Kisir’de soğuk savaş
Kurduğu çiftlikle “sağlıklı ürünler” satan Pınar
Kaftancıoğlu ile sivil toplum kuruluşu Buğday Derneği, Söke’nin Kisir köyünde
karşı karşıya geldi
30.07.2017 Pazar
Aylardır Söke’nin Kisir köyü üzerinden soğuk bir savaş
sürüyor. Savaşın taraflarından biri Nazilli’de kurduğu İpek Hanım Çiftliği’yle
şehirde yaşayan binlerce kişiye “sağlıklı ürün” satan Pınar Kaftancıoğlu.
Diğeri ise yine, “sağlıklı gıda ve sürdürülebilir bir yaşam” için kurulan sivil
toplum kuruluşu Buğday Derneği.
Kaftancıoğlu, 1980’de katledilen gazeteci - yazar Ümit
Kaftancıoğlu’nun kızı. Şehir yaşamı kaosundan kaçıp Nazilli’nin Ocaklı köyünde
hayata geçirdiği çiftliği, terk ettiği şehirde oldukça popülerleşti.
Yetiştirdiği fazla ürünleri İstanbul’daki arkadaşlarına kargolayarak başladığı
köyden şehre ürün ticareti, büyük bir başarı sağladı. Organik camiasında
binlerce müşterisinin olduğu konuşuluyor. Zaten kendisi de mail grubunda 60 bin
kişi olduklarını belirtiyor.
Kaftancıoğlu organik sözcüğüne “gıcık”. Bunu sitesinde de
dile getiriyor zaten: “Organik ürün yeni ve tuhaf bir sektörün etiketi oldu.”
Sertifikalı üretim yapan çiftçilerin bir bölümü ise Kaftancıoğlu’nun ürün
teminine yönelik şüphelerden bahsediyor. Aslında soğuk savaş epeydir bu şekilde
sürüp gidiyordu.
Zararlı madde uyarısı
Ta ki Kaftancıoğlu’nun Kisir köyüne yönelik paylaşımına
kadar... Kendi e-posta zincirine bir yazı yazan Kaftancıoğlu, özetle geçmişte
uranyum madenciliği yapılan köyde radyoaktivitenin normalin 450 katı olduğuna
dair habere değindi ve köyün yanı başında ünlü bir organik çiftliğin yıllardır
sertifikalı ürün yetiştirip sattığını ileri sürdü. Tabii, bu ileti sosyal medya
platformlarında hızla yayılınca organik dünyasında da epey yankı yarattı. Hatta
ünlü bir organik market zinciri; müşterilerini rahatlatmak için “Aydın Söke’ye
bağlı Kisir köyünden herhangi bir ürün üretimi veya tedariği yapılmadığını
bildiririz” duyurusunu yapmak zorunda kaldı.
“Organik diye satılan ürünlerin radyoaktif madde içerdiği”
iddiası yenilir yutulur cinsten değildi. Haliyle Buğday Derneği de konuyu
araştırıp bir açıklama yayımladı. Dernek bölgeyi arayıp taradı ve Kisir köyüne
en yakın organik çiftliğin 25
kilometre uzaklıkta ve dağlık alanlarda olduğunu
açıkladı. Bölgede bazı zeytincilerin organik sertifikası aldığını ancak talep
olmadığı için bugüne kadar piyasaya hiç organik zeytin sürülmediğini de duyuran
dernek, iddianın uydurma olduğunu bildirdi.
Ama sular durulmadı. Kaftancıoğlu e-posta grubuna yazdığı
yeni yazılarla iddiasını sürdürdü. Bu arada Türkiye Atom Endüstrisi Kurumu da
(TAEK) 2015’te Kisir köyündeki toprak, su ve gıdalarda yapılan ölçümlerin
sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. TAEK’e göre, uranyum yataklarına yakın olan
Yusufağalar mevkisi haricinde radyoaktivite değerleri ülkemiz ortalama seviyelerinde.
Yusufağalar mevkisindeki radyasyon seviyesi de halk sağlığını tehdit edecek
oranda değil.
“Suyla yayılır”
Ancak Kaftancıoğlu, sonradan yapılan ölçümlere gölge düştüğü
kanısında. Ayrıca Buğday Derneği’nin aksine köyün içinde organik sertifika ile
çalışan tarım bölgeleri olduğu konusunda iddialı. Bunu e-postasında bana da
yineledi. Ayrıca Kisir Çayı’nın Menderes yoluyla Davutlar Ovası’na ulaştığını
ve o suyun radyoaktif madde taşıdığını savunuyor. Kisir köyüyle arasında 40-50 kilometre mesafe
bulunan “ünlü çiftlik”le bağlantıyı da bu şekilde kuruyor.
Fark niye?
Aslında en önemli nokta Kisir’deki ölçümlerde önemli
derecede fark olması. Haberlerde Yrd. Doç. Enver Yaser Küçükgül’ün ölçümüne
göre Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği yıllık radyasyon sınırı “1 sievert”
iken Kisir’de bunun 450 katının söz konusu olduğu belirtiliyor. TAEK ise “Doz
çok düşük” diyor. Buğday Derneği, farklılığın sondaj alanından anlık ölçüm ve
portatif araç nedeniyle kaynaklandığına dikkat çekti. Dernek, TAEK’in asıl
tehdit uranyum olmasına rağmen uranyuma dair veri açıklamadığını belirtiyor ve
belirsizliğin giderilmesi çağrısı yapıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder