17 Haziran 2024 03:45
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Ülkemiz, “Mevsim normallerinin üzerinde seyreden” hava
sıcaklıkları ile kelimenin tam anlamıyla yanıp kavruluyor. Bilim insanları,
iklim değişikliğinin sonuçlarından birisi olarak tanımladıkları bu “aşırı iklim
olayları”nın iklim değişikliğine yol açan ekolojik, ekonomik, toplumsal ve
siyasal nedenler “Radikal bir biçimde değiştirilmez ise” önümüzdeki süreçte de
artarak devam edeceğini öngörüyor. Yeni yapılan araştırmalar iklim
değişikliğinin etkilerini en azından azaltabilmek ya da kontrol altında
tutabilmek için şart koşulan küresel ısınmanın 1.5 derece ile sınırlı tutulması
eşiğinin de çoktan aşıldığını gösteriyor. Endüstrileşme öncesindeki dönem olan
1850-1900 yılları arasındaki 13.50 derecelik ortalama sıcaklık, şubat 2023 ile
ocak 2024 tarihleri arasındaki 12 aylık dönemde 1.52 derece üstüne çıktı.
Kuşkusuz, 1.5 derece eşiğinin aşılması ve önümüzdeki çok uzak olmayan bir
gelecekte 2 derece sınırının da aşılabileceği öngörülerinin en önemli nedenleri
arasında küresel ısınmaya yol açan özellikle karbon salımının
sınırlandırılamaması, durdurulamaması ve buna dair verilen sözlerin özellikle
büyük kapitalist ülkeler tarafından tutulmaması...
Bu duruma ilişkin geçtiğimiz günlerde Dünya Bankası tarafından yayımlanan “karbon fiyatlandırılması durumu ve eğilimleri raporu” meseleye bakış açısının çarpıklığını ve kağıt üzerinde alınan kararlarla bu sorunun çözüm olasılığını olmadığını da ortaya koyuyor.
"RESMİN BÜTÜNÜ KAÇIRILIYOR"
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Enerji Ekonomisi ve
Yönetimi Ana Bilim Dalında Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Arı Dünya Bankasının bu
raporunu yorumladı. Arı, bir yanda emisyonları sıfırlamak için karbonun etkin
fiyatlandırılmasının önemine dikkat çekip, geçtiğimiz yıl elde edilen 100
milyar doları aşan geliri “rekor” olarak tanımlarken, “Resmin bütünün
kaçırıldığı”nı söylüyor.
Arı, karbonun fiyatlandırılmasını, iklim değişikliği ile mücadelede Paris
Anlaşması'nın belirlediği hedefe ulaşabilmek için olmazsa olmaz bir araç olarak
tanımlıyor ve bugün 75 ülkede uygulandığı bilgisini veriyor. Arı, küresel
emisyonların yaklaşık yüzde 76’sının hâlâ karbon fiyatlandırma politikaları
kapsamında olmadığı ve “azaltım için en güçlü politika aracı” olarak tanımladığı
karbonun fiyatlandırılması seviyesinin yetersiz kaldığı görüşünde. 104 milyar
dolarlık karbon vergisi gelirini “rekor” sayılabilirse de, yaklaşık yarısının
ne için kullanıldığının net olmadığına dikkat çekerek, “Bu gelirin fosil yakıt
sübvansiyonlarında da kullanılabilmesi ihtimali, net faydası hakkında soru
işareti doğuruyor” diyor.
Ne kadar garip değil mi? Küresel ısınmanın en önemli nedeni olarak gösterilen
ve düşürülmesi için vergilendirilen karbon emisyonu için toplanan vergi fosil
yakıt sübvansiyonlarında da kullanılabiliyormuş! Başına güneş geçmiş bir
sistemin “sıcak kafa”sı! Tam da kapitalizme uygun bir durum!..
