Kapatılan bir uranyum madeninin, 40 yıl sonra bile halkı
nasıl zehirlediğini, gözlemlere, bilim insanlarının değerlendirmelerine de yer
vererek titiz bir araştırmayla ortaya çıkaran Özer Akdemir, kitabın kırk yıl
öncesinden gelen acı bir dersi önümüze serdiğine dikkat çekerek, başta ülke
politikalarına yön verenler olmak üzere herkesi, Hiroşima’ya-Nagazaki’ye atılan
nükleer bombalardan sonra yazılan “çocuklar öldürülmesin/şeker de
yiyebilsinler” mısralarının değerini bilmeye davet ediyor.
07 Ara 2017 (Son Güncelleme 14:27)
Nurettin Öztatar
Bergama köylülerinin altın şirketlerine karşı yürüttüğü
yaşam mücadelesinden bugüne çevre konusuna hem muhabir hem de aktivist olarak
katılan Özer Akdemir’in üçüncü kitabı çıktı. Yeni İnsan Yayınları’ndan çıkan
kitapta, şirketlerin ve devletlerin ekonomik çıkar söz konusu olduğunda
yapmayacakları “çılgınlık” olmadığı anlatılıyor. Yaptığı haberlerle maden
şirketlerinin hedefi haline gelen ve hakkında davalar açılan Akdemir,
“Anadolu’nun ‘Altın’daki Tehlike/Kışladağ’a Ağıt” ve “Kuyudaki Taş/Alman
Vakıfları ve Bergama Gerçeği” adlı kitaplarından sonra, nükleer çılgınlığının
sonuçlarını anlattığı “Uranyum Uğruna- Dilsiz Çocukları Ege’nin”de halk
sağlığının nasıl önemsizleştiğini, nasıl bir çevre felaketiyle yüz yüze
bırakıldığımızı anlatıyor.
Bir bölümü Evrensel gazetesinde ve Hayat Televizyonu’ndaki
Çepeçevre Yaşam programında yayınlanan haberlerden oluşan kitapta, Türkiye’nin
uranyum macerası mercek altına alınıyor.
GERÇEKLER GİZLENDİ
Uranyum Uğruna – Dilsiz Çocukları Ege’nin / Özer Akdemir /
Yeni İnsan Yayınları / syf. 176 / 2017
ABD’nin 1954 yılında nükleer savaşa hazırlığın ilk adımı
olarak gündeme getirdiği “Barış İçin Atom” Projesi kapsamında Türkiye’nin 5
Mayıs 1955 tarihinde bu ülkeyle ilk anlaşma imzalayan devlet olmasıyla başlayan
nükleer çılgınlığın sonucunda MTA’nın, 1974 yılında Manisa Köprübaşı
bölgesinde, Amerikan şirketleri ile yeni bir pilot tesis kurarak 1975 yılında
ilk sarı pasta üretimini gerçekleştirmesini ve sonuçlarını ele alan Akdemir,
hiçbir denetim yapılmadan hatta gerçekler gizlenerek başlanan bu üretimin
sonuçlarını gözler önüne seriyor.
Prof. Dr. Hayrettin Kılıç’ın “Türkiye’nin nükleer enerji ve
silah sevdasının kırk yıl önceden başlayıp günümüze kadar devam eden ilk
sancılarının ibretlik öykü” olarak nitelendirdiği kitapta, halkın normalden 500
kat fazla radyasyona maruz bırakıldığının kanıtları ortaya seriliyor.
Kapatılan bir uranyum madeninin, 40 yıl sonra bile halkı
nasıl zehirlediğini, gözlemlere, bilim insanlarının değerlendirmelerine de yer
vererek titiz bir araştırmayla ortaya çıkaran Akdemir, kitabın kırk yıl
öncesinden gelen acı bir dersi önümüze serdiğine dikkat çekerek, başta ülke
politikalarına yön verenler olmak üzere herkesi, Hiroşima’ya-Nagazaki’ye atılan
nükleer bombalardan sonra yazılan “çocuklar öldürülmesin/şeker de
yiyebilsinler” mısralarının değerini bilmeye davet ediyor.
HEPİMİZİ BEKLEYEN TEHLİKE!
Çevrenin, doğanın, kentlerin-köylerin, tarım alanlarının son
çeyrek yüzyılda hiçbir kurala bağlı kalmaksızın kirletildiği bir dönem yaşadık.
Milyonlarca yılda oluşan doğa, kapitalistlerin ve devletlerin çıkarlarına feda
edildi ve bu süreç bütün acımasızlığıyla devam ediyor.
Doğanın her tahrip edilişi, dolaysızca canlı yaşamını, bu
arada insanı da olumsuz etkilediği, yaşam alanlarını yaşanmaz hale getirdiği
halde, başta madencilik faaliyetleri olmak üzere, kirli enerjinin
hammaddelerini elde etmek için yapılan ekonomik faaliyetlerden vazgeçilmiyor.
Bunun kapitalist modelin doğasına uygun olduğu biliniyor
ancak toplumun genelinin bu konuda yürütülen mücadelelerden ve tahribatın
boyutundan haberdar olduğu söylenemez.
Mersin’de, Sinop’ta yapılacağı açıklanan nükleer
santrallerin nelere yol açabileceğini anlamak için Akdemir’in kitabını okumak
gerekiyor. 40 yıl öncesinden maden bölgesinde öylece bırakılan atıkların nasıl
insanları ve doğayı zehirlemeye devam ettiğini ve başta TAEK olmak üzere
yetkili kurumların nasıl üç maymunu oynadığını gösteriyor Akdemir. Halkın
payına hastalıktan başka bir şey düşmüyor bu nedenle.
İhtiyacımız olan ise, “Bulutlar adam öldürmesin, çocuklar
dilsiz olmasın diye” diye önce halktan gizlenen gerçeklerin öğrenilmesi …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder