulduğuna dair varsayımı desteklemiyor” diyor. Jensen yine de seçim sonuçlarının Avrupa Birliği düzeyinde iklim politikalarını karmaşıklaştıracağını düşünüyor ancak iklim politikalarında büyük bir gerileme ihtimalini düşük buluyor. Jensen,“Önümüzdeki yasama döneminde bazı tartışmalar yaşanması olası. Bunun bir örneği, 2035 yılına kadar içten yanmalı motorlu araba satışlarının sonlandırılması kararı. Bu gibi politikaların gözden geçirilmesi ihtimal dahilinde” diyor.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ AŞIRI SAĞIN DİKKATİNİ NE ZAMAN ÇEKTİ?

Avrupa’da popülist partileri ve iklim politikalarını çalışan Avusturya’nın Salzburg Üniversitesi öğretim üyesidir Dr. Robert A. Huber, iklim şüphecisi pozisyonlara aktif olarak karşı çıkmak gerektiği görüşünde. Huber, her politika gibi iklim politikalarının da kazananlar ve kaybedenler yarattığına dikkat çekiyor. Avrupa aşırı sağında bundan 10-15 yıl önce de iklim değişikliğine şüpheci yaklaşılmasına rağmen temel meselelerden birisi olarak görülmediğini dile getiren Huber, bu konunun 2018’den itibaren, özellikle Fridays for Future hareketi ile birlikte aşırı sağın ilgisini çektiği görüşünde. Huber: “Eskiden belki de yalnızca Yeşiller seçmeni için en önemli meseleydi, fakat aşırı sağ seçmenler için katiyen değildi. Konunun öne çıkması, aşırı sağ seçmenin de dikkatini çekmesini sağladı.”

HANGİ İŞÇİLER İKLİM POLİTİKALARINDAN DAHA SERT ETKİLENİYOR?

Huber, iklim değişikliğini aşırı sağ tarafından “elitlerin yönlendirdiği bir konu” diye düşünüldüğünü ileri sürüyor. Huber: “Bazı gruplar, geleneksel yaşam tarzlarını değiştirmeleri konusunda baskı altında hissediyorlar. Bunlara ilaveten, elbette iklim politikalarının ekonomik sonuçları da çok büyük. Örneğin düşük vasıflı imalat işlerinde çalışan işçiler, iklim politikalarından daha sert etkileniyorlar. Bu insanlar işlerini kaybederse, meslek veya sektör değiştirmeleri özellikle zor olacaktır. Bu da bahsettiğimiz dinamiğe katkı sunuyor olabilir."

Huber, aşırı sağ partilerin iklim tartışmalarını bir kültür savaşına dönüştürmeyi ve toplumsal kutuplaşmayı artırmayı amaçladıklarını dile getirirken aşırı sağın yükselişini bir iklim reaksiyonuna bağlamanın da doğru olmayacağı görüşünde.

 https://www.evrensel.net/haber/521261/avrupa-secmeni-iklim-yorgunu-mu

17 Haziran 2024 Pazartesi

Sıcak kafa (Pazartesi yazısı)

 

17 Haziran 2024 03:45



Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Özer Akdemir


Tüm yazıları

Ülkemiz, “Mevsim normallerinin üzerinde seyreden” hava sıcaklıkları ile kelimenin tam anlamıyla yanıp kavruluyor. Bilim insanları, iklim değişikliğinin sonuçlarından birisi olarak tanımladıkları bu “aşırı iklim olayları”nın iklim değişikliğine yol açan ekolojik, ekonomik, toplumsal ve siyasal nedenler “Radikal bir biçimde değiştirilmez ise” önümüzdeki süreçte de artarak devam edeceğini öngörüyor. Yeni yapılan araştırmalar iklim değişikliğinin etkilerini en azından azaltabilmek ya da kontrol altında tutabilmek için şart koşulan küresel ısınmanın 1.5 derece ile sınırlı tutulması eşiğinin de çoktan aşıldığını gösteriyor. Endüstrileşme öncesindeki dönem olan 1850-1900 yılları arasındaki 13.50 derecelik ortalama sıcaklık, şubat 2023 ile ocak 2024 tarihleri arasındaki 12 aylık dönemde 1.52 derece üstüne çıktı. 
Kuşkusuz, 1.5 derece eşiğinin aşılması ve önümüzdeki çok uzak olmayan bir gelecekte 2 derece sınırının da aşılabileceği öngörülerinin en önemli nedenleri arasında küresel ısınmaya yol açan özellikle karbon salımının sınırlandırılamaması, durdurulamaması ve buna dair verilen sözlerin özellikle büyük kapitalist ülkeler tarafından tutulmaması...

Bu duruma ilişkin geçtiğimiz günlerde Dünya Bankası tarafından yayımlanan “karbon fiyatlandırılması durumu ve eğilimleri raporu” meseleye bakış açısının çarpıklığını ve kağıt üzerinde alınan kararlarla bu sorunun çözüm olasılığını olmadığını da ortaya koyuyor.

"RESMİN BÜTÜNÜ KAÇIRILIYOR"

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Enerji Ekonomisi ve Yönetimi Ana Bilim Dalında Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Arı Dünya Bankasının bu raporunu yorumladı. Arı, bir yanda emisyonları sıfırlamak için karbonun etkin fiyatlandırılmasının önemine dikkat çekip, geçtiğimiz yıl elde edilen 100 milyar doları aşan geliri “rekor” olarak tanımlarken, “Resmin bütünün kaçırıldığı”nı söylüyor. 
Arı, karbonun fiyatlandırılmasını, iklim değişikliği ile mücadelede Paris Anlaşması'nın belirlediği hedefe ulaşabilmek için olmazsa olmaz bir araç olarak tanımlıyor ve bugün 75 ülkede uygulandığı bilgisini veriyor. Arı, küresel emisyonların yaklaşık yüzde 76’sının hâlâ karbon fiyatlandırma politikaları kapsamında olmadığı ve “azaltım için en güçlü politika aracı” olarak tanımladığı karbonun fiyatlandırılması seviyesinin yetersiz kaldığı görüşünde. 104 milyar dolarlık karbon vergisi gelirini “rekor” sayılabilirse de, yaklaşık yarısının ne için kullanıldığının net olmadığına dikkat çekerek, “Bu gelirin fosil yakıt sübvansiyonlarında da kullanılabilmesi ihtimali, net faydası hakkında soru işareti doğuruyor” diyor.
Ne kadar garip değil mi? Küresel ısınmanın en önemli nedeni olarak gösterilen ve düşürülmesi için vergilendirilen karbon emisyonu için toplanan vergi fosil yakıt sübvansiyonlarında da kullanılabiliyormuş! Başına güneş geçmiş bir sistemin “sıcak kafa”sı! Tam da kapitalizme uygun bir durum!..

2003 yılından beri yayımlanan Dünya Bankası rapor serisinin karbon fiyatlandırma politikaları konusunda ilerleme kaydettiğini ileri süren Arı, karbon fiyatlandırma politikalarının, bundan 10 yıl önce küresel emisyonların sadece yüzde yedisini kapsarken bugün neredeyse dörtte birini (yüzde 24) kapsadığını aktarıyor. Arı, buna karşın küresel ısınmayı 2°C, hatta mümkünse 1.5°C ile sınırlandırma hedefi için bu oran dahi yeterli olmadığına da vurgu yapıyor.

"HEDEFTEN ÇOK UZAĞIZ AMA REKOR PARA TOPLADIK"

2021 yılında Glasgow’da düzenlenen 26. Taraflar Konferansında (COP26) karbon vergisi ve emisyon ticareti sisteminin 2030 yılına kadar küresel emisyonların yüzde 60'ını kapsayabileceği hedefini öne sürdüğünü hatırlatan Arı, azaltım politikalarının yetersizliği ve belirlenmiş politikaların da gerektiğince uygulanamamasının, bu orana ulaşmayı engellediğine işaret ediyor. Üç yıl önce işaret edilen hedefe erişilememesine rağmen Dünya Bankasının yeni raporunda iyimser bir tablo çizmeye çalıştığına dikkat çekerek, bunun en önemli dayanağı olarak 2023 yılı sonu itibarıyla karbon fiyatlandırma gelirlerinin ilk defa 104 milyar dolarlık rekor bir seviyeye ulaşmasının gösterildiğini ifade ediyor. 

100 milyar doların, iklim hedeflerine ulaşmak için kıstas alınabilecek özel bir referans değer olmadığını belirten Arı'nın bundan sonraki değerlendirmeleri de son derece ilginç; "Rapor, bu 104 milyar dolarlık gelirin yarısından fazlasının iklim ve doğa ile ilgili programları finanse etmek için kullanıldığına dikkat çekiyor. Geri kalan meblağın ise genele yayıldığı görülüyor. Gelirlerin ne için harcandığı takip edilemiyor. Dolayısıyla bu durum gelirin fosil yakıtların sübvansiyonunda da kullanabilmesi ihtimalini de akıllara getiriyor ve sistemin yaratacağı net fayda konusunda soru işareti yaratıyor."

FOSİL YAKIT SÜBVANSİYONLARI KARBON VERGİSİNİN 12 KATI! 

Fosil yakıtlara desteğin, karbon fiyatlandırma araçlarından 12 kat fazla olduğuna dikkat çeken Arı, “Fosil yakıt sübvansiyonları, 2022 yılında yaklaşık 1.3 trilyon dolar seviyesindeydi. Bu, karbon vergileri ve ETS’lerden elde edilen gelirden tam 12 kat fazla. Bu da kaçınılmaz olarak emisyon azaltım politikalarını zayıflatıyor" diyor. Karbon fiyatlandırma piyasalarındaki ilerlemenin sınırlı oluşu ve yaşanan gecikmelerin Dünya Bankası raporunda vurgulanmadığı, hatta örtbas edildiğini kaydeden Arı, Türkiye'nin, son 6-7 rapordur, ilerleme kaydeden ve karbon fiyatlandırmayı planlayan bir ülke olarak gösterilmesine karşın Türkiye'de hâlâ bir uygulamanın başlamamış olmasının eleştirilmediğini dile getiriyor.

Arı, DB raporu ile ilgili şu değerlendirmeleri yapıyor; “Karbonun fiyatlandırılması, emisyonları sıfırlamak için asla tek başına yeterli değildir. Ancak emisyon azaltımının daha etkin olabilmesi için bir gerekliliktir. 2023 yılında elde edilen 104 milyar dolarlık gelirin hangi projelerin finansmanında kullanıldığını göstermeksizin bir başarı ya da rekor olarak sunulmasından, gerçek bir ilerleme olarak söz edilemez. Gelecekte çok daha yüksek bir bedele tüm yerkürenin katlanması gerekebilir.”

Bir yandan karbon salımının azaltılması için vergi konulurken toplanan bu verginin karbon salımının birinci derecede sorumlusu olan fosil yakıt endüstrisine aktarılması!..

Küresel ısınmada, kapitalizmin sorunun tam da kendisi olduğunu görmeden çözüm noktasında ondan bir şey beklemek sorunu daha da büyütmekten başka bir işe yaramıyor!..

Netflix'te yayımlanan ve distopik bir geleceği konu edinen Türk dizisi “Sıcak Kafa”yı seyrediyoruz sanki. Tek farkımız sadece seyretmekle kalmıyoruz, o distopik geleceğin içinde yaşıyoruz. Kapitalizm distopyanın ta kendisi çünkü!..

 https://www.evrensel.net/yazi/95034/sicak-kafa

15 Haziran 2024 Cumartesi

Danıştay “Çevre Düzeni” planının iptalini onayladı | “Amasra Termik santrali tabutuna son çivi çakıldı!”

 

15 Haziran 2024 13:06



Danıştay Amasra Termik Santrali için yapılan Çevre Düzeni planının iptal kararını onayladı. Bartın Platformu bu kararla termik santralin tabutuna son çivinin çakıldığını açıkladı!


Fotoğraf: Bartın Platformu

 

Özer AKDEMİR

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu (DİDDK) Amasra Termik Santrali için yapılan Çevre Düzeni planının iptal kararını onayladı. Termik santrale karşı mücadele eden Bartın Platformu bu kararla termik santralin tabutuna son çivinin çakıldığını açıkladı!

Hattat Holding'in Amasra'da inşa etmek istediği termik santral, kül barajı, dolgu alanı ve rıhtımın önünü açmak için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİB) tarafından "Zonguldak-Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı"nda değişiklik yapılmıştı. Plan değişikliği açılan dava sonrası Danıştay 6. Dairesi tarafından iptal edilmişti. Kararın temyiz edilmesinin ardından idari yargının en üst organı olan DİDDK'ya gelen dosya burada Danıştay kararının oynanması ile sonuçlandı.

HATTAT'IN OYALAMA TAKTİKLERİ İŞE YARAMADI

Termik santral mücadelesini yürüten Bartın Platformu yargı kararı ile ilgili yaptığı açıklamada Amasra Tarlaağzı ve Gömü köylerinin Çevre Düzeni Planı'nda ormancılık, tarım, balıkçılık, turizm alanı olarak ayrılan bölgenin plan değişikliği ile termik santralin kül barajı, dolgu alanı ve rıhtım yapılamak istendiğini aktardı. Şirketin bu değişiklikleri siyasi ve ekonomik ve hemşehrilik ilişkileriyle 2016 yılında yaptırdığın ifade edilen açıklamada, "Bu değişikliğin hukuka uygun olmadığını iddia etmiş ve Danıştay'da dava açmıştık. Danıştay 6. Dairesi de bizi haklı bulmuş ve bu değişiklik kararını iptal etmişti" denildi.

BU KARAR NE ANLAMA GELİYOR?

Hattat Holding'in bir yandan bu kararı temyiz ederken öte taraftan mücadeleyi zayıflatmak için "termik santral yapımından vazgeçtim. Ben sadece kömür çıkaracağım" söylemlerini ortaya attığına dikkat çekilen açıklamada firmanın oyalama taktiğini karşı mücadelenin bırakılmadığı ifade edildi. Açıklamada mahkeme kararının ne anlama geldiği şu maddeler halinde sıraladı:

"Bu karar;

Mekânsal planlamanın Anayasası olan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na göre; Amasra Tarlaağzı ve Gömü köylerinde termik santral, kül barajı, dolgu alanı ve rıhtım yapılamayacağı anlamına geliyor.

Hattat ve işbirlikçilerinin termik rüyasının bittiği anlamına geliyor.

Tarlaağzı Balıkçı Barınağı'nın kurtulduğu anlamına geliyor.

Bartın-Amasra halkının termik santral kabusunun, termikçinin yalanlarına meze olmaktan çıkıp, gerçek anlamda bittiği anlamına geliyor.

Kısacası termik santralin tabutuna son çivinin de çakıldığı anlamına geliyor."

Platform açıklamasında yıllardır mücadele sürecinin içinde yer alan Bartın-Amasra halkına teşekkür etti.

 

 https://www.evrensel.net/haber/521071/danistay-cevre-duzeni-planinin-iptalini-onayladi-amasra-termik-santrali-tabutuna-son-civi-cakildi

Haberin izini sürmek (Pazartesi yazısı)

  24 Haziran 2024 04:25 Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel   Özer Akdemir Tüm yazıları Geçen senenin mart ayıydı. Gece gele...