2003 yılından beri yayımlanan Dünya Bankası rapor serisinin
karbon fiyatlandırma politikaları konusunda ilerleme kaydettiğini ileri süren Arı,
karbon fiyatlandırma politikalarının, bundan 10 yıl önce küresel emisyonların
sadece yüzde yedisini kapsarken bugün neredeyse dörtte birini (yüzde 24)
kapsadığını aktarıyor. Arı, buna karşın küresel ısınmayı
"HEDEFTEN ÇOK UZAĞIZ AMA REKOR PARA TOPLADIK"
2021 yılında Glasgow’da düzenlenen 26. Taraflar Konferansında (COP26) karbon vergisi ve emisyon ticareti sisteminin 2030 yılına kadar küresel emisyonların yüzde 60'ını kapsayabileceği hedefini öne sürdüğünü hatırlatan Arı, azaltım politikalarının yetersizliği ve belirlenmiş politikaların da gerektiğince uygulanamamasının, bu orana ulaşmayı engellediğine işaret ediyor. Üç yıl önce işaret edilen hedefe erişilememesine rağmen Dünya Bankasının yeni raporunda iyimser bir tablo çizmeye çalıştığına dikkat çekerek, bunun en önemli dayanağı olarak 2023 yılı sonu itibarıyla karbon fiyatlandırma gelirlerinin ilk defa 104 milyar dolarlık rekor bir seviyeye ulaşmasının gösterildiğini ifade ediyor.
100 milyar doların, iklim hedeflerine ulaşmak için kıstas alınabilecek özel bir referans değer olmadığını belirten Arı'nın bundan sonraki değerlendirmeleri de son derece ilginç; "Rapor, bu 104 milyar dolarlık gelirin yarısından fazlasının iklim ve doğa ile ilgili programları finanse etmek için kullanıldığına dikkat çekiyor. Geri kalan meblağın ise genele yayıldığı görülüyor. Gelirlerin ne için harcandığı takip edilemiyor. Dolayısıyla bu durum gelirin fosil yakıtların sübvansiyonunda da kullanabilmesi ihtimalini de akıllara getiriyor ve sistemin yaratacağı net fayda konusunda soru işareti yaratıyor."
FOSİL YAKIT SÜBVANSİYONLARI KARBON VERGİSİNİN 12 KATI!
Fosil yakıtlara desteğin, karbon fiyatlandırma araçlarından 12 kat fazla olduğuna dikkat çeken Arı, “Fosil yakıt sübvansiyonları, 2022 yılında yaklaşık 1.3 trilyon dolar seviyesindeydi. Bu, karbon vergileri ve ETS’lerden elde edilen gelirden tam 12 kat fazla. Bu da kaçınılmaz olarak emisyon azaltım politikalarını zayıflatıyor" diyor. Karbon fiyatlandırma piyasalarındaki ilerlemenin sınırlı oluşu ve yaşanan gecikmelerin Dünya Bankası raporunda vurgulanmadığı, hatta örtbas edildiğini kaydeden Arı, Türkiye'nin, son 6-7 rapordur, ilerleme kaydeden ve karbon fiyatlandırmayı planlayan bir ülke olarak gösterilmesine karşın Türkiye'de hâlâ bir uygulamanın başlamamış olmasının eleştirilmediğini dile getiriyor.
Arı, DB raporu ile ilgili şu değerlendirmeleri yapıyor; “Karbonun fiyatlandırılması, emisyonları sıfırlamak için asla tek başına yeterli değildir. Ancak emisyon azaltımının daha etkin olabilmesi için bir gerekliliktir. 2023 yılında elde edilen 104 milyar dolarlık gelirin hangi projelerin finansmanında kullanıldığını göstermeksizin bir başarı ya da rekor olarak sunulmasından, gerçek bir ilerleme olarak söz edilemez. Gelecekte çok daha yüksek bir bedele tüm yerkürenin katlanması gerekebilir.”
Bir yandan karbon salımının azaltılması için vergi konulurken toplanan bu verginin karbon salımının birinci derecede sorumlusu olan fosil yakıt endüstrisine aktarılması!..
Küresel ısınmada, kapitalizmin sorunun tam da kendisi olduğunu görmeden çözüm noktasında ondan bir şey beklemek sorunu daha da büyütmekten başka bir işe yaramıyor!..
Netflix'te yayımlanan ve distopik bir geleceği konu edinen Türk dizisi “Sıcak Kafa”yı seyrediyoruz sanki. Tek farkımız sadece seyretmekle kalmıyoruz, o distopik geleceğin içinde yaşıyoruz. Kapitalizm distopyanın ta kendisi çünkü!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder