05 Ocak 2018 14:23
Aydın’ın büyüyen yarası haline gelen jeotermal enerji
santrallerinin Söke'ye doğru genişlemesi mahkeme kararıyla engellendi.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir
Aydın’ın son yıllarda çevre, tarım ve sağlık bakımından her
geçen gün büyüyen yarası haline gelen jeotermal enerji santrallerinin (JES)
Kuşadası, Söke taraflarına doğru genişlemesine mahkeme izin vermedi. Aydın 1.
İdare Mahkemesi Kuşadası Davutlar ve Söke Ağaçlı Mahallelerinde yapılmak
istenen Jeotermal kaynak arama sondajları için verilen ÇED gerekli değildir
kararını iptal etti.
YURTTAŞLAR TARAFINDAN DAVA AÇILDI
Bozyaka Körfez AŞ adlı şirketin başvurusu üzerine Aydın
Valiliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce iki farklı yer için verilen ÇED
gerekli değildir kararlarına karşı Aydın Çevre Platformu (AYÇEP) ve Kuşadası
Çevre Platformu üyesi yurttaşlar tarafından dava açıldı. AYÇEP Yürütme Kurulu
Üyesi Av. Ramazan Tülü tarafından açılan davanın dilekçesinde şirkete verilen
ÇED gerekli değildir kararının; Anayasa’ya, Çevre Kanunu’na ve uluslararası
sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek iptal edilmesi istendi. Dilekçede
ayrıca proje tanıtım dosyasındaki birçok teknik eksikliğin yanı sıra, kurulacak
JES ile enerji üretilmesi amaçlanırken çevre ve bölgede yaşayan insanların
sağlığına, tarımsal üretime vereceği zararların da dikkate alınması
gerektiğinin altı çizildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve davaya müdahil
olarak katılan şirket ise proje tanıtım dosyasındaki verilerin yeterli olduğunu
ileri sürerek ÇED gerekli değildir kararının doğru olduğunu iddia ettiler.
Şirket ayrıca kendilerinin JES kurmak gibi bir niyetlerinin olmadığını,
jeotermal kaynak araştırması yaptıklarını ileri sürdü.
ANAYASA VE YASALARDAKİ ÇEVRE HAKKI
İddia ve savunmaları inceleyen Aydın İdare Mahkemesi ise
Anayasa’nın 56. maddesindeki “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” maddesine dikkat
çektiği kararında hangi şartlarda ÇED gerekli değildir kararı verilebileceğine
yönelik yasal düzenlemeleri aktardı. Davada görüş oluşturabilmek için bilirkişi
keşfi kararı aldığını anımsatan mahkeme alanda yapılan keşfin ardından
bilirkişi raporunun 04/10/2017 tarihinde mahkemeye sunulduğu dile getirildi.
BİLİRKİŞİ RAPORU EKSİKLİKLERE DİKKAT ÇEKTİ
Bilirkişi raporunda 5 adet sondaj alanında 12 kuyu açmak
isteyen şirketin hazırladığı PTD’nin eksik ve yetersizliklerine dikkat
çekildiğini belirten mahkeme kararında bunlardan bazıları şöyle sıralandı;
* Alanın jeolojisinin ve hidrojeolojisinin yeterli düzeyde tanımlanmadığı görüldüğü,
* MTA’lı araştırıcıların bölgesel düzeyde yapmış oldukları çalışmaların özgün durumuna göre gerekli düzenlemeler yapılmadan aynen konulduğu,
* Jeoloji bölümünde birim adlandırmalarının bile karıştırılmış olduğunun görüldüğü, Jeoloji açıklamalarının ilgisiz ve özensiz yapıldığı, öyle ki anlatılan bazı konuların saha ile ilgisiz bulunduğu,
* 53. sayfadaki jeoloji haritasında dava konusu sondaj alanlarının bile gösterilmediği,
* Jeotermal akışkanın kalitesi hakkında hiçbir bilgi vermediği, bir jeotermal enerji araştırma ve üretim etkinliğinde akışkandan (jeotermal su ve buhardan) kaynaklanabilecek sorunların en önemli çevresel problemlerden olduğu,
* Toprağın, suyun ‘yüzey sularının ve yer altı sularının’ ve tarımsal ürünlerin kirlenme tehlikelerine raporda değinilmediği,
* Davutlar Barajının orta ve kısa koruma alanlarında kalması nedeniyle Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği hükümlerinin uygulanması gerektiğinin belirtildiği, ancak burada açık bir ifade olmadığı,
* Jeotermal kaynakların yüksek tuzluluk ve toksit element içeriği nedeniyle çevre yüzey ve yer altı suları için ve tarımsal alanlar için tehdit oluşturacağından sondaj ile jeotermal kaynak arama etkinliği için uygun olmadığı.
* Alanın jeolojisinin ve hidrojeolojisinin yeterli düzeyde tanımlanmadığı görüldüğü,
* MTA’lı araştırıcıların bölgesel düzeyde yapmış oldukları çalışmaların özgün durumuna göre gerekli düzenlemeler yapılmadan aynen konulduğu,
* Jeoloji bölümünde birim adlandırmalarının bile karıştırılmış olduğunun görüldüğü, Jeoloji açıklamalarının ilgisiz ve özensiz yapıldığı, öyle ki anlatılan bazı konuların saha ile ilgisiz bulunduğu,
* 53. sayfadaki jeoloji haritasında dava konusu sondaj alanlarının bile gösterilmediği,
* Jeotermal akışkanın kalitesi hakkında hiçbir bilgi vermediği, bir jeotermal enerji araştırma ve üretim etkinliğinde akışkandan (jeotermal su ve buhardan) kaynaklanabilecek sorunların en önemli çevresel problemlerden olduğu,
* Toprağın, suyun ‘yüzey sularının ve yer altı sularının’ ve tarımsal ürünlerin kirlenme tehlikelerine raporda değinilmediği,
* Davutlar Barajının orta ve kısa koruma alanlarında kalması nedeniyle Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği hükümlerinin uygulanması gerektiğinin belirtildiği, ancak burada açık bir ifade olmadığı,
* Jeotermal kaynakların yüksek tuzluluk ve toksit element içeriği nedeniyle çevre yüzey ve yer altı suları için ve tarımsal alanlar için tehdit oluşturacağından sondaj ile jeotermal kaynak arama etkinliği için uygun olmadığı.
DEPREM BÖLGESİ UYARISI
Kuşadası ve Söke’de yapılmak istenen JES’lere ilişkin
bilirkişi raporunun projeye jeofizik yönünden derlendirilmesinde de, sondaj
çalışmaları yapılacak alanların yoğun bir yerleşim ile önemli tarımsal niteliğe
sahip alanların içinde kaldığı, ayrıca sondaj yapılacak alanların önemli aktif
fay zonlarının içinde bulunduğu belirtilerek PTD’nin birçok teknik
yetersizlikleri bulunduğu dile getirildi.
ZEYTİNCİLİK YASASINA AYKIRI
Bilirkişi raporunun en önemli kısımlarından birisi ise
JES’lerin tarım arazileri, tarımsal ürünler ve zeytinler üzerindeki etkileri
oldu. Jeotermal kuyularından buhar ve sıcak su ile birlikte yüksek oranda CO2
ve SO2 gazının hem insan hem de bitkiler için oldukça riskli olduğu, benzer
şekilde yüzey ve yer altı sularının kirliliğinin, tesislerin yoğunlaşması ile
artma riski ile karşı kaşıya kalacağı dile getirilirken, sondaj alanlarının
Türkiye’nin en önemli Milli Parklarından biri olan Dilek Yarımadası Büyük
Menderes Deltası Milli Parkı’na yakınlığına da dikkat çekildi. JES
yapılmak istenen arazilerin çoğunlukla üzerinde zeytin, incir ve muhtelif meyve
dikili araziler olduğunun belirtildiği bilirkişi raporunda Zeytincilik
Yasası’na göre buraya JES kurulmasının uygun olmadığı, ayrıca tarım arazileri,
tarımsal üretim ve doğal yaşam alanları üzerine etkileri konusunda açıklama ve
değerlendirmelerin de yeterli düzeyde olmadığı ifade edildi.
Mahkeme bilirkişi raporunda dikkat çekilen bu gibi konulara
atıfta bulunarak şirkete verilen ÇED gerekli değildir karanının hukuka uygun
olmadığına oy birliği ile karar verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder